Abimin Kankası || Texting

Av terayaziyore

3.8M 206K 144K

Bilinmeyen: Abimin kankası olmasaydın olmazdı değil mi? Bilinmeyen: Şu kocaman okulda gittin Bilinmeyen: Her... Mer

AK/1
AK/2
AK/3
AK/4
AK/5
AK/6
AK/7
AK/ 8
AK/9
AK/10
AK/11
AK/12
AK/13
AK/14
AK/15
AK/16
AK/17
Ak/18
Ak/19
AK/20
AK/21
AK/22
AK/23
AK/24
AK/25
AK/26
AK/27
AK/28
AK/29
AK/30
AK/31
AK/32
AK/33
Ak/34
AK/35
AK/36
AK/37
AK/38
AK/39
AK/40
AK/41
AK/42
AK/43
AK/44
AK/45
AK/46
AK/47
AK/48
AK/49
AK/50
AK/51
AK/52
AK/54
AK/55
AK/56
AK/57
AK/58
AK/59
AK/60
AK/61
AK/62
AK/63
AK/64
AK/65
AK/66
AK/67
AK/68
AK/69
AK/ Final

AK/53

55.4K 2.7K 4.8K
Av terayaziyore

Selamlarr

Uzun süre bölüm bekleyenlerin yüzünde ki gülücüğü tahmin edebiliyorum.

Şimdii şöyle ki bölümde bir dans sahnesi var Kutay'ın, betimleyip anlatırken zorlanmak yerine yaptığı dansın hayalimdekine en uygun şeklini bulup instagramda gönderi olarak paylaşmaya karar verdim. Yanisi bölümü okuduktan sonra ya da o kısımı okurken gidip instagramdan o videoyu izleyebilirsiniz :)

İnstagram: @terayaziyore

Bölümde geçen şarkıyı da medyaya ve spotify çalma listesine ekledim. Çok kısa geçiyor ama çok sevdiğim bir şarkıdır. İlk kısımları okurken bile dinleyebilirsiniz.

Şimdi hepinizee iyi okumalaarrr

...

Dolan gözlerimi saklayamıyordum.

Boğazım düğümleniyordu, konuşamıyordum.

Aklım?

Kaçmıştı çoktan.

Bana ne yapmam gerektiğini söyleyemezdi. Yoktu artık. Aklım şu geçen saniyelerden sonra gitmişti.

Dudaklarım kurumuştu.

Kulaklarım çınlıyordu.

Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi sözü tam bu anı betimlemişti sanki.

Nasıl bu kadar fazla cümle aklımda dolanırken söyleyecek tek bir şey bulamıyordum?

Ağzımı açsam saçmalardım. Biliyordum.

Ama o sanki buna bile şükür edecek gibi dudaklarımın arasından çıkacak tek bir kelimeye dahi muhtaçmış gibi bakıyordu. Bu beni konuşmak zorunda olduğuma daha çok inandırmaktan ve zorlamaktan başka bir işe yaramıyordu. Ve o bunun farkında değildi.

"Gece bir şey söyle."

Sesi, can çekişen yaralı bir insanın kurtulmak için son çabalarını sarf ederken ki çaresizliğini andırıyordu.

"Ne olur bir şey söyle."

Çaresizliği yetmezmiş gibi bir de sesi titremişti.

Araladım dudaklarımı. Konuşamasam bile en azından konuşmak istediğimi göstermeye çalıştım ona. Kırpamadığı gözleri dudaklarıma indi. Bir süre kıpırdamasını bekledi dudaklarımın.

Ancak istediği olmadı.

Tek bir harf bile dökülmedi dilimden.

O an çekti gözlerini. Konuşamadığımı anladığında.

Arkasına döndü. Bir kaç adım attı sağa sola. O da ne yapacağı hakkında en ufak bir fikre sahip değildi. Biliyordum.

"Ben.."

Bir anda benim bile iznim olmadan bu kelime çıktı ağzımdan. Sesim kulaklarına ulaştığı gibi yeniden bana döndü ani bir hızla. Umutla baktı gözlerime. Bense gözlerimi kaçırdım. Soğuktan rengi beyaza yüz çalan ellerine baktım. Güzel, ince uzun parmaklarını izlerken yeniden düşünmeden, izin almadan bir kelime daha sarf etti dudaklarım.

"Aptalım."

Yüzüne baktım.

Evet.

"Ben aptalım."

Harika.

"Ben aptalın tekiyim."

Göz yaşı mı?

Bir de bayıl istersen Gece. 

Çocuk sana ilanı aşk etsin sen ağla.

"Ben, ben her şeyi çok yanlış anlamışım."

Galiba beynim yerine geliyordu.

Bu söylediğimi onaylayan bakışları yetmezmiş gibi "sonunda" diye mırıldandı. Utanmasa alkış tutacaktı.

"Yanlış anladığını fark etmen çok güzel."

Cümlesinin ardından bir adım yaklaştı bana. Aklında ki soruları masaya yatırmadan benim bir cevap vermeyeceğimi anladığından konuşmaya devam etti.

"Da.."

Cebine sokmuş olduğu elini bir anda çıkardı. Ve sol yanağıma yerleştirdi elini. Eli bana dokunduğu için mi titremişti?

"Güzelim.."

Gözlerimi örttüm. Ancak kısa bir süreliğine.

Bir kaç saniye geçmeden yeniden açtım gözlerimi. O yanağımı okşarken ben onun gözlerine baktım.

"Yanlış anlamana sebep olan şey neydi?"

Oturup konuşmamız gereken çok şey vardı. Sorması ve öğrenmesi gereken çok şey vardı. Mesela 6 yıldır onu sevip neden sakladığım gibi. Ya da neden onca yıl saklayıp bir anda ona mesaj attığım gibi. Veyahut bir anda atmaya başladığım mesajlara neden bir anda son verdiğim, neden hayasızca saçma bir oyun oynadığım gibi.

Bunca önemli sorunun arasından ilk sorduğu soru benim onu yanlış anlama nedenimdi.

Yaptığım tüm hataları bir kenara atıp onu yanlış anlama nedenimi sormuştu.

Dolu olan gözlerimden bir yaş daha aktı.

Baş parmağı ile akan yaşımı sildi yavaşça.

"Ben, arabanı şeye götürdüğümüz gün..."

Daha çok ağlamaya başladığımda iç çektim. Doğru düzgün cümle bile kuramazken kendimi açıklamaya çalıştım.

"Senin dediklerini duydum o yüzden ben.."

Kaşları yavaşça yaklaştı bir birine.

"Ne duydun? Ben zaten hoşlanıyorum geriye kalan onun hislerini bilmek dediğimi mi? Ya da tek bir şey yapsa söylese anlayacağım dememi mi? Yahut acaba benden hoşlanıyor mu dediğimi mi? Ne duydun da böyle saçma şeylere yordun güzelim?"

Şokla açıldı gözlerim.

Hayır. Bu kadarı da olmaz.

Her şeyi yanlış duymuş olamam. Onu gözümde bu kadar yanlış konumlandırmış olamam.

Başımı iki yana sallayıp daha çok ağladım. "Hayır, hayır, hayır! Bu kadar aptal olamam!"

Bu sefer iki elinide yanaklarıma yerleştirip başımı sabitledi.

"Sakin ol."

Mırıldanmasını duymazdan geldim.

"Ben her şeyi yanlış duymuşum! Her şeyi yanlış duyup duyduklarıma da bir güzel inanmışım. Beni sevme ihtimalin gözümde o kadar küçüktü ki! Beni sevme ihtimaline inanamadım da beni kullanabileceğine inandım! Aptalım ben! Salağım ben! İğrenç biriyi-"

Bir anda beni kendine çekip yüzüme doğru yaklaştı. Yakınlığın vermiş olduğu şok beni sustururken saniyelik bir şekilde burnu burnuma değdi.

Nefesi yüzüme çarptı sonra.

Sarhoş oldum sanki bir saniyede.

Gözlerime baktı uzun uzun.

"Sakın."

Güzel sesini bir kez daha mırıldattı.

"Sakın kendine iğrenç deme, sakın kendine hakaret etme. Sen o kadar mükemmelsin ki değil sana, ağzına bile yakışmıyor bu kelimeler."

Ağzımı araladım. Fakat konuşamadan geri kapadım. Aniden gerçek dünyaya dönmüş gibiydim. Aklıma gelen ancak keşke gelmeseydi dediğim bir ayrıntıyla korkuyla konuştum.

"İçeri girmemiz gerekiyor! Karan yokluğumuzu çoktan fark etmiştir!"

Endişeyle kurduğum bu cümleyle ellerini çekti. Sanki onunda aklına yeni gelmişti bu ayrıntı. Anlayamadığım kadar kısık bir sesle bir küfür mırıldandı. Bir adım geriledi. Yakınlığımıza son verdi.

"Konuşamamız gereken çok şey var Gece."

Biliyorum.

Biliyorum ama ne yapabilirdim ki.

Karan içerideydi.

"Üzgünüm."

Başka hiç bir şey söyleyemedim. Ve ilerlemeye başladım. O sırada gözlerimi silmeye çalışıyordum. Ancak aynaya ihtiyacım vardı. Karan görmeden bir şekilde yüzümü gözümü düzeltmeliydim. Arka tarafı döndükten sonra kafenin kapısına ulaştım. İçeri girdiğim gibi koşar adım lavaboya girdim.

Kimsenin olmadığı lavaboda aynanın karşısına geçtiğimde tahmin ettiğim bir görüntüyle karşılaşmıştım. Sürdüğüm rimelimin akması bir yana gözlerim kızarmıştı. Bu halimi nasıl düzelteceğim konusunda endişeli etmeyi bir kenara bırakıp elime aldığım peçeteyi ıslattım. Akan rimeli temizlerken aptal aptal zorla gülümsetiyordum kendimi. Soğuğunda etkisi ile ağladığımdan dolayı burnum akmıştı. Aldığım bir diğer peçeteyle de burnumu sildim.

Gözlerimin kızarıklığı yok olmamıştı tabi ki. Ama ilk başta gördüğüm yansımama nazaran daha iyi gibiydim. Bir kaç kez burnumu çekip konuşma denemeleri yaptım. Uzun uğraşlarım sonuncunda artık ağlamış gibi durmuyordum. Umarım Karan'ın mükemmel abiliği tutmazdı ve anlamazdı.

Neredeyse 5 dakika daha lavaboda kaldım. Ortadan kaybolmamın üzerinden fazla süre geçmişti. Artık masaya dönmem gerekiyordu. Son kez aynada kendime baktım. Ve kapıya doğru ilerleyip lavabodan çıktım. Bizimkilerin oturduğu masaya ilerlerken gözlerim içerideAteş'i aradı. Ancak hiç bir yerde onu görememiştim.

Masaya ulaşıp oturduğumda Karan yavaşça bana döndü. "Nerelerdeydin sen la" diye sorunca gülümseyip "bi arkadaşım aradı dedim ya. Öyle muhabbet ettik uzun uzun" dedim. Üstünde durmadı. Başını sallayıp önüne döndü ve tekrardan ortamda ki muhabbete katıldı.

Bense masaya geldiğim andan kalkışıma kadar hiç bir muhabbete odaklanamadım. Sürekli gözüm Ateş'i arasa dahi gece boyu onu bir kez daha görmedim.

...

Koca dönemin ne ara gelip geçtiğinin farkında bile değildim. Sanki daha dün üniversitede ilk günümmüş gibi geliyordu. Ama şimdi son haftaya girmiştik. Zaman gerçekten hızlı akan bir şeydi. İpin ucu bir kere kaçınca değil tutmak, ipi bir kere daha göremiyordunuz.

Son dersimin bitişinin ardından tek başıma yürüdüğüm koridorda kimseye çarpmamak için uğraşırken aynı anda Karan'ı aramaya çalışıyordum. Onunda dersi bitmişti ve beni bekliyordu. Yade'nin bu gün dersi olmaması nedeniyle burada olduğunu bana attığı mesajlardan biliyordum. Yüksek ihtimal kantindeydiler ama arayıp emin olmak istiyordum.

Sonunda tek elimle onu aramayı başararak telefonu kulağıma yerleştirdim. İkinci çalıştan sonra aramayı yanıtlamıştı.

"Evet?"

Sesi oldukça neşeliydi. Birlikteyken mutlu olmaları beni de mutlu ediyordu.

"Nerdesiniz?"

Soruma yanıt vermeden önce sanırsam Yade'nin sormuş olduğu 'arayan Gece'mi' sorusuna 'evet' cevabını vermişti. Ardından bana "Kutay'ın yanına gidiyoruz, çok güzel bir dans gösterisi izlemek istiyorsan şimdi beni iyi dinle. Bebeğim bizim fakülteye giriyorsun sonra..." diye başladığı konuşmanın devamında Kutay'ın sınıfına nasıl gideceğimi tarif etmişti. Yarım yamalak anlamıştım ama bulabileceğime inanıyordum. Kısa sürede kendi bölümümün binasından çıkıp kampüsün içinde yer alan güzel sanatlar fakülte binasına giriş yapmıştım.

Binanın zemin katının bir alt katında yani eksi birinci katta yer alıyordu dans bölümü. Az öğrenci oluşundan ötürü iki sınıf vardı. Biri müzik eğitimiyle birlikte modern dans sınıfıydı. Diğeri ise öğrencilerin çalışması için ayrılmış soyunma odalarını içinde barındıran kocaman bir dans salonuydu. Tabi kocaman oluşunu içeri girene dek bilmiyordum.

İçeriye aşırı yüksek sesli olmasada yoğun bir müzik hakimdi. Bir gurup öğrenci aynanın karşısında dans ederken hemen yan tarafta dikilen adam onları seyrediyordu. Diğer öğrenciler homojen şekilde koca salona dağılmıştı. Kimisi yine ayakta dikilmiş dikkatle dans edenleri izliyor kimisi ise salonun üç duvarını çevreleyen banklarda gurup halinde oturuyordu. Oturanlar genelde kendi aralarında sohbet ediyor ve dans edenleri pek izlemiyor gibiydi.

Oturacaklardaki topluluklara göz gezdirirken çok geçmeden bizimkileri gördüm. Yade, Karan, Yalçın ve Ateş'i. Hep birlikteydiler.

Ateş'i görmemle elim ayağım tutulurken ne yapacağımı bilemez bir şekilde bir süre ittirerek kendime geçebileceğim kadar bir boşluk açtığım sürgülü kapının ardından ona baktım. Bir nevi kapının arkasına gizlendim.

Onlar beni görüp fark etmeden kendimi toparlamaya çalıştım. Bu süreci çok uzatmamaya çalışarak kapıyı biraz daha ittirip tamamen içeri girdim. Kimseye çarpmadan onların oturduğu tarafa ilerlerken yolun yarısında farkedilmiştim. Önce Yade görmüştü beni. Ve gülümseyerek yanındakilere geldiğimi söylemişti. Hal böyle olunca hepsi bana bakmıştı. Bense Ateş'e bakmamak ve onunla göz göze gelmemek için elimden geleni ardıma koymaya göz karartmış bir şekilde bakışlarımı Yade'de tuttum.

Yanlarına ulaştığımda önce Yade atılıp bana sarılmıştı. Tabi onun hiç bir şeyden haberi yoktu. Dün gece kafeden kalktıktan sonra hiç yalnız kalamamıştık. Karan önce beni eve bırakmıştı sonra da Yade'yi. Yade'yi eve bırakışı gereğinden uzun sürmüştü ki onun eve geçmesini bekleyene kadar uyuyakalmıştım. Yade eve gittiğinde arayıp ona her şeyi anlatma planımda çöp olmuştu. Sabahta aramaya fırsatım olmamıştı. Bazen içimden bir ses Karan'la sevgili olduktan sonra Yade ile aramın açıldığını söyleyip duruyordu. Ancak ben inatla o sesi susturuyor ve bu düşünceye inanmıyordum.

Onun yıllardır istediği mutluluğa kavuşması benim için her şeyden önemliydi. Öte yandan onu mutlu eden ve onun mutlu ettiği kişide benim abimdi. Eğer gerçekten bir an o düşünceye inanıp o şekilde hissetsem bile bunu dilime vurmak çok zordu.

"Kanki pampikim ,havuçlu kekim, et sötem."

Bu sevgi dolu saçma cümle tabi ki de Yalçın'a aitti. Bazen böyle ondan beklenmeyecek çocukça saçmalamaları öyle hoşuma gidiyordu ki anlatamam.

Beni tek kolunun altına alıp kendine çekti. Sıkıca sarılmamızın ardından saçlarımı dağıtarak "sen nerelerdesin lan hayta" diyerek sanki çocuğuymuşum gibi beni sevmeye başladı.

Kahkaha atıp onu durdurmaya çalıştım. Yüzümün gülmekten kızardığı saniyelerde en sonunda elinden kurtulmayı başarmıştım. Kızmalı sevmesi bittiğinde Yalçın'ın yanına oturup sohbet muhabbete katılmıştım.

Ateş geldiğimden beri bana hiç bakmamış hiç konuşmamıştı. Bazen telefonu ile ilgilenmiş bazende dans edenleri izlemişti. Hiç bir şey olmamış gibi davranıyorduk ve oldukça başarılıydık.

"Öyle yani. Hayat akıp gidiyor. Bende arada kaynıyorum. Kendi işlerimle ilgilenmeye bile zor vakit buluyorum."

Yalçın'ın söylediklerine yalnızca kafa salladım. Konu dağılıp başka şeyler konuşulduğu sıra oturduğumuz yerin tam karşısında ki erkekler için ayrılmış soyunma odasının kapısı açıldı. İçeriden çıkan Kutay gülerek bu tarafa gelmeye başladı. Daha üçüncü adımında Ateş aniden ayağa fırladı.

"Haydi mi?"

Sorusunun saçmalığına gülmek istesem de gülmedim. Kutay duraksayıp "oğlum bi dur ya" dedi. Ardından yanımıza gelip "daha gösterimizi sunmadık biz" dedi. Ateş sıkıntılı bir nefes verip söylenerek geri yerine oturdu.

"Madem daha bitmemişti işin niye elli saat önceden çağırıyorsun beni?"

Kutay kaşlarını çatıp bir şey söyleyecekken "acelen ne" diye soran Karan tüm bakışları üstüne çekti. Ateş dönüp ona baktı ve bir şey söylemeden önüne döndü. Karan'ın yüzüne bakamıyordu. Harika.

Kutay'ın bakışları saniyelik bir şekilde bana kaydı. Bir şey söylememişti ancak bakışlarından ufak bir ima sezmiştim. Biliyor muydu?

Yok canım.

Ateş, ona anlatmış olamazdı. Değil mi?

Salak Gece. Niye anlatmasın? Çocukla ev arkadaşı. Yedi yirmi dört birlikteler.

"Çağırdım ki bu yılki gösterinin baş dansçısı olacak olan kankinizin dansını izleyin."

Şaşkınlıkla dudaklarım açıldı. "Baş dansçı sen mi olacaksın!" dedim heyecanla. Gülümseyerek "ne sandın ye-ge aman Gece" kaşlarımı çatıp ne demek istediğini anlamaya çalıştım. "Dilim sürçtü."

Boğazını temizleyip "buraların en iyisi olacaktı baş dansçı. Valla ben benden iyisini göremiyorum" dedi. Gülümsedi tekrar. Ortamda ki müzik kesilince kalın bir ses duyuldu.

"Kutay, sıra sizde."

Kutay bunu söyleyen ve muhtemelen öğretmen olan adama dönüp "hemen geliyoruz" dedi. Ardından "Bora, Cenk, hadi" diyerek arkadaşlarını çağırdı.

Okulun konservatuar bölümü her yıl kocaman bir gösteri sergilerdi. Konservatuarın her bölümünden seçili ve en iyi öğrenciler sahneye çıkar ve çeşit çeşit gösteriler sergilerdi. Gösterinin seyirci kitlesi çok büyük olurdu. Okulun sahibi, rektör ve dekanlıktan olan herkes ve bir sürü iş adamının yanında seçkin veliler de bu gösteriye seyrici olarak katılırdı. Gösteri dönemin sonunda olduğundan çalışmalara çoktan başlanmıştı.

Kutay ve diğer iki arkadaşı yerlerini alıp aynanın karşısına geçtiler. Şarkı başladığından onlarda dansa başladı.

Kutay'ı ilk kez dans ederken izleyecektim ve heyecanlıydım. Dansa girmeleri gereken yerde üçüde aynı kombinasyon içerisinde başladı.

Şarkıyla uyumlu hareketleri ve Kutay'ın mükemmel dansı ağzımı açık bırakırken onları zevkle izledim. Bu koreografiyi Kutay mı yapmıştı bilmiyordum ama mükemmeldi. Kısa süren dansın ardından şarkı durdu. Eş zamanda başlayan alkış serüveninin ardından gözler hocanın üstüne döndü. O da alkışlamasını bitirdiğinde "okeyim ben buna" dedi ve bir kaç adım atarak Kutay'a yaklaştı.

"Sizin part bu olsun. Bir de senin tek dansın var ama onun koreografisini birlikte çalışacağız. O yüzden bu hafta ful benimlesin. Yarından sonra."

Kutay yavaşça kafasını salladı. "Şimdilik tamamız" diyerek sözlerini bitirdi. Kutay'la kısa bir konuşma yaşadılar ama oraları duyamadım. Sonrasında da Kutay yanımıza gelmişti. Bu sefer hep birlikte ayaklandık. Kutay eşyalarını aldıktan sonra tam gitmek için kapıya ilerliyorduk ki önümüzü bir kız kesti. Kahverengi saçlarını at kuyruğu yapmış, üzerinde ise siyah bir tayt ve beyaz uzun bir tişört giymiş olan kız gülümseyerek Kutay'a baktı.

"Kutay, eşli danslarda hala partner seçmedin sen değil mi?"

Oldukça flörtöz bir tavırla konuşup elini Kutay'ın koluna koydu. Önce kızın eline sonra yüzüne bakan Kutay yalnızca başını salladı.

"Seninle partner olmak isterim. Sonuçta burada herkes seviyesine göre eşleşmeli. En iyi erkeğin yanına en iyi kız dansçı olmalı diye düşünüyorum."

Egoist bir şekilde gülümsedi. Hepimiz tepkisizce onu izlerken Kutay "bende öyle düşünüyorum" demişti. Kaşlarımı çatıp Kutay'a baktım. O ise bir adım gerileyip kızın koluyla olan temasını kesti.

"Tam da bu yüzden Pelin'e teklif etmeyi düşünüyordum."

Duyduğumla dudaklarım hafifi bir o şekli aldı. Kapağın sesi kafamda yankılandı reis naptın?

Pelin dediği kız tam çaprazımız da duruyor olmıydı ki Kutay oraya dönüp "Pelo eşli dansta partneriz. Okey mi?" diye sordu. Kız yavaşça ona bakıp eliyle ok işareti yaptı. "Okeyiz kanka" diye yanıtladıktan sonra tekrar önüne dönüp arkadaşları ile konuşmaya devam etti.

Kutay'da önüne dönüp kıza gülümseyerek kafa salladı. Bozulan kız hiç bir tepki vermeyip bir şey söylemezken Kutay yanından geçip adımlamaya başladı. Doğal olarak biz de onu takip ettik.

Salondan çıkıp üst kata ulaşan merdivenleri tırmanırken Yade'nin yanından Kutay'ın yanına geçtim.

"Kanka o neydi öyle yav."

Gülerek kurduğum bu cümleye sırıttı. "Kızın yüzüne en iyi sen değilsin diye bağırsan bu kadar koymazdı be" cümlesini kuran kişi ise Yade olmuştu. Kutay hafifçe arkasına dönüp Yade'ye baktı. Okulun çıkışına ulaştığımız sıra "aslında kızlar arasında gerçekten en iyi dans eden o" dedi. Bu cümle beni şaşırtırken hepimiz kampüsün bahçesine çıkıp bir kenarda durmuştuk.

"Nasıl yani?"

Sorduğum soruya gülümsedi. "Kızların en iyi dans edeni gerçektende Aysude. Ama ben kendisinden pek haz etmiyorum. Bu yüzden asla onunla partner olmam. Ayrıca.."

Gözlerini benden çekip uzaklara baktı. "Ben partnerliği teklif ettiğim kızdan hoşlanıyorum."

Son cümleden sonra adımlamaya başlayacakken "ne" diye cırlayarak önüne atıldım. Şaşkın tepkime gülümsedi.

"Pelodan hoşlanıyorum."

Bir kez daha aynı cümleyi kurduğunda Karan ve Yalçın aynı anda "uuıuu" nidası çıkardı. Komiğime gitsede gülemeyecek kadar şaşırmıştım. Kutay ilk kez birinden hoşlandığını itiraf ediyordu.

"E ama kız sana kanka diyor."

Karışan kafamla sorduğum soru yüzünde ki gülüşü anlık olarak bozdu. Aptal Gece.

Ancak kısa sürede toparlamıştı. "Kanka ayağı göt ayağı. Bugün kankası olurum yarını kim bilir."

Alayla kurduğu bu cümleye kendinin bile inancı yok gibiydi. Kızın ona gerçekten arkadaşça yaklaştığı ortadaydı.

"Neyse hadi sizi bi eve atmamız yok mu?"

Ateş'e döndü gözleri bu kez. Kendini ortamdan soyutlamış, tepkisiz ve moralsiz duran Ateş irkilerek Kutay'a baktı. Ve o daha bir cevap bile vermeden Karan söze atıldı.

"Aynen ya hep birlikte otururuz dışarda götümüzün donacağına evde sıcak sıcak oturalım."

Ve bu sözlerin ardından kimseye başka bir şey söyleme hakkı kalmamıştı. Ateş'e fikri bile sorulmamıştı. Ya da bana. Bir anda herkes arabalara yerleşmeye başlayınca ortada kalmıştım sanki. İtiraz etmeye fırsatım bile olmaması bir yana gitmemek için bir bahanemde yoktu.

Son günlerde sürekli yalan söylemekten bi hal olmuştum zaten.

Daha fazla beklemeden ben de Karan'ın arabasına binmiştim. Ateş, Kutay'la birlikte kendi arabasına binerken Yade, Yalçın ve ben Karan'ın arabasına binmiştik.

Karşı karşıya park edilmiş arabaların içine kurulduğumuzda ilk hareket eden Ateş olmuştu. Arabayı çalıştırıp park alanından çıkmadan hemen önce yüzünü görme fırsatım olmuştu. Mutlu değildi.

Henüz hiç bir şeye açıklık getirmediğimiz için mutlu değildi.

Karan'a karşı mahçup hissediyordu anlıyordum. Ve doğal olarak onunla aynı ortamda olmak onu geriyordu. Biliyordum çünkü neredeyse 5 aydır bunu yaşıyordum. Ateş'le Karan'ın arkadaş olduğunu öğrendiğim günden beri bunu yaşıyordum.

Ateş'in ardından Karan da park yerinden çıktı. İki arabada aynı rotaya doğru ilerlemeye başladı. Yolculuk genel olarak Yalçın ve benim muhabbettimle geçmişti. Her ne kadar moralsiz olduğumu hissettirmemeye çalışsamda o anlamıştı ve beni sıkıştırıyordu.

Yalçın'ın tek bakışımdan bile bir sorunum olduğunu anlaması bazen sinirimi bozuyordu.

Eve geldiğimizde ise bizden önce eve ulaşan Ateş kapıyı açan kişi olmuştu. Yaptığı tek şey kapıyı açıp içeri geçmek olmuştu.

Ve elbette ki bu tepkileri dikkat çekiyordu.

Ayakkabılarımızı çıkarıp içeri girdiğimizde montumu çıkarıp kapının arkasında ki portmantoya astım. Çantamı da montumun yanına bıraktıktan sonra kısa bir süre diğerlerini bekledim. Herkes üst baş çıkarıncaya kadar Kutay odasından çıkıp yanımıza gelmişti.

Bizi salona yönlendirdiğinde gözlerim içerde Ateş'i aradı. Ama salon bomboştu. Işığı bile Kutay açmıştı. Ancak ortam aydınlandığında balkonda ki bedeni görmüştüm.

Eve gelir gelmez kendini balkona atıp sigara yakmış olmalıydı. Salonun ışığı balkonu aydınlatınca hafifçe arkasına dönüp baktı. Ardından yeniden eski konumuna dönüp sigarasını içmeye devam etti.

"Alp'e de yazdım. O da geliyor."

Kutay'ın kurduğu cümle ile dikkatimi Ateş'den ona çevirdim. Cümlesine sessiz kalmayı tercih etmiştim. Herkes rahat bir konuma yerleşinceye kadar kimseden çıt çıkmadı.

"Çay demliyeyim mi? Kahve de var. Bir şeyler atıştırırız."

Cümlenin ardından Kutay yerinden kalkacakken balkonun kapısı açıldı. Sigarası biten Ateş içeri girip "ben demlerim" dedi. Ve hiç birimize dahi bakmadan salondan çıkıp mutfağa yöneldi. Bu nedenle de Kutay yeniden rahat bir pozisyon aldı.

Dakikalar geçsede Ateş salona dönmemişti. Mutfaktan bir takım sesler geliyordu. Çay demlemek uzun süre alan bir işlem olmadığına göre başka şeyler ile uğraşarak vakit harcıyordu.

Bu tavırlarına bir son vermeliydi çünkü gerçekten artık fazlaca dikkat çekiyordu. Öyle ki Ateş'in ardından Yalçın bir derdi olup olmadığını sormuştu Kutay'a. Kutay ise bilmiyorum diye kestirip atmıştı. Yine de Yalçın'dı bu. Gereğinden fazla zekiydi ve her boku anlıyordu. Ateş'e de bir haller olduğunu fark etmişti.

Beni düşüncelerimden ayıran kapı ziliyle ortamda ki muhabbet kısa süreli kesildi. Alp gelmiş olmalıydı. Kimse yerinden kalkmaya tenezzül etmeyince bağdaş kurduğum bacaklarımı çözüp oturduğum yerden kalktım.

"Ben bakarım."

Salon kapısına doğru attığım ilk adımda "hazır kalkmışken bana da bi su getir" diyen Karan'a elimle ok işareti yaptım. Önce gidip kapıyı açtım ve Alp'i adeta ev sahibiymişim gibi karşıladım. Soğuktan titreye titreye içeri giren Alp "selam kanka" dedikten sonra montunu çıkardı ve elime tutuşturdu. Ardından üşüdüğünü belirten nidalarla koşturarak salona yöneldi.

Haline gülümseyip montunu astıktan sonra mutfağa doğru ilerledim. Karan'ın su istemesi iyi olmuştu. En azından Ateş'i uyarabileceğim kadar yalnız kalacağım bir an yaratmıştı. Üstüne alınmış mutfak kapısını ittirerek kapı eşiğinden içeri bakındım.

Zannımca kirlileri doldurduğu bulaşık makinesinin kapağını kapamaktaydı Ateş. Dudaklarının arasında yeni bir sigara vardı. İki elinide kullandığı için iki dudağının arasına sıkıca kıstırmıştı sigarayı. Makinenin kapağını kapadıktan sonra tezgahın üstünü bezle sildi. O sırada kaynamakta olan çayın altını kıstı ve kirlettiği bezi yıkadı. Bezi bıraktıktan sonra bir eliyle dudaklarının arasında ki sigarayı aldı. Çektiği dumanı üflerken sigaranın külünü tezgahın üstünde ki küçük çöp kutusuna sildi.

Arkası bana dönüktü. Görmemesi bir yana hala fark etmemişti varlığımı. Dalgındı.

Ve haklıydı da.

Bir duman daha aldı sigaradan. Sonra iki elini de tezgaha dayatıp öylece dikildi dumanı geri üflerken. Tam önüne bakıyordu. Ama gördüğü şeyin veya incelediği şeyin tezgah mermerinin deseni olduğunu düşünmüyordum. Baktığı yer orası olsa bile gördüğü şey o değildi.

Saniyelerce öyle durmaya devam etti. Ve daha da öyle dururdu. Eğer ben boğazımı temizleyerek içeri doğru bir adım atmasaydım. Çıkardığım sesle irkilerek arkasına döndü.

Beni gördüğünde gözlerinde ki ifade değişikliğini çok kolay yakalamıştım. Aslında hep orada olan şeydi bu. Ancak öncesinde ben görmemek için çırpınıyordum. Şimdi ise her şey apaçık ortadaydı.

"Bir şey mi oldu?"

Anlık dalgınlığı yok olmuştu. Tüm dikkati benim üzerimdeydi.

Normal değil mi kızım?

Senden hoşlanıyor sonuçta.

Ay böyle deyince bir fena oldum.

Neyse.

"Hayır."

Tamamen yanına ulaştığımda "Karan su istedi sadece" dedim. Hızla arkasına döndü tekrar. Raflardan çıkardığı bir bardağa su doldurdu. Ve bana uzattı.

Bir bardağa bir ona baktım. Uzattığı bardağı alıp tezgaha koydum. Ve yeniden ona baktım. Bakışlarımda ki sorunu görmemesi imkansızdı.

"Ateş."

Kaşları havalandı. Hafifçe sola dönüp sigarasının külü sildi. Yeni dumanını çekerken tekrar gözlerime baktı.

"Efendim."

Her ne kadar biri gelicek diye korksamda biraz daha yaklaştım ona. Ses tonumu azalttım.

"Seni anlıyorum. Seni gerçekten çok iyi anlıyorum. Ama bu dalgın hallerin hüzünlü tavırların herkesin dikkatini çekiyor."

Cümlemle kaşları daha da yukarı çıktı. "Öyle mi."

Sorusunun ironi olduğunu anlamak zor değildi.

"Şimdi ben mutsuzum diye sana aşık olduğumu anlarlar diye mi korkuyorsun?"

Cümlesi anlık kalp krizi geçirmişim gibi hissettirdi. Anlık irkilme yaşayarak hafifçe geri çekildim.

Ne, ne! Ne demişti o?

Sana aşık olduğumu mu demişti o..o?

"Gece, balım bak moralimin bozuk olmasının tek nedeni sen değilsin tamam mı? Bende farkındayım dikkat çektiğinin ama elimde değil. İstemsiz oluyor."

Balım.

Allahım!

Çocuk!

Dur!

Dur yoksa ölüp gideceğim şuracıkta! Dur!

"Ba-başka ne oldu ki?"

Zor bela sorduğum soruya dudak büktü. Ardından gülümsemeye çalıştı. "Boşver."

Elini kaldırıp yavaşça saçıma dokundu. "Seni bu kadar rahatsız ediyorsa ben biraz daha zorlarım kendimi. Hadi geç içeri. Daha fazla dikkat çekmeyelim."

Gözlerim saçıma dokunan elindeydi. Kendimden geçmiş durumdayken nasıl oldu bilmiyorum ama "hı-hı" dedim. Ve başka bir şey demeden bir adım geriledim.

Yavaşça kapıya doğru ilerleyecekken "Gece" diye seslenmesiyle duraksadım. Zaten pekte yürüyor sayılmazdım.

"Hı?"

Sırıttı. Sonra elini kaldırıp tuttuğu bardağı gözüme sokarcasına gösterdi.

"Karan'a su getirecektin?"

Onu mu tuttum aklımda balım?

Devrelerimi yaktın çocuk devrelerimi.

"Ha."

Lan Gece!

Konuşsana kızım.

"Doğru. Unutmuşum."

Hızla bardağı elinden kapıp kapıya yöneldim. Arkamda ki sırıtma sesini tabi ki duymuştum ve tabi ki bu benimde gülümsememe yol açmıştı. Az da olsa neşelenmesi beni mutlu etmişti.

Salona girdiğimde önce su dolu bardağı Karan'a verdim. Bardağı aldıktan sonra yerime geçecekken "suyu yeniden mi yarattın kızım iki saat oldu" demesiyle durup tekrar ona döndüm. Kısaca göz devirip "yok bizzat ellerimle arıttım. Ondan uzun sürdü" dedim alayla. Ve kalktığım tekli koltuğa oturup yeniden bağdaş kurdum.

"Mutfağı toplamasında Ateş'e yardım ettim."

Umursamaz bir tavırla konuştum.

Yine yalan söylemiştim yine!

Daha tam pozisyonumu bile almadan Ateş elinde ki tepsi ile salona girmişti. Tepside bardaklar ve bir kaç atıştırmalıkla dolu tabaklar vardı. Onları ne ara hazırlamıştı o?

Tepsiyi koltukların ortasında ki büyük sehpaya bıraktı önce. Ardından tepside ki her şeyi sehpaya boşalttı. Doğrulduğunda Kutay'a bakıp eliyle gel işareti yaptı. İkisi birlikte salondan çıkarken bir kez daha kapı zili duyuldu. Kimseyi beklemediğimizden herkes şaşkınca bakınmaya başlamıştı.

Bunu gören Ateş "Eris'le Esin'dir. Ben çağırdım" diye kısa bir açıklama yapıp salondan çıktı. Onların çıkışından kısa bir süre sonra Eris ve Esin içeri girmişti.

"Kardeşim hoşgeldin" diyerek ayaklanan ilk kişi Karan olmuştu. Erisle tokalaştıktan sonra Esin'e dönüp göz devirdi. "Oğlum seni ne zaman görsem somurtuyorsun. Az bi gül yav" dediğinde hepimiz tek tek onlarla selamlaşmıştık. Pekte mutlu görünmeyen Esin göz devirmekten başka bir cevap vermeyince kalın ceketini çıkarmakta olan Eris eliyle 'sallama onu' der gibi bir hareket yaptı Karan'a. Ardından "Esin tanımadığı insanlarla aynı ortama girmekten pek haz eden bir tip değildir. Zor getirdim zaten" dedi. Esin ise yeniden göz devirdi.

Tanımadığı insanlar deyince onunla bir kez dahi olsa konuşmuşluğuma ve kurmuş olduğumuzu düşündüğüm samimiyete dayanarak elimi kaldırdım. Elimi prenses gibi sallayarak "haaay" dedim. Bu yaptığım bütün bakışları çekmeme neden olurken Esin'de tıpkı benim gibi el sallayarak "haay tanıdık yüz" demiş ve hızla yanıma adımlamıştı.

O sırada Ateş ve Kutay'da geri içeri dönmüştü.  Eris hızla kapıya dönüp "oo Ataş'ım nabıyosun Ataş'ım" diye samimi bir tavırla gülümsedi.

Ateş'in elinde çaydanlık Kutay'ınsa yine atıştırmalıklarla dolu iki tabak daha vardı. Onlarıda masaya yerleştirdiklerinde Ateş Eris'le dostça sarıldı. 

"Seni sormalı."

Kendi cevabını kestirip atmıştı. Ama Eris bunu pekte önemsemedi. "Valla seni gördüm daha iyi oldum Ataş'ım" diyen Eris boş bir koltuğa yerleşirken Esin'de tam benim oturduğum koltuğun yanına yere çöküp oturmuştu.

Eris kaşlarını çatıp "oğlum at kadar koltuklar var. Niye yere oturuyorsun" diye sorunca Esin omuz silkti.

"Yer daha rahat."

Eris cıklayarak "te Allah'ım ya" diye mırıldandığında Ateş konunun değişmesini sağlayan soruyu sordu. Ortamda aralarında konuşanlar olduğundan biraz bağırarak "herkes çay içiyor değil mi" dedi.

Esin hariç herkes evet derken o sessiz kaldı. Haliyle Ateş'in bakışaları da onun yüzünde kaldı. Bir cevap bekliyordu. Esin ise bir şeyler söylecek gibi dursa dahi konuşmuyordu. Bunun üzerine Eris yeniden duruma müdahale etti.

"Koy koy. İçer o. Da söylemeye çekinir."

Eris'in kurduğu cümlenin üzerine Esin adeta cırlayarak "ne çekinicem be! Sanki Ateş'i tanımıyor muyum" dedi. Bu kez göz deviren Eris olmuştu. Bu ikisinin ikiz olduklarını görüntüye bakarak aşırı zor anlardınız belki. Çünkü neredeyse hiç ama hiç benzemiyorlardı. Ancak biraz tanısanız karakterlerinden ötürü değil ikiz resmen aynı kişi olduklarını bile düşünebilirdiniz.

"Dedi Ateş'den hala eleman diye bahseden kız kardeşim. Ateş limon da getirir misin kanka. Esin çayı limonla içiyor."

Ateş başını sallayıp "tabi ki" diyerek yeniden mutfağa gitti.

"Benim ağzım yok mu?"

Bu ters cevap elbette Esin'den gelmişti. Eris alaycı tavrını korudu bu ters tepki karşısında.

"Yok belli ki. İki saattir çay istediğini bile söyleyemedin."

Bu konuşmalar olurken Ateş çoktan çayları doldurmuş çaydanlığı mutfağa geri koyup elinde ki limon koyduğu kaseyle salona dönmüştü. Esin bir cevap vermek yerine dalgalı bir sesle Eris'in cümlesini tekrar etmişti. Bunun ardından Eris konuyu değişip "ay çok yorgunum yav. Ayaklarıma kara sular indi resmen" diyerek daha rahat bir pozisyon aldı.

Sonunda aralarında konuşmayı bitiren Kutay, Yade ve Yalçın ortama geri döndü. Ne hakkında konuştuklarını anlamamıştım bile. Kalabalık ortamları bu yüzden sevmezdim.

"Ee babuş öyle kafe yönetmek kolay iş değil."

Aşırı bilgin bir tavırla bu cümleyi kuran Kutay uzanıp sehpada ki kendi için doldurulmuş çay bardağını aldı. Yeniden arkasına yaslanıp hüplete hüplete çayından bir yudum içti. Eris bir kez göz devirdi.

"Diyene bak. Sanki 50 tane kafesi var."

İlk başta alaycı bir tavırla konuşsada sonradan ciddi bir hal aldı. "Valla ama ne yalan söyleyeyim harbiden zor iş. Aslında zor olan kafeyi yönetmek değil sıfırdan açılan bir kafeyi yönetmek" dedi. Konuşurken elini kolunu çok fazla oynatıyordu.

"Daha öncesinden Tanju abinin kafe işeriyle çok uğraşmışlığım vardır. Ateş bilir. Yani adam her şeyi öğretmiş bana bu konuda. Zorlandığım kısım orası değil. Eğitimim tam. İşte anlık bi gaza geldim yani. Tanju abininde yardımlarıyla açtık kafeyi, sağolsun o da büyük yardım etti. Ama keşke sıfırdan bir kafe açmak yerine var olan bir kafeyi devralsaymışım."

Duraksayıp tıpkı Kutay gibi sehpaya uzanıp çayını aldı. Sonra eski pozisyonuna dönüp çayından içti.

"Yani demek istediğim bir şeyleri sıfırdan kurunca ne kadar planlı programlı ilerlesen bile bi sıkıntı illaki çıkıyor. En basitinden mesela ikizle kafe için gerekli olan en ufak şeyi bile düşünüp alıyoruz. Tamam artık başka eksil kalmadı diyoruz ama bil bakalım noluyor. Hop yarın bir ton eksil çıkıyor."

Herkes çaylarını eline almış içerken Eris'in derdini dinliyordu. O sırada Ateş ayaklandı. Tek eliyle tepesinden tuttuğu bardağı ile oturduğu koltuktan uzaklaştı. Balkona doğru ilerlerken "kanka bu işin olayı bu zaten. Emin ol tam donanımlı olduğunu düşündüğün bir kafeyi devir alsaydın bile her gün tonlarca eksik çıkmaya devam ederdi" diye uzun bir cümle kurdu.

"Sen yine mi sigara içmeye çıkıyorsun."

Karan'ın kızgın cümlesiyle eli kapının kolundayken durdu ve ona döndü. "Evet?"

Karan "yav sohbet muhabbet ediyoruz burda bok mu var dışarda. Sonra içersin" dedi bu kez. Bunun üzerine Eris çayından aldığı yudumu yutup "e burda iç kanka" dedi. Ateş bu kez Eris'e bakıp "Kutay'ın astımı var. Burda içmem" dedi. Eris anladığını belirten bir ifade ile kafasını salladı.

"Balkonun kapısını açıp önüne oturarak içersen Kutay rahatsız olmaz diye düşünüyorum."

Bu cümle benden çıkmıştı. Bu sefer gözleri bana döndü. Başını olumlu anlamda salladı. "Mantıklı bal-" duraksadı aniden. Balım mı diyecekti o!

"Balkon."

Aniden düzeltmeye çalıştı kendini.

"Balkon çok soğuk zaten. Yani dışarısı çok soğuk. Ama kapıyı açık bırakırsan bu sefer siz üşürsünüz. Alp çok üşüyor."

Güzel toparlamıştı. Adı geçince uykulu gözlerini Ateş'e çevirdi. "Yok kanka bir kaç dakikadan bir şey olmaz. İç sen."

Lan bir sigara içme şeyini niye bu kadar büyüttük?

"Tamam."

Ateş sonunda yemek masasının sandalyelerinden birini çekeleyerek balkon kapısının önüne koydu. Ardından kapıyı açtı. Elinde ki bardağı da cam pervazına yerleştirdikten sonra cebindeki paketi çıkardı.

Kısa bir süre sonra sigarasını yakmıştı. Çektiği dumanları balkondan dışarı doğru üflemeye gayret ediyordu.

"Daha dün her şeyi kontrol ettik. Hiç bir eksik yok. Ama bu gün elli bin tane yere koşturdum. Aman onu da al Eris. Eris bu da yok Eris. Eris nerde kaldın Allah'ın cezası. Anca konuşmayı biliyor. Hiç gideyim bunuda ben alayım yok!"

Bu sözleri Esin'eydi elbette.

"Valla mekanın sahibi miyim yoksa kurye miyim ben anlamadım."

Küçük kahkahaların ardından söz hakkı Esin'deydi.

"Bana ne be. Sen kudurdun kafe açalım kafe açalım diye. Ben mi dedim? Şimdi uğraş dur."

Bu kez ikisi aynı amda göz devirmişti! Şuraya bi sayaç koysan ve hangisi daha çok göz deviriyor diye saydırsan emim olun sayaç bile yetişemezdi bunlara.

"Şimdi böyle olduk tabi."

Eris'in cevabından sonra Esin kafasını kaldırıp bana baktı. "Haksız mıyım?"

Sorusuna hayır anlamda baş salladım. "Çok haklısın" dememle Eris "vaay" diye bir nida çıkardı. Ardından Karan'a dönüp "bak ben uyarımı şimdiden yapıyorum bro. Bunlar tencere kapak misali olup bizi bitirecekler" dedi. Bahsettiği kişiler ben ve Esin'dik tabi. Karan ağzında ki cipsi yutup çayından bir yudum aldıktan sonra konuştu.

"Çoktan oldular bile. Hem ben demiştim daha Esin'i tanıdığım ilk gün. Gece'yle çok benzediğini."

Karan'ın bu cümlesinin üzerine pek durulmadı. Sadece Yade'nin kötü kötü baktığını yakalamıştım. Kıskanç kankam. Beni de kıskanırdı hep.

"Ateş hadi bi şarkı patlat be."

Bu cümlede Eris'den gelmişti. Gözleri Ateş'in yanında duvara dayatılmış gitardaydı. Ateş çektiği dumanı üflerken "kanka hiç havam yok" dedi. Dumanını üflemeyi bitirdiği sıra Yalçın sessizliğini bozdu.

"Oğlum bak sabahtan beri aynı şey. Kaç kere sordum senin niye moralin bozuk lan. Çıldırtma beni de söyle. Ne oldu?"

Cümleleri sinirliydi ama ses tonu, her zamanki kadar sakin.

"Aaa."

Yırtık dondan çıkar gibi ortaya atladığımda herkes bana bakmıştı.

"Ben neyi unuttum! Esin hani dün dedim ya sana Yalçın'a çok benziyorsun diye. Bak işte bahsettiğim Yalçın o. Tanımıyorum demiştin. Tanıştırmayı unuttuk."

Aşırı yapmacık tavrıma içeriden bir küfür salladım. Esin yavaşça gözlerini Yalçın'a uzattı.

"Anladım."

Başka bir şey demediği için konu uzamayınca Yalçın yeniden Ateş'e döndü. Bir cevap bekliyordu. Ama karşılaştığı manzara farklıydı. Ateş, düzeltiyorum az önce şarkı söylemek istemediğini söyleyen Ateş eline gitarını almıştı. Hiç bir şey söylemeden gitarın tellerini tıngırdatmaya başladı.

Güzel kaçış.

Hızlı bir tempoda çaldığı şarkı bana tanıdık gelse de bir türlü çıkaramamıştım. Tabi o sözlere girene dek.

"Simsiyah gecenin koynundayım."

Adımın geçtiği şarkıyı daha ilk cümlesinden hatırlamıştım.

"Yapayalnız."

Gözleri sadece gitardaydı.

"Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor."

Çok güzel bir melodisi olan şarkıyı çalmaya devam ederken Yalçın uzanıp elinden gitarı aldı. Böylelikle şarkı faslı sonlandı. Yalçın'ın oldukça ciddi olan tavrına bakılırsa Ateş derdini anlatmadan onu rahat
bırakmayacaktı.

"Kaçma."

Tek zeki biz değildik tabi. "Olum ne güzel söylüyordu niye alıyorsun gitarı" diyen Kutay ise bizim tarafımızda gibi görünüyordu. Ateş ellerini saçından geçirdi.

"Moralsiz değilim. Uykusuzum sadece."

Ne dese çeviremiyordu. Yalçın'ı inandıramazdı artık. Tabi Eris bu cümleyi kurmasaydı belki ufak bir şansı olabilirdi.

"Senin harbiden bir moralin yok gibi Ataş'ım?"

Karan ve Yade aralarında konuşmayı bırakıp merakla Ateş'e bakındı.

Hayır anlamıyorum. İlk defa mı moralsiz gördünüz bu çocuğu? Ne bu şiddet bu celal?

"Konuşacak mısın artık?"

Ateş hızla ellerini çekip kafasını kaldırdı. Doğrudan Yalçın'a bakarak konuştu.

"Annem aradı. Dün gece. Kafeden eve geldiğimde. Buradaymış. İstanbul'da. Konuşmak istiyormuş benimle. Dün sabah evime kadar gelmiş ama kapıyı açan olmayınca geri dönmüş. Akşam da evde olmadığımı sormak için aramış. Oldu mu?"

Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımla bu cümlelere tepki verdim.

"Sen ne dedin?"

Yalçın ise şaşırmışa benzemiyordu.

"Evde değilim dedim. Yarın sabah evde misin dedi bu sefer. Ben yine hayır dedim. Ne zaman evde olursun dedi ben de senin için hiç bir zaman evde yokum deyip telefonu kapadım."

İçim sızlamaya başlarken bu cümleleri kurmak için kendini ne kadar zorladığını görmemeye çalıştım.

"Oğlum o senin annen temalı cümlelerine girmeden önce geliş nedenini de anlatayım. Bir hafta önce babamı aramış ve para istemiş. Ama kavga etmişler sanırım babamda para yollamamış. Anlayacağınız parası bittiği için benimle görüşmek istiyor şimdi de. Çok önemli bir şey konuşması lazımmış benimle."

Son cümlesini alaycı bir ses tonuyla kurmuştu. Ortamda ki herkes susarken ben ona daha fazla bakmak istemedim. Çünkü yüzünde ki acılı ifadeyi görmek istemiyordum.

Bir de tüm bu tavırlarının benden dolayı olduğunu sanıp çocukla konuşmuştum. Aptaldım ben. Gerçekten aptaldım.

"Bak Ateş. Hemen kestirip atıyorsun ya gerçekten seninle konuşması gereken bir şey varsa?"

Ateş olumsuz anlamda başını salladı. Yüzünü ekşitip "neyi konuşacak benimle Yalçın? Benimle konuşması gereken hiç bir şeyi yok onun."

Konuyu fazla uzatmak istemediği yüzünde ki ifadeden bile okunuyordu. Bakışlarını Yalçın'dan kaçırdı. O sıra göz göze geldik. Ne yapacağımı bilemedim. Ona gözlerimle güzel hisler yollamak istedim ama yapamadım.

"Bak sen belki bu cümleyi duymaktan bıktın ama o bir anne kardeşim. Ne olursa olsun annen."

Bu kez farklı bir ses çıkmıştı. Konuşan kişi Eris'di. Söylediklerine karşılık Ateş bir kez daha yüzünü ekşitti "Eris olayları bilmiyormuşsun gibi konuşma gözünü seveyim" diyen Ateş'in ardından sessizce yerde oturan Esin konuştu.

"Sen sallama onu eleman. Biz annesiz büyüdük. Anne diyince bunda akan sular duruyor o yüzden."

Cümlede ki annesiz büyüdük kısmında takılı kalmama fazla fırsat verilmedi. Yalçın ortaya atlayıp "ben annesiz büyümedim ama 4 yıl önce annemi kaybettim. Emin ol bende anne deyince akan sular değil dünyalar duruyor ama yine de Ateş'e bu tarz cümleler kurmam. Sadece kadın kapına kadar geldiyse önemli bir şey vardır diyorum. Ateş bu zamana kadar para istemek in hiç kapına kadar gelmiş miydi? Senin kapına kadar?"

Yalçın'ın yersiz sert tepsi üzerine Esin tek kaşını kaldırıp sinirli gerindi. Ateş ise olumsuz anlamda başını salladı. Yalçın sırtını koltuğa yaslayıp "bende bundan söz ediyorum işte. Demek ki gerçekten önemli bir şey olmuş" dedi. Ateş yine olumsuz bir cevap verecekken kapı çaldı.

Yeniden kimseyi beklemediğimiz için herkes dönüp salon kapısına bakmıştı.

"Yeni birini mi çağırdınız?"

Yade'nin kuşkulu sesine karşılık "hayır" cevabını veren Ateş olmuştu. Ve tek kaşı havadayken yerinden kalkıp kapıya gitmeye başlamıştı. O an her şeyi boş verip bende yerimden kalktım. İçimde ki şüpheden ötürü peşinden gitmeye başladım. Benim kalkışımla zaten bir kaç kişi daha ayaklanmıştı.

Kutay, Yalçın ve Karan ile birlikte kapıya doğru ilerledik. Salon kapısından ağrı dış kapıya bakındık. Ateş çalan kapıyı açtığında gördüğüm ilk şey dehşet güzel bir kadın olmuştu.

Simsiyah uzun saçları ve Ateş'e benzeyen yüzüyle genç gösteren bu kadın Ateş'in annesiydi. Bunu anlamak zor değildi.

Ateş'in yüz özelliklerini annesinden aldığı da aşikardı.

"Oğlum."

Kadının kurduğu cümle ile Ateş kafasını geri attı. Derin bir nefes alıp yeniden annesine baktı.

"Anne?"

Ateş'in sesi annesininkine karşılık ketumdu.

"Biliyorum beni görmek istemiyorsun ama gelmek zorundaydım Ateş. Baban beni dinlemiyor. Benimle konuşmuyor. Telefonlarını açmıyor. Kapısına gitmeyede yüzüm yok. Çünkü bu sefer derdim  gerçekten para değil."

Kurduğu cümleye rağmen Ateş'i fazla inandıramamıştı.

"Derdin ne o zaman?"

Tavrı kalp kırıcıydı.

"Konuşmak istiyorum. Önemli bir konu Ateş, lütfen."

Sesli bir nefes verdi. Ardından konuştu. "Şimdi olmaz içeride bir sürü arkadaşım var." Elini kapıya attı.

"Ateş."

Kadın yalvaran bir sesle adını haykırsa bile Ateş kapıyı kapamaya başladı.

"Sonra konuşuruz."

"Ateş!"

Kadın bu kez bağırdı. Ancak işe yaramadı. Ateş tam kapıyı kapayacakken ise o kelimeyi sarf etti. Kapının yüzüne kapanmamasını sağlayacak o kelimeyi. Çünkü değil Ateş, o kelimenin ardından ben bile kaskatı kesilmiştim.

"Hamileyim."

...

Abo fış aneey

Hepiniz içten içe Ateş'in annesinin kurguya gireceğini tahmin ediyordunuz ama böyle bir giriş hanginizin aklına gelebilirdi ki cmnfkfekkmsmdms

Ne olacak bu Ateş'le Gece'nin hali?

Siz düşüne durun bende yorumları okuyup eğleneyim djfjjdfkdk

Hepinizi çook çook öpüyorum

Kendinize cici bakınn

Fortsett å les

You'll Also Like

1.8K 92 11
Dünyanın en prestijli okulunda ama farklı gruptalar bu grupta kötü iyi yok tek seçenekleri kötü olmak çünkü burası Majestic okulu bu okulda kötü olan...
TAKINTI Av ☆☆☆

Ungdomsfiksjon

1.7M 29.5K 34
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
15.3K 878 27
Çok oldu biliyorum ama yine ben. Bu hikayeyi çok önceden yazmıştım sadece 1. Bölümü ve şimdi devamını getirmek için geri geldim . Tanıtım O gece iki...
2.4M 76.4K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...