Aşk'a Direniş

Від Jutenya_

3M 159K 185K

Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'... Більше

Tanıtım
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
Derde Héwí (kuma Derdi)
23. Bölüm
İnstagram Hesabımız
24. Bölüm
25. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
31. Bölüm( AŞK'A DİRENİŞ 2)
32. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
33. Bölüm (AŞK'A DİRENİŞ 2)
34. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
35. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
36. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
37. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
38. bölüm ( Aşk'a Direniş 2)

26. Bölüm

51.9K 4.2K 6.2K
Від Jutenya_


Merhaba değerlilerim yine ben geldim.

Okumadan önce lütfen yıldıza basmayı unutmayın.

Öncelikle Aşk'a Direniş 2 milyona gidiyor ve bu beni çok mutlu ediyor. Tiktokda instagram da bize destek verip emek harcayan herkese çok teşekkür ederim. Yaptığı editler de Jutenya etiketini paylaşan herkese dönüş yapıyorum. Emeğinize sağlık hakkınızı helal edin.

Biliyorsunuz instagram hesabım kapandı. Yeni hesap açtım takip etmeyenler lütfen Jutenya82 hesabımızdan bizi takip edin. Kitap tanıtımı ve arkadaşlarımızın paylaştığı çok güzel editleri oradan takip edebilirsiniz.

Ve watpad ailemiz 16k olmak üzere lütfen şurayı Jutenya_ tıklayarak takip edin seni ailemde görmek beni çok mutlu edecek, seninde ailemize katılarak pişman olmayacağını biliyorum.

Bu arada kitabımda ki paragraflar sahneler şahsıma ait taklit edilip kullanılması halinde yargıya gideceğim. Çünkü kimse kusura bakmasın benim yazdığım türde sahneler hiçbir yerde yok. Taklitten gerçekten sıkıldım. Karekterlerime lütfen siz kitap yazmaya çalışmayın ben kendi karekterlerime kitap yazabiliecek kabasitedeyim.

Unutmayın hepiniz benim hayal dünyamın evreninde dünyama değinen yıldız tozlarısınız ve iyi ki yolunuz yoluma denk geldi hepinizi çok seviyorum.

Ve her kitabımda burada yaşanan hayatlardan katıyorum. Mardin'e Tutsak Zerya'nın cımhat yani aşiret toplantısında anlattığı Șahe gerçek hayat hikayesiydi. Bu bölümde küçük Berfin olarak yazdığım olayda ne yazık ki gerçek. Benim günlerce etkisinden kurtulamadığım bir olaydı. Bu hayatlar yıllar önce yaşanmış olsada ben arada kaleme alacağım.
Tekrar edeyim kızlar okuyun önceliğiniz kocanızın kolunuza taktığı altın bilezik değil elinize alacağınız meslek olsun.

Bu bölüm benim için çok özel bir bölüm çünkü bende okuma hakkı elinden alınmış biriyim. Çok şey söylemek istiyorum benim gibi olan çoğu kadına ses olmak istiyorum. Benimle olup benimle aynı kaderi yaşayan kadınların sesine ses olmaya ne dersiniz.

İyi okumalar.

Coğrafya Kader miydi?

Peki bu coğrafya da kadar acı niye yaşanıyordu.

Narin hanım yolda aldığı telefonla gözünden bir damla yaş aktı.

Yine birine yetişememişti.
Gözünden bir damla yaş daha aktı. Gözünde ki yaşı sildi ve direksiyonu kırıp yolunu değiştirdi.

Bilmem kaçıncı defa hüzünle gittiği yere yine üzgün gidiyordu.

Arabasını park edip kapısını sertçe vurup aşağı indi. Ezbere bildiği yolu üzgün ve öfkeli adımlarla yol aldı.

Adli tıptaydı, morg kapısının önünde sessiz adımlarla durdu. Eline verilen dosyaya üzgün gözlerle baktı.
İçerdeki kızın adı Berfin'di. Kar tanesiydi, kardelendi, daha 17 yaşındaydı.

Gözünden bir damla yaş düştü. Kız kardeşiyle aynı adı taşıyordu. Büyük bir nefes aldı. Sırf bu yüzden avukat olmak istemişti. Savcı ve doktorların morgdan çıkmasıyla onlara baktı.

Onlar da üzgündü.

Hepsi her seferinde böyle kötü oluyordu. Doktorun bakire demesiyle gözünden bir yaş daha aktı. Ne kadar da önemli bir şeydi.

Bakire idi yani namussuzluk yapmamıştı. Öldükten sonra bile namusunu kanıtlamaya mecbur kalmıştı. Peki niçin neden öldürülmüștü. Nede olsa bakireydi. O çok önemli zar yerli yerindeydi.

Onları görmezden gelip morga girdi.
Küçük adımlarla ilerledi. Küçük bir beden, bir kardelen, güneşi görmeden solmuştu.

Titreyen elleriyle beyaz örtüyü kaldırıp genç kızın cesedine baktı. Simsiyah saçları teneşirin üstüne dağılmıştı. Zayıf bedeni küçücük kalmıştı.

Savcı Kemal dayanamayıp onun arkasından içeri girmişti. Narin Hanım'ın her seferinde ne kadar etkilendiğini biliyordu.

Onun titreyen ellerini görünce boğazını temizleyip "Asılmış, belki de intihar süsü verilmek istenmiş. Yıkanmadan gömülmüş ve gömüldüğün de canlıymıș çiğerlerinde toprak vardı biz de bir ihbar üzerine mezarı açtık."

Narin Hanım titreyen yeşil harelerini ona çevirip titreyen sesiyle "Neden? "dedi. Artık sadece sesi değil bedeni de titriyordu.

Neden bu sorunun cevabı var mıydı?

Hangi devirde yaşıyorlardı. Hangi çağdaydılar Narin hepsini unuttu. Gencecik bir kız ne yapmıştı da diri diri gömülmüștü.

Düşündü Narin zihni içinden çıkmaz bir hal aldı. Cahile devreninde miydi ki? Kızlar diri diri gömülüyordü.

Bunu hangi vicdana sığdırıp yapmışlardı.

Gencecik bir kız ölümü hak edecek ne yapmıştı? Hangi günahın karşılığı olarak ölüm emri verilmişti?

Savcı kafasını eğip "Biz de tam bilmiyoruz ama aldığımız ihbarda kızın okuldan alınıp zorla evlendirmek istendiği yönündeydi." büyük bir nefes aldı. Bugün aldıkları her nefes eksik gibiydi. Gerçi gencecik bir kız toprağın altında diri diri gömülüp nefes almaya çalışmıştı. Çiğerlerine aldığı oksijen değil toprak olmasına rağmen nefes almaya çalışmıştı.

"Evlendirmek istedikleri adam 56 yaşında denildi." 17 yaşında bir genç kız 56 yaşında ki bir adamla evlenmek istemediği için katledilmiști.

"asılmış ama asılıyken ölmemiş galiba hemen gömüldüğü için bunu anlamamışlar" savcı sesli bir nefes alıp "Tabi biz olayların tam doğruluğunu bilmiyoruz ama yapanın en büyük cezayla yargılanması için elimden geleni yapacağım."

Narin Hanım titreyen bakışlarını savcıdan alıp tekrar karşısındaki ölü bedene çevirdi.

Titreyen ellerini simsiyah saçlara uzatıp "Sana uzatamadığımız el için, duymadığımız çığlıkların için özür dilerim. Canının acısını hissetmediğimiz için özür dilerim."

Sesli bir şekilde ağlayıp "Sesine ses olmadığımız için özür dilerim."

Gözyaşlarını silip "Senin gibi kızlara kör olduğumuz için özür dilerim." dedi.

Narin yetişemediği her hayat için kendisini suçlu görüyordu. Savcı onun tepkisine alışkındı. Gözü yaşlı kadını üzgün gözlerle izliyordu.

Titreyen bedeni ile savcıya dönüp "Cenazesi ne olacak?"

Savcı yüzünü sıvazlayıp "Aile istemiyor, kimse de sahip çıkmıyor." savcı dile dökerken bile kendinden insanlığından utandı. Öldürdükleri yetmezmiş gibi ölüsüne sahip çıkmıyorlardı. Gerçi niye şaşırıyordu ki yada her seferinde bedeni niye böyle buz kesiyordu. Daha kötülerini gördüğü anlarda olmuştu elbette lakin her seferinde aynı şekilde kahroluyordu.

Narin gözü yaşlı bir şekilde "Yaşarken sahip çıkıp koruyamadık, bari cenazesine sahip çıkalım."

Gözündeki yaşları silip kendisini toparlamaya çalışarak "Onu ben yıkarım." dedi sesinde bir annenin evladına olan șevkati vardı. Sanki evladını saracakmıș gibi șefkatliydi.

Savcı kafasını olumlu anlamda sallayıp morgdan çıktı.

Narin Hanım ona yardımcı olması için birkaç kadın daha çağırdı. Abdest alıp hazırlandı.

İçeri girdiğinde onun gibi hazırlanmış kadınlara kafasını olumlu anlamda sallayıp Berfin için son defa yapılması gerekenleri yapmaya başladı.

Narin Hanım'ın elleri yanık izleriyle doluydu. En yakınları bile bu izlerden habersizdi. Sadece böyle anlarda çevresindekiler ellerindeki izleri görürdü.

Berat'ın asker kınası yakılmasın diye ellerini yakmıştı ve ellerinde büyük izler kalmıştı.

Berfin'in saçlarını ikiye ayırıp kefen gömleğini giydirdi. Siyah saçları örüp öptü Berfin çok güzeldi. 17 yaşında açılmamış bir kardelendi, kar tanesiydi.

Ona göre kadın toprak, kızlar da tabiattı.

Berfin zamanı gelmeden toprağa karışmış bir kardelendi.

Genç kızın cenazesine Amed'in kadınları sahip çıkacaktı. Kadınlardan biri beyaz bir gelinlik alıp tabutun üstüne örtmek isteyince Narin Hanım öfkeyle o gelinliği alıp çöpe attı.

Berfin o gelinliği giymemek için ölmüştü. Madem giymek istememişti, tabutun üstüne örtmek de ona saygısızlık olurdu. Narin Hanım ellerine orada bulunan muayene eldivenlerinden ellerine geçirip arkasını döndü. O ve birkaç kadın tabutu omuzlarına alıp sessiz adımlarla morgdan çıktılar.

Onu dışarda yüzlerce kadın bekliyordu.

Berfin'in acısını duyan koşup gelmişti.

Genç bir kadın omuzlarda ki tabutu gördüğü gibi cenaze arabasının şoför koltuğuna geçti.

Diğer kadınlar tabutu cenaze arabasına yerleştirirken zılgıt çaldılar.

Kadının en özgür sesi zılgıttı, duyulmayan ağıtları, bilinmeyen sevinçleriydi.

Yüzlerce kadın ellerini dudaklarına götürüp aynı anda zılgıt çaldı. Zılgıt sesleri Amed'in taş duvarlarında yankı yapıp semaya ulaştı.
Berfin kardelendi, gencecik yaşında beyazı gelinlik değil de kefen olarak giymişti.

Beyaz karda değil kara toprakta solmuştu.

Cenaze arabasının hareket etmesiyle kadınlar ellerinde erbane, dillerinde zılgıt sesleriyle cenaze arabasını takip ettiler.

Narin Hanım yanık ellerine çektiği beyaz muayene eldivenli elleri ile erbaneyi eline aldı. Onların çıkmayan sesine, yasına erbane ve zılgıtlar eşlik etti.

Yeter diyordu Narin, yeter bu kadar öldüğümüz yeter!

Coğrafya kaderdi de onlara niye ölümdü?

Kız olarak doğmaları suçtu.
Okumak istemeleri hata.
Kadın olmaları günahtı.

Parmaklarını erbane vurup Berfin'in çıkmayan sesine ses olurcasına salladı.
Koluna giren elle bakışlarını yana çevirdi. Yanında duranı burada hiç beklemiyordu.

Heja annesine bakıp elini dudaklarına götürdü. Annesinin çaldığı erbaneye çaldığı zılgıt ile destek oluyordu.

Göz yaşının bir tonu yoktu.

Erbane de tek bir tını vardı ve notası yoktu.

Acının da rengi ve tonu yoktu.

Zılgıt seslerinde figan vardı. Gencecik bir kızın olmayan figanıydı bu.
Sokakta onları gören kadınlar arkalarına takılıp gözü yaşlı bir şekilde eşlik ediyorlardı.
Önde cenaze arabası, arkada Narin ve Heja kolkola onların arkasında binlerce kadın.

Çaldığı zılgıt tan sonra Azadiye jine (kadına özgürlük) diye bağırdı biri ona hep bir ağızdan yüzlerce kadın eşlik etti.

Kadın hayattır diye bağırdı başka biri ona da yüzlerce kadın ve bir ağızdan eşlik etti.

Susturulmaktan bıkmış binlerce kadın bildikleri dillerde çığlık atıp seslerini duyurmaya çalışıyorlardı.

Onları birilerinin duyması için kaç dil bilmeleri gerekiyordu. Ya da kaç dil de çığlık atmaları gerekiyordu.

Hawar!

İmdat!

Help!

Mezopotamya topraklarında farklı diller farklı ırklar bir arada yaşıyordu lakin kadın derdini hiçbir dilde anlatamıyordu.

Kadını anlamak için farklı bir aksan farklı bir lehçe farklı bir dil mi gerekiyordu.

Jin Jiyan Azadi diye bağırdı biri erbane ve zılgıt eşlik etti.

Jin kadındı.

Jiyan hayat.

Azadi özgürlük.

Jin kadındı ve kadın yaşamdı. Onun için Jiyan kadından türemiştir. Çünkü kadın hayatı doğuruyordu.

Olduğu coğrafyaya ne kadarda tezattı. Dilinde kadını yaşam olarak dillendirenler kadının yaşam hakkını elinden alıyorlardı.

Sosyal yaşamda karşılığı boştu lakin kadınlar artık ölmemek umuduyla korkmadan yürekten farklı dillerde aynı anlamda haykırıyorlardı ve Amed'i sesleri ile inletiyorlardı. Bugün hepsi bir arada bir daha gencecik Berfin'leri bir daha toprağa vermemek için haykırıyorlardı.

Narin hanımın içi harebeydi. Yanında kolunda ona destek olan kızından destek alarak devam ediyordu. O Berfin gibi ölmemek için çok mücadele etmişti.

Ona sağır olanlara inat çığlık atmıştı.

Lakin Berfin'in çığlığana yetişememişti.

Kimsesizler mezarlığına gömülecekti Berfin.

Arkasında binlerce kadın olmasına rağmen kimsesizdi.

Zaten kimsesiz olduğu için onun çığlıklarını kimse duymamıştı.

Bu diyardan hiç açmayan bir kardelen geçiyordu.

Mezarlığın önüne geldiklerinde Narin Hanım elindeki erbaneyi indirip tabuta doğru ilerledi. Bu nasıl bir kaderdi.

Tabutu omuzlarına alıp yürümeye başladı. Berfin'in tabutunu kadınlar taşıyordu. Heja artık annesinin ne yapmak ne için mücadele ettiğini anlıyordu. Onu hayranlıkla takip etti. O da tabuta omuz oldu. Göz yaşlarını engelleyemiyordu. Onunda isyanı sonuç vermeseydi sonu kara toprak olacaktı.

17 yaşında kimsenin doğru dürüst bilmediği bir köyde kötü kaderine, daha doğrusu ailesine kurban gitmiş bir Berfin.

Mezarlıkta savcı ve üç erkeğin daha cemaat olmasıyla cenaze namazı kılındı. Berfin'in ailesinden kimse yoktu. Kimsesizler mezarlığında kimsesizdi Berfin.

Tabutun kapaklarını açıp cenazeyi mezara yerleştirdiler.

Narin Hanım mezara girip ipleri çözdü.

Dizlerinin üstüne çöküp "Berfin Adem babamıza de ki: Uğrunda cennetten bile kovulmayı göze aldığın kadını hemcinslerin birer birer öldürüyor ve biz kadınlar bunu önleyemiyoruz."

Mezardan çıkıp küreği eline aldı. Karşısında Heja vardı. Diğer kadınlar da onlar gibi sıraya girip ellerine kürek alıp toprak atmaya başladılar. Narin hanım evladını annesine teslim eder gibiydi. Hem toprak o kadar kötü değil diye fısıldayıp gözünden bir damla yaşın toprağa karışmasına engel olamadı. Bedenleri toprağa karışıyordu. Göz yaşları da karışsa sorun olmazdı. Berfin gelin eder gibi toprak üstüne atıyordu.
Her kadın bir kürek atıyordu ama Narin Hanım elindeki küreği hiç indirmiyordu.

Narin Hanım son küreği de atıp yere indirdi.

Mezarın başında onlarca kadının elinde Yasin cüzü Berfin'in ruhu için okunuyordu.

Kısa bir süre sonra gelen kadınlar ellerindeki erbanelerle ilahi okumaya başladı. Onların yasıydı sessiz çığlıklarıydı.

Mezarlığa geldikleri gibi çıktıklarında da zılgıt çaldılar. Gencecik bir kız istemediği bir evliliği yapmadığı için öldürülmüştü. Belki okumak istemişti. Belki de hayalleri farklıydı ama ölmüştü.

Beyaz ona gelinlik değil kefen olmuştu. Onun düğünün de çalınamayan zılgıtlar cenazesinde çalınıyordu.

Zaten zılgıt hem mutluluktu hem de acıydı.

Erbane de hem düğünlerine hem de yaslarına eşlik ederdi.

Zılgıt seslerine erbane eşlik etti.
Madem çığlık atmaları yasaktı. Onlar da bu şekilde seslerini duyuracaklardı.

Giderken Hawar diyorlardı feryad figan bir şekilde. Onların acıları ortaktı. Çoğu zaten istemedikleri evlilikleriyle kendi ailelerinin kurbanıydı.

Kadın bu topraklarda ya kızdı ya da kadın. Bir ortası yoktu!

Gencecik kızlar evliliklerinde sanki sevmeye sevilmeye hiç hakkı yokmuş gibi berdel veya kuma olarak veriliyor eşlerini seçim hakkı elinden alınıyordu. Töre adı altında yaşamları katlediliyordu. Evlendirildikten sonra tek görevleri doğur(t)mak gibi görülüyordu.

Bu coğrafyada "kaç çocuğun veya kaç kardeşin var" sorusuna kız çocuklarını kız kardeşlerini dahil etmeden cevap verenler vardı.

O gecenin yarısına kadar kadınlar bir arada, yan yana, omuz omuza Berfin'in duyulmayan sesi olmaya çalıştılar ve Berfin onlardan bir parçaymıș gibi figan ettiler.

Gece yarısı hepsi gözyaşları içinde evlerine döndüler.

Heja annesiyle beraber eve döndü. Gece annesinin odasına gidip ona sımsıkı sarılarak annesinin kolları arasında uykuya daldı. Ölen genç kız onu çok etkilemişti. Küçük bir kız çocuğu gibi annesinin sinesine sığınıp onun şefkati ile sarıp sarmalanmıștı.

Berfin'in acısı hepsinin yüreğini yakıyordu. Kadınlar üç gün boyunca üstlerine düşen görevi yapıp Berfin için taziye vermişlerdi. Üç gün boyunca erbane eşliğinde ilahi okunup dualar edildi.

*
*
*
Boran Ağa birkaç gündür karısının üzgün halinin geçmesini bekliyordu.

Bugün artık onunla konuşması gerekti. Konağa döndüğünde direkt kendi odasına çıktı. Narin eskiden aralarında ne geçerse geçsin mesafe koyup onu yok saymazdı.

İlk defa böyle davranıyordu ve Boran Ağa bunu kabullenemiyordu.

Narin Hanım da Boran Ağa'nın öfkesinin farkındaydı. Ve bu onun çok hoşuna gidiyordu. Daha yapabileceği hiçbir şeyi görmemişti. Her ne kadar geç olsa da kendisini kaybolmuş bir rüyada yolunu bulmuş gibi hissediyordu.

Boran Ağa kapının kapanma sesi ile arkasını döndü. Narin Hanım'ın içeri girip onu görmezden gelmesi artık katlanamadığı son nokta oldu.

"Narin sen ne yaptığını zannediyorsun? Beni yok saymalar, görmezlerden gelmeler... Gerçekten bu mudur? Çocuk musun sen?"

Narin Hanım aynada kendisine bakıp gülümsedi. Bu daha yapacaklarının başlangıcıydı.

"Ne yapıyormuşum Boran? Niye bu kadar celallendin? Olmayan varlığını görmezden gelmeye karar verdim hepsi bu! Emin ol benim çevremde değişen hiçbir şey yok."

Boran ağa elini boynuna götürüp gömleğinin üst düğmelerini açtı. Narin'in ona aldığı nefesi bile çok gördüğünü hissetiriyordu.

" Narin artık duracağın yeri bil. Yaptıklarına artık katlanamıyorum. Her seferinde bir adım daha ileri gidiyorsun. Müdahale etmek istemiyorum. Beni buna mecbur bırakma, pişman olan sen olursun."

Narin Hanım boynundaki fuları çözerek Boran Ağa'ya döndü. Aşiret kadını olduğu için gerektiği yerde onu şal olarak kullanıyordu. Bazı zorunluluklardan nefret ediyordu.

" Sen beni tehdit mi ediyorsun?"

Boran Ağa elini boynuna götürüp sesli bir nefes aldı. Karısının gözlerine bakarak.

"Seni tehdit ettiğim filan yok Narin. Ama sen de attığın adıma dikkat et. Beni istemediğim şeyler yapmaya mecbur bırakıyorsun. Artık bazı şeylerin farkına var."

Kocasının söyledikleriyle elindeki fuları komodinin üzerine atıp konuşmaya başladı. Bundan sonra kimseyi alttan almaya niyeti yoktu. Gerçi şu ana kadar kimseyi alttan aldığı söylenemezdi.

" Ne yaparsın Boran gerçekten merak ediyorum? Artık bana ne yapabilirsin? Sırf hırsın, benciliğin yüzünden seviyorum deyip kandırabilir misin? Ya da verdiğim mücadeleyi görüp, bir kenara çekilerek uzaktan izler misin?" kısa bir süre düşünür gibi yapıp "Gerçi dur bunların hepsini yaptın değil mi?"

Dudaklarını büzüp "Olmadı Narin konağın kapısından çıktığın an çocukları unut diye tehdit edersin." baş parmağını ve orta parmağını birleştirip parmaklarını șıklattı ve alay eden bir tonda
"Ama şansa bak çocuklarımız da büyüdü."

Yüzüne aldığı üzgün bir ifadeyle "Artık katlanmaya mecbursun, bu seçimi sen yaptın. Gelinlikle girdiğin o konağa kefeninle çıkacaksın diyen ailem de yok.

Alt dudağını ısırıp elini havada sallayarak "Kısacası Boran, bu hayata boyun eğmem için bir neden yok."

Boran Ağa gözlerini irice açıp şaşkınlıkla baktı Narin'e, bazı konularda haklı olsa bile bunlar çok fazlaydı. Yüzünü sıvazlayıp,

"Aslında bencil olan sensin Narin. Elindeki ile yetinmeyi hiçbir zaman bilemedin. Kendini mutsuzluğa o kadar biçimlendiriyorsun ki yaşadığın hiçbir şey yeterli gelmiyor." ona doğru bir adım atıp.

İşaret parmağıyla kendisini gösterip üstüne basa basa keskin bir tınıyla "Ben eline bu topraklarda hiçbir kadına verilmeyen imkanları verdim. Şu anda elindeki güç, sana gösterilen saygı, hepsi benim sayemde, nankörlük yapıyorsun."

Boran ağanın söylediklerine Narin kahkaha atarak güldü. O, bugün elinde olanları tırnakları ile kazıyarak almıştı. Kimsenin gölgesinde hiçbir zaman yer almadı.

" Boran Ağa sen bana hiçbir şey vermedin. Her şeyi ben hakkımla, çalışarak aldım. Kaderime boyun eğmeydim. Bugün elimde olan her şey benim isyanımın karşılığı." tek kaşını kaldırıp "Kendine asla pay biçme!"

Bir zamanlar aşık olduğu gözlere bakıp "Sen sadece en sevdiğim sulu yemeği önüme koyup çatalla yememi bekledin. Ben ne yediğimden, ne de içtiğimden bir şey anladım."

Boran şaşkınlıkla dinledi Narin'i. İçinde bu kadar şeyin biriktiğini bilmiyordu.

"Narin çok yanlış düşünüyorsun. Bazı konuları kabullenmeyi, yeri gelince susman gerektiğini anlamıyorsun."

Narin boynunu yana doğru eğip Boran Ağa'nın gözlerine baktı.
"Haklısın ben durmam yeri bilmiyorum."

Gözlerini kısıp "Tabi sen yeri gelince en güzel şekilde durdurursun ama değil mi?"
Kısa bir süre düşünür gibi yapıp "misal Heja ilk evlendiği zamanlardaki gibi?"

Kuruyan dudaklarını ıslatıp cenesini kaldırdı. "Boran kızımla görüşürsem berdeli öne süreceğini söyledin."

Kocasına doğru bir adım atıp "Hep düşündüm. Ben o zaman kızım için mi, yoksa yeğenim ve kardeşim için mi kabul ettim?"

Boran öfkeli bir şekilde nefes alıp verdi. O ne yapması gerekiyorsa onu yapıyordu.

"Ne yapmamı bekliyordun? Beni o zaman ezip geçen kızımı, birde yüzsüz gibi affetmemi mi?"
Yüzünü sıvazlayıp sabır çekti Boran Ağa.

Bir adım daha attı ve karısıyla yüz yüze geldi. Allah var onun her zerresine aşıktı lakin karısını buna bir türlü inandıramıyordu.

Narin'in kolundan tutup kendisine çekti. Mavi irisler yeşil irislere beni de anla demek istiyordu lakin yeşil irisler maviden o kadar çok soğumuştu ki onun bakışları ile donuyordu.

"eğer sen bu kadar güçlü durmak için çaba sarf etmeseydin ben gerektiği yerde sana sırt olurdum. Eğer beni biraz anlamaya çalışsaydın ben sana o cümleleri kullanmak zorunda kalmazdım çünkü seni başka hiçbir şekilde durduramıyorum."

Narin bakışlarını çekmedi. Onun mücadelesi doğduğu ilk andan sonra başlamıştı güçlü durmaya mecburdu. Vakti zamanında birine inanıp onunla bir yola çıkmıştı lakin onda da bozguna uğramıştı. Kırgındı bakışları ve Boran bunun farkındaydı. Narin yutkunarak "Benden sana olan tüm doğrularımı aldın."

Boran karısının kırgın bakışlarına bakıp yutkundu. İsyan eden bir tonda "Bir hatayı bütün hayatıma mal ettin"

Narin kafasını olumsuzca sallayıp "bana yalan söyledin. Benimle hiç acımadan oynadın."

Boran ağa "oyunun kaybedini bendim" diye onun sözünü kesti. Aralarında ki engeli yıllardır așamıyordu. Narin'i kolları arasına çekip " kırdığımı onarmama izin ver."

Narin'in gözünden bir damla yaş aktı. O göz yaşının görünmemesi için başını Boran ağanın göğsüne gömüp "benim onarılmayacak kırıklarım var. Başımı alıp kimsenin beni tanımadığı yerlere gitmek istiyorum. Ben artık kendimi anlatmaktan bıktım." boğuk bir nefes alıp "bazen kaderime isyan edip hiç mücadele etmeseydim ve bana biçilene boyun eğseydim o zaman belki mutlu olacakmışım gibi geliyor."

Boran ağa duyduklarıyla boğazına bir yumru oturdu. Bu kadarda değildi. Onun mücadele etmeyip kaderine boyun eğmesi demek Berat demekti. Ona bunların düşündürdüğü için pişmandı ama duydukları içinde kırgındı. İçinde duyduklarına tahammül edemeyen bir öfke vardı. Onu kendisinden biraz uzaklaştırıp soğuk bir tınıyla "Neyse Narin sana artık kendimi tekrar tekrar anlatmaktan bıktım. Bana inanmamak senin seçimin bundan sonra kararlarımı sorgulamayı bırak. Otur oturduğun yerde, söylediklerimi iyi düşün. Bir daha böyle bir şeye müsamaha göstereceğimi hiç sanmıyorum. Geldiğimde aklını başına almış ol." deyip arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi. Elini kapı kuluna attığı anda Narin'in" birgün bu odaya girdiğinde ben olmayacağım. Tek başına olup bensiz kaldığında yıllar sonra olsa bile beni anlayacaksın ama o zaman da çok geç olacak" Boran ağa kısa bir süre duruklayıp kapıyı sesli bir şekilde çarpıp aşağı indi.

Narin Hanım ise arkasından kafasını olumsuzca sallayıp banyoya ilerledi.

Narin'e göre ikisi bir birlerini anlamak için çok geç kalmışlardı. Banyoda ki görüntüsüne bakıp fısıldar bir şekilde "Nasıl olsa Boran da senin geri adım atmayacağını anlayacak"dedi ve burukça gülümsedi...
*
*
*

Hazar ve Murat önce şirkete, sonra da Yavuz'la beraber konağa geçmişlerdi. İstanbul'da ortak çalıştıkları şirketlerin verdiği resepsiyon ve tanıtım programlarına katılmaları gerekiyordu. Hazar yolda Yavuz'u arabadan atmamak için kendisi ile büyük bir mücadele verdikten sonra başarılı olup konağa aynı arabada yolculuk yapmayı başarmıştı.

Yavuz onların gitmeleri için ısrar ediyordu. Hazar ve Murat ise onun yeni ortak olarak katılmasından yana olduklarını belirtiyorlardı.

Hazar onun amacının farkındaydı.

Yavuz ikisinin bir hafta bile olsa buradan uzaklaşmalarını istiyordu. Murat kardeşi ile yan yana gelmemesi için elinden geleni yapıyordu. Hazar ise gördüğü yerde düşmanına bakar gibi bakıp sürekli ters tepki gösteriyordu.

Boran Ağa ve Narin Hanım'ın içeri girmesi ile üçü de tartışmalarına son verip susmuşlardı.

Narin Hanım gülümseyerek Yavuz'a doğru ilerledi. Elini sıkıp oturması için yer gösterdi.

"Hoş geldin Yavuz, seni burada görmek çok güzel."

Yavuz memnuniyetini dile getirip, yerine oturdu.

Narin Hanım Yavuz'dan hiç haz etmiyordu. Hele son konuştukları konudan sonra birde Heja'ya olan ilgisinin farkındaydı. Bakışlarını Hazar'a çevirip samimi bir tonla "Hazar oğlum sen de hoş geldin. Geçen Cumhat'tan erken çıkınca seninle hiç konuşamadık."

Hazar o gün Cumhat'ta Ağir'le aynı safta yan yana durmaktan pek memnun olmasa da çıkan sonuçtan memnun kalmıştı.

"Najı hoş buldum. Evet şirkette işler yoğun olunca bir türlü görüşemedik. Ama yine haklı çıktın, açıkçası ben Ağir'e güvenmiyordum. Sırf inat olsun diye farklı bir tepki gösterir diye düşünmüştüm."

Narin Hanım kafasını olumlu anlamda salladı.

"Hazar evet Ağir bazı konularda yanlış adım attı. Ama unutma bir zamanlar senin en yakın arkadaşındı. Onu iyi tanıdığını düşünüyorum."

Hazar biraz düşünür gibi durduktan sonra "Evet ben de bir zamanlar, onu iyi tanıdığımı zannediyordum, haklısınız. Sonra bir baktım ki meğerse hiç tanımamışım." dedi.

Narin Hanım, Hazar haklı olduğunu bildiği için devam etmedi. Onun dostundan darbe aldığını biliyordu ve hatırlatıp tekrar üzülmesi isteyeceği en son şeydi.

Heja, Esra ve Fatma'nın gülerek içeri girmesi ile içerdeki herkes onlara döndü.

Onlar ise biraz mahcup bir şekilde Narin Hanım'ın yanına ilerlediler. Odada erkek olarak sadece Murat ve Boran ağa var sanıp rahat davranmışlardı.

"Anneciğim misafirlerimiz varmış bilmiyorduk ve yengemlerle sana bakınıyorduk. Akşam yemeği için istediğin bir şey var mı?"

Heja gülümseyerek bakışlarını annesinden çekip Hazar ve Yavuz'a döndü:
"Siz de hoş geldiniz." dedi.

Narin Hanım yüzünde ki gülümsemeyle kızlarına baktı. Onun için Esra ve Fatma'nın da Heja'dan farkı yoktu.

"Yok kızım, misafirlerimiz de var. Ona göre bir şeyler hazırlayın. Fırat amcan ve Ömer Mirza da bize katılacaklar."

Murat karısını biraz süzüp göz kırptı.
Bu hareketle Esra yanakları hemen kızardı anında yüzünü çevirdi. Ömer Mirza'nın ikizlerinden sonra üçüncü çocuk deyip ortalarda geziyordu Murat. Esra ise bu fikre hiç sıcak bakmıyordu.

Hazar aşık olduğu kadına hasretle bakıyordu. Aralarında ki duvarlar yıkılıyordu ve Hazar bu durumdan çok mutluydu.

Heja anladığını belirtip Esra ve Fatma'yla beraber dışarı çıktı.
Esra ve Fatma ise kıkırdayarak Heja'yı takip ediyorlardı.

Heja onların ne yapmak istediğinin farkındaydı. Ama elinden geldiğince görmezden gelmeye çalışacaktı.

Esra dayanamayıp kahkaha atınca Heja durup gözlerini yumdu. Ya sabır deyip döndü. Bu iki delinin arasında kalmak ona hiç iyi gelmiyordu.

"Esra o ağzından tek bir kelime çıkarsa, yeğenlerimin annesi yengem demem seni boğarım. Kimse kalmadı benimle mi eğleniyorsunuz?"

Esra şöyle bir ciddiyetle Heja'ya baktı. Sonra kendisini tutamayıp yine güldü.

"Ya nasıl gülmeyelim. Seninkiler içerde kan davalıları gibi oturmuşlar. Biri sana bakarken diğeri ters ters ona bakıyordu."

Fatma araya girip "Zavallı Hazar daha biriyle savaşırken başka biri geldi. Ne kadar şansız biri!" deyip kahkaha attı.

Heja şaşkınlıkla ikisine bakıyordu. Esra ise hala ona takılıyordu.
"O bir şey değil de ikisi de yakışıklı. Gerçekten şanslısın Heja."

Heja ikisine pes der gibi bakıp "Yemin ederim ikinizle konuşmam, yaptığınız çok ayıp. Benim derdim bana yetiyor. O ikisiyle uğraşacak ne takatim ne de niyetim var. Lütfen şakasına bile olsa ima etmeyin."

Esra ve Fatma uzatmamak için konuyu değiştirmeye karar verdiler.

"Heja bizimkiler iş için İstanbul'a gidecekler. Biz de gidelim hem değişiklik olur. Kafan dağılır. İstersen Murat'la konuşayım."

Heja biraz duraksayıp düşündü lakin kararsızdı. Sesli bir nefes alıp omuzlarını bilmiyorum der gibi kaldırıp indirdi. Dudaklarını büzüp" bilmiyorum biraz düşünmem gerekiyor "dedi ve mutfağa girdi.

Esra ocakta olan çayı gösterip" Heja çay taze biz yapılacak yemekler için hazırlık yapalam sende içeriye çay servisi yap"

Heja kafasını olumlu anlamda sallayıp çay tesisini hazırladı ve mutfaktan çıktı. Odaya girdiği gibi Hazar'ın ayağa kalkıp tepsiyi elinden alması aynı anda oldu.

Hazar sırf onun Yavuz'a çay servisi yapmaması için yapıyordu. Murat ve Narin hanım bunun farkındaydı. Murat ona uzatılan çay ile Hazar'a öpücük atıp çay bardağını aldı. Hazar yüzünü somurtup arkasını döndü ve elinde ki tepsiyi Heja'ya uzatıp kașlarıyla üstünde ki bardağı göstererek "bu çay çok açık benim ki koyu olsun"

Heja kaşlarını çatıp "sen koyu çay içemezsin" dedi ve arkasını dönüp odadan çıktı. Attığı bir kaç adımdan sonra kolundan tutulup döndürülmesi ile elinde ki tepsideki çayın dökülmesi ile gözlerini irice açıp bakışlarını yukarı kaldırdı. Onu tutan Hazar' dı ve çay üzerine dökülmüștü. Heja şaşkın bir şekilde ona baktı. Üstünde ki şaşkınlığı kısa bir süre de atıp "Hazar yandın"dedi ve elinde ki tepsiyi hızlı bir şekilde orada ki sedire bırakıp Hazar'ı elinden tuttu ve yukarı kata çıkan merdivenlere ilerledi. Hazar vücudunda ki yanmayı hissetmiyordu. Bakışları elini tutmuş eldeydi. Heja Polat abisinin odasının kapısını açıp içeri girdi. Hızlı bir şekilde odada bulunan banyoya ilerledi. Hazar halinden memnun bir şekilde onu takip etti.

Heja telașlı bir şekilde banyoya girip arkasını döndü ve "kazayla oldu" dedi ve elinin onun gömleğinin düğmesine atıp açtı "sen bir anda kolumdan tutup çevirince ne olduğunu anlamadım" dedi ve ikinci düğmeyi açtı. Parmakları üçüncü düğmeye gidince ne yaptığını anladı ve gözlerini kısa bir süre kapatıp açtı.

Hazar onun havada kalan elleri ile telaștan ne yaptığını ve ne yaptığını yeni farkına vardığını anladı.

Heja kafasını eğip bir adım geri gitti. Hazar halinden memnundu onu belinden tutup ondan uzaklașmasına izin vermedi. Kuruyan dudaklarını ıslatıp kafasını eğdi ve dudaklarını Heja'nın kulağına yaklaştırıp "benim için endişelendiğini görmek çok güzel" Heja utançtan ne yapacağını bilmiyordu.

Hazar iki parmağıyla Heja'nın çenesini kaldırıp aşık olduğu harelerle göz göze oldu. Heja yutkunup "üzgünüm bir anda oldu"

Hazar onun titreyen gözlerinin farkındaydı. Çenesini tuttuğu elini kaldırıp Heja'nın yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına verdi. Bakışlarını bir saniye bile ondan çekmek istemiyordu. Bilse kabul edecek onu şimdi bile alıp götürmeye hazırdı. Lakin sevdiği kadının kırgın olduğunu hayata tekrar atılmaktan korkuyordu. Aldığı darbeye büyüktü ama Hazar onu tekrar aşka inandıracaktı.

"seni o kadar çok seviyorum ki kalbime sığmamamdan korkuyorum."

Heja onun gözlerine bakıp yutkundu. Benden hiç vazgeçmecek kadar çok mu seviyorsun diye sormak istiyordu ama bu soruyu sorma hakkını kendinde görmüyordu.

Hazar'ın etkisinden çıkmak için boğazını temizleyip" yanmış olabilirsin gömleğini çıkar bende sana krem getireyim " hızlı bir şekilde arkasını dönüp banyodan çıktı.

Arkasında gülümseyen bir Hazar bırakıyordu. Çünkü adamın artık onlara dair umutları vardı.

Hazar gömleğini çıkarıp karnına baktı. Hafif kızarmıș ve yanma hissi vardı lakin ona göre değmişti.

Kısa bir süre sonra Heja elinde kremle banyoya girdi ve girdiği gibi hızlıca arkasını döndü. Bugün onun rezil olma günü gibiydi.

Hazar onun elinde ki kremi çekip eğlenir bir tonda "Ben senin sürmeni bekliyordum ama buna da şükür" dedi sesli bir şekilde güldü.

Heja duyduklarıyla sinirli bir şekilde "elin yokmu Hazar kendin sürmemen için bir engelin de yok neden benden bekliyorsun."

Onun isyan eden bu hali Hazar'ın çok hoşuna gidiyordu. Heja'ya yaklaşıp nefesini onun boynuna verdi ve eğlenir bir tınıyla "détkéyna eline mi yapışır" (détkéyna-amca kızı)

Heja yüzünü çevirdiğinde onunla yüz yüze geldi ve bir adım öne doğru yürüyüp titreyen sesiyle "Ben sana giyecek bir şeyler getireyim" dedi ve banyodan çıktı. Ona abisinin kıyafetlerinden bir şeyler ayarlayıp içeri uzattı ve Hazar'ın almasıyla arkasını dönüp çıkmak için hareket edince Hazar'ın "bekle" diyen sesiyle adımlarını durdurup onu beklemeye başladı.

Hazar üstünü değiştirip banyodan çıktı. Heja'nın ondan kaçan halleri sinirlerini bozsada, ona geleceği günü bekleyecekti.

Heja'nın yanında durup "bir kaç gün sonra Murat'a beraber iş için İstanbul'a gideceğiz"

Heja kaşlarını çatıp ona dönünce elini uzatıp parmakları ile onun çattığı kaşlarını düzeltip "sende gel diyecektim hem sana değişiklik olur hem de senin üniversite ișini halletmiş oluruz"

Heja'nın yüzünde kısa bir süreliğine gülümseme oluştu sonra hatırladığı detayla omuzları düştü keyifsiz bir tınıyla "benim tekrar sınava hazırlanmam gerekecek"

Hazar onun düşen yüzüyle "Narin yengem ilk sene senin yerine tercih verdi. O pişman olup üniversite okuyacağını düşünerek kaydını yapıp dondurdu. Olmazsa özel bir üniversiteye geçişini yaparız. Yani bir sene daha beklemeni gerektirecek bir durum yok."

Heja duyduklarıyla ayakları üzerinde yükselip Hazar'ın boynuna sarıldı. Annesi toparlan istediğin zaman üniversiteye başlarsın demişti lakin bunu beklemiyordu. Ben yaptığım hiçbir şeyi bir beklentiyle yapmıyorum diyordu. Şimdi annesini anlıyordu. Belinde hissetiği ellerle ne yaptığını anlayarak ellerini Hazar'ın boynundan çekti.

Hazar halinden memnundu. Sevdası ile ilk defa bu kadar yakınlașıyor ve ikisi için olan umudu büyüdükçe büyüyordu.

Heja "ben babamla bir konuşayım sorun çıkmazsa gelirim" dedi ve Hazar'ı odada bırakıp hızlı bir şekilde kapıyı açıp çıktı.

Bazen kendisini tam bir aptal gibi hissediyordu. Aşağı inip mutfağa indiğinde Esra ve Fatma ona dönüp gülümsediler.

İkisi de görücümcelerine takılmayı seviyorlardı.

Esra boğazını temizleyip "Nereye kayboldun"

Heja kısa bir süre duraksayıp " arkadaşım aradı. Kısa bir telefon görüşmesi yapmam gerekti"

Esra tek kaşını kaldırıp "senden sonra içeriye iki defa çay servisi yaptık. Hazar'dan yoktu anlaşılan ikinizin telefonu aynı anda çaldı" dedi ve Fatma'yka beraber kahkaha attı.

Heja ikisine sinirle bakıp "benimle eglenmekten vazgeçin ikinize küser ve aylarca sizinle konuşmam"

Esra ve Fatma onun hala hasas olduğunu bildikleri için "tamam canım deyip önlerinde ki işe döndüler.

Esra Heja'ya bakmadan" Murat İstanbul'a gitme işini düşünün dedi. Sen ne diyorsun gidelim mi?"

Heja Hazar'la konuştuklarını iki dedikoducu anlatmayı düşünmüyordu hem Olabilirdi, burada nereye gitse bir şekilde Ağir karşısına çıkıyordu. Ona da değişiklik olur hem kafasını dağıtırdı hem de ailesiyle konuşup üniversite işini hallederdi.

"Esra olur aslında, dediğin gibi değişiklik iyi gelir." bakışlarıyla Fatma'yı gösterip "Tabi Fatma Hanım da gelirse, Fatma sen de gelirsin değil mi?"

Fatma ona bakmadan olumsuz anlamda kafasını salladı.

"Canım ikiniz de beni es geçin. Ben daha yeni geldim. Hem ailemi çok özledim hem de Narin annemle daha fazla vakit geçirmek istiyorum. İkiniz benim yerime de eğlenirsiniz artık." Fatma hem ailesiyle zaman geçirmek istiyordu hem de hazır gelmişken kocasıyla buraları gezmek istiyordu.

Esra ve Heja anlayışla kafa salladılar. Fatma haklıydı. Diyarbakır'a gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Sevdikleri ile zaman geçirmek onun en büyük hakkıydı.

Akşam yemeği için hazırlıkları yapıp servisi, ikramı üçlü beraber yaptı.

Yemekler çok güzel olmuştu. Hazar hangi yemeğin Heja'nın elinden çıktığının bilinçinde iştahla yedi. Heja'nın onun için soğansız salata tabağını önüne koymasıyla içi kıpır kıpır oldu. Eskiden de yapardı ama artık ona lan duygularını bildiği halde yapması içinde tarifi olmayan duygulara yol açıyordu.

Yavuz'un onda olan bakışları olsada Heja'nın bir defa olsa Nike dönüp ona bakmaması Hazar'ı ayrı bir mutlu ediyordu.

Ömer Mirza ve Murat ikili gözlemliyor ikisi de Yavuz'un dövmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. İkisi de onunla olan ortaklığı en kısa zamanda fes etme kararı almıştı. Tabi babasının karşı durmaması için bunu uygun bir dille yapacaklardı.

Yemekten sonra Heja çay tepsisini eline alarak Esra ile birlikte mutfaktan çıktı.

Çay servisini yapıp Fırat amcasının yanına oturdu. Allah var amcasını çok severdi. Fırat amcasının kız çocuğu olmadığı için onu hep kızı gibi görürdü.

Babası bazen bu ilişkiyi kıskanırdı. Amcasının ona sarılması ile babasının sert bakışlarını fark etti.

Fırat Bey ise kendisi tutamayıp güldü. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin bazı şeyler değişimiyordu. Tıpkı Boran Ağa'nın kıskançlığı gibi.
"Boran kardeşim hala mı kıskanıyorsun Heja'yı? Unutma o benim de kızım, hem en sevdiği amcası benim."

Boran Ağa yüzünü buruşturarak onlara baktı. Eskiden de bu tablodan hoşlanmazdı şimdi de.

Narin Hanım ise dalgınca onları izliyordu, o hiçbir zaman böyle bir sahnede yer almamıştı. Hoş babasının yapmadığını kocası da yapmamıştı. Belki de o yüzden hep isyankardı.
Fırat Bey oğlunun bakışlarının farkındaydı. Bu sefer mutlu olması için dua ediyordu. Kızı gibi gördüğü Heja'yı gelini görmek tek temennisiydi.

Ömer Mirza ise Murat'ı dürtükleyip kan davalı gibi birbirine bakan Yavuz ile Hazar'ı gösteriyordu. Murat'ın kulağına eğilerek:

"Abi bunun da şansı yok. Baksana bir de pişkin pişkin karşısında oturmuş. Zavallı Hazar'ım. Onun yerine ben burada kanser oldum."

Murat, Ömer Mirza'ya kaşlarını çatıp baksa da Ömer Mirza susmuyordu. Gecenin sonu gelince Murat küçük bir şükür çekti. Çünkü az daha devam etse Yavuz'u değil ama Ömer Mirza'yı boğazlayacaktı.

Misafirler gittikten sonra Heja annesine sarılıp onunla beraber merdivenleri çıkmaya başladı. Bu hareketi annesinin çok hoşuna gitmişti. Yukarı çıktıklarında Heja annesinden ayrılmadan onunla beraber ilerledi. Yatak odasının önüne geldiklerinde Heja elini kapı kulpuna atıp "bu gece ana kız gecesi yapalım mı Narin sultan?"

Kızının bu haliyle Narin hanım gülümseyip keyifli bir tınıyla "yapalım" dedi ve kızıyla beraber içeri girdi.

Odaya girdiklerin de kızına kendi pijamalarından bir takım verip banyoya ilerledi. Pijamalarını giyip dışarı çıktığında Heja'nın da pijamalarını giyip yatağa girdiğini görünce gülümseyip yatağa ilerledi.

Kızıyla aralarında ki engeller birer birer yıkılıyordu. Annesinin yatağa girmesiyle Heja annesinin dizine uzanıp "anne çocuklar hata yaptıklarında anne ve babaları onları affetmeye mecburdur değil mi?"

Narin hanım ellinin kızının saçlarına götürüp nazlı bir edayla saçlarını okşamaya başladı. Kuruyan dudaklarını ıslatıp "bu yaptıkları hataya bağlı"

Heja gözlerini kapatıp "peki ya çok pişmansa"

Narin hanım kızını biraz uğraştırmak istiyordu. Ses tonuna ciddi bir tını ekleyip "Ya ebeveynleri çok kırgın ise"

Heja başını çevirip annesinin saçlarını okşayan elini tutup "öpersem geçer mi?" dedi ve annesinin avuç içini öpüp beklentiyle annesinin gözlerine baktı.

Narin hanım sesli bir nefes alıp "annesi kızının içine düştüğü boşluğu bildiği için ona hiç kırgın değildi ki?"

Heja'nın gözlerinde beliren ışıltı ile gülümseyip "kızım sen yaşadıklarından sonra iyi olda ben başka bir şey istemem. Evladım hayata kırılacağına hiç kırılan ben olayım. Kendi kırgınlıklarını toplamak evladınınkini toplamaktan daha kolaydır"

Heja'nın gözünden döşen yaşı silip "çevremde gördüğüm en güçlü kadınsın seninle gurur duyuyorum ve yaptığın hiçbir şey için sana kırılmadım. Aksine aynaya bakıp kızımı ne kadar güzel yetiştirdiğimi gördüm"

Heja yatakta doğrulup annesine sımsıkı sarıldı. Gözünde tutamadığı yaşlarla beraber "hayatım boyunca iyi ki benim annemsin diyeceğim ve bunun için hep şükredeceğim"

Narin hanım kızının sarılışına karşılık verip "adını sırf kıymetinden değerinden ödün verme diye Heja koydum"

Kendisini biraz geri çekip kızının gözlerindr ki yaşları sildi. Ona dikkatli bir şekilde baktıktan sonra "Heja kıymetli ve değerli demek unutma kızım bu hayatta senden kıymetlisi senden değerlisi yok. Kimsenin hayatına müdahale etmesine izin verme, kimse için kendini mutsuzluğa mahkum etme unutma kendinden çok ödün vermen kul hakkına girer ve pişmanlığı çok ağır olur."

Heja sahip olduğu aile için çok şanslı olduğunu biliyordu.

Olumlu anlamda kafasını sallayıp annesine sarıldığı gibi kapının çalınması ile geri çekilip arkasını döndüğün de Murat abisinin içeri girip onlara doğru gelmesiyle suratını astı. Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde oydu. Ona göre bunun en büyük örneği Murat'tı.

Murat yatağa doğru ilerleyip "çekil" dedi ve onu biraz kenara doğru itti.

Heja'nın şaşkın bakışlarına aldırmadan annesini kolları arasına aldı ve dudaklarını onun saçlarına bastırdı.

Daha 7 yaşında anne ben ne zaman büyüyeceğim dediğin de Narin hanım saçlarımı eğilip öptüğünde diye onu cevapladığında koltuğa çıkıp eğilip öpmüştü. O yaşında bile ona göre annesi yalnızdı ve erken büyüyüp ona destek olmak istemişti ve bu o gün bugündür annesinin saçlarını öperdi.

Narin hanım ise kimseden görmediği ilgiyi oğlundan aldığı için bunun keyfini çıkarırdı.

Murat yüzünü somurtur bir halde "sana senden önce olan varlığı mı hatırlatmama gerek var mı?"

Onun bu haline anne kız bir birine bakıp kahkaha attılar.

Heja yüzünde ki gülümse ile "sırf kıskançlığınızdan günlerce beni evlatlık olduğuma ikna etmeye çalışmıştınız."

Murat'ın hatırladığı anıyla dudakların kenara kıvrıldı.

Hazar müdahale etmeseydi Heja günlerce ağlayacaktı.

Heja yatağa uzanıp "karın burada olduğunu biliyor mu?"

Murat annesini yatağa çekip "tabi ki bilmiyor ama annemi sana kaptıramazdım onu uyutup geldim. Sabah uyanmadan odama dönerim."

Heja oflayıp "çocukken de böyleydin sürekli annemle arama girerdin"

Narin kızı ve oğlunun atışmasını keyifle izliyordu. Sahip olduğu tek sevgi evlatların dı belki bunun için kimsenin onu sevip sevmeyișini umursamadan hayatına devam ediyordu.

"Heja sana senden önce var olduğumu ve annemi senden önce gördüğümü söylememe gerek var mı?"

Heja'nın annesinin üzerine koyduğu elini itip "yani illa hatırlat diyorsan sana bunu aramızda ki kıdem farkıyla anlata bilirim"

Heja'nın "anne Murat abime bir şey söyle" demesiyle yüksek sesli bir kahkaha atıp gülmeye başladı.

Annelerinin gülmeleri ile Heja ve Murat'a gülüp annelerine sarıldılar.

Çocuklar anne babalarının yanında hiç büyümüyorlardı.

Boran ağa odaya girmek için gelmişti lakin çocuklarının seslerini duyunca kapıyı hafif aralayıp onları izlemeye başladı.

Karısı inkar edemeyeceği kadar iyi bir eş iyi bir anneydi. Kısa bir süre onları izleyip Narin'e göz göze gelince yutkundu. Onun gözlerine baktığı her anda kendisine olan kırgınlığını görüyordu. Bakışlarını ondan çekti ve kapıyı sessizce kapatıp misafir odasına ilerledi.

Karısının kendisini toparlamaya ihtiyacı vardı...

Heja uyandığın da yatağa baktığında abisinin erken uyanıp gittiğini anladı. Yatakta doğrulup sesizce yataktan çıktı. Annesinin dolabına ilerleyip kısa bir süre kıyafetler de göz gezdirip kendisi ve annesi için kombin yaptı.

Bugün annesinden giyime bilirdi. Lise çağlarında gelip annesinden dolabından az kıyafet almamıştı. Annesinin giyim tarzına küçük yaştan beri hayrandı.

Arkasını döndüğün de annesinin de yatakta doğrulup onu izlediğini görünce gülümseyip "Narin sultan bugün için bir planınız yoksa gününüzü bana ayırın diyecektim"

Kızının keyifli haliyle Narin hanım yataktan kalkıp "önceden randevu yaptırmadın ise randevu defterime bakmam gerekiyor Heja hanım biliyorsunuz hukuk bürosunun yanında babanızın şirketinde hukuksal hizmetlerden sorumluyum"

Heja kaşlarını çatınca Narin hanım oynadığı oyuna son verip "şaka yapıyorum önce kahvaltı yapmamız gerekiyor. Sonra şirkete uğrayıp bir kaç imza atmam lazım ama günümün devamı senin"

Heja'nın yüzünde ki gülümseme büyüdü kafasını sallayıp banyoya ilerledi. Elini yüzünü yıkayıp çıktığında annesinin de yaptığı kombine ayakkabı seçip indirdiğini görünce gülümsedi.

Beraber hazırlanıp konaktan çıktılar. Önce gidip kahvaltı ettiler sonrada şirkete geçtiler.

Narin hanım kızına işlerini halledinceye kadar beklemesini söyleyince Heja babası ve abisinin geç geleceğini bildiği için adımlarını Hazar odasına yönlendirdi.

Sekreterden sade bir kahve isteyip gelen kahveyi aldı ve kapıyı çaldı. İçeriden gelen "gel sesiyle" içeri girdi.

Hazar'ın masada işlerine dalmış haliyle ilerledi ve kahveyi masaya Hazar'ın önüne bıraktı.

Hazar ona bakmadan "Xér ameya détkeyna" (hoş geldin amca kızı)

Heja ona hiç bakmadan kim olduğunu bilmesiyle kaşlarını çatıp "Xér miyan dı bo dézza" (hoş buldum amcaoğlu)

Hazar'ın ona dönmesiyle gözlerini kısıp "Ben olduğumu nasıl anladın"

Hazar aşık olduğu kadından gözlerini almadan "kokundan! Eşsiz bir kokun var."

Heja Hazar'ın her itirafın da duygularını artık çekinmeden dile getirmesinin şaşkınlığını yaşıyordu.

Hazar ise duygularına hiçbir şekilde gem vurmama kararı almıştı. Artık kaybedeceği bir saniyeye bile tahammül edemiyordu.

Heja'nın suskunluğuyla konuyu değiştirmek için "tek mi geldin? "

"Hayır annemle geldim bugün anne kız beraber vakit geçirme kararı aldık. Annemin imzalaması gereken bir kaç belge vardı. Bende o işlerini halledinceye kadar sana uğrayayım dedim."

Hazar "çok iyi yaptın" dedi ve ayağa kalkıp Heja'nın getirdiği kahveyi alıp "ayakta kaldın gel şöyle oturalım" eliyle koltukları gösterip ilerledi.

Heja'nın oturmasıyla o da yanına geçip oturdu. Boğazını temizleyip "İstanbul işini düşündün mü?"

Heja ona dönüp "bugün annemlerle konuşup öyle karar vereceğim"

Hazar bakışlarıyla kahveyi gösterip "sana da kahve söyleyeyim beraber içelim"

Heja kafasını olumsuzca sallayıp "sen iç ben annemle beraber kahvaltı yaptık o sırada kaç çay içtiğimi hatırlamıyorum bile" Hazar kahvesinden bir yudum alıp "sen İstanbul için hazırlığını yap Narin yengemin de benimle aynı fikirde olacağından eminim."

Heja saçlarını kulağının arkasına verdi lakin saçları başını çevirdiği gibi yine firar etti. Elleriyle saçlarını dağıtıp "annemin üniversite için tam destek vereceğine eminim."

Hazar elini uzattı ve onun bir türlü düzeltemediği saçlarını kulağının arkasına verdi. Bakışlarını ondan çekmeden "bu konuda kimse karşında durmayacak istediğin bölümü istediğin üniversite de okuman için hepimiz elimizden geleni yapacağız."

Heja başını kısa bir süre çevirip onunla göz göze geldi. Hazar'ın onda olan bakışlarıyls önüne dönüp "biliyorum ama bir yanım sıfırdan başlayıp ben başardım demek istiyor"

"Heja sen zaten başardın. Yaptıkların her halükarda bir çok kadına örnek olacak hareketler"

Heja bakışlarını ona çevirip kafasını olumsuzca salladı.

Hazar eliyle onun çenesini tutup bakışlarını aşık olduğu hareler de sabit kalmasını sağladı ve gülümseyip "sen yaptığınla bu topraklarda bir çok kadına örnek oldun. Artık çoğu kadın onlara biçilen kadını kabul etmeyecek ve bunu yapmayı düşünen erkekler bir daha düşünecekler."

Heja bakışlarını ondan çekmeden gülümsedi. Hazar onun dudaklarına bakıp "şimdi ise kendin için yeni bir başlangıç istiyorsun. Bunun da başaracağına inanıyorum ve o zamanda örnek olacaksın "

Şahadet parmağını onun teninde gezdirip" ve ben o güne kadar seni bekleyeceğim "

Heja sadece yutkuna bildi çünkü ona üniversitemi okutacağım dediğinde gerekirse bir ömür beklerim demişti.

Heja'nın çalınan telefonuyla Heja yüzünü onun elleri arasından çekip telefona cevap verdi.

Hazar'la vedalaşıp oradan çıktı ve annesinin yanına gitti.

Onunla güzel bir gün geçirip akşama kadar gezip alışveriş yaptı. İstanbul konusunda annesinin Hazar'la aynı fikirdeyim deyip ona bir şans ver demesiyle kızarmıştı. Akşam eve döndüklerin de herkes odalarına dağıldı, Heja hazırlıklarını yaptıktan sonra uyudu. Yarın sabah İstanbul'a gidecektiler...

Orada onları büyük süpriz bekliyordu. Ağir yine durmayacak ve bildiğini okuyacaktı.

Buraya kadar gelip okudun ve beğendinse yıldıza basmayı unutmayın bence o yıldızı hak eden bir bölüm oldu.

Ve up uzun bir bölümdü.

Bölüm sınırı 2500 vote 6000 yorum.

Watpad hesabımı takip etmeyen arkadaşlar lütfen şurayı Jutenya_ tıklayarak takibe alın. 15k olmamıza az kaldı.

Продовжити читання

Вам також сподобається

59 dakika "bankta" Від alpiwriti05

Сучасна проза

3K 277 35
Tam her şey bitti sanırken yeniden başlamak... Belki de bu işin doğasında var! Polisiye hikayenin kurallarını yeniden yorumlayan Alp Özbek okuyucunun...
ZEVAHİR Від Çiğdem

Сучасна проза

3.9M 205K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
OYUN BOZAN Від

Романтика

240K 11.1K 70
Size hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendim...
647K 40K 38
• Ölümü göğsünde avutan bir kadının, ölüm kokan adamın parmak uçlarında taşıdığı ölümü sobelemesinin hikâyesi. •