15. Konser

278 31 93
                                    

Bölüm 15 | Konser

Müzik kalbin sızladığı yerde başlar, diyor Daniel Barenboim.

Daima bu sözün gerçekliğine inanmış, şarkılarımı yazıp müziklerimi bestelerken hep acılarımı düşünerek bunu yapmıştım. Ancak Ateş'in bana öğrettiği şey çok başkaydı. Bunun tam aksiydi. Kalbimi ilk hızlandırdığı andan beri bana aşkın yanı sıra bir başka gerçeği öğretmişti.

Müzik kalbin attığı yerde başlar.

Ateş bana kalbimi hissettirdiği her an zihnimdeki notalar bir düzen içerisine giriyordu. Biraz kötü etkisi de oluyordu çünkü kelimeler ve notalar düzene girmek için birbirine karışırlardı. Bir düzene girseler bile aklım o an onlara odaklanamayacak kadar durmuş olurdu. Ve aklımın gücü çalan kalbim sadece Ateş'i hissederdi.

Hediyesini vermemin ardından beni bir kez daha öperek kendimden geçirmişti. Dudaklarının dudaklarımın üzerindeki hareketi içimde bir ateşi yakmaya çalışmaktı. Başarmıştı. Kalbimde o yangını hissediyordum, dudaklarımsa onun dudaklarının sıcaklığını. Nefes almak için geri çekilmelerimiz haricinde asla buna bir vermemişti. Garip olan benim de ona uyarak geri çekilmeyip onu öpmek istememdi. Galiba bu zamana kadar fazlasıyla zor dayanmıştım çünkü onu öperken onu ne kadar çok öpmek istediğim anlar olduğunun farkına varmıştım.

İkimiz de kendimizi kaybetmiştik, olan sadece buydu.

Birbirimizden kopmayı başardığımızda beni öpmekten şişen dudaklarına bulaşan kırmızı ruju fark etmemle gülümsedim. Parmağım usulca dudaklarına yaklaşırken dudağının kenarındaki ruju temizlemeye başladım ancak kırmızı bir ruju temizlemek o kadar da kolay değildi. O an bunu düşünmemiştim. Daha kötü bir hale sokmuştum.

Bu hareketimle Ateş'i delirttiğimi biliyordum. "Yemek yiyecektik," dedim mırıltıyla. Gözlerime anlam veremediğim bir ifadeyle bakarken başını sallayarak beni onayladı. Üzerimin açılmamasına dikkat ederek geri çekilmemin ardından Ateş ayağa kalkmış, elimden tutarak beni de kaldırmıştı. Kolyesini boynuna takmıştı. Sevmiş olmalıydı. Gözlerinden anladığım buydu ve umarım ki yanlış anlamamıştım.

"Sevdin değil mi hediyeni?"

"Bana birden çok hediye verdin," dedi gülümseyerek. "Hangisini sorduğuna bağlı." Elini belime yerleştirerek beni masanın yanına doğru götürdü. Durduğumuz zaman beni kendine doğru çevirerek saçlarımı düzeltti. Masadan bir peçete alarak dudağımın kenarını silmeye başladı. Tüm dikkati dudaklarımdaydı. Sertçe yutkundum.

"Hangisini ne kadar sevdiğini sırala o zaman."

Kaşlarını çatarak gözlerini gözlerime çıkardı. "Nimet seçilmez diye bir şey duymadın mı sen? Birinde sen varsın, diğerinde öpüşün var, diğerinde sesin var." Güldü. "Ve bir de bizim şarkımızı söylediğin detayını da yok sayamam." Bizim şarkımız var. "Üçü de en özel hediyem."

"O zaman bence beni ilke koyarsın çünkü ben varsam hep şarkı söylerim sana."

Gözleri kısıldı. "Hım," dedi, peçeteyi masanın kenarına bırakıp gözlerimin içine bakarken. "Sen varsan öpersin de o zaman." Bunu söylememiştim ancak dediğim zaten bu anlama da geliyordu. Başımı yavaşça sallayarak onu onayladığımda âdem elması usulca hareket etti. Yutkunuşunu işittim. "Doğru sen olursan diğerleri de olur ancak bunlar bana verdiğin ilk hediyelerdi. Kusura bakma, yine seçemem. Seninle alakalı her şey özel ve güzel."

"Sen de şarkı söyleyeceksin bana," dedim hatırladığım şeyle. İtiraz edecek gibi oldu. "Ben sana bir şarkı söyledim. Sakın bahane sunma. Söylemek zorundasın." Kalbim için iyi bir durum olmayacağını biliyor olmama rağmen bunu istiyordum. Onun sesini duymak biraz daha delirtecekti beni. Kalbime yenik düşecektim. Her şeyin farkındaydım ancak istiyordum.

BEYAZ IŞIK KIRINTISI | KIRMIZI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin