KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

8.9M 519K 291K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER

167K 9.6K 5K
By Asli_Han1453

Merhaba çiçeklerim 🌼

Lâcivert çiçeklerim nasıllar bakalım?

Yoklamamızı alalım 🦋

Sizleri çok bekletmeden, uzunca bir bölümle geldim. Bir önceki bölüm gibi Akif Karan ve Berceste sahnelerinin ön planda olduğu bir bölüm oldu.

Diğer karakterleri özlediğinizi biliyorum ancak çiftimizin böyle bir bölüme ihtiyaçları vardı. Gelecek bölüm inşallah bir aksilik olmazsa yan karakterlerimizin de olduğu bir bölüm olacak.

Oylardan hiç memnun olmadığımı söylemek istiyorum. Sizlerden ricam oylamadığınız bölümleri oylamanız, kitabın büyümesi sizin ellerinizde. Ben sizden bir reaksiyon almazsam yazamam ki. Sizin oy ve yorumları beni motive ediyor.

Okuduğunuz saati alabilir miyim?

ON BİRİNCİ BÖLÜM 

ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER

Senin canın, benim canım.

Canımı canına saran bir adama tüm benliğimle tutunuyordum. Kalbimdeki yeri her an genişliyor ve ona ait olan ne varsa sığmamaya başlıyordu. 

Akif Karan, 

Canımı canına teslim ettiğim yüreği güzel adam. 

Barut kokan, silah tutmasına rağmen nasırlı elleriyle saçlarımı okşayan ve beni zerre incitmeyen merhametli asker.

Arabanın dar alanında yalnızca soluklarımızın ince sesi duyulurken ucu bucağı belirsiz bir sessizliğe gömülmüştük. Gözlerini gözlerimden çekmemeye yeminli duruyordu. Kirpiklerimi kırpmaya korktuğum, kalbimi çiçeklendiren çok anlamlı bir zaman dilimindeydik. Güzel ve ince düşünceleri yüreğimin kurak topraklarına düşen yağmur damlası oluyordu. İçimde yepyeni umutların filizlenmesini sağlıyordu. 

Ciğerlerine kuvvetli bir soluk çekerek güçlü gövdesini kabarttı. "Seni incitmesine müsaade edemem. Bedeni bir zararı geçtim, ruhsal bir acı dâhi veremez."

Herkes ne yazık ki bizim gibi ince düşüncelere sahip olmuyordu. Konuşurken söz ağzımdan çıkmadan evvel defalarca düşünür, karşımdakini kötü etkileyip etkilemeyeceğini tartıp öyle söylerdim. Kimsenin kalbini kırmak gibi bir hakka sahip değildim. Hiç kimse değildi.

"Kötü bir düşüncesi olmadığına kendimi inandırmak istiyorum ama Sevda'nın davranışları buna izin vermiyor."

Bileğimdeki tahriş olmuş noktaya düşen bakışları sertleşti. Alnındaki çizgiler belirginleşti. "Benim misafirimsin, sana saygı duymak zorunda."

Bileğimi yavaşça parmaklarından kurtardım. Çünkü baktıkça öfkesi artıyordu. Benim yüzümden canının sıkılmasını istemiyordum. "Bunu ben de söyledim. Misafir olduğumu ve kısa bir süre sonra gideceğimi net bir şekilde belirttim." dedim nefesimi vererek. "Ancak düzgün düşünemiyor ve kıskançlık ediyor,"

Onaylar biçimde kafasını aşağı yukarı hareket ettirdi. "Doğru düşüncelere sahip biri değil. Bu yüzden onunla konuşacağım. Bir kez daha tekrarlanması durumunda bu kez sadece konuşmam, gerekli yaptırımı uygularım. Demir parmaklıkların arkasından devam eder kıskançlıklarına. Yarbay ya da eşi umrumda olmaz."

Keskin ses tonuyla başımı kucağıma indirdim. Sevda'nın kalbimi inciten sözlerinden biri sürekli zihnimi meşgul ediyordu. Akif Karan'a sormak istiyor bir yandan da çekiniyordum.

Gerçekten bana acıyor olabilir miydi? Eğer öyleyse çok üzülürdüm. Yalnızca beni Hakan'dan kurtarmasını istiyordum, fazlasında gözüm yoktu. 

Cesaretimi topladım. Kucağımdaki ellerimde oyalanan gözlerimi yeniden onun ilgiyle beni izleyen gözlerine değdirdim. Her ne kadar kendimi cesaretlendirsemde sesimin tonu bunun aksini ispat ediyordu.

"Bana acıdığın için mi yapıyorsun tüm bunları?"

Kavisli kaşları çatılır gibi oldu ve sımsıkı örtülü duran kalın dudakları küçük bir aralıkta açıldı. Alnındaki damarlar belirginleşirken sert sesi arabanın içini doldurdu. 

"O mu söyledi bunu?" 

Kimseyi suçlama gayreti içinde değildim. Sorduğum an pişman olmuştum. Keşke düşünmeden konuşmasaydım. Kendimle çelişmiştim. 

Pişmanlığımı örtmeyen ancak onun öfkesini ortadan kaldıracağını umduğum ılımlı sesimle konuştum. "Ben soruyorum,"

Çenesini sertçe sıvazladı. "Bu kadar şeyden sonra bu senin soracağın bir soru değil!" öfkesi yakıcı bir boyuta ulaşmıştı. Kısacık zamanda beni tanımıştı. Elbette benim soracağım tarzda bir soru olduğunu da anlamıştı. "Bana güvenen birinin soracağı bir soru değil bu! Berceste sen bana güvenmiyor musun?"

Mahcubiyetle başımı kaldırdım. Öyle sertti ki bakışları, ürkmüştüm. "Güveniyorum," dedim oldukça cılız çıkan sesimle. "Herkesten çok sana güveniyorum." dedim daha güçlü bir tonda.

"Sana acımam için bir sebep ver öyleyse bana," derken öfkesi yerli yerindeydi. 

"Haklısın," dedim onu yumuşatmak için. "Sevda aklımı bulandırdı. Özür dilerim,"

"Güven hissetmeseydin şu an yalnız başına yanımda durmayacağını ikimizde iyi biliyoruz. Acımak ve merhamet farklı şeylerdir."

"Özür dilerim," dedim yeniden. 

Sert bir soluk verdi. "Başkalarının zırvalıklarıyla aklını bulandırma. Rahatsız oluyorsan şayet o zaman asla yanına gelip seni rahatsız etmem. Buradan gidinceye kadar beni görmezsin."

Kalbim korkuyla kasıldı. "Hayır hayır," dedim hızlıca. "Senden rahatsız olmuyorum. Aksine yanımda olman iyi hissettiriyor," bunları söylerken son derece samimiydim.

Gözlerini onaylarcasına kapayıp açtı. "Zorba bir adam değilim. Kimseye emr-i vâki de yapacak değilim. Mesleğimin getirisi olarak biraz fazla korumacıyım."

Biliyorum Akif Karan. Sen çok korumacı ve bir o kadar da yüreği güzel bir adamsın.

"Affettin mi beni?" dedim gözlerinin içine bakarken.

"Affedilecek bir durum yok. Sadece böyle saçma sapan şeyler düşünüp ne kendini ne de beni yorma,"

"Tamam," dedim aklımdaki diğer soruyu sormaya hazırlanırken. "Babamdan haber yok değil mi?" dedim hüzünle. 

Sorum üzerine bakışları donuklaştı. Boğazını temizleyerek bakışlarını üzerimden çekti. "Henüz yok,"

"Hiç izine de mi rastlamadınız?"

"Yok," dedi tok sesiyle. "Arıyorlar, merak etme. Bizimlesin bir süre daha. Ayrı eve çıkma mevzusunu da bir daha duymak istemiyorum. Babana ulaşıncaya kadar katlanacaksın bize,"

Yüreğime çöreklenen hasretle nefesim düğümlendi. Babamı çok özlemiştim. Onun kollarının altına girip rahat bir nefes almak istiyordum. Hiç tanımadığım insanlara daha fazla yük olmak istemiyordum. Henüz bunu dile getirmeseler de bir süre sonra bu hoş karşılanmayan bir misafirliğe dönüşecekti.

Benim ailem babamdı. Hem anne hem baba olmuştu bana. Onsuz geçirdiğim tüm zamanlar bana acı getirmişti. 

Aramızda uzun bir sessizlik oluştu. Yufka yüreğimdeki sancı büyüdü. "Ben," dedim sonunda kısık tınıdaki sesimle. "Ne demeliyim, ne yapmalıyım bilmiyorum?" dolan gözlerimi kapattım. Yanağıma düşen tek damla gözyaşı düşmeden Akif Karan'ın parmak ucuna hapsedildi. Dokunuşu bana şifa oluyordu. Yara bandımsın derken samimiydim. Her yarama merhem olmaya özen gösteriyordu. Ben ise yeni yaralar açıyordum. 

Parmaklarının ucunda gözyaşlarım yitiyordu. Sıcak avcuyla kavradığı yanağımda gezinen narin dokunuşlarıyla gönül vadimde bekleyen kelebekler kozalarından sıyrılarak özgürce kanat çırpıyorlardı. Lâcivert göz bebeklerini saran siyah halka genişlerken, "Ağlaman senin zayıflığın değil," dediğinde gözlerim usulca kirpiklerimin geriye kıvrılmasıyla aralandı. Merceğime düşen çehresiyle boğazımda düğüm olan nefesi ciğerlerime indirdim. "Kendini tuttuğunu görebiliyorum. Ağladığını herkes görsün istemiyorsun, bunu da biliyorum," belli belirsiz burnumu çektim. Fazla öngörülü bir insandı. "Benim yanımdayken istediğin kadar ağla. Seni engellemem, Berceste."

Gözyaşlarımı hep sen sileceksen, ağlayamam ki.

Kızaran burnumla karşısında nasıl göründüğümü önemsemedim. Hep en kötü anlarımda yanımdaydı. Aşina olmuştu elbet. "Ben korkuyorum Akif Karan," dedim içimde her an büyüyen korkuyla. Yanağımdaki eliyle tenimi okşadı. Parmak uçlarına hapsettiği acılarımı sarışıyla yüreğimin en sevgi dolu köşesi onunla dolup taşıyordu. "Kimden korkuyorsun? Söyle bana,"

Kirpiklerimde birer çakmak çakıldı. Ürkekleşen bakışlarımı yere indirdim. "Hakan'dan," dedim titreyen sesimle. Dişlerim alt dudağıma saplandı. Dudağımdaki kuru kabuğu çekiştirdim. Soluklandıktan hemen sonra kasvetimi arttıran konuşmamı sürdürdüm. "Sana zarar vermesinden çok korkuyorum,"

Kendimden geçmiştim. Benim yüzümden onun ya da bana yardım eden diğer insanların zarar görmesine tahammül edemezdim.

Sözlerimi bitirdiğimde kalın kaşları gözlerinin üzerine indi. Dudakları yoğun bir nefesi uğurlarken bakışları ok misali gözlerime saplandı. "Bana hiçbir şey yapamaz. Bunun için endişe etme,"

Boğazımda düğüm olan nefesi usulca ciğerlerime indirdim. "Bunun garantisini veremeyiz. Akli dengesi yerinde olmadığı gerekçesiyle hâkim onu tutuklu yargılamayacak. Bu hep böyle oldu,"

"Geçmişi sil aklından," deyip yeniden ıslanan yanaklarımı beni incitmeden sildi. "Ne sana ne de çevrendekilere zarar veremeyecek,"

"Sana her konuda inanıyorum, Akif Karan. Lütfen beni yanlış anlama. Ancak ne yaparsak yapalım o adam bir yolunu bulup gittiği yerden döndü ve bana zarar verdi,"

Göğsü gergince şişti. "Güzelim, bende sana diyorum ki; bana güven. Her şey bizim lehimize. Birkaç gün sonra adliyeye sevk edilecek, mahkeme olacak. Korkacağın hiçbir şey olmayacak,"

Mahkeme salonunda yeniden onu görecektim. Kalbim ürperdi. 

"Ama tutuklanmazsa geri gelir," dedim beynimde dönüp duran senaryolarla.

Korkuyla titreyen göz bebeklerim buğulanıyor ve onu puslu görüyordum. Yanaklarıma düşen her damlayı beni incitmeden silmeye devam ediyordu. "Tutuklanacak," dedi net bir şekilde. "Sen kafanı yorma, Argun'la onun aleyhine olacak bir sürü kanıt bulduk. Akli dengesi de yerinde orospu çocuğunun. Birkaç doktora para yedirip sahte belge çıkarttırmış. Evrakta sahtecilikten de yatacak, hiç endişen olmasın,"

Akli dengesi yerinde demesiyle donup kaldım. Bunca yalanla mı benim hayatımı mahvetmişti? Sevinci ve nefreti aynı anda tadıyordum.

Heyecanla çarpan kalbimle, "Gerçekten mi?" dedim. 

Yüzündeki kasvet dağıldı. "İnan bana, bundan sonra seni rahatsız edemeyecek."

"Teşekkür ederim," dedim sesime yansıyan mutlulukla. Onun her sözüne inanıyordum. Yapacağım diyorsa yapardı. İkimizin de üzerindeki kara bulutlar dağılmıştı. Ellerimi birleştirip kalbime bastırdım. "Allah'ım sana şükürler olsun," dedim içten bir gülümsemeyle.

Çarpık bir gülümseme yerleşen esmer suratına bakarken kalbimde anlık bir zelzele oluştu. Yanağımdaki eli boynuma doğru indi. Kemikli yapıdaki uzun parmaklarıyla dokunduğu her noktam cayır cayır yanıyordu. "Seninle ilk karşılaşmamızda bir anlaşma yapmıştık, hatırlıyor musun?" zihnimi yoklarken o beni bekletmeden yanıtladı. "Babanı buluncaya kadar bana teşekkür etmeyecektin," demesiyle şaşkınca ona baktım. Ben onu unutmuştum çoktan. "Sen inatla bunu yapmaya devam ettin," çenemle boynum arasındaki noktayı boydan boya okşayarak şah damarımın bulunduğu yere sürükledi parmağını. 

Gözlerim dokunuşlarının etkisiyle kapanmaya meyillenirken, kirpiklerimi geriye iteledim. Başı her saniye biraz daha bana yaklaşırken nefeslerimiz yüzlerimiz arasında mesken kurmuştu. "Berceste Akıncı," dedi etkileyici bir sesle. "Hayatıma paldır küldür girdin ve merkezine yerleştin," diye devam etti. "Söyle bana sana ne ceza vereyim?"

Bakışlarının yakıcılığıyla dilim damağım kurumuştu. Yanaklarımdaki tatlı pembeliklerde gezinen göz bebeklerinde peyda olan muzip ışıltılarla yutkundum. "Bir de yanımda her an pembe bir renge bürünen yanakların var tabi," nabzımda duraksayan baskıyla gözlerimi kapattım. "İlla ceza mı vermen gerekiyor?" dedim gözlerimi yeniden aralarken. Ferah nefesi burnum ve çenem arasındaki noktalara ılık bir esinti hâlinde vuruyordu. "Hmm," dedi genizden gelen erkeksi bir tonda. Boynumdaki elini kavrayarak kucağıma indirdim.

"Cezadan önce bir ricada bulunabilir miyim?" dedim kirpiklerimin altından sevimli bakışlar atarak. 

"Senin isteklerin için sınırımın olmadığını söylemiştim," dedi boğuk sesiyle. 

"Hayranlarını benden uzak tutmalısın," dedim sakince. 

Gözleri kısılırken esmer suratında eğlendiğini belli edercesine bir ifade oluştu. "Ne hayranı?"

Eli hâlâ kucağımdaki elime kenetliydi. Parmaklarıyla arada parmaklarıma dokunuyordu. 

"Bence ne hayranı olduğunu iyi biliyorsun," dedim tek kaşımı kaldırarak. 

Başını koltuğun kolçağına yasladı. "Meydan okuyan kadınlar hep ilgi alanımda olmuştur," demesiyle kaşlarım çatıldı. Kadınlar kelimesindeki çoğul ekten hoşlanmamıştım. Alnımı kaşıdım. Hangi kadınlar demek istiyordum ancak bunu sormaya hakkım var mıydı bilmiyordum. 'Sana ne?' derse ne derdim hem.

"Sor hadi," deyince arabanın içinde gezinen bakışlarımı yüzüne tuttum. 

"Ne?" dedim anlamayarak. 

"Kıvranıyorsun, sormak istediğin neyse sorabilirsin,"

"Yo, bir şey soracağımı da nereden çıkarttın!"

Dudaklarını yaladı. "İyi inelim o zaman. Randevu saatine beş dakika kaldı,"

Arabanın kulpuna uzanan elimi ani bir kararla geriye çektim. Bu esnada Akif Karan kontaktaki anahtarı çıkarıyordu. "Hangi kadınlar?" dedim tek nefeste. Başını ağırca bana çevirdi. Esmer suratındaki capcanlı mimiklerle utançla dudağımı dişimle ezdim. "Annem, Pınar teyzem, Duha ve şimdi de sen," diye sıraladı. Yutkundum. "Listede kıskanacağın herhangi bir dişi yok bence. Sence var mı?"

Kaşlarımı derince çatarak boğazımı nazikçe temizledim. "Kıskanmak demeyelim de merak diyelim,"

Çarpık gülümsemesi dudaklarına mesken tutarken, "Meraklı kadınlar da ilgi alanıma giriyor," demesiyle ofladım. "Akif Karan!" dedim huysuzca. Burnumun ucuna parmağının ucuyla hafifçe vurdu. "Seni de ağıma düşürdüğüme göre önümüzdeki maçlara bakabiliriz," deyip arabadan indi. Onun arkasından bende kapıyı açarak karla kaplı hastane otoparkına ayak bastım. İnmeden önce Akif Karan elini uzatarak, "Yerler oldukça kaygan görünüyor. Elimi tutmak istersen çekinme," dedi. Dalgaya aldığı belliydi. Yerler hiç de kaygan değildi. 

Arabadan inip kapıyı kapattım. Elindeki anahtarın düğmesine basarak kilitledi. Atkımı sıkıca boynuma doladım. Kıstığım gözlerimin arasından onu izlerken "Elimi tutmak için bahane arıyor olabilir misin?" diye sordum.

Omuzlarını kaldırıp indirirken serseri bir gülüşle, "Kim bilebilir ki?" dedi ve hastanenin giriş kapısına doğru yürümeye başladı. 

"Üç kâğıtçı," dedim yanında ilerlerken. 

Bir anda şapkam gözlerime inip görüş açımı kapatırken sendeledim. Belime dolanan güçlü kol ile dengemi sağladım. Atkının kapatamadığı kısımdan kulağıma değen ılık nefesle kalbim atış hızını hiç olmadığı kadar arttırmıştı. "Üç kâğıtçı demek. Ne ayıp, senin gibi narin bir kıza böyle kötü sözler söylemek hiç yakışıyor mu?" deyip nefesini boynuma doğru üfledi. 

Gözlerimi kapatan şapkayı parmağımla arkaya iteledim. Yüzümü omzumun gerisinde kalan adama çevirdim. Muazzam bir ışıltıyla parlayan göz bebekleriyle nefesimi kesecek bir şekilde gülümsüyordu. Yutkunup sersemleyen kalbimin üstüne elimi bastırdım. "Düşecektim," dedim kızgınca. "Kötü müsün acaba?"

Belimdeki kolunun varlığını unutturmak istemezcesine sıklaştırdı. Parmaklarının baskısını üzerimdeki kabanın kalın kumaşına rağmen oldukça belirgince hissediyordum. "Bu kollar sen düşme diye var," deyip göz kırptı. Kalbim yıldız misali avuçlarına düştü düşecekti. İnsafsız adam bir kadını nasıl etkileyeceğini iyi biliyordu. Bakışlarımı kalbimin düzensizleşen ritimleriyle ondan ayırdım. 

Önümdeki devasa binaya bakarken tabelasındaki isimden özel bir hastane olduğunu anladım. 

Merdivenleri elini belimden ayırmadan, bedenlerimiz arasındaki sıfır mesafeyle aşındırdık. Otomatik kapıdan girince karşımızda yer alan danışmanın sol tarafındaki asansöre ilerledik. Beklememize gerek kalmadan asansör bulunduğumuz kata inmişti. İnenlerin ardından kabine geçtiğimizde bizden başka dört kişi daha binmişti. Akif Karan çıkacağımız katın düğmesine bastı. Omuzlarımız birbirine değerken bakışlarım karşımdaydı. Biraz önceki yakınlığımızın verdiği rehavetle sıkışan kalbimi rahatlatmaya çalışıyordum. Asansörün kapıları iki yandan içe doğru kapanırken karşıdan koşarak gelen doktoru görünce elimi kapıların arasında soktum ve kapıların kapanmadan aralanmasını sağladım. 

Yeniden açılan kapıdan içeriye giren genç doktor soluk soluğa elini göğsüne yaslayarak nefeslendi. Bakışları beni bulurken, "Teşekkür ederim," dedi samimi bir biçimde.

Nezaketen, "Rica ederim," deyip gülümsedim.

"Burada mı görev yapıyorsunuz? Sanki sizi daha önce görmüş gibiyim?" fazlaca yapışkan biri olduğunu düşünmemiştim. Yanılmıştım. Sorusu biraz tuhaf ve gereksizdi.

Doktorun masmavi gözleri benim üzerimde sabitlenirken arkamdaki güçlü gövdenin kasıldığını sırtıma değen sıcak göğsünden anlamıştım.

Cevap beklediği yüzündeki ifadeden net bir şekilde belli oluyordu. Daha fazla konuyu uzatmamak için kısa ve öz bir yanıt verdim. "Hayır, ben hastayım. Burada çalışmıyorum,"

"Ah öyle mi? Pardon biriyle karıştırdım sanırım. Yüzünüz çok tanıdık geliyor oysaki,"

Asansör durup dört kişi inerken üçümüz kalmıştık. Yeniden hareket ettiğimizde Akif Karan sert sesiyle konuşmaya dâhil oldu. "Önüne dön koçum, taktiğin fazla eski,"

Gözlerimi kocaman açtım. Doktor allak bullak olmuş bir suratla, "Siz beni yanlış anladınız beyefendi? Sadece hanımefendiyi birine benzettim," dedi. 

"Ben seni anladım da sen beni anlamadın sanırım. Önüne dönüyor musun yoksa yardımcı olayım mı?"

"Hanımefendi rahatsız olmazken siz niçin olaya müdahil oluyorsunuz?"

Akif Karan ellerini iki yanında yumruk yapıp öne doğru bir adım attığında göğsü sırtımla çarpıştı. Yere daha kuvvetli basarak onun hareket etmesine engel oldum. 

"Akif Karan," dedim sakince. "Sorun yok,"

"Benim yanımdaki kadına yavşamaya devam edersen olacaklardan sorumlu olmam!"

Doktor aceleyle bize sırtını döndüğünde şaşkınca asansördeki gerilimi izliyordum.

Başımın yan tarafına kapanan büyük el ile yanağım Akif Karan'ın göğsüne yaslandı. Boğuk sesini fısıltı hâlinde işittim. "Bana dön, biraz daha beyaz önlüklü herifle bakışmaya devam edersen, o iti buraya gömerim!"

Hızlıca yüzümü kaldırdım. Belimin arkasında hissettiğim eliyle sırtımı asansörün duvarına yasladı. Başını eğerek boylarımızı sabitledi. Ağzımı kapatan atkıyı aşağıya doğru çekiştirdim. Kısık bir sesle konuştum. "Hani emr-i vâki yapmazdın sen?" 

Lâcivert gözleri kısılırken nefesini yüzüme vererek, "Sen başkasın, o herif başka," dedi.

Tek kaşımı kaldırdım. "Nasıl başka? Şu an bana da emir veriyorsun,"

"Yapmayabilirdin. Ama yaptın," dedi ukala bir tavırla. 

"Pekala," deyip eski pozisyonumu alacağım an kolumdan tutup beni durdurdu. "Yeniden mi bakışacaksın o herifle?" 

"Evet, yakışıklı bir herif," dedim kinayeyle. "Doktor da hem. Havalı meslek,"

Alnında belirginleşen bir damarın nabız gibi attığını görünce dudaklarımı birbirine bastırdım. Beni sinir etmeyi iyi biliyordu biraz da o sinir olsun. Ödeşmiş olurduk.

"Yakışıklı demek!" dedi yanakları dişlerini sıktığından içe gömülürken. 

"Hmm," dedim gülmemek için dudaklarımı ısırırken. Onu sinirlendirmek bazen çok keyifli olabiliyordu.

Ellerini cebine koydu ve benden uzaklaştı. "İyi bakmaya devam et,"

Hayal kırıklığıyla bakakaldım. Biraz daha onu sinir etmek güzel olabilirdi. Hemen pes etmişti. 

Bu kez ben ona yaklaştım. Çenem göğsüyle aynı hizaya geldiğinde fısıldayarak konuştum. "O kadar da yakışıklı değilmiş,"

Lâcivert rengin siyaha çaldığı bakışları sertçe beni buldu. "Beni sınama, Berceste,"

"Sinirlenme hemen, sadece sana takılıyordum,"

Asansörden gelen zil sesiyle belimin arkasından ittirdi. "İniyoruz," ona ayak uydurdum. Ben kabinden çıktığımda onu da peşimden geliyor zannediyordum ancak arkama döndüğümde yanıldığımı anladım. Asansörün kapı aralığında durmuş doktorun kulağına bir şeyler söylüyordu. Doktorun gözle görülür oranda yüzünün rengi değişirken Akif Karan suratındaki kazanmış ifadeyle yanıma doğru geldi. Atkımı ve şapkamı çıkarıp elime alırken karşısında durdum. "Ne dedin adama?"

Eliyle elektriklenerek dağılmış olan saçlarımı düzeltti. Nazik dokunuşuyla dizlerim titredi. Bu adama amade olmamak mümkün değildi. Lâcivertleri berrak bir ışıltıyla gözlerimde sabitlendi. "Benim yanımdakı kadına yavşamasının sonuçlarını söyledim."

"Akif Karan!"

"Biliyorum güzelim, adımı söylemeyi seviyorsun. Ancak randevu saatin geldi ve geçiyor," deyip koridorun sonundaki kapıya doğru ilerlemem için işaret verdi. Oflayarak onu arkamda bırakarak koridorda hızla ilerledim.

Arkamdan güldüğünü belli eder bir sesle konuştu. "Biraz önce de bu hızla bana dönseydin de o zibidi doktorla muhatap olmasaydın!" ona cevap vermedim.

Yeşim Hanım'ın sekreteri güler yüzle karşıladı bizi. Akif Karan ismimi söyleyince hemen içeri aldı. Yeşim Hanım büyük, beyaz bir masanın arkasında oturuyordu. Bizim geldiğimizi görünce ayağa kalktı. "Hoş geldiniz, Akif Karan ve Berceste,"

"Hoş bulduk," dedim sakince. 

Akif Karan'la el sıkışınca bende elimi uzattım. "Buyurun, oturun lütfen," deyince Akif'le karşılıklı sütlü kahve tonundaki kadife koltuklara oturduk. "Bir şeyler ikram edeyim size, ne arzu edersiniz?"

"Ben bir şey almayayım," dedim kısık çıkan sesimle. Stres olmuştum. Akif Karan'da bana eşlik etti.

Yeşim Hanım ısrar etmedi ve dikkatini bana vererek, "Nasılsın Bercesteciğim?" dedi nazikçe.

"İyiyim, teşekkür ederim Yeşim Hanım. Siz nasılsınız?"

"Bende iyiyim canım," deyip Akif'e baktı. "Sen de iyisin değil mi oğlum? Annen gelmiş, az önce Gizem söyledi. Hiç haberim olmadı,"

"İyiyim, Yeşim Hanım. Bu sabah geldiler. Ani oldu gelişleri, o yüzden haberiniz olmamıştır,"

Yeşim Hanım güldü. "Zuhal rüzgârı geldi desene,"

Akif Karan başını salladı ve gülümsedi. "Kafasına esince kimse tutamaz, bilirsiniz,"

"Bilmez miyim?" deyip bana döndü. "Güzel kızım, Akif biraz üstünkörü durumdan bahsetti. Öncelikle seni şu konuda temin ederim ki, ne olursa olsun burada konuşulanlar bu odanın dışına çıkmaz. Evdeki görüşmelerimiz ve buradaki farklı. Hiç şüphen olmasın olur mu?"

Başımı salladım. Stresten titrettiğim dizlerimin arasına ellerimi sıkıştırdım. 

"Buraya geldiğini Akif, Argun ve Defne hariç kimse bilmiyor. Sen istemediğin müddetçe de kimse bilmeyecek," deyince Akif'e minnetle baktım. Benim çekindiğimi bildiğinden önceden söylemiş olmalıydı. 

Yeşim Hanım bakışlarını Akif'e çevirdi. "Akifciğim, bizi yalnız bırakabilirsin. Berceste'yle biraz baş başa konuşalım,"

Akif Karan ellerini dizlerine bastırarak ayağa kalktı. İlgili bakışlarını yüzümde tutarak konuştu. "Kapının önünde olacağım. Gitmek istediğin an seslenmen yeterli," 

"Tamam," dedim fısıltı hâlindeki sesimle. Eğilip yanağıma dokundu. "Berceste, konuşmak istemezsen şimdi gideriz. Çekinme kimseden,"

Başımı olumsuzca salladım. "Kalmak istiyorum,"

İç geçirdi. "Seni bekliyor olacağım,"

Dudaklarıma küçük bir tebessüm ekledim. "Biliyorum,"

Akif Karan odadan çıkınca Yeşim Hanım'ın narin çehresine döndüm. "Sana karşı çok ilgili," dedi gülümseyerek. "Öyle," dedim çekimser kalarak.

Masanın üstünde birbirine kenetlediği ellerini ayırdı. "Panik atağın var değil mi?" yanağımı iç tarafından ısırdım. "Evet," dedim sakince. "Ne zaman fark ettin peki bunu?"

Geçmişin en sancılı dönemlerini anımsamak bana iyi gelmeyecekti. Henüz hikâyenin başındayken kalbim bu denli acıyorsa buradan çıktığımda nasıl hissederdim kim bilir?

Yeşim Hanım'ın benden bir cevap beklediğini bildiğimden düşüncelerimi toparladım. Derin bir nefes alarak kendimi biraz sonraya hazırladım. "Annemi kaybettiğimde," derken sesimdeki acıdan yüreğim yandı. Yanmak sonu belli bir eylemdi. Lâkin ben yıllardır yanıyordum. Kül olmak deyimi beni anlatmaya yetmiyordu, zira yanışım son bulmuyordu.

Bakışlarına hüzün çöktü. "Üzgünüm, başın sağolsun," dedi samimiyetle. Bir şey diyemedim yalnızca başımı hafifçe öne eğdim. Kelimelerim bugün acılarıma küskündü. Kırılgan gönlüm köşesine çekilmişti.

Oturduğum koltuğun önündeki kare şeklindeki beyaz sehpanın üzerindeki bibloda göz gezdirdim. Melek kanatları olan bir kız figürüydü. 

"Nereden başlamak istersin anlatmaya," diyen kadına doğru başımı kaldırdım. Sabırla benim konuşmamı bekliyordu. Alışkındım bu duruma. Bir sürü doktor görmüştüm. Sayısız ilaç almıştım.

Sırtımı kadife koltuktan ayırdım. Sızlayan gözlerimi birer kez kapayıp açtım. Kum atılmışcasına sızlıyordu. 

Annemden bana kalan acı hatırayla karanlık geçmişimin ilk sayfasını çevirdim. "Annemi kaybettiğimde çok küçüktüm. Birinci sınıfa gidiyordum."

Anılarım hızla zihnime doluştu. Heyecanla karnemi göstermek için eve geldiğimde onu ölü bulmuştum. Bu bende çok büyük bir travmaya sebep olmuştu. Günlerce uyku uyuyamamıştım. 

"Uykularımı o zaman kaybettim. Karanlıktan korkuyordum ve gözlerimi kapatamıyordum. Psikolojik tedavi gördüm ve tam anlamıyla olmasa da iyileştim. Geceler eskisi kadar kötü hissettirmemeye başladı. En azından üç ya da dört saat uyumaya başladım. Ancak şimdi iki saati geçmiyor bu süre,"

Sonra.

Karanlık korkusunun yerini başka biri aldı.

"Şu an ki uyuyamamanın sebebi ne peki?"

Akif Karan bir şeylerden bahsetmiş olmalıydı.

"Hakan," dedim yalnızca.

"O kim?"

"Üvey annemin kardeşi. Babam, annem vefat edince Semiha Hanım'la evlendi. Hakan'da onunla birlikte bizimle yaşamaya başladı,"

Başını salladı. "Hakan seni rahatsız mı ediyordu?"

"Taciz ediyordu," dedim soluğum bir kuş misali boğazımda çırpınırken. "Her gün," diye sürdürdüm. Koltuğun kenarlarını sıkan ellerimi oradan çektim. Ellerimi ürpertiyle bedenime doladım. Ağzım aralandı ve soluğum gürültüyle dışarı süzüldü. 

"Ensemdeki nefesini her gece hissediyorum. Dokunuşları çok sahici," gözlerimden dökülen yaşları ellerimi yüzüme kapattığımda fark ettim. Hislerimi yitirdiğim oluyordu. Gözyaşlarımı bazen fark edemiyordum. "İntihar etmeyi hiç aklımdan geçirmedim," diye mırıldandım. "Ta ki bir gün önceki geceye kadar,"

Yüzümdeki ellerimi indirdim. Bakışları ciddiyetle bendeydi. "Bilinçli bir şekilde mi düşündün bunu?"

Akif Karan'ın varlığını görmüştüm. Bilincim açıktı. 

Islak yüzüme düşen saçlarımı geriye iteledim. "Evet,"

"Nasıl vazgeçtin peki?"

Boğuk bir sesle konuştum. "Akif kurtardı,"

Nefesim kesilmeye başlamıştı. Oysa daha her şeyin başındaydım. Dayanmalıydım. 

Yeşim Hanım'da bunu fark ederek, "Devam etmek ister misin? Seansı sonlandırabiliriz," dedi.

Burnumu çektim. Yanaklarımı sildim. "Devam etmek istiyorum," dedim fısıltıyla. "Konuşmazsam daha kötü olacağım, biliyorum,"

"Pekala, devam edelim," dedi gözlerini benden ayırmadan.

"Yalnızca beni değil, ablasını da taciz ediyordu,"

"Ablası mı?" dedi meraklı bir tonda. "Üvey annen yani."

"Evet. Bir gece ona tecavüz etmek üzereyken yakaladım. Çok küçüktüm. Benim onları gördüğümü fark edince beni dövdü."

Bakışları hüzünle doldu. "Semiha Hanım peki bundan babana hiç bahsetmedi mi?"

"Hayır," dedim kalbim zapt edemediğim bir biçimde çarpıyordu. Elimi kalbime bastırdım. Nefeslerim şiddetli bir şekilde beni terk ediyordu.

"Bu pek sağlıklı birinin yapacağı bir şey değil Berceste. Niçin söylemediğini biliyor musun?"

"Tehdit ediyordu," dedim kısık çıkan sesimle. 

"Nasıl?"

"Babamı öldürmekle," dedim nefesim kesilirken. Ellerimle koltuğun kenarlarna tutundum. "Seansı bitirelim," dedi ayağa kalkarken. "Su içmek ister misin?" 

Başım şiddetle dönüyordu. "Akif Karan," dedim fısıldayarak.

Kurtar beni.

Dudaklarıma değen şişeyle ağzım aralandı. Birkaç yudum suyu yuttuktan sonra başımı geriye çektim. Yeşim Hanım bileğimden tutmuş nabzımı kontrol ediyordu. "İyisin canım, korkulacak bir durum yok,"

"Nefesim kesiliyor," dedim gözlerim kayarken. 

"Rahat bir nefes alacağız şimdi birlikte," deyip yüzümü kendine çevirdi. Hareketlerini taklit etmemi sağladı. Nefesim düzene girerken kalp çarpıntım hâlâ düzensizdi. 

"Akif gelsin," dedim kuru bir sesle. O beni kurtarırdı. O hep beni kurtarırdı. Korkuyordum. "Lütfen," dedim rica ederek. 

Babam yokken benim kahramanım olan adama her şeyden çok ihtiyacım vardı.

"Akif Karan!" diye seslendi. Kapı anında şiddetle aralanırken görüş açıma giren heybetli bedeniyle yüreğimin orta yerinde çırpınan kuş duruldu. 

"Ne oldu?" derken endişesi sesine yansımıştı. Seri adımlarla oturduğum yere gelmiş ve önümde diz çökmüştü. Başım koltuğun kolçağına yaslıydı.

"Atak geldi, nefesi daraldı. Nabzı yükselmişti ancak yavaş yavaş düzene giriyor," diye açıkladı Yeşim Hanım. 

Akif Karan beni çok sarsmadan kabanımın düğmelerini açarak kollarımdan sıyırdı. "Nefes alabiliyorsun," dedi teyit etmek istercesine. "Evet," dedim halsizce. "Kalbim çok hızlı çarpıyor,"

Yeşim Hanım, "İlaç alıyor mu?" diye sorduğunda Akif Karan ilaçlarımın adını söyledi. Defne'den öğrenmiş olmalıydı.

"Su içtim, geçer birazdan," dedim telaşlanmaması için. 

Yüzümü ellerinin arasına alarak yüzüme ve gözlerimin altına dikkatle baktı. "Rengini yitirmemişsin," dedi yanaklarıma bakarken. "Sadece tenin fazlaca ısınmış,"

Benzim sararıyordu genellikle. Akif Karan bundan bahsediyordu. 

"Gitmek istiyorum," dedim hastane kokusu midemi bulandırmaya başlamıştı. Krizlerimden sonra hastanede olmak daha beter ediyordu beni.

Ayağa kalkacağım an belimin arkasından ve dizlerimin altından geçirdiği kollarıyla zayıf bedenimi zorlanmadan kucağına almıştı. Yeşim Hanım çantamı kucağıma bırakırken, kabanımı omuzlarıma örtmüştü.

"Bir sonraki seans haftaya bugün olsun, eğer size de uygunsa?" diye sorunca Akif onu onayladı. "İyi günler," deyip bizi odadan çıkarttı. 

Başım kalbinin düzensiz ritimlerinin üstündeydi. Kolumun birini omzuna dolamıştım. Asansöre bindiğimizde yüzümü göğsüne sakladım. İnsanlar bize yadırgayan ve ayıplayan bakışlar atıyorlardı. 

Dışarıya çıktığımızda keskin soğuk dişlerimi birbirine çarpmama neden oldu. Arabaya ulaştığımızda beni tek koluyla kucağında sabitlemiş ve kabanının cebinden arabanın anahtarını çıkarmıştı.

Bedenimi dikkatlice koltuğa bıraktı. Kollarını iki yanımdan uzatarak koltuğun geriye doğru yatmasını sağladı. Geriye çekilirken kurumuş olan dudaklarımı araladım. "Teşekkür ederim,"

Yüzüme dikkatle baktıktan sonra geri çekildi ve kapımı kapattı. Yanımdaki yerini aldığında arabayı çalıştırıp klimayı açtı. Yola çıktığımızda ben sessizce uzandığım yerden onu izliyordum.

Yüzü oldukça gergindi ve kaşları çatıktı. Direksiyonu kavrayan güçlü ellerine baktığımda kollarına uzanan belirgin damarların seğirdiğini gördüm. Sinirli duruyordu.

Hava gün batımıydı. Kar yağmadığından gökyüzü berrak görünüyordu. Geldiğimiz yolda olmadığımızı fark ettim. Trafiğin çok az olduğu bir ara yoldaydık. Beyaz örtüyle kaplanan sık ağaçların arasından ilerliyorduk. Ağaçların bittiği noktada kocaman bir göl vardı. Bazı kısımları buz tutmuş ve küçük adacıklar oluşmuştu. Uzandığım yerden doğruldum ve hayranlık uyandıran manzarayı izlemeye başladım. Araba çok geçmeden yavaşladı ve gölün kenarında durdu. Akif Karan koltuğu eski hâline getirip sırtımı rahatça yaslamamı sağladı.

Bütün kasvetim gördüğüm harika manzarayla uçup giderken, "Çok güzel," dedim camdan aldığım bakışlarımı yanımdaki adama tutarken. Başını geriye yaslamış, gözleri kapalı duruyordu. 

Hastaneye girmeden önceki neşeli hâlinden eser yoktu. Canını sıkan bir durum olmuştu. 
 
Dikkatle yüzünü incelerken, "Akif Karan iyi misin?" dedim çekinceyle. "Kötü bir şey mi oldu?"

Âdem elması ağırca yutkunuşuyla ahenkle hareket etti. "Berceste," dedi boğuk sesiyle. Gür, siyah kirpikleri geriye doğru açılırken başını bana çevirdi. Lâcivert irisleri mıh gibi benim kahverengi göz bebeklerime saplandı. "Kötü bir haber mi aldın?" dedim yüksek tutmadığım sesimle. Benim dertlerimle uğraşması yeterince kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. 

Gözleriyle yüzümü arşınladı. Dudakları aralandı ve esefli bir soluk onu terk etti. "Nasıl dayandın?" dediğinde kalbime bir ateş düştü. 

"Neye?" dedim acı yutkunuşlarımın arasından.

"Tüm bu yaşadıklarına,"

"Alışıyor insan," dedim kısık çıkan sesimle. "Her acıya alıştığın gibi buna da alışıyorsun,"

Yüzü acıyla kasıldı. "Neden daha önce bulmadım seni?" dediğinde dolan gözlerimi kırpıştırdım. "Neden daha önce gelmedin bana?"

Merhametin ete kemiğe bürünmüş hâliydin sen, Akif Karan. 

"İmtihan değil mi bu yaşadığım? O adamdan kaçışım da bir imtihan, seninle karşılaşmam da,"

Lâcivert göz bebeklerini saran çemberin etrafındaki damarlar ak rengi kırmızıya boyadı. 

"Bu yaşadıklarına hiçbir işkence kefaret olmaz," deyip dişlerini sıktı. "Onun rahatça ölmesine izin vermeyeceğim!"

Gözlerimden dökülen yaşları sildim. "Kimseye ölsün diye dua etmedim," deyip gözlerimi önüme düşürdüm. "Ama onun ölmesi için her gece dua ettim. Başımı yastığa her koyuşumda onun nefesini hissetmem, benim ölümüm demekti. Kimsenin canı yansın istemezken o benim canımı hiç acımadan yaktı. Onun zarar görmesini zerre umursamam ancak senin zarar görmeni istemem Akif Karan. Sen askersin. Mesleğine ya da sana bir zararı olacaksa eğer bırak cezasını adalet versin."

"Andım olsun, o orospu çocuğuna öyle acılar yaşatacağım ki, senin döktüğün her gözyaşı için yalvaracak!"

Gidişatımız nasıl, çiçeklerim?

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 103K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
151K 7.2K 47
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
246K 8.5K 24
Sevdiği adamın nişanlanacağını öğrenen Leyla, başka şehirde okumaya karar verir. Ama abisinin düğünü için iki yıl sonra geri döner. Bu geri dönüş, es...
DİLVAN By Helin

General Fiction

3.8M 188K 56
Tek davası okumak olan Avin Mirşad. Bin derdin dermanı olan Maran Mirşad. "Mardin şahidim Maran yüreğimin güneşisin. Dışımı aydınlatırken yüreğimi...