29

395K 10K 965
                                    


Semih'ten,


Hastane koridoru bataklık gibi bir hal almaya başlamıştı. Zaman etimize iğneler batıracak yavaşlıkta akarken zemin hepimizi içine çekecek kadar ağırlaşmıştı. Beklemek böyle bir şey miydi?

Üzerimizdeki hava çamurluydu. Yoğun ve ağır. Dakikalar geçtikçe batıyorduk. Aynı koridorda farklı birçok nefes. Vücudumuzdan yaydığımız enerji hepimizin üstüne daha ağır bir sıkıntı olarak çöküyordu. Oysa Kayla burada olsa buna izin vermezdi. Bir şeyler yapar ve umut etmeyi hatırlatırdı. Hiçbirimizin akıl etmediği şeyi.

Kafamı kaldırıp bakışlarımı hastanenin fil dişi renginin hakim olduğu zemininden ayırdım.

"Bu çok saçma. Yani kızlar için ameliyathanelerin yanına bir de güzellik salonu kurmaları gerek değil mi? Uyandığında ona saçlarının berbat gözüktüğünü söyleyeceğim ve o gözlerini devirip bilmiş bir tonda 'Bil bakalım kim ameliyat olurken yanında tarak taşımıyor Semih?' diyecek. Onun için bir tarak alsam iyi olur."

Okulda onun saçını her karıştırdığımızda kullandığı ses tonunu kullanarak onu taklit etmem annesini gülümsetmişti. Gözleri dolarken elini dudağının üstünde gergince gezdirdi.

"Sana lazım olduğunu söylerdi."dedi Neşe kırık bir gülümsemeyle. Haklıydı. Kesinlikle bana bir tarak ve güzellik salonu lazım olduğunu iddia ederdi.

"Tüm hemşireleri kandırmam gerek. Uyandığında herkes ona 'Yeni' diye seslendiğinde kaşlarını çatacak olması komik olacak."

Ömer başladığım işe devam ettiğinde sırıttım.

"Hemşireleri ben ikna ederim."

Bora gülümseyerek "Üzerinde 'Yeni' yazan renkli balonlar benden."dedi. Kayla şu lanet kapının arkasındayken bile bizi bir arada tutuyordu. Beni gördüğü her dakika yüzüme yumruğunu geçirmek isteyen çocuk iki koltuk yanımda oturmuş bana destek oluyordu. Üzerimizde inanılmaz bir etkisi vardı bu kızın.

"Bir futbol maçı ayarlamamız gerek. Kayla'nın futbol oynayışını görmeniz lazım."

Aslında iyice bir benzetmek istediğim çocuğa bakarken Nazlı teyzenin gülümsediğini gördüm.

"Çocukken Neşe bebeklerle oynarken o hep maç yapardı."

Kayla'yı basket oynamaya zor ikna ediyordum. Bizim takımdan oldukça şikayetçiydi. Saçları yüzünden ama yine de bizi sevdiğini biliyorduk. Bunu gözlerinde görmüştüm. Her zaman ışıldayan gözlerini görmeye yine ihtiyacım vardı. Benim dibe batmışlığım bu kadarken ona duyduğum ihtiyaç bu kadar fazlaysa Meriç kim bilir ne haldeydi?

Kayla tuhaf bir mekanizma gibiydi. Etrafına tüm sorunlu çocukları çekiyordu. Onun etrafındaki çembere bir şekilde tutunuyorduk ve her ne kadar istese de bizi kovmuyordu. Benden ilk zamanlarda nefret ettiğini biliyordum. Caner denilen şu çocuktan da korkuyordu ve onu çevresinde istemiyordu. Bir şekilde bizi keşfediyor, içimizdeki o yaralı çocuğu görüyor sonra o tutunduğumuz çemberdeki elimize sarılıyordu. Mucize değildi. Sadece o bize inanıyordu.

Biz sorunlu çocuklara inanıyordu. Kurtarılabileceğimize olan inanca ihtiyacımız vardı. Bu hikayede yok diyen, yalancı rolünü üstlenirdi.

Kayla bize o inancı veriyordu. Caner denilen çocuğun hikayesi ne bilmiyordum. Kayla'nın bir şey gördüğüne emindim. Benim hikayem babamdı. Sonradan annem de bu işin içine dahil olmuştu ama onunla bir şekilde atlatmıştık. Oysa babam her dakika ensemdeydi. O kalın sert elini hiç gevşetmiyordu. Onun boyunduruğunun altında adeta eziliyordum. Kayla bunu gördüğü halde benimle dalga geçmemişti. Belki başlarda biraz diline dolamıştı ama sonrasında hiç böyle bir şey yokmuş gibi davranmıştı.

Kötü Çocuk IIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin