6. Gizem(Ressam)

1.4K 125 185
                                    

Sabah ayazının ferah havasını içime çektim. Aklımı henüz kaçırmamış olmamın tek nedeninin, sabahları bahçede kitap okumak olduğundan emindim. Bahçe bu saatlerde çok huzurlu ve sakin oluyordu. Söğüt ağacının dalları altına sığınmış bu bankta oturarak etrafı izlemeyi seviyordum. Ağaca bakmak üzere başımı kaldırdım. Dalın ucuna güçlükle tutunan bir yaprak, rüzgara karşı koyamayarak ağaca veda etti. Nazikçe toprağa konmasını izledim. Yere uzanıp yaprağı elime aldım.

Balo gününün üzerinden birkaç hafta geçmişti. Yaşadıklarım bir türlü aklımdan silinmiyordu. Kara büyü, zehir, kalkanı aşan yaratık. Kabuslarımda çeşitli şekillerde boy göstermek için nöbetleşiyorlardı. Judegard'ın verdiği iksir kabuslara engel olmuyordu. Ama eskisi gibi nefes nefese uyanmıyordum. Sanırım bu da bir gelişmeydi.

Hala amcamın eksikliğini hissediyordum. Tüm bu yaşadıklarıma mantıklı yorumlarda bulunarak beni rahatlatmasına o kadar ihtiyacım vardı ki. Beni buradan alıp eve geri götürse, sanki hepsi düzelecekti. Tüm bunlar yaşanmamış gibi olacaktı. Sabah kalkıp perdemi aralayacak, fırının bacasından çıkan dumanların gökyüzüne ulaşmasını izleyecektim. Burnuma gelen taze ekmek kokusu beni alt kata sürükleyecekti. Amcamla huzurlu ve olaysız yaşantımıza dönecektim.

Elimdeki yaprağa baktım. Benden bu kadar kolay kurtulamazdı. Belki bir rüzgarla ayrılmıştık ama beni öylece terk edemezdi. Ondan başka kimsem yoktu. Her şey tekrardan eski haline dönecekti. Buna tüm kalbimle inanıyordum. Derin bir nefes aldım.

"Hey, sen!"

Bahçe bomboştu. Sesin kimden geldiğini anlamak için önüme dönerek etrafa bakındım. Kapıdan bana doğru gelmekte olan iri cüsseli çocuğu ve yanındaki üç kişiyi o sırada fark ettim.

"Orası benim yerim," dedi. Elleri cebinde bana doğru yaklaştı. Gözlerimi kısarak onu süzdüm.

"Öyle mi?" dedim etrafa bakınarak. "Öyleyse neden burada ben oturuyorum da sen ayaktasın?" Bir gün düşünmeden ettiğim laflar yüzünden dayak yiyecektim. "Sağdaki bank boş," diyerek onları hiç takmadığımı belli ettim. En azından belli etmeye çalıştım.

"Belli ki beni tanımıyorsun," dedi rahatsız edici bir şekilde gülerek. "Kalksan iyi olur yoksa-"

"Yoksa ne olur Nate?" Sesin geldiği yöne baktığımda, Calvin'in okul kapısının pervazına yaslanmış ve kollarını kavuşturmuş bir şekilde çocuğa baktığını gördüm. "Okula ilk geldiğim zaman da aynı tehditleri kullanıyordun. Ne zaman uygulamaya geçeceksin?" dedi bize doğru yürürken.

Ağır adımlarla yanımıza geldi. Bana doğru bakması gözlerimi kaçırmama neden oldu. Çocuk alaylı bir şekilde güldü.

"İşte adamımız da gelmiş!" dedi arkadaşlarına dönerek. "Ne oldu? Wannel'ın adamı oldun diye kendini bir şey mi sanmaya başladın?" Eliyle Calvin'in sarı düz saçlarını karıştırdı. "Benim için hala 1. derecedeki o küçük ezik çocuksun."

Calvin bu hareketine tepki vermedi. Soğukkanlılığını bozmadan konuşmaya devam etti.

"O küçük ezik çocuk artık büyüdü." Dağılmış saçlarının arasından bir elini geçirerek daha toplu görünmesini sağladı. "Söylesene sen ne zaman büyüyeceksin?"

Nate'in çenesi kasıldı ve öfkeli bir şekilde sırıttı. Başıyla arkadaşlarına okulu işaret etti. "Gidelim." Okula doğru yürümeye devam ederken arkasına dönüp bağırdı. "Bu iş burada bitmedi Calvin."

Calvin'e kafa tutmaması beni şaşırtmamıştı. Grimlocks'ta insanlar Knight'ın çetesine bulaşmaya pek cesaret edemezdi. Buralarda oldukça kötü bir şöhreti vardı. Birine kafayı taktı mı, peşini hiç bırakmıyormuş. Okuldan ayrılana kadar. En azından Chesco ve Lovena'dan öğrendiğim buydu. Ve ben daha okula ilk geldiğim gün, Knight'a kafa tutma hatasını yapmıştım.

"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin