Abimin Kankası || Texting

By terayaziyore

3.8M 206K 144K

Bilinmeyen: Abimin kankası olmasaydın olmazdı değil mi? Bilinmeyen: Şu kocaman okulda gittin Bilinmeyen: Her... More

AK/1
AK/2
AK/3
AK/4
AK/5
AK/6
AK/7
AK/ 8
AK/9
AK/10
AK/11
AK/12
AK/13
AK/14
AK/15
AK/16
AK/17
Ak/18
Ak/19
AK/20
AK/21
AK/22
AK/23
AK/24
AK/25
AK/26
AK/27
AK/28
AK/29
AK/30
AK/31
AK/32
AK/33
Ak/34
AK/35
AK/36
AK/37
AK/38
AK/39
AK/40
AK/41
AK/42
AK/43
AK/44
AK/45
AK/46
AK/47
AK/48
AK/49
AK/50
AK/51
AK/53
AK/54
AK/55
AK/56
AK/57
AK/58
AK/59
AK/60
AK/61
AK/62
AK/63
AK/64
AK/65
AK/66
AK/67
AK/68
AK/69
AK/ Final

AK/52

56.5K 3.3K 6.1K
By terayaziyore

Helloooooo

Son bölümden sonra yb bildirimi gören ve coşan tayfayı bu paragrafın yorumunda görmek istiyorum mdncjdkd

El kaldırın laaan

ÇILDIRDIK MI GENÇLEEER

Artık beddua almaya başlamıştım bu yüzdene bne dedimki bi güjellik yapam hdjdjdksjdj

Yapmadık mı reyiz şimdi doğruya doğru

Yaptık yaptık

Bi güzellikte bana yapılsa iyi olurdu da neys

Ben ne diyom aq

Neyse ayşe bölümü yaz

Ben bölüm yazcm hadi bye

(Umarım iki kelime yazıp çıkmam)

Evet şimdi bölüm bittikten sonra yapılacak düzenlemelere geçtiniz djndd

Öncelikle geçen gün bana çook güzel bir süpriz yapıldı. Çok sevdiğim bir okurumun yaptığı iki adet HARİKALIK ABİDESİNE BAKINNN

O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Bu güzel sürpriz için uzaydagezer  canıma çoook teşekkür ediyorum.

İkinci olarak bu bölümde yeni karakterlerimiz geliyor. Karakterlerden biri bir arkadaşıma sürpriz olacak! Kendi okuyup bunu fark edene kadar merakla bekliyorum. Buradan da duyurayım dndjdkmd

Son olarak bölümde iki adet şarkı geçmekte. Ben önemli olanını medyay ekledim. İki şarkı eklenemediği için diğer şarkıyı kendi kullandığınız uygulamadan dinleyebilirsiniz. Harici Spotify kullananlar zaten orada ki listemize de ekledim.

Bölüm sonunda önemli bir açıklama yaptım. Çıldırmanız geçtikten sonra okuyun ki anlayın sjfjdkfkwmmd

Hadi iyi okumalaaar

...

"Deneme, bir ki deneme."

Boğazımı temizleyip sümüğümü çektim. Sesimin ağladığımı belirtmediğine inanıp Karan'ı aradım.

Bir iki çalıştan sonra aramayı yanıtladı.

"Nerdesin la sen?"

Sesi kızgın değildi. Bu yüzden içim biraz rahatladı. Biraz sinir kattım ses tonuma ve içimden dua ederek konuştum.

"Yaa Karan üstüm battı bütün! Salağın biri içeceğini döktü üstüme. Eve geldim hızlıca değişmek için. Zaten bitmişti doğum günü. Siz yazlıkta kalacaksınız demi?"

Gerçekten başarılı bir oyunculuk sergilemiştim. "Anladım çiçeğim de keşke söyleseydin bana. Ben götürürdüm seni eve. Kiminle gittin?"

Vicdan azabı ilim ilim içimi kazıtırken yutkundum. Ona yalan söylemekten nefret etsemde hep bunu yapmak zorunda kalıyordum. Aklıma başka biri gelmediğinden "Ateş olay yaşanırken oradaydı. Ondan rica ettim. O da veda edemedi sana."

Derince esnerken "yok sorun değil yavru" dedi. Sesinin aldığı garip tona içten bir şekilde güldüm.

"Yarın döneceksiniz değil mi siz buraya?" Soruma olumlu bir yanıt verdi. Ve hemen ardından sorgulayıcı bir sesle "annemler evde değil mi" diye sordu. Bilmiyordum ki. Yine de "hı evet" diye onayladım onu. Eğer bunun doğrusunu öğrense bile sorun çıkmazdı.

"İyi bakam. Hadi görüşürüz."

Sesimi neşeli bir şekilde çıkarıp "hadi baay" dedim ve aramayı sonlandırdım. Ardından yürümeye devam ettim. Arada bir arkama bakıyor ve kimsemin olup olmadığını kontrol ediyordum. Nefes nefese kalmıştım. Üşümüştüm. Gözlerim ağlamaktan acımaya başlamış bütün makyajım suratıma dağılmıştı.

Sesli sesli solumaya devam ederken adımlarımı hızlandırdım. Daha çok yolum vardı ve ben yorulmuştum.

Salak gibi her şeyi Ateş'e söyledikten sonra koşup oradan kaçarken aklım yoktu herhalde. Eve kadar nasıl yürüyecektim ben şimdi?

Evet, başka ne yapabilirdim? O haldeyken içeri geri dönüp hiç bir şey olmamış gibi mi yapacaktım? O bana sarıldığında daha çok ağlayıp göğsüne sığınmaya devam mı edecektim?

Hayır.

Onu itekleyip yüzüne dahi bakmadan koşmaya başladığımı hatırlıyordum.

Olaylar aklımda kesik kesikti.

Ama sanırım uzun süre durmadan koşarken yüzüme çarpan sert rüzgar aklımı geri getirmiş olmalıydı. Yaptığım şeyin pişmanlığı vardı içimde. Ancak sanki üstümden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum.

Yaklaşan araba sesiyle adımlarım yerine mıhlandı. Korku hücrelerimi kaplarken yavaşça yürümeye başladım. Bir sorun yokmuş gibi lans ettim. Gelen kişi beni umursamadan yanımdan gelip geçsin diye. Ancak arabanın yavaşladığına dair olan sesleri duyduğumda korku daha da belirtti kendini. Ne dönüp bakabiliyordum ne koşup kaçabiliyordum. Kaçsam ne faydaydı ki?

Siktir.

Araba durdu.

Kapı açıldı.

Gözlerimi sıkıca yumup adımlamaya devam ettim.

"İyi ya sen böyle eve kadar git. Saat sabah 4 gibi ulaşırsın eve."

Allah'ım!

Hızla arkama döndüm. "Geri zekalı!"

Arabasının yanında duran Ateş'e bağırdım sinirle. Yüzünde çözemediğim komik bir ifade vardı. Benim sinirli ifademe karşın gülüyordu. Halinden memnun bir tavırla ellerini cebine soktu. Sinirli adımlarımı ona yönelttim.

"Korktum ben salak! Niye tanımıyormuş gibi sinsi sinsi yaklaşıyorsun sen! Ya bi başkası olsaydı!"

Dibine kadar gidip bir anda ona sarıldığımda şok içinde kaskatı kalmıştı.

Benimde ondan aşağı kalır bir yanım yoktu.

Yaptığım şeye ikimizde şaşırmıştık.

Salak!

Az önce çocuktan kaçıyorsun. Şimdi sarılıyorsun.

Senin korkuna sıçayım.

Kendime geldiğim an geri çekildim. Ancak daha kollarımı gevşettiğim an Ateş hızla kollarını belime sardı. Beni daha çok kendine çekip sıkıca sarıldı.

Kalbim onun göğsüne vura vura çarparken ayaklarım yerden kesilmişti. Boyu benden uzun olduğundan beni havaya kaldırmıştı. Onun parmak uçlarına basıyordum.

"Sence aptal kız, seni bu vakitte tek bırakır mıydım? Kaç dakikadır seni arıyorum yollarda."

Gülümsemek istedim ama bunu yapmadım.

"Gece buz gibisin."

Evet üşümüştüm. Ama şimdi o kollarını gevşetip beni yere bırakınca ve benden ayırılınca ayrı bir ayaz almıştı bedenimi.

Sarılışımızı sonlandırıp hızlıca üzerinde ki ceketi çıkardı. Ve benim omuzlarımın üzerine atıp beni ceketin içine hapsetti.

"Gerçekten hangi akılla kaçtın ki? Bu soğukta? Hasta olacaksın!"

Bana kızması bittiğinde bedenimi çevirdi. Arkamdan beni ittirerek yürüttü. Arabanın etrafını dolaşıp yolcu koltuğunun bulunduğu tarafa geldik. Kapıyı açıp beni bindirdi. Arabanın içi dışarıya nazaran sıcaktı. Bedenim hem bu sıcaktan hemde ceketin yaydığı kokudan ürperirken o hızla kendi koltuğuna ulaşıp oturmuştu. Arabayı çalıştırdıktan hemen sonra klimayı açtı. Sıcak hava yüzüme vurmaya başladığında burnumun sızladığını hissettim.

Yine kaçamamıştım ondan işte.

Saçma bir döngünün içindeydim.

Sanki bir el ikimizide kuyruklarımızdan yakalamış birbirimizden uzaklaşmamıza izin vermiyordu.

Ancak yanında rahatsız hissetmiyordum.

Bu normal miydi?

Her zaman sevgimi bilirse yüzüne dahi bakamam diye düşünürdüm ama şimdi yanında oturuyor, onun ceketine sarılmış bir şekilde ısınmaya çalışıyordum. Utanmasam ısınmanın verdiği mayhoşlukla pişkin pişkin sırıtacaktım..

Araba yolculuğu sessiz geçmişti. Ben rahat olsam dahi Ateş hiç rahat görünmüyordu. Bir kaç kez konuşmaya yeltendiğini ancak vaz geçtiğini fark etmiştim. Ancak irdelememiştim.

Söyleyeceği şeyleri az çok tahmin ediyordum zaten. Sadece artık bunları duymaktan korkmuyordum. Ne olmuş nasıl olmuşsa bir anda hazırlamıştım kendimi duyacaklarıma. Sorun değildi. Dönüşü yoktu.

Araba evimin önünde durduğunda mızmız yanım arabadan inmek istemiyordu. Ama her zaman yaptığım gibi o tarafı dinlemeden hızla ceketi çıkarmak için ellerimi kaldırdım. Ancak Ateş eli ile dur işareti yapıp "ceket kalsın" dedi.

Ardından gözlerini bahçeden ağrı evin kapısına doğru gezdirdi. "Kapıya gidene kadar üşüme."

Değişik bir his boğazıma kadar tırmandı. Gülümsemek istedim ama kendimi tutmayı başardım. Israr etmedim. Konuşurken zorlanıyor gibiydi. Beni arabaya bindirirkenki halinden eser yoktu. Onu daha fazla sıkboğaz etmek istemedim.

"Tamam."

Ceketi iyice giyinip çantamı sıkıca kavradım.

"Sağol, görüşürüz."

Bir şey söylemesini beklemeden elimi kapı koluna attım. Ancak beni durdurdu yine. İnmeme izin vermedi. Gözlerini sonunda gözlerimin içine çıkarmayı başardı.

Bu sahneyi hiç böyle hayal etmemiştim, hiç.

Bir şeyler açığa çıktığında utanan, sıkılan hep ben olurum diye hayal ederdim. Ancak şu an da durum hayalimin tam tersiydi.

"Gece, ben konuşmak istiyorum ama hala o kadar şok bir durumdayım ki konuşmaya korkuyorum."

Duraksadı. Diliyle yalayarak kurumuş dudaklarını ıslattı. Ve konuşmaya devam etti.

"Kafamda kurulu, ezber yaptığım cümleleri yanlış kuracağım diye ödüm kopuyor. Ama eğer konuşmazsam, kafanda yanlış düşüncelere yol açacağım."

Biliyorum.

Diyemedim.

Kafamda yanlış hayaller kurmamı istemiyordu. Beni güzel bir dille reddetmesi gerekiyordu. Korkuyordu belki yanlış bir sözcük kullanmaktan yanlış bir cümle kurmaktan bu yüzden kalbimi kırmaktan. Hak verebiliyordum.

"Ben, sadece.."

Duraksadı. Yutkunup gözlerini kaçırdı. Hala kapının kolunda olan parmaklarım sıklaştı.

Evet hazırlamıştım kendimi.

Ama yinede duymak istemiyordum.

Onunda söylemeye meramı yok gibiydi. Kendini zorluyordu.

Hadi Ateş, yapsana. Reddet beni. Olmayacağını söyle yüzüme.

"Kısa bir zamandır aslında ama.."

Harika.

Normalde en boktan en olmadık yerde çaldığı için küfrettiğim telefonum ilk kez olması gerektiği yerde duyurdu sesini.

Hızla çantama yöneldim. Seri hareketler ile çantamı açıp telefonumu açtım. Arayan Karan'dı. Şu an hiç bir şey önemli değildi, bu konuşmadan kaçmalıydım.

Kendimi kandırıyordum. Hazır falan değildim ben.

"Efendim."

Neredeyse aramayı yanıtlamadan konuşmuştum.

"Lan sen kime yalan söylüyorsun gebeş."

Kızgın sesi anlık olarak şaşırmama ve korkmama neden olmuştu.

"Ne oldu?"

Korkuyla sorduğum soruya gülerek cevap verdi.

"Lan çen büyüdünde beni mi düşünüyosun çeen."

İçim bir anda rahatlığa kavuştu. Derin bir nefes verdim.

"Annemler evdeydi hani?"

Değiller miydi?

Bir kez daha gülüşünü duydum.

"Ulan ya. Kurban olurum ya. Sen sırf biz gelmeyelim diye evde tek kalmayı göze mi aldın."

O kadar tatlı konuşmuştu ki..

Kalbim cızlamaya başlarken boğazımı temizleyip mecburen onu onayladım.

"Nereden öğrendin sen?"

Güldü. "Aradım annemleri evde değiliz dedi."

Yine paçayı iyi sıyırdın kızım. Ya evde olsalardı ve benim evde olmadığımı söyleseydi!

"Neyse gülüm biz geliyoruz Yade'yle."

Gözlerim hızla açıldı.

"Ne! Buraya mı?"

Beni onaylayan bir mırıltı çıkardı. "Hıhım! Yoldayız. Yade kalacaktı zaten. Yazlıktansa seninle evde kalırız. Daha iyi."

Üzülmüştüm.

Çünkü başbaşa güzel planlar yapmışlardı.

Ve yalan söylediğim halde asla buna ihtimal vermeyerek onu düşündüğüm için söylediğimi sanmıştı.

Vicdanım içimi tırmıklarken yutkundum.

"Ama sizin planlarınız vardı.."

Neden bu kadar vicdan azabı çekiyordum!

"Olsun. Senden önemli değil. Neyse kapa hadi. Araba kullanıyorum. Biz beş dakikaya geliriz."

Cevap vermeme kalmadan telefonu kapadı. Hızla hareketlendim.

"Karan'lar geliyormuş beş dakikaya!"

Hızla arabanın kapısını açıp indim. O da aynı şekilde arabadan indi. Evin kapısına doğru attığım ikinci adımda önüme geçti.

"Bi dinlesen.."

Elimi kaldırıp durmasını sağladım.

"Vaktim yok. Üstümü değişmem lazım. Üzerime içecek döküldüğünden senin beni eve bıraktığını söyledim. Ve arayalı baya oldu!"

Acele ile eve doğru konuşmaya başladım. Arkamdan "ama" diye bağırdığında dönüp ona baktım.

"Söyleyeceklerini sonra söyleyebilirsin Ateş. O kadar da önemli değil!"

Sert bir tavır sergilemem duraksamasına neden oldu. Başka bir şey söylemeden arabasına yöneldi. Ben içeri koştururken onun kapı sesini duymuştum. İçeri girdiğimde ise arabasını çalıştırdığını.

Ayağımda ki topukluları seke seke çıkartıp odama koşturdum. İçeriye resmen dalmıştım. Çantamı ve üzerimde ki ceketi yatağa fırlattım. Ayakkabılarımı dolabın içine sokuşturup üzerimde ki elbiseyi tek seferde sıyırdım. Kulağımda ki küpeleri unuttum için canım yandığında sinirle sızladım. Elbiseyi odamda ki banyonun kirli sepetine görünmeyecek şekilde sıkıştırdım. Ardından odamın içinde dört dönerek önce küpelerden kurtuldum ardından saçımı ev topuzu yaptım. Üzerime günlük pijamalarımdan geçirdim.

Makyaj masamının önüne kurulup elime aldığım iki pamuğa temizleme suyunu bocalayıp adeta suratıma yapıştırdım. İki elimde ki pamuklarla hızlı hareketlerle makyajı çıkarayım derken daha kötü yaymıştım.

Dördüncü kez iki pamuklu temizleme işlemimde sonunda yoğun makyajı çıkarmayı başarmıştım. Pamukları çöpe atıp yeniden banyoma koşturdum. Elime yüzüme su vurduktan sonra doğal bir ortam yaratmaya çalıştım.

Telefonumu alıp odamdan koştura koştura çıktım. Salona inip televizyonu açtıktan sonra ise bu kez mutfağa koşturdum. Elimi buzdolabına attım. Raftan kaptığım bardağın yarısını dolaptan aldığım meyve suyu ile doldurdum. Meyve suyunu dolaba geri postalarken abur cuburların konulduğu dolap çekmecesini açtım. Çok fazla abur cubur yemezdim. Arada atıştırdığım mısır cipsi vardı bir tek severek yediğim. Daha öncesinde açıp bitiremediğim cipsi aldım. Bayatlamaması adına koyduğum poşeti yırtarak söktükten sonra cipsi ve bardağı tutup solana geri döndüm. Koltuğun önünde ki sehpayı çekiştirdim. Koltuğa yaklaştırıp elimdekileri iyice üzerine yerleştirdim. Kumandayı da alıp kendimi koltuğa bıraktım.

Koştuğum için sıklaşan nefesimi rahatlatmak adına derin derin soluklandım. Bu sırada takip ettiğim dizilerden birini açtım televizyonda. Ve koyduğum meyve suyundan bir yudum aldım.

Bardağı masaya geri koymama kalmadan evin kapısı açıldı.

Zamanlamam harikaydı.

Gelen seslerle yerimden kalkmadan bekledim. Normalde olsa böyle yapardım çünkü. Zaten onların olduğunu biliyordum. Bilmesem bile seslerinden anlardım.

Kısa bir süre sonra içeri girdiler.

"Oo Geçe hanım ortamı hazırlamış zaten."

Yanıma yaklaşıp koltuğa oturdular. Yade hız kesmeden "ne ara oldu o olay ya" diyerek konuşmaya daldı.

Kızım bi nefeslen ya.

İlk başta neyi kast ettiğini anlamamış olsam da aklıma Karan'a söylediğim yalan gelmişti. Yade ufak bir kaş göz hareketi yaptıktan hemen sonra Karan'ın dikkatini çekmemek adına yalan sıkmaya devam ettim.

Yalan söylemek zorunda kalmaktan nefret ediyordum.

"Dışarıya çıkmıştım hava almak için. O sırada bi kız çarptı işte. Bende apar topar geldim. Taksi çağıracaktım da o sıra Ateş dışarıda sigara içiyordu. Şahit oldu olaya. Ben bırakırım dedi işte."

Nefret. Nefret. Nefret!

"Anladım."

Kaş göz işaretimden olayın böyle olmadığını anlamıştı ama canım kankam asla çaktırmıyordu. Ben tam bir boktum. Şimdi onun da sevgilisine yalan söylemesini sağlayacaktım.

"Neyse ya ne diyecektim ben."

Söze giren Karan gözlerini elinde ki telefondan çekip bize baktı. Yan tarafta ki koltuğa oturmuş ayaklarını da koltuklara yaklaştırdığım sehpaya uzatmıştı.

"Benim liseden arkadaşım vardı ya, Eris."

İsmi çıkaramayıp kaşlarımı çattığımda "hani sürekli şarkı coverı falan yapıyoduk" diye açıklama yaptı. Ancak ben yinede çıkaramamıştım bahsettiği kişiyi.

"Lan yok muydu hani annesi babası yoktu. Bahsediyordum sürekli ondan. Babama yardım etmesini falan söylemiştim. Aptallaştın iyice."

Anlattıklarıyla sonunda çocuğu hatırladığımda kocaman bir "ha" nidası çıkardım. "Hatırladım hatırladım."

Susup bir şey söylemeden telefonuna dönünce "eee ne olmuş ona" diye sordum. Bakışları tekrar telefondan bize yöneldi.

"Kafe açmış o."

Bakışları sürekli telefon ile bizim aramızda git gel yapıyordu. Büyük ihtimalle onunla konuşuyordu.

"Doğum günümü kutlamak için yazmıştıda. Davet etti bizi. Yarın için. Hem kafenin açılışında sahne almamızı istiyor Ateş'cim Soylu'yla."

Sonda ki ismi duyduğumda anlık olarak nefes almaya bir ara verdim istemsizce.

"Yani?"

Bu kez Yade konuşunca ona baktı. Bezgin bir ifadeyle "güzelim ne yanisi? Yarın planınız varsa erteleyin işte. Akşam Ediz'in kafesinde olacağız."

Gözlerim hızla açıldı.

Tamam elbette Ateş'le bir yerlerde denk geleceğimizi biliyordum ama bu kadar erken olmasını beklemiyordum.

Hayır desem, gelemem desem şüphelenmezdi ama karşı çıkardı. Orada olmamı istiyorsa planım ne olursa olsun erteletirdi. Kaldı ki yarın için bir planım da yoktu.

"Kafe açılışı yapıcak. Kesinlikle orada olacağız, şimdiden söylüyorum."

Son sözlerinide söyleyip yerinden kalktı. Telefonunu kulağına koydu. Kısa sürede aradığı kişiyle konuşmaya başladı.

"Ateş'cim Soylu?"

Duyduğum isimle rahatsızca kıpırdandım. Karan bu bunu görmemişti. Çünkü kapıya doğru ilerlemekteydi. Kapıdan çıktıktan sonra duyduğum son şey de bu olmuştu.

"Sen iyi misin lan? Sesin yarrak gibi geliyor?"

Bu cümleyi irdelememe kalmadan yanımda ki Yade koluma vurup dikkatimi ona çevirmemi sağladı.

"Ne oldu anlat çabuk!"

İrkilerek ona baktım. Ve Karan gelmeden anlatmak için olayı düz bir ifade ile kısaca özet geçtim.

"Ateş'le tartıştık. Her şeyi ağzımdan kaçırıp ona yazan kişinin ben olduğumu söyledim. Çocuk şok geçirirken ben yanından koşarak kaçtım. Salak gibi eve yürüyerek varmayı amaçlıyordum herhalde. Sonra yolun daha başında arabasıyla peşimden geldi. Olay hakkında hiç konuşmadık. Beni eve bıraktı. Bu kadar."

Sanki başımdan geçen normal bir olayı anlatır gibiydim.

Ancak Yade sanki dünyanın yok olacağı günü söylemişim gibiydi. Çığlık atmamak için ağzını iki eliyle sıkıca kapasa bile başaramamıştı.

Boğuk bir sesle "ne" diye bağırdı uzata uzata.

"İçerde dans ettik. Dans esnasında bana sarıldı. Sinirlendim. Yakın tavırları artık beni boğuyordu. Söylemiştim zaten. Sonra bir şey daha oldu. Ben dışarı çıktım. Bir bardak içmiştim. Salak gibi hemen kendimi kaybettim. Sigara içmek istedim ama o peşimden geldi. Karan görür içme falan dedi. Tartıştık. O tartışma büyüdü büyüdü sonunda bende patladım işte. Her şeyi söyledim."

Yade aynı tepkiyi bir kez daha sahneledi.

Bir diğer şaşkınlığıda benim bunu bu kadar rahat ve kolay anlatmamdı.

Çünkü çok değil daha iki üç gün önce en büyük korkumun Ateş'in öğrenmesi olduğunu söylerken fazla ciddiydim.

Yade'ye anlattıklarımı sindirmesi için uzun bir süre tanıdım. Şansı vardı ki Karan'ın işi de uzun sürmüştü.

"Sen ciddi misin! Yani, yani şimdi her şeyi öğrendi mi?"

Dehşet dolu sesine gülmek istedim. Ama yapmadım.

"Her şey demeyelim de. Yani onu sevdiğimi artık biliyor. Ona yazan kişi olduğumu falan da aynı şekilde. Ha eğer aklı varsa Buse'yi karşısına benim yolladığımı da anlamıştır. Çünkü ona Buse olmadığını nasıl anladın falan diyerek kızmıştım. Başka.."

Duraksayıp düşünmek istedim ancak Yade koluma vurup sinirle bana bakınca duraksadım. Ne oluyor amk.

"Lan gerizekalı sen ne yaptığının farkındasın değil mi? Daha geçen gün asla öğrenmeyecek diyordun. Sen ne ara böyle tutarsız biri oldun!"

Ben değilde sanırım o yeni yeni farkına varıyordu.

Ağzımı açıp savunma yapacakken Karan salona geri döndü. Kalktığı koltuğa doğru gelirken ben konuyu kapamış Yade'de yüz ifadesini toparladı.

Karan geldikten sonra sohbet eskiye döndü. Sonrasında Karan'ın istediği bir filmi izlemeye başlamıştık.

Hepimizin uykusu gelene kadar salonda oturmuştuk. Aralarından ilk firar edip yatmaya gidense ben olmuştum.

Odama çıktığımda ışığı dahi yakmadan yatağıma geçmek istedim ancak yatağımın üzerinde bırakmış olduğum şeyleri fark edip mecburen ışığı açtım. Yatağa döndüğümde üzerine fırlattığım çanta ve ceketi gördüm. Gözlerim uzun bir süre cekette takılı kaldı.

İlerleyip çantayı aldım ve masamın üzerine bıraktım. Ardından ceketi iki elimle kavrayıp nereye koyabileceğimi düşündüm. O sıra içimden gelen bir dürtüyle ceketi yavaşça burnuma yaklaştırdım. Buram buram Ateş'in kokusu içime dolunca gözlerim kendiliğinden kapandı.

O sıra cekete bir yer aramaktan vaz geçtim. Kapının yanında ki ışık anahtarına ulaşıp ışığı kapadım. Yavaş adımlarımla yatağa geri dönerek içine girdim. Soğuyan havalardan dolayı sıkıca yorganıma sarıldım. Ceketide yorganın içine saklarken burnuma yakın bir yere koydum. Onun kokusunu soluyarak gözlerimi örttüm. Uykunun verdiği etkiye onun kokusuda eklenince uyumam hiç zor olmadı.

Öyleki son hatırladıklarım bunlardı.

...

450 beğeni 35 yorum

@GeceNev: Bir Gece Neval kuralı; Havalar soğuduysa abi sweeti giyersin. @Karandağlı

   @Yadeeey: YA ONU BEN GİYCEKTİİM
     ↪️@GeceNev: Şşş shut up

297 beğeni 8 yorum

@Yadeeey: Bende diğerini çaldım djfjsjfj @Karandağlı

   @GeceNev: Kıskaaanç

378 beğeni 16 yorum

@Karandağlı: Bana sweet kalmadı lan @GeceNev @Yadeey

   @Yadeey: Senin bahaneni seveyim karan

....

"Hadi da ya! Mıy mıy mıy iki saat hazırlanamadınız kızım!"

Oflayarak kapıyı kırma edası ile yumruklayan Karan'a bağırdım.

"Geliyoruz ya bekle!"

Homurdanarak kapının önünden uzaklaştı. Yade ile hazırlanma işlemlerimiz bittiğinde çantalarımızı da alıp odadan çıktık. Karan'ı göremeyince aşağıya indiğini düşünerek merdivenlere ilerlemiştik. Yade de bende Karan'ın sweetlerinden giymiştik. Ve ikimizde çok tatlı görünüyorduk. Bunun nedeni Karan'ın hayvan gibi cüssesinin yanında bizim tıfıl olmamız ve sweetlerinin bize büyük olmasıydı.

Öyleki ben sweetin altına kısa görünmeyen bir tayt, Yade ise etek gitmişti. Zaten sweetler bize elbise gibi olmuştu.

Karan'ı evin içinde de göremeyince dışarıya çıktık.  Tahmin ettiğim gibi çoktan arabasını hazır hale getirmiş ve koltuğuna yerleşmişti. Hızlı adımlarla arabaya ulaşıp bindik. Yade ve Karan aralarında konuşmaya başlarken ben sessizce yolu izledim. Kısa yolculuğumuz böyle geçti. 

Eris'in kafesine ulaştığımızda arabayı boş bir yere park ettikten sonra kafeye girdik. Eris'i uzun süredir görmemiştim.  Ancak tahminlerime göre kafenin kapısında bize gülümseyerek bakan kişi oydu. Üçümüz birlikte yanına ulaştıktan sonra gülerek bizi karşıladı.

"Vay vay vayy. Kardeşim hoşgeldin!"

Karan'la samimi bir el sıkışma yaşadıktan sonra bize dönüp "hoşgeldiniz" dedi. İkimizde gülümseyerek "hoşbulduk" dedik. Daha sonra bizi içeri ağırladı. İçerisi düşündüğümden daha kalabalıktı. Ferah ve geniş bir kafeydi. Olması gerektiği gibi Etrafa dağılmış masalardan yanı sıra kafenin ucunda, üzerinde bir kaç müzik aleti, ayaklı mikrofon ve hoparlörün bulunduğu bir sahne vardı.

Kafenin konsepti oldukça tatlıydı. Duvarlar rengarenkti. Bu da yetmezmiş gibi çok güzel posterler ve tablolar asılıydı. Kafenin tavanından yer yer sarkan, yıldızlı ışıklar vardı. Eris bizi sahneye yakın bir masaya oturttu. İnceleme serüvenin bittiğinde Karan ve Eris'in sohbetine kulak verdim.

"Vallaha çok beğendim lan. Helal olsun."

Bu sözleri sarf eden Karan tıpkı benim gibi etrafı inceliyordu. Gülümseyerek başını sallayan Eris kısa bir teşekkür etti. Ardından Karan eliyle Yade'yi gösterip "bu arada bu Yade" diyerek onu tanıttı. Hemen ardından ekledi.

"Kız arkadaşım."

Eris bu sözler üzerine hafifçe açtığı gözleri ile bir "aa" sesi çıkardı. Ve daha samimi bir şekilde Yade'ye "tekrardan hoş geldiniz yenge hanım. Memnun oldum" dedi. Bu duruma kıkırdamadan edemedim. Yade de utangaç bir tavırla teşekkür ettikten sonra sıra bana gelmişti.

"Gece'yi bilirsin zaten. Kardeşim."

Al işte öküz.

Göz devirip Eris'e döndüm. Eris gülerek "biliyorum canım, hatırlıyorum Gece'yi" dediğinde içten bir gülümseme ile karşılık verdim. Bir kaç bir şey daha konuşmalarının ardından Karan "ee senin kız olan versiyonun nerede" diye sorduğunda Eris gür bir kahkaha attı.

"İkiz buralardadır ya. Gene şeytanlık peşinde koşuyordur. Çıkar ortaya."

İkizi olduğunu hatırlayamamıştım. Eris sorduğu soruyla konuyu değişince üzerinde de düşünememiştim.

"Sen onu bunu boş verde benimki nerde lan?"

Bu kez gür kahkahayı Karan atmıştı. "Seninki" diye uzata uzata konuşarak girdi lafa kankasının ardından. Telefonuna baktı sonra. Ardından "gelir birazdan" dedi. O sıra Erisin gözleri kafenin açılan kapısına kaydı.

"Aha da geldi."

Gülerek söylediği şeyin ardından merakla arkama döndüm. O sıra kapıdan geçip etrafına bakınarak yürüyen, ellerini açık mavi kot ceketinin ceplerine geçirmiş Ateş'i gördüm. Eris'i görüp bu tarafa doğru ilk adımını atmasından sonra gözlerini masaya çevirdi. Ve göz göze geldiğimizde neredeyse duraksayacaktı. Adımları yavaşladı. Yüzündeki gülüş titredi.

Ancak bozuntuya vermeden kendini hızla toparladı. Ve yanımıza gelmeye devam etti. Zaten yolun yarısını geçtiğinde Eris çoktan ona ulaşmıştı.

"Kardeşim! Hoş geldin ya!"

Büyük bir samimiyet ile el sıkışıp sarıldıklarında ikisinin yüzüne de kocaman gülüşler hakimdi.

Aralarında konuşmaları biraz uzun sürdü. Bu süre içerisinde Yade "bunlar bu kadar samimi miydi ya" diye sormuştu. Karan gülerek "tabi canım" dedikten sonra "bizim Ateş'le aramızı düzelten kişi Eris'di" dedi. Ufak bir şaşırtı belirtisi sergilediğimde o anlatmaya devam etti.

"Eris'le Ateş aynı dönemdendi. Ben onlardan küçktüm zaten ama Eris'i çok severdim. Lisenin ilk yılında abi diye dolanırdım peşinde hep. Onlar üçüncü sınıftı beni pek takmazdı kimse. Ama Eris öyle değildi. Büyük olmasına rağmen ilgilenirdi benimle. Küçük görmezdi beni. Ateş ile düşman gibi olmamızın nedeni çok öncesine dayanıyordu ama Ateş'de pek küçümser yaklaşmazdı bana. Zaten sonrasında Ateş ile aramı düzeltti. Hep birlikte takıldık."

Bunları ilk defa dinliyordum. Karan hiç bahsetmezdi Ateş ile arasını nasıl düzelttiğinden. Bende sormazdım. Aslında ben genelde Ateş'le alakalı çoğu şeyi sormazdım.

Sonunda Ateş ve Eris  masaya geldiğinde kısa bir toplu selamlaşma yaşandı. Ateş'in masada ki boş sandalyeye oturmasının ardından Eris yanımızdan ayrılıp önümüzde olan sahneye çıktı.

Mikrofonun önüne geçip kalabalığa karşı güzel bir hoşgeldiniz konuşması yaptı. Kısa süren bu konuşmanın ardından gözleri bizim masaya yöneldi.

"Şu anda burada benim için çok değerli arkadaşlarım bulunmakta. Ve dün aralarından birinin doğum günüydü. Tekrardan iyi ki doğdun kardeşim demek istedim."

Bu sözler sarf ederken Karan'ı göstermişti. Bizim masada başlayan alkış tufanı tüm kafeye yayılmıştı. Alkışlar dindiğinde Eris tekrar konuştu.

"Ve kafemizin açılışına özel burada olan benim için çok değerli bir diğer arkadaşım beni kırmayarak bu akşam sizi eğlendirmek için elinden geleni yapacak. Az sonra başlayacak canlı müzik gecemiz için şimdiden bir alkış istiyorum!"

Ortamı yeniden bir alkış gürültüsü kapladı.

"Ee kardeşim! Yok mu bir düetimiz!"

Gözleri masamıza gömdüğünde kast ettiği kişiyi anladım. Tahmin ettiğim gibi Ateş yavaşça sandalyeden kalktıktan sonra sahneye doğru ilerledi. O sırada Eris yeniden konuştu.

"Karşınızda Ateş Soylu!"

Sahneye çıktığında alkış sesleri yükselirken Eris hemen sahneyi ayarlamaya koyuldu. Mikrofonların boyunu kısıp önlerine sandalyeler koyarken Ateş'in eline çoktan bir gitar tutuşturmuştu.

Tüm akşam onun sesini dinleyecektim.

Ve ilk kez, ilk kez canlı canlı onu gitar çalarken dinleyecektim.

İnadına mı yapıyorsunuz bunu?

Yemin ederim biri tarafından bana komplo kuruluyordu.

"Öncelikle herkese iyi akşamlar."

Ateş konuşmaya başladığında tüm dikkatimi ona verdim. Gözleri kalabalığın üzerindeydi.

"Vallaha geceye hangi şarkıyla başlayacağımı bile hiç düşünmedim o yüzden şimiden söylüyorum doğaçlama gideceğiz. Arada eğer olursa istek parçada çalabiliriz."

Bu sözleri sarf ederken gitarın tellerini tıngırdattı. Çıkan sesten memnun olmayan bir suratla gitara baktı. "Eris bu gitarın akoru yok mu la" dedi samimi bir tavırla. Mikrofon tam dibinde olduğu için sesi tüm kafede yankılanmıştı. Gülüş sesleri duyulurken bende kıkırdamıştım.

"Lan ne ara yapacaktım akoru. Ona vaktim mi kaldı."

Eris'in cevabına burun kıvırıp gitarın akorunu yapmaya başladı. Tüm telleri tek tek titreterek akor etmesi çokta uzun sürmemişti. Son olarak bütün telleri kontrol etti ve gitarı bir kez daha tıngırdattı. Bu kez gayet güzel bir ses çıkmıştı. Gitardan doğaçlama melodiler çalarken yeniden mikrofona yöneldi.

"Ne çalsaak?"

Düşünceli sesinin ardından gitardan çalmaya başladığı tanıdık melodi ile duraksadı. Ardından bir "hm" mırıltısı çıkardı. Ardından melodiyi daha anlaşılır bir şekilde çalmaya başladı.

(Şarkıyı burada açın)

Kısa süre sonra sözlere girdi.

"Onu bir görseniz sanırsınız
O bir deniz yanılırsınız
O benim
Güneş sistemim
Alacalı bikinisinde saklı
Deniz yıldızları
Uzay taşları, arkadaşları."

Gözleri örtündü yavaşça.

"Ölü denizciler
Kayıp galaksiler
Buldum gözlerindeler
Senden tek istediğim geçmişin geleceğin
Benim olsun."

Son kelimede gözleri açıp etrafa bakındı. Ardından mikrofona yaklaşıp "hm" nidasını melodiye uydurdu.

"Yaz gelirken karışır böyle şeyler
Neşeyle endişeler
Ayak bastığı
Her yerdeler
Üzerimden gemiler geçer
Kaldırma kuvvetimdekiler
Burası benim krallığım."

Gözleri yavaşça bizim masaya yöneldi.

"Sıkılırsan güneşten
Gece oluruz erkenden
Sen istersen."

Gözleri gözlerimin içine saplandı. Yavaşça omuz silkti.

"Karşılığında istediğim
Geçmişin geleceğin
Benim
Olsun..."

Yutkundum. Ve gözlerimi örttüm.

"Denizler cinayet işlemezler
Aslında kimseyi istemezler
Değiştirdi beni
Bu garip astronomi."

Yavaşça açtım gözlerimi yeniden. Benden çekmişti bakışlarını. Ama sanki gözlerimi açtığımı hissetmiş gibi yeniden bana baktı. Ve sözleri harelerime baka baka söyledi.

"Suçluyum belki ben
Sen sularımda ölürken
Güldüm keyfimden
Her zaman istediğimle
Geçmişin geleceğinle
Benimsin artık
Derinlerde
Derinlerde."

Sözler bitti. Gitarı çalmayı bıraktı. Ancak gözlerini kaçırmadı benden. Bakmaya devam etti. Büyük bir alkış tufanı koptu. Aldırmadı. Ta ki ben gözlerimi kaçırıncaya dek.

Bakışlarım kucağımda ki ellerime düştü. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde yerimden kalktım. Bakışlarımla etrafta lavaboyu ararken Karan'ın nereye sorusunu dahi yanıtlamadım.

Ve görüş açıma giren lavaboya doğru ilerledim.

Hiç bir ihtiyacım olmasa dahi içerde biraz uzun kalmıştım. Öylece, dakikalarca kendime bakmıştım aynada.

Sorgulamıştım biraz.

Acaba gerçekten her şeyin farkında mıydım?

Neler döndüğünü kestirebilmiş miydim?

Düşünmüş müydüm hiç?

Ateş.

Buse'nin ben olmadığımı anlayışı.

Öğrendiğinde ki tepkisi.

Hiç kötü bir tepki yakalamış mıydım bakışlarında?

Beni bir kaç konuşmada bu kadar iyi tanımış olması üzerine düşünmüş müydüm?

Hayır.

Sorularımın cevabı hayırdı.

Hepsinin cevabı hayırdı.

Ellerim ile yüzümü kapadım.

"Of!"

Her şeyi bilirken hiç bir bok bilmemem nasıl bir saçmalıktı.

İşler git gide çıkmaza giriyordu.

İçine düştüğüm kuyu git gide derine iniyor ve ben asla sonuna ulaşamıyordum.

Tuvalete giren bir kız ile hızla ellerimi çekip kendimi toparladım. Artık içeri dönme vaktim gelmişti. Kız işe hiç yüz göz olmadan hızla lavabodan çıktım. Kalktığım masaya geri dönerken yanından geçtiğim kişinin konuşmasını duydum.

"Aman babalık amma abarttın ya. Sen bana karışacağına kendi işine bak. Git iki üç şarkı söyle kendine gel. Beni sal."

Bu bıkkın kız sesi dikkatimi çekmişti. Adımlamaya devam ederken konuşan kişiye bakındım. Eris'in bir kızla sinirli bir şekilde konuştuğunu gördüm. Fazla irdelemeden masama döndüğümde Ateş hala sahnedeydi. Şimdi Eris'de onun yanına gidiyordu.

Eris sahneye ulaşınca Ateş mikrofondan uzaklaşıp ona bir şeyler sordu. Ardından geri pozisyonuna dönerken "biliyorsun değil mi?" diye sordu. Yeniden mikrofona yaklaştığı için bu söylediği tüm kafe tarafından duyulmuştu. Soru her ne için ise Eris olumlu anlamda kafasını sallayıp mikrofona yaklaştı.

İkinci bir şarkıya geçeceklerini söyledikten hemen sonra Ateş gitar çalmaya başladı.

Sözlere girmeden Yade dönüp "kanka benide tuvalete götürsene" deyince göz devirip ona baktım. Evet benim canım arkadaşımın tek başına tuvalete gidememe hastalığı vardı. Hiç bir şey söyelemeden masadan kalkmak için yeltendim. Ancak o sıra Karan "tek gidemiyor musun?" diye sorunca geri oturdum.

Sıçtık.

İki saat savunma yapacaktı şimdi.

(Şarkıyı burada açın)

Onlar aralarında tartışmaya başlarken Ateş çoktan şarkıya girmişti.

Sözleri duyunca hatırıma düşmüştü. Gülümseyerek onu dinlemeye başladım.

"Saying I love you
Is not the words I want to hear from you
It's not that I want you
Not to say, but if you only knew
How easy it would be to show me how you feel
More than words is all you have to do to make it real
Then you wouldn't have to say that you love me
'Cause I'd already know."

Ama Ateş, yapma. Bu şarkının anlamı çok fena, yapma.

"What would you do if my heart was torn in two
More than words to show you feel
That your love for me is real
What would you say if I took those words away
Then you couldn't make things new
Just by saying I love you."

Göz göze geldiğimizde yeniden gözlerimi kaçırdım. Ve sonunda tartışmaları bittiğinde Yade ile birlikte masadan kalktım. Artık yerini bildiğim lavaboya doğru ilerledik. O içeri girerken ben kapıda durmayı tercih etmiştim. Uzaktan onu izlemeye başladığımda daha rahattım. Masada otururken nedense ona bakmam dikkat çeker gibi görünüyordu.

"What would you do if my heart was torn in two
More than words to show you feel
That your love for me is real
What would you say if I took those words away
Then you couldn't make things new
Just by saying I love you."

Şimdi Eris de sözlere eşlik etmeye başlamıştı. Onun seside hoştu. Kollarımı birleştirerek kapının yanında ki duvara yaslandım. Gülümseyerek onları dinlerken yabancısı olduğum bir ses duydum.

"Ne diyorsun? Sence de Eris yeni elemanın yanında şarkıyı bozan kişi gibi durmadı mı?"

Arkama dönüp konuşan kişiye baktım. Bu az önce Es ile tartışan kızdı. Şimdi yakından bakınca aralarında hafif bir benzerlik olduğunu fark etmiştim. Tahminime güvenerek aklımda ki soruyu sordum.

"Sen Eris'in ikizi olmalısın."

Emin olmayan bir sesle konuşmuştum. Buna rağmen kız gülümsedi. Ve tıpkı benim gibi bağladığı kollarını çözüp sağ elini bana doğru uzattı.

"Esin ben."

İsim benzerlikleri hoşuma kaçmıştı. Vakit kaybetmeden karşımda ki tatlı kızın elini yakaladım. Kısaca el sıkışırken kendimi tanıttım.

"Gece ben de."

"Memnun oldum."

Sözlerinin ardından şarkının en güzel kısmına geçmişlerdi. Ateş ince bir sesle melodinin aynısını çıkarırken ikimizde onu izledik.

"Bu arada adım kadar eminim bu şarkıyı yeni elaman bulmuştur. Esin böyle şarkıları bilmez."

Alay ettiğini biliyordum ancak yinede düşüncelerimi söylemeden edemedim.

"Neden, bence kardeşinin sesi de gayet iyi."

Alaycı tavrını devam ettirse de onaylayan bakışlarıyla başını salladı.

"Öyle."

Değişik bir nida çıkardı.

"Iı- ama nasıl denir. Sizin gibi.."

Doğru kelimeyi ararken iki parmağını birbirine sürttü. Ardından bulmuş olacak ki "hah" dedi. İki elinide kaldırıp tırnak içersinde söylediğini belli ederek "profeyşınıl değil" dedi abartılı bir şekilde. Sonrasında gülümseyip oldukça samimi bir tavır takındı. Ama yine de alaycıydı.

"Daha doğrusu onu koç üniversitesi, konservatuvar bölümünde okutacak kadar paramız yok."

Hem bu kadar ciddi hemde bu kadar alaycı olmayı nasıl başardığını sorgulamadan önce küçük bir yanlışı düzelttim.

"Şey ben konservatuvar okumuyorum."

Kaşları havalandı. Hafif bir şaşkınlıkla konuşmaya başlamadan önce çenesi ile Karan'ların oturduğu masayı işaret etti.

"Öyle mi? Onların tayfasındansın sanmıştım."

Başımı salladım. Ardından "Karan'ın kardeşiyim ben" diyerek durumu açıkladım. Olayı şimdi anladığını bakışları ile belirtirken Ateş şarkıyı bitirmekteydi. Son cümleyi mükemmel bir ince sesle ve uzatarak söyledi.

"Siktir bu elemanın sesi cidden iyi. Eris'in bu kadar çabalamasına şaşmamalı."

Bu kez büyük bir şaşkınlıkla kurdu bu cümleyi. Bakışlarım gitarın tellerine son kez vuran Ateş'i buldu yine. Elimde olmadan çok içten gelen bir sesle yanıtladım onu.

"Öyledir."

Tek bir kelimemin onu neden şaşırttığını anlamamıştım. Ancak Esin büyük bir şokla sarf etmişti bu küfrü.

"Siktir!"

İrkilerek ona döndüm. Ne olduğuna anlam veremezken o açtığı gözlerini daha da büyüttü. Ve sonunda şaşırdığı şeyi söyledi.

"Sen bu elemana aşıksın!"

Lan!

Aniden yaslandığım duvardan ayrıldım ve kollarımı çözdüm.

"Ne!"

Bende bağırmıştım elimde olmadan. Kocaman olan gözlerimle ona yaklaştım.

"Hayır, nereden çıkardın bunu. Yok öyle bir şey!"

Anasını satayım! Daha çok ele verdin kendini Gece! Aferin kızım! Alkış.

Benim dehşet saçan bakışlarıma rağmen o aniden büründüğü şaşkın ifadesini yine aniden yok etti. Ve ilk kez alaycı görünmeyen ciddi bir tavır aldı.

"Emin ol, bu bakışlar -geçmişten olsa bile- birinci ağızdan çok tanıdık."

Yutkundum.

Hala delici bakışlara sahiptim. Korku içimi tırmalarken ne demem gerektiğini kestiremiyordum.

"Hadii ama, anladım işte itiraf et. Korkma sahneye çıkıp bunu ilan etmeyeceğim."

Gülerek konuştu. Ve samimi bir şekilde tek eliyle kolumu kavradı. Kız oldukça iyi gelmişti ancak yinede böyle bir şeyi kabul edemezdim. Bunun yerine konuyu dağıtmayı seçtim. Ve alaycı bir tavrı bu kez ben takındım.

"Nesin sen? Yalçın'ın kız versiyonu falan mı?"

Bu müneccim boku yedim ben edaları bana Yalçın'ı hatırlatmıştı. Tabi alaycı ciddiyette buna dahildi.
Yine aynısını yaptı. Ciddi bir ifade ancak alaycı bir ses tonu ile konuştu.

"Birincisi bu elemana aşık olduğun laf kıvırmalarınla daha çok belli oldu. İkincisi Yalçın denen elemanı tanımıyorum. Son olarak tanımasamda ben Yalçın'ın kız versiyonu değilim. Olsa olsa ancak o benim erkek versiyonumdur. Burada analaşalım burası önemli."

Bu söylediklerine gür bir kahkaha attım. Tam ağzımı açıp bir şeyler söyleyecektim ki lavabodan çıkan Yade ile vaz geçtim. Yade önce bana sonra yanımdaki Esin'e baktığımda öne atıldım.

"Kanka Eris'in ikizi, Esin."

Surat ifademden kızı sevdiğimi anlayan Yade samimi bir şekilde kızla el sıkışıp tanıştı.

Konuşa konuşa masamıza ilerlemeye başladık. Esin'de bize eşlik edip masaya otururken muhabbet kafeyi nasıl devraldıkları hakkındaydı. Konuşmada sadede bir dinleyici olarak kalmayı seçtim. Gözlerim arada sırada Ateş'in üzerindeydi. Ne yaptığını yokluyordum.

"Değil mi Gece?"

Adımı duymamla irkilerek masaya dönüm. "Hı?"

Tepkime gülen Esin muhtemelen sorusunu yineledi. "Güzel olmadı mı kafenin konsepti?" Bu kez anladığım soruyu içtenlikte cevapladım. "Ben bayıldık kafeye. Bundan sonra hep gelirim" dedim. Bunun üzerine ne ara sipariş ettiğini bilmediğim kahvesini yudumlayan Karan kahveyi püskürmemek için kendini zor tuttu. Kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Tabi diyet tost, diyet kola, salata veya diyet olan her şeyi satıyorsanız."

Komik mi?

Göz devirip "boş yapma Karan" dediğimde masaya gelen Eris gülerek konuştu.

"Bu cümleye o kadar aşinayım ki.."

Sanki eski anılarını yad ediyormuşçasına bir tavır takındı. Ve Esin'in sandalyesinin arkasına geçip kulaklarına asıldı. Bunun üzerine Esin hiç haz etmediğini belli eden suratıyla Eris'in ellerine sertçe vurdu. Eris geldiği için gözlerim Ateş'i aradı ortamda. Bakındıysam da onu göremedim. Sahnede değildi, masada değildi.

Belki lavaboya gitmiştir diye düşünürken telefonumun ard arda titremesi ile etrafta dolaşan gözlerimi masada ki telefona çevirdim. Elime alıp kilidini açtıktan sonra gelen mesaja baktım.

Ateş: Dışarıya gel

Ateş: Kafenin arkadına

Ateş: Sadece iki dakika

Ateş: Lütfen

Okuduğum mesajlar ile şaşkına dönerken kendimi çabucak toparlamaya çalıştım.

Yutkundum. Gitmek istemiyordum.

Malum konuşmayı şimdi duymak istemiyordum.

Yeri değildi.

Ama gitmezsem ayrı bir dertti.

Orada, dışarıda, soğukta beni bekliyordu.

Lütfen.

Nasıl gitmeyecektim ki?

Kimi kandırıyordum. Beynim çoktan dışarı çıkmak için bahaneler aramaya başlamıştı. Kaldı ki ilk bahaneyi hemen söyleyip masadan kalkmıştım.

"Arkadaşım arıyor sürekli. Önemli bir şey galiba. Ben bi konuşup geliyorum."

Sözlerimden sonra masadakilerin cevabını bile dinlemeden hızla kapıya doğru ilerledim. Yanıma telefonumu da almıştım. Koşar adım kafeden çıkıp sanki arama yanıtlamış gibi yaparak telefonu kulağıma götürdüm.

Ve kafenin arkasına doğru yürümeye başladım. Gözden kaybolduğumda telefonu indirdim. Ve dar yolu bitirip sağa sapınca da onu gördüm. Çöp konteynırlarının yanında ki duvara yaslanmıştı. Tek ayağını kaldırıp duvara dayatmış bir pozisyonda dururken sigarasını içiyordu. Adım seslerimi duymuş olacaktı ki geldiğim yöne döndü. Hızla ayağını indirip duvardan ayrıldı. Ve o da bana doğru adımladı.

Ortada buluştuğumuzda sigarasının son dumanını çekmişti. Konuşmasına girmeden önce bitmiş sigaraya işaret parmağıyla hızlıca vurup ucunda ki yanan yeri düşürdü. Artık bir izmaritten ibaret olan sönmüş sigarayı arkasında ki çöpe fırlattı.

Yağmur yağmış olmalıydı. Yerler ıslaktı.

Kısaca gözlerime baktı.

Geliyordu gelmekte olan.

"Gece."

Adımı sarf etti.

Tek kelime ile bana her şeyi anlatmak istiyor gibiydi. Sesi o kadar doluydu ki.

Hiç bir şey söylemeden ona bakmaya devam ettim. Kaçmanın bir mantığı yoktu. Eninde sonunda bu konuşmayı yapacaktı. Olmayacağını bana söyleyecekti. Ama sorun neydi bilmiyorum. Ben bunu zaten biliyordum. Onun ağzından duyacak olmak neden beni bu kadar zorluyordu.

Boğazını temizledi.

"Belki söylediğin gibi senin için pek önemi yok bunun. Ama ben artık konuşmadıkça boğuluyor, yavaş yavaş tükeniyormuş gibi hissediyorum. Sen yıllarca nasıl dayandın inan aklım almıyor. Ama ben dayanamıyorum artık."

Gözlerimi örtmek istedim, dolmamaları için.

"Şayet sen beni nasıl bir duruma soktuğunun farkında değilmişsin gibi duruyor. Ama beni öyle bir şeyin içine soktun ki nasıl çıkacağımı bilmiyorum. Ben her şeyin farkındayım. Nasıl zor bir durumda olduğunun, olduğumuzun."

Düşündüğümden daha iyi gidiyordu.

Hiç bu kadar tatlı bir dille konuşacağını hayal etmemiştim.

"Ben aklımda ki her şeyi söylesem bile hiç bir şeyi düzeltemeyeceğimi biliyorum. Hatta düzeltmeyi bırak her şeyi daha da imkansıza sokacağımı da biliyorum."

Vay be dedim içimden.

Ağzı ne güzel laf ediyordu öyle.

"Ben, o kızın sen olduğunu öğrendiğimde nasıl hissettiğimi hangi kelime ile anlatsam inan bilmiyorum."

Gülümsedi.

Gülümsedi mi?

"Gerçekten, nasıl bir şok yaşadığımı nasıl anlatabilirim hiç bir fikrim yok."

Gözlerimi daha fazla açık tutamadım.

"Ama inan bana ben bunu öğrenmeden önce, dün gece, Gece ben dün gece seninle konuşmaya zaten gelecektim. Sana her şeyi anlatacaktım. Yemin ederim duyduklarımdan, söylediklerinden dolayı konuşmuyorum şu an. Sadece cesaretimi toplayamadım bir türlü. Ama artık eminim. Söylememek için bir neden görmüyorum."

Derin bir nefes verdi. Bense derin bir nefes aldım.

"Gece ben.."

Duymak istemiyorum. "Biliyorum."

Hızla araya girip onu durdurmam mı yoksa kullandığım kelime mi? Onu bu kadar şaşırttan neydi?

"Biliyor musun?"

Şaşkınlıkla sordu. Dolan gözlerimle bir adım geriledim.

"Biliyorum. Daha önce fark ettiğini! Şüphelendiğini! Beni bulmaya çalıştığını!"

Kaşları çatıldı.

"İstemediğinide biliyorum. Beni istemediğini. Olmayacağını. İmkansız olduğumuzu biliyorum ben. Senden öncede biliyordum. Bunları duymama gerek yok."

Daha da yaklaştı kaşları birbirine.

"Sadece emin olamadığım bir şey var."

Az önceki gür sesim yerini bir mırıltıya bırakmıştı.

"Bana, sana her şeyi söyleyeyim diye mi yakın davranıp duruyordun?"

Ağzı açıldı aniden.

"Sen ne saçmalıyorsun Gece!"

İlk kez.

Onu tanıdığım günden beri ilk kez sesini bu denli yükseltmişti bana karşı. Öyle ki çıkardığı kalın sesten dolayı boğazının acıdığına yemin edebilirdim. Şok dalgası ile bir iki adım geriledim. Ancak ne kadar geri adımlasam o o kadar bana doğru geldi.

"Ne yakınlığı! Ne şüphesi! Sen neyden bahsediyorsun? Ne istememesi!"

Her ne kadar sinirli ve öfkeli olsada gözlerinde büyük bir şaşkınlıkta yer edinmekteydi.

Benim gözlerimi ise tamamen bir şaşkınlık bürümüştü. Anlamıyordum.

Böyle bir tepki beklemiyordum.

"Sen, sen bana beni bildiğini söyleyecektin, olmayacağını, istemeyeceğini.."

Tıslayarak güldü. Öfkesi öyle büyüdü ki sıkıca yumruk yaptı elini kaldırıp hırsla saçına geçirdi. Tüm saç tellerini koparmak istercesine çekiştirdi.

"Öyle mi! Nerden duydun bunu?"

Yine de kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Be-be ben."

Kekelemekten öteye gidemememiştim. Oysa bağırmıştı.

"Ben söyleyeyeyim, kafanda kurdun bunları."

Boynunu kırtlattı sinirle. Sonra aklına gelmiş gibi bir anda parladı.

"Sen günlerdin bu saçma sikik düşüncelerden dolayı mı bana soğuk davranıyordun."

Bir kez daha tısladı kafasını geri atıp.

"Bu yüzden karşıma Buse'yi yolladın. Böyle sikim sonik bir oyun oynamaya çalıştın! Değil mi!"

Cevap veremedim.

"Gece sen neye dayanarak bu düşüncelere inandın Allah aşkına!"

Dolan gözlerimi kırpamadım.

"Bir de biliyorum diyor. Ben söyleyeyim sana sen hiç bir bok bilmiyorsun güzelim."

Sinirle başlamıştı sözlerine. Ama dolan gözlerimi görünce duraksayıp aniden sakinleşmişti.

"Ben o gün mağazada, dün akşam partide günlerdir kendimi yiyip bitirerek söylemeye çalıştığım o şey senin kafanda kurduklarınla uzaktan yakından ilişkili değil."

Sesi normale dönmüştü.

"Ben haftalardır kendimi yiyip bitiriyorum Gece. Ben nasıl böyle bir şerefsizlik yaparım diye kendime kızıyorum. Kendime sövüyorum."

Anlamıyordum! Anlamıyordum işte! Beynim donmuş gibiydi.

"Ben."

Gözlerini kaçırdı. Ardından sertçe kapadı göz kapaklarını.

"Ben dostum dediğim insanın kız kardeşine nasıl yan gözle bakarım diye kendimi sikiveresim geliyor sen karşıma geçmiş.."

Aniden açıldı gözlerim. Bütün bedenim dondu. Soğuk sanki beni içine hapsetti, yuttu.

Beynim o vakitten sonra çalışmayı bıraktı. Kalbim ona eşlik etti. İlk kez beynim ve kalbim ortak bir iş yaptı.

Belkide öldüm. Ama nefes almaya devam ettim işte.

Ya da etmedim.

Şu an nefes alıyor muydum?

Şu an nerede, ne zaman? Ne?

Ne?

Ne!

"Benim sana söylemeye çalıştığım şey.."

Kafasını yemiden bana çevirdi. Gözlerime baktı.

"Gece.."

Yutkundu. Ve hiç acımadan o kurşunu sıktı. Tek mermide beni öldürdü.

"Ben hayvan gibi hoşlanıyorum senden."

...

AĞAĞAĞAĞPAPAPSPDOWPAPAAAAAAĞP

LAAAAN

LAN
LAN
LAN

LAAN

ÇIVDIRIYOVUM

ÇIKDIRIIYORUUUM ÇIKDIRIYORUEMMM

Laan

Agaa

Ne söyleyeceğime dair en ufak bir fikrim yok

Söylenecek her şeyi bölümde söyledim zaten

Artık susuyorum.

Siz çıldırın ben izleyeyim fjfjdj

Gitmeden ufak bir duyuru. Yarın 2 tane ödülü olan bir yarışma yayınlayacağım insta hesabımdan. Yarışma kitaplarım ve benim hakkımda sorulardan oluşacak. Story olarak atacağım yarışmada en çok doğru bilen kazanan olacak. Ve yarışmanın ödülleri; kazanan kişiyi takip edip kitaplarını okuyacağım.

İkinci ödülde kazanan kişi ile özel bir sohbet yapacağım. Bu mesaj, sesli arama veya görüntülü sohbet kısaca kazananın istediği her hangi bir yolla olacak. Ve kitapla alakalı nerak ettiği çoğu şeyi ona söyleyeceğim!

Yarışmaya katılmak için tek yapmanız gereken buradan instaya uçmanız ve takipte kalmanız.

İnstagram/ terayaziyore

Sizleri seviyorum. Ve rekor yorum beklentimi de söyleyip koşarak uzaklaşıyorum.

Çok öptümm

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

790K 38.5K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
913 501 13
Helin, güven ve arkadaş problemleri olan ve sosyal yaşantısı olmayan, sosyal yaşantısı sadece ailesiyle geçirdiği zamandan ibaret olan bir kız. Helin...
1.8M 64.5K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
319 56 24
TÜRKÇE ÇEVİRİ KİTAP Birlikte vakit geçirme şansı doğar ve Adrien ile Marinette yakınlaşır. Nathalie bu yeni ilişkinin Adrien için iyi olacağını umark...