Başlangıç

212 17 0
                                    

Deniz

“Deniz ya, şu son yaptığın dövmenin yanına bir şeyler daha mı eklesek acaba?” kaşlarından birini kaldırarak bana bakıyor. Dudaklarını öne çıkarışından anladığım kadarı ile benimle flört ediyor. Evet, saat 8 den beri dükkânda oturup bekliyorum ve 4 saat sonra karşımda benimle yatmaya çalışan bir salak var. Çok güzel, gerçekten çok güzel…

Birincisi kadının adını hatırlamıyorum, ikincisi kadının parfümü beynimi uyuşturacak kadar kötü ve son olarak o kadar çirkin değil. Tamam, parfümü ve konuşması olmasa pekâlâ çekilebilir.

“Gel bakalım” diyorum kadına. İçeri odaya geçiyoruz kadın tişörtünü kaldırıyor ve dövmesine bakıyorum ve dövmeyi hatırlıyorum. Göbek deliğinin civarına çizilen güneş dövmesi kadının adının Güneş olduğunu hatırlamama sebep oluyor. Gerçekten hayatımda gördüğüm en aptalca dövmeye bakıyorum. Ve dövmeye bakarken bu kadınla yatmayacağıma emin oluyorum. Benim fazlası ile düşük kriterlerim için bile fazlasıyla aptal. Eminim onunla yatacak başka bir aptal bulabilir.

Tam olarak ne istediğini anlatıyor. Kafamda bir taslak oluşturuyorum ve kafamı sallıyorum. Pekâlâ, boktan dövmesini daha da boktan hale sokmak istiyorsa kendi bilir. Sonuçta hayatı boyunca bunu taşıyacak olan kendisi.

Parfümü odanın içinde genzimi yakıyor.

“Eeee ne diyorsun Deniz, sence de çok güzel olmaz mı?” diye soruyor. Kafamı evet diye sallıyorum neyse ki aptal aptal vızıldaması için benim konuşmama ihtiyacı yok.

“Bir sigara içip başlayacağım. Yarın gelirsen dövmeni tamamlarız.” diye cevap veriyorum.

“Bana bu akşam göstermeye ne dersin” diye cevap verirken gözlerini bedenimde gezdiriyor. “Akşam arkadaşlarla dışarı çıkacağız. Sen de gelsene, hem dövmeyi gösterirsin. Lüüüüütfeeeeeeeen çok eğleniriz, lütfen” diye devam ediyor.

Hayır, hiç eğlenmeyiz. En fazla ben hayatı unutana kadar içip senle yatarım. Sen sonsuza kadar buraya gelmeye devam edersin ve kendimizi bitmek bilmeyen bir dramın içine atarız. Sonunda mutlaka ağlarsın. Evet, kesin ağlarsın ve ben sana toplam yüz kere siktiri çekerim. En sonuncuda anlarsın ve ben, senin arkadaşlarına anlatacağın kötü bir hikâye olurum.

“Saol, bu akşam meşgulüm” diye cevap veriyorum. Gözlerime sabırsızlık ifadesi yerleştirmeye çalışıyorum ama bok rengine boyalı saçlarını sağa sola savurup aç gözlerle bana bakıyor.

“Ay geçen sefer de aynı bahaneyi kullanmıştın. Hem kızlar seni çooook merak ediyor. Hep seni anlatıyorum falan. Gerçekten gideceğimiz yer çok güzel. Hem sen gelirsen Melodi denen kaltak çatlar. Geçen sefer senin gibi birinin asla benle birlikte olmayacağını söylemişti. Lüüütfen sırf o kız görsün diye, olmaz mı?” konuşma sonsuza kadar sürüyor. O kadar çok konuşuyor ki kendi dükkânımı dağıtmama ramak kalıyor. Sırf sesini kesmesi için başımla onaylıyorum. “O zaman akşam ben buraya gelirim buradan gideriz tamam mı? Ay çok güzel olacak Deniz ya…”

Sonra yanağımdan öpüp dükkândan çıkıyor. Pekâlâ, seninle yatana kadar sesini kesmeyeceksen, diye düşünüyorum. O halde hayatını cehenneme çevirebilirim.

Melodi

Bilgisayarda tek tek fotoğrafları seçiyorum. Günümün korkunç başladığı düşünülürse kendi stüdyomda oturduğum saatlerde sakinleşiyorum. Yapmam gereken bir sürü işi kenara bırakıp gözlerimi kapatıp rahatlamaya çalışıyorum. Saatler bugün diğer günlere kıyasla daha yavaş geçiyor. Ekranın karşısından kalkıp biraz yürüyüp tutulmuş bacaklarımı açıyorum. Akşam gitmem gereken doğum günü partisini düşündükçe içim daha da sıkılıyor. Ata’nın saçma sapan partileri ve hep gidip kendimi gösterme zorunluluğum.

Gerçekten gitmek istemiyorum ama Armanların kızının yapması gereken işlerden biri korkunç partilerde boy gösterme zorunluluğu. Herkesin birbirinden nefret ettiği bir yer bulmak istiyorsanız bu korkunç partilerde durabilirsiniz. Anında birçok düşman ve yapmacık dost edineceğinizi garanti edebilirim. Giydiğiniz kıyafetin, gittiğiniz kuaförün, kullandığınız çantanızın fiyatlarının artışı oranında pek çok nefret kazanabilir aynı zamanda size yamanmaya çalışan korkunç tiplerle uğraşabilirsiniz.

Telefonum çalıyor ve Güneş’in aradığını görüyorum. Kötü başlayan günün asla ama asla iyi olamayacağının kanıtına bakıp telefonu açıyorum. Yapmacık sesi kulağımda patlıyor.

“Ayyy Melodi kabul etti biliyor musun? Bu akşam kesin geliyor. Çok yakışıklı kızım görmen lazım. Hepinizin dibi düşecek.”

“Merhaba Güneş” diye mırıldanıyorum. Gerçekten aptal, muhtemelen öküz sevgili adayın beni hiç ilgilendirmiyor. Sanırım geçen sefer anlattığı adamın ona bakmayacağını söylerken hata ettim. Kesin adamın boğazını sıkıp zorla partiye sürüklüyor.

“Diyorum ki seni de alayım kuaföre gidelim. Stüdyonun yakınındayım. Ne dersin?”

Tabii ki hayır demek istiyorum ama bunun Güneş’i engellemeyeceğini biliyorum. İstediğini yaptırana kadar konuşma özelliği herhangi bir insanın hayatını kâbusa çevirebilir.

“Tamam” diyorum ve herhangi bir şey söylemeden telefonu kapatıyor. Gerçekten on dakika sonra stüdyodan içeri önce parfümü sonra kendi giriyor. Ve beni sürükleyerek kuaföre götürüyor. Benim “kooorkunç” göründüğümü söylemeyi de ihmal etmiyor.

Kuaför saçlarımı yaparken yorgun yüzüme bakıyorum. Ela gözlerimin altındaki mor halkalar kesinlikle iyi görünmeme sebep olmuyor. Eskiden beni tek seven kişi olan ve beni sonsuza kadar terk eden anneannemin dediği gibi kediye benzeyen gözlerim artık eskisi gibi bakmıyor. Yalnızca yorgun, bezgin ve sıkılmış gözlerimi görüyorum. Giderek zayıflayan bedenimi ve solan tenimi… Saçlarımın kestane rengi eskisi gibi parlak değil. Ben mücadele etmeyi bırakalı eskisi gibi değilim diye düşünüyorum. Ben bittim…

Kuaförden çıkıyoruz ve bizim eve giyinmek için gidiyoruz. Annem oldukça kibar bir biçimde bizi karşılıyor ve tabii ki gözlerindeki bakıştan saçlarımın halinden memnun olmadığını görüyorum. Beni görmeye katlanmak zorunda olduğun için özür dilerim anne demek geliyor içimden. Sana ne yaptığımı bilmiyorum ama özür dilerim binlerce kez.

Güneş hiç durmayan temposu ile hızlıca giyinmemi sağlıyor ve evden çıkıyoruz. Taksiye atlayıp dediği dövmeci adamın stüdyosuna gidiyoruz. Evet, adam dövmeci… Gene saçma sapan bir adamı daha zorla hayatımıza sokuyor Güneş. Saçma sapan bir serseri daha. Muhtemelen parası olmadığı için bizden nefret eden bir adam. Muhtemelen Güneş’ten tiksinen biri… Ve muhtemelen ilk görüşte birbirimizden nefret edeceğiz.

Mekânı görür görmez stüdyo lafını geri alıyorum. Bu izbe basık mekân, stüdyo adıyla seslenilmeyi hak etmiyor.

Güneş neşeyle içeri giriyor ve ben de homurdanarak onu takip ediyorum. İçeri girdiğimizde adam kafasını kaldırıyor. Ve göz göze geliyoruz.

Birincisi bunu hiç beklemiyordum

İkincisi bunu asla beklemiyordum.

İntikamın NotalarıWhere stories live. Discover now