Can't Pretend~Yizhan

By Nneoll

41.8K 5.1K 10.2K

kırılan kemik, atomlarına ayrılan biblo, tuz ve nar aşkına! yani ki, kanayan kolumuz, kanadımız,adımlarımız... More

1~" Daha sonra ödeşiriz."
2~Yibo'nun sevdiği şeyler.
3~Pişmanlık
4~ "Sana gitmeni söyledim."
5~Düşlere uzanan parmaklar,
6~"Bak geçiyor, iyileşiyor."
7~Geri ödeme
9~"Wang Yibo, biliyor musun?"
10~ Duvar olmayı istemek
11~"Zhan gege en iyisi."
12~Dağlar bile dayanamaz, titrer dururlardı.
13~Bir gün, üç sonbahar.
14~"Sözünden dönenin, kalbi kurusun."
15~ "Tıpkı bir çiçek gibisin."
16~ " Bu dert, öldürüp duruyor beni."
17~"Çok korkmuştum, bu yüzden ağladım sanırım."
18~ "Oysa ben, onu hep, ölene dek dinlerdim."
19~ " Git şimdi, al bu sözleri, al bu gözyaşlarını."
20~ Sustu kaldı ve bunun adı mahvolmak oldu.
21~ Kara çocuk, sevdayla..
22~Sıra artık sende, seni görmekte.
23~ "Bir gün baksam ki, gelmişsin."
24~ "Deli olacağım, bu ne güzel kokmaktır böyle."
25 ~ "Çilek mi, kiraz mı?"
26~ "Her şeyi birlikte halledeceğiz."
27~ Hem ilk hem sonmuş, en güzeli oymuş gibi.
Final~ Sevgilim, rol yapamıyorum.

8~ Kütüphane

1.3K 198 168
By Nneoll

Hava soğuktu, kış yaklaşıyor ve Zhan çocukluğundan beri çok anlam yüklediği yılbaşını heyecanla bekliyordu. Zaman hızlı geçiyordu. Ancak, son günlerde zaman önceki hızını kaybetmiş, ilerlemez olmuş gibiydi. En azından, Wang Yibo'ya ulaşamadığı 5 gündür bu böyleydi.

"Elindeki ne?"

Xiao Zhan, bedenen var olduğu ancak ruhen bir türlü bulunamadığı arkadaş ortamındaki konuşmalara odaklanamıyordu. Günlerden pazartesiydi. Alerjisi yüzünden tatsız geçen günlerde onlarca senaryo kurmuştu kafasında Wang Yibo' ya dair. Ancak bilmediği için bütün senaryoları sonuçsuz kalarak zihninin düşünce ağacından düşen birer yaprak olmuştu. Bazı zamanlar, o ağacın yerinden,ta kökünden sarsıldığını hissediyordu. Sırf merak duyuyor ve merakını gideremiyor diye bu denli huzursuz hissetmesi normal miydi bilmiyordu. Biraz daha düşünürse delirecegini hissetti,ne de olsa göğsünü sıkıştıran duygudan kurtulmanın pek bir yolu yoktu. Bu yüzden biraz olsun rahatlamak için arkadaşlarının konuştuğu konuya dahil olmaya çalıştı. Wang Yibo'yu, her şekilde zihninin arka planında misafir ediyordu zaten.

"Neyden bahsediyorsunuz?"

Wang Zhoucheng elinde tuttuğu dergiyi uzattı Zhan'a. "Edebiyat öğrencileri bir dergi çıkartmış. Tıp öğrencileri olarak bizde mi böyle bir çalışma yapsak diye düşünüyorduk."

Oradan bir başka arkadaşı konuşmaya dahil oldu. " Tıp dergisi ilgi çekici olmaz ki. Hem ne yazacağız dergiye hastalık isimlerini mi? Sağlıklı yaşam tüyolarını mı?"

Zhoucheng gözlerini devirdi. "Sadece bir fikirdi. Zaten bizim fakültede kimse böyle bir is için vaktini harcamaz."

Bu esnada Xiao Zhan elinde tuttuğu dergiyi kurcalıyordu. Edebiyat kelimesinden sonra yeniden kopmuştu konuşmadan. Wang Yibo'nun da bir şeyler yazmış olabileceği ihtimaliyle sayfaları hızlı hızlı geçiyordu. Ama anladığı kadarıyla bütün öğrenciler rumuz kullanmıştı. Bu yüzden dergiyi kapatıp omuzlarının çökmesine izin verdi.

Onun kendi halinde takılması en yakın arkadaşı Zhoucheng'in oturmaya başladıklarından beri dikkatini çekmişti. Dergiyi hayal kırıklığı ile kapatan çocuğa yaklaşıp sordu.

"Wang Yibo hala yok mu ortalıkta?"

Xiao Zhan uykudan uyanır gibi irkildi ve arkadaşına baktı.

"Neden bana soruyorsun ki?"

Zhoucheng omuzlarını silkti. " Başka kime soracağım? Son zamanlarda pek gören yokmuş kendisini. Qing kendisiyle ilgilenmiyor diye şikayet ediyordu geçen gün.Üniversite haberlerini hazırlayan kızlardan birine sordum onlarda bilmiyormuş ne olduğunu.Doğru söyle Zhan. Sen mi bir şey yaptın çocuğa?"

Zhan hayretle baktı arkadaşına. Tamam, dışarıdan ilk bakıldığında gözlerin kendisine döneceğini tahmin edebiliyordu. Ancak gerçek öyle değildi. Kendisi de bir şey bilmiyordu. Üstelik Yibo' ya ne yapabilirdi? Ya da ne söylerse Yibo Qing'den uzaklaşırdı. Böyle bir becerisi olsaydı bir senedir uğraşıp durmazdı öyle değil mi? Aynı zamanda, son seferde Yibo'ya bir daha zarar veremeyeceğini çok iyi anlamıştı. Kendi kendine bir çeşit söz vermiş gibiydi.

"Nerede olduğunu bilmiyorum."diye cevap verdi arkadaşına. "Son zamanlarda gelip gidip duruyor ama bilmiyorum ne olduğu. "

Arkadaşının bir şey söylemesine fırsat vermeden ayağa kalktı. Elinde hala dergiyi tutuyordu. "Bu biraz bende kalsın."dedi diğerlerine selam verirken. Ardından hızlı adımlarla uzaklaştı oradan.

Cebindeki telefonu çıkartsa da Yibo'yu arayacak cesareti bulamamıştı. Zaten birkaç kere aramıştı. Telefonu kapalıydı küçük olanın. Belki görürüm fikriyle kütüphaneye doğru yürümeye başladı. Görmek istiyordu çünkü, kafasındaki şeyleri netleştirme ihtiyacı vardı. Yibo ile düşman olamazdı, ona zarar veremezdi, peki ya arkadaş olabilirler miydi ? Bunun mümkün olup olmadığından emin değildi. Her şeyden önce, buna kafa yoruyor olmak bile olmaması gereken bir şeydi ona göre. O hiç böyle şeyler düşünmemişti, alışık değildi.

Kütüphaneye giden yolu yürürken yapmakta olduğu şeyin tamamen vakit geçirmek ve çok da umut vaad etmeyen bir eylem olduğunun farkındaydı. Ancak görmüştü. Kütüphanedenin her yanını arayan Xiao Zhan en kuytu köşe de kafasını masaya koyarak uyuyan çocuğu görmüştü. Tesadüf müydü bilmiyordu ama bir süre şaşkınlığı yüzünden yerinden hareket edememiş, uyuyan çocuğu uzaktan seyretmişti öylece. Fark ettiği ilk şey Yibo'nun omuz askısı kullanmıyor oluşuydu.

Kaç gündür haber alamadığı ve kendisini, tarif edemediği bir huzursuzluk içinde boğan düşüncelerin baş rolü olan çocuğa yaklaşıp saçını çekti.

Yibo küfrederek kafasını kaldırdığına karşısında büyük olanı görmeyi beklememişti. Yukarıdan aşağıya karşısındaki çocuğu süzdü,gözleri elinde tuttuğu edebiyat dergisine uzun bir süre takılı kalsada nihayet, geçici bir öfkeyle kendisine bakan gözlere çıkardı bakışlarını.

"Ne yapıyorsun Xiao Zhan?" Sesini kütüphanede oldukları için kısık tutmaya çalışmıştı. Bir yandan da çekildiği için sızlayan saç derisini ovalıyordu.

Zhan masaya, Yibo'nun karşısına oturdu. "Asıl sen ne yapıyorsun? "

Yibo arkasına yaslanıp karşısındaki bedene bakmaya devam etmişti. Zhan böylelikle onu biraz daha inceleme fırsatı kazanmıştı. Wang Yibo, bugün oldukça sadeydi. Mesela hiç küpe takmamıştı, yüzükleri de yoktu. Saçlarını bile taramamış gibi duruyordu. Zhan en sonunda onun yorgun göründüğünü düşündü.

"Ne yapmışım ben?"

Zhan onaylamaz bir şekilde kafasını salladı. "Arada bir gidiyorsun, nereye gidiyorsun?"

Küçük olan konuşmak istemedi. Dudak büküp omuz silktiğinde ikinci bir sorunun gelmesi gecikmemişti.

"Yine gidecek misin?"

Zhan'ın bu sorusu, onun gözlerindeki yorgunluğa ufak bir ışık kazandırmıştı. Yumuşak bir sesle konuştu."Merak mi ettin? Yoksa beni özledin mi?"

Zhan, küçük olanın ortamın ciddiyetini alıp götürmesine kızar gibi yapıp masada, eline geçen ilk şeyi fırlattı. Yibo, böylelikle göğsüne çarpan, kütüphaneye gelirken üşüdüğü için giydiği eldivenle daha çok keyiflenmişti. Artık yorgun ama gülümsüyordu.

"Sadece." Diye konuştu Zhan. Bir yandan da masa üzerinde duran naneli şekerlerden teklifsiz alıp bir tanesini ağzına atmıştı." Sadece ne yapacağını kestirmek zor, bu yüzden gözümün önünde dur Wang Yibo."

Yibo kısaca onaylar bir mırıltı çıkardı. Aynı anda Zhan, ağzındaki keskin nane tadıyla yüzünü buruşturmuştu. Yibo yorgun bir gülüş bıraktı dudaklarına. Kollarını göğsünde buluşturmuş öylece karşısındaki çocuğa bakarken, Zhan onun ne düşündüğünü bilmek istedi ani bir istekle.

"Ne düşünüyorsun?"

"Bir sürü şey. Büyük bir karmaşa, yarım kalmış kaos ve eskimiş bir hüzün."

Kafası karışan Zhan cevap veremedi. Ciddi bir şekilde cevap mı vermişti yoksa, ciddiyetten uzak bir şekilde edebi mi konuşmuştu anlamamıştı. Wang Yibo onu bazen yoruyordu. Üstelik, kendisinin kafasını karıştırdığını bildiğinden keyifle oturuyordu karşısında.

"Sadece düz cümlelerden anlıyorsun değil mi?" Dedi Yibo. "O halde bende, gege için sadeliklerden dizeler yazacağım ve onun için söyleyeceğim."

Zhan en son dayanamadı ve masada eline gelen başka bir şeyi fırlattı. Yibo kelimelerin gücünü kullanıyor ve onunla açıkca dalga geçiyordu artık. Her şekilde yumruklarını kullanmayı tercih eden Xiao Zhan için bu durum bilinmedik ve rahatsız ediciydi. Fakat, buna rağmen uzatmadan konuşmayı başka bir yöne çekmek istedi.

"Wang Yibo, kaç gündür uyumuyorsun?"

Yibo onun söylemek istediği şeyden sonra gülmeyi bırakmış ve eğilerek bedenini masaya yaslamıştı. Konuşmak istemiyordu. " Uyku dedin bak, ben de tam uyuyacaktım."

Yüzünü sakladı. Merak edene, merak ettiğini vermeyecekti bu yüzden kovar gibi elini salladı.

"Sen iyi misin?"

Zhan'ın sorusu boşluğa gitti. Yibo sessizce onun gitmesini bekliyordu. Ortamdaki hava çoktan ağırlaşmış ve yorgun omuzlarına biraz daha yük yüklemişti.

"Cevap ver bana."

Sessizlik.

Zhan en sonunda uzanıp az önce çektiği saçları yeniden çekti.

Yibo bedenini hareket ettirmeden sadece kafasını kaldırdı. Konuşmayı sahiden istemiyordu. Konuşursa, özellikle birileri ona nasıl olduğunu sorarsa boğazının düğüm düğüm olacağını ve devamında günlerdir mücadele ettiği şeylerin en içinden yükselerek kendisini mahvedeceğini düşünüyordu.

Zhan, küçük olanın titreyen alt dudağına baktı. Kesinlikle bir şeyler oluyordu ve istemeden bakışları yumuşamış, şefkat ve anlayışla bakmaya başlamıştı. Bunu yapması kesinlikle iyi değildi, çünkü Wang Yibo o bakışlar için bile gözyaşı dökmeye hazır bir haldeydi. Bu yüzden, yeniden hızlıca kafasını kolları arasına gömdü.

Birkaç dakika geçti.

Yibo en sonunda kafasını kaldırıp cevap vermeye karar vermiş,"Kötüyüm." Dedikten sonra gözlerini büyük olandan çekip camdan dışarıya sürüklemişti. Gökyüzünü merak etmiyordu, sadece Xiao Zhan'ın bakışlarının yoğunluğu altında ezilmekten, maskesinin kırılıp yüzünden düşmesinden korkmuştu. Wang Yibo her ne kadar gülüyor, eğleniyor ve hatta ciddiyetsiz bir şekilde dalgalar geçiyor olsa da hala biraz, buzdan maskesinin ardına gizleniyordu. Xiao Zhan bilmiyordu, o merak duyduğu, kafasını karıştıran yüzün ardındaki gerçek Yibo, daha çocuk, daha kırılgan ve daha naifti. Gerçi hoş, öğrenmesine pek az zaman kalmıştı.

Kararsızlık içinde yumuşak bir sesle konuştu."Yibo, bu zamana kadar ne yaşandığı pek önemli değil. Sadece, sadece Xiao Zhan olarak soruyorum."

Yibo yeniden ona baktı. Kızaran, ağlamak için yalvaran gözlerine lanetler savururken içinden kendisine kızıyordu. Büyük olanın kendisini bu denli hırpalamasına nasıl oluyor da sesini çıkartamıyordu? Daha kısa zaman önce düşman diyorlardı birbirlerine. Sorgulamak faydasızdı belkide, çünkü bu nokta, Wang Yibo'nun gönüllü olarak kendisini attığı ateşin ilk kıvılcımlarıydı.

"Senin için yapabileceğim bir şey var mı?"

Yibo, Zhan'ın sorusuna cevap verirse sesinin bozuk çıkacağını bildiğinden, kafasını yeniden kolları arasına koymadan önce başını olumsuz anlamda salladı. Zhan onun bu hareketiyle daha fazla konuşmama kararı almıştı.

Küçük olan utançla ve ağlama isteğiyle boğuşurken, Zhan onun kastığı bedenine baktı. Kalkıp gitmek içinden gelmiyordu. Bu yüzden sessizce son kez konuştu.

"Kulaklık takıyorum, dinlemek istediğim güzel bir şarkı var."

Bu aslında bir nevi izin vermekti. Bu yüzden kendisini duymadığını düşünen ya da öyle olduğuna inanmak isteyen Yibo sessiz hıçkırıklar bırakarak ve sarsılarak ağlamaya başlamış, Zhan da müzik dinlemediği kulaklıkları kulağından bir kez olsun çıkarmamıştı.

Garipti. Xiao Zhan tıpkı Yibo gibi başını masaya koyduğunda gözlerini, yakınında duran küçük olanın dağınık saçlarına dikti.

Burada oturup düşünmek, Zhan'a iyi mi gelmişti, emin değildi. Yibo ile olan ilişkisi netlik kazansın diye şans eseri sürüklemişti bedenini buraya. Ama sanki, hem beyninin içinde hem de göğsünün ortasında daha çok karmaşa yaratmış gibiydi. Zihninde, Yibo'ya yardım etmek ve onunla belki de arkadaş olmak fikri gezinip dururken gözlerini kapadı. Her nasıl oluyorsa huzursuz değildi artık. Kendisini, sadece Xiao Zhan gibi hissediyordu. Bu hissi sevdiği ve Yibo yanındayken sıklıkla böyle hissettiğini fark edemiyordu henüz.

Dakikalar sonra Yibo'nun sessiz ağlayışı son bulsa da kafasını kaldırmamıştı. Muhtemelen sahiden uyumuştu. Zhan'da o tatlı ve karşı koyamadığı uykuya sürüklenmeden hemen önce ellerini Yibo'nun saçlarına götürdü. Çekerken fark etmişti, küçük olanın saçları yumuşaktı ve kendisine daha çok dokunma isteği veriyordu. Umursamadan biraz daha parmaklarının uzun ince teller arasında dans etmesine izin verdi ve sonunda uyudu.

Uyandığında yalnızdı. Omzunda yabancı bir mont vardı, en son müzik çalmayan kulaklığında kısık, yavaş bir parça çalıyordu. Doğrulup masaya baktı. Yibo gitmişti. Buraya gelirken getirdiği edebiyat dergisinin yanında ise, daha bu sabah naneli olduğu için beğenmediği şeker kutusunun, onun en sevdiği olanı, çileklisi duruyordu.

○○○○○○

Garip bir haldeyim. Sonunda hastaneden çıktım ama çok tuhaf hissediyorum. Bu yüzden, yeniden yazım hataları için özür diliyorum~

Zhan ve Yibo yavaştan arkadaş olma yoluna giriyorlar, ikisi de bocalıyor, düşünceleri içerisinde sürüklenip duruyorlar. Bu karmaşan ilk kim kendisini kurtarır bilmiyorum. Bekleyip, görelim..

Son olarak, okuduğunuz için teşekkürler 🐰🦁

Continue Reading

You'll Also Like

10K 1.6K 35
❝Geceye birkaç mektup; âşıklardan.❞ ×Wang Yibo & Xiao Zhan. 一To @Altaireltanin 🌼
21.8K 3K 18
Bir gün, garip alışkanlıkları olan sessiz adam Xiao Zhan, hep bindiği 18.15 metrosunda garip bir çocuk olan Wang Yibo ile karşılaştı. •°•°•°•°•°•°•°...
808K 82.9K 42
Kore'nin en ünlü özel liselerinden olan Gwangju kolejinde birbirinin hayatlarına girmeleri imkansız görünen on sekiz yaşında bir kağıt; bir de makas...
12.1K 1.5K 19
Ayrı dünyaların insanlarıydılar. Bu mecazi anlamda değildi, gerçekten ayrı dünyaların insanlarıydılar. Onlar için 'aşk' imkansız değildi. Texting, Dü...