BÖLÜM 35

3K 129 5
                                    

'Belki de insan, en büyük utancı kendine en yakın hissettiklerine karşı duyar.'

Stefan Zweig

Dün gece...

Daha fazla buna dayanamayıp onu kendimden ayırdım. Beni öperken gözleri dolmuştu. Elimin tersiyle dudağımı silip güçlü durmaya çalıştım.

"Madem bana bu kadar bağlanacaktın Ulaş Çakırcı oynayacağın oyunu baştan kurmalıydın."

"Oyun mu? Emel sen hala oyundan mı bahsediyorsun? Benim sana daha kaç defa anlatmam gerekiyor?"

Ellerini saçlarından geçirip etrafa bakındı. Evli olduğunu kendi ağzıyla söyleyen adam karşıma geçmiş oyun değil diyordu...

"Benim seninle tanıştığım ve seninle geçirdiğim hiç bir vakit oyun değildi. Sana ilk sarılmam, kokunla ilk uyumam, elini ilk tutmam seni ilk öptüğüm zaman hiç birisi bu lanet olayın içinde değildi."

Güldüm, çünkü gerçekten anlattığı her şey gülünçtü. Karşımda kendini düşürmekten başka hiç bir şey yapmıyordu.

Usul adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatıp saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Başımı sakin bir biçimde kaldırıp gözlerine inadına baktım.

"Sen bu yalanlarını git karına anlat."

Gözlerime inanamayarak baktı. Gerçekten hala rolünü çok iyi oynuyordu.

"Seni sevdiğimi ve sana olan sevgime bu kadar mı inanmıyorsun Emel?"

"Bırak sevgini sana inanmıyorum Ulaş Çakırcı."

Şimdiki Zaman..

Son sözüm onu daha da öfkelendirmiş ve çıkıp gitmişti. Bir yanım hala ona inanmak istiyordu. Çünkü şu kısacık sürede onu sevmiştim. Yüreğimi bu denli yakmasına ben izin vermiştim.

Bir yanım ise asla inanmak istemiyordu. Beni sürüklediği bu oyun ailemi paramparça etmişti.

Ellerimi masanın üzerinde birleştirip düşüncelerimin içinde boğulurken kapım çalınmış ve daha izin vermeden içeriye girilmişti.

"Hoşgeldine neden gelmediniz Emel hanım?"

Dayımı karşımda gülümseyerek görmek beni çok şaşırtmıştı. Geleceğini tamamen unutmuştum. Sabahın köründe holdinge gelmiş ve hiç hazırlık yapmamıştım.

Oturduğum yerden kalkarak azık ağzımu kapattım. İki senenin sonunda karşımda görmek beni çok mutlu etmişti. Olduğum yerde durmayı bırakıp hızlı adımlarla yanına giderek boynuna sarıldım.

Sanki bunu bekliyormuş gibi buruk bir gülümsemeyle sarıldı. Hemen de gözlerim dolmuştu. Bu kadar karmaşanın içinde tek bir ailemin yanımda olması beni biraz duygusallaştırmıştı.

"Hoşgeldin dayıcım. Ben... Çok yoğunum tamamen aklımdan çıkmış."

Saçlarımı okşayarak beni kendinden ayırdı. Gözlerindeki o merhamet ve üzüntüyü görebiliyordum.

"Önemli değil prenses. Söyle bakalım işler nasıl gidiyor?"

Masamım üstündeki dosyaları göstererek gülümsedim. Bir ton dosya vardı. Bir saat sonra toplantım vardı.

"Gördüğün gibi dayı toplantılar bitmiyor."

"Sen büyüdün de toplantı mı düzenliyorsun?"

Hala çocukmuşum gibi davranması her zaman beni sinirlendiriyordu. Şaka maksatında kaşlarımı çatarak omzuna vurdum.

"Sanki sen çok büyüdün. Aramızda iki yaş var iki."

PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin