Gün ve Işığı

7.8K 661 209
                                    

Yatakta eli boşlukta geziniyordu. Ilımaya başlamış olan sıcaklık yerini boşluğa bırakmıştı. Aral parmaklarını yastığın boş yüzeyinde gezdirirken çatık kaşlarıyla uyanmıştı.Geçen geceyi hülyalı bir biçimde anımsıyordu. Yaşadıkları şeyin hayal dünyasından ibaret bir rüya efekti olup olmadığına bile emin değildi.

Alparslan'ın öpücüğü aklına geldikçe yüzünü yastığa sıkıca bastırıyor, ayak parmağının uçlarını içeri kıvırıp bacaklarını karnına doğru yaslıyordu. İki büklüm halde kulaklarına dek kızarırken bunun bir rüya olup olmadığını teyit etmek amacıyla dikildi. Burnunu yastığa gömdüğü an bunun rüya olmadığını kavrayabiliyordu oysa. Yatağı da odası da buram buram Alparslan kokuyordu.

Kokusu ve ılıklığı hala yatağındayken kendisi nerede olabilirdi ? Aral dikleşen omuzları,kızarık ve şişik yeşilleriyle birlikte çıplak ayaklarını direkt olarak ahşap zemine yasladı. O an hayatı boyunca hiç tatmadığı bir tat tüm bedenini esir ediyor gibiydi. Susuz sayılmazdı lakin bu his ona susuz kalmış gibi dili damağı birbirine yapışmışlık hissi veriyordu. Kuru boğazıyla seslice yutkundu.

Saç diplerinden tırnak uçlarına dek yayılan bu duygunun adını tam konduramasa da ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordu. Uyuşukluk hissi anında kaybolmuş,kalbi "küt" sesiyle kulaklarında çınlar hale gelmişti. Kaybetme korkusu şimdiden her zerresini işgal altına almıştı.

Ya sabah kalkınca yaptığı şeyden pişman olduysa ?Ya yeterince hazır hissetmiyorsa? Eh,yeterince hazır hissetmeyen biri herkesin önünde bademcik ameliyatı yapar gibi ağzının içinde dilini gezdirmezdi diye düşünüyordu Aral.

Telaşla üzerine kazağını geçirirken yeniden dudaklarını dişlemişti. Bir sabah uyandım ve artık heves olduğunu anladım diyip geçecek hali olamazdı diye düşünmediğini umuyordu.Aral aklındaki cevapsız sorularla birlikte paytak adımlarla koridoru arşınlamıştı. Lavabo boştu. Lavaboda olamazdı. Belki de erkenden işe gitmişti,sonuçta adamın bir dükkanı vardı ve semt esnafı olarak müşterilerini bekletemezdi.

Tüm yersiz kuruntular saniyelik bir bakış içerisinde toz bulutu gibi dağılmıştı.

Alparslan uykudan şişik gözleriyle yaşından çok daha ufak duruyordu o an. Üzerinde jilet gibi ütülenmiş gömleği ve paltosuyla koltukta uzanıyordu. Yine nefes kesici slim kesim gömleklerinden birini giymiş,bağrı açık serseriler gibi düğmelerden bir haber iliklemişti. Aral bu sefer de onun göğüs ve köprücük kemikleri hizasında gidip gelen "kuruntu dolu" kafasıyla yersiz bir öfke doluyordu. Baştan aşağı siyahlar içerisindeyken de dahi nasıl olabiliyordu da tüm şehrin renklerini üzerine toplamış gibi dikkat çekici görünebiliyordu ?

Kemeri üzerinde patilerini saplayan küçük kedi - kendisi henüz pençelerini açıp kapatma konusunda acemiydi- yuvarlanıyordu. Kıdemlisi Simba ise iri turuncu kıçını devirmiş,karnını tuzak olarak açmıştı. Gözü dönmüş halde adamın elindeki macun kıvamlı maltı emerken Alparslan'ın iri kıyım ellerinin onu sarsmasının bir anlamı yoktu. Alparslan narince okşamak kenara dursun kurban pazarında dana kontrol yapar gibi "pat" diye elini geçirerek seviyordu.

"Tuzak."dedi Aral sitemli bakışlarıyla. "Karnını açmasına aldanma,geçirir birazdan patiyi."

"Emin misin ?"dedi Alparslan boğuk bir sesle.

"İddiaya var mısın?"dedi Aral alayla. "Sen seversin. Ama motorum yok ha."

"İki bacaklı motorlar sınıfında değerlendiriyorum gülüm ben seni."diye mırıldandı Alparslan. "Ağlayacaksan oynamayalım."

"Günaydın dayağı istiyorsan buyur tabi."

Alparslan'ın fırtına rengi gözleri kısılıp alayla dudakları kıvrılmıştı. Kedinin bir çekirdek ailenin kurbanlık ihtiyacını giderecek irilikteki sallanan göbeğini okşayıp öpücük kondurmak üzere eğilmişti.

Yeni Oğlan Where stories live. Discover now