4.BŐLŰM "YOLCULUK"

1.9K 140 3
                                    

Tüylerim diken dikendi. İçgüdüm ve içimdeki hayvan deli gibi bağırıyordu adeta. Daha önce bunu ormanda kurtlarla karşılaştığımda ve şimdi etrafımı onlarca hatta yüzlerce kurt sardığı için hissediyordum. Doğuştan gelen düşmanlarımla beraber olmak beni tetikte tutuyordu hiç bu kadar zinde hissetmemiştim ve aynı zamanda bu kadar harap olmuş.

Aforoz edilmiş sayılmam zaten vampirlerin elinde kalsaydım aforoz gibi bir cezaya mahkum olmazdım. Kim bilir ne şekilde işkencelere marus kalacaktım. Çok acayipti bu yaşıma kadar hiç öleceğimi düşünmezdim daha önce hiç ölüm heyecanın damarlarımda hissetmemiştim. Kendime gelince dehşet düşürücü olan şey ben başkalarına yaptığımda keyif vericiydi.

Sanırım karma vardı. Babam bana ihanet etmişti. Ne işler karıştırdığını bilmiyorum fakat kendi işlediği suçu ilk fırsatta bana atmıştı. İçimdeki öfke, nefret ve kin boğazımdan yukarı bir volkan gibi patlamak istiyordu.bir kaç saat önce piramidin en üstündeydim. Herkesin korktuğu ve saygı duyulan bir safkan. Şimdi ise piramidin en altındayım. Alçak bir hain. Üstelik beni parçalara ayırmak isteyen düşmanlarımın arasındayım. Bunlarda yetmezmiş gibi aslında kurtlar sayesinde vücudum sapasağlamdı.

Siyah kehribar gözlü kurt , küçükken bana bakmakla sorumlu olan bir aftkanın eğer yaramazlık yaparsam onun dolunayda gelip beni avlıyacağını söylediği kurt. Onu rüyamda gördüğüm gün anlatılanları düşünmemeye çalışmıştım ki düşlerimin içine sızamasın fakat ne kadar düşünmesem de beni o gece rüyamda ziyaret etmişti.

Çok sevdiğim kırmızı güllerle kaplı sarayımdan çıktığımda ormanın derinliklerinde beni kehribar gözlü kurt karşılamıştı. Benimle sadece bir kaç saniye göz teması kurduktan sonra ağaçların arasında dalıp kaybolmuştu. Ama onu hissediyordum benden uzaklaşsada beni hep görüş açısında tutuyordu.

Şimdi ise üstü kapalı bir at arabasında fakat atın değil bir kurdun çektiği arabada gidiyordum. Hiç bilmediğim yerlere...

Bir keresinde Babam bana kurtların mağaralarda vahşi ve ilkel yaşadıklarını söylemişti. Mührün pek anlamını bilmiyordum fakat ölene dek artık kurtların esiri olduğumu biliyordum. Belkide cidden mağaralarda yaşıyorlardı ve bende ömrümü o mağaralardan birinde geçirecektim.

kimdi bu William ? Bana mühürlenmesi cidden mümkün müydü? Kurtlar hakkında çok şey konuşulmaz ve bize kurtların hayatı, yaşama şekilleri hakkında bilgi vermezlerdi. Sadece bir kurtla nasıl dövüşüleceğini onlardan biriyle karşılaşırsam napacağımı öğretmişlerdi. ama daha önce hiç gerçek bir dövüşe katılmamıştım.

saatlerdir yoldaydık kafamı dışarı çıkartıpta bakmamıştım geçtiğimiz yerlere. hatta camdaki perdeyi iyice çekmiştim. Onların bakışlar hep at arabasındaydı ve bu beni çok rahatsız ediyordu. Hatta ara ara uluyorlardı, bu kadar yüksek ses ve benim duyma gücüm birleşince bazen kulaklarımı tıkayasım geliyordu. Üstelik yağmurda bastırmıştı ıslak köpek kokusu her yeri buram buram sarmıştı.

Saatler sonra ilk defa at arabası durdu. Etraftan erkek ve demirlerin şangırdama sesleri geliyordu. At arbasındaki perdeyi çok az açarak dışarı baktım devasa bir kapı yavaşça açılıyordu. Hava daha karanlıktı. Kapı tamamen açılınca at arabası ilerlemeye başladı. Perdeyi at arabası bir daha durana kadar kapadım. At arabası durduğu gibi kapı açıldı. Şatodan beni alan iriyarı kurtadamdı. "Gelin efendim sizi odanıza götüreyim." Dedi. İşte şimdi başlıyorduk. Ona birşey demeden at arabasından indim. Devasa kasvetli bir şato vardı karşımda hiç tahminlerimdeki gibi bir yer değildi doğrusu. At arabası tam şatonun girişinde durmuştu arkama dönüp bakmiyordum ama eminim şato kadar devasa bir bahçe vardı. Heryeri meşaleler aydınlatıyordu. Şatonun en tepesine baktığımda üstünde uçuşan yarasaları fark ettim. Eski yaşadığım şatoda ne zaman karanlık çökse şatonun üstünde uçuşmaya başlarlardı. Şimdi de safkan olduğum için bir kısmı beni takip etmiş ya da etrafta yaşayan bazı yarasalar varlığımı hissetmişlerdi.

Yarasalara bakmayı bırakarak kurtadamı takip etmeye başladım. Koskoca şatonun içi bomboştu ikimizden başka kimse yoktu. Yani görünürde ama içeride çok fazla atan kalp hissediyordum.

Uzun bir süre sonra şatonun en üst katına gelmiştik. Üst katta sadece iki oda vardı. Odalardan birinin kapısını açıp "buyurun efendim biraz dinlenin bir kaç saat sonra yanınıza birilerini göndericeğim." Dedi ve gitti. Kapının önünde vücudumu oynatmadan sadece kafamı çevirerek onun merdivenlerden inişine baktım gözden kaybolunca odanın içine girdim.

Eski odamdan daha büyük daha ferah bir oda beni karşılamıştı. Yerde siyah renkte halılar kocaman bir gardırop 3 kişinin çok rahat sığabileceği beyaz saten çarşaflı üstü yastıklarda dolu bir yatak bir çalışma masası, sandalye ve kitaplık.

Kitaplığı gidip elime bir kitap aldım fakat farklı bir dilde yazılıydı. Kendi aralarında farklı bir dilmi konuşuyorlardı ? Bunu hiç duymamıştım. Kitaplıktaki diğer kitaplarıda kontrol ettim ama hepsi farklı dildeydi.

Ben kitaplığın başındayken sert bir rüzgar esti ve hiçbir kapısı olmayan balkona doğru baktım. Etrafa bakmak için tam balkona gidecekken kapı çaldı ve olduğum yerde kaldım.
Kalbim çok hızlı şekilde atmaya başladı.
Siyah kurt gelmişmiydi?

SAFKAN - Mührün Pençesinde Where stories live. Discover now