No : 26 (İki Kitap)

By beyzaalkoc

16.2M 926K 1.8M

Mine internet üzerinden Yeşil Küpeli Kız takma ismiyle magazin haberleri yaparak milyonlarca takipçiye ulaşmı... More

Giriş Bölümü
Başrol Tanıtımı ve Alıntılar
1.Bölüm : Daire 7.
2.Bölüm : Hayal Et.
3.Bölüm : Merhaba Ruhum.
4.Bölüm : 3652 Günbatımı.
5.Bölüm : Kayıp Şehir.
6.Bölüm : Bir Şeyler.
7.Bölüm : Yeşil Küpeler.
8.Bölüm : Arkadaş.
9.Bölüm : Ece.
10.Bölüm : Kırmızı Bisikletli Çocuk.
11.Bölüm : Müzik Kutusu
12. 13. ve 14.Bölümler
16.Bölüm : Dans Edelim Mi?
17.Bölüm : Sana Sürüklenmemeliydim.
18.Bölüm : Dünyanın Tanımı.
19.Bölüm : No. 26
20.Bölüm : Ağlatan Müzikler.
21.Bölüm. : Beş Sokak Ötemde.
22.Bölüm : Başardık mı?
23.Bölüm : Gök Kuşu.
24.Bölüm : Efe'nin Notaları.
25.Bölüm : Rengarenk Acılar.
26.Bölüm : Görünmez.
27. ve 28. Bölümler
29. Bölüm : Gözlerini Kapat.
30.Bölüm : Çiçek Dürbünü.
31 ve 32.Bölümler.
33.Bölüm : Neon Yansımalar.
34.Bölüm : Uyu Bebeğim.
35.Bölüm : Efe ve Mine'nin Devri.
36.Bölüm : Ruhun Sancısı.
37.Bölüm : Bataklık Çiçekleri.
38.Bölüm (FİNAL) : Dünyanın En Güzel İsmi.
DAİRE 7 - 1.Bölüm : Dört Duvar
Daire 7 - 2.Bölüm : Kırgın Şehir.
Daire 7 - 3.Bölüm : Dumanları Dağıtmak.
Daire 7 - 4.Bölüm : İki Cümle, Bir Ev.
Daire 7 - 5.Bölüm : Dört Duvar Arasında.
Daire 7 - 6.Bölüm : Misafir.
Daire 7 - 7.Bölüm : Beyaz Bulut.
Daire 7 - 8 ve 9.Bölümler
Daire 7 - 10.Bölüm : Boş Sandalye.
Daire 7 - 11.Bölüm : İlk Kar.
Daire 7 - 12.Bölüm : Kül Bataklığı.
Daire 7 - 13.Bölüm : Çiçek Mezarlığı.
Daire 7 - 14.Bölüm : Bataklığın Çamuru.
Daire 7 - 15.Bölüm : Külden Saçlar.
Daire 7 - 16.Bölüm : İki Kişilik Masa.
Daire 7 - 17.Bölüm : Sıfır Noktası.
Daire 7 - 18.Bölüm : Hatırasız Duvarlar.
Daire 7 - 19.Bölüm : Terk Edilmiş Çiçek.
Daire 7 - 20.Bölüm : Mavi. (FİNAL)

15.Bölüm : 10 Eylül.

404K 22.5K 49.3K
By beyzaalkoc

Uzun zaman sonra tekrar merhaba No 26 sakinleri^^^^^

Sonunda kavuştuk <3 Bölüm sonunda bol bol konuşuruz diye burada uzatmıyorum. İyi okumalar dilerim, yukarıdaki müziği açmayı unutmayalım <3


"Ki ırmakların en yorgunu bile,
denizle birleşir bir noktada..."

(Martin Eden / Jack London)



15.Bölüm : 10 Eylül.
*Hayat önüne konulmuş bir piyanodur. Sen doğduğun andan beri senin onu çalmanı ve kendi müziğini oluşturmanı bekler durur.*

(10 Eylül, Büyük Konserin Yaşanacağı Gün)

"Günaydın Türkiye! Bugünün bombalarına hazır mısınız?" Sabırsız ve stresli parmaklarım yanlış yazdığı harfleri düzelte düzelte günün ilk paylaşımını yaparken bir yandan da dudağımı ısırıyordum. Bu benim stresle başa çıkmaya çalışma şeklimdi, kendi canımı yakmak. Ece ile yemek masasının başında oturmuş o kahvaltısını yapıp çizgi film izlerken ben ise sadece kahve içiyor ve stresimi vücudumun her bir noktasında hissediyordum. Bugün o gündü. Efe'nin hayatının ilk konserine çıkacağı gün... Mesaj kutum dün geceden beri sadece ve sadece Efe Duran'ı merak eden hayranlarının sorularıyla dolmuştu. Tüm bu mesajların değindiği bambaşka bir nokta daha vardı. Beni korkutan, beni çok daha büyük bir strese sokan hiç aklıma gelmemiş bir nokta...

"Yeşil Küpeli Kız, sence de son zamanlarda biraz garip davranmıyor musun? Bu zamana kadar herkesin haberini ilk kez senden okuduk fakat Efe Duran'ın haberini saçma sapan küçük çaplı sayfalardan duyuyoruz. Sen neden yazmıyorsun? Şirketi sana bunun için ödeme filan mı yapıyor?"

"YKK, neden Efe hakkında neredeyse hiç haber girmiyorsun? Kayıp kız kardeşi filan mısın? Şaka tabi..."

"Selam Yeşil Küpeli Kız! Bugün Efe'nin konseri var, bütün sayfalar onun haberleriyle yıkılıyor! Hem de ne yıkılma! Senin tek bir haber bile yapmaman bir tek bana mı garip geliyor? Yoksa Efe senin arkadaşın mı? Öyleyse ona onu sevdiğimi söyle, lütfeeen!"

"Nedir bu EFE DURAN AYRICALIĞI? Diğerleri ünlü de o değil mi?"

"Merhaba, günaydın, bir sorum var. Efe'nin haberlerini yapmamanın bir sebebi var mı dünyanın en tatlı magazin yazarı? Akrabalık filan mı var? Haha. Öyleyse ne gülerim..."

"Efe Duran haberi nerede? Şaka filan mı? Bugün büyük konseri var ve bugün de tek bir haber bile girmemişsin. Sen iyi misin YKK? Platonik olarak aşık olabilir misin kendisine? Hepimiz gibi!"

Mesajlar böylece akıp giderken stresten yorgun düştüğümü hissettim. Ece çizgi filmine odaklanmışken yanından kalkıp Amerikan mutfağımın önündeki koltuğa kendimi attım. Gözlerimi tavana diktim ve dışarıda yağmurun sesiyle kendime gelmeye çalıştım.

"Yapmak zorundasın, Mine..."

"Biliyorum İç Ses, yapmak zorundayım..."

Telefonumu elime aldım ve Yeşil Küpeli Kız sayfasına girip yepyeni bir haber girmeye başladım. Onun hakkında yazmak zorundaydım, bugünün konusu oydu. Eğer bugünü de onun hakkında yazmadan geçirirsem herkesin şüphesini çekecektim. Efe'nin bile... Yeşil Küpeli Kız'ın haberini yapmadığı tek ünlü, Efe Duran! Diğer magazin sayfalarının bile bu konuyu yazacağına emindim. Bir anda tüm ışıklar bana dönecekti, herkes neden Efe ile ilgili haber yazmadığımı sorgulayacaktı. Bunun bana yaratacağı hiçbir sorun umrumda bile değildi. Umursadığım tek şey bir gün gerçekler ortaya çıkarsa Efe'nin incinecek olan duygularıydı, başka hiçbir şey umrumda değildi.

"Merhaba Türkiye! Bugün sayfamızın yıldızı son dönemin parlayan yıldızı Efe Duran! Bugün saat 20.00'da Volkswagen Arena'da merkezin tüm izleyici kapasitesinin dolumuyla gerçekleşmesi öngörülen konseri günlerdir konuşuluyor. Genç müzisyenin hayranları sabahın erken saatlerinden itibaren Volkswagen Arena'ya akın ederken müzisyenin konser öncesi sosyal medya hesaplarından herhangi bir paylaşım yapmaması dikkat çekti. Güzeller güzeli sevgilisi Meriç Turalan'ın konsere katılıp katılmayacağı merak konusu olurken çifte yakın kaynaklarımdan öğrendiğime göre Meriç Turalan Efe Duran'ı desteklemek için orada olacak. Kendisine iyi şanslar diliyorum. Kaynaklarım size konser hakkında tüm haberleri sunabilmem için bu gece aranızda olacak."

Haberi paylaştıktan sonra tutulduğum yorum bombardımanını yok sayıp telefonumun ekranını kapattım ve hüzünle ayağa kalktım. Masada duran kahvemi aldığım sırada Ece hipnoz olmuş gibi çizgi film izlemeye devam ediyordu.

"Gözlerin yorulmadı mı?" diye sordum.

"On dakika daha!" dedi gülümseyerek. Başımı salladım. Kahvemle birlikte balkona çıktığım sırada buraya taşındığımdan beri ne çok yağmur yağdığını düşündüm. Sanki her şey Truman Show'da yaşanıyor gibiydi, sanki her şey gerçek dışıydı. Doğan güneş, yağan yağmur, esen rüzgar, her şey gerçek dışıydı. Efe'yi gördüğüm andan beri bana gerçek gelen tek şey oydu. Dışarıdan bambaşka görünen bir insana doğru bir adım atmıştım ve içini görmüştüm. Nasıl bir insan olduğunu fark ettiğim ilk an yaşadığım duygunun tek bir adı vardı, "şok." Herkesin içindeki kötüyü görmeye alışmış ruhum onu tanıdıkça içinde en ufak bir kötü yan olmadığını anlamış ve her geçen gün daha da şoka girmişti. Efe Duran bu dünyanın kirletemediği nadir ruhlardandı, gördüğüm en temiz karmalardan birine sahipti. Umrunda olan şey şöhret değildi, umrunda olan şey para da değildi. Onun umrunda olan tek şey içinde gezinip duran ilhamı notalara dökmek ve anlaşılmaktı. Onun hayatına girerken tek amacım onunla ilgili her şeyi öğrenip tüm Türkiye'ye anlatmak üzere onun hayatından çıkmaktı. Onun hakkında öğreneceğimi düşündüğüm şeyler ise bunlar değildi... Karmakarışık ilişkiler, kaos, entrika, şöhretin ağır yükü, para içinde yüzen ve paraya tapan yepyeni bir müzisyenin bu yolda ilerlerken içine karıştığı skandallara şahit olacağımı ve sonrasında bunların haberini yaparak magazin sektörünün zirvesindeki yerimi daha da güçlendireceğimi düşünürken beni bekleyen manzara bambaşkaydı.

Efe Duran müziğe aşıktı.

Efe Duran notalara aşıktı. İçinde gezinip duran ilham onun tek yol göstercisiydi. Dünya onun için bir enstrümandı, yaşadığı her şey ona bir beste olarak dönüyordu. Yağan yağmur onun için başlı başına bir şarkıydı, esen rüzgarın sesi dünyanın en güzel enstrümanının bile ortaya çıkaramayacağı kadar güzel bir besteydi. Güneşin doğuşunu izlemek onun için şarkı dinlemek gibiydi. Gözlerini her sabah dün sabah dinlediğinden bile daha güzel bir şarkıya açıyordu. İçindeki duyguların onda yarattığı his piyano tuşlarına basmak gibiydi. İçinde hissettiği her bir duygu birer notaydı. Hissettiği bazı duygular ise bir şarkının ta kendisiydi.

İşte bunlar, benim burada geçirdiğim günlerden sonra Efe Duran hakkında öğrendiğim her şeydi. Ötesi yoktu. Skandallar yok, entrika yok, kaos yok. Notalar var... Yalnızca notalar.

"Abla, hasta mısın?" Ece'nin balkonda yanımda belirmesiyle birlikte belli belirsiz yerimden sıçradım.

"Korktun mu?" diye devam etti Ece merakla.

"Korktum," dedim gülerek, "Yalnız yaşamaya alışmışım. Hasta değilim güzelim, neden sordun?" Ece parmağını kaldırıp yüzüme doğru tuttu.

"Yüzün bembeyaz." diye mırıldandı endişeyle. Gülümsemeye çalıştım.

"Yorgunum sadece. Gece çok uyuyamadım."

"Ben de!" dedi, "Sürekli kabuslar gördüm..."

"Ne gördün bakalım?"

"Şeyi..." dedi ve korkuyla bir nefes aldı, "Babamı..." Ona doğru eğildim.

"Yanında ben varım, korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Onunla ilgili hiçbir şey düşünme. Aklından at onu. Yoksa ondan kurtulamazsın... Hadi içeri geç, televizyondan en sevdiğin çizgi filmi aç. Ben de sana süt ısıtıp kurabiye getireyim."

"Yaşasın!" Ece sevinçle koltuğa doğru koşarken arkasından gülerek içeri girdim. Bir yandan ona süt ısıtırken bir yandan kendime bir kahve daha yapıyordum. Bugün benim için çok zor bir gün olacaktı. Ayakta ve uyanık kalmak zorundaydım, konserde yaşanacak her şeyi takip etmeliydim. Efe'yi üzebilecek her şeyi durdurmaya çalışmalıydım.

"Belki de onu rahat bırakmalısındır Mine. Bırak ne yaşaması gerekiyorsa yaşasın..."

"Sen buna karışma, İç Ses."

Ece televizyonu açıp koltuğun kenarında katlı duran mor battaniyeme sarılırken dışarıdan gelen yağmur sesi tüm evin içini dolduruyordu. Ece'nin sütü ısınırken önünden geçip balkonun kapısını aralık kalacak şekilde kapattım.

"Çok iyi oldu," dedi Ece, "Çizgi filmin sesini bastırıyordu." Gülmeye başladım.

"Hiçbir şey bir çizgi filmin sesini bastırmamalı." dedim gülerek. Ece başını salladı.

Gülerek önünden geçtim ve Ece'nin ısınan sütünü cezveden kupaya döktüm. Kendi kahvemi ve kurabiyeleri de aldıktan sonra sütü ve kurabiyeleri Ece'nin tam önündeki masaya bıraktım. Kendi kahvemi ise elime aldım ve berjerlerden birine oturdum. Ece yağmurlu havanın karanlığında çizgi filmini izlerken ben ise gözlerimi kapatmış kahvemi içiyor ve ortamdaki yağmur sesine odaklanarak rahatlamaya çalışıyordum. Bu benim çocukluğumda yaptığım bir şeydi... Ne yaşanırsa yaşansın, karmakarışık ve korkunç bir anın ortasında bile içimden bir ses hep şöyle şeyler derdi, "Yağmur sesine odaklan." , "Rüzgar sesine odaklan." , "Arkadaki rengarenk ışıklara odaklan." , "Penceredeki kuşa odaklan." Bu zamana kadar hep yaşadığım hayatın gerçekliğinden sıyrılmaya çalıştım. Önümde yaşananları değil arka plandaki güzel ayrıntıları görmeye çalıştım. Güzel seslere odaklandım, güzel kokulara, uçuşan kuşlara, benim hayatıma ait olmayan her şeye... Oysa hepsi benim hayatıma aitmiş aslında, bilmiyordum. Bazen bunu yapmak gerektiğini düşünüyorum. Sen mesela, belki üzgünsün, belki mutsuzsun, belki huzursuzsun, belki de bir kaosun tam ortasındasın. Kaldır başını, etrafına bak. Görebildiğin güzel ayrıntılara odaklan. Kapat gözlerini, kulağına gelen güzel sesleri dinle, belki de sessizliktir sana güzel gelen... Ayrıntı olarak gördüğün, hayatının arka planından geçen her şey bile sana ait aslında. Doğan güneş sensin, yağan yağmur ve esen rüzgar, kulağını tırmalayan o kuş sesi de sensin, sen her yerdesin. Unutma, dünya sensin. Yabancı değilsin.

Hayat önüne konulmuş bir piyanodur. Sen doğduğun andan beri senin onu çalmanı ve kendi müziğini oluşturmanı bekler durur. Hadi, çal müziğini. Unutma, sen her şeysin.

"Abla... Abla..." Ece'nin sesiyle gözlerimi açtığımda uyuyakaldığımı fark ettim. Etrafa şaşkınlıkla baktığım sırada kulaklarım arkadan gelen kapı çalma sesine odaklandı. Ece yüzümü korkuyla izlerken kaşlarımı çattım.

"Saat kaç? Uyumuş muyum? Kapı mı çalıyor?" dedim uyku mahmurluğuyla. Ece korkuyla başını salladı.

"Saat 17.20 olmuş, uyumuşuz abla. Ben kapının sesiyle uyandım ama açmaya korktum!"

"17.20 mi?" dedim şok içinde, iki büklüm kıvrıldığım berjerden doğrulup ayağa kalktım, her yerim ağrıyordu, "Sen koltuğa geç otur güzelim. Ben kapıya bakarım."

"Olmaz, ben de seninle geleceğim! Tek gitmene izin veremem!" Ece'ye bakarak sabırsızca gülümsedim.

"Tamam, gel hadi! Korkulacak bir şey olmadığını biliyorsun." Ece'nin elini tutup onunla birlikte kapıya doğru ilerlediğim sırada Ece'nin ellerinin titrediğini hissettim. Tam kapının önünde durup kapının deliğinden dışarı baktığım an ise elleri titreyen tek kişi Ece değildi.

"Kim?" diye sordu Ece merakla. Nutkum tutulmuş bir halde birkaç saniye boyunca kapının deliğinden baktıktan sonra yutkundum.

"Ece sen içeri geç." dedim telaşla.

"Kim gelmiş? O mu?" diye sordu Ece titreyen sesiyle. Ondan gerçeği saklayamazdım, ona gözlerimin önündeki manzarayı söylemek zorundaydım.

"Evet..." diye mırıldandım güçlü olmaya çalışan sesimle, "Babamız burada." Ece dolu gözlerle yüzüme bakarken ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Eğer polisi ararsam Ece onun nüfusuna kayıtlı olduğu için Ece'yi benden alıp ona verirlerdi. O da polisi arayamazdı, Ece'yi alırdı ama arandığı suçlardan dolayı başı belaya girerdi. Bunu ikimiz halledecektik, ikimiz halletmek zorundaydık. Kapıyı açıp onunla yüzleşmeye cesaretim vardı fakat beni tutan şey yanımda Ece'nin olmasıydı. Çaresizce etrafıma bakındığım sırada Ece'yi kolundan tutup içeriye doğru çekiştirdim. Ona doğru eğildim ve fısıldayarak konuşmaya başladım.

"Yanımda sen varken onunla yüzleşemem. Ondan kendim için korkmuyorum ama sana en ufak bir zarar verme ihtimali bile beni çok korkutuyor. O yüzden burada duracağız ve evde yokmuşuz gibi davranacağız. Tamam mı?"

"Görünmezlik oyunu mu?" diye sordu Ece fısıltıyla. Dolu gözlerimle başımı salladım.

"Görünmezlik oyunu..." Ece ile birlikte koltuğun önüne, yerdeki halının üzerine oturduk. Televizyon bir süredir işlem yapmadığımız için çoktan kapanmıştı. Evde sesi duyulan tek şey yağan yağmur ve ısrarla çalan kapıydı. Yıllar sonra onun o acımasız yüzünü görmek kalbimde büyük bir acıya yol açmıştı. Kapının deliğinden de olsa gözlerinin içine bakmak bana çocukluğumu hatırlatmıştı. Yaşadığım bütün acıların sahibi kapının önünde duruyordu. Tek dileğim Ece'yi ona vermek zorunda kalmamaktı, tek dileğim Ece'nin rengarenk acılarını durdurmaktı.

"Daha ne kadar bekleyeceğiz?" diye sordu Ece sessizce.

"O gidene kadar..."

"Ya sonra yine gelirse?"

"O zaman yine bekleyeceğiz."

"Ya her gün gelirse?"

"Belki de buradan taşınırız... Olmaz mı?" Ece gözlerini gözlerime çevirdi.

"İstersen beni ona verebilirsin." dedi dolu gözlerle, "Sen mutlu olmaya devam edebilirsin. Ben alıştım..." Ona dolu gözlerimle kaşlarımı çatarak baktım.

"Tabi ki seni ona vermeyeceğim. Sen hiçbir şeye alışmadın ve alışmayacaksın Ece. Duydun mu?"Ece başını salladı. Gözlerinden damla damla yaşlar akarken titreyen minicik bedenini bana yasladı, kolumun altına girdi.

Tam yarım saat boyunca bu şekilde bekledik ve o da tam yarım saattir pes etmeden kapıyı çalıp duruyordu. Ta ki birkaç saniye önce kapıda hissettiğim bir hareketlilik ile kapının çalması durana kadar. Sonra kapı iki dakikalık bir aradan sonra tekrar çaldı. Fakat bu sefer kapının çalış şekli, ritmi bambaşkaydı sanki...

"Burada kal!" Ece'yi yerde bırakıp kapıya doğru ilerledim.

"Abla, gitme!"

"Orada kal Ece. Bir dakika sonra geliyorum." Kapıya doğru ilerleyip korkuyla kapının deliğinden baktığım an kalbimin hızlandığını hissettim. Kapıyı şok içinde açtım. Gözyaşlarım kontrolsüzce akıp giderken ellerim titriyordu.

"Efe..." dedim titreyen sesimle, "Senin... burada... ne işin var?"

Karşımdaydı. Tüm konser hazırlığını yapmış, yaka mikrofonunu bile taktırmıştı. Üzerindeki beyaz gömleği ve muhteşem saçları ile sahneye çıkmasına birkaç saniye kalmış gibiydi. Oysa o buradaydı, gözlerimin önünde. Kapımın eşiğinde durmuş bana bakıyordu.

"Bana ihtiyacın olduğunu hissettim ve geldim." dedi sessizce.

"Ben..." dedim şaşkınlıkla, "Anlamıyorum! Bunu nasıl anladın? Nasıl geldin? Neden geldin? Konserin var! Ona ne oldu? Nereye gitti?" Telaşla bin tane cümleyi art arda sıraladığım sırada Efe'nin gözlerin konser heyecanını değil bana dair duyduğu endişeyi görebiliyordum.

"Kuliste oturmuş ara ara girip binanın koridorlarındaki güvenlik kameralarını izliyordum. Babanı kapıda görünce birkaç arkadaşımla geldim. Baban onların yanında. Ben de sizi almaya geldim."

"Bizi almaya mı?" diye sordum şaşkınlıkla, "Nereye?"

"Konsere. Eğer gelmezsen ben de gitmeyeceğim. Konsere yalnızca iki saat kaldı. Böyle mi gelirsin yoksa hazırlanman için on dakika kadar beklememi ister misin?" Efe inatla konuşurken ona verecek hiçbir cevabım yoktu.

"On dakikaya geliyorum." Efe'nin yüzündeki ciddi ve endişeli ifade bozulmadı. Onu o halde kapıda bıraktıktan sonra telaşla içeri girdim.

"Ece, benimle gel. Hazırlanmamız lazım."

"Ne için?" diye sordu Ece korkuyla.

"Merak etme. Efe Abin gelmiş. Onun konserine gideceğiz, o yüzden hazırlanmamız lazım."

"Peki şey nerede? Babam..."

"Efe Abinin arkadaşlarının yanında. Merak etme, bize ulaşamayacak."

"Yani Efe Abi bizi kurtardı mı?" Ona dolu gözlerle gülümsedim ve başımı salladım.

"Efe Abin bizi kurtardı... Hadi." Efe'nin bu konuşmaları dinleyip gülümsediğine emin gibiydim. Ece'ye onun için aldığım yeni kıyafetlerden giydirirken kendim de hızlıca halter yaka kırmızı elbiselerimden birini giydim. Ayağıma geçirdiğim saydam bantlı topuklularımla aynanın karşısına geçtim ve saçlarımı tepeden topladım. Makyaj yapmaya vaktim yok gibiydi. Dudaklarıma kırmızı renk bir ruj sürdüm ve Ece'nin elini tutup kapıya doğru ilerledim. Efe ile göz göze geldiğimiz o ilk an Efe'nin gözlerindeki heyecanı görebiliyordum.

"Efe Abi!" Ece Efe'nin bacaklarına sarılırken Efe hala nutku tutulmuş bir halde beni izliyordu. Sanki gözlerindeki heyecanın sebebi bendim, konser değil. O heyecanın ardında hüzün seziyordum ve ona bunun sebebini sorabilmek için sabırsızlanıyordum.

"Çok güzel olmuşsun ufaklık..." dedi Efe başını Ece'ye çevirdiğinde. Bana ise hiçbir şey söylemedi, galiba ondan bana iltifat edebilmek için sahip olması gereken cesareti almıştım. Bunu ben yapmıştım, bir başkası değil.

"Aferin Mine. Ne salaksın!"

"Teşekkürler, İç Ses."

"Teşekkür ederim Efe Abi! Heyecanlı mısın?"

"Çok değil." dedi Efe, "Hazırsanız çıkalım mı?" Başımı sallayarak Ece ve kendim için birer ceket aldım ve kapıyı kapattım. Efe Ece'nin elinden tutmuş merdivenlerden inerken ben de peşlerinden geliyordum. İçimde bu akşam yaşadıklarımıza dair duyduğum endişe ve Efe'nin konserine gidiyor olmamın bana verdiği stres ile birlikte ellerimde hafif bir titreme hissediyordum. Efe ise sanki birazdan hayatının en önemli konserine çıkmayacakmış gibiydi.

"Harun, sen diğer arabayla git. Benimkini ben kullanacağım." Kapıya çıktığımız an Efe'nin arabasının önünde bizi bekleyen 1.90 boylarında kırklı yaşlarda bir bey olduğunu gördüm. Bu Efe'nin koruması filan mıydı?

"Fakat Efe Bey, yapım şirketinin bu konuda çok keskin bir talimatı var. Biliyorsunuz. Sizi yalnız bırakmamamı söylediler."

"Oradan bakınca yalnızmışım gibi mi duruyor?" dedi Efe tekdüze bir sesle, "Mine, Ece'yi arka koltuğa oturtur musun?" Ben Ece'yi kolundan tutup nazikçe arka koltuğa oturttuğumda bir yandan da konuşmalarını dinliyordum.

"Yalnızlık derken bunun kastedilmediğini biliyorsunuz. Sizi korumam gerekiyor..."

"Tamam, diğer araçtan korursun. Hadi Harun. Yetişmemiz gereken bir konser var."

"Siz öyle diyorsanız öyle olsun Efe Bey... Fakat bir şey daha var."

"Neymiş?"

"Magazincilere bu şekilde görüntü vermeseniz daha iyi olur. Sizi arka kapıdan alalım. Bunun haberinin yapılmasını istemezsiniz." Bu cümleyi duyduğum an Ece'nin kemerini takmış ve ön koltuğa geçmek için doğrulmuştum.

"Magazincilere ne şekilde görüntü vereceğime ben karar veririm." dedi Efe tahammülsüz bir sesle.

"Fakat şirket..."

"Şirkete bunu böyle ilet." dedi üstüne basa basa.

"Peki Efe Bey. Ben sadece size yardımcı olmak istedim. Orada görüşmek üzere..." Efe korumasını diğer araca yollayıp sürücü koltuğuna geçerken biz çoktan arabaya yerleşmiştik. Efe'nin yüzündeki sinir, stres ve hüznü aynı anda görebiliyordum.

"Bir sorun mu var Efe?" diye sordum endişeyle.

"Gerginim." dedi sessizce.

"Bu gece senin en mutlu gecen olmalı. Neden gerginsin?" Yola çıkmış şiddetli yağmurun altında konser alanına doğru ilerlerken gözlerim Efe'nin yüzünü izliyordu.

"Babanın burayı nasıl bulduğunu düşünüp duruyorum. Onu görmeye giden bendim, sen değildin. Beni takip etmiş olmalı, sana benim aracılığımla ulaşmış olmalı. Böyle aptalca bir hata yaptığım için kendime kızgınım." Titrek bir nefes aldım.

"Sen kimseyi korumak zorunda değilsin." dedim sessizce, "Ona gitme sebebin Ece'yi onun elinden kurtarabilmekti. Bu aptalca bir hata değil."

"Sonraki günlerde onun beni takip etmediğinden emin olmam gerekirdi. İşte bu aptalca bir hata. Geri zekalıca bir hata."

"Kafana taktığın şey sadece bu mu?" dedim merakla.

"Hayır." dedi Efe tekdüze bir sesle. Yüzü öfkeden ve gerginlikten kızarmıştı.

"Başka neyi kafana takıyorsun Efe?" Efe birkaç saniyelik tereddütten sonra burnunu çekti ve sesini sakinleştirmeye çalışarak konuşmaya başladı.

"Konserime gelmek istemediğini biliyorum Mine ve şu an seni zorla konserime götürüyorum. Bu bile başlı başına bir stres sebebi benim için. İnan bana, seni zorla şarkılarımı dinletmeye götürüyor filan değilim. Sadece evde tek kalmanızı istemiyorum. Oraya gittiğimizde kuliste oturabilirsiniz. Konser bittiğinde de bu durumun çaresine bakarız." dedi öfkesi içine sığmıyormuş gibi. Kaşlarımı çattım ve vitesteki kolunun üzerine elimi koydum. Gözleri şaşkınlıkla kolunun üzerindeki elime çevrildi.

"Konserine gelmek istediğimi biliyorsun. Senin şarkılarını bu dünyada benden daha iyi anlayabilecek kimse olmadığını da biliyorsun. Fakat senin yolun ve benim yolum birbirinden çok farklı yollar Efe. Ben bu hikayede sadece senin ışığını gölgeleyen bir nesne olurum, ötesi değil. Senin seni gölgeleyen bir nesneye değil, bir ışığa daha ihtiyacın var. Sen yanında Meriç varken daha da parlıyorsun, ben varken değil. Benim istediğim şey evde oturup şarkılarından mahrum kalmak değildi. Benim istediğim şey evde oturup senin parlamanı oturduğum yerden izlemekti, gölge etmeden..." Efe vitesteki elini çekti. Kolunu tutan elim boşlukta kalıp kucağıma düştü. Onu hüzünle izledikten sonra nerede hata yaptığımı düşündüm. Düşünce biçimimin neresinin yanlış olduğunu sorgulayıp durdum.

"Efe... Söylediklerimde hatalı mıyım? Yanlış mı düşünüyorum? Söylesene, düşünce biçimimin neresi yanlış?"

"Düşünce biçiminde yanlış olan bir yer yok Mine. Düşünce biçimin komple yanlış." dedi Efe öfkeli bir sesle. Efe'nin sesi giderek öfkelenirken ben giderek sakinleştiğimi hissediyordum.

"Az önce senin için görevlendirdikleri korumanın ne söylediğini duydun. Bizimle görünmek istemeyeceğini söyledi..." Efe sinirle güldü.

"Evet çünkü kendisi yapım şirketimde çalışıyor ve yapım şirketimin isteği Meriç ile görünmem. Bu tamamen bir pazarlama çalışması, defalarca anlattığım gibi ve senin defalarca anlamak istemediğin gibi."

"Tamam, bunun bir pazarlama çalışması olduğu konusunda zaten hemfikiriz. Buna inanmıyor değilim. Ama kendine bir baksana." dedim ona dönerek, gülümsüyordum. Efe kaşlarını çatarak bana baktı.

"Kendime mi bakayım?" diye sordu anlam vermeye çalışarak.

"Evet," dedim, "Kendine bir bak. Bir de bana bak..." Gülüşüm büyüdü, "Gerçekten benim yanımda görüntülenmek istiyor olamazsın. Saçmalama." Efe bir kez daha tahammülsüzce bir nefes alıp önüne döndü ve yanındaki camı araladı.

"Hayatımda kimse beni bu kadar sinirlendirmemişti." diye mırıldandı hava almaya çalışarak.

"Ama abla sen çok güzelsin!" Ece'nin arka koltuktan gelen sesiyle Efe'nin burnundan güldüğünü duydum.

"Mantığın yaşla alakası yokmuş demek ki..." diye mırıldandı Efe Ece'ye aynadan göz kırparak.

Gözlerimi devirdim ve arkama yaslandım. İçimde Efe'den uzak durmam için uyaran bir ses vardı. Onunla olmamam gerektiğini bas bas bağırıyordu. Bunun hem ona hem bana zarar vereceğini biliyordum, kendimi tutma dürtüm beni giderek saçmalamaya itiyordu.

"Ne var biliyor musun Mine?" dedi Efe sessizce konuşurken, "Senin hakkında yanılmışım." Yüzüne korkuyla baktım.

"Ne demek bu?" diye sordum. Efe hüzünle başını kaldırdı.

"Çok daha derin bir ruhun olduğunu düşünmüştüm..." diye mırıldandı.

"Efe... Neden böyle söylüyorsun?" dedim hüzünle.

"Hayata bakış açın bambaşkaymış. Ben sanmıştım ki yaptığım şarkıların derinliği ve senin geçmişte yaşadıklarının derinliği bir noktada buluştu ve ruhlarımızın birbirine ne kadar benzediğini fark ettik... Bu yüzden istedim ki şarkılarımı söylerken sen de orada oturup beni izle, gözlerim benimkine benzer bir ruh aradığında senin gözlerine değsin ve gözlerinde anlaşıldığımı göreyim. Bütün o spot ışıkları umrumda değil, magazinciler, kameralar, şarkılarımın nasıl pazarlandığı... Hiçbiri umrumda değil. Oysa senin umrundaymış. Parlamak istediğimi sanıyorsun, ben sadece anlaşılmak istiyorum. Beni en iyi anlayacak insanın sen olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım."

Önüme hüzünle döndüğüm sırada ona verecek hiçbir cevabım yoktu. Ona karşı inanılmaz derin hisler beslediğim belliydi. Onun beni sevmesini delice istediğimi de biliyordum. Fakat ona kapılarımı açmak demek onun kariyerini etkilemek demekti. Ona kapılarımı açmak demek onu Yeşil Küpeli Kız ile tanıştırmak demekti. Bu bana onu kaybettirirdi. Bu zaten sonu kaybedilmekle bitecek bir hikayeydi. Öyle değil mi?

"Belki de haklısın Efe. Ben seni anlayabilecek derinliğe sahip değilim. Sen bambaşka bir insansın, çok özelsin. Umarım bir gün kendinle aynı ruha sahip biriyle tanışırsın. Özür dilerim, seni yanılttım. Yine de orada oturup şarkılarını dinleyeceğim, bunu sen beni oraya götürdüğün için yapmayacağım. Yapmak istediğim için yapacağım." Tam o sırada konser alanına merkezin arkasında tenha bir yoldan giriş yaptık. Efe güvenliğinin ona söylediğini yapmıştı, bizi arka kapıdan getirmişti. Hüzünle gülümsedim.

"Konserde iyi şanslar dilerim Efe Duran. Bu konser bittikten sonra bambaşka bir hayatın olacak, belki de seni tanımayan insan kalmayacak. Umarım bu hayat seni mutlu eder. Seni heyecanla dinliyor olacağız."

"Teşekkür ederim..." diye mırıldandı Efe sessizce, "Umarım kendine yaptığın haksızlık seni pişman etmez Mine."

"İyi şanslar Efe Abi!"

"Teşekkür ederim ufaklık."

Sonrası ışıklarla dolu bir kaosun tam ortasına düşmekti. Araba sanatçı girişinde durduğunda Efe'nin yapım şirketi ve merkezin görevlileri onu araçtan indirip kulise götürürken ben ve Ece arabada kalakalmıştık. Efe'nin kalabalığın arasından biriyle konuşup bizi gösterdiğini görebiliyordum.

"Efe Abi'yi alıp götürenlere bak abla! Hepsi ne kadar kalabalık!" Gülümsedim. Tam o sırada arabanın kapısı açıldı.

"Mine Hanım merhaba. Ben Efe Duran'ın menejeriyim. İsmim Bora. Efe Bey sizi kulise almamı söyledi, şöyle buyurun..."

"Tamamdır, memnun oldum. Ece, gel güzelim..."

Ece ile birlikte kulise götürüldüğümüz sırada Efe'nin menejeri Bora bize kendisini ve konser alanını anlatıyordu. Dışarıdaki kalabalığın izdihamından tutun da sabahın kaçından beri beklenildiğine dair her şeyi bir bir anlattı. Kulise girdiğimizde ise Efe'yi görmeyi hayal ederken çiçeklerle dolu rengarenk ama Efe'siz bir oda gördük.

"Eh, şey, Efe nerede acaba?" diye sordum çekinerek.

"Provada. Oradan da direkt konsere geçecek. Eğer burada kalmak isterseniz kalabilirsiniz. Eğer konser alanına geçmek isterseniz ise tam şuradan VIP bir geçiş var, koltuk numaralarınız A15 ve A16."

"Tamamdır, çok teşekkürler." dedim gülümseyerek. Ece odanın içini incelerken Efe'nin menejeri konserin telaşıyla odadan çıkmış ve bizi burada bırakmıştı. Ne yapacağımın bilinmezliğiyle ve beni ona karşı tutan hayatın acımasızlığıyla Efe'nin koltuğuna oturmuş kalmıştık. Ece odanın içinde kendine oyunlar üretirken telefonumun titrediğini duydum. Mesaj Efe'den geliyordu. Kaşlarımı çatarak ekranı açtım.

"Selam. Bir sorun var mı diye merak ettim." Titrek bir nefes aldım. Bu halde bile beni düşünüyordu. İçimdeki kendime dair duyduğum öfke beni yiyip bitiriyordu. Titreyen parmaklarımla cevap yazmaya başladım.

"Selam, Büyük Yıldız! Hiçbir sorun yok. Her şey için çok teşekkür ederiz. Senin için çok heyecanlıyım. Çok güzel bir gece olacağına eminim."

Bir şekilde benim aptallığımın onun motivasyonuna zarar vermesinden korkuyordum. Efe'den cevap alamazken tek yaptığım odanın içinde dolaşıp vakit geçirmeye çalışmaktı. Sonunda hiç bitmeyeceğini sandığım dakikalar geçmiş ve içeriden konserin başlamak üzere olduğuna dair bilgilendirmek için yapılan geri sayım sesleri gelmeye başlamıştı.

"Ne yapacaksın Mine? Burada mı oturacaksın?"

"Hayır İç Ses, onun tam önünde olacağım. Orada..."

"Hadi gel ufaklık, Efe Abi'nin konseri başlıyor..." Derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve Ece'nin elini tuttum. Ece ile birlikte bize gösterdikleri koridordan geçip salona ulaştığımızda karşımda gördüğüm kalabalık beni şoka uğratırken Efe için ne kadar heyecanlı olduğumu fark ettim.

"İnanamıyorum abla! Herkes Efe Abim için mi burada?" Gururla başımı salladım.

"Aynen öyle güzelim. Herkes Efe Abin için burada. Üstelik bunun kat ve kat fazlası içeri giremediği için kapıda bekliyor..."

Salondaki bağırış sesleri, Efe'nin ismini haykıran dudaklar, yanıp sönen ışıklar, salonun içinde gezinen rengarenk duman efektleri beni duygulandırırken Ece'yi kalabalıktan sıyırıp en öndeki koltuklarımıza oturmamızı sağladım. Sonra heyecanla sahneye döndüm ve onu beklemeye başladım.

"Altı... Beş... Dört..." diyordu geri sayım.

"Efe Abim mi geliyor?" dedi Ece heyecanla. Başımı salladım.

"Evet tatlım."

"EFE! EFE! EFE!" Kalabalıktan yükselen ses kalbimi durduracak gibiydi. Sanki Efe'nin değil de benim ismimi haykırıyorlardı.

"Üç... İki... Bir..."

Sonunda onu sahnenin girişinde gördüğüm an size yemin ederim ki gözlerinin ilk baktığı yer benim koltuğumdu. Sahneye çıktığı ilk an gözleri gözlerimle buluştu. Bana duygu dolu bir bakışla şaşkınlıkla baktı, bir saniye kadar duraksadı ve sonra konuşmaya başladı.

"Bu akşam, benim hayatımın en özel akşamı..." diye başladı konuşmaya, "Ömrüm boyunca yaptığım tek şey yazıp çalıp söylemekti. Beni ilk dinleyenler annem ve babamdı. En büyük hayalim ise bir gün herkes tarafından dinlenmek ama anlaşılarak dinlenmekti. Hayattan aldığım en büyük hediye beni müzikle tanıştıran kaderimdir. Bu gece yanımda olan, yanımda olmak isteyip olamayan herkese teşekkür ederim. Öyleyse önemsiz konuşmaları keseyim ve önemli olanın konuşmasına izin vereyim. Müzik konuşsun, ne dersiniz?"

Kalabalıktan alkış ve bağırış sesleri yükselirken Efe'nin hala tam olarak mutlu olmadığını yüzünden anlayabiliyordum. Konsere başladığı ilk şarkı "Dünya Etrafında Dönüyor." şarkısıydı.

"Dünya senin etrafında dönmüyor,
Sen uyandın diye sabah,
Sen uyudun diye gece olmuyor.
Ama sen öyle yaşa,
Hayal et,
Sanki dünya etrafında dönüyor...
Senin uyandığın an sabahtır,
senin uyuduğun an gecedir.
Sen ne istersen o olur,
çünkü hayat senindir.
Başka kimsenin değil."

İlk şarkıyı öylesine güzel söylemişti ki herkes hayranlıkla onu izliyordu. Salondaki herkesin ona hayranlığı giderek artıyor gibiydi. Şarkılar bir bir devam ederken Efe şarkı aralarında neredeyse hiç konuşmuyordu. Aşılamak istediği felsefe onun değil şarkılarının önemli olduğuydu. Gözlerim yan koltuklarda Meriç'i ararken tam A1'de oturduğunu gördüm. Sanki Oscar törenine gider gibi giyinmiş olması dışında bir sorun yoktu. Elbisesinin Ece'den daha ağır olduğuna yemin edebilirdim.

"Şimdi size benim yazarken en duygulandığım şarkılardan birini çalacağım..." diye söze girdi Efe, "Kayıp Şehir..." Çığlık sesleri eşliğinde başladı şarkıya. Konser boyunca salondakilerin en sevdiği şarkının ise Kayıp Şehir olduğu tartışmasız bir şekilde belliydi.

"Sen kayıp şehirsin...
Herkes ararken,
ben buldum seni.
Ve artık benimsin."

"Ve artık benimsin!" diyordu salondaki herkes.

"VE ARTIK BENİMSİN!" Ellerinde yanan çakmaklar, telefon flaşları, bağıran ve ağlayan genç kızlar derken tam şarkının sonuna doğru üç kişilik bir grubun ağlayarak sahneye atladığını gördüm. Sahneye korkuyla baktığım an Efe ve sahneye atlayanların arasına giren güvenlik ordusu büyük bir karmaşaya sebep oldu. Güvenlik açığını fırsat bilen herkes sahneye atlamak üzere koşarken güvenliklerden biri Efe'yi apar topar kulise götürdü.

"Ne oldu abla?" Ece korkuyla yüzüme bakarken olan bitenden dolayı şoktaydım. Tam o sırada Efe'nin menejeri Bora'nın hızla bize yaklaştığını gördüm.

"Mine Hanım, Efe Bey sizi içeri almamı söyledi! Çabuk olun, burası çok karışacak gibi duruyor. Polis desteği istedik... Dışarıdaki kalabalıktan da biletsiz bir şekilde içeri girmeyi başaranlar var. Merkezin bahçesi tam bir mahşer yeri." Bir yandan Ece'yi çekiştiriyor bir yandan da Bora'yı dinleyerek içeri doğru koşuşturuyordum. Efe'nin kulise alınır almaz aklına gelen ilk şeyin Bora'yı bizi alması için göndermek olması mı daha şaşırtıcıydı yoksa Meriç'in biz kalkarken hala oturuyor olması mı daha şaşırtıcıydı bilmiyordum. Bora bizi kulise soktuğunda Efe kuliste tek başınaydı. Bizi görünce yüzüme endişeyle baktı.

"İyi misiniz?" diye sordu telaşla. Odanın ortasında durmuş çaresizce yüzüme bakıyordu. Başımı salladım.

"Biz iyiyiz. Asıl sen iyi misin?" dediğim an bana sarıldı.

"Konser devam etmeyecek." dedi tek nefeste.

"Biliyorum," dedim, "Dışarısı çok daha karışıkmış ama üzme kendini. Halledecekler."

"Üzmüyorum. Sadece endişelendim. Hala çok endişeliyim."

"Ne için?" diye sordum anlam vermeye çalışarak.

"Bu karmaşanın ortasında birine bir şey olursa kendimi affedemem. Siz gerçekten iyisiniz, değil mi?" Efe benden ayrılıp Ece'ye baktı.

"Kimseye bir şey olmayacak Efe, merak etme. Üstelik birine bir şey olsa bile bu senin suçun değil. Senin tek istediğin müzik yapmaktı. Bu senin suçun değil... Gel, otur. Sakinleş. Bırak halletsinler. Bir kez olsun bir şeyleri çözmek zorundaymış gibi hissetme. Herkesin kırmızı bisikletli çocuğu olamazsın." Efe hüzünle gülümsedi. Koltuğuna oturup yüzünü gergin bir ifadeyle ellerinin arasına aldı. O sırada kapı açıldı ve Bora içeri girdi.

"Efe Bey, sizi ve Mine Hanım'ları araca alıp otele yollayacağım. Sizin için uygun mu?"

"Otele mi?" diye sordum şaşkınlıkla. Efe anlam veremeyerek başını kaldırdı.

"Ne için?"

"Dışarıda yirmi bine yakın insan var. Yüzde bir de olsa takip edilme ihtimaliniz var. En azından bu gecelik otelde kalmanız adresinizin bulunma ihtimalini çok düşürür." Efe başını salladığında kaşlarımı çatarak ona döndüm. İtiraz etmem gerekiyordu fakat yıllardır magazin dünyasının içindeydim ve ne tür sapıkların kimleri takip ederek evlerini bulduklarını biliyordum. Menejer çok haklıydı. Efe'nin evini kolayca bulabilirlerdi. Efe ise soran gözlerle bana bakıyordu, istemeyeceğimi düşünüyordu.

"Gidelim." diye mırıldandım, "Senin güvenliğin için..." Efe'nin cevabıma şaşırdığı her halinden belliydi.

"Tamam Bora, ne zaman çıkıyoruz?"

"Hemen."

"İçerideki durum ne?" diye sordu Efe endişeyle. O sırada binanın her yerinden polis sirenlerinin sesleri geliyordu. Bora parmağıyla sesi işaret etti.

"Durum bu." dedi, "Halledeceğiz, endişelenmeyin. Tek derdim sizi bir an önce buradan çıkartmak. Harun sizi arka kapıda bekliyor. Şöyle buyurun." Hep birlikte koridoru hızlıca geçip arka kapıya çıktığımız an hızla arabaya bindik. Ece ve ben arka koltuğa, Efe ise Harun'un yanına oturmuştu. Harun bir saniye bile beklemeden yola çıkarken Bora'nın arkamızdan gelen sesini duydum.

"Sizi durumdan haberdar edeceğim!"

Yola çıktığımız an nasıl bir karmaşanın içinden çıktığımızı sorguluyordum. Kalbim deli gibi atıyordu. Efe'nin kafasından geçenleri düşünemiyordum bile. Kendi kendine kızgın olduğu belliydi. Başını hafifçe arkaya çevirdi, bana ve Ece'ye baktıktan sonra önüne döndü. Parmağını uzatıp arabanın radyosunu açtı. Radyoda karşısına çıkan ilk şarkı kendi şarkısıydı. Hüzünle gülümsedim.

"Artık her yerdesin." diye mırıldandım, "Annen ve baban seninle gurur duyuyordur, eminim." Efe'nin derin bir nefes aldığını gördüm.

"Kendimle gurur duymam için bambaşka şeyler yaşamam gerekiyor..." diye mırıldandı sessizce.

"Ne gibi?" diye sordum. Gözleri aynadaki gözlerimle buluştu. Uzun uzun gözlerime baktı. Gözleri sanki "Sen gibi..." der gibiydi. Hiçbir şey söylemedi, sustu.

Efe Duran afişleri yol boyunca her yerdeydi. 10 Eylül akşamı hayatımın en karmaşık, en ışıklarla dolu ve en gurur dolu akşamıydı. Günler önce tanımadığım bu adam şu an benim için gurur duyduğum birine dönmüştü. İçindeki heyecanla yaptığı şeylerin ona böylesine coşkulu sevgiyle geri dönmüş olması gurur duyulacak bir şeydi. Umduğum tek bir şey vardı, umarım tüm bunların sonunda o yine iyi olurdu. Her şekilde, her şeye rağmen...



Tekrar selam canımın içleriiiii <3

Sonunda o büyük konser bölümünü okuduk ama asıl büyük konser Efe'nin Rengarenk Acılar şarkısını söylediği bölüm olacak. 

Biliyorum ki Mine benden okuduğunuz en kafası karışık ve ne yapacağını bilmeyen karakter. Duyguları ve söyledikleri bambaşka. Ama çocukluğu boyunca yaşadığı travmalar onu bu hale getirdi ve Efe'nin şöhreti Mine her ne kadar içten içe onu sevmesini istese de onu korkutan bir durum... 

Mine'yi bir anda böyle bir ilişkinin içine atlarken görseydik bence çok daha mantıksız olurdu. Daha gerçekçi ilerlemek için Mine'nin bunları yavaşça ve dengesizce aşması gerekiyor. Öte yandan Efe çok ama çok mükemmel bir karakter. Belki de yazdıklarım arasındaki en mükemmel karakterlerden biri. İnanılmaz güzel bir kalbi var <3 

Şimdi onların asıl maceralar ise bu konserden sonra başlayacak. Ve bence en güzel bölümler de bu bölümle başladı bile^^

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Uzun bir süredir kendimi her şeyden soyutlamak istediğim bir dönemden geçiyordum. Dinlenmem gerekiyordu, her şeyden uzaklaşıp bol bol düşünmem ve kendime dair anlam veremediğim bir çok şeyi fark etmem gerekiyordu. Fark ettim ki insan kendine dair öğrenmek istediği bir şeyleri sadece sessizlikte öğrenebiliyor. İnsan kendinden duyması gereken cevapları sadece sessizlikte duyabiliyor bazen... Size tavsiyem, eğer duymak istediğiniz cevaplar varsa kendi sessizliğinizi dinleyin <3 

Tam buraya biraz da siz içinizi dökün istiyorum? Nasılsınız? Bu süreç sizleri de beni bunalttığı kadar bunalttı mı? Dertleriniz, mutsuzluklarınız ve sıkıntılarınız varsa tam buraya yazın da birlikte okuyalım ve belki benim yardımcı olabileceğim bir şeyler olmasının yanında sizler de birbirinizle dertleşirsiniz. Ne dersiniz? <3

Sizler benim için gerçekten de birer kardeş, dost ve ailemsiniz. Umarım hep birlikte oluruz, umarım tüm yıllarımız bir arada geçer^^ Sizi seviyor ve öperek buradan uzaklaşıyorum. Yeni bölümde görüşmek üzere^^

Continue Reading

You'll Also Like

362K 22.2K 44
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
2.7M 85.5K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı?
1.2M 82K 58
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
150K 7.4K 19
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?