HAMRA

By sessizhayals

4.1M 24.8K 11.1K

1950 - 1960 yılları arasında geçen bir aşk hikayesi. Kızıl saçları ile göçmen bir hemşire, Hamra. Eski bir a... More

Tanıtım
Alıntı
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm

1.Bölüm

123K 5.1K 3.9K
By sessizhayals

Hikayemizin ilk bölümüyle karşınızdayım canlarım ❤️❤️ Umarım beğenerek okursunuz.
Kürşat ve Hamra ile tanışma vaktiniz 😍

Bölüme geçmeden önce kalp bırakalım mı buraya?
Oy ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? ❤️❤️

1.BÖLÜM "AFRA"

Afra, beyaz kızıllığına galip olan geyik.

"Lütfen biraz daha zaman verin!"

Genç kız dolmuş gözleriyle hızla toplayıp, yolun ortasına atılan eşyalarına baktı. Göğsünden yukarı tırmanan hıçkırığı tutamadı. Titreyen ellerini uzatarak yerde duran eşyalarına uzandı. Evin sahibi para için evden atıyordu onu.

Hamra, kızıl saçlı ay yüzlü güzel bir kızdı. Kızıl saçları sırtından aşağı süzülüyor, kızıl tutamları dikkat çekiyordu. Henüz gençliğinin başlarındaydı. Türk topraklarına göç etmek zorunda kalmıştı. Annesi ve babasını Yunanistan'a saldıran Almanlar ve Bulgarların savaşında kaybetmişti. Yapayalnız kaldığı için savaş bitince Türkiye topraklarına gelmişti. Genç kızın zor bir hayatı olmuştu.

Hamra, tüm zorluklara rağmen kıt kınat geçiriyor haline şükrediyordu. Türkiye, zorlu savaşlar atlatmış büyük bir kıtlığa maruz kalmıştı. Hamra annesi gibi hemşire olmuştu. Hamra'nın babası Mustafa Bey, bir Türk'tü. O dönem herkes gibi o da askerlik yapıyordu. Hamra'nın annesi Behice hanımla o zaman tanışmışlardı.

Çanakkale savaşında babası yaralanınca Behice Hanım cephede yaralı askerlerle uğraşırken görmüştü Mustafa Bey'i. Gördüğünde vurulmuşlardı birbirine. Savaşın bitimiyle evlenmişler, Behice Hanıma çeken, ona tıpa tıp benzeyen Hamra dünyaya gelmişti.

Hamra daha küçükken Mustafa Bey, askerlikten emekli olarak Yunanistan'a taşındılar. Lakin kader onların peşini bırakmadı. Hamra daha on yaşlarındayken Yunanistan işgale uğrayınca herkesi bir korku sardı. Babası Mustafa Bey, askerliğe çağırıldı. Annesi ise cepheye hemşire olarak gitti.

Gidiş o gidişti.

Küçük kıza babaannesi Selma Hanım bakıyordu. Bir süre kimse haber alamadı. Tüm aileler gibi Hamra da annesiyle babasının yolunu gözledi ama gelmediler. Savaş sırasında hem babasını hem de annesini kaybetmişti Hamra.

Hem öksüz hem de yetim kaldı.

Babaannesiyle birlikte savaşta harabeye dönen şehirden göç etmek zorunda kalmışlardı. Birlikte Ankara'ya gelerek bir miktar parayla geçinmeye başladılar. Babaannesi Selma Hanım gözü gibi baktı küçük kıza. Hamra büyüyüp, annesi gibi hemşirelik okudu.

Lakin daha okulundan yeni mezun olmuşken Selma Hanım'ı da kaybetti Hamra. Küçükken gitmişti ailesi. Ne sevgiyi, ne mutluluğu tadabilmişti.

Vefatın üzerine Hamra tüm her yere iş için gitmişti. Ancak kimse almıyordu küçük kızı. Kız her girdiği makamdan eli boş dönüyordu. Ev sahibesi Halil Bey, ödemeler gecikince kızı sürekli sıkıştırmış, sonunda da istediğini yapmıştı.

Kızı evden atmıştı.

Halil Bey, küçük kıza acımamış bu kış gününde kapının önüne koymuştu. Sertçe, pek sağlam olmayan kapıyı hızlıca çarparak zinciri bağladı. Arkasından ağlayan kıza gram merhamet etmiyordu.

"Lütfen Halil amca, nereye giderim ben?" Hıçkırıklarını zorlukla bastırıp konuştu Hamra.

"Beni alakadar etmez. Şimdi nereye gidersen git!" Zinciri kapıya vurarak arkasını dönerek kıza baktı. Gözleri ağlamaktan şişmiş, beyaz elbisesiyle ve çıplak ayaklarıyla adama bakıyordu.

"L-lütfen ne istersen yaparım. Beni evden atma yeter ki..."

Halil, alıcı gözleriyle kızı süzdü. Çıplak, yerdeki kahverengi yaş toprağa bulanmış ayaklarına, dizlerinin altında biten elbiseden yavaşça yukarı çıkardı gözlerini. Kız çırpı gibi incecik bele sahip, biraz dolgun olan kalçaları ve elbisenin üzerinden görünen dolgun süt gibi beyaz olan gerdanına baktı. Yaşına göre vücudu bayağı gelişmişti.

Arsız gözlerini kızın üstünde gezdirdi. "Belki yardımcı olurum sana."

Genç kız adama baktı. İğrenç bakışlarını görünce midesine kötü bir sancı girdi. Midesi bulandı. "N-ne istiyorsun?" Korkarak sordu kız.

Halil, uzun olan sakalını okşayarak baktı kıza. "Evlenmeye yaşın gelmiş. Serpilmişsin. İstersen-"

"Ne diyorsun amca sen? İki tane oğlun ve karın var senin. Ne biçim konuşuyorsun öyle?"

Halil kaşlarını hızla çattı. "Git nerede geberiyorsan geber o zaman!"

Hızla kızın yanından geçerek uzaklaştı oradan. Genç kız dizlerinin üstüne oturdu. Gözyaşları yanaklarından art arda döküldü. Ne yapacaktı şimdi?

Nereye gidecekti?

Başını kaldırarak etrafa baktı. Hava kararmak üzereydi. Nereye giderdi bu kış günü? Titreyen ellerini uzatarak yerdeki eşyalarını toplamaya başladı yavaş yavaş.

Kimse istemezdi onu.

Parasız pulsuz kalmıştı ortada.

Eşyalarını toplayarak siyah bavulun içine koydu hepsini. Çoğu, kirlenmişti ve giyilmeyecek haldeydi ama umursamadı Hamra.

Yerdeki eşyalarını topladıktan sonra yavaşça bavulu kaldırıp kulpunu tuttu. Ayağı kalkarak titreyen ayaklarını oynattı. Çıplak ayakları üşümüştü. Ankara kışın buz gibi olur, ayazı dışarıda insan bırakmazdı. Genç kız ürpererek yavaş adımlarla yürümeye başladı. Amca dediği adam son parasını alıp öyle gitmişti.

Beş parasızdı.

Boş sokakta gezdirdi gözlerini. Gözlerini yumarak dua etti. Belki babaannesinin ona öğrettiği gibi sığındı Allah'a.

Yardım et Allah'ım!

❤️

Adam, elindeki tüfeği sıkıca tuttu. Yere düşen kuru yapraklara yavaşça basarak ses çıkmamasını önledi. Gözleri bir şahin gibi inceledi ormanı. Hava kararmak üzeriydi lakin o bugün bir kuş bile avlayamamıştı.

"Beyim isterseniz yarın tekrar geliriz olmaz mı?"

Arkasından konuşan İsmail ağayı umursamadı. Bugün bir şey avlamadan gitmeyi düşünmüyordu. Elini tüfekten çekerek İsmail ağaya döndü.

Elini dudaklarına yasladı. İsmail ağa sessizce aralık dudaklarını kapattı. Bir an da duyduğu sesle hareketi kesti adam.

Gözlerini yavaşça sesin geldiği yere çevirdi. Şahin gibi gözleri yakaladı hemen avını. Bir ceylandı. Ormanın içinde yavaşça yürüyordu. Açık kahverengi tüyleri uzaktan parlıyordu adeta. Tüfeği kaldırarak nişan aldı adam yavaşça.

Sert elleri tüfeği kavramış bir gözünü kısmıştı. Parmağını tetiğin üstüne koyarak isabet aldı. Hiç ıskaladığı olmamıştı. Asla da olmayacaktı.

Ama hiç düşünmediği bir şey oldu.

"Beyim dikkat edin! Yılan!"

Adam normalde yılandan korkmazdı, sadece ani bir refleksti. İsmail ağanın sesiyle irkilerek ateş etti. Ceylan hızlıca irkilerek ormana doğru kaçtı. Adam gözlerini yerdeki yılana çevirdi. Yeşil derili yılana öfkeyle baktı.

Kurşun sesi ormanda yankılanıyordu. Öfkeyle sürünen yılana dönerek nişan alarak ateş etti. Ateş sesi ormanda yankılanırken bir ses duydu adam.

Gözlerini ölmüş yılandan çekerek ormanda dolaştırdı. Bir kız sesi mi duymuştu o?

"Duydun mu?"

"Neyi beyim?"

Öfkeli harareleri ormanda dolaştı. "Bir kadın sesi duydum sanki."

"Yok beyim duymadım bir şey." dedi İsmail ağa sesindeki korkuyu saklamayarak. Adam gözlerini İsmail ağaya çevirdi.

"Bir daha böyle bir şey yapma!" Dişlerinin arasından tıslayarak konuştu.

"Affedin Alparslan Beyim yılan sizi sokacak diye endişe ettim." Adam başını eğdi telaşla.

"De haydi gidelim. Ceylan da gitti zaten." 

Bir eliyle tüfeği tutarak arkasını döndü. Daha birkaç adım atmıştı ki bir kız çığlığı duydu. Hızla arkasını döndü. "Biri bağırıyor." Sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. İri cüssesi ve ağır postallarıyla yürümeye başladı. "Bende duydum beyim."

Adımlarını hızlandırarak koşar gibi yürümeye başladı Alparslan. Meraklı gözleriyle ormanı taradı. Hiçbir şey yok gibiydi ama duymuştu.

Biri yardım istiyordu sanki.

Orman sessizliğe büründü. Ormanı derin bir siyahlık kaplayınca ürkünç bir hal aldı. Eliyle hazırda bekletti tüfeği. Gece ormanda her şey olabilirdi.

Bir süre adımlarını yavaşlatarak ilerledi. Ses duymuyordu. Sanki az önceki tüm curcuna gitmiş, orman bir mezarlığa dönmüştü.

"K-kimse yok mu?"

Alparslan, sağ tarafından gelen sesle oraya döndü. Bir kız sesiydi bu emindi. "Beyim dikkat edin!"

İsmail ağaya aldırmadan hızla yürüdü. Birisinin başı dertteydi. Nasıl durabilirdi yerinde?

Askerliğin getirdiği bir duyguydu. Gençliğinde daha on yedi yaşlardayken yazılmıştı orduya. Yıllarca savaş vermiş, neredeyse otuz birine basmıştı. On üç yıl kadar orduya hizmet vermişti. Birçok dostunu kaybetmişti bu topraklarda. Birlikte savaşmış, birlikte ölmek istemişlerdi. Lakin kaderin Alparslan'la işi bitmemişti anlaşılan.

Alparslan Bey, birkaç adım daha atınca gördü. Gördüğü görüntüyle kaskatı kesildi. Yerde boylu boyunca uzanan bir kız vardı. Yerdeki çamura tezat beyaz kirli bir elbiseyle uzanıyordu. Kızıl saçları çamura bulanmış, ayakları kirin içinde görünmez olmuştu.

Ama onu şaşırtan bu değildi.

Kızın, eteğinin önü yırtılmıştı ve karanlığa rağmen parlayan beyaz teninde kanlar vardı. Bu kız vurulmuştu!

Hem de onu kendi vurmuştu.

Bir geyik yakalayayım derken bir afra vurmuştu! "Beyim bu bir kız!"

İsmail ağanın sesindeki şaşkınlığı umursamadı. Genç kızın gözleri kapalıydı. Bacağından vurulmuştu. Ölmüş olamazdı. Belki de takatsiz düşmüştü. Bu kızıl kızın burada ne işi vardı?

Elindeki tüfeği yere atarak kıza yaklaştı.

❤️

Hamra duyduğu sesle gözlerini araladı. Bacağındaki acıyla kurumuş dudaklarından bir inleme döküldü. Gözlerini yavaşça kırparak etrafta gezdirdi ve onu gördü.

İki tane adam öylece durmuş kendisine bakıyordu. Genç kız sırtını yerden kaldırarak bedenini örtmeye çalıştı. Gözlerindeki yaşlar kurmuştu, yüzünün renginin solduğunu hissedebiliyordu.

O evden ayrıldıktan sonra susamıştı. Çeşmenin oradan su içecekken iki üç tane adamın laflarına maruz kalmıştı. Kimsede yoktu etrafta. Adamlar ona yaklaşınca korkmuş, oradan ayrılmak istemişti. Ama izin vermemişlerdi.

İçlerinden biri ona dokunmaya kalkınca elindeki bavulu adama fırlatıp, hızla koşmuştu. Ormanda izini kaybettireceğini düşününce de ormana girmişti. O adamlardan kurtulmuştu ancak biraz dinleneyim derken bacağına ani bir ağrı girmiş, ormanda kurşun sesi duymuştu.

Bacağından kan akmaya başladığında vurulduğunu anlamıştı. Elbisesinin önünü yırtarak bacağına sıkıca bağlamaya çalışmıştı lakin pek becerebildiğini sanmıyordu.

Burada ölüp gideceğini düşünürken gördüğü adam sayesinde Allah'a ne kadar şükretse az olacağını düşünüyordu.

Gözlerini kendisine yaklaşan adama çevirdi. İri cüssesi üzerine doğru gelince genç kız ürktü. Belki niyeti farklıydı kim bilir?

Alparslan kızın ürktüğünü anlayınca içinden kendisine küfrederek dizlerini kırdı. Ellerini havaya kaldırdı. "Korkma yardım edeceğim." 

Alparslan, gördüğü görüntüye anlam veremiyordu. Kızın yüzü o kadar güzeldi ki! Gözlerini kızın gözlerine çevirdi. Mavi gözleri sanki yüreğinin kapısının aralıyordu. Sanki içini görebiliyor gibi bakıyordu. İri gözleri içinde farklı duygulara yol açıyordu.

Gözlerini kızın aklını bulandıran kızıl saçlarına çevirmeye korkuyordu. Kızın bu masum hali kalbini oynatıyordu yerinden.

❤️

Hamra'dan

"Korkma yardım edeceğim. "

Karşımdaki adamın güven veren sesi rahatlattı beni. Gözlerimi adamın yüzüne çevirdim. İlk önce sert çehresiyle karşılaştım. Yanakları içe çekilmiş, elmacık kemikleri öne doğru çıkmıştı. Kirli kısa sakalları yanağını kaplıyordu. Kalın iri dudakları vardı. Yüzüne çok yakışan düz bir burnu vardı. Gözlerimi dudaklarından çekerek yukarı çıkardım.

Gözleri kahverengiydi, belki de ela. Tam net göremiyordum. Kaşları çatık olduğu için alnının ortasında çizgi belirmişti. Siyah kuzgunu saçları vardı. Birkaç tutam saçları alnına dökülmüş, ona ayrı bir hava katıyordu.

Hayatımda onun gibi hiç bu kadar yakışıklı erkekle karşılaşmamıştım. Üzerine kürklü kalın bir mont giymiş, iri cüssesini daha da iri göstermişti. Siyahi bir yelek giymişti montun altına. Siyah uzun bir pantolon ve ayaklarına da kalın postallar giymişti.

Gözlerimi gözlerine çevirdim tekrardan. Bedenimdeki acıyı unutmuş gibiydim. Heyecandan göğüs kafesime baskı yapan kalbimi umursamadım. Kuruyan dudaklarımı yalayarak derin bir nefes aldım. Adamın hırçın bakışları dudaklarıma düştü.

Nefesim tekledi.

Gözlerimi kaçırarak bacağıma baktım. Gözlerini bedenimde dolaştırdığını hissedebiliyordum. Yanaklarım bakışlarıyla yanmaya başlayınca utandım. Titreyen ellerimi uzatarak bacağımdaki ipi sıkmaya çalıştım.

"İsmail ağa tüfeği al sen." dedi yanımda gür sesiyle. Sesi tok ve boğuktu.

Ayağı kalkarak üstündeki montu çıkardı. Gözlerimi ona çevirdim. Montu elinde tutarak dizini bacağımın yanına koyarak üzerime eğildi. Titreyerek ona baktım. Elimi kaldırıp göğsüne koydum yavaşça.

Göğsünün üstüne koyduğum elime bakarak tekrardan bana baktı. "Uslu dur hatun." Sert sesini duyunca yerimde kıpırdandım. İki elini arkama götürerek montu omuzlarıma yavaşça bıraktı. Başımı eğerek ona baktım. Elimi göğsünden çektim.

İki elimi omuzlarıma bıraktığı monta koydum. Bedenim o kadar üşümüştü ki sıcaklığı unutmuştum. İri ellerini bacağımın üstüne koydu. Sardığım bezi yavaşça açtı. "Siktir!" Hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Bedenim soğuktan uyuştuğu için hissetmiyordum. Bakışlarını bana çevirdi. "Acıyor mu?"

Başımı iki yana salladım yavaşça. İç çekerek bacağıma baktı. "Bu biraz acıyacak." Bezi yavaşça iki kenarından tutarak bir düğüm attı ve sıkıştırdı.

"Ah!"

Elimi hızla elinin üstüne koydum. Gözlerini bana çevirdi. Elinin üstündeki elime baktı. Rahatsız olduğunu düşünerek elimi çektim hızla.

"Bitti."

Yukarı sıyrılan eteğimi aşağı çekti lakin yırttığım için tam kapanmıyordu bacaklarım. "Sikeyim!" Öfkeyle homurdandı. Gözlerini gözlerime çevirerek bana baktı. "Şimdi birlikte buradan gideceğiz sonra da şu yaranın icabına bakacağız tamam mı?"

Başımı sallayarak onayladım. Bacağıma dikkat ederek bir elini dizimin arkasına koydu. Diğer elini de sırtıma koyarak hızla kaldırdı yerden beni.

"Hih!"

Korkuyla ellerimi boynuna doladım. Yüzünü bana dönünce burun buruna geldik. Gözlerimi irice açarak ona baktım.

Gözleri elaydı.

Gözlerinin içine baktım. Çatık kaşları yumuşar gibi oldu. Burnunu yavaşça burnuma sürterek fısıldadı. "Dilin yok mu naren?"

Şaşkınlıkla ona baktım, naren ne demekti? Dudağını yukarı doğru kıvırdı. Gözlerini yüzümde dolaştırarak geri çekildi. Aramızda az öncekine nazaran biraz daha boşluk oluştu. Sanki kolunda hiç ağırlık yokmuşçasına yürümeye başladı.

"Alparslan Beyim isterseniz bana verin."

İsmail dediği adam yaklaştı bana doğru. Ürkerek kollarını sıkılaştırdım kucağında oluğum adama. Yüzümü boynuna sakladım. Korkuyordum.

Ama kucağında olduğum adamdan değil. O, hiç bilmediğim bir şekilde güven veriyordu bana. Adam, sırtımda ve bacalarımda olan ellerini sıkılaştırdı. "Lüzum yok!"

Gözlerini bana çevirince göz göze geldik. Ürkekçe ona baktım. Gözlerimin içine anlamadığım bir duyguyla baktı. Gözlerini benden çekerek açıkta olan bacağıma çevirdi. Daha sonra da o adama baktı. "Sen önden git İsmail ağa." dedi gür sesiyle.

Sesini duyduğumda ürktüm. İsmail dediği adam, 40' yaşlarda sıska kısa boylu bir adamdı. Kucağında olduğum adam ondan kat be kat iri biriydi. Tahminen yirmi yedi yirmi sekiz yaşlarındaydı. Benden büyüktü. Ben yirmi üç yaşındaydım.

Ben neden yaş karşılaştırması yapıyordum ki?

İsmail ağa arkasını dönünce büyük adımlarla yürümeye başladı. Az önce Alparslan demişti. Adı Alparslan mıydı?

"Alparslan."

Fısıltımı duyunca gözlerini bana çevirdi. Gözlerine baktığımda içimi tarifsiz bir duygu kaplamıştı. Daha az evvel tanıştığım bu adam nasıl oluyordu da böyle hissetmeme neden oluyordu?

Az önceye tezat yumuşak bakışlarıyla bana baktı. Yanaklarım ısısını yükseltince gözlerimi kaçırdım. "Adın Alparslan değil mi?" dedim kısık sesimle.

"Öyle naren, öyle." dedi boğuk sesiyle.

Ona bakmaya korkuyordum. Neyse adından sana ne yahu? Değil mi?

Adımlarını hızlandırınca çoktan kararmış olan ormana baktım. Yorgunluktan ağrıyan başımı biraz yana eğdim. Kollarım boynuna dolanmış bir şekilde ilerliyorduk. Bedenim o kadar takatsizdi ki yorgunluktan gözlerim kapanıyordu.

Acaba omuzuna yaslansam kızar mıydı ki?

Başımı yavaşça omuzuna yasladım. Ne tepki vereceğini bilmediğim için temkinliydim. Omuzuna yaslandığımı hissedince bedeni kasıldı. Hızla başımı kaldırdım omuzundan.

Gözlerini bana çevirdi yavaşça. "Yanlışlıkla ol-"

"Yaslan hatun."

Emredici ses tonuyla ürperdim. Sesi sertti ama kızgın çıkmıyordu. Başımı yaslamayınca tek kaşını kaldırdı. Alt dudağımı dişleyerek başımı göğsüne yasladım. Gözlerim sanki bu anı beklermiş gibi hızla kapandı.

Ondan geldiğine emin olduğum kokuyu içime çektim. Mistik bir kokuya sahipti. Sanki kahvenin vücut bulmuş hali gibiydi kokusu. Kokusu bana huzur verirken, beynim güvende olduğumun sinyalini vererek kendimi tanımadığım bir adamın kollarına bıraktım.

❤️

Çiftliğin ışıkları görününce derin bir nefes aldı adam. Kucağına yığılmış, portakal kokulu kıza baktı. Adımlarını durdurarak gözlerini kapatmış, hiçbir şeyi umursamadan uyuyan meleğe baktı. Burnunu kızın mabedine, saçlarına bastırıp derin bir nefes çekti içine.

Ciğerleri içine çektiği portakal kokusuyla doldu. Yüreği belki ilk defa huzurla doldu. Her daim kan dolu, tüfek tutmaktan nasır tutmuş elleri şimdi küçük bir nareni taşıyordu. Yılları askerlikte geçmiş bu adam ilk defa bir kadına daha doğrusu bir kıza kayıyordu.

Gözlerini kapatarak son kez derin bir nefes aldı saçlarının arasından. Başını geri çekti, gözlerini açarken. Kucağındaki kız sanki hissetmiş gibi kıpırdanmaya başladı. Sol göğsünün üstündeki başı oynatarak, boynundaki ellerini sıkılaştırdı.

Başını rahat bir konuma getirerek uykusuna devam etti kaldığı yerden.

Alparslan, belki uzun zaman sonra ilk defa bir şeye tebessüm etti. Kızın bu masum hali, küf tutmuş kalbinde bir şeyler kıpırdatıyordu sanki. İmkansız idi aslında ona göre. Daha az önce görmüştü bu kızı. Hangi ara etkilenmişti bu narenden?

Boğaz temizleme sesiyle bakışları kucağındaki minik, ürkek kızdan çekerek İsmail ağaya döndü. "İsterseniz ben alayım beyim?" dedi uzanarak.

Alparslan ellerini sıkılaştırarak kızı sıkıca tuttu. Kaşlarını çatarak İsmail ağaya baktı. "Gerek yok. Sen hekime haber et gelsin."

"Baş üstüne beyim!"

Alparslan adımlarını hızlandırarak çiftliğin kapısından girdi. Kahyalardan ikisi yanına yaklaştı. "Benim odayı hazırlayın!" Başlarını sallayarak hızla önünden ilerledi kahyalardan birisi. Diğer kahya av çiftliğinin kapısının açarak geri çekildi. Alparslan hızlı adımlarla sıcak odanın içerisine girip odasına doğru ilerledi. Odasının içerisine girip kahyaya döndü.

"Hekim gelince derhal içeri al." 

Kahya başını salladı. Kapıyı kapatarak odadan çıkınca odada kucağındaki narenle kaldı. Genç kız kucağında huzursuzca kıpırdandı. Alparslan yavaşça odanın ortasında bulunan yatağa doğru yöneldi.

Hamra, gözlerini kırpıştırarak açtı yavaşça. İlk gözüne çarpan bir sehpa oldu. Önce nerede olduğunu kavrayamadı. Daha sonra yaşadıkları bir bir düştü puslu zihnine. Gözlerini yavaşça yukarı tırmandırdı. O adamlaydı.

Kucağında.

Başını göğsünden çekerek başını kaldırdı. Alparslan, göğsünde oluşan boşlukla kıza çevirdi bakışlarını. Yorgunluktan ve uykusuzluktan şişmiş mavi gözlere baktı.

Yavaşça yatağa eğilerek kızı yatağa bıraktı. Hamra sırtını yumuşak yatağa yaslayarak Alparslan'ın boynuna bağlı olan ellerini yavaşça çözdü. Hiç ayrılmak gelmiyordu içinden.

Alparslan kızın saçlarının arasından derin bir nefes alarak geri çekilmeye çalıştı lakin sert sakal uçlarına takılan kırmızı tutamları izin vermedi. Hamra başını yavaşça ona baktı.

Göz göze geldiler.

Alparslan başını eğerek kızı dikkatlice inceledi. Odada yanan ateş yüzüne vuruyor, yüzünün bir tarafını aydınlatıyordu. Kızın ürkek bakışları onu deli ediyordu. O öyle masum bir şekilde bakınca içine sokası geliyordu. Hayatı boyunca hiçbir kadına böyle bir ilgi duymamış, bu duyguyla yanmamıştı.

Kor gibi yanıyordu bağrı.

İçindeki yangının sebebini bilmiyordu. Kızın bakışları içinde bir şeyleri uyandırıyordu. Kızın aralık olan dudaklarına baktı. İri kırmızı dudakları çok öpülesi duruyordu. İçinde yükselen arzuyla derin bir şekilde yutkundu.

Hamra ani gelen yakınlıkla ne yapacağını şaşırmış, nefesi kesilmişti. Burunları birbirine değecek vaziyetteyken soluk soluğa kalmıştı. Adamın başını eğmesiyle gözlerini sıkıca kapatmıştı.

Kalbi hızla atıyordu.

Hayır, korkudan değil heyecandandı. Daha yeni tanıdığı bir adamdan bu kadar etkilenmesi normal miydi?

Teninde bir dokunuş hissetmeyi beklerken kapının çalınmasıyla gözlerini fal taşı gibi açtı. Alparslan hızla kendini geri çekerek bedenini dikleştirdi.

Boğazını temizledi sesli bir şekilde. "Gel!" Kız kızarmış yanaklarını saklamaya çalıştı. Kapının açılmasıyla içeri iki adam girdi. Elinde çantası olan adam yatağa yaklaştı.

"Alparslan Bey, müsaadenizle." dedi çantayı yatağın üstüne koyarak. Hızla bacağımı tutarak üstüne bağlanmış olan beze baktı. "Fazla kan kaybetmişsin kızım, canın acıyabilir biraz." Dikkatle inceledi yarayı.

"Sıkıntı değil. Hem kurşun sıyırdı sadece dikişlik kısımları var. Dayanabilirim." diye fısıldadı genç kız yavaşça.

"Nereden bilirsin bunları?" Alparslan'ın güçlü sesi odayı doldurdu. "Hemşireyim ben." Hamra'nın dedikleriyle kaşlarını çattı adam. Bu küçük nazen hemşire miydi? Hiç inanası gelmiyordu. O, çok küçük görünüyordu.

"Konuşacağız bunları." Üstündeki şaşkınlığı atarak hekime baktı. "Canı fazla yamamaya çalışın." dedi sert sesiyle.

Hekim hızla başını salladı. Çantasını açarak içerisinden makası çıkardı. Yavaşça bezi keserek attı bir kenara. "Siz çıkın isterseniz beyim, tedavi edeceğim." dedi hekim ona dönerek.

"Gerek yok." Adam hızla işine döndü. İğneye ipi geçirip yatakta uzanan kıza baktı. "Biraz acıyacak." diye fısıldadı genç kıza. Başını salladı Hamra. Daha sonra tenine batan iğneyle dişlerini sıktı acıyla. Ellerini yumruk yaparak acının geçmesini istedi.

"Canı yanıyor. " Yandan gelen öfkeli sesle döndü Hamra. Alparslan çatık kaşlarıyla hekime bakıyordu. "Yara derin değil Alparslan Bey. Dikiş atmam şart mecburen dayanması lazım."

Sert bir soluk çekti içine Alparslan. Heybetli bedeni inip kalktı. Gözlerini ona bakan kıza çevirdi. Acıyla yüzünü buruşturmuştu ama çok bir acı çekmiyor gibiydi.

Kaşlarını çattı bu düşünceyle. Normalde bağırması gerekmez miydi? Hekimin dikişi bitirmesiyle derin bir nefes aldı Hamra. Hekim tenini kandan temizleyerek beyaz bezle bacağını bağladı yavaşça.

Sonunda pansumanı bitince Alparslan Bey'e döndü. "Küçük hanımın durumu iyi. Birkaç gün istirahat etsin bir şeyi kalmaz. Lakin suyla temas etmesin yarası."

Alparslan hepsini dikkatlice dinleyip, başını salladı.

"Ahmet!"

Seslendiği adam kapıyı açarak içeri girdi. "Hekimi yolcu et. Burada kalacağım bugün ona göre hazırlık da yap." Ahmet denen adam başını sallayarak hekimle dışarı çıktı. Sessizliğe gömülen odada ateşin çıtırdayan sesi yankılanıyordu.

Alparslan yavaşça yatağın kenarına oturdu. Genç kız, ellerini kucağında birleştirmiş başını kaldırmıyordu. Alparslan aklını çelen açıkta kalan bacağa bakarak içinden küfür etti. Kızın ayakları altında olan örtüyü yavaşça üstüne örttü.

Kızın omuzlarına örtüyü bıraktı. "Daha iyi misin naren?" Adamın yumuşak sesiyle başını kaldırdı. Ona bakarak başını salladı.

Alparslan kızın bu haline tebessüm etti. "Peki o halde. Ben gidiyorum şimdi sende uyu. Yarın ola hayrola. Konuşuruz." dedi kıza bakarken.

Hamra başını salladı. Haklıydı, yorgundu ve konuşacak gücü kendinde bulamıyordu. "Geçmiş olsun." diye fısıldadı adama. Adam başını sallayarak oturduğu yerden kalktı. "Hemen kapının ardında olacağım. Bir ihtiyacın olunca seslen."

Genç kız başını sallayınca adam hızlıca çıktı odadan. Biraz daha kalsa, hiç çıkmayacaktı oradan. Hamra adamın gidişiyle derin bir nefes aldı. Kalbi bugün fazla mesai yapmıştı. Yorgun bedeni takatsiz düşmüş, tanıştığı ve onu kurtaran adamı düşünemeden kendini düşlerinde bulmuştu.

❤️

Alparslan ise balkona çıkmış nefes almak istemişti. O kız aklını çeliyordu hem de gördüğü andan itibaren.

Her daim sert ve kaba bir adam olmuştu. Nezaket kuralı uygulamayacak kadar yoksun, sert kimseyi incitmekten çekinmeyen bir adamdı. Şimdi ise yolu kırılgan, ay gibi beyaz, güneş gibi kızıl bir kızla kesişmişti.

Yüzün sertçe sıvazladı.

Bugün aklı fazladan mesai yapacaktı anlaşılan. Kendi odasında, kendi yatağında uyuyan kızıl meleği düşündükçe bedenini bir ateş sarıyor, kor gibi yakıyordu.

Alparslan, balkonda bulunan masanın üstündeki sürahiye uzandı. Soğuk bir su içse iyi giderdi. Hem de çok soğuk.

Lakin ister soğuk bir su, ister bir kazan dolusu su, hiç fark etmez. Narenimiz çoktan düştü beyimizin aklına.

❤️

Bölüm sonu.

Naren, kızıl saçlı, turuncu

Alparslan Kürşat ve Hamra ile tanıştık nasıl buldunuz çiftimizi?

Yorumlarınızı bekliyorum canlarım ❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

73.8K 4.2K 18
"Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum." Ati...
971K 2.6K 1
TAMAMLANDI VE KALDIRILDI Babasının hatası kendini kalpsiz bir düke sunmasına neden olur. Kaybettiği masumiyetinin yanında tüm hayatı parmaklarının ar...
440K 48.2K 76
"Çıkardığı fotoğrafın altına, kalemin kapağını ağzında tutarken, kalemle bir not düştü. "Tutku'yla Harmanlanmış Bedenler." " Böyle başlamıştı hikaye...
24.4K 3.6K 27
Kimseler bilmesin seni sevdiğimi, en sevdiğinden sakla ne olur . Ölümsüz aşklar hep sessiz sessiz büyür. Sus ey yar ,çözülmesin bu aşkın kördüğümü...