naughty girl | jikook

By whosincontrol

151K 13.9K 2.4K

favori öğrencisine ölümüne yazan park jimin to; @us-fuck More

uno
dos
tres
cuatro
cinco
seis
siete
ocho
nueve
diez
once
doce
trece
catorce
quince
dieciseis
diecisiete
dieciocho
diecinueve
veinte
veintiuno
veintidós
veintitrés
veinticuatro
veinticinco
veintiséis
veintisiete
veintiocho
veintinueve
treinta
treinta y uno
trente deux
treinta y tres
treinta y cuatro
treinta y cinco
treinta y seis
treinta y siete
treinta y ocho
treinta y nueve
cuarenta
cuarenta y uno
cuarenta y dos
cuarenta y tres
cuarenta y cuatro
cuarenta y cinco
cuarenta y siete
cuarenta y ocho
cuarenta y nueve

cuarenta y seis

1.3K 116 74
By whosincontrol

jimin akademinin en özel alanına vardığında jungkook, salonun tam ortasında sırt üstü yatıyordu. bir yandan elinde olan sigarasını -dirseğini hiç kaldırmadığı için- kolunun yettiği kadar ağzına götürmekle meşguldü. örtülen yüzünden sadece suratının alt kısmı görünse de duyduğu kapı sesinde gülümseyen dudakları ortayı çıktı.

"hoşgeldin."

büyük olan açtığı kapıyı yavaş adımlarla kapattı ve uzanan genç çocuğun yanına ilerledi. jeon ani bir harekete kolunu gözlerine yaslayıp sızlandı. "lanet olsun jimin; şu sikik ışığı kapat, gözlerimi acıtıyor."

bay park görmeyeceğini bilse de sağ elinin işaret parmağını diğerine yöneltti. "lambaları açmadım ki, seni aptal." küçük olan bunun üzerine yine hızlı bir şekilde elini çekip tepesinde dikilen çocuğa günün ilk bakışmasını verdi, gülümsedi. "oh, pardon, senin parıltınmış."

jimin onun ciddi olup olmadığını anlayamadı, alayla gözlerini yuvarladı. "bana kötü flört ediyor diyene bakın." jungkook onu dinlemedi bile, bitmek üzere olan sigarasını havaya kaldırdı. gözleri kapalıydı. "şunu alır mısın?" bay park onu ikiletmedi -aslına bakarsanız üst düzey bir gerginliğin ortasındaydı ve kendisine ikram edilecek herhangi bir tütün şu anda bulabileceği en iyi şeydi- son nefesi kalan çöpü içine çekti, bakmadan neredeyse on adım uzağındaki minik çöp kovasına fırlattı. genç çocuk onu tüm bu sürede gözünü bile kırpmadan izledi. normal şartlarda bu küçük basket oyununun herhangi bir insanı şaşırtması gerekirdi; fakat jeon, o an buna odaklanamayacak kadar umursamazdı. ya da sarhoş.

yüzüne yaramaz, yamuk bir gülümseme takıştırdı; dudaklarını yaladı. "çok seksisin."

"biliyorum."  büyük olan ayakta rahatsız etmeyen, ufak adımlarla dolanmaya ve bir takım işlerle ilgilenmeye devam ediyordu. bu, oldukça gereksiz ; akat bir o kadar da olağan görünen bir tavırdı. sonra aradığı şeyi bulmuşçasına küçüğüne yöneldi bir soru sordu.

"külünü nereye döktün bunun?" bu oldukça mantıklı bir girişti çünkü jungkook, devasa salonun ortasında yanında bir paket sigara ve en yakın marketten alınmış olduğunu fazlasıyla belli eden bir çakmakla yatıyordu ve etrafında hiçbir döküntü yoktu.

takılmadı, patronu sanki dünyanın en komik şakasını anlatmış gibi büyük bir kahkaha attı. "ağzıma soktum."

jimin kafasını seni aptal dercesine salladı, ya da bir gram aklın yok. veya seninle ne yapacağım ben tarzında; lakin bunların bir önemi var gibi görünmüyordu çünkü küçük, hiçbir olanı umursamadığını oldukça abartılı bir tavırla belli ediyordu. ya da öyle gösteriyordu. yine de bu davranış, onda son model bir kıyafet gibi güzelce ve sırıtmadan oturuyordu.

genç çocuk gözlerini kapattı ve derin bir iç çekiş verdi. "üzerime otursana."

büyük olan tekrardan karşısındakinin görmeyeceği, dalgayla karışık bir tebessüm koydu ve onun emrine uydu, dediğini yaptı. bununla birlikte jungkook da ağır bir hareketle başını geriye atmıştı. "oh, rahatladım."

"bununla rahatladıysan, işimiz var demektir jungkookie."

genç çocuk bu sefer hızlandı, kafasını dikleştirdi. bay park'ın taptığı siyah gözlerini kocaman açtı ve sevimli bir azarlamaya girişti.

"istersem kirpiğinden bile rahatlarım jimin, sanane! dilersem burnuna bakarak bile boşalırım ve-inan bana, bu, seni hiç ilgilendirmez.

jimin küçük bir kahkaha attı. "tamam tamam, sinirlenme ufaklık. bir şey demedim."

jungkook omzunun yanındaki pakete uzandı. üzerindeki çocuğa yöneltti. "yaksana."

bay park bu tekliften hoşnut kaldı. çok düzenli olmamakla birlikte bir içici olduğu kesindi ve az önceki bitmeye ramak kalan sigara onu tatmin etmemişti. dikdörtgen plastikten çektiği tek dalı ateşledi, çakmağı bir köşeye bıraktı.

"yüzüme üfle." büyük olan bu öneriyle suratını buruşturmuştu. "çok klişe ve ergence değil mi? çocuk musun sen jungkook?"

küçüğün irisleri hala açılmamıştı. kafasını öbür yana çevirirken sevimli bir kıkırtı bıraktı. "evet, çocuğum; bebeğim hatta. senin bebeğin."

park işaret parmağıyla onun anlını iteledi "bir daha sakın benim flört cümlelerime laf etme." jeon bu hareketle kısa bir acı çekti fakat çabukça kendini toparladı "tamam, etmem."

kimsenin hala hiçbir eylemde bulunmamasına karşılık genç çocuk az önceki karışıklığı çözmek adına konuştu. "bilmem" dedi "hoşuma gider diye düşünmüştüm." yine büyük bir soluğu geride bıraktı. "tanrı aşkına jimin"

"sadece üfle işte."

jimin sigarasından büyük bir pay aldı. küçüğünün üzerine eğildi. nefesini yavaş yavaş suratına bıraktı, bu şekilde gerçekleştirdiği iş oldukça uzun sürmüştü. jungkook ise gözlerini kapatmış, dumanın sanki bir ilkbahar meltemi alıyormuşçasına tadını çıkartıyordu. park jimin'in soluğu; yumuşak, siyah saçlarını havalandırıyordu. dudaklarında hafif bir tebessüm takılıydı.

park bunu bir kez daha tekrar etti ve sonraki hamlenin kendisinden gelmesine izin verdi. bu sefer genç çocuğun zaten aralanmaya meyilli ağzına bıraktı nefesini. jeon ise -zararlı bir durum olmasına rağmen- hiç öksürmeden ve aksilik çıkarmadan dumanı yuttu. dudakları değiyor denebilecek uzaklıktaydı. yine de küçüğüyle oynamak onu memnun ederdi. sigarasını aralık parçalara bırakmaya devam ediyordu. bir yandan da dudaklarını sağa-sola, yukarı-aşağı sürtmeyi ihmal etmiyordu. bu, jungkook'un vücudunun her bir noktasının karıncalanmasına sebebiyet verdi. en sonunda kafasını çevirerek bu olayın sonlanmasına neden oldu.

"kes şunu, fena oluyorum."

büyük olan doğruldu, kalçasını hemen altındaki şişkin bölgeye sürttü. "evet, bunu hissedebiliyorum." jungkook üzerindeki bedenin belini pat patladı. "kalk üstümden."

park jimin ona uyum sağladı. ayaklandığında genç çocuk çoktan oturur pozisyona gelmişti bile. "dans et." günün binici emrivakisini verdiğinde patronunun yüzünü şaşkın bir ifade bürümüştü

"dans mı edeyim?"

"evet." küçük olan diğerinin nereden çıkardığını bilmediği çalıcı kumandasıyla bakmadan -geçen sefer onun yaptığı gibi- birkaç hareket yaptı. bazılarını atladı, birazını otuz saniyeye yaklaşık bir süreyle dinledi, bir kısmını bakmadan geçti; sonunda karar kıldı.

[ şarkı; 5sos - teeth ]

park jimin'in ekrandaki ismi okumak için gözlerini kısmasına gerek yoktu. aldı, alındı ve bildiği şarkının alıştığı ritmine anlık bir kurgu yapmaya başladı. tarzına hakaret etmeyen bir tonda güzelce koreografisini gerçekleştirdi, bitirdi. ve jeon tüm sürede onu izledi.

"bir daha, park jimin" dedi "yaptığın işe zanaat diyecek olursan seni mahvederim, duydun mu beni? sen bu olay için doğmuşsun. sonraki hayatında bir köpek olarak doğsan bile sanatçı olurdun. doğrusu; nerede var olursan ol, yine de sanatçı olurdun."

bu sözler, büyük olana ağır geldi. aslında normal bir insan gibi söylenenleri iltifat olarak almalıydı ama almadı, alamadı, beceremedi. düşünceleri küçüğün sesiyle bozuldu.

"kendine bir sandalye çek." yine ikiletmede kenarda duran ahşap oturaklardan birisini salonun ortasına sürükledi, bu sırada kulak tırmalayıcı bir yankıya sebep oldu. oturduğunda hâlâ yerde durana baktı. "sen ne yapacaksın?"

"ben burada oturacağım." jimin buna kızacak oldu, sonrasında nedense vazgeçti. genç çocuk ağzının içinden mırıldandı. şişe çevirmece oynayacaklarına dair bir şeyler söyledi. eliyle parkenin üzerindeki -bay park, onun bunu ne zaman yarattığını bilmiyordu- hayali şişeyi çevirdi.

jungkook boşluğa bakıp gerçek olmayan şişesinin durduğuna emin olduktan sonra bakışlarını önünde oturan jimin'in kucağından gözlerine çıkardı. büyük olan bu hareketle anlamıştı ki soruyu alan kendisi oluyordu. "dürüstlük." dedi uysal bir tonla.

"bana kırıldın mı?"

bay park'ın tüm suratına acıyla karışık ince bir gülüş yayıldı "bence bu sorunun cevabını zaten biliyorsun jungkook."

genç çocuk kafasını utançla yere eğdi. "aptal bir domuz olduğumu biliyorum. sadece oraya o kadar sunmi odaklı gelmiştim ki böyle bir şeyler döneceği hiç aklıma gelmedi."  büyük olan diğerinin kendisine hakaret ediş biçimine tebessüm etti. "bir hata yaptığında hala o vaktin içindeyken belli bir derecede geri döndürecek şansın vardır jungkook. ve sen de bu şansı kullanabilecek kadar zeki bir çocuksun, haksız mıyım?"

"haklısınız." sonra onun alt vücuduna daha çok yaklaştı. aslında tam tabirle, zaten dizinin dibinde oturuyordu fakat yine de biraz daha büyük bir yakınlık kurmak istemişti. "ama lütfen gelin."

jimin yerdeki çocuğun saçlarını karıştırdı. "çok bir önemi yok, çiçeğim. kafanı bu kadar taktığına değmez." evet, belki de abartı edilecek bir konu değildi; lakin jungkook'un içi rahat etmiyordu. iki elini patronunun sağ dizinde birleştirdi, yukarı doğru ona yaslandı. sevimli bir ifadeye büründü. "hem, bakın; eğer siz gelmezseniz yugyeom'u çağırırım ben de."

bay park günün bininci alaylı kahkahasını verdi. jeon'a yaklaştı "beni bununla mı tehdit ediyorsun ufaklık?" genç çocuk ayıbı ortaya çıkarılmış gibi birkaç saniye zeminde bir taraflara bakarak düşündü, sonra yeni bir şey buldu. "o zamaaan..."  kafasını boynuna doğru büktü "sizi bir daha öpmem."

büyük olan biraz afallamış gibi yaptı, ardından kendinden emin bir ifadeyle jungkook'a eğildi, çenesinden kavradı. "tamam, ben seni öperim ve bu..."  fikir ararcasına başını yukarı çevirdi, gözleri tavanı taradı "çözülmüş olur?"

"bay park" sesi mızmız çıktı "lütfen böyle yapmayın." jimin onu hafifçe iteleyerek başlattığı oyuna devam etme gerekçesiyle devam eden konuyu kapattı. bu bir bahaneydi.

"bu soru gereğinden fazla uzun sürmedi mi? sıra bende, çeviriyorum."  basit bir hareket yaptı ve az önce küçüğün ona yaptığı gibi şişenin cevap kısmı jeon'da durmuş gibi davrandı.

"kaç şişe içtin?" genç çocuk omuzlarını silkti "bay park!" yükseldi, "daha doğruluk demedim bile!"

"dedin." siyah saçlı adam o kadar ciddi davranmıştı ki jungkook küçük bir dedim mi bırakıp kendini sorguladı. sonra ikna olmuş olacak ki, diğerine döndü "kızmayacağınıza söz verirseniz söylerim."

"söz."

"beş." jimin onun verdiği sayıya odaklanamadı, kızamadı bile. çünkü bu koca bebek, ağzından çıkana tezat düşecek şekilde sol elinin üç parmağını açmış gösteriyordu. o yüzden alkol mevzunu sonra konuşulacaklar olarak işaretledi listenin arkalarında bir yerlerinde

"neden içtin jungkook?"  jungkook kafasını yaramaz bir hareketle kaldırdı. "siz de cevabını bildiğiniz şeyleri soruyorsunuz bay park." büyük olan cevabını almıştı sizi kırdığım için.

ifadesini düzleştirdi. işaret parmağını öbürünün anlına dayadı, itekledi "birini kırdın diye içki mi içilir jungkook? yapma böyle, kendini yakarsın."

jeon gözlerini dikti. "yaktım zaten jimin." jimin bunu duymak istemedi. "sen yandın ama ben bile bile yakıldım, anladın mı beni?" park anladı ve anlamamış olmayı diledi.

jungkook bunu hemen unuttu, yüzünü şaşkın bir ifadeye soktu. "hey! bu ikinci soruya girer. hile yaptınız bay park." büyük olan onun zaten yaklaştığı dudaklarına masum bir öpücük kondurdu "ödeştik mi?" genç çocuk cevap vermedi fakat gözlerini kapatıp gülümsemesi ve suratına oturan memnuniyetle kendini göstermişti.

şişeler döndü, formaliteler yapıldı; jeon bir soru daha sordu. "saçınız şimdiye dek hep siyahmış-yani bundan önce. fakat ben sizi hiç öyle görmedim. neden pembeye boyattınız?"

"seni tanıdığım gün boyadım."

"neden?"

"içsel bir değişikliği, geleni ve gelmekte olanı dışa vurmak için. oldu mu?"

"tahminleri kuvvetli bir adammışsınız."

"hakkımda öyle söylendiği olur."

"ilk gün şapka taktığınız için görmemiştim. aslında görsem bile dikkat edecek durumda değildim. demek ki sizin için bunu ifade ediyorum." yüzünü buruşturdu. "tanrı aşkına, pembe kız rengi bay park. beni bununla mı sembolize ettiniz?"

jimin acıtmayacak derecede küçüğünün anlına bir fiske vurdu "kız rengi diye bir şey yoktur, jungkook."  jungkook gelen darbeden dolayı başladığı küçük sızlanması ile meşguldü.

"ve evet, eğer soruyorsan; benim için o an bunu ifade ettin ve hala da etmeye devam ediyorsun. japonya'daki kiraz çiçekleri gibi yerin." jeon onun sakuralardan bahsettiğini anladı, biraz kızarmasıyla birlikte başını öne eğdi.

"bundan etkilendim ve utandım." sonra az önceki konuşma hiç yaşanmamış gibi ifadesini düzleştirdi, hızlı bir hareketle önündeki şişeyi çevirdi.

"sıra bende. meydan okuyorum."

...
neeeye meydan okuyorsa bu jungkook

Continue Reading

You'll Also Like

557K 30.2K 41
Anonim bir şekilde magazin sayfası yöneten Beren, paylaştığı sıradan bir haberin tüm hayatını değiştireceğinden habersizdir.
55.9K 905 63
Tamamen bana göre
79.7K 5.4K 45
T A M A M L A N D I √ Şebnem, kitapçıdan rastgele bir kitap satın alır ve o kitabı okumaya başlar, kitabın yazarını ise daha önce tanımamaktadır. Ras...