KURALSIZ | KİTAP OLDU

By gizzemasllan

8.7M 463K 745K

"Ben, kalbinde yaşayabileceğim birini hayatımda isterdim," dedim ve yemyeşil gözlerinin içine baktım. "Peki s... More

TANITIM BÖLÜMÜ
1.BÖLÜM "BÜYÜK YALAN"
2.BÖLÜM "TUTSAK"
4.BÖLÜM "TEKNE"
5.BÖLÜM "YARALI"
6.BÖLÜM "NEFRET"
7.BÖLÜM "KİMSİN?"
8.BÖLÜM "SENDROM"
9.BÖLÜM "UMUT"
10.BÖLÜM "İTİRAF"
11.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
12.BÖLÜM "BAŞ BELASI"
13.BÖLÜM "HAYAL KIRIKLIĞI"
14.BÖLÜM "GÜVEN"
15.BÖLÜM "KAÇIŞ"
16.BÖLÜM "CEZA"
17.BÖLÜM "HASTANE"
18.BÖLÜM "İŞ BİRLİĞİ"
19.BÖLÜM "HASTA"
20.BÖLÜM "İLK ADIMLAR"
21.BÖLÜM "MESAFE"
22.BÖLÜM "ÖFKE"
23.BÖLÜM "İŞE DÖNÜŞ"
24.BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
25.BÖLÜM "OLAYLI GECE"
26.BÖLÜM "GÖLYAZI"
27.BÖLÜM "SARHOŞ"
28.BÖLÜM "YANGIN"
29.BÖLÜM "HATIRLAMAK İSTİYORUM"
30.BÖLÜM "DAĞ EVİ"
31.BÖLÜM "KAR"
32.BÖLÜM "DAVETSİZ MİSAFİRLER"
33.BÖLÜM "HER ŞEY BİTTİ"
34.BÖLÜM "BEN BİTTİ DEMEDEN BİTMEZ!"
35.BÖLÜM "HİPOTERMİ"
36.BÖLÜM "DUYGU KARMAŞASI"
ALINTI
37.BÖLÜM "GİTME"
38.BÖLÜM "DEĞİŞİM"
39.BÖLÜM "SEN BENİMSİN"
40.BÖLÜM "BELİRSİZLİK"
ALINTI
41.BÖLÜM "BANA SEVMEYİ ÖĞRET"
42.BÖLÜM "AİLE"
43.BÖLÜM "BENDEN GİDEMEZSİN"
44.BÖLÜM "SALDIRI"
45.BÖLÜM "YA ÖLÜM YA YAŞAM"
46.BÖLÜM "SİYAH GÜL"
ALINTI
47.BÖLÜM "HUZUR"
48.BÖLÜM "AŞK"
ALINTI
49.BÖLÜM "KAYBETME KORKUSU"
50.BÖLÜM "NAZ AKARSU"
51.BÖLÜM "RİNG"
52.BÖLÜM "YİĞİT"
53.BÖLÜM "BİR DÜNYA ACI"
ALINTI
54.BÖLÜM "SEVMEK"
55.BÖLÜM "BENDEN OLACAKSIN"
56.BÖLÜM "ACI GEÇMİŞ"
57.BÖLÜM "DERİN ARZULAR"
ALINTI
58.BÖLÜM "GÜZEL BAŞLANGIÇLAR"
59.BÖLÜM "HESAPLAŞMALAR"
60.BÖLÜM "BEKARLIĞA VEDA"
ALINTI VE DUYURU
61.BÖLÜM "MAHKÛMİYET" (1.kitabın finali)
62.BÖLÜM "SARAÇOĞLU" (ÖZEL BÖLÜM)
KURALSIZ KİTAP OLUYOR 🖤
KURALSIZ KİTAP OLDU 🖤
KURALSIZ SATIŞTA 🖤
63.BÖLÜM "BANA SEN LAZIMSIN"
64.BÖLÜM "UMUDUN IŞIĞI"
65.BÖLÜM "BERABER SAVAŞACAĞIZ"
66.BÖLÜM "VARLIĞINA AŞIĞIM"
67.BÖLÜM "DAHA YENİ BAŞLIYORUZ"
68.BÖLÜM "PRANGALAR"
69.BÖLÜM "ÖLÜMÜ GETİREN GEÇMİŞ"
70.BÖLÜM "RUHUN SANCISI"
71.BÖLÜM "ACININ İZLERİ"
72. BÖLÜM "ÇÜRÜMEYE YÜZ TUTMUŞ KALPLER"
73.BÖLÜM "KABUSLAR VE İZLERİ"
74.BÖLÜM "GEÇMİŞ VE GELECEK ARASINDA"

3.BÖLÜM "KORKU"

132K 7K 8.5K
By gizzemasllan

Selam!

Satır aralarına yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen. Desteğiniz için teşekkür ederim.♡

Keyifli okumalar!

Bölüm şarkısı: Madrigal - Dip

🖇️

3. BÖLÜM "KORKU"

Bazı anlar vardır. Ne yaparsak yapalım gidişatı değiştiremez, olacaklara hiçbir şekilde engel olamayız. Fakat bazen de öyle anlar vardır ki her şey tek bir cümleyle değişir. Şu an kendimi öyle bir anın içinde hissediyorum. Sanki konuşsam her şey bitecek, kurtulacak gibiyim ama bir yandan da söyleyeceklerimin bana daha büyük bir yıkım getireceğini, beni daha büyük bir çıkmaza sürükleyeceğini çok iyi biliyor ve susuyordum.

Tüm vücudum tir tir titrerken ellerimi yumruk yapmıştım. Tırnaklarımı avucuma batırmak, kendimi sıkmak bir işe yarayacakmış gibi şu an bunu yapıyordum. O an Yiğit'in parmağının tetikte olduğunu fark ettim. O silahı her an bana doğrultabilir diye düşündüm, kendimi biraz daha korkuttum. Göğsüm bu korkuyla hızla inip kalkmaya başlarken ölüme teslim olmak istemedim.

"ÖLMEK İSTEMİYORUM!" Diyerek bağırdım tek nefeste. Bağırmam zerre kadar umurunda olmadı. Silahını indirmedi, hatta hareket bile etmedi.

Son bir umut baktım o yemyeşil gözlerinin içine.

Baktım, baktım fakat gördüğüm şey gözyaşlarımın yanaklarımdan bir çağlayan misali akmasına neden olmuştu.

Ne bir acıma ne de bir merhamet duygusu yoktu. Sadece öfke vardı. Saf bir öfke. Gözünü bile kırpmadan beni öldürebilecek bir öfke...

"Lütfen." Sesimi ben bile zor duydum ama tekrarlamaya devam ettim.

"Lütfen ölmek istemiyorum." Yüzünde tek bir mimik bile oynamamış, bana doğru bir adım atmıştı.

"Neden, yaşamayı çok mu seviyorsun?" Bakışlarımı yere çevirerek başımı salladım.

"Bana bak!" Onu sinirlendirmek istemediğim için başımı kaldırarak tekrar ona baktım.

"Seni öldürmem için hiçbir sebebim yok." Korkuyla ona bakarken elindeki silahı beline yeniden yerleştirdi ve devam etti.

"Daha doğrusu şimdilik yok ama zamanı geldiğinde o sebebi kendin itiraf edeceksin. Ettiğin zaman da yaptığın şeyin cezasını çekeceksin."

"Benim itiraf edeceğim hiçbir şey yok." Aynı şeyi savunmaya devam ettim.

"Öyle olsun." Deyip uzaklaştı.

"Çık yukarıya, gir odalardan birine. Çok fazla sesin çıkmasın. Ben sana çık diyene kadar da çıkma." Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.

"Hayır istemiyorum." Kaşlarını çattı.

"Sana odaya çık dedim!" Cevap vermeden yanından geçip giderek biraz önce oturduğum merdivenlerden birine tekrar oturdum.

"Ne yapıyorsun sen?" Bakışlarım onu buldu.

"Burada oturacağım." Tek kaşı kalktı.

"Merdivende?" Aynı şeyi az önce de yapmamışım gibi afallamış bir şekilde sordu, bu hâli hiç umrumda olmazken başımı salladım.

"Evet merdivende. Odaya falan çıkmıyorum." Ellerini cebine koydu.

"İyi sen bilirsin. Ben sana kalk diyene kadar oradan kalkmayacaksın." Kaşlarımı çattım.

"Buna da mı karışacaksın?" Başını salladı.

"Ben her şeye karışırım." Göz devirdim ve önüme döndüm.

"Yukarıya çıkmaktansa buradan hiç kalkmamayı tercih ederim." Cevap vermedi. Ayak seslerini duyunca göz ucuyla ona doğru baktım ve salona geçtiğini gördüm. Salona geçmiş, az önce oturduğu koltuğa tekrar oturmuş ve yine bir sigara yakmıştı.

Sigara kokusu midemi bulandırıyordu.

"Bunu burada içmek zorunda mısın?" Dönüp baktı ama hiçbir şey söylemeyince devam ettim.

"Mide bulandırıcı." Tekrar önüne döndü.

"Alışırsın."

"Buna alışacak kadar uzun kalmayacağım burada." Sigarasını bir kez daha içine çekti ve havaya doğru üfleyerek konuştu.

"Buna karar verecek olan sen değilsin." Kaşlarımı çattım.

"Sen misin?"

"İkimizde değiliz." Dedi ve bakışları yeniden beni buldu.

"Abim karar verecek buna. O uyandığı zaman gidersin yanına. Sevgilinse sevgilinin yanına değilse katilinin yanına gitmiş olursun."

"Birilerini öldürmek sizin için bu kadar basit mi?"

"Benim için basit." Gayet rahat bir şekilde cevap vermişti. Bu bile onun ne kadar soğuk kanlı ve kötü olduğunu gösteriyordu.

"Bu kadar kalpsiz ve kötü nasıl olursun?" Sordum, cevap vermedi, sessiz kaldı. "Senin gibi bir insanla yan yana olduğuma bile inanamıyorum." Dediğimde bile sustu.

"Hiç mi korkmuyorsun bir şey olmasından? Babam peşimi bırakmaz, buraya polisleri yığdığı zaman ne yapacaksın çok merak ediyorum." Sigarasından bir nefes aldı, dönüp buraya bakmadı.

"Ayrıca..." Dememle aniden bana dönmesi bir oldu.

"Tamam yeter sus artık. Başım ağrıyor." Bıkkınca ofladım.

Başın ağrıyorsa git bir ilaç al, doktora git falan demek istiyordum ama tabii ki söylemedim çünkü karşımdaki bu manyağı sinirlendirmek isteyeceğim en son şey bile değildi.

Sessizce ona bakmaya devam ettim. Elindeki sigarasını bitirdikten sonra bir yenisini daha yakmıştı. Aynı zamanda diğer elindeki telefonla da sürekli birilerine bir şey yazıyordu.

Ona bakmayı bırakarak önüme döndüm. Bir an önce bu evden kaçıp, kendimi kurtarmam gerekiyordu. Kaçamasam bile babamı aramam lazımdı. Çünkü eğer aramazsan meraktan delirecekti ve bu onun hasta olan kalbi için hiç iyi bir şey değildi. Son bir kez daha şansımı denemek için Yiğit'e döndüm.

"En geç yarın sabah babamı aramam lazım." Bakışları beni buldu.

"Sen iste yeter ki ben babanı buraya bile getiririm. Seni görür, rahatlar ama maalesef son gördüğü kişi sen olursun." Kaşlarımı çattım.

"Buradan kurtulur kurtulmaz ilk işim seni hapise attırmak olacak. Bunun için elimden ne geliyorsa fazlasıyla yapacağım."

"Yengecim insan hiç sevgilisinin kardeşini bu şekilde tehdit eder mi?" Sinirle önüme döndüm.

"Geri zekalı." Kendi kendime söylenirken bakışlarının benim üzerimde olduğunu fark ettim ve tekrar ona döndüm.

"Ne bakıyorsun öyle?" Kaşları çatıktı ve yine sinirliydi.

"Ne dedin sen az önce?" Ne yani duymuş muydu? En iyisi bilmemezlikten gelmeydi.

"Ne demişim?"

"Sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun?" Önüme döndüm ve ağzımın içinde mırıldandım.

"Sen zaten delisin." Bir anda sinirle ayağa kalkmıştı.

"Öyle sessiz sessiz konuşma. Ne söyleyeceksen açık açık söyle." Ses tonundan sinirlendiğini anladım, susmak doğru geldi ve sustum. O sırada evin kapısına vuruldu, bir adam içeriye girdi.

"Abi?" Dedi, Yiğit hemen başını ona çevirdi.

"Ne var?" Bağırarak sordu, göz devirdim ve bakışlarımı önüme çevirdim. Bağırınca eline ne geçeceğini zannediyordu anlamıyorum.

"Doktor Hanım geldi." Duyduğum şeyle arkamı dönerek önce kapının önünde duran adama sonra Yiğit'e baktım. Yiğit çatık kaşlarıyla kolundaki saatte bakarak konuştu.

"Bu saatte ne işi varmış burada?"

"Bilmiyorum abi biz göndermeye çalıştık ama içeriye gireceğim diye tutturunca sana bir soralım dedik." Yiğit'in bir ara bakışları bana kaysada adama bakarak konuştu.

"Beş dakika sonra alın içeriye." Adam cevap vermeden evden çıkarken Yiğit yanıma gelerek başımda dikildi.

"Kalk ayağa!" Duymamazlıktan geldim. Fakat o kolumdan sıkıca tutarak beni zorla ayağa kaldırdı.

"Bırak kolumu!" Kolumu ondan çekmeye çalıştım ama sıkıca tuttuğu için başarılı olamadım, bu da sinirimi bozdu.

"Yeter artık bırak canım acıyor!" Parmaklarını gevşetti, oysa canım yanmamıştı. Sadece kolumu bıraksın diye yine bir yalan söylemiştim.

"Odaya çık ve sesini çıkarma!" Gözlerinin içine baktım.

"Neden?" Sordum, öyle bir bakış attı ki cevap vermesine bile gerek yoktu. Zaten cevap da vermemişti. Benim de istediğini yapmaya hiç niyetim yoktu.

"Yapmayacağım." Dedim bu yüzden, çünkü şu birazdan gelecek olan doktor hanım kimse bana yardım edebilirdi. Böyle bir fırsatı geri tepecek hâlim yoktu. Hem de o istedi diye!

"O aklından neler geçtiğini çok iyi biliyorum." Dedi alay edercesine.

"Allah Allah ne geçiyormuş aklımdan?" Diye sordum, düşündüğüm şeyi tahmin etmesinin mümkün olmadığını içimden geçirirken konuştu.

"Doktorun sana yardım edeceğini düşünüyorsun ama bok yardım eder. Boşuna heveslenme!" Tam konuşacakken engel oldu.

"Şimdi çık yukarıya sessizce bekle!" Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.

"İstemiyorum!"

"O zaman babanı aramayı unut!" Öylece kaldım karşısında, babamı aramak mı?

"Ne?" Diye sordum afallamış bir şekilde, yanıtladı.

"Dediğimi yapmazsan babanı aramayı unut diyorum." Alayla güldüm, bu da biraz onu kızdırdı gibi sanki ama çok fazla umursamadım.

"Ben senin dediğini yapsam da babamı aramama izin vermeyeceksin ki." Kolumu bıraktı ve ellerini arkasında birleştirdi.

"Son kez söylüyorum sana. Ya şimdi kendi isteğinle odaya gidersin ve yarın sabah babanı ararsın ya da ben seni zorla odaya kapatırım değil yarın babanı aramak bu evden çıkana kadar tek bir kişiyle bile iletişim kuramazsın." Derin bir nefes aldım.

"Senden gerçekten nefret ediyorum!" Gözlerimin içine baktı ama hiçbir şey söylemedi. Ona birkaç saniye sinirle baktıktan sonra yanından geçip merdivenlere doğru yürüdüm.

Üst kata çıkınca odalardan birine girmek yerine merdivenin başında durarak aşağıdan gelen sesleri dinlemeye başladım. Birkaç dakika sonra bir kapı sesi duydum, hemen ardından da Yiğit'in öfkeli sesi kulaklarımda yankılandı.

"Senin ne işin var burada bu saatte?"

"Erken gelecektim ama son anda ameliyata girmem gerekti. Bu yüzden bu saatte geldim." İnce bir sesti.

"Niye geldin?" Bunu soran Yiğit oldu, kadının gelişi onu memnun etmemiş gibiydi. Aşağıda da bunu anlamıştım zaten.

"Niye mi geldim? Bir de utanmadan niye geldin diye soruyor musun? Hani bugün hastaneye gelecektin? Tüm gün seni bekledim, defalarca kez aradım ama tabii ki de Yiğit Bey cevap vermeye bile tenezzül etmedi."

Tabii ki de cevap vermez. Çünkü Yiğit Bey adam öldürmek ve beni kaçırmakla meşguldü.

"Sana beni rahat bırak dedim kaç defa sen hâlâ neyi anlamıyorsun?" Kimdi acaba bu kadın? Sevgilisi falan mıydı? Çok merak etmiştim.

"Evet seni rahat bırakayım da bu şekilde yaşamaya devam et değil mi? Pardon yanlış oldu bu şekilde devam edersen yaşayamazsın demek istemiştim." Kadının söylediği şeyin ne anlama geldiğini merak etsem de aklıma başka bir şey takılmıştı.

Kadının sesi...

Çok fazla tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyorum.

"Sanane bundan? Rahat bırak beni. Abim hastanede git onunla ilgilen."

"Biliyorum hastanede olduğunu. Ameliyatına girmek istemedim." Kadının ses tonu aniden değişmişti. Sanki üzülmüş gibiydi. Öyle bir şey hissetmiştim bir an için.

"İyi tamam. Yeter bu kadar git hadi." Gerçekten de hayatımda bundan daha kaba başka bir insan görmemiştim. Hatta buna insan demekte hataydı. Böyle insan mı olur? Ben bunları düşünürken doktor konuşmaya devam etti.

"Hayır gitmiyorum. O hastaneye geleceksin artık! Yeter ya daha ne kadar beni oyalamayı düşünüyorsun? Kaybeden sen oluyorsun farkında değil misin?" Bu kadın ne demek istiyordu gerçekten anlamıyorum.

"Bir daha söylüyorum. Sanane benden! Şimdi hemen git buradan. Bir daha da böyle bir şey için gelme. Hastaneye falan da gelmiyorum."

"Ya sen farkında değil misin? Ölüyorsun diyorum sana anlamıyor musun? Ölüyorsun!" Kaşlarımı çattım.

Ölüyor mu?

"Kalbin yavaş yavaş ölüyor. Artık tedavi olmanın bile sana çok bir faydası olmayacak. Hastanede kalman, kontrol altında olman ve sana uygun bir kalp bulunana kadar orada kalmaya devam etmem lazım! Yoksa öleceksin." Duyduklarım fazlasıyla şaşırmama neden olmuştu.

"İyi işte bırak rahat rahat öleyim. Sen daha benden ne istiyorsun?"

"Sen manyak mısın ya? Ben sana ne diyorum sen bana ne diyorsun? Eğer sana uygun bir kalp bulunur ve nakil olursan her şey düzelecek. Neden ölmeyi tercih ediyorsun Yiğit? Neden vazgeçiyorsun?"

"Başak bak son kez söylüyorum sana. Ben ne tedavi olmak istiyorum ne de ameliyat. Anladın mı beni? Sen doktor olarak görevini yaptın. Ben de sana cevabımı verdim. Şimdi buraya geldiğin gibi sessizce çık git. Yoksa ben seni zorla attıracağım."

Bu konuşmadan Yiğit'in kalp hastası olduğunu, bu kadının, yani az önce Yiğit'ten isminin Başak olduğunu öğrendiğim kadının doktor olduğunu, Yiğit'i hastaneye gelip tedavi ve nakil konusunda ikna etmeye çalıştığını, Yiğit'in de öleceğini bildiği hâlde reddettiğini anlamıştım.

Bana bu kadar şey yapmış olsa da onun için üzülmüştüm. Ben, birinin ölümüne sevinecek kadar kötü ve merhametsiz birisi değildim.

Ben, onun gibi değildim.

"İyi gidiyorum ama şunu unutma; Bu şekilde devam edersen öleceksin. Hem de en kısa zamanda ve kendi isteğinle. Biz de buna kısaca intihar diyoruz. Sen verdiğin kararla intihar ederek kendini yavaş yavaş öldürüyorsun."

"Boş ver bu siktiğimin dünyası yaşanacak kadar güzel bir yer değil zaten. Hadi sen git işine bak." Onun için üzülmüştüm. Hem de çok üzülmüştüm.

"Ben sana artık hiçbir şey söylemiyorum. Ne hâlin varsa gör. O elindeki sigarayı da içmeye devam et ki. Ölüm sürecin daha da hızlansın tamam mı?" Göz devirdim.

"Abim sana emanet."

"Hipokrat yeminim olmasa o abin için parmağımı yine oynatmam ama yeminim var işte. Bu yüzden merak etme sen gözlerini kapatmadan o açmış olacak inşallah. Elimden geleni yapacağım."

"Tamam tamam hadi çok konuşma. Başım ağrıyor, git hadi." Bıkkınca ofladım. Sürekli aynı şeyi söyleyip, duruyordu.

"Senin o baş ağrın hiç geçmez zaten. Neyse on dakika içinde otuz defa kovdun zaten beni. Gidiyorum ben." Dikkatle dinlemeye devam ederken konuşma sesleri kesilmiş ve ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı.

Ayak sesi duyar duymaz ses yapmadan fakat hızlı adımlarla bahçeye baktığını tahmin ettiğim odalardan birine girdim ve koşarak pencereye gittim.

Evden çıkan kadını gördüğüm an gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Doğru mu görüyorum diye dikkatle baktım ve doğru gördüğümden emin oldum. Bu o doktordu.

Sadece birkaç ay önce babamın kalp ameliyatını yapan Doktor Başak'tı.

Bu nasıl bir tesadüftü böyle?

Doktor arabasına binip evden uzaklaşırken odadan çıkıp, tekrar salona dönmek için kapıya doğru döndüm ama bir anda gördüğüm şeyle korkuyla iç çekip birkaç adım geri gittim.

Yiğit tam karşımda ellerini arkasında birleştirmiş, kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

Hangi ara girmişti bu odaya? Doktora bakmaya bu kadar mı dalmıştım? Kapının açılıp kapanma sesini bile duymamıştım.

Yiğit'in sert yüz ifadesiyle bana bakmaya devam ettiğini fark edince kendimi toparlayarak konuştum.

"Niye bakıyorsun bana öyle?" Bana doğru birkaç adım attı.

"Ne işin var senin burada?" Derin bir nefes aldım.

"Üst kata çıkıp odaya girmemi söyleyen sendin."

"Odalardan birine gir dedim. Benim odama gir demedim." Cevap vermeden odaya göz attım.

Neredeyse yerle bir olan ve simsiyah çarşafları olan bir yatak, yatağın sağ kısmında giyinme odası diye tahmin ettiğim bir oda. Tam karşısında da banyoya açıldığını düşündüğüm bir kapı vardı. Başka da hiçbir şey yoktu zaten. Sade bir odaydı ve odadaki her şey tıpkı yatak gibi simsiyahtı. Yerdeki halı, perde, kapılar her şey simsiyahtı. Duvarlar ise siyaha yakın bir tonda griydi.

Bir insanın içini bunalatacak kadar siyah bir odaydı.

Ben bu odada kalsam herhalde geceleri yataktan çıkmaya korkardım. Benim yatak odam buranın tam aksine bembeyaz döşeliydi.

"Senin kulaklarında sorun olduğuna gerçekten artık inanmaya başladım." Cevap vermediğim için bunu diyen Yiğit 'e baktım.

"Kusura bakma daha önce defalarca geldiğim hâlde unutuyorum buranın senin odan olduğunu." İmayla söylediğim şeyle kaşlarını çattı.

O bana bu şekilde bakmaya devam ederken "Farkında mısın bilmiyorum ama bu eve ilk kez geliyorum, buranın senin odan olduğunu bilmiyordum ve girdim." derin bir nefes aldı, daha sonra da başıyla kapıyı gösterdi.

"Çık." Söylediği tek şey bu olurken sıkıntıyla ofladım.

"Senin odana meraklı değilim zaten." Cevap vermedi, devam ettim.

"Dediklerini yaparsam babamı aramama izin vereceğini söylemiştin. Dediklerini yaptım." Dedim ve ellerimi göğsümün altında birleştirdim, babamı aramam için telefonumu vermesini bekledim. "Şimdi telefonumu alabilir miyim?" Diye de sordum.

"Bakarız." Dedi ve arkasını dönerek giyinme odası diye tahmin ettiğim yere doğru yürüdü.

"Bakarız ne demek ya? Söz verdin bana." Odaya girmeden önce durdu ve bana baktı.

"Çık." Dedi yine, öfkeyle yanına gittim.

"Bana söz verdin! Sözünü tut!" Düz bir ifadeyle baktı yine gözlerime.

"Bana bak..." Tamamlama izin vermeden konuştu.

"Son 3 saniye."

"Ne?"

"3 saniye içinde bu odadan kendi isteğinle çıkmazsan seni bir yerlere kapatmak zorunda kalacağım. Çok fazla ayak altında dolaşıyorsun." Tam ağzımı açmış ona bir şey söyleyecekken devam etti.

"2." Dedi, sakin kalmak için derin derin nefes aldım. Yaptığı şey gerçekten sinir bozucuydu. Son sözü söyleyip karşısındakini susturuyordu.

"1." Deyince ona arkamı döndüm. Bu evde hapisken bir de odaya kilitlenmek istemiyordum. Odanın kapısına doğru yürüdüm. Tam kapıyı açmış çıkacakken sesiyle durdum.

"Bu arada..." Bakışlarım tekrar onu buldu.

"Adamlara kaçmaya çalıştığını gördükleri an seni vurmalarını söyledim. İstersen kaçmayı deneyebilirsin." Sinirle ona baktıktan sonra cevap vermeden odadan çıktım.

Şimdi ne yapacaktım?

Hiç bilmediğim bir evde yalnız başıma kalmıştım. Bundan sonra neler olacağını tahmin edemiyordum ve içimde tarif edemeyeceğim kadar büyük bir korku vardı. Her yerden elim kolum bağlanmıştı, aklıma mantıklı hiçbir şey gelmiyordu ve hisettiğim tek duygu korkuydu.

Bir süre koridorda öylece durdum ve etrafa baktım. Şu an onun dediğini yapıp odalardan birine girmem ve sabaha kadar ses çıkarmamam lazımdı çünkü beyefendinin başı ağrıyormuş.

Odaya girmek istemediğim için tekrar alt kata indim. Evin arka tarafını zaten görmüş ve oradan kaçamayacağıma kanaat getirmiştim. Bu yüzden bu şıkkı aklımda hızla eleyerek giriş kapısının sol tarafına doğru yürüdüm ve bu kattaki tek odaya girdim.

Odaya girer girmez balkonu fark etmiş ve adımlarımı hızlandırmıştım. Balkon kapısına ulaşıp bahçeye doğru baktığımda önünde duran adamları gördüm. İçimdeki son umut ışığı da sönmüş, kendimi tamamen karanlıkta hissetmeye başlamıştım.

Bulunduğum odadan çıkarak tekrar salona geçtim. Buraya geldiğimden beri oturduğum tek yere, merdivenlere, oturarak dizlerimin karnıma kadar çektim ve başımı dizlerimin üzerine koyarak öylece oturdum.

Korkuyorum.

Boşlukta hissediyorum.

Karanlığın içinde kaybolmuş gibi hissediyorum.

Endişeliyim.

Ağlamak istiyorum.

Buradan gitmek istiyorum.

Annemi, babamı istiyorum.

Bir tek onu istemiyorum. Onu görmek, duymak istemiyorum.

Sessiz sessiz akıttım göz yaşlarımı. Sanki ağlarsam her şey geçecekmiş, bu yaşananlar bir rüyaymış da geçip gidecekmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden daha da çok ağladım. Keşke başımı kaldırdığımda evimde, yatağımda olduğumu görseydim.

"Ne yapıyorsun sen burada?" Duyduğum sesle gözlerimi sıktım. Değildi işte. Ne rüya ne kabus değildi. Her şey gerçekti. Bunun en büyük kanıtı
da arkamdan gelen sesin sahibiydi. Başımı yavaşça kaldırdım ve ona döndüm.

"Oturuyorum işte sessiz sessiz." Kaşlarını çattı.

"Ben sana odalardan birine gir demiştim." Önüme döndüm.

"İstemez ben burada otururum." Ayak sesleri duyduktan birkaç saniye sonra önümde belirdi.

"Kalk hadi." Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"İstemiyorum dedim. Sen benden ne istiyorsun ya? Sessiz sessiz oturuyorum işte ben daha ne yapabilirim?" Derin bir nefes aldı.

"Sen bilirsin." Dedi ve arkasını dönerek bahçe kapısına doğru yürüdü. O bahçeye çıkınca başımı tekrar dizlerimin üzerine koyarak gözlerimi kapattım.

Ne kadar oturduğumu bilmiyorum ama aradan epey bir zaman geçmişti. Göz kapaklarım kapanmak için beni zorlasa da uyumamak konusunda kararlıydım. Uyanıkken başıma bu kadar şey gelmişken uyurken neler olurdu düşünmek bile istemiyorum.

Ne kadar kendimi tutsam da başım sürekli yana düşüyor, gözlerim kapanıyordu. Buna engel olmak için ayağa kalktım ve gözlerimi ovarak kendime geldim. Bahçe kapısından dışarıya doğru baktığımda sabah olmak üzere olduğunu fark ettim. Saat en fazla dört falandı herhalde.

Korkak ve yavaş adımlarla bahçeye çıkarak temiz havayı soludum. İçeride hâlâ yoğun bir sigara kokusu vardı ve temiz hava iyi gelmişti.

Gözlerimi kapatarak bir kez daha derin bir nefes aldım fakat bu sefer ciğerlerim bir anda sigara kokusuyla dolmuştu. Hızla tekrar gözlerimi açtığımda önümde duran Yiğit'i gördüm ve korkuyla baktım gözlerine. Aniden korkmuş olmam tek kaşını kaldırmasına neden oldu.

"Niye benden bu kadar çok korkuyorsun?" Uzaklaştım.

"Sürekli beni ölümle tehdit ettiğin için olabilir mi acaba?" Diye sordum, ellerini arkasında birleştirdi, sessiz kaldı. "Ayrıca sen korkulmayacak birisi değilsin." Diye devam ettim konuşmama.

"Bir suçun yoksa benden korkmana gerek yok." Alayla güldüm.

"Ya varsa?"

"O zaman kork."

"Peki sana göre suç olan şey bana göre değilse o zaman ne olacak? Belki de abini ben vurdum ama haklı bir sebebim varsa yine de yaptığım şey senin için bir suç mu?" Cevap vermeden yanımdan geçip gidecekken bir cesaretle kolundan tutarak onu durdurdum. Bakışları hemen beni bulurken korksam da devam ettim.

"Ya ben haklıysam?" Gözlerimin içine baktı ve iç geçirdi.

"Bekleyip göreceğiz." Dedi aynı sert ifadesiyle.

Bu kadar sinirli ve soğuk nasıl olurdu anlamıyorum. Gerçekten bu nasıl insan diye kendime sormadan duramıyorum ama bu nasıl insan böyle? Bunu düşünürken ona döndüm, eve girmek üzereyken kendimi tutamayarak konuştum.

"Senin bekleyecek vaktin var mı?" Durdu.

Omurgası dikleşti ve ağır hareketlerle bana döndü. Kaşları çatılmış, çenesi kasılmıştı. Elleri arkasında birleşirken gözlerimin içine bakıyordu.

"Ne dedin sen?" Az önceki sakin hâlinden cesaret alıp söylemiştim ama şu an bu hâli korkmama neden olmuştu.

"Tekrar et!" Öfkesini sesinden hissettim."Tekrar et!" Dedi dişlerinin arasından. Ellerim ve yırtık pantolonumun altındaki yaralı dizlerim korkudan titremeye başlamışlardı bile.

"Ben şey..." Diye sustum. Korkuyordum.

"Sen ne?" Sordu, kendini öyle bir kasmıştı ki şu an alnında kaç damar var sayabilirdim. Ya da boynundaki damarların hangi noktada olduğunu size anlatabilirdim.

"Doktorla olan konuşmanızı duydum." Dedim, yalan söylemedim bu kez. Sadece detay vermedim. Sonuçta onları dinlerken duyuyordum değil mi? Duymasam nasıl dinleyecegim? Al işte içimden de saçmalamaya başladım. Hep korkudan bunlar!

"Duymadın, dinledin." Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuşmak için ağzımı araladım ama bana engel oldu.

"Odaya çık sesin çıkmasın dedim. Ama sen sessiz sessiz bizi dinledin." En iyisi yine yalan söylemekti. Bu kadar şeyden sonra bir yalan daha söylemekten zarar gelmezdi. Hem bu sefer küçük bir yalan söyleyecektim.

"Merdivenlerden çıkarken doktoru gördüm. Doktoru tanıyorum. O yüzden şaşırdım ve durdum. Vazgeçip odaya çıkacakken de onun sana bunları söylediğini duydum. Öleceksin falan diyordu."

"Duydukların hoşuna gitti tabii. Ölecek olmam seni mutlu etmiştir."

"Birinin ölümüne sevinecek kadar aciz bir insan değilim ben. Sizin gibi kötü hiç değilim. Üzüldüm senin için ama tedavi olmak istemeyen sensin sonuçta. Ölümü sen seçiyorsun." Tek kaşı kalktı.

"Üzüldün benim için öyle mi?" Sadece başımı salladım.

"Benim için üzülmek sana mı kaldı?"

"Ben sadece..." Tamamlama izin vermeden kolumu kavradı.

"Sen haddini aşmaya başladın." Şaşkınca ona bakarken beni evin içine doğru çekiştirdi.

"Yürü!" Kolumu ondan kurtarmaya çalıştım.

"Bırak! Bırak beni! Ne oldu yine ya ne yaptım ben?" Cevap vermeden beni resmen sürükleyerek üst kata çıkarmış ve odalardan birinin içine doğru itmişti.

"Sakın sesini çıkarma! Eğer sesini duyarsam bu kadarla kalmam elini, ayağını, ağzını bağlar öyle kapatırım seni bu odaya!" Sinirle ona yaklaştım.

"Haklısın senin için üzülmek bana kalmadı. Hatta sen üzülmeye değecek bir insan bile değilsin. Ölmen tüm insanlık için en iyi şey olur bence. Dünyadan bir kötülük daha yok olur!" Cevap vermedi ve arkasını dönerek odanın kapısına doğru yürüdü.

"Pislik!" Durdu ve bana kısa ama beni susturacak kadar etkili bir bakış atarak odadan çıktı. Çıkar çıkmaz odanın kapısının kilitlenme sesini duyunca sinirle yanında durduğum yatağın kenarına tekme attım.

"Salak Elif! Ne diye dinlediğini belli ettin ki? Al işte kapattı seni sonunda odaya! Hiç değilse önce evin içinde serbesttim, kaçma umudum vardı!" Kendi kendime söylenirken yatağa tekme atarken aniden hareket ettirdiğim dizim acımaya başlamıştı. Yatağa gitmek yerine odadaki tekli koltuğa oturarak dizime baktım.

Pantolomun tam diz kısmı iyice yırtılmış, kan lekeleri kurumuştu. Canım acıyordu. Gözlerimi dizimden çekerek etrafıma baktım. Büyük bir yatak, onunla aynı orantıda bir kıyafet dolabı, küçük bir masa vardı. Bu odada her şey kahve tonlarındaydı. Bıkkınca oflayarak dizlerimi katladım ve başımı koltuğun kenarına yaslayarak gözlerimi kapattım.

Çok fazla uykum vardı. Bu odanın kapısı açılmadan dışarıya çıkamayacağımı da çok iyi bildiğim için uyumak en iyi fikir gibi görünüyordu. Zaten uykum çok hafifti. Odaya girerse kapı sesinden hemen uyanırdım. Bu yüzden içim rahat bir şekilde uykuya daldım.

Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum. Uyudum mu uyumadım mı onu bile bilmiyorum. Sanki her an bir şey olacakmış gibi gözümü açıp açıp kapatıyor, uykumun tam ortasında sıçrayarak uyanıp etrafta hiç kimse olmadığından emin olduktan sonra tekrar uykuya dönüyordum.

Uykuya tamamen daldığımı düşündüğüm bir anda ise omzumdan dürtülmesiyle bir anda irkilerek uyandım. Korkuyla ayağa kalkacakken ona çarpıp yeniden oturduğum yere doğru düştüm, başımı kaldırıp yanıma gelmiş olan Yiğit'e baktım.

Bir adım geri gitti. "Ne oluyor ya?" Kendi kendime söylenerek geriye gitmiş olduğundan bu kez kolaylıkla ayağa kalktım.

"Ne yaptığını zannediyorsun sen ya? Manyak mısın sen?" Derin bir nefes aldı.

"Abartma, uyandırdım. Sabah sabah bağırıp durma, başım ağrıyor." Dedi, göz devirdim.

"Düzgün konuş benimle! Yeter ya gitmek istiyorum ben! Çok sıkıldım bu durumdan." Gözlerini kapattı.

"Başlama yine." Biraz daha ona yaklaştım.

"Gel düzgünce konuşup anlaşalım. Bu böyle olmaz. Beni burada ne zamana kadar tutmayı düşünüyorsun? Hem beni burada tutarak eline ne geçecek?"

"Sana yine başlama dedim." Sinirli bir şekilde konuşmaya devam edecekken elindeki telefonu havaya kaldırdı ve konuşarak bana engel oldu.

"Babanı aramak istiyor musun istemiyor musun?" Duyduğum soruyla heyecanla gözlerim parladı.

"İstiyorum." Dedim ve büyük bir hevesle onu onayladım. Telefonu indirerek tekrar cebine koydu.

"Ne oluyor, niye koydun telefonu cebine?"

"Önce küçük bir anlaşma yapmamız lazım." İç geçirdim. Bir bu eksikti.

"Ne anlaşması?"

"Babana benim sana söylediğim şeyler dışında tek bir kelime dahi söylemeyeceksin."

"Ne demek bu şimdi?"

"Babanı aradığın zaman ona şu an Isparta'da olan üniversite arkadaşının babasının öldüğünü ve onun yanında olman gerektiğini, bu yüzden onlara haber vermeden aniden şehir dışına çıkmak zorunda kaldığını, bir süre de orada kalacağını söyleyeceksin." Duyduğum şeylere şaşkınca öylece kaldım.

"Sen benim Isparta da olan arkadaşımı nereden tanıyorsun ya?" Rahat bir şekilde cevap verdi.

"Telefonundaki mesajlar ve fotoğraflar aynı zamanda kullandığın sosyal medya hesapları bana gerçekten çok yardımcı oldu."

"Sen benim telefonumu mu karıştırdın? Nasıl böyle bir şeyi yaparsın?"

"Ben yaparım." Sakin kalmaya çalışırken alaylı bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.

"Bu arada kırmızı geceliğin çok yakışmıştı sana." Gözlerim irileşti.

Gerçekten de bütün fotoğraflarıma bakmıştı ve utanmadan bunu dile getirebiliyordu.

O an beni sinirlendirmeye çalıştığını fark ettim ve masal ki bunu gayet iyi başarıyordu. Sinirle ona vurmak için elimi kaldırdım fakat ben daha elimi onun yüzüne indiremeden havada tutmuştu.

"Emin ol bu hatayı yapmayı hiç istemezsin." Elimi ondan çekerek bana dokunmasına engel oldum ve ondan olabildiğince uzaklaştım.

"Pis sapık!" Söylediğim şeye kulak asmadan cebinden telefonu çıkardı ve bana gösterdi.

"Şimdi babanı arayacak mısın aramayacak mısın bana onu söyle." Her ne kadar ondan nefret etsem ve sinirli olsam da şu an ona daha doğrusu elindeki telefona ihtiyacım vardı.

Babama mutlaka ulaşmam gerekiyordu.

"Arayacağım." Başını salladı ve telefona döndü. Uzakta olsam da ne yaptığını anlamıştım. Telefonu açıyordu. Telefonu açtıktan sonra bakışları beni buldu. Dikkatle ona bakarken telefonumu uzattı.

"Sakın oyun oynamaya kalkma. Sana söylediğim şeyler dışında tek bir kelime söylersen ya da en ufak bir ipucu vermeye çalışırsan olacaklardan ben sorumlu olmam." Yüzünün ortasına bir tane vurmak istesem de bunu yapamayacağım için denemedim bile.

"Tamam." Dedim ve uzattığı telefonu aldım. Rehberden babamın ismini bulup aramak için üzerine tıklayacakken Yigit'in sesiyle durdum.

"Hoparlörü aç." Ona cevap vermeden babamı arayarak hoparlörü açtım ve heyecanla beklemeye başladım. Zaten çok geçmeden babam telefonu açmıştı.

"Elif kızım." Onun sesini duyar duymaz gözlerim doldu.

"Babacığım."

"Bir şey mi oldu kızım neden sabahın bu saattinde uyandın sen?" Saatte bakmayı hiç akıl edememiştim. Göz ucuyla telefonun kenarında yazan saatte baktığımda sabahın altısı olduğunu gördüm. Normal bir zamanda bu saatte uyanmam imkânsız gibi bir şeydi benim için.

"Ben şey dünde söyledim ya sana. Başka bir yatakta uyuyamıyorum diye. Uyku tutmadı o yüzden erken kalktım." Diyerek Yiğit'in gözlerinin içine baktım. Verdiğim cevaptan memnun olduğunu anlamıştım.

"Olsun kızım. Bu akşam eve döndüğünde yatağında rahat rahat uyursun."

Keşke baba... Keşke bu söylediğin şey basit olsaydı ama artık benim için bu, bu kadar basit değildi.

"Ben de bunu söylemek için aramıştım baba. Ben..." Dedim ve derin bir nefes aldım. Yiğit kaşlarını çatmış bana bakarken devam ettim.

"Ben eve gelemeyeceğim."

"Ne, ne demek gelemeyeceğim?" Sesi endişeli ve telaşlı çıkmıştı.

"Sakin ol baba. Hiçbir sorun yok emin olabilirsin. Benim bir arkadaşım vardı üniversitede, Neşe, hatırlıyor musun?"

"Evet hatırlıyorum." Derin bir nefes aldım. Bunu yapmayı hiç istemiyordum ama yapmak zorundaydım.

"Isparta'ya onun yanına gideceğim. Babası vefat etti. Biliyorsun onu çok severim ve yanında olmak istiyorum." Yiğit iyi gittiğimi söylemek istercesine gözlerini kapatıp açtı.

"Anlıyorum kızım. Babası için üzüldüm ama sen gitmek konusunda emin misin?" Yutkundum ve sesimin düzgün çıkmasına dikkat ederek konuştum.

"Eminim baba."

"İyi peki gel o zaman eve erkenden. Hazırla eşyalarını, ben seni havaalanına bırakırım." Yiğit'in yüz ifadesi değişti ve merakla bana baktı. Ne söyleyeceğimi merak ettiğinin farkındaydım.

"Baba ben bunu dün gece öğrendim. Bilet aldım hemen. Yarım saat içinde uçak kalkacak. Benim eve gelip eşyalarımı almaya vaktim yok. Orada kendime yeni birkaç parça bir şey alırım. Hem fazla bir şeye ihtiyacım olmaz zaten. Sonuçta tatile gitmiyorum."

"Nedense bu konuda hiç rahat değilim Elif."

Ben de baba, ben de. Hiç rahat değilim ve korkuyorum.

"Baba boşuna endişelenme birkaç gün sonra döneceğim zaten."

"Peki tamam tamam bir şey demiyorum." Yiğit'in telefona uzandığını fark ettiğim an birkaç adım geri giderek ona lütfen dercesine baktım ve devam ettim.

"Annem nerede?" Babamın gülme sesini duydum.

"Kızım bilmiyor musun anneni? Öğlen olmadan uyanmaz. Hâlâ yatıyor." Gülümsedim.

"Sen ona da söyler, durumu anlatırsın. Şimdi uyandırma."

"Tamam kızım." Yiğit'in sabrının kalmadığını fark edince kapatmam gerektiğini anlamıştım.

"Benim şimdi kapatmam lazım. Uçağa yetişeceğim."

"Oraya gider gitmez beni aramayı unutma." Cevap veremedim ve öylece durdum. Onu bir daha nasıl arayacaktım ki?

"Elif duydun değil mi beni?"

"Duydum baba."

"Oraya gidince mutlaka beni ara." Ona bunun için fırsatım olmayabilir diyecekken Yiğit başını salladı. Şaşkınca ona bakarken konuşmam için telefonu gösterdi.

Doğru mu anlamıştım yoksa yanlış mı bilmiyorum ama anladığım şeyi kelimelere döktüm.

"Tamam ben uçaktan inince seni arayacağım."

"Telefonun da sürekli açık olsun." Yiğit yine başını sallayınca cevap verdim.

"Tamam hep açık olacak."

"Hadi o zaman. Kaçırma uçağını da bir an önce yola çık." Sanki görecekmiş gibi başımı salladım.

"Görüşürüz."

"Görüşürüz kızım kendine iyi bak."

"Siz de baba, siz de kendinize iyi bakın." Dedim ve telefonu kapattım. Kapalı telefona dolu gözlerimle bakarken Yiğit telefonu bir hamlede çekerek elimden aldı ve cebine koydu.

"Sanırım baban artık polislerle birlikte evimi basmayacak." Ona cevap vermedim.

"Böylesi ikimiz için de daha iyi oldu." Bunu zaten kendisi için yaptığını en başından beri çok iyi biliyordum.

Benim ne istediğim, babamın hastalığı umurunda bile değildi onun. Tek bir derdi vardı. Evine polis gelmemesi. Bu yüzden de beni babamla konuşturmuştu.

Yiğit başka bir şey söylemeden odanın kapısını açmış dışarıya çıkacakken bir süredir tuttuğum nefesimi bıraktım ve kendimden emin bir şekilde konuştum.

"Sinan'ı görmek istiyorum." Yiğit durdu. Dikkatle ona doğru bakarken bakışları beni buldu.

"Ya da Ömer'i mi demeliydim? Belki de başka bir ismi daha vardır bilmiyorum." Derin bir nefes aldı.

"Sana kendini Sinan diye mi tanıttı yoksa bu senin uydurman mı emin değilim ama onun adı Ömer."

"Her neyse. Onu görmek istiyorum." Kaşlarını çattı.

"Sebep?" Sanki biraz önceki onun rahatlığı benim üzerime geçmiş gibi hiç düşünmeden cevap verdim.

"Onu seviyorum. Bana yalan söylemiş, kandırmış olsa da onu seviyorum ve onu görmek istiyorum. Buna hakkım var." Bu evden çıktığım, o hastaneye adım attığım an kaçmak için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Bu adama tek bir gün bile daha dayanmak istemiyorum.

"Hâlâ aynı şeyleri söylemeye devam mı edeceksin?" Omuz silktim.

"İster inan ister inanma ben doğruyu söylüyorum ve abini görmek istiyorum. Onun nasıl olduğunu bilmeye, görmeye hakkım var." Derin bir nefes aldı.

"Öyle olsun." Heyecanlansam da belli etmeden ona bakmaya devam ettim.

"Öğleden sonra gideriz hastaneye. Görürsün sevgilini yengeciğim."

"Bana yenge demek zorunda mısın?" Tek kaşı kalktı, şüpheli bir şekilde baktığını fark edince de "Aramızda fazla yaş farkı yok. İsmimi söylesen yeterli olur." diye ekledim.

"İyi o zaman. Ben de Yeşim demeye devam ederim." Göz devirdim.

"Benim ismim Yeşim değil, Elif." Dedim, cevap vermedi. O an bu durumda onunla bunu tartışmak istemedim.

"Ne dersen de umurumda değilsin." Dedim, cevap vermeden yanında durduğu, açık olan kapıdan dışarıya çıktı ve kapıyı kapatmadan önce konuştu.

"Gidelim bakalım şu hastaneye." Dedi ve odanın kapısını kapattı. Ardından hemen kilitleme sesini duymuş fakat bunu çok umursamamıştım. Ne de olsa bugün zaten bu evden çıkıp yeniden özgürlüğüme kavuşacaktım.

Bunun düşüncesi bile heyecanlanmama neden olmuştu.

Özgürlüğüme yeniden kavuşacak ve son 12 saati tüm hayatım boyunca büyük bir nefretle hatırlayacaktım.

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum♡

Bu arada Kuralsız şu an Hepsiburada ve Kitap sepetinde indirimde, isterseniz göz atabilirsiniz <3

Kendinize çok iyi bakın ♡

Alıntı ve duyurular için;

Instagram: gizzemasllan / kuralsizofficiall

Twitter: gizzemasllan

gizzemasllan

Sizi Çok Seviyorum!

Continue Reading

You'll Also Like

SINIRSIZ By Kristal

Teen Fiction

70.2K 4.3K 26
Elis'in Kehanetteki konumu giderek yükselir ve kızımız hem Kehanetin hem de sahibi olan Mesih Dinçer'in gizemini çözmeye adım adım yaklaşmıştır. Art...
danger By medu

Fanfiction

150K 14.6K 20
Bir alfa gibi davranarak omega kimliğini gizlemenin kendisini her daim bir tehlike içerisinde bulundurduğunu düşünen omega Kim Taehyung, yeni yazıldı...
661K 38.4K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
872K 32.4K 45
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...