'Benim Kararlarım' Bizim Hay...

By Alya_krhn

47.2K 37.9K 14.7K

6 Yıl önce çocukluğunu, mutluluğunu, huzurunu, kahkahalarını, sevincini, hayat olan bütün hayallerini... En ö... More

' Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak '
İşteki İlk Günüm
Yine Ben Kazandım
Okulda İlk Gün
Bu Kızda Birşeyler Var
Alya Karahan'ım Ben
Benden Ne Zaman Vazgeçeceksin?
Neden Hala Aynı Şeyleri Yapıyorsun?
Hayata Tutunmaya Çalışıyor
Çocukluğunu Yaşadın mı?
Sevdiğimiz İnsanı Kaybettmek Büyük Acıdır
Ne Oluyor Bana Böyle?
Asla Şans Vermeyeceğim
Seni İstiyorum
Firdevsle Aranda Ne Var?
Seni Seviyorum
Ne Oldu? Neden Bu Kadar Sinirlisin?
Benim Onlardan Bir Farkım Olmalıydı
Sen Beni Aldattın
İbrahim Ve Esra Bitti
Hayatın Samimiyetine İnanmıyordum
Hiç Kimseye Güvenim Kalmadı
Bizi Yarım Bırakan Herkesten Nefret Ediyorum
Sen Lütfen Affetme
❤Karakterler ❤
Neden Kendini Bu Kadar Üzüyorsun?
Yeni Düşman
Turan Firdevsiz olamaz.
Seven Gider Mi?
Bitti!

İş Konusu

2.2K 1.5K 1.6K
By Alya_krhn

🍁 Selamun Aleyküm

🍁 Yeni Bölüme Hoş Geldiniz

🌿 Sondaki Soruyu Cevaplamayı Unutmayınız.

___________________________________________________________________

"Hadi Amca ya" Kuzenim Marya babam'ı onun yanında çalışmam için ikna etmeye çalışıyordu.
Tabikide Babam, 'Hayır ' Diyordu. Annem de Marya'ya katılıyordu. Annem, Ablam'ın öldüğü gün doğum yapmıştı. Ablam öleli iki hafta olurken, küçük kız kardeşim de iki haftadır dünyaya gelmişti.
Bu tesadüf müydü? Yada kaderimizde yaşanılan olay mıydı?


Hiçbir şeyden haberi yoktu küçük masum kız kardeşimin.
Kız kardeşime, Ablam'ın ismini koymuştum. Evet bunu ben yapmıştım. Belki bu canımızı acıtacaktı, belki bizi daha da mahvedecekti, yıkacaktı, hatırlatacaktı... Biliyorum ama yine yapmam lazımdı. İsmini "Yasemin" koymuştum. Ona bazen abla diyordum. Aynı gözler, aynı burun hepsini ablamdan almış gibiydi sanki.


Bir insan bu kadar mı benzerdi ablasına?

Tek çarem buydu. Çünkü tıpkı Ablam'ın küçüklük versiyonu gibiydi. Gözleri o kadar çok ablama benziyordu ki, bazen onun burda, yanımızda olduğunu görüyordum. Yasemin bunu bize hisetiriyordu.
İlk günlerde çok ağlamıştı. O an acaba o da Ablası'nın öldüğünü, yada yarım bırakıldığını hisetmiş miydi?


Diye düşünmeye başlamıştım. Nasıl bilebilirdi ki? Daha iki haftalık bir bebekti. Büyüyünce bunu ona nasıl söylerdim diye de düşünmeden duramıyordum. Zaman çabuk geçiyordu. İki hafta nasıl geçti anlıyamadım bile. İki hafta içinde pek de birşey olmadı.


İnsanlar baş sağlığı için yanımıza gelip, bize moral verip çekip gidiyordu. Ellerinde olsa gelmezlerdi. Kimileri zorla geliyordu, kimileri istemeyerek, kimileri gerçekten de üzüldükleri için geliyordu.
Sonuçta ellerinde güzel bahaneleri vardı o vicdansız insanların.


Merhamet ve acımadan bir gram bile haberi olmayan insanlar vardı aramızda. Ve zaten onlarda kendini belli ettiler gelmeyerek.

Aslında sevinmiştim bir yönden. Çünkü ne kadar insan ve dert varsa bir o kadar da huzur, mutluluk ve güven vardır.
Ailem açısından iyi mi kötü mü bilmiyordum ama kendim açımdan çok iyi olduğunun kanıtına varmıştım bile.


Annem'in mahvoluşunu, Babam'ın da yıkılışını ilk defa o gün, o uçurumdayken görmüştüm. İçim sızlamıştı. Bedenim artık kaldıramıyordu o çöken omuzları.


Onları öyle görünce benim de yaşama sebebim kalmamıştı. Ama küçük kız kardeşim için, annem için, babam için, arkadaşlarım dediğim kardeşlerim için hayatta kalmam lazımdı. Onlara bir evlat acısı daha yaşatamazdım.


Hatta bileklerimi kesip, kendimi öldürmek istedim. Fakat Beyaz son anda yetişip, beni durdurup, üzerine sert bir tokat vurmuştu. Beyaz, Sultan ve Güllbahar benim çocukluk arkadaşlarımdı.
Onlar da beni üzgün görmeye dayanamıyordu.


Beyaz O gün bana, 'Sende mi canına kıyacaksın? Allah'ın verdiği cana kıyacak mısın? Sende mi babanı yarım bırakacaksın? Baban seni de kaybetse buna dayanır mı sanıyorsun Alya? Peki bizi de mi bırakacaksın?' Daha fazla konuşmasına izin vermeyip, ona sımsıkı sarılmıştım. Çocuğuz hala ne yaptığımızı bilmiyorduk. Daha on yaşındaydık biz.

Ne anlardık insanları? Ne anlardık nefretten? Yaşımız küçük olmasına rağmen birçok şeyi anlıyorduk.


Doğru söylemişti. Ben onları, babamı ve annemi üzemezdim. Ben sevdiklerimi üzüp kıramazdım. Onları bırakacak kadar güçlü değildim. Onlar benim sevdiklerimdi. Ve ben sevdiklerimin acı çekmesine dayanamazdım.


Herkes'in sevdiği, aşık olduğu, ona değer verdiği ve saygı gösterdiği birileri vardır değil mi?
Benim de onlardan başka kimsem yoktu. Değer verdiğim, verdiği değeri hak eden, sevgiyi, saygıyı veren ve bana bunları hisettiren, Beyaz, Sultan, Gülbahar, Annem, Babam vardı.


Biri daha vardı. Kuzenim Mete. Biz küçükken Beyaz ona lakap olarak 'Çarli' lakabını bulmuştu. Ona hiçbir zaman Mete demezdik. Çarli dememizin de bir anısı vardı. O lakap için bize bir hafta trip atmıştı.


Fakat artık ne olduysa bir hafta üzerinden geçtikten sonra o da beğenmeye başlamıştı. Hep lakabıyla çağırırdık. Lakin o bir yıl önce beni, Beyaz'ı, Sultan'ı ve Güllbahar'ı yanlız bırakarak burdan gitmişti.


Mete'yi kendi hayatımdan bir yıl önce çıkarmıştım. Bana beni ve arkadaşlarını bırakmayacağına dair söz vermişti.
Ablam iki haftadır hayatımızdan gitmişti. Ama Mete beni yada ailemi arayıp, nasıl olduğumuzu sormadı.


Mete şimdi belki anlamıyordur ölümün ne olduğunu? Benden iki yaş büyüktü anlar mıydı acaba? Diyelim Mete anlamıyordu. Ya amcam? Amcam'ın eşi? Onlar neden aramamıştı? Tabi işlerine gelmese aramazlardı.


Hepsi de birbirinden nankördü. Merhametsiz insanlar, Vicdan sahibi olmayan insanlardandı. Ben Mete'nin böyle olduğunu düşünmezdim. Aklım almazdı onun böyle çekip gitmesini.
Mete ablam'ın öldüğünü biliyor muydu acaba?


Ne halde olduğumuzu öğrenmek için birkez olsun, ailemi yada arkadaşlarımızı aramadı. Meteyle bir yıldır telefonda konuşmamıştık. Hiçbir şekilde hiçbirimiz onunla iletişime giremedik. Girmemize artık gerek yoktu bu saaten sonra.


Mete beni çok severdi. Hep benimleydi. Arkadaşlarla koruyorduk birbirimizi. Yanımdaydı. Ben, Beyaz, Sultan ve Güllbaharla beraber oynardık. Hiçbirimiz ayrılmazdık birbirimizden. Biz güçlü kadro arkadaşlara sahiptik.


Fakat Mete o kemik kadroyu eksiltmişti. Mete bizim için bir yıl önce bitmişti.
İnsan bu kadar mı vicdansız olurdu? İnsan bir arayıp, sorardı değil mi? Ama o bunu yapmadı. Anne ve babası bile aramadı.
Aramak bir yana, tam tamına bir yıldır buraya gelmemişlerdi. Ablam ölmeden önce de gelmediler.

Babası'nın işleri yüzünden Amerikaya gitmişlerdi.
Mete'nin bize değer vermediğini ben bir yıl önce öğrenmiş oldum.
O günden sonra ondan nefret etmeye başladım.
Onun bizim için önemi yoktu. Bizim de onun için.


Böyle insanlarla ne gibi bir işimiz olurdu ki? Sözünde durmayan, sadık olmayan, güvensiz olan insanlarla ne işimiz olurdu? Olmaz! Olamaz artık!


"Hayır Marya. Alya'nın çalışmasına izin vermiyorum. O daha on yaşında. Nasıl çalışabilir?" Babam'ın sesiyle düşüncelerimden ayrılıp, babama ve yerde oturan Marya'ya baktım.


Babam benim için çok endişeleniyordu. İki hafta boyunca okula gitmedim, doğru dürüst yemek yiyemedim, kimseyle konuşmadım. İçime kapanmıştım. Üzerine bir de bir hafta boyunca hastanede yatmıştım.


Resmen delirmiş gibiydim. Ablam'ın ölümü beni çok etkilemişti. Kimi etkilememişti ki?
Belki de ona bu kadar çok değer vermem, yanında olmam ve onu düşündüğüm içindir. En önemlisi ablam olduğu için.
Bir ağaçtan zorla bir meyve koparılışı gibiydi ablamı kaybetmem.


Marya her iki elini yumruk yapıp, beline koydu. Ve dudaklarını büzdü. Marya'yı sevmezdim. Kuzenlerimin hiçbirini sevmezdim. Aralarında Mete'yi severdim ama o da bizi bıraktığı için onu da artık sevmiyordum.
Gereksiz insanlara ihtiyacım yoktu benim.


"Bu Alya için de iyi olur Amca. Ona çok büyük iş vermezler. Küçük şeyler yapar. Kafası biraz olsa bile dağılır" Dedi bu sefer.


Aslında Marya haklıydı. Bu işte çalışmak bana iyi gelebilirdi. Hem biraz olsa bile babama yardım edebilirdim. O olayı da unutabilirdim.

Babama baktığımda hala düşünceliydi. Bir kızını zaten kaybetmişti. Başka bir kızı'nın acı çekmesine yada onu kaybetmeye yüreği dayanmazdı. Dayanamazdı!

Babam da mahvolmuştu. O da Yasemin ablam'ı çok seviyordu.
Aslında babam kızlarına daha düşkün ve üzerine titreyen biridir.

Onlara ne kadar kızsa, azarlasa yine de çok seviyordu.
Baba yüreği diye buna derdim ben.
Ben ve babam bedenen güçlü durup ayaktaydık. Lakin ruhen ikimiz de bitik durumdaydık. Annem belli etmiyordu. İçine atıyordu. Bunu yaparak da mahvoluyordu.

Babam'ın yanına gidip elimi omzuna koydum.
"Marya haklı baba" Güven verircesine de başımı salladım.
Babam beni bugüne kadar asla kırmadı. Endişeli gözlerle bakıyordu bana. Benim halimi görünce ve tekrar bugün bile beni kırmayıp,"Tamam Alya" Dedi.

Aslında hala izin vermek istemiyordu. Koruyordu. Belki Ablam'ın yerini dolduramazdım. Ama elimden geleni yapacaktım.
Kollarımı Babam'ın boynuna dolayıp kokusunu içime çektim.
Babam ve küçük kardeşim ablam gibi kokuyordu.


Ben onu çok seviyordum. Ve onun üzgün halini görmek istemiyordum.
Babam'dan ayrılınca beni başımdan öptü.
Marya'ya baktığımda gözleri dolmuş bir şekilde bize bakıyordu.
Bu sahneyi görünce duygulanmış olmalıydı. Başımı anneme doğru çevirdiğimde o da ağlıyordu. Başımı salladım.
"Ne zaman başlıyacağız Marya?" Diye sordum.


Sertçe yutkunup gülümseyerek, "Yarın seni almaya geleceğiz. Sen hazır ol, tamam mı?" Dedi sevinçle.
Başımı salayarak onaylayıp, biraz hava almak için dışarı çıktım.
Kapıdan dışarıya adımımı atığımda havadaki sert rüzgar bedenime bir kaya parçası gibi çarpıp, beni geriye doğru sürükledi sanki. Mayıs ayındaydık.

Sıcak olması gerektiği yerde gökyüzündeki bulutlar sanki birbirine küsmüş gibi ayrı yerdeydiler. Gök gürültüsünün sesini duyduğumda düşüncelerimden ayrıldım.

Yağmur yağacaktı galiba? Ama neden bu ayda? Bu ayda yağmur mu yağardı? Allah'ın işine karışmamalıydık. Yüce Rabbim ne dilerse o olur. Yaz yağmurdur herhalde dedim kendi kendime.

Sokakta dolaşırken, "Alya?" İsmimi duymamla olduğum yerde durdum. Geleceklerini de biliyordum.
Kim olduklarını gayet iyi biliyordum. Her gece beni yalnız bırakmamak için gelirlerdi.


Arkama döndüğümde üçü'nün de bana doğru koştuklarını gördüm. Birkaç saniyede yanıma vardıklarında üçü de gülümseyerek, "Selamun Aleyküm" Diye bağırarak sarıldılar. Hepsi böyle neşeliydi.


Ne aksiyonlu giriş ama değil mi? İnsanca selam veremezler zaten.
Ben onlara rağmen gayet sakince,"Aleyküm selam" Diyerek onlardan ayrıldım.
Nedenini biliyordum. Yüzümün gülmesi için yapıyorlardı.
Başarısız olduklarını söyleyemezdim. Görevlerini eksiksiz ve doğru bir şekilde yapıyorlardı. Canlarım benim...


"Niye geziyorsun dışarda, Hem de bizsiz? Beyaz parmağıyla Güllbahar ve Sultan'ı da gösterip sinsice sormuştu. Aramızda en olgunlardan ikincisiydi o. Birincimiz ise Güllbahardı.

Şaka yaptığını çok iyi biliyordum Beyazı'nın.
"Hava almak istedim." Dedim dürüstçe. Anladım dercesine başını salladı. Dışarda böyle gezmek bana iyi geliyordu. Bedenim üşüyordu. Tekrar bir ağlama isteği gelmişti.


"Nasılsın Alya?" Bu sefer soruyu soran Sultandı. Ona bakmayarak,"İyi olmaya çalışıyorum." Onlar da biliyordu iyi olmadığımı. Benim iyi olmam için elinden gelenleri yapıyordu. Bu durumda nasıl iyi olabilirdim ki?

Belli etmemeye çalışıyordum. Fakat onlar beni tanıdığı için iyi anlıyorlardı beni.
Belki onlara kendimi mutlu gösterecektim. Ama kanadım bir kuş gibi kırık olacaktı.
"İyi olacaksın Alya!" Sultan'a baktım. Sağ gözünden bir damla gözyaşı kendini serbest bıraktı. "Evet, biraz acı çekeceksin, hatta unutamıyacaksın ama iyi olacaksın!"


Lafını bitirir bitirmez dayanamayarak ona sıkıca sarıldım. Onun da ablasını bir trafik kazasında kaybetmiştik.
O da benimle aynı kaderi yaşıyordu. Şimdi onu daha çok iyi anlıyordum. Kendisini sorumlu tutuyordu ablasının ölümünden. Tek o değil, herkes onu sorumlu tutuyordu.


O bilemezdi ki böyle birşeyin olacağını. Allah'ın takdiriydi bu. Kimse kimseyi suçlayamazdı. Bu yanlıştı!
Ondan ayrıldığımda gözyaşlarını sildim.

"Haklısın Sultan" Umudum bitmiş bir şekilde söyledim. Benim Marya'nın yanında çalıştığımı onlara söylemem lazımdı.
Beyaz biraz kızacaktı. Bunu anlıyorum, ama onun da beni anlamasını bekleyecektim.
"Yarından itibaren çalışıyorum" Dediğimde üçüde şaşkınca bana bakıp ne dediğimi kavramak istiyordu.


Ben, Sultan ve Güllbahar aynı anda başımızı Beyaz'a çevirdik. Vereceği tepkiye hepimiz korkuyla beklemeye başladık.

"Hayır Alya" Dedi Beyaz. Kabul etmeyeceğini biliyordum.
"Beyaz, kafamı dağıtmam lazım. Böyle devam ederse, deliririm ben." İnşAllah beni anlardı. Anlıyacağını da umuyordum.
Hiçbiri benim kötülüğümü istemezdi.


"Daha on yaşındasın sen Alya. Neyin çalışmasından bahsediyorsun sen? Başlatma çalışmadan lan." Sertçe konuşarak iki eliyle saçlarını yukarı götürüp arkasına döndü.


Bunu ona nasıl anlatabilirdim? Sultan ve Güllbahar'a baktım yardım etmeleri için. Ama onlar bilmiyorum anlamında omuz silktiler.
Kimse Beyaz'ın gazabına uğramak istemiyordu belli ki. Elimi kaldırıp Beyaz'ın omzuna koymamla yavaşça bana döndü.


"Beni anlamanı istiyorum Beyaz. Hem bana göre iş vereceklermiş. Ben idare edebilirim" Dedim masumca.

Beyaz sıkıntıyla oflayıp bıkkın bir şekilde "Peki, tamam" Dedi.

Bana sarılınca Güllbahar ve Sultan da gelip dördümüz hiç eksilmeyeceğiz gibi birbirimize sarıldık.

Daha çok laf atardı bana. Biliyorum. Sadece tek hatamı yada şuan sırasının olmadığı için susuyordu.

Mete'nin olmasına gerek yoktu. Biz bize yeterdik. Biz Mete gibi birbirimizi bırakıp gitmeyeceğiz.
Yapmayacağız! İhanet etmeyeceğiz arkadaşlığımıza. Asla!

Bazı duygular çok başkaydı. Her şeyin bir değeri vardı. Şimdi ise her şey o kadar sıradanlaştı ki hiçbir şeyin önemi kalmamış vaziyette artık.
Aslında kendiliğinden sıradanlaşmadı bazı şeyler.


İnsanlar tarafından sıradanlaştırıldı. Eskiden ilgisini ve sevgisini gizleyen herkes kaybederdi.
Hani kimisi çekindiğinden ve duygularına beklediği gibi karşılık alamayacağı kaygısı yüzünden tüm duygusunu içine gömüp, kimseye bir şey sölemeyip, gizlediği için kaybederdi.
İlgisini ve sevgisini gösteren kişiler daima kazanırdı.


"Sevdiğin insanlarla ilgilenmedigin her dakika onu biraz daha kaybedersin"

Ben öyle yapmayacaktım. Beni seven insanları kaybetmeyecektim.
Bana değer veren insanları yüz üstü bırakmayacaktım.
Onları seviyordum ve her daim sevmeye devam edecektim.

Gerçekten de bir yok oluşun içindeydik. Kimse kimseyi önemsemiyordu. Herşey kötü bir hale bürünüyordu. Lakin kimse bilmiyordu. Fark etmiyordular. Umursamıyordular.


Fakat bu böyle devam etikçe çok şey kaybedilecekti, cok şey unutulacaktı, çok şey mahvolacaktı...

Ama siz seviyorsanız belli edeceksiniz. Çünkü sevildiğini hiseden herkes mutlu oluyor.
Bu da seni mutlu eder...

Herkes sevgi ve kendisine birinin ilgi duymasını çok ister.
Kimilerine hissetiren ve hisettirmeyen vardır.
Farklı duyguydu sevgi. Hisden biliyordu nasıl bir duygu olduğunu.


Bunda hisetirenin de payı çok büyüktü. Ona da nasıl bir duygu olduğunu hisetiren olmuş ki onlarda gelecektekilerine hisetiriyorlardı.

Ya bu sevgi ve ilgiye hasret kalan insanların hali ne olacak? Onlar neden haketmiyordular? Neden hisetirmiyordu o insanlar? Onların nasıl bir suçu vardı?
Belki bu yüzden yanlızdılar. Karanlık dünyalarına çekmişlerdir kendilerini belki.


Biz bunu bilemezdik ki. Hisedenler bize hisetirmediler çünkü. Eksik ve yarım kalmamızı istediler. Kimse umursamazdı bizim ilgi ve sevgimizi.

Bekliyorduk çaresizce bize hisetirebilecek o güzel insanları. Kalmıştır değil mi o güzel insanlardan? Bizi de sevebilecek insanlar vardır değil mi?


Nefes alıp vermemize yardım edebilecek insanlar kalmıştır değil mi? Geç mi kalmıştık bazı şeyler için ? Her şeyin sonuna mı geliyorduk?
Sadece bekliyorduk.
Bekliyordum!

Bir kelime dört heceydi bizimkisi...

🍁 Selamun Aleyküm

🌿 Bölüm Hakkındaki Düşünceleriniz Nelerdir?

🍁 Peki Sizi Mutlu Edenler Var Mı?

🌿 Bölümleri Yorumlarınızla Boğun Kardeşlerim :)

🍁 2002 Kelime...

Continue Reading

You'll Also Like

11K 603 11
"peki kaç yaşındasınız"dedi bana bende "27 yaşındayım ben"dedim oda "Oha çok yaşlısınız"
2.8K 28 20
En büyük isteği iyi bir doktor olmakken bir adamın saplantısı yüzünden o adamla evlenmek zorunda kalan Bahar ve ona saplantılı olan Ozan
4.2K 310 9
ASKER&GERÇEK AİLEM KURGUSUDUR... ... ... ... Bir kadın düşünün, ailesi tarafından sevilmeyen, ailesi tarafından şiddete maruz kalan, ailesi tarafınd...
9.6K 630 50
"Hayat, sen plan yaparken yaşadıklarındır." İnsta: @elifacar.official