KURŞUN

1.6K 115 12
                                    

Elim ile bileğime masaj yapmaya başladım. Çok ağrıyordu. Aşağıya düşerken bileğimi burkmuştum ve bu bilek ile ne kadar kaçabilecektim bilmiyordum. Daniel elinde bir ağaç kabuğu ile yanıma geldi. Üstünde ezilmiş yapraklar vardı.
"Ne bunlar?" diye sordum.
"Bazı yaprakları ezdim, bileğine süreceğim. İyi gelebilir," dedi ve parmağı ile ayak bileğime sürmeye başladı.
"Sahiden iyi gelir mi? Ne yaprağı bunlar?"
"Bilmem, öyle gördüklerimi topladım." Hemen bileğini geri çektim.
"Ne yaptın? Ya zehirliyse?"
"Zehirli gibi durmuyorlar. Zehirli yaprakların şekli bozuk oluyordu, bunlar düzgün. Getir bileğini," dedi ve bileğimi tutup sürdü. Ya bileğim daha kötü olursa? Çantadan sargı bezi çıkarttı ve bileğimi sardı. Bunu almayı iyi akıl etmiştik.
"Keşke ağrı kesici alsaydık," dedi. Ayağımı bir taşın üzerine koydum ve sırtımı ağaca yasladım.
"Sence onlara yetişebilir miyiz?" diye sordum. Yaklaşık bir saat geçmiş olmalıydı. Çok uzaklaşmışlardır.
"Bilmiyorum, ama en azından burada güvende olabiliriz," dedi.
"Ormanın her yerini sarmışlardır, nasıl çıkacağız buradan? Diyelim çıktık, ömrümüzün sonuna kadar kaçak olarak mı yaşayacağız?"
"Sen ne bekliyordun? Eski hayatına geri döneceğini mi?" Bakışları duygusuzdu. Söylediğim şey belki biraz saçma olabilirdi ama kaçak olarak yaşama fikri çok daha korkunçtu. İç çektim. Bundan sonrası oldukça zorlu olacağa benziyordu. Kaçtığımızdan beri aklımda olan soruyu sordum Daniel'a.
"Kaçtığımız dan beri aklımda bir soru var, hapishane üst düzey güvenli önlemleri ile kaplı. Biz biraz fazla kolay kaçmadık mı?" diye sordum. Elindeki sopayı yere bıraktı.
"O gün vardiya değişim günüydü ve askerlerin yüzde kırk beş'i izindeydi. Harekete geçtiğimiz saat tam değişim saatiydi. Askerler silah ve görev yerlerini ayarlarken etrafa fazla dikkat etmiyorlardı. Biz de biraz kolay kaçtık." Kaşlarımı kaldırdım.
"Sen vardiya günü ile saatini nereden biliyordun?"
"Melisssa ile çok yakındım hatırlıyorsun değil mi? Onun ofisinde gördüm." Daniel zeki bir insandı. Gerçekten zeki.
"Elimde bir kaç isim var. İsimlerden biri Arthur Blood. En aşağı kıdemli o, ilk hedefimiz o olmalı. Yavaş yavaş yükseğe çıkmamız gerekiyor." Kaşlarımı çattım.
"Bir saniye, ne hedefinden bahsediyorsun? İntikam falan mı alacağız?"
"Tabii ki de intikam alacağım Rüya, o kadın benim hayatımı mahvetti. Bütün ailemi öldürdü. Öylece duracak mıydım?"
Bakışlarımı yumuşattım. Acısı büyüktü ama bunu yapamazdık.
"Bu çok riskli Daniel. Melissa ile baş Edemeyiz, bir ona bak bir de bize." elindeki kağıdı yere attı.
"Ben de o yüzden bağlantılı olduğu insanlar ile başlayalım diyorum ya! Orada yüzlerce çocuk var hepsi ölsün mü? Hem sen hapishane ile arandaki bağlantıyı nasıl öğrenmeyi planlıyorsun?"
Beni delirtecekti. Ama bir saniye, bağlantı mı demişti o? Ayağa kalktım ama bileğim yüzünden sendeledim. Daniel kolumdan tuttu.
"Ne bağlantısı? Orası ile benim aramda ne var?"
"Ben de onu diyorum! Bilmiyorum ne olduğunu."
Tekrar kaşlarımı çattım.
"Peki sen bunu nereden öğrendin? Yani beni."
"Sen gelmeden iki yıl önce doktorlar konuşurken duymuştum. Sonra Melissa konuşurken de duydum. Sonra sen gelince de hapishane ile aranda bir bağlantı olduğuna emin oldum. Normal de gelen kişileri Melissa önceden belirlemez di ama senin dosyanın tarihi 2008 tarihindeydi."
"Hapishanenin kurulduğu tarih." dedim. Hapishane kurulur kurulmaz neden benim dosyam açılmıştı? Kafam çok karışmıştı. Çok fazla hem de.
"Herkesin ailesini öldürdüler Rüya, orada kimsenin bir ailesi yok artık. Kendi ailen de ölsün istemezsin." Ailem. Onlara bir şey olursa yaşayamazdım. Kaybedecek bir ailem kalmıştı. Onları kaybetmek istemiyordum.
"Bu konuyu daha sonra konuşalım, ben kafam şuan çok karıştı."
"Tamam." dedikten sonra yanımdan ayrılıp nehrin kenarına gitti.



---




Bileğimin ağrısı yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. Hafiften yağmur çiselemeye başlamıştı ve biz de mağara gibi ufak bir oyuğun içine girmiştik. Saat beş ve ya altı olmalıydı. Hala bu ormandan çıkamamıştık. Ne kadar büyük olabilirdi ki bu orman.
"Ne zaman çıkacağız bu ormandan?" diye sordum iç çekerek. Daniel elindeki ufak dal parçası ile toprağı eşeliyordu.
"Bilmem, Amerika'da orman biraz fazladır. En büyüğü hangisi bilmiyorum ama galiba onun içindeyiz." dedi. Elimi bileğime götürdüm. Sargıyı açıp yaprakları temizledim.
"Bileğimin ağrısı geçti, zaten kötü burkulmamıştı," dedim sargı bezini buruştururken. Daniel bir şey demedi. Canı sıkkın gibiydi. Ne olduğunu sormalı mıydım diye düşünürken vazgeçtik, benden pek hoşlanmadığı için tersleme ihtimali fazlaydı.
Yağmur, yavaş yavaş hızını arttırıyordu. Şuana kadar karşımıza sincaplardan ve kuşlardan başka hayvan çıkmamıştı. Ayılardan ve kurtlardan korkuyorum ama korktuğum başıma gelmiyordu bu defa. Derince iç çektim. Annem ve babam ne yapıyordu acaba? İyiler miydi? Melissa onlara bir şey yapacak diye fazlası ile endişeleniyordum ama elimden de bir şey gelmiyordu. Soğuk rüzgar vahşi bir biçimde titretti içimi.

YERALTI HAPİSHANESİWhere stories live. Discover now