KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

8.9M 519K 291K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ

108K 7.4K 2.8K
By Asli_Han1453

Merhaba,

Nasılsınız çiçekler, ben yorgun ve uykusuz...

Uzun ve yorucu geçen bir süreçten sonra gelebildim. Beklettiğim için üzgünüm. Yorumlarınızda sizlerle sohbet etmeyi inanılmaz özledim ancak biraz daha sabretmeliyim.

Satır araları sizin çiçeklerinizi bekliyor... 🌸

Okuduğunuz saati paylaşır mısınız?

07.11.2020

Keyifli okumalar diliyorum. 💖

YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM

GECEYE SIĞINMA TALEBİ

Fotoğraftaki güzel yüz ve parlayan gözler kalbindeki özlemi dindirmek şöyle dursun, daha çok kabartıyordu. Gece ve gündüz vakit olmaktan çıkalı çok oluyordu. Buz gibi soğuğun ortasında, bir mağaranın kuytu köşesinde her soluklanışında Berceste'sinin olduğu fotoğraf oluyordu elinde.

Argun, elindeki fotoğrafa dalıp giden adama bakarak gülümsedi. Defne ve Oğuz Kağan hatrından hiç çıkmazken karşısındaki görüntü içindeki özlemi katlamıştı. Minik bebekleri de elbette kalbinin en özel köşesinde kendisine bir yer edinmişti. Babalık hissiyatının ne olduğunu baba olduğunda anlayan bir adamdı. Zira ona baba olmayı da öğreten sevdiği kadın olmuştu. Ona hayat olmuş ve tüm güzellikleri yaşatmıştı.

Elini arkadaşının omzuna koyup kısık bir sesle konuştu. "Çok mu özledin kardeşim?"

Akif Karan gözlerini çantasından uyku tulumunu çıkarmış ve yere sermiş olan arkadaşına çevirdi. Göz bebekleri gecenin zifiri karanlığını delip geçerken, "Çok, az kalır," deyip iç çekti. "Hiçbir görev bu kadar zorlamamıştı ulan beni. Sen nasıl dayanıyordun, Argun?"

Argun kor gibi yanan yüreğiyle, "Dayanmak zorundasın aslanım. Onların canı sağ olsun diye buradasın," dedi. Ardından hüzünlü havayı dağıtmak amacıyla alaylı bir sesle Akif Karan'a takıldı. "Evlensen görevi bırakırsın sen bu kafayla?"

Akif Karan yumruğunu sertçe Argun'un omzuna vurdu. "Siktir oradan," deyip güldü. "Mesleğim ayrı, Berceste'm ayrı,"

Berceste'm...

Tek bir kelimesiyle bir aşkını haykırır hâle gelmişti. Argun bu ayrıntıyla hafifçe sırıttı. Evlilik düşüncesini aklının ucundan dâhi geçirmeyen arkadaşını Berceste dize getirmişti. Onun adına mutluydu, yuvası olmasını istiyordu. Meslekleri ağırdı ve akşamları sıcak bir yuva istiyordu insan. Eş ve çocuk onların tek kıymetlileriydi.

"Evlen de sen hele bir, bekara karı boşamak kolay gelir," deyip tulumun içine girdi. "İyi tut lan nöbeti, hatununun fotoğrafına bakacağım diye havaya uçurma timi," deyip sırıttı.

Akif Karan sırtını mağaranın soğuk duvarından ayırdı. "Yat zıbar!" silahını alarak ayağa kalktı. Ayağının ucuyla Argun'un belini de dürtmeyi ihmal etmedi. Argun belinden huylandığından ağız dolusu bir küfür savurdu. Akif Karan ise keyiflenerek onu arkasında bırakmış ve nöbet yerine doğru seri adımlarla ilerlemişti.

Özleyenler bilir;
Uyku bir gereksinim değil, sığınma talebidir geceye. *

Gece, gündüz fark etmeksizin yolunu gözlüyordu. Zaman başlangıçta geçmek bilmezken şimdilerde su gibi akıyordu. Takvimden yapraklar koptukça yüreğindeki ateş büyüyordu.

Beş gün sonra mevsim değişecekti. Karlar erimeye başlamış, ağaçlar rengarenk çiçeklerle bezeli bahar elbiselerini üzerlerine geçirmeye hazırlanıyordu.

Çamaşır askısından aldığı havlularla birlikte salonda televizyon izlemekte olan Defne'nin yanına geçti.

Defne'nin hamileliğinin ikinci ayıydı. Argun'un çok daha uzun görevlere gittiğini bildiğinden Berceste'ye oranla daha sakindi ancak dilinden duası eksik olmuyordu.

Pınar Hanım bir gün önce memlekete gitmişti. Bu yüzden evde iki melankolik takılıyorlardı. Oğuz Kağan her şeyden bir haber babasını soruyordu.

Berceste ise tam anlamıyla çökmüştü. Bir yandan babasından haber alamayışı diğer yandan Akif Karan'ın görevden hâlâ dönmeyişi genç kadını korkutuyordu.

Sessizleşerek içine kapanmıştı.

"Bu akşam Dilara bizi yemeğe davet etti," dedi Defne, bakışlarını dalgınca katladığı havlulara tutan Berceste'ye yumuşak bir ses tonuyla.

Berceste isteksizce, "Ben gelmesem," diye mırıldandığında, Defne orta sehpadaki kumandaya uzanıp aldı ve televizyonu kapattı.

"Canım, böyle her şeyden el ayak çekerek yaşanmaz," deyip Berceste'nin ince parmaklarını kavradı. "Akif Karan'da dönmek ve sana kavuşmak için gün sayıyordur ancak biraz daha sabretmeliyiz,"

"Hiç haber alamadık," dedi kısık sesiyle. "Endişeleniyorum."

"Biliyorum ,Berceste'm. İlk ayrılığınız olduğundan korkunu anlıyorum, seni yargılamıyorum da ama kendine dikkat etmen lâzım. Bu sadece onların mesleği değil ki, evde bekleyen bizlerin de mesleği. Onlar orada vatanı savunurken biz de burada yollarını gözlüyoruz. Alışacaksın, bir tanem,"

Dopdolu olan kahverengi göz bebeklerini, titreyen göz kapakları örttü. Yanaklarına ince yollar çizerek süzülen inci tanelerini Defne sıcacık hislerle sildi. Kan bağıyla bağlanmayan iki kız kardeş olmuşlardı. Birbirlerinin hüznünü de mutluluğunu da en içten hisleriyle paylaşıyorlardı.

Berceste hafifçe burnunu çekti, günlerdir içine attıkları patlak vermişti. "Zannettiğimden fazlasıymış," dedi yoğun duygu yüklü ses tonuyla. "Her anım onunla dolmuş, Defne. Bu mümkün olabilir mi?" deyip kızaran göz bebeklerini kendisine sevgiliyle bakan kadına çevirdi. "Hiç tanımadığın bir adamla ansızın yollarımızın kesişip ona bu kadar bağlanmam mümkün olabilir mi?"

Defne yüzünü esir alan kırılgan bir tebessümle Berceste'nin saçlarını okşadı. "Mümkün," deyip ıslak yanağı nazikçe sildi. "Aile olmak böyle başlar. Sil bakalım o yaşları. Akif Karan hissederse ağladığını üzülür, bebeğim."

Berceste yanaklarını sıcak avuçlarıyla kuruladı. Defne haklıydı, umutsuzluğa düşmemeliydi ama içindeki vesvese durmak bilmiyor, her gün yeni ilmekler atılarak genişliyordu.

Yaralı mıydı, hasta mıydı? Çaresizce ufacık bir bilgi gelmesini bekliyordu. Yekta'ya her fırsatta sorsada tatmin edici bir yanıt alamamıştı. Herkes "Merak etme, dönecek." diyordu. Dahasına kimsenin dili varmıyordu.

"Gizem arıyor," Defne'nin kendisine uzattığı telefona bakıp ellerindeki havluları koltuğun üzerine bıraktı ve aramayı yanıtladı.

Gizem'de tıpkı Berceste gibi sevgilisinin yolunu gözlüyordu. Sevda vakasından sonra Berceste'yle bir süre utancından konuşamasa da sonunda bunu aşmıştı. Berceste elbette kuzeninin yaptığı terbiyesizliğin faturasını Gizem'e kesmemişti. Gizem'in de böylece içi rahatlamıştı. Asker yolu gözleyen yarenlerin bu süreçte daha sıkı dostlukları oluşmuştu. Duha ile bazen telekonferans yaparak görüşüyor ve aralarındaki arkadaşlığı sürdürüyorlardı.

Gizem, neşesi ses tonuna yansırken, "Merhaba, Berceste," dedi.

Berceste küçük bir iç çekişle sırtını koltuğun sırt kısmına yasladı. "Merhaba," dedi ağladığından epey pürüzlü ve kısık çıkan sesiyle.

Gizem'in neşesi bir anlığına silindi. "Neyin var, sesin çok kötü geliyor?"

İnce parmaklarıyla ağrıyan alnını ovuşturdu. "Biraz ağladım ondan," diye açıkladı.

Gizem saatler önce kendisinde aynı durumdan muzdarip olduğunu hatırlayarak burukça tebessüm etti. "Ağlamaya biraz ara verebiliriz o hâlde," deyip sırıttı. Kendisi de az önce aldığı habere kadar mutsuzdu. "Babamla konuştum biraz önce, bizimkiler sınır karakollarından birine geçmişler. Hepsinin de durumu iyiymiş,"

Berceste aldığı haberle yanaklarından süzülen mutluluk emareleri taşıyan yaşların arasından gülümsedi. "Gerçekten mi?" dedi sevinç dolu bir nidayla.

Defne merakla kaşlarını kaldırıp Berceste'ye döndü. "Ne oldu?"

Berceste telefonu kulağından ayırmadan büyük bir heyecan ve mutlulukla Defne'ye sarıldı. "Gözümüz aydın, Defne'm!" Kalbi bir kuş gibi çarparken, dudaklarına yerleşen kocaman gülümseme eşliğinde müjdeyi Defne'yle paylaştı. "Bizimkiler iyiymiş Defne! Sınır karakolundalarmış,"

Ses tonundaki coşku bile her şeyi belli ediyordu. Mutluluktan âdeta ayakları yerden kesilmişti.

Defne'de içine serpilen ferahlıkla gülümseyip Berceste'nin sarılışına karşılık verdi. "Gözümüz aydın, balım,"

Berceste parlayan gözlerini hızla kırptı. "Çok şükür Allah'ım." deyip emin olmak için sordu. "Yaralanmamışlar, değil mi?"

Gizem kıkırdayarak güldü. "Hepsi de turp gibiymiş, çok şükür. Babam Akif ağabeyle konuşmuş, belki akşam bizimle görüşebilirler. Telefon hatlarında bir problem olmazsa,"

Parmaklarının sırtını dudaklarının üstüne koyup derin derin nefeslendi. Kalbinin atışlarının şiddetiyle bayılmaktan korkuyordu.

"Haber verdiğin için çok teşekkür ederim, Gizem," dedi eli kalbinin üstünde beklerken.

"Rica ederim, canım. Hepimiz bu müjdeyi bekliyorduk. Azıcık yüzümüz gülsün."

Matem havası son bulmuştu. Üç yürekte sevdalarının sahiplerinin dönüşünü bekliyordu, büyük bir heyecanla...

Vakit akşamı bulduğunda hazırlanmış ve Yekta'nın onları gelip almasıyla yemeğe katılmışlardı.

Dilara ve Yekta üç yıldır evliydi. Mutlu bir evlilikleri vardı ve genç kadın yedi aylık hamileydi.

Yekta, üsteğmeninin emanetine gözü gibi bakıyordu. Arda bir aylık zorunlu görevle Suriye'ye gittiğinden rahatlardı ancak dönmesine az kalmıştı.

Dilara, Berceste'yle tanışmış ve oldukça iyi anlaşmıştı. Dilara'nın işlettiği küçük bir kafe vardı. Zamanının büyük bir kısmını orada geçiriyordu. Berceste bu süreçte birkaç kez oraya giderek yemek yapmış ve kafasını dağıtmıştı.

Berceste tabağındaki yemeği iştahsızca yerken, Dilara'nın sözleriyle başını kaldırdı. "Senin tarifini uyguladım, sos daha yoğun oldu. Tat bakalım beğenecek misin?"

Kolunu masaya yaslayarak, yanağını kaşıdı ve, "Çok lezzetli olmuş," diyebildi. Ses tonundan bile burada olmaktan hoşnut olmadığı belliydi. Genç kadın gelecek olan telefonu büyük bir heyacanla bekliyordu. Evde olmak ona daha rahat hissettirecekti ancak Defne'yi kırmak istemediğinden gelmişti.

Dilara üzgünce Defne'ye baktı. Her ikisi de Berceste'nin çok yıprandığını görüyor ve üzülüyorlardı.

"Diyorum ki bu haftasonu Yekta bizi Van Gölü'ne götürsün, ne dersiniz?"

Defne fikri beğenerek, "Güzel olur, uzun zamandır bir yere gitmemiştik," deyip Berceste'ye döndü.

Berceste eğik başıyla dalgınca tabaktaki küçük köfteleri sağa, sola sürüklüyordu. Onları dinlemediği aşikârdı.

Defne pes etmeyerek Berceste'nin koluna dokunup, "Sen ne dersin?" diye sordu. "Gidelim mi?"

Kolundaki hafif temasla daldığı düşüncelerden sıyrılan genç kadın bakışlarını mahcubiyetle Defne'ye çevirdi. "Tekrar eder misin, dalmışım?"

"Haftasonu Van Gölü'ne gidelim diyoruz,"

"Gitmesek, belki dönerler,"

"Gelecekleri zaman karargaha haberi gelir, canım,"

"Siz gitseniz, ben gelmesem,"

Defne kaşlarını çattı. "Olmaz öyle, gidip biraz kafa dağıtırız işte. Hep evde durmaktan sıkıldık,"

Aslında tek amaçları içlerindeki karamsarlığın biraz dinmesiydi.

Berceste itiraz etmeden başını sallamakla yetindi. Yemekler yenildikten sonra salona geçilmişti. Yekta, hanımların daha rahat konuşmaları amacıyla yatak odasındaydı. Dilara çay ve ikramlıkları orta sehpaya bırakarak Defne'nin yanına oturdu. Sıcak bir sohbet eşliğinde çaylar yudumlanırken Berceste sessizce Defne ve Dilara'yı dinliyordu.

Akif Karan'ın nerede olduğunu, ne hâlde olduğunu düşünmeden duramıyordu. Aramayacağı hissi bir girdap gibi onu içine çekiyordu. Karakoldan ayrılmış oldukları düşüncesi nefesini kesiyordu. Bir kez sesini duysa yeterdi. Neredeyse bir ay olmuştu.

"Berceste benim seninle tanıştığımdan beri aklımda bir düşünce var ama bir türlü dile getiremedim," dedi Dilara.

Berceste dikkatle onu dinlemeye başladı.

"Biliyorsun hamileliğimin son dönemlerindeyim. Eskisi kadar hareket edemiyorum. Eğer sende kabul edersen, kafe de devamlı olmanı istiyorum,"

Berceste şaşkınca bakakaldı. İtiraf etmeliydi ki böyle bir teklif beklemiyordu. Kafe oldukça nezih bir yerdi. Genellikle askerler gelip bir şeyler yiyorlardı.

"Ben biraz daha büyütmek istiyorum. Yani sadece pasta ve tatlı değil de yemekte çıkartmak istiyorum. Yan taraftaki dükkan devredilecek, orayı da alıp mekanı genişleteceğiz. Anlayacağın bir aşçıya ihtiyacım var,"

Dilara çok büyük bir kalbe sahipti. Berceste'nin durumunu az buçuk Akif Karan ve Defne'den dinlemişti. Onun kendi ayakları üstünde durmak istediğini de anlamıştı ve bu teklifi de tüm bunlar sonucunda yapmıştı.

"Ben ne diyeceğimi bilemedim," dedi Berceste şaşkınlığı sürerken. "Kafede zaman geçirmek bana keyif verdi. Ama bu büyük bir teklif, yani belki daha iyi birini-"

Dilara hızla araya girdi. "Senden iyisini bulabileceğimi sanmıyorum. Hem fena mı, para kazanmaya başlayacaksın. Bir süre çalışırsın, istemezsen ayrılırsın, seni zorla tutmak gibi bir düşüncem yok," deyip gülümsedi.

"Hayır tabii ki, öyle bir şey aklımın ucundan geçmedi. Sizi yarı yolda bırakmak istemem. Babamın durumunu biliyorsun,"

"Babandan haber geldiğinde iznini kullanmış olursun. Sonra buraya dönmek istersen devam ederiz, dönmezsen de bir başkasıyla devam ederiz, ne dersin?"

Akif Karan buradayken ve ilişkileri bu denli ciddiyken Çanakkale de durmak istemezdi. Babasıyla ilgili net bir durum olmadığından kararı tam belli olmasa da buraya dönmek isteyeceği aşikârdı.

"Kabul ediyorum," dedi hafif bir tebessümle.

Dilara, "Hayırlı olsun o zaman, her ikimiz içinde," deyip gülümsedi.

Defne, Berceste adına çok mutlu olmuştu. Onun mutlu olmasını canı gönülden istiyordu.

"Tebrik ederim kızlar, daimi müşteriniz olacağım."

Dilara, "Teşekkür ederiz canım," deyip muzip bir sesle ekledi. "Akif Karan'dan sonra belki," Berceste'ye göz kırptı.

"Yenge," Yekta'nın seslenişiyle Berceste, bakışlarını Defne ve Dilara'dan ayırarak karşısında dikilen iri bedene baktığında elindeki telefonu kendisine uzattığını görmüştü.

Genç kadının kaşları bilinmezlikle büküldüğünde Yekta hafifçe gülümsedi. "Seninki," dedi yalnızca.

Seninki...

Boğazındaki nefes düğümlenirken oturduğu yerden titreyen uzuvlarına rağmen hızla kalktığında Defne'nin yeşillerinin sevgiyle onu takip ettiğini gördü.

Elinin içine bırakılan telefonla kıpırtısızca duran dudaklarını yavaşça araladı. Nefesi gürültüyle havaya karıştı.

Dilara, "Oturma odasına geçelim biz," deyince Defne ve Yekta onu onaylayarak salondan çıkmışlardı.

Berceste'nin rahatça hasret gidermesini istemişlerdi.

Berceste içinde bulunduğu şaşkınlığı nihayet üzerinden atarak, donuklaşan vücudunu kıpırdattı. Telefonu kulağına yasladığında aşinası olduğu sert nefes alışverişi yanı başındaymış gibi hissetmişti. Yüzüne dağılan, her hücresini sıcacık yapan ferah soluğu teninde arzulamıştı.

"Güzelim..."

Akif Karan tek bir kelimeye tüm dünyayı sığdırmıştı. Berceste onun dünyası olan tek kadındı.

Göz pınarlarında beklemekte olan yaşlar sanki bu anı kollarmış gibi hızla yanaklarına bir ip gibi dizilmişti.

"Karan," dedi fısıltıdan farksız, güçsüz boğuk bir tınıyla. Dudaklarında zapt etmekte zorlandığı bir gülümseme onun sesini duyar duymaz belirmişti.

Akif Karan sırtını arkasındaki duvara yaslayarak gözlerini kapattı. Ses tonundaki kırılmalardan ağladığını sezebilmiş ve ciğeri yanmıştı. "Berceste'm," dedi hasret kokan boğuk sesiyle. "Nasılsın güzelim?"

"Sensizim." demek istedi, dilini ısırdı ve engelledi. Onu üzmemeliydi. Bir aylık hasret yalnızca onu yakmamıştı, Akif Karan'ın da aynı durumda olduğunu görmese de hissediyordu.

"İyiyim," dedi olmadığını bilerek. Sırılsıklam olan yanaklarını tek eliyle hızla sildi ve pürüzlü sesiyle sordu. "Sen nasılsın, canımın içi?"

Akif Karan sertçe yutkundu. "Seni özlemek dışında iyiyim,"

Berceste'nin burnunun direği sızladı. Kirpiklerini sıkıca kapattı. Göz çemberinde bekleyen yaşları hızla solgun tenine yuvarlandı. "Ben de," dedi ağlamaklı çıkmasını engelleyemediği sesiyle. "Çok özledim seni."

Akif Karan'ın göğsü aldığı nefesle gergince kabardı. "Yavrum, ağlama," dişlerini sıktı. "Seninle ne konuşmuştuk,"

Berceste sanki onu görüyormuş gibi hızla gözlerini elinin ayasıyla sildi. "Ağlamıyorum ki," dedi ve burnunu küçük bir sesle çekti.

Dayanamıyorum ki, olacaktı doğrusu.

Akif Karan kısıkça güldü. Berceste'nin kızaran burnunu ve büktüğü dudaklarını hayal edebiliyordu. Bir de buna eklenen tatlı sesiyle iç çekti. "Belli, hiç ağlamıyorsun,"

Berceste konuşmanın en başından beri içini kemiren o soruyu dile getirdi. "Yaran yok değil mi, sağlığın iyi mi?"

Akif Karan elindeki fotoğrafa bakarak, "Yaram yok, sağlığım da iyi," dedi. Konuyu kapatmak amacıyla, "İyi ki fotoğrafını almışım yanıma," dedi kısık sesiyle. "Özledikçe bakıyorum, gerçi son bir haftadır elimden düşmüyor,"

Yanaklarına damlalar şiddetle düştü. Akif Karan'a olan aşkı içine sığmıyordu.

"Benimde," dedi gülümseyerek. "Baş ucuma koydum, gecem gündüzüm hep seninle,"

Akif Karan sesli bir iç çekişin ardından, "O herif rahatsız etti mi seni?" diye sordu.

"Hayır, Suriye'ye göreve gitmiş, sen gittikten bir gün sonra."

"İsabet olmuş," Akif Karan rahat bir nefes aldı. Tek düşüncesi bu olmuştu. Yekta'ya güvense bile Arda'ya güvenmiyordu. O adam kana susamıştı. Her şeyi yapabilirdi. "Yemeklerini aksatmıyorsun değil mi?"

Berceste çenesini avcuna yaslayarak, "Hayır," derken son zamanlarda hiç de iyi beslenmediğini es geçti. "Sen ne yiyorsun?" diye sordu.

"Konserve yiyorduk. Şimdi karakoldayız, burada sıcak yemek yiyebildik. Akşamüstü yine araziye çıkacağız. Sen beni düşünme, ne olsa yerim ben," deyip dudaklarını yaladı. "Sesin çok kötü geliyor yavrum. Neyin var, kapatmadan söyle hadi?"

"Ağladığım için öyle,"

"Annemi aradım senden önce, onunda sesi kötüydü,"

"Seni özledik, sevgilim. Kötü bir şey yok,"

Akif Karan, "Güzelim," dedi sıkıntılı sesiyle. "Kapatmam gerekiyor, ailesiyle konuşmak için sırada bekleyenler var,"

Titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. "Tamam, kendine dikkat et, olur mu?"

Gözlerinden dinmek bilmeyen yaşlar boşalıyordu. Boynuna doğru süzülen yaşlar kazağını sırılsıklam etmişti.

"Ağlama, dönmem yakındır," dedi, Berceste'nin soramadığını bildiğinden söylemişti.

Berceste, "Seni seviyorum," dedi kalbi sıkışırken. "Seni bekleyeceğim canımın içi, aklın burada kalmasın."

"Biliyorum güzelim. Ben de seni canımdan çok seviyorum."

"Allah'a emanet ol, sevgilim."

"Sen de. Geldiğimde o gözyaşlarının hesabını çok fena soracağım."

Berceste güldü. "Sor," dedi içtenlikle. "Yeter ki gel."

"O yandığım canını sıkma daha fazla, bu kez uzun sürdü görev ama geleceğim. Sen kendine çok iyi bak. Geldiğimde kollarımdan milim ayrılmayacaksın."

"Ayrılamam ki."

Akif Karan çenesini sıvazladı. Konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı.

"Kapat hadi, güzelim. Ben kapatamıyorum."

Berceste alt dudağını ısırdı. "Gecen iyi olsun, canımın içi." deyip kapattı.

Telefon görüşmesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Bu zaman diliminde Berceste çalışmaya başlamıştı. İşine uyum sağlaması zor olmamış ve alışmıştı. Defne ve Gizem öğle boşluklarında her fırsatta onu ziyaret ediyor ve birlikte zaman geçiriyorlardı. Dilara ve Yekta ise Berceste'yle iyi anlaşıyorlardı.

Öğle molasında Berceste bir kupa çay alarak kafenin arka tarafındaki dinlenmek için ayrılan küçük cam bölüme geçti. Dilara'da elinde koca bir bardak dolusu sütle yanına gelmişti.

"Afiyet olsun," diyerek Berceste'nin karşısındaki sandalyeyi çekip dikkatlice oturdu.

"Sana da," deyip bakışlarını oldukça belirgin olan şiş göbeğe tuttu. "Seni zorlamaya başladı galiba,"

"Baya," deyip göbeğini okşadı. "Ama tatlı bir zorluk,"

"Yekta çok heyecanlı, sen de öyle,"

"Zaman yaklaştıkça daha da artıyor. İnşallah bu heyecanı siz de tadarsınız, Berceste."

Berceste ısınan yanaklarıyla gülümsedi. "İnşallah," deyip boynunu kaşıdı.

Dilara, genç kızın utandığını anlayınca daha fazla üstüne gitmeden konuyu değiştirdi.

"Hayatım, yemek yiyeceğiz!" Yekta'nın seslenişiyle Dilara sandalyeden yavaşça kalktı. "Bensiz yemek yiyemez," diye homurdandı. "Sen de gel,"

Berceste kaşlarını kaldırıp indirdi. "Mutfakta bir şeyler atıştırdım ben, size afiyet olsun,"

Dilara elini beline yaslayarak anaç bir sesle, "Olmaz öyle şey, atıştırmakla karın mı doyarmış? Akif kızar vallahi bize, hem çalıştırıp hem zayıflatmışlar sevgilimi, dedirtmeyelim. Düş önüme," deyince Berceste itiraz etmeden onu takip etti.

Yekta onları taze bir tebessümle karşıladı. Keyifli bir sohbet eşliğinde yemeklerini yemişlerdi. Berceste bu şehirde tanıdığı insanları çok sevmişti. Hayatı boyunca hep itilen kakılan bedeni burada huzuru bulmuştu. Bunların hepsi Akif Karan sayesinde olmuştu.

Kafenin garsonlarından Nilay masanın başında durdu. "Afiyet olsun," deyip gülümsedi.

Dilara, "Sağol güzelim, gel beraber olsun," dedi.

"Ben yedim, teşekkür ederim," dedi Nilay ve ardından bakışları Berceste'yi buldu. "Bir asker, aşağıda seni soruyor,"

Berceste heyecanla masadan kalktı. Akif Karan gelmiş olabilir miydi?

Bakışları kendisine bakan Yekta'yı buldu. "Akif Karan mı geldi?"

Dilara onu heyecanına ortak oldu. "Hadi inşallah," deyip Berceste'nin kolunu okşadı. Berceste ona bakarak gözlerini kapatıp açtı.

Yekta, "Bilmiyorum, bakalım istersen," deyip kalkınca Berceste başını salladı.

Seri adımlarla merdivenleri aşındırırken genç kadının kalbi boğazında atmaya başlamıştı. Girişe yönlendirdiği ayakları birbirine dolanıyordu. Akif Karan'a olan özlemi çok büyüktü ve bu hareketlerinin duraksamasına neden oluyordu. Heyecanı her şeye galip geliyordu.

Kapıyı araladığında, Yekta belindeki silahı kontrol etmişti. Akif Karan'ın henüz geleceğini zannetmediğinden aklındaki ikinci seçenek daha ağır basıyordu.

Berceste'nin kahverengi göz bebekleri heyecanlı ışıltılarla parlarken başını kaldırıp kapının önünde duran adama baktı. Karşısında gördüğü adamla olduğu yerde donup kaldı.

Görmeyi beklediği kişi kesinlikle Arda değildi.

Arda teğmen elleri üniformasının kalın montunun cebinde yüzündeki pişkin gülümseme ile Berceste'ye bakıyordu. "Merhaba, Berceste."

"Ne işin var burada?" Yekta'nın sert ve bir o kadar da otoriter sesiyle Arda'nın alay yüklü bakışları Berceste'nin sağ tarafında bulunan, yanlış bir hareketinde üzerinde atlayacakmış gibi duran gergin bedeni buldu.

Sinir bozucu ifadesiyle cıkladı. "Siz müşterilerinizi böyle mi karşılıyorsunuz?"

Yekta onu yakinen tanıdığı ve aklında dönen tilkileri tahmin edebildiğinden tolerans göstermedi ve oldukça sert bir üslupla konuştu. "Müşteriysen eğer adam gibi oturursun bir masaya, karnını doyurur gidersin! Kimseyi ayağına çağırmazsın!"

"Hayırdır şimdide siz mi koruyucu ailesi oldunuz Berceste'nin? Argun ve Defne'ye ne oldu?"

Berceste dişlerini sıktı. Gözleri ateş gibi parladı. "Sizi ilgilendirmeyen meselelere karışmayın, Arda teğmen!"

"Seninle ilgili her mesele acayip ilgimi çekiyor oysaki, güzellik,"

Yekta, "Arda, sorun çıkarmadan siktir ol, git!" dedi oldukça sakin bir tonda.

Tek kaşı havalandı. "Bir köpek bile sahibine bu kadar sadık değildir, Yekta," ses tonundaki aşağılama ve kendini beğenmişliği hisseden Berceste kaşlarını derince çattı.

"Haddini bil!" dedi sertçe. "Üslubunu düzelt."

"Vay vay vay," dedi sırıtarak. "Yokluğumda epey dillenmişsin. Akif'in neyine bu kadar yandığını daha iyi anladım,"

Berceste bu sözler karşısında midesinin bulandığını hissetti. O kadar iğrenç zihniyetli bir adamdı ki Arda, konuşmaya bile değmezdi.

"Sen ne biçim bir adamsın!" dedi soğukkanlılıkla. "İnsanda biraz gurur, haysiyet olur! Seninle muhatap olmak istemiyorum. Bir daha karşıma çıkma!"

"Neden, Akif'ten daha iyiyimdir," deyip göz kırptı. "Her konuda," son sözlerindeki ima fark edilmeyecek gibi değildi.

Berceste dişlerini öfkeyle gıcırdattı. Nasıl bu kadar seviyesizce konuşabiliyordu bu adam?

Yekta, bir kadına hatta bir insana yapılmaması gereken bir ima yaptığını görünce hemcinsinden utandı. Hırsla Arda'yı itekledi. "Arda, siktir git!" deyip Berceste'yi arkasına aldı. "Tatsızlık çıkmadan, uza,"

Arda'nın yüz ifadesinde bir değişme göremeyince korku dolu gözlerle ikisini izleyen kadına, "Sen yukarı çıkabilirsin, Arda'yı ben geçiririm," dedi son kelimeyi vurgulayarak.

Berceste güçlükle yutkunup başını salladı. Canı çekilmiş gibiydi. Arda'nın ne kadar korkunç bir adam olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyordu.

Berceste'nin gözden kayboluşuyla kendini tutmayı bırakan Yekta hızla Arda'nın yakalarına yapışıp kafenin sol tarafındaki boş alana çekti. Sırtı duvara çarparak durabilen Arda burnundan soluyordu. "Görevden döner dönmez soluğu burada aldın ama o soluğu sana götünden aldırırlar koçum! Sen kimsin de o kadına asılıyorsun lan!"

Arda yakalarındaki elleri bir çırpıda tutup indirdi. Yekta'yla burun buruna geldiğinde gözlerinden ateş çıkıyordu. "Bu konuya burnunu sokma, Yekta! Karınla ilgilen!"

"Karımı karıştırma! Berceste'den uzak duracaksın!"

"Üsteğmenin götünü yalamaktan başka bir bok bildiğin yok!"

Yekta işittiği iğrenç tabirle öfkesine hakim olamayarak yumruğunu Arda'nın suratının ortasına salladı. Aldığı darbeyle başı arkasındaki duvara çarpan Arda inleyerek burnundan akan koyu kırmızı kanı sildi.

Burnundaki kanı hırsla koluna sildi. Sırtını soğuk betondan ayırarak Yekta'nın üzerine yürüdü. "Hepiniz ona tapıyorsunuz a*ına koyayım! Ne var ulan bu Akif Karan'da piçinde?"

Defne öğle arasında Berceste'yi ziyaret etmek ve kuru pasta almak için kafeye gelmişti. Kapıdan girmek üzereyken duyduğu seslerle adımları kafenin yan tarafındaki boş alanı buldu. Yekta ve Arda'yı kavga eder hâlde bulunca telaşla yanlarına ilerledi. Arda'nın son konuşmasını o da duymuştu.

Yekta'ya doğru kaldırdığı yumruk havada Defne tarafından durduruldu. Tırnaklarını acımadan Arda'nın bileğine bastırdı.

"Ben sana söyleyeyim ne olduğunu!" deyip yeşil gözlerini keskin bir edayla Arda'da sabitledi. "Akif Karan'da merhamet, vicdan, insanlık var," deyip duraksadı. "En önemlisi de adamlık var!" bileğini savurarak bıraktı. Dimdik omuzlarıyla sözlerini sürdürdü. "Adamlığından utanmıyorsan, şu üniformandan utan, Arda! Göğsünün üstünde taşıdığın bayraktan utan!"

Defne alnı öpülesi kadın vesselam... Nasıl yargı dağıtıyor ama ;)

Akif Karan'sızlık beni bile yordu...

Nasıl sevdiniz mi?

Arda bir döndü, pir döndü! Başımıza bela açacak gibi duruyor, bakalım.

Askerlerimizi özlediniz mi?

En sevdiğiniz söz/sahne neydi?

Dilara ve Yekta çiftini sevdiğinizi umuyorum, çok tatlılar. Bir de bebişleri olacak. Tadından yenmez yaniii.

Berceste'nin çalışmaya başlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?Ekonomik özgürlüğünü sağlamış olacak, bence mükemmel oldu.

Seviliyorsunuz.

Siyah kalp.

*alıntı

Continue Reading

You'll Also Like

672K 39.6K 63
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
81.6K 3.8K 78
Kwon Taekjoo, Rusya'ya git ve 'Anastasia'yı bul. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yıldızı 'Kwon Taekjoo', Rusya ile Kuzey Kore (namı diğer DPRK) arasın...
140K 6.9K 46
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
2.5M 134K 15
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.