36- "İyiler Hep Kaybederdi"

9.6K 440 382
                                    

Tekrardan hatırlatıyorum. Kitabın ana teması aşk değil. Aşk işlemiyor değilim ama sadece aşk işlemiyorum. Ayrıca kafamı dağıtmak için ne istersem, o an aklımdan ne geçerse onu yazıyorum. Benim kafa dağıtmak için yazdığım şeyleri siz de kafa dağıtmak için okuyacaksanız beni tabii ki mutlu edersiniz ama açık arayıp kafa açacaksanız gerçekten okumayın, sürekli açıklama yapıyor olmak beni çok yordu çünkü.

Oy sınırı 250

ViceArnold- Eşkiya
Pilli Bebek- Kızım

¤¤¤

"Özgüven eksikliğinden ötürü kafamda her telden acıyı bastırdım, atar yap erkeksen."

Belirsizlik.

Her ana musallat olan, hayattaki yolları, hatta kaderi bile değiştiren bir kavramdı belirsizlik. İnsanı oradan oraya sadece sürükler ve yaptığı şeylerin anlamsızlığını sorgulamasına bile izin vermezdi.

Tıpkı şu an olduğu gibiydi aynı.

Genç çocuk, yattığı kanepede tavanı izlerken sadece bunu düşünüyordu. Sadece geçmişini düşünüyordu. Belli bir yere kadar mükemmel gitmiş olan hayatını düşünüyordu yalnızca. Neden yaptım? dediği çok şey olsa da nedenini sorgulayamayacak kadar yorgundu.

Ne kaybederdin? diye sordu herhangi bir ses.

Ne kaybedeceğini de bilmiyordu. Aslında kaybedecek bir şeyleri de yoktu. Çünkü kaybetmek için bir şeyler kazanmak, birilerine ait olmak, bir şeylere sahip olmak gerekiyordu.

Kazandığı bir savaşı olmamıştı hiç.

Birine sonuna kadar ait olmak istediği yerde de reddedilmişti.

Bir şeylere sahip olabilecek kadar da sevimli değildi.

Kaybedecek bir şeylerinin olmamasının sebebi buydu.

Hiçti, evde biriktirilip sokağın köşesine savrulan bir çöp poşetinden farkı yoktu insanlar için. Hiç kimse onu çıkarsız sevmezdi. Sevilmek için hep iyi olmalıydı. Hep yakışıklı, hep komik, hep güler yüzlü, hep daha fazlası olmalıydı. Daha fazlasını yapmaya da mecali kalmamıştı.

Dudaklarının arasında duran sigarayı bir tur çevirip yattığı yerde doğruldu hızla. Yapması gereken çok şey vardı ama nereden başlayacağını da bilmiyordu.

Yatıp dinlenmeye vakti bile yoktu.

Gençlerin yaptığı basit aktiviteler bile ona çok uzaktı. Çalışmak zorundaydı, çalışıp para kazanmak zorundaydı çünkü babasının da dediği gibi doğarken ailesine sormamıştı. Ama doğarken fazla seçeneği de yoktu. Her çocuk gibi sevgi görmek, iyi bir şekilde yaşamak için doğmuştu.

Keşke sorsaydım, o zaman belki doğmazdım diye geçirdi içinden. Varlık içinde yokluğu, gösteriş için gösterilen sevgiyi görmemiş olurdu hiç değilse.

Ama bunların da bir önemi yoktu. Kimse yaşananları bilmediği için hiçbir şeyin önemi kalmıyordu. Herkesin her şeyi var olan bir çocuk gördüğü bedende, kendisi aynaya bakınca sekiz yaşında bir tornacıyı görüyordu. Annesi ölünce de babasının yanına atılan bir çöp torbasıydı işte.

Ankara'nın kenar mahallesinden İstanbul'un en elit semtlerinden birine atılan sıradan bir mahalle çocuğuydu ve bundan da hiçbir zaman şikayetçi olmamıştı.

Büyümemişti. Büyümek istememişti çünkü.

Sokaklar, serserilikler, aşırılıklar, hafif dozda kavgalar, o sıcak mahalle eğlenceleri, ayakkabıları yırtılana kadar oynadığı futbol maçları hep daha cezbedici gelmişti ona. Sekiz yaşından sonra yaşadığı hayat ona ait değil gibiydi çünkü. Ruhu sürekli davetten davete koşmak için fazla özgürdü. Takım giymek onun için fazla kısıtlayıcıydı. Bu hayatın, onu istemeyen bir adamın hayatının bir parçası olmayı hiçbir zaman istememişti.

Koçum Benim Where stories live. Discover now