No : 26 (İki Kitap)

By beyzaalkoc

16.1M 924K 1.8M

Mine internet üzerinden Yeşil Küpeli Kız takma ismiyle magazin haberleri yaparak milyonlarca takipçiye ulaşmı... More

Giriş Bölümü
Başrol Tanıtımı ve Alıntılar
1.Bölüm : Daire 7.
2.Bölüm : Hayal Et.
3.Bölüm : Merhaba Ruhum.
4.Bölüm : 3652 Günbatımı.
5.Bölüm : Kayıp Şehir.
6.Bölüm : Bir Şeyler.
7.Bölüm : Yeşil Küpeler.
8.Bölüm : Arkadaş.
9.Bölüm : Ece.
10.Bölüm : Kırmızı Bisikletli Çocuk.
11.Bölüm : Müzik Kutusu
12. 13. ve 14.Bölümler
15.Bölüm : 10 Eylül.
17.Bölüm : Sana Sürüklenmemeliydim.
18.Bölüm : Dünyanın Tanımı.
19.Bölüm : No. 26
20.Bölüm : Ağlatan Müzikler.
21.Bölüm. : Beş Sokak Ötemde.
22.Bölüm : Başardık mı?
23.Bölüm : Gök Kuşu.
24.Bölüm : Efe'nin Notaları.
25.Bölüm : Rengarenk Acılar.
26.Bölüm : Görünmez.
27. ve 28. Bölümler
29. Bölüm : Gözlerini Kapat.
30.Bölüm : Çiçek Dürbünü.
31 ve 32.Bölümler.
33.Bölüm : Neon Yansımalar.
34.Bölüm : Uyu Bebeğim.
35.Bölüm : Efe ve Mine'nin Devri.
36.Bölüm : Ruhun Sancısı.
37.Bölüm : Bataklık Çiçekleri.
38.Bölüm (FİNAL) : Dünyanın En Güzel İsmi.
DAİRE 7 - 1.Bölüm : Dört Duvar
Daire 7 - 2.Bölüm : Kırgın Şehir.
Daire 7 - 3.Bölüm : Dumanları Dağıtmak.
Daire 7 - 4.Bölüm : İki Cümle, Bir Ev.
Daire 7 - 5.Bölüm : Dört Duvar Arasında.
Daire 7 - 6.Bölüm : Misafir.
Daire 7 - 7.Bölüm : Beyaz Bulut.
Daire 7 - 8 ve 9.Bölümler
Daire 7 - 10.Bölüm : Boş Sandalye.
Daire 7 - 11.Bölüm : İlk Kar.
Daire 7 - 12.Bölüm : Kül Bataklığı.
Daire 7 - 13.Bölüm : Çiçek Mezarlığı.
Daire 7 - 14.Bölüm : Bataklığın Çamuru.
Daire 7 - 15.Bölüm : Külden Saçlar.
Daire 7 - 16.Bölüm : İki Kişilik Masa.
Daire 7 - 17.Bölüm : Sıfır Noktası.
Daire 7 - 18.Bölüm : Hatırasız Duvarlar.
Daire 7 - 19.Bölüm : Terk Edilmiş Çiçek.
Daire 7 - 20.Bölüm : Mavi. (FİNAL)

16.Bölüm : Dans Edelim Mi?

432K 23.2K 53.5K
By beyzaalkoc

Selam sevgili No 26 sakinleri <3 

Bir tık kısa ama duygu yükü fazla bir bölümle geldim. Yukarıdaki müziği açmayı unutmayın, iyi okumalar dilerim^^


16.Bölüm : Dans Edelim Mi?
*Müziğe ihtiyacımız yok. Bizim sessizliğimiz var...*

Her günün sonunda gece sona erer, ışıklar bir bir sönerdi. Karanlığın sonu ışıkların en güçlüsüne çıkar ve bazı insanlar buna pek sevinmezdi. Ben mesela, oldum olası sabahları sevmezdim. Gece bana göre günün en güçlü kısmıydı. Gece her şeyin gücünü taşırdı, gece yeniden doğuşun sembolüydü, gece yapayalnızların uyanık kaldığı ve kendileriyle buluştuğu zamandı. Hayallerim bana geceleri uğrardı ve mutlu olduğum tek an hayal kurduğum anlardı. Gece benim için bir sığınaktı. Gece benim saklandığım yerdi, karanlığa karıştığım ve hiç fark edilmemeyi dilediğim andı... Öyle parıltısızdım ki geceleri görünmüyor, yok oluyordum adeta. İnsanlar tarafından fark edilmektense kapkaranlık olmayı seçerdim. Nasıl göründüğümü sevmiyordum, nasıl hissettiğimden ise nefret ediyordum. Çocukluğum boyunca yaşadığım her şeyden sonra upuzun bir bunalım dönemine girmiştim. İnsanlara karşı sevgisiz, soğuk bir karaktere dönüşmüştüm. İsmim o kadar uzun süre kullanılmamıştı ki ben bile ismimin Mine olduğunu unutmak üzereydim. Kendimi internet ortamına bıraktığım o günlerde bile kafamda hiçbir plan yoktu, tek bir şartım vardı. İsmimi kullanmayacaktım, fotoğraflarımı kimse görmeyecekti. Ben bir yabancı olacaktım. Yeşil Küpeli Kız olarak bildikleri, hakkında başka hiçbir şey öğrenemedikleri bir soru işareti olacaktım. Ben koskoca bir soru işareti olmayı başardım, Mine'yi unuttum, Yeşil Küpeli Kız oldum. Fakat şimdi hayatımda bir insan var, benden ona kapılarımı açmamı beklediği her halinden belli... Ona kendimi açmamı, her şeyimi anlatmamı istiyor. Mine'yi tanımak istiyor, Mine'yi öğrenmek ve keşfetmek istiyor, belki de Mine'yi sevmek istiyor. Peki, kim bu Mine? Onu ben bile tanımıyorum... Efe Duran'a anlatabileceğim tek gerçeklik Yeşil Küpeli Kız'ın gerçekliği. Bu ise onun asla ama asla kaldıramayacağı bir gerçeklik. Efe hayatını güven üzerine inşa etmiş ve garip bir şekilde bir anda bana inanılmaz güvenmişken onu benim aptal gerçekliğim ile baş başa bırakıp onun bundan incinmemesini bekleyemem.

"Ne düşünüyorsun?" Efe'nin sesi beni gözlerimin daldığı karanlıktan alıkoyarken hafifçe sıçradım. Arabadaydık. Yaklaşık bir saattir bizi götürecekleri otele doğru yol alıyorduk. Efe'nin bulunmasını istemedikleri için onu şehrin dışında bir otele götürüyorlardı, tabi bizi de. Ece çoktan uyumuştu, Efe ise sürücü koltuğunun yanında oturmuş stresli bir halde düşünüp duruyor ve aynadan beni izliyordu.

"Hiç..." dedim sessizce.

"Gerçekten hiç mi?"

"Yani... Hayatımı düşünüyordum. Kendimi." Efe yüzüme merakla baktı.

"Ne düşünüyordun kendin hakkında?" Gecenin sessizliği, havanın kasveti ve yağmur damlalarının cama vuran sesleri eşliğinde arkadaki kısık müzik sesi beni bir anlığına susmamaya itti. Hayatın bizi konuşmaya ittiği bazı anlar vardır. Bildiğim bir şey var ki o anlar bizim gerçekten konuşmamız gereken anlardır. Hayat bize konuş diyorsa susmak olmazdı.

"Kim olduğumu sorguluyordum. Sanırım ben kendimi çok da iyi tanımıyorum..." Efe sessizce güldü.

"Kendinle ilgili en doğru tespitin bu sanırım... Kendini tanımıyorsun Mine. Hem de hiç."

"Dışarıdan belli oluyor mu?" diye sordum merakla.

"Herkes anlayamaz muhtemelen. Fakat ben anlıyorum. Sen kendine yabancısın. Kendin hakkında sadece babandan ayrılana kadar bildiğin birkaç şey var, sonrası yok. Neler seversin, nelerden nefret edersin hiçbir fikrin yok." Sıkıntılı bir iç çektim ve başımı salladım.

"Kendimi tanımıyorum." diye mırıldandım, "Bildiğim tek şey hikayem. İçimde olup bitenlerden haberim yok."

"Belki de kendine bir adım atmalısın." dedi Efe. Sesi yağmurun sesinin arasında kaybolup giderken gözlerim çok uzaklarda kalan şehir ışıklarına takılı kalmıştı. Şehrin ışıkları bir bir sönerken şehir karanlığa karışmış ve yok olmuştu. Parlamayan her şey gece olduğunda yok olmaya mahkumdu sanki.

"Efe Bey, Bora Bey rezervasyonlarınızı yapmış. Dördüncü kat, 15 ve 16. Numaralı odalar. Sizler arka kapıdan odalarınıza çıkabilirsiniz, ben resepsiyondan kapı kartlarınızı alıp geliyorum." Harun arabayı büyük bir otelin arka bahçesinde durdurduğunda kucağımda uyuyan Ece'nin ağırlığıyla zorlanarak kıpırdandım. Ben Ece'nin üzerine kendi üzerimdeki ceketi örterken Efe kapımı açtı.

"Bana ver..." dedi Ece'ye uzanarak, "Bir saniye." diyerek durdu ve üzerindeki kumaş ceketi çıkarıp benim omuzlarıma bırakmak için uzandı.

"Ben üşümüyorum!" dedim itiraz edercesine. Bana doğru eğildi, vücudu yağmurda ıslanmaya devam ederken arabanın içindeki başını kaldırıp gözlerimin içine baktı.

"Üşüyorsun Mine... Kendin hakkında bilmediğin bir şey daha." Ceketini omuzlarıma bırakıp Ece'yi kucağına aldı ve kapıya yöneldi. Peşlerinden otele girdiğim sırada bizi otelin güvenliği karşıladı.

"Merhaba, Efe Bey. Buyurun, birlikte asansöre binelim. Kartlarınız bende."

"Öyle mi? Harun!" Efe kapıya doğru seslendi.

"Buyurun Efe Bey, bir sorun mu var?"

"Kartlarımız buradaymış. Sen dönebilirsin."

"Öyle mi? Size iyi istirahatler efendim. Bir alt katınızda olacağım. Sizi bırakacak değilim..." Harun gülümseyerek arabasını park ederken biz ise güvenliğin yönlendirmesiyle asansöre binmiştik. Otelin güvenliği merakla bizi izliyordu.

"Eşiniz ve çocuğunuz olduğunu bilmiyordum." diye mırıldandı güvenlik. Şaşkınlıkla gülümsedim. O sırada Efe başını kaldırdı.

"Öğrenmiş oldun." dedi tekdüze bir sesle. Efe'nin cümlesi beni çok daha büyük bir şoka sokarken ona şaşkınlıkla baktım. Bana göz kırpıp açılan asansör kapısından indi.

"Fakat burada iki oda kartı var. Bir yanlışlık oldu galiba." Güvenlik şaşkınlıkla kartları incelerken sıkıntılı bir nefes verip Efe'ye baktım. Efe ise gözlerini güvenliğin elindeki kartlara dikmişti.

"İki oda tuttuk. Kartlarımızı alabilirsek artık dinlenmek istiyoruz..." Güvenlik telaşla kartlardan birini bir odanın kapısına okuttu ve kapıyı açtı. İki kartı da Efe'ye uzattı.

"Kusura bakmayın efendim. Bir çift neden iki ayrı tutar anlayamadığım için şaşırdım sadece..." Otuzlu yaşlardaki güvenlik biraz şansını zorluyor gibiydi. Fakat bir yandan da haklıydı. Neden evli olduğumuzu söyleyip iki ayrı oda tutalım ki?

"Canımız iki oda tutmak istedi." dedi Efe kısaca. Kartları alıp kucağındaki Ece ile birlikte odaya girdi. Ben de peşlerinden ilerlediğim sırada kapıyı kapatmak için döndüğümde güvenliğe gülümsedim.

"İyi geceler, her şey için teşekkür ederiz." diye mırıldandım.

"İyi istirahatler efendim." Güvenliğin cevabını duyup içeri girdiğimde Efe Ece'yi yatırmış ve bana doğru dönmüştü.

"İki dakika kadar sonra yan odaya geçeceğim, merak etme." dedi sessizce. Başımı salladım.

"Tamam... Peki neden böyle bir yalan söyledin? Neden böyle bir yalana gerek duydun?"

"Bakışlarını beğenmedim." dedi odanın balkonunun kapısını açarken. Balkona doğru bir adım attı. Ben de peşinden ilerledim ve Ece'nin havadan etkilenmemesi için balkonun kapısını kapattık.

"Kimin bakışlarını?"

"Az önceki lavuğun..." dedi cebinden bir kutu çıkarırken.

"Neden öyle şeyler söylüyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla, "Adam gayet iyi birine benziyordu. O elindeki ne?"

"Puro."

"Sen sigara içmezsin ki."

"Sigara içmiyorum zaten. Dediğim gibi, puro bu... Ayda yılda bir kere çok canım sıkkın olduğunda içiyorum. Bu kutuyu alalı altı yıl oldu, içinde on tane vardı ve hala bitmedi."

"Şu an eline aldığınla birlikte içinde hala on tane var. İlk defa mı içiyorsun?" diye sordum merakla. Efe moral bozukluğuyla gülerek başını salladı.

"Daha önce hiç canım sıkkın olmamıştı." diye mırıldandı. Sinirle güldü. Gözlerimi devirerek kollarımı göğsümde birleştirdim ve balkonun hasır koltuklarından birine oturdum. Efe ise Fransız mimarisinden esinlenilmiş siyah korkuluklara yaslanmış dışarıyı izliyordu.

"Demek iyi birine benziyordu..." diye mırıldandı.

"Kim?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"Az önce söyledin ya... Güvenlik gayet iyi birine benziyormuş." Sinirle güldü. Buna nedense bozulmuştu.

"İnsanlar iyi olabilirler. Bu seni neden rahatsız etti?" Efe omuz silkti.

"Bilmem..." diye mırıldandı sessizce, "Senin biri hakkında olumlu bir şeyler söylemen beni rahatsız etti sanırım."

"Neden?" diye sordum anlam vermeye çalışarak.

"İnan bana, bilmiyorum Mine. Bu konuyu şu an konuşmasak olur mu?" Çaresiz bir teslimiyetle başımı salladım. Birkaç saniyelik sessizliğin sonunda Efe'nin purosundan çıkan dumanı izledim. Efe purosundan iki nefes çekip puroyu masadaki küllüğe bastırarak söndürdü ve çöp kutusuna attı.

"Bu kadar mı?" diye sordum.

"Bu kadar." dedi sessizce. Sonra yanıma gelip hasır koltuğun diğer ucuna oturdu ve birlikte sessizce yağmuru izlemeye başladık. Yakınlardan bir yerden müzik ve eğlenen insan sesleri geliyordu.

"Ne garip..." diye mırıldandım, "Bir çatının altı dans eden insanlarla doluyken bir başka çatının altı bu kadar sessiz olabiliyor." Efe söylediklerimden etkilenerek başını yüzüme çevirdi. Yüzümü birkaç saniye izledikten sonra dışarıya baktı.

"Yan yana oturan iki insanın kalplerinin içinde olup bitenler bile bu kadar farklıyken bambaşka çatıların altında yaşananların bu kadar farklı olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek..."

"Yan yana oturan iki insan derken bizi mi kastediyorsun?" diye sordum. Efe yüzüme bakmadan arkasına yaslanıp başını kaldırdı ve gökyüzünü izlemeye başladı.

"Belki de..." diye mırıldandı. Derin bir iç çektim.

"Kalplerimizin içinde olup bitenler farklı yani, öyle mi?" diye sordum tereddütle. Efe halsizce gülümsedi.

"Öyle değil mi?" diye sordu.

"Neymiş senin kalbinin içinde olup bitenler?" dedim merakla.

"Bir çatının altındaki sessizlik senin kalbinin içiyken, bir başka çatının altında yaşanan coşku benim kalbimin içi. Anlatabiliyor muyum Mine? İçimin gürültüsünden hayatı duyamıyorum." Son cümlesini söylerken sesi o kadar yorgun çıkmıştı ki sesindeki bitkin tını kalbime dokunmuştu, içim acımıştı. Ona hüzünle baktım.

"Bazen sessizlik de coşku taşır..." diye mırıldandım dolu gözlerimle, "Belki bu da benim coşkulu yaşama biçimimdir. Olamaz mı? Belki ben her duyguyu sessizce yaşamayı tercih edenlerdenimdir, belki ben sessizlikte tek başına dans etmeyi sevenlerdenimdir, belki içimde senin içinde olanlardan çok daha büyük şeyler yaşanıyordur ama ben bunları sessizlikten öte hiçbir şekilde karşılayamıyorumdur Efe. Çünkü... Hayat bana sadece sessizliği öğretti, ben de onu sevmek zorunda kaldım... Keşke beni anlayabilsen." Efe bana çaresiz gözlerle döndü. Üzgündü, dağılmıştı, yorgundu.

"Dans edelim mi?" diye sordu.

"Burada mı?"

"Burada."

"Tek başımıza mı?"

"Tek başımıza."

"Ama müzik bile yok..."

"Müziğe ihtiyacımız yok. Bizim sessizliğimiz var..."

Efe bana elini uzattı. Titreyen elim onun elini tutarken ayağa kalktım. Soğuktan mı yoksa heyecandan mı titriyordum bilmiyordum. Ürkek ve küçük bedenim onun kolları arasına girdiğinde evime hoş geldiğimi hissettim. Onun kollarının arasında olmak kendi evimin kapısının zilini çalmak gibiydi.

"Seni anlıyorum." diye fısıldadı kulağıma doğru. Bu cümle hayatım boyunca duyduğum en güzel cümleden bile daha güzeldi.

"Gerçekten anlıyor musun?" diye sordum dolu gözlerim onun yorgunluktan kızarmış gözlerine bakarken.

"Sessizlikle büyümüş birini gürültülü bir hayatın içine çekmeye çalıştım. Yanlış olan da buydu, değil mi?" diye sordu. Başımı salladım. Oysa Efe konuşmaya devam ediyordu.

"Karanlığı seven birini ışıkların ortasına çekmeye çalıştım. Seni benden alıkoyan da buydu. Anlamış mıyım?" dedi çaresizce. Gözlerimden birer damla yaş akarken bir kez daha başımı salladım.

"Ben görünmezim." dedim titreyen sesimle, "Hep öyleydim. Hiç görülmedim, hiç duyulmadım. Hayat beni nereye çekerse çeksin ben hep karanlığa sığındım, sessizliğe sığındım. Sen gündüzsün ve benim sığınağım gece. Ben karanlığın kamufle edebileceği kadar sönükken sen bizi her yerde herkese gösterebilecek kadar parlaksın. Sorun da bu Efe... Ben görünmek istemiyorum. Sesim sessizlikte kaybolup giderken sen bizi herkese duyurabilecek kadar gürültülüsün. Ben duyulmak istemiyorum." Efe yüzüme acı içinde baktı. Bakışlarını kaçırıp titrek bir nefes aldıktan sonra gözlerini tekrar bana çevirdi.

"İster miydin?" diye sordu çaresizce, "Bambaşka şartlar altında, bambaşka hayatlar yaşıyor olsaydık benimle olmak ister miydin?" Başımı salladım.

"Her şeyden çok isterdim. Ama bunun bir önemi yok. Senin yürümeni bekleyen müthiş bir yolun var. Sen o yolu yürüyüp tüm sevdiklerini gururlandırırken bırak ben de hayat beni başka bir eve götürene kadar Daire 7'de oturan kiracın olmaya devam edeyim. Ne zaman ihtiyacın olursa yanında olurum, ne zaman konuşmak istersen oturur sohbet ederiz, ben hep alt katında seninle ilgili haberler okuyup gururlanmaya devam edeceğim. Söz..." Efe alnını alnıma yaslayıp birkaç saniye bekledikten sonra derin bir nefes alıp benden ayrıldı. Başını salladı.

"Ben artık odama gideyim. Haklısın, ben bu hayatı yaşıyorken sen benim yanımda mutsuz olursun. Seni tutup insanların önüne atmamalıyım. Karanlık, sessiz, huzurlu yaşamından alıp sanat dünyasının saçma sapan huzursuzluğunun içine sokmamalıyım. Bunu yapmaya çalışmam bencillik olur. İyi geceler Mine. Sabah kahvaltıda görüşürüz." Efe içeri girip ceketine alıp kapıya yönelirken arkasından bakakaldım.

"İyi geceler Efe." Garip bir şekilde bana alınmamıştı, bana kızmamıştı ve hatta bana hak vermişti. Söylediklerimi düşünmüş ve gözlerimin önünde bir farkındalık yaşamıştı. Efe'nin yaşadığı kabulleniş bir yandan içimi rahatlatırken bir yandan da beni üzmüştü. Artık en ufak bir ihtimal bile yoktu. Ne aramızda bir şey olmasının ihtimali, ne de Efe'nin benim Yeşil Küpeli Kız olduğumu öğrenmesinin ihtimali. Yaşadığım günün yorgunluğu beni üzerimdekileri bile çıkarmadan yatağa çekerken sadece birkaç saniye sonra uyuyordum. Gözlerimi kapının telaşla çalma sesine açtığımda korkuyla yataktan fırladım. Komidinin üzerinde duran telefonumun saati sabahın 07.35'ini gösteriyordu. Ece kafasını yastıkla kapatmış uyumaya devam ediyordu. Telaşla yataktan kalkıp çalan kapıyı açtığımda Efe'yi gördüm. Mahvolmuş bir halde yüzüme bakıyordu. Ne olduğunu, ne yaşanıyor olduğunu anlamaya çalışarak korkuyla ona baktım.

"Özür dilerim." dedi dağılmış bir sesle.

"Efe, ne oldu? Sorun ne? Bir şey mi oldu?" Korku dolu sorularım ağzımdan dökülürken Efe'nin öfkeden kıpkırmızı olmuş yüzü elindeki telefonuna doğru eğildi. Sonra telefon ekranını bana doğru çevirdi ve kalbimin teklediğini hissettim.

"Bizi takip etmişler. Fotoğraflarımızı çekmişler. Balkonda dans ederken..."

"Ne?" Ağzımdan dökülen iki harflik bu kelime hayatımda kurduğum en korku dolu soru cümlesini oluşturuyordu. Gözlerim Efe ve benim balkonda dans ederken çekilmiş fotoğrafımızdan kayıp üste girilen manşeti gördüğünde titremeye başladığımı hissettim.

"KONSER SONRASI KAÇAMAK!"

Elimi uzatıp zar zor kapıya tutunduğum sırada gözlerim manşetten aşağı kayıp haberin tamamını telaşla okudum.

"Geçtiğimiz günlerde güzeller güzeli Meriç Turalan ile yeni bir aşka yelken açtığını duyurduğumuz Efe Duran'ın sevgilisine sadakati kısa sürdü. Dün akşam Volkswagen Arena'da yaşanan olaylı konserinden sonra ismi kaynaklarımıza ulaşmayan genç bir hanımefendiyle bir otel odasının balkonunda sarmaş dolaş görülen Efe Duran magazin dünyasında şaşkınlık yarattı..."

"Halledeceğim." dedi Efe öfke ve mahcubiyet dolu bir sesle, sinirden ne dediğini bilmeyerek bir sürü tehdit sıralıyordu, "Gidip hepsinin ofislerini dağıtacağım, hepsini işlerinden kovdurtacağım, yazdıkları her bir cümleyi müsait bir yerlerinden onlara geri sokacağım!"

Efe karşımda durmuş art arda onlarca tehdit ve küfür sıralarken delirmiş olduğu her halinden belliydi. Benim ise tek yapabildiğim hızla çarpan kalbimin sakinleşmesini beklemek ve Efe'nin telefonundan aşağılara kayarak hakkımızda yazılan tüm haberleri okumaya çalışmaktı. Bütün haber siteleri, bütün magazin sayfaları benden Efe'nin sevgilisini aldattığı "genç bir hanımefendi" diye bahsediyordu. Birden bire Türkiye'nin gündemine bir sadakatsizlik olayının merkezinde yer alarak düşmüştüm. Hayatım boyunca karanlıkta kalmış, sessiz kalmış ve şimdi herkesin beni izlediği ışıklarla dolu bir sahnenin önüne bir sadakatsizlik haberiyle konulmuştum. Ne yapacağımın, ne söyleyeceğimin bilinçsizliğiyle öfkeden delirmeden birkaç saniye önce Efe'ye baktım.

"Senden uzak kalmaya çalıştım." dedim çaresizce, "Kendi hayatımı yaşamama izin ver diye uğraştım. Ama sen kameraların önüne Meriç'le çıkarken benim kalbimi de çalmak istedin. Yanında olmamın hata olacağını biliyordum, sana söylemiştim. Beni dün geceye kadar bir kez bile anlamadın."

"Mine... Özür dilerim... Aptalın tekiyim. Sen bunları hak etmiyorsun!"

"Evet. Ben bunları hak etmiyorum." dedim öfkeyle, "Lütfen git, Efe. Lütfen beni yalnız bırak." Kapıyı Efe'nin yüzüne kapatıp çaresizce yere oturduğumda ne yapacağımı bilmiyordum. Hayatımda ilk defa hangi yoldan gideceğimi, nasıl ilerleyeceğimi, içine girdiğim karmaşayı nasıl çözeceğimi bilmiyordum. Telefonumun titremesiyle çaresizce kalktım ve telefonumu elime aldım. Mesaj Efe'dendi...

"Sana bunları yaşattığım için çok üzgünüm. Sana söz veriyorum tüm bu olanları düzelteceğim. Sen sadece odada kal ve benim her şeyi düzeltmemi bekle. Söz veriyorum."

Efe'nin mesajını okuyup telefonu yere bıraktım ve bir kez daha kapıya yaslanarak yere oturdum. Başımı çaresizce kollarımın arasına aldım ve içine uyandığım bu kabusun sona ermesini diledim. Efe'nin hayatına hiç girmemeliydim. Onu hiç tanımamalıydım. Onun hayatından bir an önce silinip gitmeliydim. No 26 hikayesi benim için şu saniye itibariyle bitmişti... Taşınacaktım. 


Tekrar selam sevgili No 26 sakinleri <3 

Bir tık kısa bir bölümdü biliyorum fakat bence gayet keyifli bir bölümdü, ben okurken her duyguyu yaşadım. Ve bunca bölüm sonunda ilk defa Mine'ye hak verdiğim bir bölüm yazdım. İçten içe onu yazmaya başladığım ilk andan beri tabi ki ona da hak veriyordum, yaşadığı her şeyi ben tasarlamıştım. Efe Mine'ye adım atarken ve karşılık beklerken aklımda hep "AMA GAZETECİLER SEVGİLİNİN BAŞKASI OLDUĞUNU SANIYOR" diyordum ve hatta Efe'ye kızıyordum. Bu yaptığı biraz da olsa bencillikti, başka bir şey değil...

Fakat yine de Efe hayatına Mine'nin gireceğini biliyor olsaydı kariyerini bu şekilde yürütmezdi, bu da çok net... O yüzden ikisi de kızılmayı hak etmiyor, ikisinin de haklı noktaları var. Ve bence gerçekten ama gerçekten çok tatlı bir ikili oldular. İkisini de o kadar seviyorum ki bazen yazarken yanaklarını filan sıkasım geliyor fdhbgnjdfgfdg 

Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce hangisi daha suçlu? 

Ve Mine'ye karşı düşünceleriniz değişti mi? 

Ve son olarak sizce Efe gazetecilerin yaptığı haberle ilgili nasıl bir çözüm üretecek? Ne yapmalı? 

Ben şimdi çay yapıp yorumlarınızı okuma modumu açıyorum. Sizi seviyorum ve bol bol öpüyorum. Görüşmek üzere <3 Bu arada uzun zamandır bölüm atmamama rağmen beni unutmadığınız ve bir önceki bölüme binlerce yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim, benden uzaklaştığınızı düşünürken siz hep yanımdaymışsınız :') İyi ki varsınız, umarım hep yanımda olursunuz <3 

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 74.6K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
848K 55.3K 47
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
567K 25.1K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.7M 88.4K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...