İpleri Dolaşmış Uçurtmalar Misali

13.5K 964 426
                                    

"İyi ki bitti." ya da "Daha fazla çıkmaza girmeden bitti."diyemiyordu.

Neden her seferinde olmayacak ilişkilerin içerisine kendini kaptırıp kurduğu her şeyi tek tek mahvettiği için kendine sövüyordu sadece. Aklında durmaksızın kantinde adını bağıra bağıra ilerleyen Hakan'ın köpek azarlar gibi yankılanan ses tonu çınlıyordu. Aral duş sonrası yatağa girmiş,sağında isimsiz kedisi,solunda Simba ile yatağa gömülmüştü. Başına kadar çektiği yorgan,saçma sapan ama kafa dağıtıcı bir dizi ve boktan bir yalnızlık hissiyle deja vu olmuştu.

Aynı yere dönmüştü. Bir milim ilerlemeden,olduğu yerde saymıştı. Yaptığı yeni ve taze başlangıçların pek bir önemi yoktu. O yine bir şekilde aynı sona ulaşmayı başarıyordu.

Güzel bir akşamüstüydü. Kafasını sokacak bir çatıya sahipti. Kucağında Simba ve küçük bacaksızı mevcuttu. Dolapta biraz peynir ekmek bulup karnını doyurmuştu. Somon fümeli kedi maması kokusu eşliğinde peynir zeytine kafa atmıştı. Hakan konusunda da hiç bir şey yapmayacaktı. Hakan'ın ona olan ilgisi mevsimlik açan çiçekler gibiydi. Kendine yeni bir takıntı noktası bulunca Aral'ın ismi bile kalmayacaktı.Aşağılanmak,fiziksel acıdan daha acı vericiydi ve Aral utançla yüzünün kızarmasına engel olamıyordu. Herkesin içinde bağırılıp çağrılmayı hak edecek hiç bir sik yapmamıştı.

İçinden çıkaramadığı ve atamadığı anla cebelleşip balkona çıkmıştı. Azaltmaya çalıştığı sigaraya inadına abanıyordu. Islak saçlarıyla soğuk balkonda dikilirken yukarıdan seslenen kişiyle birlikte sıçramıştı. İlk önce Alparslan olduğunu düşünse de Alparslan'ın annesi börek alması için yukarıya çağırıyordu.Birincisi karnı gerçekten açtı,ikincisi de börekler cidden davetkardı. Üçüncüsü ise Simba'nın  neşter izlerinden dolayı Alparslan'a hala net bir özür sunamamış gibi hissediyordu.

Üzerinde kareli pijaması,yerlere kadar uzanan hırkası,ağlamaktan şişen yeşil gözleri ve nemden kabarmış koyu kumrallarıyla pek de iç açıcı durmuyordu. Ayrıca inceden grip olacak gibi de hissediyordu zira Ece denen kıza montunu verince otobüste titreye titreye yolculuk etmişti. Islak saçla da balkona çıkarak pastanın üzerine çilek eklemeye dönmüştü işi.

Alparslan'ın evine doğru adımladığında annesi kapıyı aralamış ve mutfaktan yayılan sıcak rüzgar şimdiden Aral'ın midesini guruldatmıştı. Kadın bir robot gibi hareket ediyordu ve Aral içten içe gerçekten üzülüyordu. Bazı sabahlar beşte uyanıyor,durmadan bir şeyler hazırlıyordu. Alparslan yemiyordu dahi bunca tatlıyı da böreği de,kendisi de her şeyi bitiremiyordu. Bulduğu komşulara dağıta dağıta aşevi gibi dolanıyordu kadın. Eşi de köydeydi yani neredeyse tüm günü mutfakta kendine işkenceyle geçiyordu.

Masada yine dördüncü bir tabak vardı.

Yine hiç dolmayacak olan tabak orada ,aynı yerinde sabitti. Kadın koşullanmış gibi durmaksızın dolmaları kontrol ediyor,sarmaların suyunu çekip çekmediğini mırıldanıyordu. Aral'ın eline sofra hazır olana kadar atıştırsın diye kremalı bir pasta tutuştururken aralarındaki iletişime Aral da hayret ediyordu.

Hansel ve Gratel'in cadısı gibi şekerden bir evde kadın durmadan önüne bir şeyler koyuveriyordu ve söyleniyordu. "Ayhan'a dedim ,irmik tatlısı dondurmasız olmaz dedim,bi saatir markette..Saf bu çocuk..."

Kadın duraksayıp pembe kazağının yakasını düzeltmiş ve Aral'ı süzmüştü. "Abin banyoda bir seslensene,onu yollayayım,alsın gelsin..."

Aral elinde pasta tabağı,kremaya çatal ata ata banyoya doğru ilerlese de Alparslan hala duştaydı belli ki. Su sesi geliyordu ve şampuanın kokusu koridoru salmıştı. Aral seslenmek üzere ağzını aralayacak olduğunda içeriden gelen seslere kulak verdi.

Yeni Oğlan Where stories live. Discover now