GÖKYÜZÜ

By gokyuzundekiiay

7.6K 1.6K 1K

-Hayatın boyunca yıldızlar gibi ol bebeğim. -Hayır baba, ben yıldızlara benzemek istemiyorum.. -Nedenmiş o kü... More

TANITIM
✏ 1
✏ 2
✏ 3
✏ 4
✏ 5
✏ 6
✏ 7
✏ 8
✏ 9
✏ 10
✏ 11
✏ 13
✏ 14

✏ 12

183 19 23
By gokyuzundekiiay

Keyifli okumalar

12. Bölüm

    Dakikalar, saatler birbirini kovaladı. Sadece gökyüzünü izledim tüm gece. Bir süre sonra ağlamaktan da yoruldum, sadece izledim. Bu durumu Bulut'a nasıl açıklayabilirdim, saatler önce son mesajında "birlikte uyanacağımız sabahlara gelmek için sabırsızlanıyorum" demişti. Şimdi birdenbire nasıl diyebilirdim ona bunun imkansız olduğunu. Belki de en iyisi hepimiz için, hiç bir şey demeden, fark ettirmeden ortalıktan kaybolmak.. Hepimiz için en doğru olanı buydu.

    Okul saati gelmişti ama okula gidebilecek durumda değildim. Tüm gece bir gram uyumamıştım ve gözlerim kendiliğinden kapanıyordu. Gidip son bir kez Bulut'u görmek, kendi içimde onunla vedalaşmak da çok istiyordum ama belki de her şey daha zor olacaktı benim için. En iyisi gitmemekti. Ne kadar garip değil mi, dün Bulut'u son kez görmüşüm ama farkında bile değilim..

   Normalde tam evden çıkma saatimi ezberlemiş olmalı ki Bulut'tan bir mesaj geldi:

-Hazırsan kapıya çık, seni almaya geldim, beraber gideriz.

  Ne diyecektim, nasıl bir yalan uydurabilirdim ki. Aklıma hiç bir şey gelmemişti ve daha fazla bekletmek de istemiyordum. Direk olanı yazdım.

-Dün gece uyuyamadım. Çok uykum var. Duş alıp uyuyacağım biraz. Bu gün yokum yani. Git sen sonra notları alırım senden.

  Bence gayet anlaşılır bir mesaj attım diye düşünürken kapının çalma sesi geldi. Tahmin ettiğim gibi nedenini öğrenecek ve bunu görerek yapacaktı. Yapacak bir şey yok, gidip açacağım kapısını. Hem bir iki dakika görmüş olurum. Son kez..

   Üstümde ki mor Mickey mouse lu tişört ve beyaz üstünde yine minik Mickey mouselar  olan şortum, topuz olan saçımla kapıyı açmaya gittim. Ev hali nasıl olsa..

   Kapıyı açtığımda Bulut'un yüzündeki ifade gerçekten çok komikti. Beni ilk kez bu halde görmüş olmanın bir şaşkınlığı, ve onun önünde rahat davranmamın vermiş olduğu mutlulukla ilgiliydi bu ifade. Oysa hiç de rahat değildim. Önce gözlerime baktı, sonra baştan aşağıya gözleri ile süzdü beni.

-her zaman ki gibi, fazla iyi.

Tebessümle karşılık verdim. Söze başlayan yine o oldu :

-Güneş, sıkıntı ne? Gözlerin çok şiş. Okula da gelmiyorsun. İyi misin? O barış pisliği mi aradı yoksa yine.

  Hemen nasıl da anlamıştı.. Her şeyi anlatmalı mıydım.? Anlatsam gitmeme izin vermeyecek, beni burada, yanında tutmak için bütün tehlikelere atlayacaktı. Ve barışın nasıl bir pislik oldupunu da henüz bilmiyordu. Bulut, mükemmel temiz kalpli bir insandı ve herkesi kendisi gibi sanıyordu.

-Hayır hayır, Barışla hiç ilgisi yok. Hem o konuyu sana bıraktım ya ben.

Onun gözlerinin içine baka baka bu yalanı söylemek beni mahvediyordu. Ama onun için bunu yapmak zorundaydım.

-Dedim ya, uyuyamadım nedense dün gece film izledim. Çok uykum var uykusuzluktan şiş gözlerimde. Sen git beni düşünme iyiyim ben. Hem bu şekilde göz zevkini bozmak istemiyorum daha fazla gider misin lütfen!?

  Araya espri katarak ortamdaki gerginliği azaltmaya çalıştım. Önce güldü, yere baktı, ellerini saçlarının arasından geçirdi ve konuşmaya başladı:

-Göz zevkimi bozmak mı, aynaya baktın mı sen hiç bu halde. Gerçekten fazla iyi. Bu kadar doğal çok az şey var Güneş.

   Cümleyi kurarken aynı zamanda bir kez daha baştan aşağı süzdü. Gerçekten çok utanmıştım.

-Tamam o zaman, gidiyorum ben ders başlamak üzeredir. Ama aklım sende. Okul çıkışı direk buraya gelirim. Yani sende izin verirsen tabi, müsait olursan..

-Tabi, dışarda olmazsam olur. Haberleşiriz.

-Tamamdır. Öptüm.

-Öptüm mü ?

  Büyük ihtimalle refleks olarak öptüm demişti ve bende tamamen bir anlık refleksle öptüm mü demiştim. Bir kez daha yerin dibine girmiştim.

-Kusura bakma refleks olarak söyledim. Bu kadar rahatsız ettiyse bir daha çok dikkat ederim. Görüşürüz.

  Neden bozulmuştu şimdi ? Rahatsız etmemişti ki. Ama belki de iyi olmuştu. Aramız kötüyken her şey çok daha kolay olacaktı benim için. İlk defa onunla aramızı kötü, çok kötü olmasını istiyordum. Benden nefret etmesini.. Onun için..

   Sanırım gitmek için yarını da beklemeyecek, okul çıkışına kadar gidecektim. Zorunda olduğum için. Yoksa akşam Bulut ile buluşmam gerekecekti ve bu benim için her şeyi daha da zor yapacaktı. Onu son kez görmüştüm. O da beni son kez görmüştü, en kötüsü de bunun farkında bile değildi. Acaba farkında olsa bir şey der miydi, gitmeden önce söyleyecek son bir sözü olur muydu, söylemek istediği bir şey olur muydu? Kafamda soru işaretleri ile bırakıp gidecektim onu burada. Ve belki de binlerce soru işaretinin arasına atıp gidecektim. Acaba onun iyiliği için uğraşırken ona kötülük mü yapıyordum.? Ama hayır, elbette unutur beni bir gün, başka birini mutlu eder, kendisini mutlu edecek birini..

    Saatlerdir bütün kıyafetlerimi topladım. Ama evde ki büyük eşyaları taşımayı düşünmüyordum. Neden mi.? İçimde küçük de olsa bir umut vardı ve kaybetmek istemiyordum. Belki de her şey çözülecek ve Kumsal ile. Ben buraya geri dönecektik. Sadece kıyafetlerimi topladım bu yüzden. Ne yapacaktım bilmiyorum, nasıl Kumsal'ı alıp buraya gelirdim onu da bilmiyordum. Bildiğim tek şey bunun olması için elimden gelen ne varsa yapacağımdı.

  Barış, benim gitmem için her şeyi ayarlamıştı. Otobüs ile uğraşmamam için bana uçak bileti almıştı. Evden çıktım, havaalanına gitmek üzere taksiye bindim. Yaklaşık yarım saat süren bir taksi yolculuğunun ardından havaalanına gelmiştim. Etrafıma baktım. Herkes birisiyle vedalaşıyordu. Ayrıldığı için üzülenler, ağlayanlar.. Benim için neden kimse üzülmüyordu bu hayatta? Neden sürekli ben başkaları için kendimi üzüyordum.?

   Binecek olduğum uçağa doğru yürüdüm. Aklımda Bulut vardı ve çıkmıyordu. Ona bunu söylemeyerek hata mı ediyordum acaba? Haksızlık mı ediyordum, verdiği değerin karşılığı olarak söylemem mi gerekiyordu? Kafamda deli sorularla bindim uçağa. Bir süre daha bekledikten sonra uçak havalanmaya başladı. Ve o zaman içimde ki gerçekle yüzleştim. Gözlerimi kapattım ve içimde ki sesi dinledim. "Her şey bitti, mutluluğun bitti, seni mutlu eden birinin yanından ayrılıp, eski hayatına dönüyorsun. Bulut bitti artık, çıktı hayatından. Sen geri dönsen bile, haber verme zahmetinde bulunmadığın için seni istemeyecek hayatında. Geçmişi düşünüp üzülmenin bir anlamı yok. Unut Bulut'u ve bak önüne" gözümden akan yaşlar hızlanırken, bu halimi gören karşıda oturan 60 yaşlarındaki bir teyze bana bakarak konuştu :

-İyi misin kızım ?

-İyiyim teyzecim, sıkıntı yok.

Kafasını sallayıp, acıyan bir yüz ifadesiyle önüne döndü. Ve sıra en zor olan şeydeydi. Buluta mesajla anlatmam gerekiyordu. Daha fazla gecikmeden her şey olmalıydı. Telefonumu önüme alıp önce Barış'a bir mesaj attım.

-Bindim.

Telefonun başında bekler gibi anında geri döndü

-Çok sevindim bebeğim, gel bekliyoruz ben ve kızımız. Çok heyecanlıyız.

Sinirden dolayı gözümde yaşlar tekrar akmaya başladı. Ben Bulut'u bırakıp, bu pisliğin istediğini yapıyordum. Ne kadar doğruydu bu yaptığım şey. Gözümden akan yaşları sildim. Sakinleşmek istercesine derin nefesler aldım ve Bulut ile olan sohbete girdim. Çevrimiçi görünüyordu. Hemen yazmaya başladım

- Bulut, sana söylemem gereken bir şey var.

Aradan otuz saniye geçmeden görüldü oldu ve cevap verdi.

-Dinliyorum Güneş.

-Bu akşam buluşamayız. Yani gelemem yanına.

-Tamam ya sıkma canını, ben gelirim.

-Hayır Bulut, sende gelemezsin.

-Neden.? Güneş belli ki bir şey söyleyeceksin. Direk söyle.

-Bulut ben Erzurum'a geri dönüyorum. Şu an uçaktayım. Özür dilerim sana önceden haber vermem gerekirdi ama yapamadım. Çünkü gitmemi engelleyecektin. Barış için değil sadece Kumsal için gitmek zorundayım. O daha çok küçük ve bu hayatta kendini yalnız hissetmek ne demek çok iyi biliyorum. Bunu kaldıramaz, kaldırmasına gerek yok. Onun yanında olmalıyım onun elini tutmalıyım. Tekrar özür dilerim çok. Hem inanıyorum, bir gün Kumsal ile geri döneceğim. Yani sen de hala beni, bizi istiyor olursan görüşeceğiz Bulut.

  Gözümden akan yaşlar hızlanmıştı. Hıçkırıklarımı gizlemek için hırkamı yüzüme bastırırken, mesaj bildirim sesi geldi. Mesajı okumaya cesaretim yoktu. Ama bu gerçekten kaçamazdım. Gözyaşlarımı sildim, telefonumu elime aldım. Gelen mesaj ise gerçekten beni şok eden bir mesajdı. İnanamadım, dalga geçiyor sandım. Ta ki o ana kadar...

(BULUT'UN ANLATIMIYLA)

   Harika bir güne uyanmış gibi hissediyordum kendimi. Hava çok güzeldi ve moralimi bozan hiç bir şey yoktu. Günümün daha da güzel geçmesi için, okula gitmeden önce Güneşi görmem gerekiyordu. Ona ve kimseye asla söyleyemesem de ben Güneş'i çok seviyordum. Ve onu gördüğüm her an gözlerimin içi gülüyordu. Nasıl görebilirim diye düşünürken aklıma onun da okula gideceği geldi ve beraber gidebileceğimizi düşündüm. Hava oldukça sıcak olduğu için beyaz tişört ve kot pantolonumu giydim. Evden çıkma saatini ezberlemiştim ve daha fazla oyalanmamam gerekiyordu. Telefonumu ve çantamı da alıp evden çıktım. Arabayı okula değil de onun evinin olduğu tarafa doğru sürdüm. Acaba ters bir tepki verir miydi? Bu düşünce bir an yavaşlamama sebep olsa da, denemekten zarar gelmezdi. Büyük bir heyecanla devam ettim. Kapının önüne geldiğimde, ona mesaj attım. Gelmeyeceğini söylüyordu. Bir terslik olmalıydı. Ve bnu görmeden anlamadan hiçbir yere gitmeyecektim. Korkuları, endişeleri bir kenara atıp zile bastım. Bir dakika geçmeden açtı. Bir dakika... Bu.. Bu nasıl bir güzellikti. Gerçekten çok doğaldı, olduğu gibi duruyordu karşımda. Mickey mouse'lu pijaması, topuzu.. Çok samimi ve etkileyici görünüyordu. Ama.. Gözünün altı tahmin edemeyeceğiniz kadar çok şişti. Belli ki ağlamıştı tüm gece, mesajda uyuyamadığını da söylemişti. Onun içini kemiren, böylesine mutsuz olmasına neden olan şey neydi? Acaba.. Mert olabilir miydi? İyi de ben bu konuyu bana bırakmasını defalarca söylemiştim ve bir şekilde halledecektim. Bunu neden bu şekilde kafaya takıp kendini yıpratıyordu ki? Ona bakmayı bırakıp konuşmam gerektiğini fark ettiğimde, ne diyeceğimi bilemeden konuşmaya başladım.

  Önce tabii çok güzel göründüğünden bahsettim. Söylemeden geçemezdim. Ama Güneş'in eski neşesi yoktu, onu gerçekten üzen, endişelendiren bir şey vardı. Ve bunu çözmem gerekiyordu. Bana uykusunun gelmediğini tüm gece film izlediğini ve gözlerinin uykusuzluktan şiş olduğunu söylemişti. Ama inandırmayı başaramamıştı. Güneş' in ne kadar inatçı biri olduğunu bildiğimden üstelememiş, inandığımı ifade etmiştim. Okula gittiğimi söyleyerek arabaya geri binsem de bu işin peşini bu kadar kolay bırakmayacaktım. Sokağın başına geçip beklemeye başladım..

   Dakikalar, saatler geçti. Hiç bir hareket olmadığını düşünürken, kapı açıldı. Güneş, elinde bavulla çıkmıştı. Ne oluyordu? Nereye gidiyordu, üstelik bana bundan asla bahsetmemişti. Yoksa.. Hayır, tahmin ettiğim şey olmamalıydı yoksa o Barış şerefsizini gebertirdim. İzlemeye devam ettim. Bir adım attı, iki adım attı.. Gidemedi. Gitmek istemiyordu o da. İyi de neden istemediği bir şeyi yapıyordu ki ? Geri döndü, kısa zamanda çok anılar biriktirdiği o eve baktı. Gözlerini sildi. Ağlıyordu.. Ben onun gözünden akan bir yaşa bile kıyamazken, o kendine nasıl böylesine acımasız davranıyordu? Güneş asla kendisinin, büyüsünün, gücünün farkında değildi. Ta ki bu zamana kadar. Defalarca verdiği gibi şimdi bir kez de burada söz veriyordum, onu asla hiçbir zaman bırakmayacak ve kendisinin farkına varmasını sağlayacaktım..

   Büyük ihtimalle daha önceden çağırmış olduğu taksi geldiğinde gözünden akan yaşlara engel olamadan bindi. Tabii takip edecektim. Arabayı tanımaması için, arada biraz mesafe bırakarak ilerledim. Kısa bir yolculuktan sonra geldiğimiz yer havaalanıydı. Her şey tam da tahmin ettiğim gibi ilerliyordu. Güneş, Eskişehir'e gidiyordu ve bana da söylememişti çünkü engel olacağımı, göndermeyeceğimi biliyordu. Benden kurtulmak bu kadar kolay değildi..

   Önce bizimkilerden Toprak'ı arayıp bu gün Bi işim olduğunu ve okula gidemeyeceğimi haber verdim. Ne işim olduğunu hepsi ısrarla ve merakla sorsalar da şimdi olan biteni onlara anlatmaya vaktim yoktu. Daha sonra anlatacağımı söyleyerek geçiştirdim. Sonra güneş ile aynı uçağa bilet aldım. O çoktan binmiş, yerine oturmuştu bile. Beni tanımaması için çantama attığım siyah hırkayı üstüme geçirip kapüşonunu kapattım. Güneş'in oturduğu koltuğun yanı boştu, tamamen tesadüftü.. Gidip yanına oturdum. Beni fark etmiyordu bile. Ağlamaktan gözleri şişmiş, kızarmıştı ve hala durmadan ağlıyordu. Gözlerini sildi, telefonunu çıkardı. Tahmin ettiğim gibi bana mesaj atıyordu. Zaman kaybetmeden güneş ile olan sohbete girdim ve beklemeye başladım. Gelen mesajda, Eskişehir'e gittiğini, geri döneceğini söylüyordu. Onu şaşırtmanın ve benden kolay kolay uzaklaşamayacağını anlatmanın zamanı gelmişti.

-Benden bu kadar kolay kurtulamazsın. Bu kadar rahat gidemezsin Güneş.

-Nasıl yani? Bulut lütfen daha fazla zorlaştırma, uçağa bindim bile çoktan. Diyeceğin son bir şey yoksa, görüşürüz.

-Var.

-Dinliyorum.

-Dediklerimi yap, sorgulama..

-?

-Kafanı kaldır, sağa çevir. Siyah kapüşonlu birisi var yanında. Kim acaba ?

Sorgulamadı, kafasını kaldırdı, bana çevirdi. İfademi hiç bozmadım. Eliyle kapüşonu indirdi ve dudaklarından dökülen kelime sadece "Bulut.." oldu. Şaşırmıştı, sevinmişti.. Gözlerinden bir çok duyguyu okuyabiliyordum ama öfkeye dair hiç bir iz göremiyordum. Ne yalan söyleyeyim, kızmasından, ona sormadan böyle bir işe kalkışmamdan kızacağından korkuyordum. Ama aksine, gerçekten gözlerinden mutluluğu okunuyordu..

  Gözyaşları hızlandı.. Beklemediğim bir anda boynuma sarıldı ve ağlamaya devam etti. Anlık şokla tepki veremesem de, kısa süre içerisinde kendime geldim ve kollarımı ona dolandım. Keşke şu an burada donsaydı zaman, ilerlemeseydi, akmasaydı. Hayatımda hissetmediğim kadar huzurlu hissediyordum, güneşin kolları boynumdayken...



  Kendisine gelmesi için kendimden uzaklaştırdım. Gözyaşlarını elimle sildim.

-Ağlama, bak buradayım. Yanındayım. Senden asla uzak durmayacağım ve senin de benden uzak durmana izin vermeyeceğim Güneş.
  
-Bulut, ben çok özür dilerim. Sana söylemedim çünkü bana iz---

-Şşştt.. Tamam, sakinleş önce. Özür dilemene de açıklama yapmana da gerek yok. Ben anlıyorum seni, biliyorum neden böyle yaptığını. Ama sende beni anla Güneş. Bu zamana kadar tek başına savaşmışsın hep, çok güçlüsün bu yüzden. Ama izin ver bundan sonra Omuzlarında ki yükü hafifleteyim, yanındayım. Beraber savaşalım. Ne yaşayacaksak beraber yaşayalım. Başım derde girsin gerekirse geberteyim o şerefsizi umurumda değil. Önemli olan tek şey sensin, senin mutlu olman çünkü gerçekten çok hak ediyorsun. Şimdi senle birlikte gideceğiz, bir yolunu bulup Kumsal'ı da alıp geleceğiz. Anlaştık mı ?

Kafasını salladı. Gülümsedi. Gözyaşlarını sildi.

-Ben seni hak edecek ne yaptım Bulut?

Şimdi bunları konuşmanın zamanı değildi, biraz dinlenmesi ve kafasını yormayı bırakması gerekiyordu. Biraz uyumak ona iyi gelebilirdi. Biraz geri gittim, düzgün bir ortam yaratmaya çalıştıktan sonra elimle omzumu işaret ettim. Tebessüm etti, itiraz dahi etmeden kafasını omzuma koydu. Gözlerini kapattı. Üşüdüğünü fark ettiğimde üstümdeki hırkayı çıkarıp üzerine örttüm. Saçını okşamaya başladım. Sadece onun değil benim de dinlenmem gerekiyordu, sonrasında sağlıklı düşünebilmek için kafanı boşaltmalıydım. Bende kafamı arkamdaki koltuğa doğru yasladım. Güneşin uyuduğundan emin olduktan sonra bende uyudum. Koltuk pek rahat olmasa da ilk defa bu kadar huzurluydum uykumda, Güneş kollarımdayken nasıl huzurlu olmayabilirdim ki ?...

🌙...

Oy vermeyi unutmayın <3

Continue Reading

You'll Also Like

163K 11.3K 63
(Küfür bulunur!) (Acemi bir dille yazılmıştır!) Adel ailesi tarafından hiç sevilmemiş bir kızdı en yakın arkadaşı ablası ve abisi gibi gördüğü kişile...
97.3K 4.3K 35
Urfa'nın dar sokakları üstüne, üstüne gelirken savaşmak hiç bu kadar zor olmamıştı... Liya Dağdeviren Hazar Harzemşah @! Tüm haklar şahsıma aittir...
219K 17.7K 39
"Sen hep böyle cevap olarak başını mı sallarsın?!" Başımı salladım. Kaşları çatıldı, o güzel mavi gözlerini gözlerime dikti. "Gıcık mısın Aras?!" Bil...
389K 10.4K 43
soğuk ve acımasız mafyanın bir kıza aşık olup onu takıntı haline getirmesi ve piskopatlaşması ama bunu kıza yansıtmamaya çalışarak unutulmaz bir aşk...