Armoni

1K 59 6
                                    

Kabusun etkisinden hala kurtulamamıştım. Kalbim deli gibi çarpıyor , bulunduğu yerde sıkışmışçasına çıkmak için çırpınıyordu. Elimi kalbimin üzerine koyup onu telkin etmeye nefeslerimin düzene girmesini sağlamaya çalıştım. Bir anda yanımda hissettiğim kıpırtı ,nefesimi tutmamı yavaşlaması gereken kalbimin daha da hızlı atmasına neden oldu. Gözlerimi ürkekçe çevirdiğimde Eva nın o tanıdık çehresiyle karşılaştım. Her şeyden habersiz , hayatın acımasızlığını daha az tatmış olan Eva , huzurlu bir şekilde uyuyor çıkarttığım seslerden rahatsız olmuşçasına iki kaşının ortasını kırıştırıyordu. Yanımdakinin o olmasının verdiği rahatlıkla tuttuğum nefesimi boğuk bir havanın hakim olduğu odaya verdim.Elimi kaşlarının ortasına götürüp tekrar düzelmesini sağladım.Yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuş huzurlu bir rüyanın ortasında olduğunu anlamamı sağlamıştı. Yüzündeki gülümsemeyle onu uykusunda yalnız bırakmak istiyordum. Mümkün olduğunca sessiz olmaya çalışarak ayaklarımı yataktan sarkıttım yerimde doğruldum.Çıplak olan bedenime dolaptan seçtiğim sert kumaştan yapılmış önceden canlı bir kahverengi olan fakat zamanın ve güneşin saman rengini almasını sağlamış olan elbiseyi geçirip yavaşça odadan dışarı süzüldüm. Kendimi doğmaya yüz tutmuş güneşin kararsız ışıklarında sakinleşmeye zorladım. Etrafta kimsecikler yoktu. Kendi yalnızlığımda boğuluyordum.

Ne kadardır burada durduğumu bilmiyorum fakat hava tamamen aydınlanmış sokaklar işlerine gitmek için dolaşan insanlarla dolmaya başlamıştı. Yanımdan geçen herkes kirli bakışlarını üzerime yöneltip benden iğrendiklerini sanki sözsüz bir şekilde dile getiriyorlardı. Biran önce buradan uzaklaşmam gerektiğini hissettiğimde eve girip Eva'nın soran bakışlarıyla karşılaşmak istemediğimden adımlarımı her zaman ki sığınağım olan yere , anneme doğru yönlendirdim. O iğrenç günün iğrenç anılarıyla karşılaşmamak için yolumu değiştirip duruyor, insanlarla karşılaşmamak için ayrıca çaba sarfediyordum. Başarmıştım da... Mezarlığın eskimiş ve paslanmış kapısından geçip yıkık dökük mezar taşlarının arasından yavşaça ilerleyip annemin mezarının başına geldiğimde ıslak toprağa o oturdum. Artık ona anlatacak bir şeyimin kalmadığını hissediyordum. Hislerim sözcüklere dökemeyeceğim kadar derin ve acı vericiydi. Nasıl anlatabilirdim ki içimden geçenleri? Yine o anları tekrar yaşamak, istediğim en son şeydi. Hem anneler hisseder öyle değil mi? Kocaman yüreğiyle anlayabilirdi tenimde yüreğimde gezen kirliliği...Anlardı biricik kızını... Ama yalnızda bırakmazdı değil mi? Oysa o çektiği acıyı dindirmek için kızını bırakmıştı!Evet belki teyzemler bana kol kanat germişti , fakat hiçbir zaman annem ve babamın yokluklarını kapatamazlardı ki... Halbuki Annemle babamın tanışma hikayesini annem anlatmalıydı ,saçlarımı annem taramalı okşamalı genç kızlığa ilk adımımda vücudumun gelişmesine duyduğum şaşkınlığı annem yok etmeliydi teyzem değil.Beni erkeklerin kötü bakışlarından babam korumalıydı... Yaşadığım yere misafir olarak gelmeliydim yalnızca. Buranın bir parçası olmamalıydım. Diğerleri gibi kraliyete karşı minnet duymalıydım halbuki nefret değil...

Keşkelere çıkıyor yine her kapım. Keşke babam ölmeseydi... Keşke annem yaşasaydı... O zaman ne bu iğrenç kasabada nede ormandaki iğrençliğin ortasında bulurdum kendimi. Bana hiçbir seçim hakkının tanınmadığı , keşke denecek bir şey yapmamama rağmen sayamayacağım kadar keşkem var bu dünyada. Keşkelerim o kadar çok ki ...

Gece yağan yağmurun ıslattığı toprağa yavaşça uzandım. Gözlerimi masmavi gökyüzüne diktim. Gökyüzü adeta bana oyun oynuyor prensin o mavi fırtınalı gözlerini gözlerimin içine sokuyordu. Vücudumu gezen ürperti kalbimi saran çarpıntı ve midemde oluşan kıpırtıları durdurmak için gözlerimi sımsıkı yumdum. Saatlerdir bir şey yemeyişim şimdi de uyanıkken rüya görmemi sağlıyordu yalnızca. Ya da kabus demeliyim sanırım. Olsa olsa kabus olur öyle değil mi? Yalnızca düşmanımın varlığını her yerde hissetmekti beni rahatsız eden. Öyleydi değil mi? Düşüncelerimin içerisinde aklımda dolaşan bir sürü soruya rağmen gerçek bir rüyaya doğru adımlarımı attım.

Bir hiçliğin ortasında yoktan varolmuşçasına kendimi hafif ve huzurlu hissediyordum.Karşımda uzanan bembeyaz yola bir anlam vermeye çalışıyor hiçliğin ortasında süzülen bedenimi haranlıkla izliyordum.Ayağımın altında bir zemin hissediyor fakat dört bit yanımdaki beyazlığın ortasında nerede olduğumu anlayamıyordum. Birden bir ses etrafı kavramaya çalışan düşüncelerimi böldü.Neydi bu ? Gitiikçe yaklaşıyor ritmik bir melodi halinde kulaklarımı bir armoniye boğuyordu.Etrafımdaki beyazlık yok olmaya yerini somut bir varlığa dönüştürmeye başladı.Gözlerimi yumup yaklaşan müziğe doğru adımlarımı attım.Vücudum istemsiz bir şekilde sürükleniyordu.Ruhum adeta yapılan çağrıya kulak verircesine huzurlu bir heyecanla , doğru olanın bu olduğunu haykırıyordu.Birden rahatlatıcı müzik kesilip yerini kocaman bir sessizliğe bıraktığında , kapatmış olduğum gözlerimi ardına kadar açıp müziğin kaynağını aramak istercesine etrafımda dolaştı bakışlarım. Fakat etrafımda gördüklerim dilimin tutulmasına gözlerimin parlamasına neden oldu. Etrafımda adeta bin bir renkte kelebek ahenk içinde dans ediyordu. Üzerinde bulunduğum çiçeklerle örtülü , tüm renklere bezenmiş olan zeminli uçsuz bucaksız bir bahçenin ortasında duruyordum. İleride bir şelale gürültüyle göle dökülüyordu. Kelebeklerin arasında uçan kuşlara bakışlarım kilitlendiğinde bir anda ötmeye başlayıp yine o melodik seslerin kulağımı dolduruşuyla az önceki armoninin kaynaklarının onlar olduğunu anladım. Ölmüş olabilir miydim ? Çünkü bulunduğum yer cennetten başka bir yer olamazdı.Adımlarımı şelaleye doğru yönlendirdim.Kelebekler ve kuşlar vücudumun bir parçasıymışçasına ilerliyor beni yalnız bırakmayacaklarını haykırıyorlardı adeta.Gölün kenarında oturan bir beden gördüğümde hiç düşünmeden yanına doğru ilerleyip yalnızca aramızda birkaç adım kaldığında durdum ve ona yüzünü dönmesi umuduyla seslendim " Merhaba". Yüzünü bana dönmeden selamıma karşılık vermişti "MerhabA". Sesi o kadar tanıdıktı ki... Aldığım cevaba karşılık tekrar bir soru yöneltmek için düşünürken aramızda oluşan sessizlik onu rahatsız etmişçesine yavaşça suratını bana çevirdiğinde ani bir şok etkisinin tüm benliğimi sarmasına engel olamadım.Karşımda bana gülümseyen kadın bendim. Bu nasıl olabilirdi? "Ben sen değilim.Annenim bu kadar benziyor oluşumuz seni yanıltmasın kızım.Birgün elbet karşılaşacaktık ama bu kadar aceleci olacağını düşünmemiştim.Sorularının cevabını sana vermek isterdim fakat bu cevapları yalnızca kendi içinde bulabilirsin" Sakin dingin ve şefkat dolu bir sesle söylediği sözler kulaklarımda yankılanıyordu. "Daha çok zamanın var yaşamak için.Yolun sonuna geldiğinde babanla birlikte seni bekliyor olacağız bunu sakın unutma...yalnız değilsin ...Kirli değilsin....Baban haksızlığa uğradı, ben , en çokta sen uğradın annesiz ve babasız bir hayat yaşayarak. Ama mutlu olmalısın...her şeye inat yaşamalısın. Seninle saatlerce konuşmak isterdim fakat bize ayrılan süre doldu artık git..me.. lisin..."Sesi gittikçe kısılıyor etraftaki ışıklar titriyor görüntüler yavaş yavaş kayboluyordu.Hızla anneme sarıldım. Annem boşta kalan ellerini belime götürdüğünde hızla sıkmaya başladı gözlerim yine o fırtınalı gözlerle buluştu fakat bu defa anlamlandıramadığım bir şey vardı bakışlarında... Korkmamı sağlayacak kadar sert ve şaytani bakışlar...

AudreyWhere stories live. Discover now