KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

8.9M 519K 291K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN

142K 9.3K 4.6K
By Asli_Han1453

03.08.2020

Sürpriz! Biz geldik!!!

Merhaba lâcivert çiçeklerim...

Yoklama alıyoruz, herkes burada mı?

Umarım iyisinizdir. ♡

Yeni kapağı sevmişsinizdir umarım, ben çok sevdim. Zevkler tartışılmaz tabi ki, eskisi de çok seven vardı. Biraz da bununla devam edelim, ne dersiniz?

Satır aralarını çiçeklendirin bakalım.

Okuduğunuz saati alabilir miyim?

🖤

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN

Yazardan, Bir Hafta Önce...

Argun, üniformasındaki bıçakları çıkarıp masaya koyan arkadaşına yaklaştı. Elini Akif Karan'ın omzuna yerleştirdi. "İleri gitmeyeceksin!" dedi keskin bir tonda.

Akif Karan, "O odada yapacaklarım beni ilgilendirir," dedi kendinden emin tavrıyla.

Argun duyduklarıyla elinin altındaki omuz başını sıktı. "Ulan bunu bende biliyorum," dedi sertçe. "O şerefsizi senin kadar bende gebertmek istiyorum ama bak şuna," deyip göğsündeki bayrağı gösterdi. "Bizim bir yeminimiz var," deyip Akif'e baktı. "Bizim bu vatana bir sözümüz var. Bir tanesi için kendimizi yakarsak gerisi ne olacak? Bunlar bir tane değil Akif! Her gün yenisi türüyor ve türemeye devam edecek!"

Akif Karan kalbine işleyen sözlerin etkisiyle dişlerini kenetledi. Beylik tabancasını sertçe demir masaya çarptıktan sonra heybetli bedenini Argun'a çevirdi.

Alev alev yanan gözlerini Argun'un kararmış bakışlarıyla buluşturdu. "Berceste'ye bir söz verdim!" diye gürledi. "Ona yeni bir hayat vaad ettim. Şimdi o orospu çocuğuna hiçbir acı çektirmeden hapishaneye yollayamam! O kızın gözünden düşen her yaş için o piçi yakmam lâzım anlıyor musun? Onun her çığlığı hatrına bir yara açmalıyım o şerefsizde!?"

Argun gökyüzünden bir parça olan masmavi gözlerinden ateş çıkarcasına bağırdı. "Ben yaptım da ne oldu? Anneme her gece tecavüz eden yavşağı öldürdüm de ne oldu?"

Akif Karan, "Onu sen öldürmedin!" diye kükredi. "Kendi ölümünü kendisi hazırladı!"

Argun kilitlenen çenesini eliyle oynattı. "Annemin çığlıklarını unutmadım Akif Karan. O herif ölse bile geçmedi," deyip eliyle göğsüne vurdu. "Tam burada," gözlerinin akı kıpkırmızı kesilmişti. "Her gece tekrarlanıyor," derken sağ yanağına düşen tek damla yaş yeni yeşeren sakallarının arasına süzüldü. "Defne'm bir bebek gibi başımda bekliyor. Ondan uykularını çaldım ben."

Akif Karan göz çukurlarına parmaklarını bastırdı. Argun'un konuşması biraz olsun içindeki hırsı söndürmüştü.

"Eğer o kıza bir söz vereceksen bu onun hayatını karartmak olmasın. Ona yaşam vaad et, ölüm değil," Akif'in omzuna iki kez dostane bir şekilde vurdu. "Ben yıllar sonra kız kardeş buldum kendime. Aynı acıyı, aynı kaderi paylaşıyoruz. Ona yuva olmak istiyoruz. Benim Defne'm bana ilaç oldu. Berceste'ye ilaç olmak istiyorsan öfkene sahip çık."

Akif Karan sertçe yutkundu. Eğdiği başını kaldırdı ve Argun'un kızarmış gözlerine baktı. "Sağol kardeşim," dedi. Argun başını salladı. "Bizi pişman etme, kardeşim." dedi yalnızca. Akif Karan anlaması gerekeni anlamıştı. Mesaj yerine ulaşmıştı.

Akif Karan sorgu odasına girdiğinde tüm bedenine hükmeden tek bir duygu vardı.

Saf öfke.

Argun'la olan konuşması onu biraz olsun dizginlesede aklındakileri yapmadan bu odadan çıkmayacaktı.

Berceste'ye verdiği sözü yerine getirmeden, onun gözyaşlarının bedelini ödetmeden Hakan'ı yalvartmadan bu meseleyi kapatamazdı.

Hakan tavandan sarkan sarımtırak cılız ışığın altındaki masanın arkasında bulunan sandalyede oturuyordu.

Kapının kapanma sesini işittiğinde eğik duran başını kaldırıp karşısındaki adama baktı. Zihni buraya hapsedildiği güne giderken tanıdık simayı hatırladı.

Geldiği ilk gün onu perişan eden, kan kusturan askerin ta kendisiydi. İçini saran korkuyla dişlerini sıktı.

Lâcivert gözlü askerin acımasının olmadığını acı bir şekilde tecrübe etmişti. Şimdi o anları hatırlayınca tüyleri diken diken oldu.

Halbuki kendisi Berceste'ye çok daha kötüsünü yapmış ve asla acımamıştı.

Akif Karan hiçbir duygu barındırmayan kemikli yüz hatları gördüğü suretle kaskatı kesildi. Lâcivert gözlerini karşısındaki adam demeye bin şahit isteyen pejmürde bedende gezdirdi.

Berceste'nin gözyaşları ve çaresiz çırpınışları gözlerinde canlanırken yüreğinde alazlanan öfkesi esmer yüzünü esir aldı. Uzun ve kemikli parmaklarını avuçlarına doğru katlayarak damarlı ellerini yumruk hâline getirdi. Eklemleri beyaz bir renk alırken sert adımlarını masanın arkasından ürkekçe kendisini izleyen insan müsveddesinin üzerine korkusuzca attı.

Hakan'ın ödü kopuyordu. Öyle ki kalbinin sesini çok belirgin bir şekilde duyar olmuştu. Boğazındaki düğüm düğüm olmuş olan soluğu yavaşça, bakışlarını kendisine nefretle ve tiksintiyle bakan adamdan ayırmadan ciğerlerine indirdi.

Akif Karan adımları masaya ulaştığında sıkılı duran yumruklarını gürültüyle masaya indirip Hakan'a doğru eğilirken tüm bedenini saran öfkeyle ürpertici bir gülümseme yerleştirdi kalın dudaklarına.

Hakan onun gülüşüyle zorlukla yutkundu. Akif Karan'ın bakışları ve sarsılmaz duruşu ilk gün bedeninde açtığı yaraları aklına getirmişti. Kalbi sanki son kez çarpar gibi hızlıydı. Ayaklarından başlayan üşüme hissinin tüm bedenine yayıldığını hissediyordu.

"Berceste'yi nereye götürüyordun?"

Hakan'ın yüzüne değip geçen hararetli nefesle dizleri titredi. Dudaklarından bitik bir nefesi uğurladıktan sonra kendini toparlayarak konuştu. "Avukatımla görüş, konuşmayacağım," dedi gözlerini kaçırarak.

Akif Karan güler gibi nefesini verdi. Sabrını daha en baştan yitirmişti. Lâcivertlerine yerleşen yakıcı öfkeyle soluğunu üfledi. "Seni de avukatını da sikerim!" deyip büyük eliyle çevik bir hareketle Hakan'ın boynunu tuttu. "Sen kimsin ki benimle pazarlık yapabiliyorsun a*ına koduğumun yavşağı!" Masa devrilirken Hakan korkuyla boynuna dolanan parmakları itmeye çabalıyordu.

Hakan soluk borusunu ezen parmaklarla, "Bırak lan beni," dedi nefesi kesilip yüzü kızarırken.

Akif Karan dişlerini sıkarak parmaklarını elinin altındaki kalın boyunda biraz daha sıklaştırdı. "O kız da böyle yalvardı lan sana!" deyip daha çok sıktı.

"Bı-rak," dedi güçsüzce.

Berceste'nin ağlamaları ya da yalvarışları hiçbir zaman umrunda olmamıştı. Merhametin esamesi okunmazdı ki o'nda.

"Sen bıraktın mı orospu çocuğu!?" diye gürledi.

Hakan'ın yüzü kızarmaktan morarmaya geçerken elini biraz gevşetti. Hemen ölmesine izin vermeyecekti. Hakan nefes alabildiğini hissettiğinde şiddetle öksürmeye başladı.

"Dokunma lan bana," dedi kesilmeyen öksürüklerinin arasından.

Akif Karan onun boynunu bırakmadan kafasını arkasındaki duvara yasladı. "Sen ona izinsizce dokundun şerefsiz!" diye kükredi. Kafasını sertçe duvara çarptırarak bıraktı. "Sen onun bedeninde onlarca yara açtın pezevenk!"

Hakan kafa tasının parçalandığını hissedercesine bir ağrıyla kollarını başına sararak yere düşmüştü. Beyninde adeta kıvılcımlar çakıyordu. Ölümden beter bir ağrıydı.

"Ahh! Yapma! Ahh!"

Acı dolu iniltileri odayı doldururken Akif Karan yukarıdan onun yerdeki aciz bedenini izliyordu.

"Ayağa kalk!" dedi ellerini cebine koyarken.

Hakan beynindeki balyoz darbelerinin yerini ince bir sızı aldığında yerdeki başını yavaşça kaldırdı. Tepesinde dikilen askere bulanık bakışlarının ardından baktı.

"Ayağa kalk dedim!" ikinci emredici sesle yavaşça bedenini yerde sürükleyerek doğrulttu. Avuçlarını beton zemine yasladığında elinin birinin üstünde yoğun bir baskı hissetti. Bakışları burnunun dibindeki postalları gördüğünde dişlerini sıkarak eline basan ayağın uzaklaşmasını bekledi.

Acı katlanarak artarken Akif Karan botunun topuğuyla ayağının altındaki elden gelen kemik kırılma sesini duyuncaya kadar çekilmedi.

Hakan büyük bir iniltiyle, "Yapma lan! Yapma orospunun dölü!" diye bağırdı.

Akif Karan duyduğu küfürle alt dudağını dişiyle sıyırdı. Ayağını bir anda bastığı elden kaldırıp Hakan'ın midesine sert bir tekme savurdu. "Seni sikerim lan!"

Hakan bu beklenmedik darbeyle kulak tırmalayıcı bir bağırışla yerde iki büklüm olmuştu. "Ahh!"

Ensesine sarılan parmaklarla ağzından akan salyalara rağmen nefes nefese konuştu. "Tamam vurma," dedi kelimeleri ağzından kesik kesik çıkarken. "Konuşacağım. Yalvarırım vurma,"

"Tek bir yalanında o fazlalığını koparır yediririm sana!"

Hakan titreyerek kafasını salladı. "Yemin ederim konuşacağım," dedi karnını tutarken.

Akif Karan onu kolundan kabaca tutarak kaldırdı. Yere devrilen sandalyeyi kaldırıp oturttu. Kafasının duvara sürtülen kısımları kanıyordu.

Akif Karan tam tepesine dikildi.

"Berceste'yi nereye götürüyordun?"

Hakan dişleri birbirine çarparken bedenindeki ağrıların etkisiyle kısık ve güçsüz bir sesle konuştu. "Irak'a götürüp bir geneleve satacaktım,"

Akif Karan sabırla sıktı dişlerini. Şimdilik öfkesine hâkim olmalıydı. "Ablanı kim öldürdü?"

İntihar süsü verilmiş olsa bile otopside her şey ortaya çıkmıştı. Semiha boğularak öldürülmüştü.

Hakan aklına gelen tek ismi söyledi. "Zozan yapmıştır. Irak'takilerle iletişime geçmemi de o sağlamıştı."

"Nereden buluruz bu Zozan'ı?"

"Çanakkale'de Rıfat ismiyle bizim eve yakın bir yerde oturuyor,"

Akif duyduklarıyla delirecek raddeye gelmişti. Berceste'yi babası resmen kurtlar sofrasına bırakıp gitmişti.

"Ona tecavüz ettin mi?" dedi bakışları kararırken.

Hakan duyduğu ürkütücü sesle yutkundu. "Hayır," dedi kısıkça.

Akif Karan, "Yalan söyleme!" diye kükredi.

Hakan, "Yapmak istedim ama babası her defasında engel oldu," dedi doğruları söyleyerek.

"Ablana?" dedi dişlerinin arasından.

"Hayır, ona da Berceste engel olmuştu,"

Akif Karan öfkesine daha fazla hâkim olamayarak Hakan'ın sol gözüne yumruğunu indirdi. Hakan aldığı sert darbeyle sandalyeden düşüp beton zemine çakıldı. Ağzından dökülen iniltilere bir yenisi eklenmişti.

"Onu mahvetmişsin orospu çocuğu! Senin yüzünden uyku uyuyamıyor!"

Yerdeki bedeni yeniden ayağa kaldırdı. Burnuna attığı kafayla tekrar yere serilişini izledi.

"Onun hayatını çalmaya ne hakkın var lan senin?"

Hakan'ın gözleri kapanmaya başladığında durdu. O sırada kapı açılmış ve Argun içeriye girmişti.

Akif Karan'ı kolundan tuttu. "Yeter bu kadar," deyip kamerayı işaret etti. "Yarbay'ı delirtmeden çıkalım şuradan."

Akif Karan yerdeki baygın bedene son kez bakıp karnına sert bir tekme savurdu. Hakan güçsüzce inildedi. "Dua et şerefsiz, bir daha yollarımız keşişmesin! O zaman yedi sülaleni düzerim!"

Çanakkale / 2012

Kapıyı açan Hasan amca güleryüzle karşıladı beni. "Hoş geldin, içeriye gir kızım,"

Ayakkabılarımı kapının önündeki paspasın üstüne çıkardıktan sonra, "Ali nasıl?" dedim.

Yüzündeki gülümseme silinirken, "Daha iyi," dese de sesi bunun aksini söylüyordu.

Kalbim suçlulukla büzüldü. Benim yüzümden bir hafta hastanede yatmıştı. Bu sabah eve gelmişti.

Hakan yalnızca bana değil, çevremdeki herkese zarar vermeye başlamıştı.

Hasan amcanın arkasından salona girdim. Ali duvar dibindeki sedirde yatıyordu.

"Ziyaretçin var oğlum," dedi babası.

Sargılı başını yastıktan kaldırmadan benim olduğum tarafa çevirdiğinde gözlerim doldu. Yüzündeki morluk ve kabuk tutan yaralar kalbimi paramparça etti.

"Berceste," dedi pürüzlü sesiyle. "Hoş geldin,"

Gittiğim hiçbir yere hoş gelemiyorum ki. Daima acı ve gözyaşı getiriyorum...

Yutkunamadım. "Geçmiş olsun, Ali," dedim kısık çıkan sesimle. Midem düğümlenmişti. Nefes alacak takatim yoktu.

Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. "Teşekkür ederim," deyip yanındaki boşluğa eliyle iki kez vurdu. "Buraya gelsene kapıda dikildin, kaldın,"

Hasan amca, "Siz oturun. Benim bahçede işlerim vardı," deyip dışarı çıktı.

Yavaş adımlarla Ali'ye yaklaştım. Yüzündeki darp izleri ona yaklaştıkça daha çok belirginleşiyor ve bu da beni daha kötü yapıyordu.

"Özür dilerim," dedim fayda etmeyeceğini bilerek. Titreyen ellerimi önümde birleştirdim.

Çatılan kaşlarının arkasından sordu. "Neden özür diliyorsun, Berceste?"

"Benim yüzümden bu hâldesin,"

"Hiçbir şey senin yüzünden değil! Sana zarar vermesine izin mi vermeliydim?" deyip nefesini gergince verdi. "Aynı şey benim başıma gelseydi sen daha fazlasını yapardın," deyip gülümsedi. "Hem baksana sınavlardan yırttım," deyince gözyaşlarımın arasından gülümsedim. "Ben çalıştıracağım seni,"

Sırıttı. "Herhalde papatya hanım,"

"Çok acıyor mu?" dedim kafasına bakarken.

"Hayır," dedi net bir şekilde. "İlk gün ağrıdı sonra geçti," deyip elimi tuttuğu gibi beni yanına oturttu. "O sana bir şey yaptı mı?" dedi titreyen sesiyle.

Kirpiklerimi yorgunca kırptım. "Babam yetişti,"

Rahatça başını yastığa bıraktı. "Oh be," dedi rahatlayarak. "Sana zarar verdi diye ödüm kopmuştu," deyip kapalı gözlerini araladı. "Nerede şimdi?"

"Hastaneye kapattılar," dedim ürperirken.

"Umarım bir daha kaçamaz," dedi.

Umarım...

"Senin ne işin var burada!?"

Âdeta evi inleten sesle ikimizde irkilmiştik. Bakışlarımız kapıdaki barut fıçısına dönen bedeni buldu. Ali'nin annesi Hatice teyze öfkeyle soluyordu.

Ali çatık kaşlarıyla, "Anne," diyemeden Hatice teyze hızla gelip beni kolumdan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı.

"Defol git evimden!" deyip sertçe itekledi. Sırtımı arkamdaki diğer sedire çarparak durabilmiştim.

Ali uzandığı yerden zorlukla doğrulurken, "Anne ne yapıyorsun sen?" diye bağırdı.

"Bu orospunun kırığı yüzünden günlerdir hastanedeyiz!" deyip üzerime yürüdü. Saçlarımı çekiştirip eline doladı. "Bir daha Ali'min yanına yaklaştığını görürsem seni öldürürüm küçük orospu!"

Yanağımda patlayan tokatla başım sağ yanıma düştü. Dizlerim beni taşıyamazken sırtım zeminle buluştu ve alnım sedirin ayağına çarptı.

"Anne!" diye bağıran Ali annesini kolundan tutup üzerimden çekmişti. "Berceste'nin ne suçu var? Neden vuruyorsun ona!?"

Hatice teyze kapkara kesilen yüzüyle bana döndü. "Bu kaltak yüzünden sen ölecektin! Ne yapayım sen söyle oğul?"

Hasan amca kapıdan girdiği an benim yerdeki bedenimi görmüştü.

"Hatice bu ne hâl?"

Hatice teyze benden tiksinircesine eliyle bedenimi işaret etti. "Şu orospuyu evimden çıkar, Hasan!"

"Sen ne biçim konuşuyorsun kadın?" deyip beni incitmeden yerden kaldıran adama minnetle baktım. "İyi misin kızım?" dedi bakışlarıyla yüzümü tararken. Alnımdan yanağıma süzülen kanı o anda fark ettim. "Kaşın patlamış," dedi Hasan amca. "Başka bir şeyin yok değil mi kızım?"

"Hasan! Sana diyorum, çıkar şu kevaşeyi evimden!"

Orospu, kevaşe...

Ben bu sözlerin hiçbirini hak etmiyordum.

"Anne söyleme öyle!" dedi Ali bağırmaktan kıpkırmızı kesilmiş suratıyla. "Bağırma Berceste'ye! O benim arkadaşım!"

"Olmaz olsun onun gibi arkadaş! Ölümden döndün sen oğlum. Hâlâ o kızı mı savunuyorsun bana?"

"Ben gideyim, Hasan amca," dedim ve sarsak adımlarla kapıya ilerledim.

"Berceste dur lütfen," diyen Ali'ye dönüp bakamadım. Yetişip kolumdan tuttu. "Annem adına özür dilerim," dedi yüzüme doğru eğilirken.

"O kapıdan çıktığın an andım olsun sütümü sana helal etmem Ali! Bırak gitsin!" diye bağıran kadınla Ali'nin kolumdaki elini tutup çektim.

"Berceste," dedi yüzü acıyla kasılırken.

Zorla yutkundum. "Annen haklı, ben size zarar veriyorum."

Günümüz...

"Bu Ali ne ayak?"

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Esmer yüz hatlarındaki gerginlik ve sesindeki sert tını öfkesini oldukça belli ediyordu.

Boğazımı nazikçe temizledim. "Sen neden bu kadar ilgilendin kim olduğuyla?" dedim sesimi normal tutmaya çalışarak.

Çene kasları biraz daha gerilirken avurtları içe çökmüştü. "Senin hayatınla ilgili her şey beni ilgilendirir,"

Kaşlarımı hayretle havalandırırken, "İyide neden?" diye üsteledim.

Sert adımlarıyla üzerime doğru geldi. Aramızda bir adımlık mesafe kaldığında yüz yüze gelmiştik.

"Hayatımın odak noktası olmuşken bu kadarına hakkım var diye düşünüyorum," dedi lâcivertleri bir ton daha koyulaşırken.

Hayatımın odak noktası olmuşken mi?

Avuçlarımın içi terlerken, "Senin için o kadar önemli miyim?" dedim, kirpiklerimin altından gerilmiş yüz hatlarına bakarken.

Âdem elması sert yutkunuşuyla belirgin bir hâl aldı. Geniş göğsü içine çektiği nefesle kuvvetle şişerken, "Tahmin edemeyeceğin kadar çok," diye yanıtladı.

Akif Karan'ın her sözü kalbimde silinmesi zor bir yere kazınıyordu. Onunlayken kendimi özel hissediyordum. Onun varlığı bana güç veriyordu.

"Sen de öylesin," dedim cesaretle başımı kaldırıp gözlerinin içine bakarak.

Kirpikleri ağırca kapanıp açıldı. "Nasılım?" dedi boğuklaşmış olan erkeksi sesiyle.

Daha açık olmamı istiyordu.

Nefesimi toparladım. Dudaklarımı dilimle ıslattıktan sonra, "Benim için önemlisin," dedim. "Kaybettiğim güvenimi yerine getiren, beni kötü olan ne varsa hepsinden kurtaran, çok kıymetli bir adamsın,"

Gözlerini kırpmadan beni dinliyor oluşu bir miktar gerilmeme sebep olurken cesaretimi kaybetmeden her kelimeyi gözlerine bakarak sarf etmiştim.

"Ben bir şey yapmadım. Sen güçlü bir kadınsın, yalnızca önündeki engeli aşmanda sana destek oldum,"

Başımı eğerek ayaklarıma baktım. "Kaybettiğim her şeyi seninle daha doğrusu sizinle yeniden buldum, Akif Karan,"

Çenemde hissettiğim nazik tutuşuyla başımı kaldırıp gözlerimizi birbirine bağladı. "Başını eğme," dedi dinlendirici sesiyle. "Kahverengi göz bebeklerinde mutluluk kalıcı olsun. Gülümse, Berceste,"

Dudaklarım sözlerinin ardından yanağıma doğru çekildi ve içtenlikle gülümsedim. Baş parmağıyla çene hattımı okşadı.

"Sorumun cevabını alamadım," dedi parmaklarını tenimden ayırırken.

"Ali kasabadan arkadaşım," dedim olduğu gibi.

"Yalnızca arkadaş," dedi tek kaşını kaldırarak.

Beni kıskanıyor olabilir miydi?

Dudağımın içini ısırdım. "Hı-hım," dedim sakince.

Damarları belirgin olan kemikli eliyle çenesini sıvazladığında saatler önceki yakınlaşmamızın görüntüleri zihnime dolarken yutkundum. Dudaklarım titrerken onun bakışları gözlerimden ayrılmıyordu.

Sevda'nın ona attığı malum mesaj aklıma gelince bakışlarım karardı.

Gece konuşabilir miyiz, diye sormuştu. Geceleri buluşup konuşuyor olabilir miydi Sevda'yla?

Zihnim allak bullak olurken onun ciddi sesini işittim.

"Ailesinin onunla görüşmeni istemediklerini söyledin,"

Başımı salladım. "Hakan ona zarar vermişti," dedim kısık çıkan sesimle. "Ali beni onun elinden iki kez kurtardı. İkisinde de hastanelik oldu. Ailesi de doğal olarak benimle görüşmesini istemedi. Ancak biz daha sonra onunla telefonla da olsa konuşmaya devam ettik. Ben ona canımı borçluyum. Tecavüze uğramadıysam eğer bu onun sayesinde oldu," titreyen ellerimi arkama sakladım. "Ben gittiğim her yere acıdan başka bir şey götürmedim. Size de aynı kötülüğü yapmaktan ödüm kopuyor,"

Yüzünü kaplayan öfke yerini şefkate bıraktı. "Bize yapacağın tek kötülük kendini suçlaman olur. Hakan sana zarar veremez, Berceste. O artık bir ölü,"

Ölü derken tam olarak neyi kastetmişti, anlamamıştım.

Yutkundum. "Peki o fuhuş çetesi yakalandı mı?"

Semiha Hanım'ı öldürmüşlerdi. Bana zarar verip vermeyeceklerinin garantisi yoktu.

"Yakalanmaları an meselesi." dedi net bir dille. "Korkma, bize güven yeter,"

"Güveniyorum,"

Ona güveniyordum.

"Ali'ye geri dönüş yapalım mı? Yoksa sen görüşür müsün?" dedi çok da ilgili olmayan bir tavırla. Kayıp ilanı vermişlerdi Çanakkale'de.

"İyi olduğumu söyleyin. Onunla iletişime geçtiğimde yine zarar görmesinden endişe ediyorum,"

Telefon sinyallerinden her şey belli oluyordu. O adamlar yakalanıncaya kadar tehlike bitmeyecekti.

Başını salladı. "Tuğrul'a söylerim," deyip kapıya ilerlediğinde dilimi ısırdım. Meraktan delirecektim.

"Akif Karan!" dedim hızla. Eli kapı kulpunda kalırken omzunun üzerinden bana baktı.

"Sana bir şey söylemem lâzım,"

Bedenini tamamen bana çevirirken, "Söyle bakalım," deyip ellerini cebine koydu.

Alnımı kaşıdım. "Bugün telefonunu şarj cihazına bağlarken yapmamam gereken bir şey yaptım,"

Dudakları kıvrılırken, "Mesajımı okudun," dedi gayet rahat bir şekilde.

Gözlerim kocaman açıldı. "Sen," deyip sustum. Görmüştü elbet. Adam askerdi.

"Mesleğin getirisi," dedi keyifle gülümserken.

Utançla yanaklarım ısındı. "Yapmamam gerekiyordu," dedim mahcubiyetle.

"Sorun yok," dedi samimiyetle. "Önemli bir mesaj değildi,"

"Gece buluşmayacaksın yani?" dedim sesime yansıyan merakla.

Alt dudağını dişiyle sıyırdı. "Buluşmamı mı isterdin?"

"Mesaj sana atılmış. Buna sen karar verirsin," dedim soğukkanlılıkla.

"Başka biriyle randevum var," dedi çenesini kaşırken. Parmak uçlarının değdiği nokta tam olarak öptüğüm yerdi.

Kasıtlı yapıyor olabilir miydi?

Yok canım. Niye yapsın.

Başka biriyle randevum var mı, demişti o?

Sözleri beynimde yankılanırken hızla gözlerimi ona tuttum. Ancak o çoktan mutfağın kapısını açarak dışarı çıkmıştı.

"Kiminle randevun var ki?" dedim kendi kendime.

Oğuz Kağan'ın uykusu gelince kalkmıştık. Eve geldiğimizde Pınar teyze bebeği uyutup odasına çekilmişti. Bende duş alıp odama geçtim. Üzerime ince askılı bir gecelik giyip Akif Karan'ın ceketini kollarıma geçirdim. Hiç vermek istemiyordum. İstememişti de. Bir gece daha bende kalabilirdi. Siyah pijama altını da giyip koltuğa oturdum. Havluyla nemini aldırdığım saçlarımı iki yandan balık sırtı modeliyle ördüm.

Akif Karan'ın en sevdiği modeldi bu!

Telefonuma gelen bildirim sesiyle koltuğun ucundan alıp parmağımı okuttum.

Kimden: Akif Karan (00.07)
Kar çiçeği, müsait misin?

Kime: Akif Karan (00.08)
Evet.

Kimden: Akif Karan (00.08)
Balkon kapısını aç.

Mesajı anlamadığım için yeniden okurken camın tıklatılmasıyla irkilip telefonda olan bakışlarımı karşımdaki balkona tuttum.

Akif Karan elleri cebinde beni izliyordu.

Şaşkınlığım boyut atlarken oturduğum yerden kalktım ve parkeleri aşındırdım.

Akif Karan üzerinde incecik bir tişört ve siyah eşofman altıyla buz gibi havada benim balkonumdaydı.

Sürgülü kapıyı açarak onu kolundan tutup içeriye çektim. Kapıyı kapatıp arkama döndüğümde göğsüyle çarpıştım. Geriye doğru bir adım attığımda sırtım cama yaslanmıştı. "Delirdin mi sen?" dedim kaşlarımı çatarak. "Bu havada böyle dışarı çıkılır mı?"

Dudaklarındaki etkileyici gülümsemeyle, "Odana geldiğim için değil, tişörtle buraya geldiğim için mi kızıyorsun bana?" dedi keyifli sesiyle.

Sertçe yutkundum. "Ne alâkası var canım?" dedim gözlerimi yüzünden kaçırarak. "Bir anda saçmaladım işte,"

Çenemi parmaklarıyla kavradığında başımı kaldırmak zorunda kaldım.

"Sen hep böyle güzel mi saçmalarsın?"

Nefesim boğazımda tıkalı kaldı.

Yüzüne vuran hafif ışıkta bile parlayan göz bebeklerine hayran olmamak elimde değildi.

Çenemdeki baş parmağıyla tenimi okşadı. Bakışları öyle derin ve güzeldi ki...

"Beni utandırıyorsun," dedim kalbimin sesini bastırmak için.

Tek kaşını kaldırarak gülümsedi. "İlk randevumuzu benden utanarak mı geçireceksin?"

Kirpiklerim hızla kırpıştı. "Ne?" dedim şaşkınca.

"Sevda'nın yanına gitmeyeceğimi söylemiştim,"

Randevusu benimle miydi yani?

Allah'ım sen kalbime mukayyet ol.

"Bana bir sarma borcun var biliyorsun," diye devam etti, benden bir tepki alamayınca.

"Biliyorum," dedim kısık çıkan sesimle.

"Borcunu şimdi tahsil etmeni istiyorum,"

"Gecenin bir yarısı?"

"İkimiz de uyumuyoruz," diye yanıtladı beni.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sen neden uyumuyorsun ki?"

Başını eğdiğinde titrek bir nefes aldım. "Senin gözlerine uyku değmezken bana değer mi sanıyorsun?"

"Akif Karan," dedim, kalbim çok hızlı çarpıyordu. Avcumu onun göğsüne bastırdığımda kalbimin hızlı vuruşlarının onun kaburgalarında yankılandığını zannettim. Kalbi patlayacak kadar hızlıydı. Büyük elini kalbindeki elimin üstüne kapattı. Tenlerimizin ısısı birbirine karıştı.

Burnunu burnuma sürterek, "Biliyorum güzelim," dedi ferah nefesi dudaklarıma çarparken. "Sen ne hissediyorsan, ben de aynısını hissediyorum..."

Bizde bayılalım o zaman Feriha sjsjsj

Bölüm başlığı çok şey anlatıyormuş aslında değil mi? ️☺️

Kısa olmasının sebebi geçiş bölümü olmasından kaynaklıydı. Alıntısını attığım bölümü fazla teferruatlı ve uzun yazacağım. (İnşallah)

Akif Karan'ın ya da Berceste'nin hemen seni seviyorum, aşığım gibi kelimeler kullanmasını beklemeyin. Birbirlerini tanıma aşamasını yeni yeni üzerlerinden atıyorlar. Hem her şeyi kelimelere dökmek gerekmez bazen, bir bakış yahutta dokunuş bile bunu hissettirebilir keza Akif Karan son zamanlarda fazlaca etkilendiğini belli ediyor. Berceste'de öyle.

Her şeyin zamanı var, sadece sabredin.

Hakan'ın yediği köteği okumak isteyeniniz çoktu. Mahkeme öncesinde Akif Karan onu haşat etmiş okuduğunuz gibi.

Ali'yle olan geçmiş ne yazık ki yaralı bitmiş. Onu görmek istediğinizi biliyorum ve göreceksiniz de ancak biraz ilerleyen bölümlerde olacak sjsjs Akif'i delirtmemi istediğinizi elbette biliyorum (yeterince delirmiyormuş gibi sjsjs)

Berceste mi yoksa Akif Karan mı daha çok etkileniyor sizce?

Gelecek bölüm çok eğleneceğiz, şimdiden kemerleri bağlayın.

Bölüm kısa diye yorumları kısmayın ;)

Seviliyorsunuz. Siyah kalp.

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 100K 70
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...
HAWAR By Milyakettt

General Fiction

151K 9.8K 19
Bir çığlıktı Hawar... Bir haykırış, bir yürek yangını... Bir feryat. Bir direniş. ... Bir kadın olmak... ... Bir kadın, hiç çocuğu olmadığı için suçl...
134K 9.4K 41
Gerçek Osmanlıyla bir alakası yoktur. iyi okumalar.
643K 22.2K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...