KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

9M 523K 292K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM

105K 7.1K 2.5K
By Asli_Han1453

Merhaba,

Lâcivert çiçeklerim.

Nasılsınız bakalım? Ben sınav stresiyle boğuşuyorum...

Çok özlenmişiz, mesajlar için teşekkür ederim.

Satır aralarını çiçeklendirmeyi unutmayın. Şuraya da bir papatya bırakın, size zahmet.

Okuduğunuz saati paylaşır mısınız?

14.11.2020

💖

OTUZUNCU BÖLÜM

GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM

Merdivenleri bacaklarımdan çekilen güçle zorlukla tırmandım. Etraf silikleşmiş, içerisinde bulunduğum andan soyutlanmıştım.

Dilara masadan kalkarak seri adımlarla yanıma ulaştığında endişeleyle bembeyaz kesilmiş olan yüzümü süzdü.

Hiçbir şey sormadan, "Gel oturalım şöyle," deyip elimden tuttuğu gibi kendimi onun yönlendirmesiyle sandalyede oturur hâlde buldum. "Nilay su getirir misin?" diye seslendi içeriye.

Müşterilerin bakışlarını üzerimizde hissetsem de bu en son düşüneceğim detaydı. Aklım başımdan gitmişti.

Hakan gibi bir saplantılıdan kurtulduğuma sevinirken bir başka adamın iğrenç zihniyetinin kurbanı olamazdım. Bakışı, ses tonu, duruşu kısacası her şeyiyle Hakan'ı anımsatıyordu bana.

Saplantılı ruhundan taşan her hissiyatı iliklerime kadar hissetmiştim. Yekta'ya olan tehditkâr tutumu, gözlerindeki kin ve nefret bana dejavu hissi yaşatmıştı.

Dilara üzerimdeki ceketin düğmelerini iliklerinden ayırdı. Omuzlarımdan sıyrılan ceketi çıkarmaya takatim yoktu. Alnımda biriken ter damlacıklarını peçete yardımıyla sildi. "Kuzum benim," deyip saçlarımı okşuyordu. Nilay'ın uzattığı su dolu bardağı titreyen parmaklarımla tutmakta zorlanınca Dilara benden önce davranarak içmemi sağladı. Birkaç yudum su kurumuş olan boğazımı ıslatırken kalbim korkunun esaretinde hızla çarpmaya devam ediyordu.

Kaygı her yerimi kuşatmıştı. Aynı acıyı yaşamaktan, sevdiklerime yaşatmaktan ödüm koptu.

"Berceste," Nilay'ın seslenişiyle bakışlarımı o yöne çevirdim. O da endişeyle bana bakıyordu. "İyi misin? Yapabileceğimiz bir şey varsa söyle,"

Dudaklarımı usulca aralayarak susuz kalarak kurumuş ve sert bir tabaka hâline bürünmüş olan dudak etimi dilimle ıslattım. Kabuk tutan yaralarım yeniden aynı acıyla ve nefretle deşilmeye başlanmıştı.

"Hayır," dedim üstüme çöken ağırlıkla. Sözcükler şu an yaşadığım duygu karmaşasını anlatmaya yetmezdi. Ne desem eksik kalırdı.

Dilara nazik bir ses tonuyla, "Sen mutfağa geç kuzum, bir ihtiyacımız olursa biz sana sesleniriz," deyince Nilay başını sallayıp uzaklaştı.

"Berceste!"

Defne'nin tedirginlik barındıran sesini işittiğimde gözlerim hemen onu aradı. Merdivenlerin başında beliren bedenini görünce hızlıca ayaklandım. Birbirine dolanan adımlarıma rağmen ona doğru yalpalayarak ilerledim. Yolun yarısında sıkıca sarıldım.

Dibi görünmeyen kuyuda ışık bulmak gibiydi. O benim aydınlığımdı.

Onun sıcacık kolları arasına girdiğimde gözlerimde bekleyen yaşlar birer ikişer düşmeye başlamıştı. Sırtımı aşağı yukarı güven verici bir hissiyatla sıvazlayarak dinlendirici ses tonuyla konuştu. "Şimdi doğruca karargaha gidip şikâyetçi olacağız tamam mı? Korkmana gerek yok, bir tanem,"

Korku tüm bedenimi etkisi altına almış, kalbim bir pençeye hapsolmuş eziliyordu. "Yekta'ya ya da size zarar verecek, Defne," ağladığımdan sesim bölük pörçük çıkmıştı. "Ben buna dayanamam ki," boğazımda beliren tutuklukla nefesim kesilir gibi oldu. "Babamın yaşadığı ızdırabı size yaşatmaya hakkım yok!"

Defne'nin sırtımdaki kolları geriye çekildiğinde ıslak gözlerimi onun yüzüne çıkarttım. Yeşil hareleri acıyla perçinlenmişti. Yanaklarımı kavrayan avuçlarıyla tenimi ıslatan yaşları sildi.

Dilara omzuma elini koyarak sert sesiyle konuştu. "Bir bok yapamaz o beyinsiz! Ağlama bakayım. Yekta onun anasından emdiği sütü burnundan getirmesini bilir,"

"Be-ben korkuyorum," dedim kelimeleri bir araya getiremezken. "Size zarar vermesinden ödüm kopuyor,"

Defne, "Şşş," deyip bir anne sıcaklığıyla yanağımı okşadı. "Kimseye bir şey olduğu yok, şu kötü düşüncelerinden kurtul bakayım,"

Kaygı beynimi ele geçirmişti. Dur durak bilmeyen vesveseler fısıltılar içimi daraltıyordu. Kasvete boğuluyordum.

Yekta yanımıza geldiğinde bedeninde hasar tespiti yaptım. Yumruk hâlinde tuttuğu ellerinin eklem kısımları kızarmış ve derisi hafif kalkmıştı.

İlkti ama son olmayacağına adım kadar emindim. Benim lanetim herkesi yakardı.

Benim ağladığımı görünce kaşları çatıldı. "Ne oldu? Bir sıkıntı mı var?"

Dilara sitem dolu bir sesle, "Arda âdisinin sana zarar vermesinden endişe ediyor," dedi.

Yekta'nın benim için Argun ağabeyden bir farkı yoktu. Onun gibi çok şefkatli bir adamdı. İkinci ağabeyim o olmuştu.

"Akif söylemişti," deyip başını onaylamazca salladı. "Berceste sen kendini düşün kardeşim. Bir şey yapamaz o it, afedersiniz hanımlar ama götü yemez. Havlar durur sadece,"

"Ama tehdit etti," dedim fısıldayarak.

"O iyi oldu," deyip ellerini cebine koydu. "Şikayetçi olduğumuzda işimize yarayacak,"

Hepsinin bu kadar rahat olması içimdeki korkuyu azaltmıyordu. Kafeden ayrılıp zaman kaybetmeden karargaha gittik. Sözlü taciz ve görev başındaki memura sözlü ve fiili saldırıdan şikâyetçi olmuştuk.

Yarbay, Ankara'ya gittiğinden onunla görüşememiştik. Ama Yekta ve Defne bunun sorun olmayacağını en kısa zamanda Arda hakkında soruşturma açılacağını söylemişlerdi.

Akşam eve geldiğimizde kendimi çok yorgun hissediyordum. Pınar teyze memleketten döndüğünden yemeğimiz hazırdı. Mutfakta yemek yerken Defne ve Pınar teyze sohbet ediyorlar ancak ben kafam dolu olduğundan onlara pek katılamıyordum.

Pınar teyze tabağıma yemek eklediğinde teşekkür ettim. Buruk bir gülümsemeyle, "Kuzum, bu kadar sıkma canını. Burada güvendesin," deyip yerine oturdu. "Hem Cihangir'im bana silah kullanmayı öğretti, canımızı sıkan olursa sıkarız topuğuna,"

Defne kıkırdayarak güldü. "Bunların silah talimi yaptığı günü görmen lâzımdı Berceste. Babam yayladaki evin önündeki tarlayı talim alanı olarak belirlemiş. Boş gazoz şişelerini eğri büğrü taşların üstüne yerleştirmişler. Sonra da atış yapmaya başlamışlar," deyip kahkaha atmaya başladı.

Pınar teyze onun gülmekten konuşamayacağını anlayınca devam etti. "Biraz erken bir vakti seçtiğimiz için uyuyan annemi ve babamı silah sesiyle yataktan büyük bir korkuyla kaldırmışız. Babam av tüfeğiyle Cihangir'i kıymetlisinden vurmuştu,"

Defne'nin neden güldüğünü anlamıştım.

Defne gülüşünü zar zor durdurup konuştu. "Ama vurmadan önce aynen şöyle söyledi: Ula karga pokini yemedu daa! Pok yiyenun sebisi neediyusun buriya, kuyacam o kafaya bi odun!" deyip annesinin yanağından bir makas aldı. "Silah tutmayı öğrendi ama babam iki hafta yatak döşek yatınca ona bakıcılık etmek epey zor olmuştu."

Biraz olsun yüzüm gülerken aklıma gelen soruyu sordum. "Kürşat amca ile iyi anlaşırlar mıydı?"

Pınar teyze, "Argun ve Akif arasındaki dostluk gibiydi," deyip iç çekti. "Argun, Cihangir'ime öyle çok benziyordu ki. Beni el üstünde tutardı. Akşam işten dönünce evdeki işleri de hiç gocunmadan yapmak isterdi. Onun hakkını ödeyemem," dolan gözlerini sildi. "Rabbim mekanını cennet etsin,"

"Amin," dedik Defne'yle aynı anda.

"Tuğrul bebekti babam vefat ettiğinde. Göktürk gibi... Kürşat amcayla aynı anda şehadete yürümüşler. Şırnak'ta görev esnasında mayına basmışlar,"

Hüzün hepimizi sarıp sarmalarken gözlerimi önümdeki tabağa diktim. "Başımız sağolsun," dedim kısık ve güçsüz bir ses tonuyla.

Pınar teyze buruk bir sesle, "Vatan sağolsun." dediğinde kalbim titredi.

Vatan sağolsun.

Öyle derin anlamı vardı ki, nefesinizi kesmeye yetiyordu.

Ertesi gün karargaha çağırılmıştık. Yarbay benimle görüşmek istemişti. Konu elbette Arda'yla ilgili şikâyetimdi. Müdahale etmeksizin beni dinlemişti.

"Hakkında soruşturma başlatılacak, kızım. Sen yüreğini ferah tut. Daha önceden haberimiz olsaydı keşke," deyip çenesini sıvazladı. Kapıdaki askeri çağırdı. "Teğmen Arda Sarp'ı derhal odama çağır!"

Asker selamı verip, "Emredersiniz komutanım!" deyip odadan ayrıldı.

"Sen gidebilirsin, bundan sonrasıyla ben bizzat ilgileneceğim. Hiç kuşkun olmasın, görevinden men edilecek, hatta gerekli cezai işlemde başlatılacak. Yekta'ya da görev başında tehdit ve fiili saldırıda bulunmuş. Hepsinin cezası olacak,"

"Teşekkür ederim," dedim koltuktan kalkmadan evvel.

Ayağa kalkarak elini uzattı. El sıkıştık. "Bu benim görevim. Benim de karım, kızım var. Böylesine iğrenç bir duruma göz yumamam. Hem sen de benim kızımsın. Akif Karan'ı evladım gibi severim. Sen de onun emanetisin. Her durumda buradayım, Berceste. Bir sıkıntı olduğunda gelebilirsin. Elimden geldiğince yardımcı olurum."

"Kurtuluş amca, ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok teşekkür ederim." dedim minnetle. Omzumu babacan bir hareketle sıvazladı. Arda ile karşılaşmadan karargahtan ayrıldım.

Umarım kimsenin canını yakmazdı. Kendi canımdan çok etrafımdaki insanlarla zarar vermesiydi korkum.

Arabadan indiğimde ön camı açarak, "Yarın izinlisin kuzum. Kafeyi açmayacağız, doktor randevum var," diyen Dilara'yı başımla onayladım.

"Tamam, bıraktığınız için teşekkür ederim,"

"Lafı bile olmaz," deyip tatlı bir tebessümle yüzü aydınlandı.

Araba hareket etmeyince, "Gidin hadi," dedim bir adım geriye giderek.

Yekta başını eğerek bana eliyle selam verdi. "Eve girene kadar buradayız,"

"O hâlde gidiyorum. İyi akşamlar," deyip elimi kaldırıp selam verdim ve arkama dönerek lojmana ilerledim. Otomatik kapıdan girdiğimde Yekta kornaya basmış ve kapıya doğru arabayı hareket ettirmişti.

Asansöre bindiğimde arkamdan üstüme düşen gölgeyle kabine biraz daha seri adımlarla girdim. Kat tuşuna bastıktan sonra başımı kaldırdığımda karşımda gördüğüm yüzle tenim buz kesti.

Stop tuşuna basmasıyla asansör durmuştu. Yüzünde hiç tekin olmayan bir gülümseme mevcuttu.

Üzerime doğru attığı adımlar aramızdaki mesafenin epey azalmasıyla sona ermişti.

"Şikâyetçi olmuşsun benden," deyip ellerini başımın iki yanına yerleştirdiğinde gözlerimi kısarak kalbimdeki korkuyu bertaraf edecek bir cesaretle gözlerinin içine baktım.

"Alenen tehdit ve taciz eden birini şikâyet etmek normal değil mi?"

Alayvari ifadesi suratındaki yerini korurken, "Kiminle dans ettiğini bilmiyorsun?" deyip saçıma dokunma cüreti gösteren elini tutup ters çevirdim.

Suratında beliren acı ifadesiyle dişlerimin arasından tısladım. "Asıl sen kiminle uğraştığının farkında değilsin!?"

Elini hırsla tutuşumdan kurtararak parmaklarını zaman kaybetmeksizin boğazıma sardı. İri elinin baskısıyla nefesim kesildi.

"Burada beceririm seni! Kimsenin ruhu duymaz!"

Tiksintiyle yüzüne tükürdüğümde gözlerini kapattı. "Şerefin sadece o uzvun kadar değil mi senin!"

Boğazımı saran parmaklarını tenime bastırdığında ellerimi hırsla yüzüne doğru kaldırarak tırnaklarımla derisini çizdim. Yüzünde acı ifadesi belirirken boğazımı sıkan parmakları gevşemişti.

"Çek tırnaklarını yüzümden orospu!" diye kükrediğinde kesik kesik soluklarımın arasından konuştum.

"Çek-meyeceğim!" dedikten sonra tırnaklarımı kanayan derisine daha çok bastırdım. "Bana söylediğin her sözü geri alacaksın!"

Boğazımdaki elini tamamen çektiğinde ellerimi bileklerimden tutup sertçe yüzünden çekti.

Sırtımı gürültüyle asansörün aynasına çarptırdı. "Seni öldürürüm lan!" dedi yüzüme tükrükler saçarak. Tenime değen nefesinden tiksindim.

"Öldürsene!" dedim dişlerimin arasından son bir güçle. "En azından namusumla ölürüm,"

"Senin için çok daha eğlenceli planlarım varken bunu yapmam," deyip başımı kavradığı saçlarımdan asılarak aynaya kuvvetle ittiğinde şakağım büyük bir gürültüyle soğuk yüzeye çarpmış ve çatlama sesi kulaklarımda yankılanmıştı. Alnımda başlayan derin ağrı saniyeler içinde kafama yayılmış ve keskin bir acıyla inlemiştim. Aynanın başımı çarptırdığı kısmı çatlamıştı.

"O çok güvendiğin üsteğmen seni ilk günden beri ayakta uyutuyor," demesiyle bakışlarım alayvari bakışlarla beni izleyen meymenetsiz suratını buldu.

"Akif'e olan güvenimi sınama! Onun ağzından çıkmayan hiçbir kelimeye zerre itimadım yok!"

Kahkahası kabinde çınladı. "Kaldı mı ya senin gibi sadakatli kadınlar?" başını iki yana salladı ve yamuk sırıtışıyla konuşmasını sürdürdü. "O hâlde iyi dinle beni. Çünkü o sana evimizi açtık diyen gurur abidesi Defne ve Argun'da seni keriz yerine koyuyor,"

"Kes sesini!" dedim çarpmanın etkisiyle kanayan yer zonklamaya başlamıştı. Sert çıkışımla beynime de bir ağrı saplandı.

"Baban kaçakçılık yapıyor," boğazımda tıkanan nefesimi veremedim. "Yurt dışına silah taşıyor. Yıllardır bu işi yapıyor, sen de babasının masum kızı olarak onun yediği boklardan bir haber yaşayıp gidiyorsun. Ama bu kez yakayı ele verdi. Şimdi her yerde aranıyor. Baban kayıp falan değil, kaçak!"

"Yalan söyleme!" dedim direnci kırılmış bir ses tonuyla. İnanmak istemiyordum. Ama kalbime batan sayısız, ucu sivriltilmiş ok etimi lime lime ediyordu.

"Ben değil, o çok güvendiğin üsteğmen ve ekürileri söylüyor sana asıl yalanı,"

Başımı şiddetle iki yana salladım ve onun söylediklerini reddettim. "Akif Karan bana yalan söylemez!"

Başını ağır ağır salladı. "Ben de öyle zannediyordum biliyor musun? Akif Karan sonuçta mertlik, adamlık pozu kesmeyi iyi bilir. Kimsenin karısına, kızına yan gözle bakmaz!" imayla devam etti. "Yardıma muhtaç bir kadını kurtarıp onu evine hiç almaz mesela," güldü. "Sen çıkıp gelene kadar tabii bunlar. Seni görünce ne adamlık kaldı ne mertlik. Zavallı, kimsesiz, acınası bir kız ve onu kurtaran süper kahraman üsteğmen. Göz yaşartıcı bir ilişki."

Başımı kaldırdım. Omuzlarım dimdik tam önünde durdum. "Onu kıskanıyorsun değil mi? Çok güzel bir ailesi var, arkadaşları, dostları... Onu seven çok. Ama sen? Sen sadece nefretten besleniyorsun! İnsanlarla yalnızca kendi menfaatlerin için bir araya geliyorsun!"

Gözlerindeki öfke katlandı.

"Biz kadınlar bize zarar veren, sürekli şiddete başvuran, aşağılayan ve inciten adamlardan nefret ederiz. Sevilmek için önce sevmeyi bileceksin! Kalbin öyle çok kararmış ki, aydınlık kalplere zarar vermek istiyorsun! Ben Akif'i dış görünüşü ya da mesleği için değil; merhametli kalbi için seviyorum. Ne yazık ki sen de merhametin esamesi bile okunmuyor! O yüzden Arda, bana yapacakların umrumda değil! Ben zaten buraya bir sapığın zoruyla geldim. Sen de bir askersin. Mesleğinde gurur duyman gerekirken niye silah arkadaşının sevgilisiyle, ailesiyle uğraşıyorsun ki! Üzerindeki üniformaya layık ol biraz!"

Bakışlarındaki öfke yavaşça sönmüş gibiydi. Gözlerini üzerimden çekerek tutukça nefesini verdi.

Başını eğdiği yerden kaldırıp buz gibi bir tonda, "Şikâyetini geri çekmezsen canın daha fazla yanar," dedikten sonra asansörü çalıştırıp açılan kapıdan dışarı çıktı. Onun zemini titreten adımları uzaklaştığında gözlerimi kapattım. Bedenimi ayakta tutmakta güçlük çekince olduğum yere çöktüm.

Avuçlarımı zemine yasladım ve içime derin nefesler çekerek sıkışan ciğerlerimi rahatlatmaya çalıştım. Göğsüm şiddetle inip kalkıyordu. Titreyen elimi şakağımdan yanağıma süzülen ılık kanın üstüne kapattım.

"Allah'ım ne olur söyledikleri gerçek olmasın... Ne olur..."

Akif'e olan güvenimi yitirmek istemiyordum. O adam yalan söylüyordu. Başka bir açıklaması olamazdı, olmamasını diledim.

Evin kapısına zor varmıştım. Zile basarak beklemeye başladığımda elimin birini duvara yaslayarak oradan destek aldım. Aksi takdirde ayakta duramıyordum.

"Kuşum bugün geciktin sanki... Hii!" Defne konuşmasını endişe dolu bir nidayla tamamlamıştı. Hızla kolumun altına girdi. "Ne oldu sana böyle?"

"Arda..." dedim yalnızca.

Bundan sonra hayatımızı mahvedecek olan isim, Arda.

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Eve giriş anında gözlerim kararmıştı. Dizlerimin bağı çözülmüş ve hızla zemine çekilen bedenimle karanlık bir delhize saplanmıştım. Yoğun hastane kokusu burnuma dolarken soğuk çarşafı avuçlamış olan elimi usulca hareket ettirdim. Eklemlerim donmuş gibiydi.

"Ulan beş dakikaya bir arıyor," diye söylenen Yekta'nın katı tutumuyla bakışlarım aralı duran kapı ağzındaki iki bedeni buldu.

Defne alnını ovuşturdu. "Aç, sen aramayı reddettikçe daha çok delirecek. Berceste'yi de arıyor devamlı."

Elim başıma giderken parmak uçlarıma değen gazlı bez ve kalın bantla yüzümü buruşturdum. Canım yanıyordu.

Odağım kolumdaki ince sızıyla orayı buldu. Kolumda takılı olan serum bitmişti.

"Berceste," odaya dolan iki farklı ayak sesiyle Yekta ve Defne yattığım yatağa seri adımlarla ulaşmıştı.

Defne'nin yeşil göz bebeklerinin etrafı kanlı damarlarla çevrilmiş ve çeperi kızarmıştı. Zarif parmaklarıyla sargının olmadığı taraftaki şakağımdan süzülen saçları okşadı. "Ağrın var mı?"

"Biraz sızlıyor," dedim saklamadan.

Defne serumun bittiğini fark edince iğneyi çıkardı. "Ağrı kesicinin etkisi geçiyor olmalı," dedi beni bilgilendirirken.

Yekta'nın bakışlarının ağırlıyla yüzüne baktığımda düz bir çizgi hâlinde duran dudakları aralandı. "Geçmiş olsun, kardeşim,"

Sözlü bir ifade kullanmaksızın gözlerimi kapatıp açtım. Gergince ensesini kaşıdı. Elindeki telefonu bana uzatarak, "Seninki arıyor, saatlerdir," dedi. Ekranda beliren isim ve kulağıma dolan zil sesiyle şaşkınca uzandığım yerde doğruldum.

Defne arkamdaki yastığı yükselterek sırtımı rahat bir konuma getirmemi sağladı. Avcuma bırakılan telefona yutkunarak baktım.

"Açayım o zaman,"

"Ben kafeteryaya iniyorum," diyen Yekta'yı Defne takip etti. "Ben de geleyim seninle,"

Rahat konuşabilmem için gittikleri belliydi.

Ekrandaki ikonu kaydırıp telefonu kulağıma taşıdım. "Alo, neredesin lan sen? Kaçıncıyı arıyorum it herif!"

Akif Karan'ın sert ve öfke dolu sesiyle irkilmiştim. Ancak onun sesini özlediğim gerçeğini hiçbir ayrıntı değiştirmeye yetmiyordu.

"Akif Karan," dedim tüm sevgim ve ona olan özlemim sesime yansırken.

Sert bir soluk verdiğini işittim. Ses tonundaki şaşkınlık ve karmaşa beni gülümsetmişti.

"Güzelim..."

Tek bir kelimesine ölünürdü.

Gözlerimi usulca kapattım. "Benim, canımın içi."

"Yavrum neredesiniz siz? Seni aradım kaç defa ulaşamadım. Yekta desen durmadan meşgule atıyor,"

Kirpiklerimin altından içinde bulunduğum odayı inceledim. Yalan söylemek istemiyordum ama gerçeği de söylesem onu çok tedirgin ederdim. Ne zaman geleceği bile belli değilken onu böyle bir duruma sürüklemek istemedim.

"Hastanedeyiz," dememle endişeli sesini duydum.

"Neyin var? Arda bir şey mi yaptı?"

Arda'dan o kadar emindi ki.

Yutkundum. "İyiyim sevgilim. Ayağım kaydı, dikkatsiz davranmışım, düştüm."

"Yaralandın mı?" ses tonundan kendi acımı hissetmiştim.

"Evet ama ciddi bir şey değil. Başımı çarptım. Birazcık kanadı, zaten Defne ve Yekta hemen hastaneye getirdiler beni,"

Nefes alışverişleri çok gerginleşmişti. "Berceste, benden bir şey saklamıyorsun değil mi?"

Alt dudağımın içini ısırdım. "Hayır, iyiyim diyorum. Niye inanmıyorsun?"

Ofladı. "Gözümle görmeden rahat edemiyorum,"

Görüntülü görüşme şansımız yoktu. Telefon bile zor çekerken internet olanaksızdı.

"Sen nasılsın?" dedim heyecanla. "Sesin iyi geliyor,"

"Sensizim işte yavrum, ne kadar iyi olunursa," deyip iç çekti.

Kalbim anında sersemlemişti. Avcumu üzerine bastırdım ve soluklandım.

"Ama sen böyle konuşursan kalbim dayanmayabilir,"

Erkeksi kahkahası kulağıma dolduğunda içim gitmişti. Gülüşünün melodisi dizlerimi titretmeye yetiyordu.

"Ben senin sesini duyunca kendimi yitiriyorum, ona ne yapacağız?"

Tatlı tatlı gülümsedim. "Akif," dedim nazlı nazlı. "Her an beni kalbine düşürüyorsun ama sen,"

"Bir kere düştün be güzelim. Çıkışı yok,"

Çıkmak isteyen de yok.

"Hepiniz iyi misiniz?" dedim ısınan yanaklarım sinyallerini yakmışken konuyu değiştirmek en mantıklı hareketti.

"Sen kaç bakalım, hatun," dedi etkileyici bir sesle. "Argun ağabeyinin selamı var,"

"Sen de selam söyle. Hepinize dua ediyoruz," dedim hüzünlü bir iç çekişle.

"Sağolun yavrum, sizlerin duası bizi burada ayakta tutuyor,"

"Karakolda mısın şu an?"

"Öğlen geldik, bu gece buradayız. Yarın yeniden operasyon var,"

"Şey," dedim kısık çıkan sesimle. "Neden bu kadar uzun sürdü?"

Boğazını gergince temizledi. "Şerefsizler dağı taşı zapt etmiş. Temizlemek bize düşüyor. Süre biraz daha uzayabilir, canını sıkma olur mu güzelim?"

İçim korkuyla sıkıştı. "Sıkmam," dedim kuru bir sesle. "Sana söyleyemedim telefon görüşmemizde. Ben Dilara'nın kafesinde işe başladım. Dükkanı büyüttü, yemek de çıkıyor artık."

"Yakışır hatunuma," dedi gururlu bir sesle. "Yeni işin hayırlı olsun, Berceste'm. Daimi müşterin olacağımın teminatını veririm,"

Tüm olumsuz düşüncelerimi silip süpürmüştü.

"Teşekkür ederim," dedim yanağımı karşıyarak.

"Teşekkür edersin demek," dediğinde yaptığım hatayla alt dudağımı ısırdım.

"Telefondayız ama," dedim belki faydası olur diye.

Dilini damağına vurdu. "Yokluğumda kurnazlaşmışsın," deyip güldü. "Söz ağızdan bir kere çıkar yavrum. Ama cezan boyut atladı, haber vereyim,"

"Ne ki?" dedim merakla.

"Döndüğümde bal dudaklarından kana kana içeceğim,"

Sertçe yutkundum. Tükürüğümün boğazıma kaçmasıyla öksürmeye başlamıştım.

"Berceste! İyi misin?"

Telefondan yükselen endişeli sese öksürüğüm dindiğinde yanıt verebildim.

"Evet, iyiyim,"

"Kızım daha öpmeden kendini kaybettin," dedi kısık sesiyle.

"Kapatır mısın şu konuyu?"

"Kapatmazdım ama neyse bana daha lâzımsın, öpmem gereken konular var,"

"Akif ya!" dedim kızarak.

"Akif'in canı," deyip iç geçirdi. "Nasıl özledim seni bir bilsen... Burnumda tütüyorsun, Berceste'm..."

"Sen de," dedim gözümden düşen bir damla yanağıma süzülürken. "Gönlümde tütüyorsun, askerim."

Kavuşamayışlarımıza yakıyoruz.

Geçiş bölümü mahiyetinde oldu. Kısa olduğunun farkındayım ancak yazabilecek vaktim çok sınırlıydı sizleri bekletmemek için hemen yazdım. Ayın 27'sinde sınavlarım bitecek. İnşallah o zaman uzun bir bölüm okuyacaksınız.

Defne ve Dilara'nın anaçlığına bir ben düşmüyorumdur umarım :')

Arda tam olarak hikâyeye giriş yaptı. Kendisi itlik yapmaya bayılan bir birey.

Berceste'nin hâli nice olur...

Babayla ilgili söyledikleri sizce doğru mu?

Akif ve Berceste'mizin telefon konuşması nasıldı?

Keyifle okuduğunuzu umduğum anca yer yer sövdüğünüz bir bölümdü.

Hepinizi çok seviyorum.

Yeniden görüşene dek sizleri Allah'a emanet ediyorum.

Siyah kalp. 🌠

Continue Reading

You'll Also Like

780K 46K 66
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
159K 6.9K 29
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...
DİLVAN By Helin

General Fiction

3.9M 190K 57
Tek davası okumak olan Avin Mirşad. Bin derdin dermanı olan Maran Mirşad. "Mardin şahidim Maran yüreğimin güneşisin. Dışımı aydınlatırken yüreğimi...
3M 159K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...