KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

9M 523K 292K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN

179K 8.7K 3.6K
By Asli_Han1453

Merhaba, lâcivert çiçeklerim. 

Geciktim biraz kusura bakmayın, yoğun bir hafta geçirdim. Yaklaşık 5000 kelimelik bir bölüm oldu. Eski yorumcularımı göremez oldum, bu beni üzüyor. Her birinizin yorumu, düşünceleri ve eleştirileri çok değerli. 

Bir önceki bölüme gelen yorumlar için teşekkür ederim. Oylar hâlâ düzene girmedi umarım emeğimin karşılığını en kısa zamanda alabilirim.

Berceste ve Akif Karan'ın sahnelerinin bolca olduğu bir bölüm oldu. Son sakin bölümler olduğunu belirtmek isterim. Dağ evindeki tatil bittiğinde entrika dolu bölümler başlayacak. 

Satır aralarını çiçeklendirin bakalım.

Keyifli okumalar diliyorum.

Okuduğunuz saati paylaşır mısınız?

YİRMİNCİ BÖLÜM 

BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN

Beyaz pamuksu bulutların siyah rengin hâkim olduğu fırça darbeleriyle grileşmesiyle, güneşin sarımtırak ışıkları usul usul yeryüzünden çekilirken, sarkaç misali gökyüzüne tutunan kar taneleri ahenkle üzerimize düşmeye başlamıştı. Esen tatlı rüzgârın hızı da aynı zamanda sertleşmişti.

Rüzgârın esişiyle omuzlarımda salınan saçlarım yüzlerimiz arasına savruldu. Sakallarına takılan telleri çekmek istediğimde elimi tutup engelledi. "Bırak kalsın, kokun üstüme sinsin,"

Kar taneleri usul usul gökyüzünden kopup Akif Karan'ın omuzlarına düşerken başımın iki yanına yaslı duran kollarıyla bana eğildi. "Hiç yaşamadığım duyguları yaşatıyorsun bana, kar çiçeğim,"

Kar çiçeğim. 

Her söyleyişinde daha çok bağlanmama sebep olan hitabıyla kalbim onun için hızlandı. Tiksindiğim ruhumu, bedenimi onunla yeniden sevmeye başlamıştım. Değerli hissetmemi sağladıkça her hücrem onunla dolup taşıyordu.

"Sen de bana," dedim parlayan göz bebeklerinden yansımamı izlerken. "Aklımın ucundan geçmeyen duyguları tek tek yaşatıyorsun," deyip duraksadım ve hemen ardından gülümsedim. "Elimi öyle bir sahiplenişle tutuyorsun ki. Diyorum ki; bu adam benim her şeyim. Düştüğümde ayağa kaldıranım, gecemi kabuslardan kurtaranım,"

"Beni yanında istedikçe bunu gerçekleştirmeye devam edeceğim,"

Kaburgalarıma sığmayan şiddetli darbelerle boğazıma tırmanan kalbim beni zora sokuyordu. Gülümsemem ufak bir iç çekişle söndü. Kıvrımlarında artçı sarsıntılar yaşanan dudaklarımdan kesintili bir nefesi koyverdim. "Seni hep yanımda isteyeceğim," diye itiraf ettiğimde boynumdan yanaklarıma doğru bir sıcaklık dağıldı. Elmacık kemiklerime ulaşan pembeliklerle gözlerim kirpiklerimin aceleyle kırpılmasıyla kapanıp açıldı. 

Akif Karan, "Kızaran yanakların dişlerimi kamaştırıyor, güzelim," diyerek beni utancımla baş başa bırakmıştı. 

"Söyleme şöyle şeyler," 

Başımı yan tarafa dönerek yüzümü onun odağından çıkardım. Göğsü göğsüme çarptığında nefesimi tuttum. Burnunu yanağıma sürttü. "Nasıl şeyler?" 

"Akif Karan," kısık sesimi duyduğundan emin değildim.

"Pençelerini çıkarmanı bekliyorum," yanaklarım alev almışcasına bir yangına tutulmuştu. "Benim güzelim böyle gözlerini kaçırmaz, bana kafa tutardı,"

Dudakları çeneme değdiğinde dişlerimi birbirine bastırdım. "Üsteğmenin asenası," her kelimesinde dudaklarının baskısını tenimde tüy hafifliğinde hissetmiştim. "Bakmayacak mısın bana?"

Çenemdeki dudaklarının yerini parmakları aldığında yüzümü kendine çevirmişti. Yanak etlerimin içini ısırarak gülümsedim.

Oluşturduğu kapanı bozarak yavaşça ayağa kalktı. Elini uzatarak tutmamı istedi. Avuç içine elimi bıraktığımda parmaklarıyla sıkıca kavrayarak doğrulmama yardım etti. 

Ayağa kalktığımda kolunu omzuma dolayarak ormanın içine doğru ilerlemeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" merakla boynumu omzuma doğru kıvırarak yüzüne baktım. Esmer yüzünü bana doğru çevirerek yüzüme eğildi. 

"Seninle rahatsız edilmeden vakit geçireceğimiz bir yere," kıvrılan dudaklarıma bakarak burnumun ucuna parmağıyla hafifçe vurdu. 

Başımı göğsüne bastırdım ve iç çekerek mırıldandım. "Evdekiler merak etmesinler,"

"Argun'dan izin kağıdı mı almalıydım?" alayvari sesini işittiğimde yumruğumu göğsüne küçük bir baskıyla vurdum. 

"Dalga geçmeye utanmıyor musun?" diye bir serzenişte bulundum. 

Omzunu saran kaslı kolunun varlığını biraz daha hissettirdiğinde başımı kaldırdım. Dudaklarına serseri bir gülümseme yerleşmişti. "Sevgilimle vakit geçirmeme engel olduğu için asıl onun utanması gerekli,"

Sevgilim.

Boğazımda tıkanan nefesi gergince içime çektim. Biraz daha alışmam gerekiyordu ilişkimize. Aksi hâlde her sözünde nefesimin kesilmesine razı olacaktım.

Ormanın derinliklerine ilerledikçe çağlayan bir su sesi kulaklarıma dolmaya başladı. Çıktığımız sarp yokuşun sonunda tahtadan yapılmış bir köprü vardı. Altından hızla akan berrak suyun dinlendirici sesiyle içim huzurla kaplandı. 

Köprünün ortasına ulaştığımızda gözlerimle karların ortasındaki bu muazzam mekanı izlerken, "Burada bir ömür yaşamak isterdim," diye itiraf ettim. "İnsanlardan, dertlerden uzak..."

Lâcivert gözlerine baktığımda nehrin yansımasını gördüm. "Sen Çanakkale'den dönünce yine geliriz," dedi düşünceli bir ifadeyle. 

Akif Karan'ın sözleriyle sarsıldım. Memleketime döndüğümde ilk ayrılığımız gerçekleşecekti. Geri gelmeyi elbette istiyordum. Akif Karan'dan uzak olacağım gerçeği beni bir parça ürkütüyordu.

Kalbime akın eden yepyeni, daha önce hiç tatmadığım özlem duygusuyla sarsıldım. Burada yeni bir hayata başlamıştım. Ailem diyebileceğim insanları tanımış ve dertlerini geride bırakan bir Berceste olmuştum.

Kasvetle dolan hücrelerim beni mutsuzluğa sürüklüyordu. Akif Karan'ın da morali bozulacaktı. Buna engel olabilmek için muzipçe sordum. "Benden kurtulabileceğine inanıyor musun, Akif üsteğmen?"

"Kurtulmak isteyen kim," dedi etkileyici gülümsemesiyle kalbimde devrim yaparken. "Elimden gelse babanı da buraya getirir seni hiçbir yere göndermezdim,"

"Bunu ben de isterim ancak mümkün değil. Çanakkale'de olmamız daha sağlıklı olacak. Babamın psikolojisi pek iyi sayılmaz," dedim bu konuya ilk kez değinirken.

"Nasıl?" dedi kaşları göz çukurlarına inerken. 

"Annemin vefatı, üstüne o adamın bana yaptığı iğrençlikler psikolojik olarak onu çok etkiledi. Hangi baba kızını öyle bi câniyle bırakıp yurtdışına çalışmaya gider ki? Babam sorunlardan kaçıyor,"

"O kaçıp kurtuluyor, peki sen?" dedi sertelen sesiyle. "Seni o döl israfıyla bir başına bırakıp gitmesi normal değil!"

Öfkelendiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Bana olan şefkatini bildiğimden ılımlı olmaya çalıştım. "Ben de bundan bahsediyorum zaten. Ona gitme diyemedim Akif," dedim gözlerim dolarken. Babam ailemden kalan tek kişiydi. "Onun için işkenceden farksızım. Benim uğruma o adamdan kaç kez dayak yedi, kaç gece hastanede sabahladı," duraksadım. "Ben onun omuzlarına yüküm. Ona gitme diyemem. Bir şekilde bu olaylardan kurtulmayı seçti. İşine sığındı,"

Dişlerini sıkarak çenesini sıvazladı. "Seni bırakmamalıydı," diye üsteledi. Elleriyle yanaklarımı kavradı. "Seni onunla gönderemem. İyi olduğunu gözümle görmeliyim, aksi hâlde buna katlanamam,"

Bileklerine tutundum. "Burada kalmam size sorun çıkaracak. Arda teğmen-"

Baş parmağını dudaklarıma bastırdığında susmak zorunda kaldım. "O sikik herifin adını anma! Ne onun ne de bir başkasının düşünceleri umrumda değil. Seni yanımdan ayırmayacağım. Baban gelsin, görüş. Ama sonra yine bana gel," alnı alnıma yaslandı. "Yokluğuna alıştırma beni," burnunu yanağıma sürttü, kokumu solur gibi nefes aldı. Göğsü aldığı nefesle kabardı. "Bu koku olmadan yaşayamam artık güzelim," diye fısıldadı. "Karşı dairede olduğunu bilmek bana huzur veriyor. Güvende olduğunu bilmek zorundayım,"

Kalbim patlayacak gibi atıyordu. Ellerimi boynuna çıkardım. Ensesindeki saçların arasına yerleşen parmaklarımla ipeksi tutamları okşadım. 

"Babam yine gidecektir," dedim kısık sesimle. "Onu çok özledim. Hasret gidermeliyim. Gittiğinde yine gelirim. Bana bir ev bulmalıyız. Argun ağabeyleri daha fazla rahatsız edemem,"

Gergince soludu. Ferah soluğu yüzüme dağıldı. "Halledeceğim ev işini. Bizim lojmanda kalabilsen keşke ama olmaz. Seni korunaklı bir yere yerleştireceğim,"

"Sorun halloldu işte," dedim sakince. 

"Pazartesi göreve gideceğim,"

Yüreğim korkuyla kasıldı. "Kaç gün sürecek?"

"Belirsiz," dedi sıkıntıyla. 

Gülümsemeye çalıştım. "Bu senin mesleğin, alışacağız,"

Belimin arkasına inen koluyla beni gövdesine bastırdı. "Kokunu ciğerlerime depolayayım," burnunu boyun girintimde gezdirdi. "Sana ait bir şey ver bana. Hep yanımda olsun. Vesikalık fotoğraf istiyorum anasını satayım. Cüzdanımda taşırım,"

"Şu an yanımda yok," dedim çenemi göğsüne yaslayıp alttan yüzünü seyrederken.

"Pazartesi öğlen gideceğim, sabah gider çektiririz,"

"Ciddisin?" dedim şaşkınca.

Yanağımı okşadı. "Şaka yapar gibi bir hâlim mi var yavrum?"

Burnumu göğsüne sürttüm. "Vesikalık olmasın, birlikte bir fotoğrafımız olsun. İkimizde de bulunsun,"

Çenesi başımın üstüne konumlandığında, "Tamam," dedi. "Üşüdün mü?" 

"Hayır," başımı geriye çekerek yüzüne baktım. "Sen sıcacıksın,"

Üst dudağının kıyısı serseri bir şekilde kıvrıldı. "Beni ısıtırsın diyorsun dolaylı yoldan,"

Kaşlarımı göz çukurlarımın üstüne indirdim. "Öyle bir şey söylemedim,"

Zihnimi bulandıran melodik gülüşüyle üzerime eğildi. "Kızma, takılıyorum sana,"

"Takılma öyle, canımı sıkıyorsun,"

Çenemi kavrayarak yüzünü yaklaştırdı. "Takılırım ben,"

"Eve gidelim," dedim somurtarak. "Üşüdüm,"

"Ben ısıtırım seni," diyerek belimin arkasına doladığı koluyla beni gövdesine bastırdı. 

"Isıtamazsın," burnumu dik başlılıkla havaya kaldırdığımda bembeyaz dişlerini göstererek gülümsediğini gördüm. Onunla zıtlaşmamdan hoşlanıyordu. "Gülme lütfen," 

"Sebep?" 

"Sinirlerimi bozuyorsun,"

Avurtları içe çöktüğünde gülümsemesini engelleyemediğini anladım. 

"Ben sana gülme dediğimde bana huysuz dede diyordun,"

Zihnimde beliren alışveriş anısıyla yüzüm aydınlandı. Onunla çok güzel ve değerli vakitler geçirmiştim. Canımın acısını unuttuğum ve gülümseyebildiğim nadide anılar biriktirmiştim.

Kar hızını arttırdığında Akif Karan gökyüzüne doğru başını kaldırdı. Boynunu geriye attığından âdem elması olağanüstü bir güzellikle gözlerimin önüne serilmişti. Onunla güzelleşen detaylardan yalnızca bir tanesiydi. 

Göğün rengini çalan lâcivertleri beni bulduğunda, "Kar şiddetlenecek, gidelim," deyip elimi kavradı. Eldivenlere rağmen sıcaklıklarımızı paylaşabilmiştik.

Tahta köprüden geçerek sık ağaçların arasından eve ilerledik. Akif Karan montunun kapüşonunu başına geçirmişti. Kar dokunduğu yerimizi beyaza bürürken eve ulaşmıştık. 

Bize kapıyı açan Zuhal teyze yüzündeki kızgın ifadeyle, "Neredesiniz siz bakayım? Kar nasıl yağıyor, hasta olacaksınız geçin içeri," diye bizi payladı. 

Montlarımızı çıkardığımızda omuzlarımızı kaplayan karlar yere dökülmüştü. Zuhal teyze söylenerek montlarımızı aldı ve dolabın yanındaki askıya astı. Çizmelerimi ayağımdan çıkardığımda Akif Karan'da postallarını paspasın yanına bırakmıştı. 

Zuhal teyze sert bakışlarıyla konuştu. "Hemen sıcak duş alıp kalınca giyiniyorsunuz," 

Akif Karan kolunu annesinin omzuna sararak eğilip yanağını öptü. "Kızma anacım," dedi diğer yanağına da sevgi dolu bir öpücük bırakmadan önce. "Kar şiddetlenmeden eve geldik,"

"Sen soğuğa alışkınsın da, şu kızcağızım hasta olacak. Hadi annem durma hemen üzerini değiştir,"

"Merak etme Zuhal teyze, üzerim kalındı hem Akif Karan'ın söylediği gibi kar çok şiddetlenmeden geldik,"

"Olsun buranın soğuğu sert olur, dediğimi yapın siz," diyerek üst kata postaladı bizi.

Gizem'le kalacağım odaya girdiğimde boştu. Aşağıda olmalıydı. Yatağın üzerinde katlı duran kıyafetlerimi, çantadan aldığım iç çamaşırlarımı ve şampuanı alarak koridora çıktım. Argun ağabeyin gösterdiği odaların haricinde kalan tek kapıya yöneldim. Siyah parlak mermer döşeli, modern bir banyoydu. 

Kapıyı kilitleyerek kıyafetlerimi astım. Suyu ayarladıktan sonra soyundum. Üşüyen bedenime temas eden sıcacık su gerçekten iyi gelmişti. Saçlarımı şampuanladım. Durulandıktan sonra hızlıca kurulandım ve giyindim. Hastalanmak istemiyordum. Babamın beni iyi görmesine ihtiyacım vardı. Havluyla nemini aldırdığım saçlarımı aynanın kenarına monteli siyah dolaptan bulduğum saç kurutma makinesiyle üstünkörü kuruttum. Aynadan kabaran saçlarıma baktığımda epey uzadıklarını gördüm. Genellikle uzun tutmayıp kesiyordum. Çünkü o adam saçlarıma çok zarar veriyordu. Belime uzanan tutamları omuzlarımın gerisine iteleledim. Ellerimle kabarıklığını giderdiğimde kirlileri sepete atarak banyodan çıkmıştım. 

Odada saçlarımı taradım. Ayağıma kalın çorap geçirdim. Yatağın üstünden telefonumu aldığımda ekranda bir numara belirdi. Kayıtlı olmayan biriydi. Açıp açmamak arasında bocalarken kapı çalındı. "Gelebilirsin," dedim ekrandan ayıramadığım bakışlarımla. Kulpun indiriliş sesinin ardından kapı sessizce aralandı. 

Arkamdan belime sarılan güçlü kollarla sırtım, kokusuna aşina olduğum adamın geniş göğsüne yaslandı. İçimi titretecek olan dokunuşunu şu an endişemden dolayı hissedemiyordum. Omzumdan uzanan başıyla, çenesi boyun çukuruma yerleşti. Burnunu saçlarımda, yanağımda ve boyun girintimde gezindi. Ciğerlerine çektiği derin nefeslerle, "Sıhhatler olsun güzelim," dedi. 

Tedirgin bakışlarım omzumun gerisindeki yüzünü buldu. Göz bebekleri parlıyordu. 

Alt dudağımı dişimle ezmeyi bıraktım. "Akif Karan, beni tanımadığım bir numara arıyor,"

Esmer suratı kasılırken belimi saran kolunun birini çekti. Telefonu elimden alarak ikinci kez ekranda beliren numaraya baktı. "Rahatla, ben konuşurum,"

Aramayı yanıtlayarak kulağına tuttu. "Alo," dedi sert sesiyle. Siyah biçimli kaşları çatıldı. "Evet," çene kemikleri gerildi. "Ali mi?" diye sordu. 

Duyduğum isimle içime su serpildi. Ansızın Hakan olabileceğini düşünerek korkmuştum. Beni araması imkânsız olsa bile tedirginliğimi henüz atabilmiş değildim.

Telefonu kulağından çekerek bana uzattı. "Arkadaşın," dedi umursamaz bir tavırla.

Telefonu alıp nefesimi toparladım ve kulağıma yasladım. "Efendim," 

"Berceste," dedi uzun zaman sonra işittiğim tanıdık ses. Kuvvetli bir nefes veriş sesi doldurdu telefonu. "Allah'ım sana şükürler olsun," diye ekledi. "Seni o kadar çok aradım ki. Nasılsın, iyi misin Berceste?"

Hâlimi, hatrımı soran insana hasret kalacağımı düşünmemiştim. Buraya geldiğim günden bu yana babam dışında hiç eksik hissetmemiştim. Ali'nin sesi beni eskiye götürmüştü.

"İyiyim Ali," dedim gözlerim dolarken. Akif Karan'ın yüzümde gezinen bakışları yavaşça uzaklaştı. Adımları kapıya doğru döndüğünde bileğini tuttum. Benim tutuşumla durdu. "Sen nasılsın?" dedim aceleyle. 

"Beni boşver. Neredesin sen?"

Akif Karan başını ağırca bana döndürdüğünde dudaklarımı sessizce kıpırdattım. "Gitme," göğsü aldığı nefesle gergince kabardı. Gövdesini bana çevirince rahatladım. Yanımda kalmasına ihtiyacım vardı. Ali'nin bendeki yerini anlamalıydı. Yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemedim.

"Ben güvendeyim merak etme," Karşımdaki adama bakarak fısıldadım. "Hiç olmadığım kadar..."

Sitemkâr nefes verişiyle, "Ne demek merak etme! Semiha teyze öldü. Hakan ortalıkta yok, sen de öyle," dedi.

"Hakan beni kaçırdı," dedim içimi saran kasvetle. "Yolda askerler kurtardı beni," Akif Karan'la göz göze geldik. Bileğindeki elimi avcuna alıp bana güç vermek istercesine sıktı. Yanındayım, demekti bu. Hep yanında olacağım.

Ali endişeyle, "Ne zaman oldu bu?" diye bağırdı. "Allah benim belamı versin! O herif sana zarar verdi değil mi? Keşke seni de götürseydim, özür dilerim Berceste," onun samimiyetine her zaman inanmıştım. Annesi beni sevmezken nasıl onunla giderdim ki. Hayatları benim yüzümden mahvolurdu. Kimsenin omzuna yük olmak istemiyordum. Akif Karan'a bile.

"Öyle söyleme. Sen yapabileceğin her şeyi yaptın,"

"Neredeysen söyle, gelip alayım seni. En azından bunu yapmama izin ver,"

Akif'e doğru bir adım atarak başımı göğsüne bastırdım. "Mutluyum burada," belimin arkasına yaslanan koluyla beni gövdesine çekti. Burnuma dolan ferah kokusuyla gözlerim kapandı. Kirpiklerim usulca aralandı.

"Kimin yanında kalıyorsun?"

"Çok güvenilir birinin evinde kalıyorum. Babam geldiğinde Çanakkale'ye geleceğim. O zaman görüşürüz olur mu?"

İç çekti. "Olur. Sen yeter ki iyi ol. Papatyalar açmadan gel ama," sesi sonunda eskiden olduğu gibi neşeli bir tınıya bürünmüştü. 

Papatyalar açtığında yeniden Akif Karan'a kavuşmak istiyordum.

Kıkırdayarak güldüm. "Papatyalar açmadan geleceğim,"

"Kendine iyi bak. Sen yalnız değilsin, Berceste bunu unutma. Burada da seni bekleyen biri var,"

"Biliyorum Ali. Sen de kendine iyi bak." dedim ve kapattık.

Gözlerimden süzülen yaşlar Akif Karan'ın tişörtünü ıslatırken onu rahatsız edebileceği düşüncesiyle geri çekileceğim an sanki anlamış gibi sırtımdaki kolları tutuşunu sıklaştırdı. "Neden ağlıyorsun, güzelim?"

"Duygu karmaşası yaşıyorum," dedim sessizce burnumu çekerek. "Ali benim çocukluğum," yanağımı kavrayan eliyle yaşları sildi. "Konuşmak eskiye götürdü beni. Evime, kasabaya," 

"İstersen şimdi gideriz evine," deyip yüzüme eğildi. Burnumun ucuna dokundu. "Kırmızı burun,"

Gözyaşlarıyla dolan gözlerime rağmen güldüm. Benim sesli gülüşümle o da etkileyici gülümsemesini bana sundu.

"Şu gülüş bir ömre bedel," deyip alnımı kapatan saçlarımı kenara çekti. "Sana ağlamayı da yasaklamıştık değil mi?"

Omuz silktim. Hareketimle kaşları havalandı. 

"Bana ne mi demek o?"

Dudak büktüm.

"Yemek değil bu kez cezan yalnız,"

"Olsun," dedim sakince. "Seninle geçirdiğim her an benim için kıymetli,"

Lâcivertleri koyulaştı. "Sen var ya," dedi enseme kayan parmaklarıyla yüzlerimizi yaklaştırdı. Parmak uçlarımda yükselerek ellerimi boynuna doladım. 

"Ben var ya," dedim cesaret patlaması yaşarken. 

"Benim sebebim olacaksın,"

Kapının çalınışıyla hızla boynuna doladığım ellerimi çözdüm. Akif Karan ise benden milim uzaklaşmamıştı.

Duha ince sesiyle, "Berceste, müsait misin?" diye sordu. 

Akif Karan'ı göğsünden ittirdim. Bıkkınca soluyarak uzaklaştı. 

"Evet, gelebilirsin,"

Kapı aralanıp Duha göründüğünde, "Rahatsız ettiysem özür dilerim," bakışları Akif Karan'dayken mahcubiyetle dolup taşmış gibiydi. 

Akif Karan bunun farkına vararak, "Siz konuşun, ben aşağıya iniyorum," dedi.

"Olur mu öyle şey," dedim samimiyetle. "Rahatsız etmedin,"

"Film izleyecektik," dedi Duha mavi gözleri ikimiz arasında gidip gelirken. "Sizi çağırmaya gelmiştim,"

"Tamam geliyoruz," dedim gülümseyerek. Başını salladı ve hafif bir tebessümle odadan çıktı. 

Çantamdan aldığım lastik tokayla saçlarımı toplayacağım an Akif Karan, "Toplama, dipleri nemliydi biraz. Kurusun," dedi. Onaylar biçimde gözlerimi kapayıp açtım. Ardından onun nemli saçlarına çatılan kaşlarımla baktım. 

"Sen neden kurutmadın?"

"Sevmiyorum, alışkınım,"

"Hasta olursun, Allah korusun. Göreve gideceksin, oralarda nasıl bakacaksın kendine," deyip çantamdan temiz bir baş havlusu çıkardım.  Yatağı göstererek, "Oturur musun?" dedim. 

"Gerek yok, Berceste," itirazlarını kulak ardı ederek elini tutup onu yatağa çekiştirdiğimde bana ayak uydurdu. Bacaklarını rahatça ayırarak oturduğunda arkasına geçmeyi planlarken bileğimden tutarak beni önüne çekti. 

"Hadi kurula, bitsin bir an önce,"

Havluyla saçlarını dikkatlice kurulamaya başladım. Saçları keskin bir nane aroması kokuyordu. Genellikle ağır koku kullanmıyordu. Nemini iyice aldırdığıma kanaat getirince geri çekildim. Akif oturduğu yerden kalktı. Dağılan saçlarını eliyle düzeltti. Çok karizmatik görünüyordu. "Teşekkür ederim, kar çiçeği," deyince tebessüm ettim.

Aşağıya indiğimizde Defne elindeki mısır kaseleriyle mutfaktan çıkıyordu. "Geldiniz mi kaçaklar?" deyip sırıttı. 

Akif Karan kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. "Sen ve kocan, Berceste'yi utandırmayı kesin!" 

Defne gözlerini devirdi. 

"Sana ne koçum," mutfaktan elinde içecek tepsisiyle çıkan Argun ağabey bana göz kırptı. "Kız kardeşimle bizim aramızdaki mevzuya ne karışıyorsun sen?"

"Kız kardeşin benim sevgilimse, karışırım," deyip onları arkamızda bırakarak birlikte salonun sağındaki kapıya yöneldik. 

Geniş ancak salondan daha karanlık olan odaya girdiğimizde duvarın yarısını kaplayan televizyonun karşısındaki koltuk takımında oturanları görünce Akif'in omzumdaki kolunu ittim. 

Zuhal teyzenin gözleri bizi bulduğunda yüzünü tatlı bir gülümseme esir aldı. Televizyonun tam karşısındaki koltukta oturan Gizem ve Tuğrul ayaklandı.

"Yardıma gel de demiyorsun enişte," deyip Argun ağabeyin elindeki tepsiyi alan Tuğrul sehpaya bıraktı. Gizem'de mısır kaselerini almıştı.

Pınar teyze elindeki örgüyle birlikte ayağa kalkarken Zuhal teyze de ona eşlik etti. 

Füme rengi kadife koltuğa oturan Akif Karan'ın yanına geçtim. 

"Nereye anacım?" dedi kapıya yönelen kadınlara bakarak. 

"Pınar'la sohbet edeceğiz, siz rahatça filminizi izleyin,"

"Sonra edin sohbeti," dedi Defne. 

"Yok kuzum iki gün sonra gideceğiz, uzun bir süre görüşemiyoruz ahiretliğimle,"

Defne, "Siz bilirsiniz," deyip Duha'ya seslendi. "Şu mısırdan ve içeceklerden annemlere götürsene canım," 

"Ben alırım yavrum," diyen Zuhal teyze mısırdan ve içeceklerden alıp gitti. 

Önümüzdeki sehpaya içecek koyan Tuğrul, "Senin için gitti," dedi bana bakarak. "Şu yanındakinin eli, kolu rahat durmaz, sen de utanırsın diye ayak üstü kırk takla attın kadın,"

Mahcubiyetle Akif'e baktım. "Ayıp oldu, gidip çağıralım Akif,"

"Siktir git şuradan Tuğrul," dedi Akif Karan sert bakışları beni bulduğunda yumuşadı. "Annemler film izlemeyi sevmez. Bu it kıçının kenarından uyduruyor,"

"Hemen inanıyorsun, saf kız," diyerek gülen Tuğrul'a tersçe baktım. 

Gizem yanına oturan sevgilisinin omzuna hafifçe vurdu. "Bulaşmasana kıza," dedi. 

Tuğrul umursamazca omuzlarını silkti. "Dayanamıyorum, dürtüyorlar,"

Göktürk başını arkasına atarak gür bir kahkaha attı. Duha ona gülmemesi için uyarsada onu duymuyordu. 

Akif Karan dişlerinin arasından homurdandı. "Ben seni bir dürteceğim," 

Defne televizyonu açtığında çaprazımızda minderde oturan kocasının dizinin dibine oturdu. "Tartışmanızı sonlandırın, filmi başlatıyorum," dediğinde herkes sessizleşti.

Ekranda beliren simalarla türk filmi olduğunu gördüm. Uzun zamandır film izlemediğim için biraz tuhaf hissetmiştim. 

Akif Karan, belimden geçirdiği koluyla sırtımı geniş göğsüne yasladığında sehpadaki mısır kasesini de kucağıma çektim. Kolayı bardağını işaret ederek fısıltıyla sordum. "İçecek misin, vereyim mi?"

"İçmeyeceğim,"

Oturuşumla birlikte belim biraz daha sıyrıldığından Akif Karan'ın kolu, çıplak tenime değiyordu. Rahatsız edici bir temas değildi, aksine kendimi iyi hissediyordum. Hakan'ın midemi bulandıran dokunuşlarından dolayı başka insanların temaslarından sakınıyordum. Ancak şimdi midem bulanmıyordu. Yuvalarından çıkan kelebekler bir vadide toplanarak oradan oraya uçuyor, dans ediyordu.

Kasedeki mısırdan azar azar yerken Akif'in hiç yemediğini fark ettim. Başımı geriye doğru döndürdüm. "Sevmez misin?" dedim parmaklarımın arasındaki mısırları gösterirken. 

Başını yüzüme yaklaştırdığında ani yakınlaşmamızla dizlerim titredi. "Severim," dedikten hemen sonra baş ve işaret parmağım arasında sıkıştırdığım iki mısıra uzandı. Dudaklarının kalın ve sıcacık olan eti parmaklarıma değdiğinde boynumdan itibaren kızarmaya ve yanmaya başladım. Mısırları dudaklarıyla kavrayıp geri çekildiğinde hipnoz olmuşcasına daldığım esmer, kemikli çehresinden gözlerimi zorla ayırdım. 

Parmaklarımı aceleyle mısır kasesine soktuğumda kulağımı gıdıklayan nefesini ve içinde gizli olan gülüşü işittim. Art arda nefeslendim ve mısırdan yedim. 

"Bu kadar belli etme yavrum," diye mırıldandı. "Benim de senin yanında nefesim kesiliyor ama gizleyebiliyorum," 

Sözleri içimde bomba etkisine sebep olmuştu. Gözlerimi hızlı hızlı kırptım. Bedenim benim hâkimiyet alanımdan çıkmıştı. 

"Ben uykusuzluktan gebereceğim," 

Argun ağabeyin tok sesiyle irkildim ve oturduğum yerde sıçradım. 

Benim tepkimle Akif Karan'ın sırtıma değen göğsü kasıldı."Sesinin ayarını Argun!" dedi sertçe. 

Argun ağabey şaşkınca bize baktı. "Ne oldu lan?" 

"Berceste'yi korkuttun," 

"Emir erin sanma bizi diye kaç kez diyeceğim sana hayatım," dedi Defne. 

"Kusuruma bakmayın," dedi Argun ağabey esnerken. "Hadi Defne'm gidip uyuyalım. Nöbetin uykusuzluğu var hâlâ üstümde,"

Defne kocasının elini tutup minderden kalkarken, "Size iyi eğlenceler gençler," dedi. 

Duha ve Gizem bir ağızdan, "İyi geceler," dediler. 

Onlar odalarına çıktığında Göktürk duraklatılan filmi başlattı. Filmin yarısına geldiğimizde baş rolün sahnesinde Gizem, "Ah şu adam," dedi iç çekerek. "Her hareketi çekici değil mi sizce de?" televizyon ekranından aldığı hayran bakışlarını önce Duha'ya ardından bana tuttu. Klasik kaslı bir erkek karakterdi. İlk kez görmüştüm. O yüzden ben fikir beyan etmedim.

Gizem'in yanında oturan Tuğrul sırtını hızla koltuktan ayırdı. "Neresi çekici o yağ torbasının?" diye diklendi. Kıskanmıştı.

Dudaklarını birbirine bastıran Gizem, "Klasik Türk erkeği," diye söylendi. 

"Katılıyorum," dedi Duha başını Göktürk'ün omzuna yaslamış bir şekilde filmi izliyordu. "Siz kızları süzerken sorun yok, biz bir erkeği yakışıklı bulmaya görelim, hemen reddediyorsunuz,"

Göktürk, "Kıskanıyoruz herhalde," dedi rahatsız olduğunu belli eden bir tavırla. "Öyle vücut mu olur? Suni kas onlar," deyince kızlar gülmeye başladı. Erkekler homurdanırken, Duha "Susun da filmi izleyelim," diyerek onları susturdu. 

Filme yeniden odaklandığımızda Akif Karan omuzlarımdan göğüs kafesimin üzerine dökülen saçlarımı sol omzuma yığdı. "Sen de o herifi çekici buluyor musun?"

"Hayır," dedim dudağımı dilimle ıslattım. "Ben başka bir adamı çekici buluyorum," 

Sweatimin kalın kumaşına rağmen kolunun ısısı mideme kramplar sokuyordu. Boynuma vuran ılık nefesiyle çenesinin baskısını omuz çukurumda hissettim. "Kimmiş o herif?" burnunun ucu kulağımın kıkırdağına temas ettiğinde kesintili bir soluğu dudaklarımdan uğurladım. 

"Kim olduğunu ne yapacaksın?"

"Söylesene kızım, ne yapacağıma ben karar veririm,"

Duvarı yarısını kaplayan televizyon ekranından ayırdığım gözlerimi kaburgalarımda zelzeleye sebep olan kalbime rağmen ona çevirdim. "Sinirlendin mi sen?" dedim dudaklarımı dilimle ıslatırken. 

"Genellikle sinirli bir yapım var,"

"Ne bileyim sesin yükseldi de, az önce gayet iki medeni insan gibi konuşuyorduk,"

Yanağım sakallarıyla kaplanan yüzüne sürtündüğünde parkelere bastırdığım ayak parmaklarımı içe kıvırdım. "Kim olduğunu bulamam mı sanıyorsun, güzelim?" 

Dilimi damağıma vurduğumda tok bir ses çıktı. "Bulamazsın,"

"O Ali denilen herif mi?"

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Yanıtsız kaldığında beni kolunun üstüne yatırdı ve yüz yüze gelmemizi sağladı. "Berceste," dedi sakin bir ses tonuyla. Dişlerini sıktığından çenesindeki kemikli hat kaskatı kesilmişti. 

"Akif Karan," dedim tıpkı onun gibi sakinlikle. 

"Yavrum söylesene?"

"Keçi inadım tuttu," dedim dudaklarımı bükerek. "Hiç söyleyesim yok,"

Belimdeki elinin birini çekip yüzünü sertçe ovuşturdu. "Sınanıyorum anasını satayım,"

Kolundaki başımı kaldırıp yüzümü yeniden televizyona döndüm. Gözlerim filmde olsa da aklım tamamen arkamdaki sinir küpüne dönen adamdaydı. Kaseden aldığım mısırı ağzına uzattım. Kısılı lâcivertlerinin ardından bana delici bakışlar atıyordu. Dudaklarına değdirdiğim mısırları ağzını aralayarak kabul etti. "Anamı ağlatacaksın değil mi?" diye huysuzca söylendi. Gülmeden edemedim. Filmin geri kalanından pek keyif alamamıştım. Akif Karan'ın homurtuları kulaklarıma doldukça tek odağım o olmuştu. 

Oturmaktan tüm vücudum uyuşmuştu. Sakince boynumu sol omzuma doğru kıvırdım. Duha ve Göktürk koltukta birbirlerine sarılarak uyuyakalmışlardı. Yerdeki mindere geçen Gizem'de Tuğrul'un omzuna koyduğu başıyla uyukluyordu. Tuğrul ise filmi izlemeye devam ediyordu. Filmin bitiş müziği çalmaya başladığında kumandayla televizyonu kapattı. Bakışları bize döndüğünde, "Siz direnebilmişsiniz," dedi gülerek. Ardından Gizem'i kucağına alarak, "İyi geceler," dedi ve salondan çıktı. 

Arkasından, "İyi geceler," diye seslendim.

"Göktürk," dedi Akif Karan orta düzey bir sesle. Uykulu gözleri aralanan Göktürk'ün bakışları bizi buldu. "Odanıza çıkın, boynunuz tutulacak,"

Uykulu gözlerle yanındaki kadına baktı. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdiğinde aralarındaki ilişkinin güzelliğini gördüm. Göktürk tıpkı ağabeyi gibi çok güzel bir adamdı.

Duha'yı kucağına alarak kısık sesle, "Hayırlı geceler," dedi. 

"Sana da," dedim sakince. Odadan çıktıklarında Akif Karan başını omzuma koydu. "Senin uykun gelmedi mi?"

"Senin geldi sanırım,"

"Biraz," derken bile sesinden uyku akıyordu. Sırf benim için uykusuz kalsın istemiyordum. 

"Benim de geldi. Şunları mutfağa bırakayım, sen de odana çık," 

Belimdeki kollarını çektiğinde yavaşça kalktım. Uyuşan belimi birkaç hareketle esnettim. Akif'te boynunu erkeksi bir şekilde kütletti. Ardından sehpadan aldığı bardakları tepsiye koymaya başladı. 

"Ben yaparım sen git," 

Çatık kaşlarının altından bana baktı. "Birlikte uyuyacağız neyin tantanası bu?"

"Ne?" dedim gayri ihtiyari yüksek çıkan sesimle. 

"Biraz daha bağır güzelim, herkesi uyandır," Elime tutuşturduğu kaselerle belimden itekledi. "Bakma aval aval," birlikte mutfağa girdik. Bulaşıkları makineye yerleştirdim. 

İşim bittiğinde oturduğu bar sandalyesinden kalktı. Masanın altına itti. 

Merdivenlerden çıkıp benim kaldığım odanın önüne gelince, "İhtiyaçlarını al, seni bekliyorum," dedi odayı çenesiyle gösterirken. 

"Akif Karan," 

Konuşmamı böldü. "Güzelim, sen burada uyuyamayacaksın. Ben de yanında olamayacağım. Sen uyuyana kadar başında bekleyeceğim, o yüzden itiraz etme."

İtiraz etmeden odaya girdim. Gizem karanlık odaya mışıl mışıl uyuyordu. Akif Karan haklıydı. Onu rahatsız etmek istemiyordum. Hem rahatsızlığımı bilmiyordu. 

Diş fırçası, macun ve gecelik pijamalarımı aldım. Banyoda giyinirdim. Sessizce odadan çıktım. Akif Karan elimdekilere üstünkörü baktıktan sonra boştaki elimi kavradı. Koridorun sonundaki daha önce görmediğim siyah demir merdivenleri yan yana çıktık. Merdiven bitimindeki ahşap kapıyı açtı. "Geç güzelim," önden odaya girdiğimde diğer iki katın aksine basık tavanlı çatı katını andıran bir odaya gelmiştik. Oda kocamandı. Bir köşede kum torbası ve ağırlıklar bulunuyordu. Odanın ortasında yere oldukça yakın, alçak ancak modern dizayn edilmiş bir yatak, karşısında kapıları aynadan oluşan ahşap siyah bir dolap vardı. Tavandan sarkan ışıltılı avizenin ışığını kısık derecede ayarladı. Kapıyı kapattı. "Kilitliyorum, rahatsız olur musun?"

Yavaşça yönümü ona döndüm. "Olmam," 

Anahtarı bir kez çevirdi ve kapıda bıraktı. 

"Senin odan mı?" dedim tavana uzanan cam bölüme ilerlerken. Dışarının manzarasını gözler önüne seriyordu. 

"Benim değil ama genellikle ben kalıyorum,"

Cama düşen ve usulca eriyen kar tanesini izlerken iç çektim. 

"Aileyle zaman geçirmek çok keyifli bir şeymiş,"

Arkamda duran bedeninin yansıması cama düştü. Elleri cebinde uçsuz bucaksız ormanı izliyordu. 

"Öyle," dedi nefesini gürültüyle verirken. 

Uykusu olduğunu hatırlayınca, "Sen yat o zaman," dedim yatağın solunda kalan kanepeye ilerlerken. "Benim uykumun gelmesini beklerken gözlerin şişecek,"

Gardırobun yanındaki kapıyı işaret etti. "Banyoda üzerini değiştirebilirsin. Benim adıma karar vermeyi de bırak,"

Kucağımda tuttuğum eşyalarla banyoya ilerledim. Aşağı kattaki banyoyla hemen hemen aynı şekilde dekor edilmiş yalnızca birkaç farklılık vardı. Kıyafetlerimi çıkarıp siyah paçaları lastikli pijamayı giydim. Üzerime de takımı olan beyaz kalın askılı bluzu almıştım. Daha kapalı bir şeyler alsaydım keşke diye düşünürken bu düşünceyi hızla kafamdan def ettim. Yaralarım iyileşmişti. Saçlarım sırtımdakileri gizlerdi. Saçımı topuz yaparak diş fırçama macun sıktım. Dişlerimi fırçaladıktan sonra son anda almayı akıl ettiğim yasemin kokusundan bileklerime, kulağımın arkasına ve boynumun belli yerlerine sürdüm. 

Akif Karan'ın da banyoda işleri olacağı düşüncesiyle kıyafetlerimi ve diğer eşyalarımı alarak çıktım. Yatağın üzerindeki koyu renkli örtüyü kaldırıyordu. 

Elimdekilerle kanepeye ilerlediğimde arkamdan tok sesini işittim. "Güzelim rahat olur musun?"

Onu tedirgin etmek son isteyeceğim şeydi. Kanepeye elimdekileri bırakıp ona doğru döndüm. "Rahatım," dedim sakince. Değildim. Kalbim çok yoğun çarpıyordu.

"Rahat edemeyeceksen ben giderim,"

Başımı telaşla salladım. "Hayır, yani evet rahat değilim ama bunun sebebi heyecanım,"

Gardıroptan aldığı katlı pijamalarıyla banyoya ilerledi. "Çarşaf ve yastık kılıfı temiz. Yatağa uzanabilirsin, ben burada uyumayacağım," deyip kapıyı kapattı. 

Adamı hem odasından hem de yatağından etmiştim. Camın önüne geçerek dışarıyı seyretmeye başladım. Kar çok şiddetlenmişti. Rüzgârın sert esişi ormanı olduğundan daha ürkütücü gösteriyordu. Uluma sesleri de cabasıydı. 

Banyonun kapısının açılma sesini duyunca başımı o yöne çevirdim. Lâcivert bir pijama, üzerine de beyaz bir tişört giymişti. Saçlarını eliyle dağıtarak odanın içine ilerledi. 

"Ne söz dinlemez bir kızsın sen?" dedi alnını kırıştırarak.  "Geç şu yatağa, kızdırma beni," sesi yumuşaktı. Emreder gibi değildi. Huysuzca konuştuğunda çok tatlı oluyordu. 

Uslu bir çocuk gibi söylediğini yaptım. Üzerine oturduğum yatağın baş ucundaki çekmeceden şarj aletini aldı. Yatağın bir köşesindeki telefonu alarak prize taktı. 

"Çok uykun var mı?" dedim aklımdaki planı uygulayabilmek için. 

Yatağa yaklaşırken, "Neden sordun?" dedi. 

"Biraz sohbet ederdik,"

Başını onaylar biçimde salladı. "Olur," 

"Ama uykun varsa," 

Yataktaki boşluğa oturduğunda rahat döşek içe çökmüştü. "Uykum gelirse giderim," kollarını başının altına alarak uzandı. 

Bağdaş kurarak bedenimi ona döndürdüm. "Anlat bakalım Akif üsteğmen," dedim keyifli bir gülümseme eşliğinde. 

"Ne anlatayım?" deyip dirseğinin üzerinde doğruldu. Yüzünü avcuna yasladı ve bakışlarını yalnızca bana odakladı. 

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Kendini,"

Dudağının kenarını kaşıdı. "Ne görüyorsan o. Güzel bir aileye sahibim. Bundan fazlasına da ihtiyacım yok,"

"Ben?" dedim alınganlıkla. 

Gür bir kahkaha attı. Gülüşü sonlandığında beni göğsüne çekti. Başım sert kasların sardığı heybetli gövdesine yaslandı. "Sen de benim ailemsin,"

"Öyle miyim gerçekten?" deyip başımı göğsünden ayırmadan yukarıya doğru kaldırdığımda o da gözlerini bana tutmuştu. 

"Öylesin tabi. Zamansız bir şekilde geldin ama her anımı kuşatan tek kadın oldun," saçlarımın arasına sızan parmaklarıyla mayıştığımı hissettim. "İlk karşılaşmamızdaki ürkek bakışlar yerini huzura bırakıncaya kadar seni korumayı görev edinmiştim. Koruma iç güdüsü dediğim her olayda sana daha çok yaklaştım. Kollarımın arasında titreyen yaralı kuş pençelerini çıkarmaya başladığındaysa," muzipleşen sesiyle ben de gülümsedim. "Koruma iç güdüsünü siktir ettim," küfretmesiyle omzunu dürttüm. "Naif güzelim benim. Alışacaksın bu sokak ağzına,"

"Sen kullanmamayı deneyebilirsin,"

"Her gün yüzlerce orospu çocuğuyla uğraşırken zor yavrum,"

Bir şey söylemeyince devam etti.

"Sen anlat bakayım, nasıl bir adam bu Akif Karan?" dedi alayla.

Mükemmel bir adam.

"Seni ilk gördüğümdeki düşüncelerimi söyleyeyim önce," 

Gözlerini onaylar biçimde kapayıp açtı. 

"Çok güçlü bir duruşun vardı. Kimliğimi soran askerde hissettiğim korku seni gördüğüm an yerini güvene bıraktı. Türk askerinden korkmam olası değil tabi ki. Korkumun nedeni o adamla yeniden yol devam edecek oluşum ve tek bir yanlış hareketimde bana şiddet uygulayacak olmasıydı. Sen askeri araçtan inip yanımıza ulaştığında korkuyla çarpan yüreğim biraz olsun dinginleşmişti. Araçta bana sorular sorarken sana her yalan söyleyişimde kendimi çok kötü hissettim. Zihnimden tek geçen onunla yeniden baş başa kalacağımdı."

Elimi tutup avcuna aldı. Titrediğimi o an fark ettim. "Anlatma," dedi kendini tutmakta zorlandığı sesinden belliydi. "Canın yanıyor güzelim,"

Canım seninleyken yanmıyor, Akif.

Burukça tebessüm ettim. "Kötü kısım bitti. Seninle ilgili olan kısma geldim," diyerek onu rahatlattım. "Beni koruyabilir misin? diye sorduğumda hiç umudum yoktu,"

Derin nefesler alarak yüzümü ona çevirdim. "Sonra sen bana ömrüm boyunca kimsenin yapmadığını yaptın."

Babamın dâhi yapamadığını…

Uzandığı yerden doğruldu. Yüzümü büyük ellerinin arasına aldığında alnım çenesine yaslandı. "Sen benim her şeyim oldun," titreyen ellerimi bileklerine çıkarıp pamraklarımla tenine sarıldım. "Sen benim ellerimden alınan hayatımı bana geri verdin. Bana teşekkür etme diyorsun ama benim sana bundan başka verebilecek hiçbir servetim yok,"

Alınlarımız birleştiğinde nefesimi kesikçe verdim. "Yanılıyorsun güzelim," dedi boğuk sesiyle. "Sen bana çok değerli bir şey verdin." Dudaklarından sıyrılan kelimeler dudaklarıma çarptığında gözlerim kapandı. "Bana ömrümü adayacağım küçük kalbini verdin,"

Sevdiğini dile getirmenin en güzel yolunu bulmuştu, benim askerim.

"Kalbim doğru adamı seçti," dedim dudaklarıma vuran ılık nefesini içime çekerken. "İyi ki hayatıma girdin,"

Yanağım ve boynum arasındaki noktayı kavrayan parmaklarıyla tenimi okşadı. "Gönlüme iki sevda sığdıramam zannederken tüm topraklarımı ele geçireceğini tahmin etmemiştim, kar çiçeğim." dedi içimi titreten etkileyiciliğiyle. "Gönlüme hoş geldin," 

"Hoş buldum," deyip kapanmaya başlayan gözlerimi zorlukla araladım. Kalbim yuvasını buldu. Ben kayıp olan yanımı buldum. 

Göğsü aldığı derin nefesle senkronize bir biçimde kalkıp indi. "Her şeyi dile getirmek zorunda değiliz," dedi dinlendirici sesiyle. "Hissettiririz," 

Sevgi sözcüklerinden çok daha fazlasını vaad ediyordu. 

Dudaklarım sıcacık bir gülümsemeyle kaplandı. "Seninle her şeye varım," dedim içimden geldiği gibi. 

Yüzü çok yakınımda olduğundan nefesim düzensizleşti. Konuyu değiştirme isteğime yenildim. "Sen çok mu uyursun?" dedim yutkunarak.

Gözleri yüzümde oyalanırken alnımdaki saçlarımı parmak uçlarıyla geriye çekti. Yoğun bakışları saçlarımdayken konuştu. "Çok sayılmaz," deyip gözlerime indi. "Sürekli görevde olduğum için bazen üç saat bazen bir saat. Evdeyken en fazla beş saat,"

"Benziyoruz," dedim elimi yanağına yaslayıp sakallarının üstünden yüzünü okşarken. 

"Daha güzel benzerliklerimiz olacak," 

"Aslında bir tane var," deyip sağ elini tuttum. Avcunu ikimizin göreceği pozisyonda kaldırdım. Yüzük parmağının içindeki siyah beni gösterdim. Ardından sol elimi avcunun içine yerleştirip yüzük parmağımın iç tarafındaki beni gösterdim. "Güzel bir benzerlik," dedim başımı kaldırıp yüzüne bakarken.

Âdem elması belirginleşti. "Ne zaman fark ettin,"

"Bugün," dedim sakince. "Arabada el ele tutuştuğumuzda,"

Avcundaki elimi kaldırıp burnunu çizgilerinde gezdirdi ve içine dudaklarını bastırdı. Gözleri huzurla kapandığında yutkunamadım. Sıcak nefesi tenimi harlarken uzunca öptü. Kirpiklerim titredi. Her zerremi onun kokusu sardı. Dudakları tenimden ayrıldığında elimi büyük elinin içine aldı. Göz bebeklerimin genişlediğine emindim. 

"Avuçların bile çiçek kokuyor," 

Omzundaki parmaklarım sıklaştı. Alnım alnına dökülen siyah tutamlara sürtündü. Dudakları yanağıma temas ederken diğer elimi avcundan çıkarıp boynuna yerleştirdim. Alnımı tenine sürterek boynuna indirdim. Damarları kendini sıktığından belirginleşmişti. Teninin altında gizlenen nabzını gördüm. Benim nabzım ise dudaklarımda atmaya başlamıştı. Dudaklarım aralandığında üst dudağımın kıvrımı tenine sürtündü. Tenimi yakan nefesiyle şakağımı öptü. Dudaklarının narin baskısıyla zorlukla yutkundum. Tenimden kopan nefesini saç diplerimde hissettim. Kulağıma dolan sözleriyle kalbimi avuçlarına bıraktım. 

"Boynunun kokusuna sarılıp uyumak istediğim gecelerin haddi hesabı yok."

Akif Karan üstümüz başımız aşk koktu, sayende.

Berceste misali gözlerden kalp çıkıyor mu? 

Güzel seven adamları yazmak beni gururlandırıyor. Umarım bu hissiyatı sizlere geçirebiliyorumdur.

Yakınlaşmaların bol olduğu bir bölüm oldu. Bundan sonrası çok daha güzel olacak ama birkaç pürüz çıkacak. 

Akif'in kıskançlığı nasıldı?

Argun ve Defne'nin hikâyesine profilimden ulaşabilirsiniz. 

Gelecek bölüm görüşmek dileğiyle.

Siyah kalp.

Continue Reading

You'll Also Like

2.7M 143K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
109K 5.2K 82
Kwon Taekjoo, Rusya'ya git ve 'Anastasia'yı bul. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yıldızı 'Kwon Taekjoo', Rusya ile Kuzey Kore (namı diğer DPRK) arasın...
160K 6.9K 29
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...
122K 869 46
Bengi ile Cem Can ile Nalan İki evli çift. Bengi ile Can iş arkadaşıdır, zamanla aralarında yakınlaşma başlar ama ikisi de evlidir. Hem aşklarını y...