54- "Sınav Günü"

3.1K 241 206
                                    

Keyifli okumalar ♡♡

Oy ve yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim. Zaten az kişi kaldık, finale de az kaldı.

Açıkçası yorum da istiyorum ve talep ediyorum. Bana yeni bölüm diye yalvaran birkaç arkadaş var ve sonra ne hikmetse bölüme oy bile atmıyorlar, başka yazarların kitabında aktif görüyorum hepsini. He beni ilgilendirmez ama bölüm isteyip iki ayağımı pabuca sokmayın bari. İyi günler. Herkes üzerine alınacak biliyorum ama hedef göstermeyeceğim, o kişilerin birisinin kullanıcı adı s ile diğerinin p ile başlıyor. Daha çok var da bu ikisine ayrı ayarım. Yakındır engellemem.

Cem Adrian- Sana Sarılınca
No1- Böyle İyi
Yalın- Bir Tek Sen Eksiksin

¤¤¤

"Sana sarılınca düşmem sandım, her şeyim yarım yarım, kalbim yine darmadağın."

"Sanki yaptığı son şarkısıyım müzisyenin, sanki siyah beyaz filmdeki gökkuşağı benim."

*

Ağzıma zorla bir tane daha poğaça tıkıştırıldığında itiraz etmeden poğaçayı elime aldım ve yemeğimi yavaşça yemeye devam ettim. Sınava üç saat kalmıştı ve ben üç saat kala çalışmaya devam ediyordum. Bir etkisi olmayacağına adım kadar emindim ama çıkarttığım notlara bakmazsam içim hiç rahat etmezdi, kendimi de tanıyordum.

"Kızım şunları bırak da yemek ye biraz." diyen annemi omuz silkerek geçiştirdikten sonra önümdeki çaydan küçük bir yudum aldım. İçinde bulunduğum stresli durum göz önüne alınırsa her an kriz geçirebilirdim ve anneme bakıyor, onunla konuşuyor olmak bile beni sebepsiz yere tetikliyordu.

Annemin bana yemek ye çağırısını yaptığı esnada çalan kapı zilimiz benim kurtarıcım olunca ayaklanıp kapıya doğru ilerlemeye başlayan annemin ardından babama diktim gözlerimi.

"Annemi bugünlüğüne de benden uzak tutarsan seni dünyanın en iyi babası ilan edeceğim."

Babam içten bir kahkaha atıp yanağımdan makas aldı ve önümdeki poğaçalardan birini annem görmeden kendi önüne aldı. "Anneni senden uzaklaştıramam ama başka şekillerde yardımcı olabilirim." demişti tabağına koyduğu poğaçayı sanki kendisininmiş gibi kesmeye başlarken.

Yiyeceğim şeylerden hiç değilse bir tanesi eksildiği için rahatlamış bir şekilde etrafıma bakındım. O sırada ise titreyen elini kapıya koymuş, zorlukla ayakta duran çocuğa çarpmıştı gözüm. Sağlam gözükmek için ekstra bir çaba sarf etse de berbat görünüyordu.

"Ben bir bardak su alabilir miyim acaba?"

Annem, sorusunu tamamlamasını bile beklemeden içeriye çekti onu. Aynı zamanda ben de sandalyemi geriye doğru ittirip ayaklanmış, elimdeki notları da masanın üzerine bırakmıştım. "Savaştan mı kaçtın?"

"Benzer işler." dedi gülerek. Portmantoya kalçasını yasladıktan sonra elini göğsüne götürüp yüzünü buruşturmuştu. "Çabuk doktor ol, iç kanamam falan var mı bilmiyorum şu anda."

"Şu hâlde hâlâ saçmalayabilmen bile başarı." Yanına vardığım anda kurduğum cümleye gözlerini devirip kolunu omzuma attı ve onu sürüklememe izin verdi. "Tek giderdim Can, bu hâlde neden buraya geliyorsun?"

"Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum." Koltuğa oturduktan sonra cebinden bir ilaç çıkartıp annemin yeni getirdiği su yardımıyla hızlıca içti ilacı. "Söz verdiysek tutulur."

"Ne oldu, onu anlat bari."

Oturduğu kanepede yanına oturup kaşlarımı kaldırdım merakla. Daha sonrasında ise odanın köşesinden bizi izliyor olan anneme kaş göz yapıp dışarı çıkması adına ufak bir direktif vermiştim. Meraklandığını ve bir anne olarak evladı yaşındaki bir çocuğu böyle gördüğü için korktuğunu anlamıştım ama anlatacağı şeyler Can'ın özeli olabilirdi, bu yüzden her şeyi bilmemesi çok daha iyi olurdu.

Koçum Benim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin