ÇOK GEÇ "DEĞİL"

By begonvil_begonya

8.7K 260 154

Tolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bi... More

Şehire Gelen Yabancı
Bir Beyaz Mendildir "KADER"
İnce Bir Çizgi
"Kaybolup Gitmeni İstemiyorum"
AİDİYET DUYGUSU
Karakter Tanıtımı
"Başlıyoruz"
Bana Olduğun Gibi...
Sadece Onu Düşünmek
Kendim Olmam İçin Eksik Olan Tek Şey
Ben Hiç Tutsak Olmadım...
Anlamazsan Aşık Olursun
Bu Savaşın Kaybedeni...
Aşk
"BİZ" Olmak
"Bittim" Dediğim Yer...
"İyi Değilim" Diyebildiğin Biri
Tutunacak Dal
Ayın On Dördü Gibi...
Bana Bilmem Ne Oldu?
Hissettiğim Sevgi İçin
Gel Barışalım Artık
Güçlü Sevgilim
Kız İsteme Paniği
Memleket Oldu
Beklenmeyen Sürpriz
Bugün Günlerden İstanbul
Ben İlk Defa Benden Geçtim
Seni Sevmek...
İlan-ı Savaş
Kaçınılmaz Özlem

Zaaflar, Zayıflıklarımız Değildir

199 7 9
By begonvil_begonya

Karakolda gün aydınlanırken askerlerin çarşı izni için hazırlıkları başlamıştı. Sivillerini giyen askerler bahçede dizilmiş gelecek emir ile arabaya binmeyi bekliyorlardı. Uğur Durali başçavuşa son defa bir isteği olup olmadığını sorduktan sonra dışarıda ki askerlerin yanına çıktı. Hazır halde  gelecek emri beklediklerini görünce bekletmeden "Araç bin" emrini verdi. Askerler onları almak için hazırda bekleyen araca binerken Uğur aklına gelenle askerlerin kaldığı koğuşa ilerledi. İçerse sadece Metin ve Sinan'ı görünce yanlarına ilerledi.

"Rahatta dinle! Metin senin Badin var mı?'"

"Yok komutanım."

"Sinan senin var mı?"

"Yok komutanım."

"İyi bundan sonra badisiniz. Anlaşıldı mı?"

İkisi de bu fikre fazlasıyla uzaktı. Aynı anda 'ama komutanım' diyerek itiraz etmek istediler ama Uğur kesin kararını vermişti.

"Anlaşıldı mı? dedim"

"Anlaşıldı komutanım."
"Anlaşıldı komutanım"

"Şimdi ikiniz de doğu kulesine ilk nöbet sizin marş marş!"

"Emredersiniz komutanım."

Uğur dışarı çıktığında Başçavuşla karşılaştı. Yüzünde ki ifadeden ne olduğunu merak ettiği açıktı.

"İkisini 'badi' yaptım ama iyi mi oldu kötü mü bilmiyorum."

"Bakalım teğmenim zamanla anlayacağız. Ama sen doğru olanı yaptım. Hadi aklın kalmasın sen git."

"Tamam gidiyorum buralar sana emanet. Ben geç gelirim belki."

"Tamam teğmenim."
.
.
.
Melike her buluşma öncesi aynı heyecanı yaşasada bu sefer ki ortam değişikliği onu her zamankinden biraz daha farklı hissetmesine sebep oluyordu. Hazırlanıp aşağı indiğinde herkes kahvaltı masasındaydı. Dün akşam Uğur geç saatlerde arayıp, kahvaltı yapmadan gelmesini istemişti. Kahvaltıyı beraber yapacaklardı. Melike de çok oyalanmadan ailesinin oturduğu kahvaltı masasında yerini aldı. Pek bir şey yememesi ilk babaannesinin dikkatini çekti.
"Kızım öyle kuş gibi yeme. Bir yerde düşüp kalacaksın."

"Canım bir şey istemiyor nine. Hem sonra atıştırırım ben, merak etme sen." Melike kolundaki saate baktıktan sonra daha fazla oyalanmaması gerektiğini fark etti. Askerler bu zamanlarda çıkıyordu karakoldan. Uğur'u çok bekletmek istemedi.

"Baba ben hazırım. Bekir abiye söyle de beni bıraksın."

"Bekir!! Melike ilçeye gidecek. Onu ilçeye götür sonra Esma hanımın istediği tarım ilaçlarını al."

"Melikeyi bekleyeyim mi? Yoksa işi bitince almaya gideyim?"

Bekirin sorduğu soruyla kafalar Melikeye döndü. Babası soru soran bakışlarıyla bakınca Melike çok geciktirmeden cevap verdi.
"Yok Bekir abi işim ne kadar sürer belli değil. Sen bekleme beni. Sonra ben seni arar haber veririm."

"Tamam hazırsan çıkalım."

"Olur olur hazırım."

Melike ve Bekir arabaya doğru ilerlerken Erkan homurdanmaya başladı. "Niye gidiyor bu Melike? Böyle zırt pırt ilçeye iniyor."

"Sanane lan ben burdayım sana laf düşüyor mu Erkan Bey?"

"Hep bana baba, hep bana laf söyle. Demedi demeyin Melike bu teğmen mi ne o herifle çok görüşüyor. Ben sonunu iyi görmüyorum."

" Erkannn!! Lafını bil öyle konuş. Birincisi; 'Melike' değil 'abla' diyeceksin. İki; 'o herif' dediğin adam olmasa ablan kim bilir hangi dağdaydı şimdi. O yüzden düzgün konuşacaksın. Son olarakta ablan bir tek bana hesap verir bu evde. Öyle ileri geri konuşma bir daha. Tamam mı?"

" Tamam baba tamam. Öyle olsun bakalım. Ama Erkan demişti diyeceksiniz."

"Hadi kalk kardeşini kaldır. Saat kaç oldu hala kalkmadı bu çocuk."
.
.
Uğur askerlerin de içinde bulunduğu araçla birlikte ilçeye doğru yol alırken, bir yandan da sohbet ediyorlardı.
"Komutanım Ercüment size bir şey söylemek istiyor."

"Hayırdır Ercü ne soracaksın?"

"Komutanım ben kantin açmak istiyordum da bizim karakolda. Yani Durali başçavuşa söyledim bu fikrimi ama sanırım pek sıcak bakmadı."

"Niye ne dedi ki Başçavuşum?"

"Bir şey demedi komutanım. Arkama tekme attı. Bir de afedersiniz küfür etti. Ama bence kötü bir fikir değil. Ben de size bir danışayım dedim."

Ercümentin söyledikleriyle Uğur ve arabadaki askerler kahkahalarla gülüyordu. Ercüment iyice bozulmuş ve sinirlenmişti.
" Bari siz yapmayın komutanım ya. Neresi kötü bu fikrin. Herkes önüme taş koyuyor."

"Ercüment biz toplam kaç kişiyiz oğlum?"

"23 komutanım."

"Sen şimdi 23 kişilik karakolda kantin açacaksın. Sonra da kar mı edeceksin?"

"Olmaz mı diyorsunuz komutanım."

"Ben değil be oğlum matematik olmaz diyor."

Ercümentle aynı zamanda karakola gelen Vedat araya girdi.
"Komutanım biz şimdi karakola gelmeden önce tugaya bir gün kaldık. Bu da kantine üç beş bir  para falan verince  oranın kazancını falan hesaplamaya kalkıştı. Ercüment işte yani.."

"Ercüment başka bir yerde görev de olsan düşünülebilir ama burada pek mümkün gibi değil."

"Tamam komutanım ben biraz daha düşüneyim o zaman."

"Komutanım siz de bizimle kahvaltıya gelir misiniz? Hep birlikte kahvaltıya gidecektik."

"Yok sağ olun Murat  ben Tugaya geçeceğim ilçe de kalmayacağım. Başka zaman inşallah."

"Hayırdır komutanım bir sıkıntı mı var tugayda?"

"Yok tugaydan aracımı alacağım merkezde işim var. O yüzden tugayla işim yok yani."

Fatih'in duyduklarıyla gözleri parladı. "Komutanım sizin arabanız mı var? Vayy hiç söylemediniz."

"Hiç sormadın Fatih?"

"Doğru hiç sormadım. Komutanım ya ben de geleyim mi? Çok merek ettim arabanızı. Merkeze de gelirim."

Yeni çavuş Murat uyaran ses tonuyla Fatihi durdurmaya çalışıyordu. "Fatih sus istersen."

"Fatih maalesef başka bir misafirim var. Başka zaman için sözüm olsun."

"Hıı misafir varsa başka komutanım. O zaman işler değişir baştan söylesenize."

"Demek 'baştan söylesenize' sence de fazla içli dışlı olmadık biz Fatih?"

"Özür dilerim komutanım ya siz böyle araba dalan diyince benim gözüm döndü."

Uğur gülümseyip önüne dönmüştü. Fatihe takılmak hep hoşuna gidiyordu.
Araç ilçede askerleri indirdikten sonra Uğur'u da tugaya bırakmıştı. Neredeyse aylardır kullanmadığı arabasını tugayın otoparkında gözleriyle arayan Uğur hızlı olmaya çalışıyordu. Arabasını bulup Melikeyle buluşacakları yere doğru sürmeye başladı.
Buluşacakları yere yaklaştığında, olduğu yerde ileri geri hareket eden Melike görüş açısına girdi. Elinde telefonu arada ekranına bakıyordu. Korkutmamak için yavaşça yanına yaklaştı, Melike Uğur'u arabayla beklemediğinden yaklaşan arabanın içine bakma ihtiyacı dahi hissetmemişti. En son araba önünde durup pencerelerini açınca fark eden Melike  şaşırmış bir ifadeyle bakıyordu.
"Binmeyecek misin?"

"Hee pardon ben beklemiyordum da."
Melike arabaya bindikten sonra konuşmaya başladılar.

"Günaydın."
"Günaydın."

"Kahvaltı yapmadın değil mi? Merkezde çok iyi bir kahvaltıcı varmış. Bende bizimkilerden öğrendim."

"Yok yapmadım. Gidelim o zaman."

Uğur ve Melike yol boyunca hem görüşmedikleri sürede neler yaşadıklarını anlatıyor hem de gittiklerinde neler yapacaklarını konuşuyorlardı. Uğur ara ara yüzünü boş olan yoldan faydalanıp Melikeye dönüyor onun yüzündeki gülümsemeyle o da yüzüne geniş bir gülümseme yerleştiriyordu.

"Melike navigasyonu açabilir misin? Buradan sonrası için onun yardımına ihtiyacım var sanırım."

"Tamam açtım."

"Adres kısmına 'Cafe de Fermo' yaz."

"Yazdım. Baya varmış daha haberin olsun. Senin işini aksatacaksa daha yakın bir yere de gidebiliriz."

"Zaman sıkıntım yok benim. Sen evde olman gereken zamanı söyle ben sana göre ayarlarım kendimi."

"Ben de babama seninle olacağımı söyledim zaten. Aklı kalmaz bende. Sorun yok yani."

"Baban ne dedi? Yani benim hakkımda ne düşünüyor merak ediyorum açıkçası."

"Bir şey demedi. Aslında kötü bir şey demedi. Selam söyledi sadece. Bir de seni biraz meşgul ediyormuşum. Ondan şikayetçi."

"Baban harika bir adam Melike. Lafın gelişi söylemiyorum gerçekten öyle. Senin ve kardeşlerin için yapamayacağı hiç bir şey yok. Ayrıca yapılan bütün baskılara rağmen boyun eğmeden dim dik durmak herkesin yapabileceği bir şey değil. Benim geldiğim ilk gün üç asker bir Albay, 15-20 kişilik bir grubun pususuna düşmüştük. Elimiz de ne mühimmat ne de fazla silahımız vardı.

O delikte öleceğimizden o kadar emindim ki. Baban bir anda yanında bir sürü adam ve silahla geldi. Ne olduğunu bile anlamadık bir şekilde çıkardı bizi oradan.  Zaten sonrasındaki tatsız olayları biliyorsun. Ve baban tüm bunların başına gelecekleri bile bile yaptı. Hala yapıyor. O yüzden kişiliğine ve karakterine sonsuz saygı duyuyorum."

"Babam iki şey için yaşıyor. Biri ailesi diğeri devleti, milleti. En acısı bu ikisi arasında kalmak zorunda kalmış olması. Ve sonuçta onun çocukları olarak sanırım babamızın en büyük zaafı olduk. En ağır darbeleri aldığı zaafı..."

"Bence o böyle düşünmüyor. Bir insanın zaafı, her zaman zayıflığı olmak zorunda olmuyor. Ben de çok yeni öğrendim. Babanın zaafısınız bu doğru. Ama zayıflığı ya da güçsüz yanı değilsiniz."

"Belki de."

Uğur yüzünü yeniden yoldan Melikeye çevirdiğinde, Melike'nin yüzündeki acı tebessümü gördü. Geçmişi konusunda çok pişmanlığı vardı. Ve bu konuda konuştuğunda her seferinde yüzü  bulutlanıyordu. Uğur bunu farkettiğinde daha fazla uzatmak istemedi. Melike kendini hazır hissettiğinde yaşadıkları ve düşündüklerini daha geniş anlattırdı. Konuyu değiştirmek için oluşan kısa sessizliği bozdu.
"Torpido gözünü açsana bir. İçinde bir usb var. Onu takar mısın? İçinde bir kaç müzik vardı."

Melike torpidoyu açıp biraz karıştırdıktan sonra eline gelen usbyi Uğur'a gösterdi. "Bu değil mi?"

"Evet o. Gerçeği müzik zevklerimiz uyuşuyor mu bilmiyorum ama..."

"Sorun değil. Kulağa güzel gelen her müzik türünü severim ben."

"Öyle mi? Biri daha ağır basıyordur ama."

"Tabi öyle. 80'ler yabancı Rock, bir de Türk nostalji daha çok ilgilendiğim türler sanırım."

"Yani Rock müzik pek bilmem ama ben de Türk nostaljisini severim."

Melike bir yandan usb'i takarken bir yandan konuştu. "Bakalım bunda neler var." Melike'nin başlat tuşuna basmasıyla arabanın içi sakin bir melodiyle dolmuştu.

Kulaklarına gelen sakin hoş melodiden hangi şarkı olduğunu anlayan Uğur'un yüzünde ufak ama sıcak bir tebessüm oluşmuştu. Melike ise daha önce dinlemediği, yabancı olduğu şarkıyı anlamak için dinliyordu.
"Adı ne şarkının?"

"Kar yağar kar üstüne - Dil Tengi"

"Çok güzelmiş."

"Birazdan sözlerine geçer onlar da çok güzeldir."

Şarkının bazı yerlerinde Uğur parmaklarını direksiyona yavaş yavaş vurarak eşlik ediyordu. Şarkılar sırayla geçerken gidecekleri yere de varmışlardı. Uğur arabayı artık yavaşlatmış navigasyona göre önünde bulundukları restoranı sağa sola bakarak arıyordu. Sonunda aradığı yeri bulduğunda arabayı park edip inmişlerdi.

"Bahçede mi oturalım içeride mi?"

"Hava güzel bahçede oturalım."

Bahçedeki köşe de olan masada yerlerini alınca yanlarına gelen garsonla hızlıca siparişlerini verip konuşmaya başlamışlardı.

"Dinlediğin müziklerin bir çoğunu daha önce gerçekten hiç dinlememiştim. Nerden buluyorsun hem böyle güzel hem de pek dinlenmeyen şarkıları."

"Dedim ya müzik konusunda pek seçici değilim. Kulağıma  hoş gelen şeyleri dinlerim. Bir de sadece bizim neslin değil de ailemden miras kalan neslinden müziklerini dinlemeyi seviyorum."

"Çok sakin bir ailede büyümüş gibisin. Hani derler ya çocuklar ailelerinin aynasıdır diye, sen de sakin, sevecen bir ailenin yansıması gibisin."

"Sence ben sakin miyim?" Uğur kaşlarını kaldırarak söylediği cümle ile geçmişte Melikenin kendisine 'kaba kuvvetten başka bir şey bilmiyorsun' dediğini hatırlattı.

"Yani başta çok sert biri olduğunu düşündüm. Ama o zamanlar senin de bana çok kibar davrandığını söylemeyeceğim. Sonra fark ettim, senin sert olma sebebin bana olan nefretin değil, benim gitmeye çalıştığım yanlış yola olan nefretinmiş."

Uğur gülümseyip başını salladı. "Benin de bazı yaptığım şeyler gereksiz kabaydı. Üniversite için geldiğin de söylediklerim çok saçmaydı. O an ki sinirimi senden çıkarmıştım. Aileme gelince çok sakin olmasada evet sevgi dolu bir ailede büyüdüm."

"Daha önce ailenden bahsetmemiştin. İstanbula yaşıyorlar değil mi?"

" Evet. Zaten çok geniş bir aileye sahip değilim. Olanlarda hep beraber yaşıyoruz. Sakin değil derken onu kastediyordum. "

"Nasıl? Anlamadım."

"Dedem ve babaannemle birlikte yaşıyoruz ama onlardan başka pek akrabam olduğunu söyleyemem. Dedem biraz dik bir adamdır. Bu dikliği ona bir aileye mal olurken, yeni bir soyismi vermiş. 'Kutlu' soyisimine sahip 6 kişiyiz."

"Vavvv ailesini reddetti yani."

"Resmi olarak reddedemese de soyadını değiştirip, bağını tamamen koparmış onlarla."

"Niye bu kadar sinirlendi, ailesinden vazgeçecek kadar. Yani özel değilse merak ettim."

"Bir ara anlatırım biraz uzun bir hikayesi var. Ama dedem bana bugün ki Uğur'u miras bıraktı. Çok vakit geçirdim, çok şey öğrendim ondan."

Konuşmalarına masaya gelen servisle ara verdiler. Kahvaltılıklar tek tek masaya dizilirken Uğur masaya getirilen semaver çayı bardaklarına katıyordu. Garson servisi bitirip masadan ayrıldıktan sonra konuşmaya devam ettiler.

"Askeri lisede falan okuyorsunuz değil mi bu görevde çalışmak için. Yani o zamanlardan karar veriyorsunuz bu işe."

"Evet okulunu okumak gerekiyor ama lise de olması şart değil. Ben liseyi normal okudum. Daha sonra Kara Harp Okulundan mezun oldum."

"Kara Harp okulu dediğin Ankarada olan değil mi? Üniversite oluyor yani."

"Evet. Oradan mezun olurken subay diploması yanında, mühendislik, işletme, Uluslar arası ilişkiler, Savunma yünetimi gibi seçtiğin bir alandan  lisans diplomasıyla mezun olunuyor."

"Sadece askerlik eğitimi almıyorsunuz o zaman?"

"Hayır haftada bir gün askeri eğitim alıyoruz. Onun dışında ilk sene zaten yabancı dil hazırlık senesi başka bir şey görmüyoruz. Daha sonra hem akademik hem spor, askeri eğitimler başlıyor. Uzun bir süreç yani."

"Neden asker olmak istedin? Hayalin falan mıydı?"

"Pek sayılmaz. Öyle çok uzun vadede hesaplanmış ya da planlanmış bir karar değildi. Pek hayalperest biri de değilim zaten. Lise son sınıfta kendim için en doğru meslek ne diye düşündüm. Severek ve sıkılmadan yapacağım bir meslek olarak gördüm. Bence öbür türlüsü hayal kırıklığına sebep oluyor. Bir anlık gelen garanti iş, havalı bulma gibi düşünceler daha sonra 'ben böyle hayal etmemiştim' cümlesini kurduyor. Yani anlık heves ya da iş garantisi için meslek seçmek insanı yıpratır. 5 yıl içinde okulda fazlasıyla gördüm bu insanlardan. Bana gelince bir şey söylemek için daha yolun çok başındayım, ilerisi ne getirir bilemem ama şimdiki ben bundan 5 sene önce verebileceği en doğru kararı vermiş."

Melike Uğur'un anlattıklarını gözlerini kaçırmadan dinliyordu. Konuşması bitince başını hafif yana yatırıp gülümsedi. "Mesleğine çok yakışıyorsun... Gerçekten."

"Teşekkür ederim. E bugün hep ben konuştum sen hiç bir şey anlatmadın. Bir haftadır doğru dürüst konuşamadık neler oldu. Bir sıkıntı yok heralde."

"Ben ne anlatacağım zaten hemen hemen beni de ailemi de biliyorsun. Kara kutu olan sensin. Hiç bahsetmemiştin okul hayatından, sevdiğin şeylerden, ailenden."

"Hiç konusu açılmamıştır. Yoksa niye anlatmayayım? Bu ara da babanlar ne zaman evleneceğine karar verdi mi?"

"Ben de çok şey bilmiyorum desem. En son Nilgün hanım ile gelinlik tartışmasına girmişti. Sanırım istediği gelinlik bizim buralarda yokmuş. Babamda 'gelinlik için nerelere gidelim?' diyordu. Ne yaptılar sonra bilmiyorum. Ama anlaşılan zamana bir süre daha karar veremeyecekler."

Uğur Melikenin söylediklerine kocaman gülümsemiş daha sonra bir süre Halil Bey'i daha sonra başka konularda sohbet ederek kahvaltılarını yapmışlardı. Restorandan ayrılıp arabaya bindiklerinde Uğur Melikeye döndü.
" Ya Melike bir yere uğraşsam olur mu? Çok uzun sürmez. Her zaman merkeze gelemiyorum gelmişken halledeyim."

"Tabi tabi. Sen işini hallet benim için sıkıntı yok."

Uğur bir süre yol aldıktan sonra etrafına bakıp aradığı yeri buldu. Arabasını park ettiğinde Melike'nin inmek gibi bir niyeti olmadığını fark etti.
"İnmiyor musun Melike?"

"Yok sen işini hallet. Ben arabada bekleyeyim."

"Arabada sıkılırsın. Hem sevmez misin kitap, dergi falan? Sen de bakarsın."

"Kitap mı? Sen işim var diyince ben de askerlik şubesinde falan sandım."

"He sen yanlış anladın. İşim derken almak istediğim bir iki kitap vardı onlardan bahsediyordum."

Daha sonra Melike de arabadan inip Uğurla birlikte kitapçıya girmişti. İlçede ki kitapçılarda göre çok daha büyük ve çeşitli görünüyordu. Özellikle dış cephesi fazlasıyla bakımlı camlar ve içlerinde dışarıya doğru bakan kimisi yeni çıkan kimisi çok alınan kitaplar ile süslenmişti. Kitap sever biri için büyüleyici bir dizaynı vardı. İçeri girdiğinde sadece kitap değil, dergi, kırtasiye eşyaları, müzik albümlerinin de olduğunu gördü. Gelmişken Melike de bir kaç kitap almak istedi.

Uğur ve Meilke bir süre beraber baktıktan sonra faklı raflara doğru ayrılmışlardı. Ayrı raflarda, ayrı kitaplara bakarken arada birbirlerine bakmayı ihmal etmiyorlardı. İkisi de alacakları kitaplara karar verdikten sonra bir araya geldiler. Uğur Melikenin elinde ki kitabı görünce kaşlarıyla kitabı gösterip konuşmaya başladı.
"Bakabilir miyim?"

"Tabi." Melike kitabını Uğur'a uzatırken Uğur'un da kendi kitabını Melikeye uzatmasıyla gülümsedi. İkisi birbirlerinin kitaplarını incelerken yorum yapıyorlardı.

"Daha önce bu kitabın ismini duymuştum. Tarihi bir konu işliyordu sanırım. "

"Evet. Benim de uzun zamandır aklımdaydı okumak. Aslında bugün başka bir kitap için gelmiştim ama buna kısmetmiş. Senin kitapta psikoloji kokuyor gibi. Bu tarz kitaplardan hoşlanıyorsun herhalde. Daha önce elinde benzeri bir kitap görmüştüm."

"Aslında farklı tarzlarda okuyorum ama bunlar daha çok dikkatimi çekiyor."

"Piskoloji iyidir. Çok şey katar insana. Ben bulamadığım bir kitabı sorayım görevliye sonra bunları alıp çıkarız."

Beraber kitapçının yanına Uğur'un aradığı kitabı sormaya gittiler. "Pardon ben bir kitabı bulamadım da var da ben mi bulamadım acaba?"

"Kitabın ismi neydi hemen bakalım buradan."

"Bülbülü Öldürmek/Harper Lee."

"Bakıyorum hemen. Maalesef şuan yok ama isterseniz getirtebiliriz."

"Öyle yapalım o zaman. Ne zaman ulaşır buraya?"

"Normalde 4-5 gün içinde gelir ama garanti verebileceğim tarih bir hafta sonra olur."

"Tamam ben haftaya gelebilirim zaten. Teşekkür ederim."

Kitapçıdan beraber çıktıktan sonra günün geri kalanında biraz daha gezdikten sonra eve doğru yol aldılar.
.
.
Bakır ve adamı Seyfi petrol istasyonun da oturmuş, Azatın gelmesini bekliyorlardı.
"Lan oğlum Seyfi nerede kaldı bu çocuk. Bakır abim seni bekliyor demedin mi?"

"Dedim abi dedim. Birazdan gelir. Aha bak geldi bu onun arabası."

İçeri giren Azat karşısında ki sinirle soluyan Bakır'ı görünce, geç kalmasıyşa ilgili olduğunu düşünüp açıklamaya başladı.
"Abi biraz uzaktaydım anca gelebildim."

"Bırak şimdi onu. Ne oldu da bu Melike seni, bizi karşısına alıp herşeyden vazgeçti."

"Abi Melike konusu mu hala? Bilmiyorum ki bende o zamanda sana sö
yedim telefonlarımı açmıyor. Mesajlarıma dönmüyor. Bir kere 'ben artık yokum' diye mesaj attı sonra hiç haber alamadım."

"Lan sen demiyor muydun 'abi bu kız ben ne dersem yapar. Önünde babası bile duramaz çıkar dağa. Kimse umrunda değil.' Ha nerede hani Melike teğmenle orada burada fink atıyor."

"Abi ben nereden bileyim kızın gidip teğmene takılacağını. O şehirli teğmen de bula bula bizim kızı mı bulmuş?"

"O teğmen varya zaten belasını arıyor. Az kaldı keseceğim onun biletini. Dünkü çocuk gelecek benim burada yoluma taş koyacak hee yok öyle bir şey."

"Abi bir de geçen gün sana posta koyuyordu yeni yetme?"

"Seyfii!!!"

"Yani teğmenin başına bir çorap örelim diyorum abi."

"Onun da zamanı var. Biz önce şu Halil Derbent'in çocuklarına bizimle uğraşmamayı öğretelim."

"Ne yapıyoruz abi."

"Biraz bekleyelim de daha şu yabancı kadın meselesini halledemedik. Şimdi de bizi suçluyorlar biz iyi bakamamışız güya kadına."

"Ben ne yapacağım abi."

"Sen şu Melike Hanım daha ne kadar sana kayıtsız kalacak bak bakalım. Biraz daha uğraş telefonuna cevap vermiyorsa karşısına çık. Biliyorsun zaten Melike öyle dikenebilecek biri değil."

"Tamam abi."

"Bakalım Melikemiz ne kadar kararlı kalacak."
.
.
.
Uğur Melike'nin evine yaklaşınca istemeden yanlış bir şey yapmamak için Melikeye danıştı.
"Kapıya kadar bırakmam sorun olur mu?"

"Yok olmaz. Babamın zaten haberi var. Sorun olmaz yani."

"İyi o zaman"

Kapıya geldiklerinde bahçede olan Halil Bey yaklaşan aracı tanımadığından dikkatle inceledi. Araba yaklaşıp durduğunda öndekilerin kızı ve Uğur olduğunu görünce elindeki işi bırakıp yaklaştı. Halil Bey'in geldiğini gören Uğur arabadan indi.
"Nasılsınız teğmenim?"

"İyiyim teşekkürler siz  nasılsınız?"

"Çok şükür. Vaktiniz varsa buyrun oturup bir çay içelim."

"Malesef gitsem daha iyi hava kararmadan karakolda olmam lazım. Biliyorsunuz yol güvenlik sorunu falan. Başka bir zamana inşallah."

"Doğrudur haklısınız. Görüşürüz o zaman inşallah. Allaha emanetsiniz."

Uğur başıyla iyi dileklerini kabul edip yan tarafında ki Melikeye döndü. "Görüşürüz. Dikkat et kendine."

"Sende."
Halil Bey onlar konuşmaya başlamadan eve doğru yol almaya başlamıştı. Uğur arkasını dönüp giden Halil Bey'i gözüyle kontrol ettikten sonra Melike'nin kulağına  yaklaşıp "Nasıl rahat davranabildim mi?"  Melike kafasını gülümseyen Uğur'a çevirince o da ona eşlik etti.
"İyiydin iyi."

"Diyorsun.. Akşam ararım konuşuruz müsait olursan."

"Olur görüşürüz."

Uğur arabasına binip uzaklaşırken Melike gözden kaybolan arabanın arkasından eve girdi.
.
.
Uğur araçla karakola girdiğinde askerler bahçeye çıkmıştı bile. Uğur park edip iner inmez önünü kesen Fatihle burun buruna gelince irkildi.

"Komutanım sizin araba dediğiniz bu 'beyaz melek' görünümlü şey miydi."

"Ne diyorsun Fatih bir yol ver geçeyim lan"

"Otomatik vites dimi bu komutanım?"

"Evet Fatih. Artık çekilde içeri gireceğim."

"Komutanım şi...."

Uğur'un son kalan sabır kırıntısı da tükenince sesini yükseltmiş Fatih'i anca toparlayabilmişti. "Fatih!!!! Çekil dedim lan."

"Emredersiniz komutanım."

Uğur daha sonra üstünü değiştirmek için odasına gidecekken bu defa Durali başçavuşun önünü kesmesiyle durdu. "Teğmenim..."

"Bu sefer ne oldu başçavuşum?"

"Muhabereye bir geç istersen. Sen konuşsan daha iyi."

"Daha yeni girdim içeri ya."

Uğur üstüne değiştirmek bir yana dursun ceketini bile çıkarmadan muharebe'nin başına geçti.

"Çelikteye karakolu Teğmen Kutlu dinliyor."
.
.
Uğur konuşmayı bitirdikten sonra hala çıkarmadığı kıyafetleriyle Osmanın da yanlarında bulunduğu askerlerin koğuşuna girdi.

"Poyraz Timi 10 dk sonra çıkış işin hazırlık yap. Osman sende."

"Emredersiniz komutanım."

Osman Uğurla birlikte geri dönerken bir yandan durumu konuşuyordu.

"Emir mi geldi komutanım?."

"Hayır ihbar var. Köyde kendini asker olarak tanıtan bir grup dört korucuyu öldürmüş. Oraya gidiyoruz. Yalnız bana hiç normal bir iş gibi gelmedi dikkatli olacağız tamam mı?"

"Emredersiniz komutanım."

"Başçavuşum yeni bir haber gelirse haber verirsin ben artık kamuflajları giyeyim."

"Tamam teğmenim."

Uğur üstüne değiştirip masasında son işlerini hallederken Durali başçavuş lafa girdi.
"Sen de mi Poyrazla gideceksin?"

"Tabi gideceğim. Osmana da söyledim. Bana normal bir ihbar gibi gelmedi ben de gitsem iyi olur. Ne ihbar eden kişinin sesi ne de ihbar edilen bölge hiç güvenilir gibi değil. Ama biliyorsun ihbar geldiyse gitmek zorundayız."

"Öyle diyorsun da bu saate yol güvenliği olmadan nasıl olacak?"

"Acil olmasa ben de sabahı bekleme taraftarıyım ama hala köyün içindelermiş. İnsanları bu şeklide bütün gece yalnız bırakamayız. Dikkatli gideceğiz artık."

"Allah yardımcınız olsun bakalım."

Uğur hazırlanmış bekleyen Poyraz'a döndü ve emrini verdi.
"Poyraz timi araç bin!"
.
.
.
Terör örgütünün iki büyük başı Jiyan ve Miro kayalıklara 15 kişilik bir grup ve Teo ile askere kuracakları tuzağı planlıyorlardı. Teo her zamanki gibi Mironun yaptığı işi küçümseyecek şeyler söylüyordu.
"Mösyö Miro şu basit numaralarınızdan ne zaman vazgeçeceksiniz. Sizin daha büyük atılımlar yapmanız lazım. Böyle mayın falan eski de kaldı."

"Bak Teo bizim en iyi yaptığımız iş bu tamam mı? Karışma benim işime. Bir araba dolusu asker paramparça olacak gözünün önünde daha ne yapayım ben ya?"

"Miro doğru söylüyor böyle küçük işler karakol baskınından daha etkili oluyor."

"Matmazel siz de mi bu eski şeyleri savunuyorsunuz. Ne yazık, çok yazık. Neyse bakalım işe yarayacak mı?"
.
.
Mayın kurdukları yerde pusuya yatmış askeri aracı bekliyorlardı. Askeri araç mayın döşedikleri yere yaklaştıkça Jiyan ve Miro nefeslerini tutmuş aracın havaya uçmasını bekliyordu. Zaten olurda sağ kalan olursa inip onları da öldüreceklerdi.
Herşeyden bihaber aracın içinde güle oynaya konuşan askerlerse birazdan olacaklardan habersizdi.

Günaydınlarr.. Değerli yorumlarınızı bekliyorum. Tabi votelerinizi de  Umarım beğenirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

439K 23.1K 51
Her sonun başlangıcı olduğu gibi, benim de biten sonumun başlangıcıydı bu olay... Şans verip, okumadan geçmee:) Hikayedeki karakterler ve ismi geçen...
2.2M 207K 42
"Benim topraklarımda ölmek için özel bir nedene gerek yok." Mihra Elnurova, Türkiye'nin güneyinde yer alan, ufak bir Türkmen ülkesi olan Karahan'da...
3.4M 167K 67
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
21.8M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...