ATEŞPARE (+18)

Door cerennmelek

45.2M 2.1M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... Meer

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER

598K 36.7K 104K
Door cerennmelek




Archive - Fuck U

Archive - Again

12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER

Zehirli düşünceler zihnimi rahat bırakmıyordu. Sürekli düşünmek, beni içten içe tüketiyordu. Her detayın beynime kazınması, acı veriyordu.

Bu işkenceden bir nebze, beni kurtaran şeyler ilaçlardı. Sanki beynim kanıyor ve ben bunu hissediyordum.

İnsanların konuşmaları, her küçük hareket, her soluk zihnimde toplanıyordum. Gözlerimi sıkıca yumdum. Beynimi oyalayacak bir şeylere ihtiyacım vardı, bu fikirle gözlerimi açtım ve bakışlarımı Alanguva'ya çevirdim.

Elindeki tablete dalmış, büyük bir dikkatle uzun ve kalın parmakları tabletin üstünde geziniyordu. İki saattir sıkıcı bir uçak yolculuğundaydık ve hala uzun bir yolumuz vardı. Kendine ait kocaman bir uçağı vardı, içinde yatak odası bile vardı!

"Hostesin yok mu? Nasıl bir özel uçak bu?" Diye söylendim.

"Ne istiyorsun?" Bakışlarını kaldırmıyordu hala. Bacak bacak üstüne atıp iyice yayıldım.

"Bu viskinin tadını beğenmedim, ne zevksizsin."

"O viskinin şişesi bilmem kaç bin dolar. İçebileceğin en iyi viski." Dedi Pusat.

"Yeni bir şişe getirir misin?" Dedi Ateş, hala kafasını kaldırmadan. Pusat bana ters ters bakıp yerinden kalktı.

"Hizmet et, köle." Diye bağırdım arkasından.

"Çok cimrisin."Bu sefer kaldırdı kafasını.

"Öyle mi?"

"Evet, hostesin yok. Güvenlik şefine ayak işlerini yaptırıyorsun." İlgisini çekmiş olacağım ki tabletini kapattı. İlgisini tamamen bana yöneltti. "Çokta görgüsüzsün." Tek kaşı havalandı.

"Ne görgüsüzlüğümü gördün?"

"Simsiyah, kocaman bir uçağın var! Ve üstünde kocaman AA harfleri var. Baş harflerini koca bir uçağa kazımak mı? Nerenin görgüsüzüsün sen?"

Sırıttı. "AA dünyaca ünlü bir marka, ben bir markayım."

"Bak görgüsüzsün işte."

"Bence kıskanıyorsun beni." Dedi arkasına yaslanarak. Üzerindeki siyah kazağın kollarını dirseklerine kadar sıyırdı. "Bir uçağımın olmasını, üstünde ismimin yazmasını çok kıskandın."

Güldüm alayla. "Bende uçak alabilirim istesem! Sen beni fakir mi sanıyorsun? Sürekli paranla hava atmayı kes." Alırdım da paramın yarısı uçağa giderdi. Bir uçak kaç paraydı bu devirde!

"Eminim üstünde V yazan kocaman bir uçağı çok istersin sende." Pusat yerine oturdu, eli boş gelmişti.

"Nerede şişem?" Sabır dilenirmiş gibi kafasını havaya kaldırdı. Ve o sırada hostes elinde yeni bir şişeyle geldi. Demek hostesi varmış. Güzel fizikli, genç bir kadındı.

Bardaklarımızı doldurdu. "Başka bir isteğiniz var mı efendim?"

Kafamı iki yana salladım. Güler yüzle geri döndü, arkadan hostes kızı kestim. Pusat bana hayretlerle bakıyordu. "Kızın götünü kesiyorsun!"

"Milleti incelemeyi severim, sizinkileri de kestim." Pusat şok içinde elleriyle, gri gömleğinin açık düğmelerini yakasına kadar kapattı.

"Sapık." Diye de söyleniyordu. Göz kırparak, öpücük attım. İçki bardağını eline aldı ve kendi koltuğunda benden en uzak köşeye kaydırdı kendini.

Alanguva'nın bakışları üstümdeydi. Biraz da onunla uğraşacaktım."Uçakta hiç hostesine sakso çektirdin mi? Sadece merak."

Pusat'ın ağzındaki viski olduğu gibi etrafa saçıldı. Tüm tükürüğünü etrafa salmıştı ve koluma gelmişti. İğrenerek peçeteyle sildim.

"Yok amına koyayım ya, bu kadar da olmaz. Senin dilinin ayarı yok mu? Kaç yaşında adamım, yemediğim bok kalmamıştır utanıyorum lan senin yanında." Shrek kızarmıştı.

"Sen çok fazla yetişkin içerikli film izlemişsin." Dedi Alanguva, eğlenen bir tavırla.

"Porno izlemeyi sevmem." Dedim yüzümü buruşturarak. "Çekmesi daha zevkli."

Shrek bordo olmuştu. "Sen bir de bu kızla aynı çatı altında kalıyorsun! Dikkat et gece gelip sikmesin."

Alanguva güler gibi oldu. "Çok çabuk sıkılıyorsun, zekan seni yoruyor. Ve sen o zeki beynini oyalamak için milletle uğraşıyorsun. İşe yarıyor mu peki?" Her şeyi bu kadar çabuk ve kolay bilmesi beni çıldırtıyordu.

"Tavsiye ederim." Yine sarı bakışları gözlerime kilitlendi. "Neden V?" Diye sordu. Pusat bizi merakla dinliyordu. V herkesin merak konusuydu. "Bir anlamı mı var? Romen rakamı mı yoksa bir film karakteri? Merak ediyorum, neden V?"

Bu herkesin merak ettiği bir şeydi. V çok zekiydi ve herkes bunun açıklamasını çok uçuk yerlerde arıyordu. İşte V'nin zekası burada başlıyordu.

"Üstüne çok düşünmedim, sadece bakış açısı. Ben A yazdım onlar ters V algıladılar, bozuntuya vermedim." Herkes düşündü bu konuda, bilim adamları, ajanlar, polisler, devlet adamları, hatta sokaktaki çocuk bile... Herkes uçuk bir neden bekledi ama bu kadar basitti. Bazen en zor cevap en basit olandır.

"O yüzden hiçbir V harfin muntazam değil, çünkü aslında V yazmaya çalışmıyordun." Dedi Ateş, kendi kendine konuşarak.

"Çok saçma." Dedi Pusat. "Yani kendi adının baş harfini kazıdın." Boş konuşuyordu. Ateş ise gözlerime bir aydınlanma yaşıyormuş gibi bakıyordu. Zeki adamın hali başka oluyordu işte.

Kadehimden koca yudumlar aldım. Biten bardağı bıraktım ve kalktım yerimden. "İnşallah yanlışlıkla uçaktan düşersin." Diye beddua etti Pusat.

Yanağından makas aldım, gözleri kocaman oldu şaşkınlıktan. "Bende seni seviyorum Shrek."

Yanlarından uzaklaşırken Pusat öfkeyle konuşuyordu. "Şu kıza dokunmazlık koydun, yemin ederim elim ayağım titriyor."

"Dokunulmazlığı olmazsa dövecek misin sanki?" Diye sordu Alanguva.

"Hayır, da üstüne falan yürürüm."

"Emin ol üstüne yürümenden korkar zaten." Uçakta küçük bir tur yaptım ve sabahtan beri içini merak ettiğim odaya girdim.

Adamın cidden uçakta yatak odası vardı! Küçük bir odaydı ama her şey vardı. Dolapları, çift kişilik yatağı ve hatta içki dolabı. Kendimi yatağa bıraktım. Uçakta yatakta yatmadım da demezdim artık.

Oda Alanguva kokuyordu. Sert ve erkeksi kokusu her yerde kendini belli edecek cinstendi.

Odanın kapısı açıldı. Kafamı kaldırıp giren kişiye bakma gereği duymadım. Onun Ateş olduğunu adım seslerinden bile anlamıştım. İçeri girdi ve kapıyı kapattı.

"Yatağıma yatmak için izin aldın mı?" Kafamı ona çevirdim.

"Beni azarlamak için mi o şekilli kıçını kaldırıp geldin." Şekilli ve güzel! Gördüğüm en güzel göte sahipti şerefsiz.

"Hayır, senin gibi kaçığın ne yapacağı belli olmaz." Güldüm. Gözleri üstümde dikkatlice geziniyordu. Kısık sarı gözleri tepeden tırnağa inceledi, yatağının üstünde uzanışımı.

"Desene şuna artık sensiz nefes almıyorum. Bu arada bu yatak cidden rahat."

"İlaçlarını aldın mı?" Her boku da bil.

"Aynılarından sende mi kullanıyorsun?"

"Hayır, ben zihnimi meşgul etmek için faklı yöntemler deniyorum." Dedi göz kırparak ve imayla. "İlaçlar sana yetmiyor, sende enerjini başka yollarda arıyorsun. İnsanları hayrete düşürmeye, oyunlar oynamaya bayılıyorsun. Gerçekten de bin bir yüzün var, şuan hangisiyle konuşuyorum?"

Alt dudağımı dişledim, kısık bakışlarımı üstünde gezdirdim. "Gel de bak, hangi yüzüm var." Elimle de yatağın boş kısmına vurdum.

Gölge düşen sarılarını kıstı, derin bir nefes aldı. "Bundan bahsediyorum işte. Tenimin tenine hissettiği şehveti gördün ve buna oynuyorsun. Sürekli oynuyorsun." Yatağa yakınlaştı, bir dizini yatağa yasladı. Sarılarından alev çıkıyordu sanki. "Sonunda dayak yemeyeceğimi bilsem o yatağa girerim ve seni uçağı düşürecek kadar sert şekilde si..." Konuşmasını bölen ben oldum.

"Kimin kimi sikeceği belli olmaz Alanguva." Dedim ciddileşerek.

Güldü. "İşte bundan bahsediyorum. Öyle bir oynuyorsun ki beni arzuladığını bile düşünebiliyorum, o kadar gerçekçi oynuyorsun ki senin sahtekar bir kadın olduğunu aklımdan siliveriyorum. Biliyorum ama kanıyorum yine de."

Dirseklerim üzerinde doğruldum, saçlarım omuzlarımdan aşağı salınıyordu.

"Kanmıyorsun, sende benimle oynamaya çalışıyorsun." Yavaş yavaş salladı kafasını. Dizini çekti ve yatağa, tam yanıma uzandı yorgunca. Koca bedeni, yatağın neredeyse tamamını kapladı.

"Cebonayan, ayda bir kez toplanır. Bu toplantılar her ay faklı bir ülkede düzenlenir. Dünyanın dört bir yanından üyeler gelir. Önce toplantı olur, ardından salak saçma davetler olur. Amaç üyelerin kaynaşması ve birbirinden kopmaması. Kurulduğundan beri böyledir. Seni baş danışmanım olarak tanıtacağım ama toplantıya girmen imkansız. Kimse toplantıya danışmanını ya da yakınını sokamaz."

"Basit bir üniversite öğrencisinin baş danışmanın olması absürt kaçmaz mı?" Başını bana çevirdi.

"Kaçmayacak, kimseyi ilgilendirmez bu. Ama düşünenler olacak tabi, onlar da seni tanıdığında anlayacak. Oynamanı istiyorum, bana hep oynadığın gibi. Çok zeki ve başarılı bir kadın, aynı zamanda uysal. Aşkın olmanı istiyorum, karşıma çıktığın ilk halin."

"Toplantıya girmek istiyorum."

"Bu mümkün değil, şimdilik. Davetlerde, benim yanımda olmalı ve zekanla dikkat çekmelisin."

"Ne için zemin hazırlıyorsun?" Karşımdaki adamın ne planladığını çözemiyordum ama zeka üstü bir şey olduğunu biliyordum.

"Cebonayan, toplulukların çıkarlarını gözetleyen güçlü bir kuruluş, bir sigorta. Cebonayan üyesi olmak saygınlık ve güç getirir. Düşündüğünün aksine silah kaçırıp, uyuşturucu pazarlamıyoruz. Çoğu zaman, büyük devletlerle ortak çalışıyoruz."

"Teknolojin Cebonayan'la ilgili değil, sadece sana özel."

"Evet, seni zeki şey."

Yataktan kalkmak için hamle yapacaktım ki vazgeçtim. Doğruldum ve hızlı bir hareketle kucağına oturdum. Şaşırdı ama belli etmedi.

"Üstüme atlamak için zaman mı kolluyorsun?" Titrek bir nefes verdi. "Bu sefer nereme tekme ya da kafa yiyeceğim?"

Kendimi altımdaki sertliğe bastırdım. Kafasını arkaya attı, gözlerini yumdu. "Kalk Aşkın." Dedi sakin ama uyarıcı bir tınıyla.

"Ben senin altında olmak için kıvranmayacağım." Üstüne eğildim. Nefesim yüzüne çarparken, göğsü de göğsüme çarpıyordu. "Sen benim altımda olmak için kıvranacaksın."

Yumduğu gözleri açtı. Sarıları koyulaşmıştı. "Üste de olabilirsin, hiç sıkıntı değil."

"Beni o toplantıya sokacaksın."

"Sabırlı ol."

"Ben senin kuklan değilim, ona göre davran." Kucağından kalktım ve odadan çıktım. Geri yerime geçip oturdum. Yenilenen kadehimi tek dikişte bitirdim.

Pusat yan yan bana bakıyordu. "Ne yapıyordunuz küçücük odada ikiniz?"

"Patronunun ırzına geçtim."

"Beklerim senden."

Bu uçak yolculuğu daha çok uzun sürecek gibiydi.











***

Otele gelmiştik, bütün Cebonayan üyeleri şuan bu oteldeydi. New York'un göbeğinde, lüks bir oteldi. Öğlen toplantı akşam da davet olacaktı. Bu insanlar hakkında bilgi edinmek için güzel bir fırsattı.

Uyumaya çalışıyordum ama nafileydi. Bir saat uyuduktan sonra uyanmış ve bir daha asla uyuyamamıştım. Alanguva'yla aynı dairede, faklı odalardaydık. Beni gözünün önünden ayırmamaya çalışıyordu.

Yataktan çıktım, uyumaya çalışıp uyuyamamak sinirlerimi geriyordu. Lüks odamdan çıkıp, terasa geçtim acelesiz adımlarla. Bir sigara yaktım ve koca şehrin kalabalık ışıklarını seyrettim.

Asla uyumayan, yorucu bir eyaletti New York. Daha önce de gelmiştim birkaç kez.

Alanguva'nın adım seslerini işittim. "Bu saatte uymayıp, benim hakkımda hain planlar mı kuruyorsun?"

"Evet seni öldürüp, yarın lider koltuğunda oturmayı düşünüyorum."

"Kulağa eğlenceli geliyor." O da bir sigara yaktı. "Didem kıskançlık krizlerine girmiş ve asla umursamadığı Cebonayan etkinlikleri için buraya gelmiş. Yarın büyük ihtimalle seni kıstırıp, aramızda ne olduğunu öğrenmeye çalışacak."

"Aramızda bir şey olmadığına onu inandırmamı mı istiyorsun?"

"Hayır, istediğini düşünsün. Herkes istediğini düşünebilir."

"Beni yardımcın olarak tanıttığında kimse zekamı umursamayacak. Geceleri yatağını süslediğim boş bir bebek olduğumu düşünecekler."

"Seni tanıyana kadar."

"Sevgilinin aramızda bir şeyler olduğunu düşünmesi senin için kötü değil mi?"

"Ben kimseye aşk sözleri vermedim, Didem yerinin farkında. Kurcalama." Didem'le normal bir sevgili ilişkilerinin olmadığı belliydi zaten. "Yarın, senin için kıyafetler gelecek."

"Beni senin süsleyip püsleyip yanında gezdireceğin oyuncak bebeğin değilim. Akıllı ol."

"İstersen pijamayla gez, benim için sorun değil. Ama onların gözünde benim baş danışmanımsan dikkatli ve bakımlı olmalısın. Oyunumuzun inandırıcı olması için."

"Kime oynuyoruz?"

Cevap vermedi. Cevap vermediği her sorunun altında asıl vurgunun yattığını biliyordum. Bu cevapları kısa sürede bulacak kadar zekiydim, öyle olmalıydım!

Kibirli tarafım, onun benden üstün bir zekası olduğunu asla kabullenmeyecekti. Masada duran küllükte söndürdüm sigarayı. İçeri bir adım atacaktım ki tekrar konuştu Alanguva.

"Herkese oynuyoruz, evrene oynuyoruz."Oynuyorum değil, oynuyoruz. Ne yapıyorsa, beni bir parçası yapıyordu yavaşça.

Evrene oynuyoruz.

Evrene oynuyoruz.

Evreni değiştirecek bir teknolojiye, icada sahipti.

Zekamın köşelerinde dolaşıyor, hiç zorlamadığım kadar zorluyordum ama cevabı bulamıyordum. Her ihtimalin ucu öylesine açık öylesine imkansız görünüyordu ki, bir yerden sonra bocalıyordum.








***

Yumuşak, sade rujumu dudaklarıma yedirdim. Şekillendirdiğim saçlarımı elimle biraz dağıttım ve alnıma düşen kâkülleri düzelttim. Gündelik ama fazlasıyla ürün kullandığım bir makyaj yapmıştım.

Kısa krem rengi, dar bir etek ve üstüne etekle aynı renkte crop giyinmiştim. Ve tabi kahve ve krem rengi arasında olan pahalı, ünlü bir tasarımcının ceketiyle tamamlamıştım. Sabah Alanguva'nın dediği gibi bir ton özel tasarım kıyafet gelmişti.

Ev fiyatına kıyafetler!

Asi yanım elbiseleri parçalayıp, o parçalardan yeni bir elbise yapıp Alanguva'ya giydirmek istese de kendimi tutabilmiştim. Sabırlı olmalıydım, bin yüzüm vardı ve şuan onlardan birini takacaktım. Ateş'in istediği gibi oynayacaktım ama o da günün sonunda benim istediğim gibi oynamak zorunda kalacaktı.

Çantamı aldım ve topuklu ayakkabılarım üstünde odadan çıktım. Alanguva bir saat önce kadar toplantıya inmişti.

Üyelerin tamamını henüz göremesem de ailelerini ya da iş ortaklarını otelin lobisinde görebilirdim. Daireden çıkacaktım ki Pusat belirdi kapıda.

"Neden buradasın da toplantı da değilsin? O kadar önemli biri olmadığını biliyordum." Üstünde siyah bir gömlek ve kumaş pantolon vardı. Her zamanki tarzıydı.

"Başımızda senin gibi bir bela varken nasıl toplantıya gireceğim? Bebek bakıcılığı yapmam gerekiyor. Yerinde durmayacağını hepimiz biliyoruz." Ne kadar abartıyorlardı.

"Ne yapabilirim ki en fazla birilerini öldürüp, ortalığı karıştırırım." Kapının eşiğinden çekildim. Uzun koridorda beraber yürümeye başladık.

"Otursana oturduğun yerde, sen etrafta dolanınca ben çok geriliyorum. Her an her boku yapabilirsin." Asansörün önünde durduk.

"Toplantı ne kadar sürer?"

"Belli olmaz, genelde akşama doğru biter."

"Ne konuşuyorlar bu gizemli toplantıda?" Bana alay dolu bir bakış attı. "İyi söyleme, Alanguvacık bana anlatıyor istediğimi."

"Anlatmıyor."Gelen asansöre bindik.

"Emin ol, anlatıyor."

"Anlatmıyor." Dedi ama bu sefer az önceki kadar kendinden emin değildi.

"Patronuna biraz cilve yaptığımda adını unutuyor." Yandan bir bakış attı.

"Sen ve cilve yapmak? Bak şuan daha da inanmıyorum."

"Sen inanma, yakında varını yoğunu üstüme yaptığında inanırsın." Shrek'le uğraşmayı seviyordum. "Biraz rahat ol, seni öldürmeyeceğim. Bu kadar gerilmene gerek yok." Dedim elimi bir dost gibi omzuna koyarak. Küfür ederek itti elimi.

Asansör durdu ve kapıları açıldı. Asansörün önünde esmer, genç ve oldukça yakışıklı bir adam duruyordu. Takım elbiseli ve aynı buradaki herkes gibi milyon dolarlık bir adam. Pusat'ı gördüğünde birbirlerini tanıdıklarını anladım.

"Toplantı başladı mı?" Diye sordu adam, Pusat'a.

"Kaç saat oldu, geç kaldın. Seni seçmemeleri ne kadar doğru bir kararmış. Daha küçük toplantılara yetişemeyen bir adam nasıl liderlik yapabilirdi ki?" Pusat'a bak sen.

Her ne kadar Ateş'ten önce babası Cebonayan'a liderlik etse de monarşi yoktu. Seçimle başa geliyordu lider. Ve Pusat'ın tavrından anladığım kadarıyla bu adam da adaylardan biriydi.

Yetişemediğini söylüyordu ancak geç kalmış biri için fazla özenliydi. Saçlarından, kol düğmelerine kadar her şey muntazamdı. Ya görünüşüyle uğraşmaktan geç kalmıştı ya da bilerek geç gelmişti.

"Bir üye bile değilken, bu kadar kibirli olmak tam da Ateş'in adamına yakışan hareket zaten." Adamın koyu bakışları bana dokundu ve yüzünde yavşakça bir gülümseme oluştu.

"Bu güzellik kim? Tanıştırmayacak mısın?" Pusat sert bir cevap vermeye hazırlanıyordu ki öne atıldım.

"Aşkın, Ateş Bey'in baş danışmanıyım." Dedim yüzümdeki sahtekar bir gülümsemeyle. Uzattığım eli tuttu. Sıkmak yerine dudaklarına götürdü.

"Bende Sancak Koçan. Tanıştığımıza çok memnun oldum." Çekingen ama hevesli bir gülüş sundum.

"Bende."

Pusat bir ona bir de bana ters ters bakıyordu. "Gidelim biz artık." Dedi kaba sesiyle.

"Akşam görüşürüz o zaman." Dedi adam elimi bırakarak.

"Görüşürüz." Dedim kibarca. Ardından Pusat'la yemek bölümüne geçtik.

"Yavşağa bak yiyecekti seni, sende var ya az değilsin. Bize kan kustur, millete kediyi oyna."

"Kediyi oynamamı patronun istedi." Bir masada, karşılıklı oturduk.

Yanımıza gelen garsona, öğle yemeği için sipariş verdik. Gözlerim etrafta geziniyordu. Pek çok kadın ve adam vardı şık giyimli. Çoğu öğle yemeği için gelmiş gibiydi.

"Otelde şuan sadece Cebonayan üyeleri mi var?"

"Evet, normal müşteri yok." Dedi Pusat arkasına yaslanarak. Kadınların üstünde gezindi bakışlarım. Öğle yemeği için abartılı kıyafetlerdi, oldu olacak gelinlik giyselerdi. "Ama toplantıya sadece has üyeler katılabiliyor." İlk defa böğürmeden konuşmayı başarabilmişti.

Yemekten önce içkilerimiz dolduruldu ama o içmedi. Etrafı incelemekten başka bir şey yapmıyordu. Çok geçmeden yemekler de geldi. Tam yemeğe başlayacaktım ki Pusat konuştu.

"Bahar, kalbi biliyor mu?" Diye sordu birden, bana kaçamak bakışlar atarak.

"Sana ne." Çatalımı bırakıp arkama yaslandım. "Onunla ilgilenmeyeceksin." Cevap vermedi, yemeğe başladı hatta.

"Bilmesi gerek." Bana bakmıyordu hala.

"Bu seni neden ilgilendiriyor? Onun adını ağzına almayacaksın. Ona karşı bir şey hissetmeyeceksin." Durdu, kaldırdı başını. Gözlerime baktı. "Ondan etkilendiğinin farkındayım, inkar etme. O dünyayı tanımayan, küçük bir kız. Ona yakınlaşıp, aklını bulandırma. Sen ve ben benziyoruz Pusat. Benim kadar zeki olmasan da kumaşımız aynı. Ben insanı gözlerinden tanırım ve seni yeterince tanıdım. Sende benim gibi öldürmekten zevk alan, vahşet açlığı çeken kusurlu bir zihinsin."

"Herkesi kendin gibi deli sanma. Öldürmekten zevk falan almıyorum." Alıyorsun. "Ben böyle öğrendim, öldürerek büyüdüm. Canım istediği için değil, mecbur olduğum için öldürdüm. Biz aynı kumaş falan değiliz."

İlk üç cinayetim kasıtlı değildi. Mecburdum. Yaşamam için öldürmem gerekiyordu.

Yemeğin ardından oturmaya devam ettik. İçeri giren Didem'i gördüm. Vücuduna yapışan pembe bir elbise ve bakımlı yüzüyle ilgileri üstüne toplamıştı. Birkaç masa gezip, tanıdıklarına selam verdi güler yüzle. Bir masada İngilizce diğerinde ise İspanyolca konuşmuştu.

"Alanguva'nın sevgilisi gelmiş." Dedim dedikodu yapar gibi. Pusat baktığım yöne baktı.

"Bir bu eksikti zaten. Didem aşırı kıskanç ve ona ne söylediysen günlerdir beynimizi sikiyor."

"Alanguva onu sevmiyor ama sevgilim diyor. Ne midesizlik ama."

"Sevmediğini nereden biliyorsun?" Dedi sanki beni uyuz etmeye çalışır gibi.

"Seven adamın nasıl olduğunu bilirim, Alanguva onu önemsemiyor bile. Büyük ihtimalle Cebonayan ailelerinden birinin kızı olduğu için Ateş'le birlikte büyüdü ve Didem ona aşık oldu. Alanguva ise aşk adamı değil, Didem'i sadece alışkanlıktan yanında tutuyor. Patronunun ne kadar pezevenk olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Kızı kullanıyor."

"Kızı kullandığı falan yok, Didem onun yanında olmak istiyor ve buna izin veriyor." Durdu, gözleri sinirle kasıldı. "Müneccim boku mu yedin? Her şeyi de bil."

Sırıttım sevimlice. "Dün gece uyumadın sende sanırım."

"Nereden çıktı o?"

"Hep dik duran omuzların, o kadar da dik değil. Gözlerin sürekli dalıyor. Bahar'ı düşündüğün için mi uyuyamadın? Çünkü Bahar'dan bahsettiğim an omuzların dikleşti ve savunma pozisyonuna geçtin." İrkildi. Şaşkınca bakıyordu.

"Bu zeka değil, senin özel güçlerin var! Cadısın sen."

"Olabilir tabi."

Didem beni fark etti. Gözleri öfkeyle kısıldı, duruşunu dikleştirdi. Bu bir meydan okuma tavrıydı. Yanında durduğu insanların yanından uzaklaştı, bizim masamıza yakınlaşıyordu. Uzun topuklularının üstünde, zarif ama bir o kadar da gizleyemediği öfkesiyle yürüyordu.

Masamızın önünde durdu. Kollarını göğsünün altında birleştirdi.

"Pusat, bu kadın kim?"

"Geçen tanıştık sanıyordum." Dedim onun aksine gülümseyerek.

Pusat yerinden dikleşti. "Ateş'in yeni asistanı efendim." Bana neden bu kadar saygılı değilsin Shrek?

"Ateş artık asistanla mı geziyor?" Pusat'la konuşuyor ancak bana yandan soğuk bakışlar atıyordu. "Ateş neden konuşmasını bile bilmeyen birini asistan olarak alır ki?"

Kıskanıyordu deli gibi, koruyordu. Ateş'i kaybetmekten korkuyordu ama bilmediği bir şey vardı; Ateş zaten onun değildi.

"Ateş'e sormak lazım." Dedim keyifle kadehimden bir yudum alarak. Bu sefer tamamen bana döndü. Öfkeden rengi değişmişti.

"Patronunla nasıl konuşman gerektiğini bilmiyor musun? Ne bu terbiyesizlik."

"Ateş bunda bir sıkıntı görmüyor." Kulaklarından her an duman çıkabilirdi.

"Benimle böyle konuşamazsın! Sen benim kim olduğunu biliyor musun? Ateş'e seni işten çıkartmasını söyleyeceğim, kovuldun. Ateş benim sevgilim." Her bir kelimenin altını çizerek söylüyordu. Güzelim kız canavara dönüşmüştü.

"Sevgiliniz mi? Hiç belli olmuyor gerçekten." Dedim sinir bozucu bir imayla.

Gözleri kısıldı. "O ne demek?" Her an üstüme atlayacak gibi duruyordu. Yapma be kızım, hiç şansın yok.

"Ateş pek sadık değil sanırım." Şimdiyse hayretle irileşti gözleri.

"Pusat ne diyor bu kadın?" Pusat gergince bir ona bir bana bakıyordu.

"Aşkın şakacı bir kızdır, gel biz seninle bir hava alalım." Dedi ve kalktı yerinden. Sinirden kuduran Didem'in koluna girdi ve çıkardı.

Onlar çıktıktan sonra içerisi kalabalıklaştı, toplantı bitmiş olmalıydı. Kadın ve erkek sayısı eşit gibiydi toplantıya girenlerde. Çoğu orta yaşın üstündeydi.

On beş dakika kadar sonra Alanguva göründü. Etrafında yoğun bir kalabalık vardı ama onun gözleri etrafta gezindi. Çok geçmeden bakışları beni buldu, etrafındakilere bir şeyler söyledi. Çok geçmeden yalnız başına geldi ve az önce Pusat'ın oturduğu yere oturdu.

"Pusat hesabı ödememek için kaçtı. Hayır yani beni zorla getirmişsiniz, bilyoner adamsın ben mi ödeyeceğim?" Yorgunca arkasına yaslandı, yüzü ciddiydi ama gözleri gülmek ister gibiydi.

"Her ay ev sahipliği yapan şehirdeki temsilci karşılar masrafları."

"O kadar zenginsiniz, beleşe geçiniyorsunuz yani." Onaylamaz şekilde kafamı iki yana salladım.

"Gidip hazırlanmaya başlasan iyi olur akşam için." Omuz silkecektim ama yapmadım, üstümüzde birçok göz vardı. "Pusat nereye gitti? Yanından ayrılmamasını söylemiştim."

"Sevgilini zapt etmeye çalışıyor."

"Onu çıldırtacak ne yaptın?"

"Olmayan bir şey söylemedim, aynı kendin gibi kibirli bir sevgilin var. Neymiş sana adınla hitap edemezmişim. Pardon da İngiltere prensiyle mi görüşüyorum? He bir de biraz sadakatsiz olduğundan bahsettim, e bu da yalan değil." Tek kaşı havalandı, kıstığı gözleriyle baktı bana. "Neden öyle bakıyorsun? Yalansa yalan de. Sen değil misin altımda olmak için kıvranacaksın diyen? Sevgilisi olan bir insan böyle konuşmamalı."

Yanımıza gelen garson ona bir bardak getirdi ve masada duran şişedeki beyaz şarabı doldurdu.

Ayağa kalktım.

"Nereye gidiyorsun?"

"Hep böyle hesap mı soracaksın?" Yanından ayrıldım ve asansöre geçtim. Benim arkamdan o da kalkmıştı. Asansöre bindik.

"Bensiz yapamadığını biliyorum ama insanlar yanlış anlayacak." Dedim asansörün aynasına yaslanarak. Bir eli cebindeydi, diğer eliyle kat numarasının üstüne bastı. "Sana sürekli laf sokuyorum, dövüyorum, saçma sapan hareketler yapıyorum. Neden karşılık vermiyorsun?" Vücudunu bana çevirdi, önümde durdu.

"O zaman sana istediğini vermiş olurum." Cebindeki elini çıkardı, beni mercek altına aldı. "Sen beni öldürmeye çalıştın ama bende seni bir ay boyunca insancıl olmayacak şekilde hapsettim, seni tehdit ettim. Bana kızgınsın ve ben sana hak veriyorum. Çocuk gibi davranıyorsun çünkü kendin olamıyorsun. Kendin olursan taş üstünde taş bırakmayacaksın ama sabırlı olmaya çalışıyorsun."

"Aferin Sherlock." Asansör durdu. İndik ve senkron adımlarla daireye girdik. Sevgilin aynı dairede kaldığımızı öğrense, bu sefer gerçekten kafayı yer Alanguva.

"Akşam için özenli olmalısın, herkes fazlasıyla abartıyor bu geceleri." Yani yanımda hoş görün demek istiyordu.

Orta parmak çekerek kendi odama girdim. Arkamdan konuşuyordu.

"Şu kılığına hiç yakışıyor mu böyle hareketler?" Arkamdan odaya girdi. Sabah gelen askıdaki kıyafetlerde gezindi gözleri. Siyah, uzun bir elbise çıkardı. "Bunu giyin."

"Bana emir verip durma puşt herif." Elinde tuttuğu elbiseyi yatağın üzerine fırlattı.

"Sana olabildiğince insancıl davranıyorum, sense her seferinde sözlerinle ve hareketlerinle beni pençeleyip duruyorsun. Burada benim için varsın, ben istediğim için. Ona göre davran." Her kelimesi beni daha da sinirlendirmeyi başarıyordu.

"Davranmazsam ne yaparsın?" Dedim kafamı dikleştirip, çenemi havaya kaldırarak.

"Eğer işime yaramazsan, seni umursamam. Kimseye bir kalp takmam, seni de ifşa ederim. Ama ikimiz de bunun olmasını istemeyiz. Değil mi?" Yanıma yakınlaştı, eli havalandı. Sıktığım çeneme gitti kalın ve biçimli elleri. "Sen zapt edilemeyecek bir kadınsın, zapt etmek istemiyorum zaten. Sadece zamanı geldiğinde, işime yaramanı istiyorum ve o zaman başladı."

Çenemi okşadı, hemen ardından eli düştü. Sert bakan gözlerime uzun uzun baktı, hemen ardından odadan çıktı.

Ne kadar kendime yediremesem de onun önde olduğunun farkındaydım. Bir çıkar yol bulamıyor ve daha da hırçınlaşıyordum. Bana boyun eğdirmeye çalışıyordu ve kendi çapında başarıyordu da.








Siyah ince topukluların üstünde birkaç adım attım. Üstümde siyah elbise vücuduma tam oturmuştu. Keşke mafya olacağına moda tasarımcısı olsaydın Alanguva, sana çok yakışırdı.

İnce askıları olan elbisenin, derin bir göğüs dekoltesi ve tüm bacak boyum kadar da bir yırtmacı vardı. Makyajım abartılı değildi, yüzümde patlayan kırmızı ruj haricinde.

Biraz oyalanarak hazırlandığım için on beş dakika kadar geç kalmıştık. Odadan çıktım, Alanguva beni bekliyordu. Salonda Pusat'la konuşuyordu ancak varlığımı sezdiği an sustu. Arkası dönüktü bir de!

Kafasını yavaşça bana çevirdi. Siyah bir takım elbise giyinmişti, milyon dolarlık bir takım olduğu bağırıyordu adeta üstünde. İçinde beyaz gömlek vardı. Bu sefer üç düğmesi değil, sadece bir düğmesi açıktı. Hiçbir zaman kravat takmıyordu. Şekilli saçlarından saatine, ayakkabılarına kadar tepeden tırnağa mükemmel görünmeyi başarıyordu sürekli.

Sarı bakışları üstümde uzun uzun gezindi. İfadesiz yüzündeki sarı gözlerinde beğeniyi görmemek imkansızdı. Derin bir nefes aldı.

Pusat, Ateş'e sinirlice ve hayretle baka kaldı.

"Güzelliğim aklınızı aldı sanırım." Dedim önüme gelen saçımı, elimle arkaya iterek.

"Senin bir kadın olduğunun yeni farkına varıyorum ben." Dedi Pusat homurdanarak. "Ciddiyim, unutuyorum çoğu zaman kadın olduğunu. Öyle pis bir ağzın var ki." Alanguva hala sessizdi ve hala bana bakıyordu. Bu Pusat'ı sinirlendiriyordu.

"Sende çok şık olmuşsun Pusat'çığım." Dedim gülümseyerek.

Alanguva konuşmadı, kapıya doğru yürüdü. Peşinden gitmediğimi fark edince durdu ve açtığı kapıyla bana baktı. "Gelmiyor musun?"

"Peşinden sürüklenecek bir köpek olmadığımı anlamanın vakti geldi de geçiyor Alanguva."

"Bu cadıyla uğraşmayacağım. Aşağı inip güvenlik kontrolü yapacağım." Dedi Pusat ve açık kapıdan çıktı.

Ateş yanıma geldi, karşımda durdu.

"Peki Aşkın Hanım, bana eşlik eder misiniz?" Diye sordu oyuncu bir tavırla.

"Tabi Ateş Bey." Dedim gülümseyerek ve iri koluna girdim. Dokunuşumla irkildi ama belli etmedi. Birlikte daireden çıktık. Biz asansöre bindiğimizde Pusat ortalıkta görünmüyordu.

"Rolünü unutma." Diyerek hatırlatma yaptı.

Uzun boyluydum ve kocaman topuklularım vardı ama hala aramızda boy farkı vardı. Bu sinir bozucuydu. Bana yukarıdan bakıyordu.

"Asıl sen rolünü unutma Alanguva."

Zemin kata inip, balo salonuna geçtik. İçeri kalabalık ve tüm otelin geri kalanı gibi şahşalıydı. Bakışlar üstümüzde toplanmıştı kısa süre içindi.

"O kadar güzelim ki gözlerini üstümden alamıyorlar." Dedim gülümseyerek.

"Sana değil bana bakıyorlar. Unuttun mu? Onların lideriyim."

"Güzelliğimi kıskanıyorsun şuan, bana bakıyorlar!" Kısık seste konuşuyorduk.

"Sana da benim yüzümden bakıyorlar. İlk defa bir kadınla geliyorum davete." Durduk, kolundan çıktım. Birbirimize dönük değildik ama ikimizde aynı anda birazcık birbirimize dönmüştük.

"Sevgilinle gelmiyor musun?"

"Hayır, hiç gelmedim. Sen neden sevgilin sevgilin diyip duruyorsun? Didem'i kıskanıyor musun?" Diye sordu ciddi yüzünün altında eğlenen haliyle.

"Çok." Dedim o harfini uzatarak. "Beni sadece sikmek için yanında tutan bir sevgilim olsun çok isterdim."

"Senin şu küfürlü ağzını ve edepsizliğini ne yapacağım ben?"

"Ağzım boş kaldığında durmuyor." Dedim sinsi bir imayla. "Ne yapmak istersin?" Göz kırptım.

Durdu, artık şaşırmıyordu. Alt dudağını ağzının içine yuvarladı ve hemen ardından "Aşkın." Dedi ı harfini uzatarak.

"Ortada çok dikkat çekiyoruz, yerimize geçelim." Diye bir önerge sundum ve o da uydu. Üstümüzde dolanan gözlerin eşliğinde üstünde Alanguva yazan bir masada durduk.

Bize bakan gözlerin arsında Didem'i gördüm. Metrelerce öteden bile hissetmiştim sinirini. Etraftaki insanlarda gezindi gözlerim, her birini beyime kaydettim. Bunların hepsi önemli (!) insanlardı.

Masaya ilk geldiğimiz andan itibaren Alanguva'yla sohbet etmek için insanlar akın etmeye başladı.

"Eğer V olduğumu bilseler burada çok daha fazla rağbet görürüm. Millet senin adını unutur, o derece."

"Yine başladık kıskançlıklara." Dedi dik duruşuyla. Ceketini çıkardı, öne çıktı. Konuşma yapacaktı prens hazretleri!

"Cebonayan'ın lideri olarak sizleri burada görmekten mutluluk duyuyorum." Dedi mimik bile oynamayan yüzüyle, yüksek sesle. İngilizce konuşuyordu. "Hepinize eğlenceleri saatler ve güzel bir gece diliyorum." Herkes alkışlamaya başladı. Alanguva yanımda geri döndü.

Pahalı şampanyayı dudaklarıma götürdüm. Yanımıza yaşlı bir çift geldi.

"Nasılsın Ateş?" İspanyolca konuştu adam.

"İyiyim Fernando, sen nasılsın?" Ateş İspanyolca konuşarak cevap vermişti. Bu adamın bilmediği dil var mıydı?

"Oldukça iyiyim ancak mücevher adasıyla ilgili sıkıntılar yaşıyorum. En sonunda vazgeçmem gerekecek gibi duruyor." Dedi yaşlı adam.

"Hiçbir şeyden vazgeçmen gerekmeyecek, haftaya bir görüşme düzenleyelim." Ardından kadına kaydı bakışları. "Serana, asla yaşlanmıyorsun." Zarif yaşlı kadın gülümsedi.

"Sende her geçen gün daha yakışıklı oluyorsun. Yanındaki özel biri mi?"

"Ateş Bey'in baş danışmanıyım." Dedim bende İspanyolca konuşarak. Ateş kısa bir an bana baktı.

"O zaman çok başarılı bir kadın olmalısın." Adamın sözleriyle gülümsedim. Çok geçmeden yanımızdan ayrıldılar.

Yanımıza başka biri yakınlaşıyordu, asansörün önündeki esmer adamdı. Ateş'in rakibi, Sancak. Ateş onu gördüğü an duruşunu dikleştirdi, çehresi sertleşti.

"Salıncak geliyor." Dedim Ateş'e kısık seste.

"Salıncak?" Durdu. "Bunu sevdim." Dedi ama hemen ardından onu nereden tanıdığımı merak etti, tam konuşacaktı ki Salıncak yanımıza vardı.

"Ateş!" Dedi çoşkulu bir tavırla. "Seni görmek ne güzel." Hareketlerinde bariz bir abartı vardı.

"Toplantıya gelmedin." Dedi Ateş.

"Evet, maalesef ki yetişemedim. Ama sorun değil çok zarif bir kadınla tanışma şansı yakaladım." Bakışları bana döndü, gülümsedim. "Böyle güzel bir kadınla çalışmanı çok kıskandım. Keşke onu senden önce ben bulabilseydim." Benden bir mal gibi bahsetmeleri sinirlerimi hoplatıyordu.

Ateş gerildi. "Güzel birini aramıyordum, zeka arıyordum. Ve ben onu bulmadım, o beni buldu." Ateş'in bu sözlerinden sonra Sancak'ın ilgisini biraz daha üzerime çekmiştim.

"Sürekli kazanmak yorucu değil mi Ateş?"

"Sürekli kaybetmekten yorucu olmadığına eminim." Alanguva'ya bak sen.

Sancak cebinden bir kart çıkarıp bana uzattı. "Eğer bu mükemmeliyetçi adam seni bıktırırsa, açık bir kapın var."Karta gitti elim, Ateş'in gözlerine baka baka aldım. İfadesinden o kadar belliydi ki kartı alıp parçalamak istediği.

"İş için geleceğimi sanmıyorum, Ateş Bey'le çalışmak benim için bir onur. Ama bir arkadaşa ihtiyacım olursa, aklımda bulunduracağım." Dedim çapkın bir tavırla.

"Bu sıkıcı davetten sonra bir şeyler içmek isterim." Dedi flörtöz bir sırıtışla.

"Tabi, buralarda olurum." Dedim aynı şekilde. Alanguva'nın gözlerinden ateş çıkıyordu.

"Bugün beni en heyecanlandıran şey bu oldu sanırım, görüşürüz." Sancak yanımızdan ayrıldı.

Vücudu gerilmiş, gözleri kısılmış ve her zamankinden daha sert duruyordu Alanguva.

"Bu neydi?"

"Zeki ve yakışıklı adamları severim. Senin rakibin olduğuna göre zeki olmalı, eh yakışıklılık desen ortada. Biraz eğlenmek benim de hakkım."Elimdeki kartı aldı, cebine koydu.

"Ben ondan yüz kat daha zeki ve yakışıklıyım. O zaman beni de seviyorsun. Biriyle eğleneceksen benimle eğleneceksin! Buraya kim olarak geldiğini unutuyorsun." Kudurmuş hali beni sadece eğlendiriyordu ve o da bunun farkındaydı. Gözlerime baktı baktı ve öfkeyle verdi nefesini. "Sabrımı zorluyorsun." Öyle bir tını da söylemişti ki, ilk defa bu kadar sınırlarını zorladığıma emin oldum.

"Biraz gevşe!"

"Onunla buluşmayacaksın."

"Bir gün olur da yollarımız ayrılırsa diye, güçlü müttefikler kurmalıyım bence."

"Aşkın!" Kısık sesle kükremişti tam anlamıyla.

"Beni kıskandın mı?" Diye sordum gülümseyerek. "Çok şirince." Elimi pahalı gömleğinin kapladığı, sert göğsüne koydum. "Eğer birbirimizden nefret etmeseydik seninle de eğlenebilirdim." Dedim alt dudağımı sarkıtarak. "He bir de sevgilin vardı senin." Elimi çektim göğsünden.

"Senden nefret etmiyorum, aynı şekilde sende etmiyorsun."

"Öyle mi?" Alaylı tavrımı yavaşça geride bıraktım.

"Öyle..." Konuşmaya devam edemedi, gözleri arkamda bir noktaya dokundu. Sarı gözlerinde ölümü gördüm, sarı gözleriyle bir cinayet işledi. Her yer kan içindeydi.

Omzumun üstünden baktığı yere baktım. Otuzlu yaşlarının sonunda duran, dinç bir adama bakıyordu. Adam da aynı şekilde Alanguva'ya bakıyordu. Ak düşmüş gür saçlarının ve koyu gözlerinin altında bir vahşet yatıyordu. Bu vahşeti nerede görsem tanırım. İkisi de en büyük düşmanlarına bakıyorlarmış gibiydiler.

Adam yanımıza geldi ağır adımlarla. "Ateş, seni görmek ne güzel."

"Şahin Karaman, gelmeyeceğini sanıyordum." Dedi ağır ağır konuşarak. Kimse Ateş'in gözlerindeki vahşeti görmüyor muydu? Ateş soğuk bir adamdı, hislerini saklamakta mükemmel bir ustaydı. Bu adam Ateş'in kendini kaybedecek derecede öfkelendirecek ne yapmıştı?

"Evet işlerim vardı ancak halledince, geç bile olsa gelmek istedim."

"Gelmen iyi oldu, unutma sen Cebonayan için önemli bir adamsın lider olmasan bile." Ateş bu adama oynuyordu ama neden? Bıraksak bir kaşık suda boğacak gibiydi ama kendini tutuyordu.

"Lider olmak çokta matrak bir şey değil sanırım. Yorucu olsa gerek." Dedi Şahin, çok kısa bir an gözleri bana çarptı ancak sonra tekrar baktı.

"Evet, tüm dünyayı dize getirecek güce sahip olmak yorucu bir şey."

"Bunun üstesinden sadece sen gelebilirdin zaten!" Şahin saygılı falan konuşmuyordu, süslediği cümlelerin altında büyük bir kin yatıyordu. "Her neyse daha sonra uzun uzun konuşuruz. İyi eğlenceler." Yanımızdan ayrıldı.

Ateş hiç konuşmadı, masada duran kadehi aldı ve tek dikişte içti.

"Kim bu adam?" Ateş cevap vermedi, beni görmezden geldi ve yanımdan uzaklaştı.

Ateş masa masa gezip, milletle sohbet etmeye başladı. O sırada bende yanımda gelen birkaç kişiyle tanıştım. Herkes büyük bir saygıyla yaklaşıyordu ve bunun sebebi Alanguva'nın yanındaki kadın olmaktı!

Ben Alanguva'nın yanındaki kadın ya da çalışan olmaktan çok daha fazlasıydım. V olduğumu bilseler ya diz çöker ya da beni öldürmeye çalışırlardı. Ben iyi bir oyuncuydum, yanıma gelen herkese güler yüzle ve samimice cevap veriyordum.

Yanımdaki insanlar bittiğinde Didem geldi bu sefer de. Düşmanca bakışlarla durdu karşımda. "Aranızda ne var?"

"Bunu Ateş'e sormalısınız." Ateş'ten çekinip bana geliyordu, ondan korkuyordu. İnsan sevdiği insandan korkmazdı.

"Sen benim kim olduğumu bilmiyorsun!" Sen benim kim olduğunu bilsen biat edip, altına işersin böyle konuştuğun için sarışın.

"Biliyorum tabi, Ateş'in sevgilisisin, güçlü bir ailenin kızısın ve ülkenin en iyi üniversitelerinde okuyan güzel bir kadınsın. Tüm bunlara sahipken neden seni aşağılayan bir pisliğin peşinden koşuyorsun? Kimseden sevgi dilenme, onlar seni sevmiyorsa sen kendini sev." Kısık gözleri irileşti, böyle bir çıkış beklemediği belliydi.

"Hiçbir halt bildiğin yok, kendini ne sanıyorsun ki? Benimle böyle konuşamazsın. Kimsenin peşinden de koştuğum yok! O zaten benim sevgilim." Dedi ve hızlı adımlarla uzaklaştı yanımdan. Hatta balo salonundan çıktı.

Ne kadar güzel olsa da özgüven sıkıntısı vardı ve buna en büyük etken Ateş olmalıydı. Alanguva, her türlü pisliksin koçum.

Saatler ilerlerken insanlar yavaş yavaş ayrılmaya başlıyordu. Başım ağrıyordu, ilaçlarıma ihtiyacım vardı. Alanguva bir saati aşkındır salonda yoktu. Aynı şekilde sevgilisi de gittiğinden beri görünmemişti. Belki de bir yerlerde barışma seksi yapıyorlardı.

Üst kata çıktım asansörle, kartımla daireye girdim. İçeriden sesler geliyordu, bağırma sesleri.

"Anlamak bu kadar zor değil! Seni artık hayatımda istemiyorum." Alanguva kükrüyordu, sessizce kapıyı kapattım. İçeri geçmedim, bir adım attığım an o k9 köpeği bunu fark ederdi.

"O kadın yüzünden!" Didem'in sesiydi.

"Senin yüzünden, biz seninle sandığın gibi bir ilişki içerisinde olmadık. Anla artık, bitti."

"Bitemez! Evleneceğin biri varsa o da benim."

Kızlar, bu kadar gurursuz olmayın. Tamam mı? Hiçbir sevgide kendinizi harcamayın. Değersiz hissettiğiniz yerde barınmayın.

"Seni sevmiyorum, sana karşı bir şey hissetmiyorum. Buna devam edemem, seninle aramızdaki tek şey yatak arkadaşlığı. Ama sen artık bununla yetinemiyorsun, hayatıma sızmaya çalışıyorsun. Saçma sapan kıskançlıklar yapıyorsun. Ben sana hiçbir zaman söz vermedim, sense hep sana aşık olacağımı sandın. Üzgünüm, artık seni yatakta da istemiyorum." Çok acımasızsın puşt.

"Böyle bitemez." Diye sayıklıyordu Didem.

"Odadan çıkar mısın? Kırıcı olmaya zorluyorsun beni."

"Sen zaten kırıcı bir adamsın, bırak kibar adam ayaklarını. Senin nasıl bir canavar olduğunu çok iyi biliyorum. Gidiyorum ama bu burada bitmedi. Sen bana aitsin Ateş. Kime gidersen git sonunda geldiğin ben olacağım." Manyak karı.

Salondan çıktığında benimle karlılaştı. Kırmızı, kadınsı elbisesi buluşmuş ve gözleri ağlamaktan kırmızı olmuştu. Bana nefret dolu bir bakış attı ve daireden çıktı.

Salona geçtim, Ateş terastaydı.

"Ne zamandır buradasın?"

"Ne kadar piç olduğunu bir kez daha anlayacak kadar." Yanına çıktım, masanın üstünde duran sigaradan bir dal aldım ve yaktım.

Dirseklerini korkuluklara yaslamış, şehri izliyordu. Sert rüzgar şekilli saçlarını havalandırıyor ve gömleğinin pürüzsüzlüğünü bozuyordu.

"İlişki yaşadığın bir kadına böyle zalim olmamalısın. Sözde mükemmel adamsın!" Gerçi Didem, bittiden anlayan bir kadın değildi. Ateş bu yüzden çirkinleşiyordu ona karşı. "Konsomatris gibi tüm masaları gezdin."

Şahin denen adamı gördüğünden beri durgundu. Bende onun gibi dirseklerimi korkuluklara yasladım, yüzüne baktım.

"Şahin Karaman kim?"

"Ağabeyimin yakın arkadaşıydı." Geçmiş zaman ekinde gizliydi her şey. "En yakın dostuydu, ağabeyim onu ailesini sevdiği kadar severdi. Birlikte büyüdüler."

"Sonra ne oldu?" Bakışlarını bir an olsun manzaradan ayırmıyordu, dalgınca konuşuyordu. Onu ilk defa bu kadar yıkık ve güçsüz görüyordum.

"Sonra taht kavgası başladı ama yine de aralarından su sızmıyordu. Bir gün ağabeyim öldürüldü, V tarafından." Bakışları yavaşça bana döndü. Sahtekâr bir cinayet işlenmiş ve bana mal edilmişti.

"Senin dışında hiçbir Alanguva'yı öldürmeye çalışmadım." Buna emindim, onun ağabeyini öldürmemiştim.

Kafasını yavaş yavaş salladı.

"Öldürüldüğü odanın kapısında bir V harfi vardı ama bir sorun vardı. Bu V, kusursuzdu. Senin tüm çizdiğin V harfleri yamuktu. Şahin, onu senin öldürdüğüne inandırmaya çalıştı beni, bir yere kadar inandım hatta. Sonraysa senin yapmadığına emin oldum. Katilin Şahin olduğuna emin oldum."

"Nasıl?" Kulak uğuldatan bir rüzgar esti. Saçlarım sertçe dalgalandı, yırtmacım büyük oranda açıldı. Sarı gözleri bir sır verircesine kısıldı. İfadesiz yüzünden bin bir duygu geçti.

"Ağabeyim söyledi." 











Biliyorum biliyorum beyinleriniz birazcık yandı ama merak etmeyin daha çok yanacak. Daha çok baştayız ve ileride olacaklar için diyebileceğim tek şey var, zihninizin sınırları zorlanacak.

Şunu belirtmek istiyorum ki Ateşpare fantastik bir kitaba dönüşmeyecek. Her şey bilime dayalı.

Ateşpare zaten +18 bir kitap olduğu için gelecek bölümlerde vahşet ve cinsel içerikli sahneler için işaret koymayacağım. Bunu bilmenizde oldukça fayda var, yaşı küçük okurlara uygun bir kurgu değil Ateşpare. Bunu bilmem kaçıncıyı söylüyorum ama psikolojinizi bozmak istemem.

Ateşpare'yi seviyorsanız yıldıza basmaktan korkmayın! Ve bolca yorumunuz beni oldukça mutlu eder. Biliyorsunuz ki siz ne kadar ilgili olursanız bölümler o kadar düzenli gelir.

Merak edenler için bölümün başına Alanguva'nın göz rengini bıraktım.

Gelecek bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

İnstagram: cerenmelekhikayeleri / cerennmelek

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

79.6K 3.6K 5
"Merih..." diye fısıldadım. "Canım yanıyor... Seni sevmek, kollarında güvende hissetmek canımı yakıyor." Lara'nın kendi ve Merih'in ailesi hakkında ö...
69.2K 4.2K 31
Bir suçlu ile mektup arkadaşlığı...
196K 972 6
!!! KİTAPTA BOLCA SMUT BULUNUR !!!
190K 12.7K 39
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...