•Prenses Chaeyoung'un İsyanı•

1.2K 165 43
                                    

İyi okumalar. Ayrıca finale az kaldııı.

.
.
.
.

Taehyung

Bugün Prenses Chaeyoung'un krallığına gidecektik. Kendisi zorlamıştı biraz. Babasını mı özlemiş abisini mi ne öyle bir şey işte.

Ona da hak veriyorum, evlendiğimizden beri ailesini görmemişti ve bana yaptığı o kadar şeye rağmen benden bir karşılık alamamıştı.

Lakin ne yapabilirdim ki? Sevemiyordum işte, sevemeyecektim de. Tek sevdiğim Jeongguk idi.

O gün, ağabeyimin sarayında olduğum gün, Jeongguk'u gördüğüme emindim. O kesinlikle ağabeyimin hizmetçisi Min Seok değildi, o Jeongguk'tu ve onu geri alacaktım. Onu orada öylece bırakamazdım.

O günden sonra Jeongguk'un öldüğüne inanmayı bıraktım zaten. Babamın yaptığı onca şeyden sonra bu yalanına nasıl inanabilmiştim ki? Bilmiyorum o an gerçekten çok inandırıcı gelmişti. Gerçekten usta bir yalancı.

Büyük ihtimalle babam onu oraya göndermiş ve ağabeyime bir yalan uydurarak onu benden uzaklaştırmıştı.

Tahta geçtiğim vakit onu buraya getireceğim ve Prenses Chaeyoung'u boşayacağım.

Atlar hazır olduğunda babam ve ben atlara bindik ve önden ilerlemeye başladık. Prensesi de arkamızdan at arabası ile getiriyorlardı.

Onların krallığı gerçekten uzaktaydı lakin prensesimiz istediği için mecbur gidecektik. Bir gecelik konaklama sonrası oradaydık. Babamda gelmek istemişti, arkadaşını özlediğini söyleyerek.

Gece vaktine kadar, konaklama yerine varana kadar, uzun bir yol bizi bekliyordu.

Jeongguk

Prens Taehyung'un gelişinin ardından daha doğrusu onu gördüğüm vakitten beri üzerimde bir dalgınlık vardı.

Beni tanımış mıydı? Lütfen tanımış olsun! Benim buradan kurtulmamın tek çaresi oydu.

Yani kurtulmak demeyelim çünkü o zaman Prens Seokjin'e haksızlık olacaktı. Bana burada gerçekten çok iyi davranıyordu. Özel ilgi verdiği bile söylenebilirdi.

Lakin Taehyung'un kollarında olmayı çok özlemiştim. Bir yıl sonra ilk defa o gün görmüştüm ve kafasını kaldırdığı vakit bana olan bakışları gözümün önünden gitmiyordu.

Saçları uzamıştı ve sanki teni esmerleşmişti. Bana söz verdiği gibi saçlarını uzatıyordu. Demek ki beni unutmamıştı!

Acaba prenses ile araları nasıldı? Ona da bana baktığı gibi mi bakıyordu?

Neyse bunları düşünmenin sırası değil. Küçük prensimiz açtı ve benim ona yemek götürmem gerekiyordu. Gitmişken kendime de bir şeyler alsam iyi olacaktı.

Mutfağa geldiğimde aşçıbaşından küçük prensin daha önceden hazırlanmasını istediğim yemeğini aldım ve kendime de yiyecek bir şeyler aldıktan sonra odaya geri döndüm. Beşiğinde ağlaması durmayan küçük prensi kucağıma almak için elimdekileri bırakıp onu kucağıma aldım ve sırtını sıvazlayıp oturdum. Küçük prens için hazırlanmış yemeği önüme çekerek ona yedirmeye başladım. O kadar çok acıkmıştı ki her verdiğim lokmayı sorunsuz kabul ediyor ve iştahla yiyordu.

"Afiyet olsun prensim."

Gülümseyip yemeğini bitirince sütünü içirdim ve ayağa kalkıp başını omzuma yaslayarak odada dolaşmaya başladım. Bir süre sonra uykuya daldığında onu beşiğine geri yatırdım ve Namjoon hyungun odasına ilerledim.

Incompetent PainterWhere stories live. Discover now