ÇOK GEÇ "DEĞİL"

By begonvil_begonya

8.7K 260 154

Tolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bi... More

Şehire Gelen Yabancı
İnce Bir Çizgi
"Kaybolup Gitmeni İstemiyorum"
AİDİYET DUYGUSU
Karakter Tanıtımı
"Başlıyoruz"
Bana Olduğun Gibi...
Sadece Onu Düşünmek
Kendim Olmam İçin Eksik Olan Tek Şey
Ben Hiç Tutsak Olmadım...
Anlamazsan Aşık Olursun
Zaaflar, Zayıflıklarımız Değildir
Bu Savaşın Kaybedeni...
Aşk
"BİZ" Olmak
"Bittim" Dediğim Yer...
"İyi Değilim" Diyebildiğin Biri
Tutunacak Dal
Ayın On Dördü Gibi...
Bana Bilmem Ne Oldu?
Hissettiğim Sevgi İçin
Gel Barışalım Artık
Güçlü Sevgilim
Kız İsteme Paniği
Memleket Oldu
Beklenmeyen Sürpriz
Bugün Günlerden İstanbul
Ben İlk Defa Benden Geçtim
Seni Sevmek...
İlan-ı Savaş
Kaçınılmaz Özlem

Bir Beyaz Mendildir "KADER"

444 13 5
By begonvil_begonya

Asker gibi şehit cenazesine gelen Halil Derbent köyün çıkışında askerin pusu yediğini öğrenmesiyle birkaç çalışanını ve silahlarını yanına alarak askere yardıma gitmeye hazırlandı.

Uğurlar mermileri tamamen bitmiş savunmasız kalmışlardı. Onlar artık düşmeyi beklerken tam tersi istikameten onları koruyan ateşin açılması ile şaşkına etraflarında baktı. Gitmeyi umut ettikleri dağ yamacında Halil Bey ve küçük bir ordu sayılacak kadar adamla çatışmaya başlamıştı. Uğur ve yanındaki üç asker ile ne olduğunu anlamadan karşı taraftaki teröritler geri çekilmeye başlamıştı.

Teröristlerin başındaki "Teo" isimli kişi kimin yardıma geldiğini öğrenmesi için bir kaç kişiyi görevlendirdi. Çatışmanın sonunda Uğur Teğmen Halil Bey'in yanına gidip elini sıktı.
"Halil bey çok sağ olun tam zamanında yetiştiniz."

"Estağfurullah ne demek komutanım. Asker pusuya düşmüş deyince elimizden geleni yapalım dedik bizde."

"Siz dikkatli olun ama bize yardım ettiğinizi anlarlarsa başınızı ağrıtacaklardır."

"Merak etmeyin siz bir şekilde hallederiz artık."

____________________________________

Gece çöktükten sonra Teo ve bir grup terörist Halil beyin evini basıp bir işçisini öldürdü. Bununla kalmayıp ne kadar hayvan, ekin varsa yaktılar. Olayları camdan izleyen Melike ve Erkan durundan pek rahatsızlık gibi görünmüyorlardı. Halil beyi en çok da bu mahvediyordu zaten.

Bir sonraki gün Azat ile buluşan Melike gece olanları fantastik bir film gibi anlatmıştı.
"Görmen lazımdı her yeri yaktılar. Muhteşem görünüyordu."

"Vayyy baban akıllanır belki bundan sonra."

"Hiç sanmam bilirsin canı çıksa devletçidir."

"Neyse sana iyi bir haberim var."
Melike "ne" dercesine baktı yüzüne.

"Bu gece çıkıyorsun."

"Ne! Gerçekten mi? Çok iyi ya."

"Aynen sen hazırlıkları yap gece 2 de evin aşağısındaki köy girişinden alacaklar seni."

"Tamam. Kurtuluyorum sonunda."

Gece olduğunda Melike için bu evde geçirdiği son saatlerdi. Gideceği üstünü giyip çantasını hazırladı. Her zamanki gibi yatağına yattı. Biliyordu ki babaannesi mutlaka gece yatmadan bir kez odasına girer daha sonra uyumaya giderdi. Herkesin uyuduğunu görünce saatine baktı. 2 olmak üzereydi. Evden yavaşça çıktı. Babasının kapıya koyduğu korumaları geçmek çok zor olmadı. Azat'ın dediği yere geldiğinde onu bekleyen elinde keleşleri olan teröristleri gördü. Yanlarına gidip dağa çıkmak için yola koyuldular. Yolda sık sık kendine yakın hissettiği Songül isimli bir kadınla konuşuyordu. Melike;
"Biz niye bu kadar yürüyoruz. Aynı yerlerden geçiyor gibiyiz."

"Ne oldu yoruldun mu hemen?"

"Alışık değilim ya daha ilerde alışırım. Ama sanki hiç ilerlemiyoruz gibi."

"Yeni katılanları hemen kamplara götürmüyoruz. Önce hem araziyi geziyorsun hemde biraz alışıyorsun."

"Test ediyorsunuz yani."

"Aynen öyle. Biraz daha sabret, birazdan köye inip dinleneceğiz. Akşam da kampta olacağız."

"Anladım peki aileni özlüyor musun? Yani görebiliyor musun? Yukarda bu işler nasıl oluyor."

"Özlemiyorum dersem yalan olur. 5 yıldır hiç görmedim. Yaşıyorlar mı onu bile bilmem. Benim ailem de seninkiler gibi devletçiydi. Ben geldikten sonra öldü bildiler beni artık. Zaten yukarıda da izin de vermezler görmemize."

"Hiç mi yani."

"Tesadüfen karşılaşırsan belki."

"Yukarısı nasıl peki."

"Çok merak iyi değil buralarda haberin olsun."

"Tamam. Ben öyle sohbet olsun diye..."
Melike belli etmemeye çalışsa da korkmaya başlamış bir yandan da yorgunluktan bitkinleşmeye başlamıştı.

Halil beyin evinde sabah herkes için kötü başladı. Babaannesi melikenin yatağına bıraktığı mektubu okur okumaz feryad ederek bütün evi topladı başına. Mektubun her satırını okurken biraz daha yıkıldı koskoca Halil Ağa. Hemen jandarmayı arayıp belki geç değildir diye ümit etmek istedi.

Karakol o gün her zamankinden sakindi. Durali başçavuş, Osman Kanat, Uğur Teğmen çay içip askerler hakkında konuşuyorlardı. İçeri Oğuz girdi. Uğur Teğmen;
"Söyle Oğuz."

"Komutanım Halil Derbent ihbar için aradı."

"Ne olmuş köyde mi sıkıntı çıkmış?"

"Yok komutanım kızı mektup bırakıp kaçmış. Sanırım...dağa."

Uğur Teğmen bir süre sadece sustu ne hissedeceğini bilememişti. Osman ve başçavuşun emrini beklediğini fark edince;
"Osman timini topla beraber çıkıyoruz. Başçavuşum sen Halil beylere git bak bakalım başka bir şey bırakmış mı?" Dedi.

Uğur Teğmen, Osman ve timi ile birlikte yola çıktı.
"Sence geç olmadan bulabilirmiyiz Osman?"

"Bilmiyorum komutanım ama genelde yeni aldıkları kişileri önce arazide biraz zaman geçirsin biraz da emin olmak için kampa götürmeden bir gezdirirler. Öyle olursa bulabiliriz hızlı hareket etmeliyiz ama."

"Bu artık sadece kızı kurtarmak değil, Halil Bey'in devlete olan inancını da etkileyecektir Osman."

"Aynen öyle komutanım. Poyraz! Daha hızlı hadi hadi."

Durali başçavuş Halil Derbent'in evine gelmişti. Mektubu okuduktan sonra teğmeni aradı.
"Teğmenim kız açık açık kendisi gitmiş. Herşeyi de yazmış."

"Göstere göstere çıkmış yani. Anladım başçavuşum bir haber alırsan haber verirsin."

"Tamam teğmenim."

Uğur Teğmen etrafı izlerken uzaklardan gelen 8-9 kişilik grup dikkatini çekti. Askerlere hemen 'mevzi alın' emrini verip, beklemelerini söyledi. Uğur Teğmen'in emri ile ateş başladı. Çatışma devam ederken Uğur ne kadar baksa da Melikeyi aralarında göremedi. Köye kaçtıklarını düşününce;
"Osman ben köye iniyorum 2 askeri de yanıma aldım kızı köyde saklamaya götürdüler sanırım."

"Tamam komutanım biz burdayız."

Köye hızlı bir şekilde indiğinde Melike ve yanında bir kadını görünce peşlerine düştü. Melikenin yanındaki Songül Uğur teğmeni vurmaya çalışınca Uğur önce davranıp kadına ateş etmişti. Yalnız kalan Melike ağlamaya başlamıştı. Uğur yavaşça yanına yaklaşıp "iyi misin Melike?" diye sorsa da Melike onu duyuyordu. Yerde yatan kısa sürede arkadaş olduğu Songülün yavaş yavaş ölümünü izliyordu. En son yerden Songülün silahını alıp Uğur teğmene yöneltti.
"Onu sen öldürdün. Sen öldürdün."

"Ben vurmasam o beni vuracaktı Melike. Bırak o silahı gel."

"Hayır. Öldürdün onu."
Melike bir yandan ağlayıp bir yandan silahı tutmaya çalışıyordu. Uğur arkadan gelen askerleri gördü. Teğmenlerine silah doğrulttuğu için Melikeyi vuracaklarını fark edince "Durun. Ateş etmeyin." diye emir verdi. Melike tüm ısrarlara rağmen silahı indirmiyordu. Askerler "ama komutanım" diyerek artık müdahale etmek zorunda olduklarını söylüyordu. Böyle olmayacağını anlayan Uğur;
"Hayatını böyle mahvetmene izin vermicem Melike. Özür dilerim."
Dedi ve Melikeye hızla yaklaşıp elindeki silahı zorla alıp hızla attığı tokat ile bayıttı. Kucağına yığılan kızı da alıp  köyden askerlerle birlikte çıktı.

Melikenin kendine bu kötülüğü yapmasına şimdilik engel olmak istedi. Belki boşa kürek çekiyordu ama engel olamıyordu. Ne duygularına ne yaptıklarına. Ama "Onun için hala ÇOK GEÇ DEĞİL" diyerek kendini telkin ediyordu.

Bir beyaz mendildi oysa tüm bunlara sebep belkide. Yarası için uzattığı bir beyaz mendil...

Gözlerini arabada açan Melike ne olduğumu anlamaya çalışıyordu. Yavaş yavaş hatırlayınca hızlıca etrafına baktı. Yanında Uğur endişeli ve sinirli bir şekilde kendisine bakıyordu. "Nereye gidiyoruz?" Diye sorunca Sert yanıt alması çok sürmedi.
"Karakola."

"Ne istiyorsunuz ya bırakın istediğimi yapayım."

"Bu dediklerini ifaden olarak alabilirim biliyorsun dimi?"

"Ben her şeyi göze aldım."

"Her şeyi demek..." Cümlesinin sonunu biraz sessiz biraz sitemle getirdi. Bu kadar inatçı olmasını kabul edemiyordu.

Karakola geldiklerinde Melikeyi hücreye götürdüler. Uğur odasına girdiğinde peşinden Durali başçavuşta girdi.
"Ne oldu teğmenim? Nerden getirdiniz?"

"Dağa götürmeden önce civar bir köyde dinlenmeye iniyorlardı. Son anda yakaladık. Küçük hanım biraz sıkıntı çıkarsa da getirdik."

"Halil beye haber verelim mi?"

"Kızı bulduğumuzu bildirdik zaten ama savcı sorguya almadan başka bir haber veremeyiz biliyorsun."

"Doğru diyorsun da baba işte arayıp duruyor."

"Savcı bugün öğleden sonra gelecek zaten kız sorguya girerken haber verin gelip kararı da burda duysunlar."

"Tamam teğmenim."

"Ben gidip bir bakayım. Belki bir şey söyler."

Odasından çıkıp Melikenin olduğu yere geldiğinde ufak pencereden Melikenin yemek yediğini gördü. Yüzünde oluşan hafif tebessümü kendi bile fark etmedi. "Afiyet olsun" diyerek içeri girdi. Melike hızlıca yediği yemeği bırakıp;"Yemek yemiyorum" diye çıkıştı.

"Öyle olsun. Sana bir kaç soru soracağım."

"Sen sormadan ben  söyleyeyim. Kendi isteğimle dağa çıkmaya karar verdim. Kimse de yardım etmedi. Hiçbir şey bilmiyorum."

"Yavaş bakalım bir dur. Bu soruları ben değil savcı soracak. Ben nasıl olduğunu merak ettim. Tokat için de özür dilerim. Bana başka bir şans vermedin."

"Alışkınsınızdır siz askerler kaba kuvvete. Çok bozulmadım."

" Haddini aşıyorsun."

"Haklısın savunma değil, sorgu için burdayım."

"Baktığın pencere o kadar dar ki. Senin için en iyisini düşünen insanları düşman ilan etmişsin kafanda. Çok yazık. Savcıya vereceğin bilgilerle kendi hayatını kurtar ve biz bir daha asla bu şekilde karşılaşmayalım."

"Bitti mi?"

"Evet bitti. Bu konuda son iyiliğimdi. Sorguda başarılar."

Cümlesini bitirdikten sonra hızla Melike'nin yanından ayrılıp birazdan gelecek olan savcıyı karşılamak için odasına gitti. Bir kaç saat sonra savcı gelmişti. Melikeyi de kendi odasına aldıktan sonra, savcı ve Melikenin karşılıklı sorgusu başlamıştı. Uğur sorgu boyunca önünde ki Melikeyi izliyor ondan istenileni söylemesini umutla bekliyordu. Savcının sorularına sadece "bilmiyorum" diyerek yanıtlayan Melike, arada kendine bakan Uğur ile göz göze gelip gözlerinde ki siniri fark etse de aksi bir yanıt vermemekte ısrar ediyordu. Siniri git gide artan Uğur daha fazla oda da kalamayacağını anlayıp hızlıca dışarı çıktı. Dışarıda Halil beyi görünce yanına gitti.

"Hoş geldiniz."

"Durum nedir teğmenim? Melikeyi salacaklar mı?"

"Biz de bir şey bilmiyoruz savcı ne kadar verirse o."

"Eve git de diyebilir, içeri de atabilir yani."

"Sorun Melikenin hiç pişmanlık göstermemesi Halil bey. Yaptıklarının arkasında hâla."

"Ne yapacağım hiç bilmiyorum teğmenim hiç."

Onlar konuşurlarken Karakolun kapısında Melike göründü. Savcı'nın Melikeyi serbest bıraktığını anlayan Uğur biraz şaşırsa da mutlu olmuştu. Halil beyler ile vedalaşıp savcıya doğru ilerledi.

"Savcım bir şeyler anlattı mı? O yüzden mi serbest bıraktınız?"

*Teğmenim bu kız yaptığı şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu, kimlerle olduğunu bilmiyor. Tek ihtiyacı olan doğru yola sapmak için gerekli olan desteği ona gösterecek biri. Aile ile iletişime geçin. Biraz daha dikkatli olmaları da fayda var. Ayrıca resmi olarak hiç bir suçu da yok. Terörist unsurları ile aynı yerde bulunmak dışında hiç bir somut eylemde bulunmamış. Bunlar da sert bir karar vermek için pek mantıklı sebepler değil. Yargı yolunda da suçsuz yani. "

" Anladım teşekkürler. Kolay gelsin."

Kızı Melikenin yaşadıklarını kavramaya çalışan Halil bey hangi ara buralara kadar geldiler hiç bilmiyordu. Daha düne kadar kendi başına dışarı çıkamayan kızı eline keleş alıp dağa çıkmaya karar vermişti. Aklı almıyordu olanları. Eve geldiklerinde babaanne kapıda karşılamıştı onları. Melikenin hafif nemli gözleri ile içeri girdiğini görünce uyaran ses tonu ile oğluna çıkıştı.
"Halilll!"

"Hiçbir şey demedim ana. Savcıya ne dedin bile demedim."

"İyi etmişsin. Biraz yalnız kalıp düşünsün bakalım."
Beraber eve girdiler. Kafalarında gelecek hakkında binlerce soru ile.

Karakolda yine başçavuş ve Uğur çay içip sohbet ederken, nişanlısı ile dışarıda çıkacağını haber vermek için Osman aradı. Bir anda telefon açıkken nişanlısı ile tatlı, acı tartışmaya başlayan Osmanın sesini duyan Uğur Teğmen ve başçavuş kendilerine eğlence bulmuşlardı. Osman hararetle Esma'nın etek boyu için veryansın ediyordu. Telefonu kapattıktan sonra başçavuş Uğurla sohbet etmeye başladı.

"Eee teğmenim senin yok mu böyle sevgilidir, nişanlıdır, flörttür."

"Yok başçavuşum ya hiç vaktim olmadı desem. 5 sene Kara Harp Okulu ardından hemen 'Kıta' başladı.  Sonrada nefes almadan buraya işte. Hem pek bu işlerle aram yok."

"Nasıl yok teğmenim ya. Maşallah gençsin, pek de yakışıklısın. Sen valla burda böyle emekli gibi attın koltuğu oturuyorsun. Aşk adamın benzinidir ya."

"O ne demek başçavuşum Benzin nedir yani?"

"Lafın gelişi işte teğmenim sen de."

"Tamam öyle olsun hadi. Ben bir Poyraz'a bakayım. Osman yok onlar ne yaptı?"

Melike Erkan ile oturmuş neler olduğunu konuşuyorlardı. Erkan ablasına bir şey olacak diye çok korkmuş ve Melikenin dağa çıkmasına yardım eden sözde petrol istasyonu sahibi ama aslında teröristlerin ilçe ve şehre uzanan kolu olan, dağdakilere para, silah ve yeni genç kaynaklar sağlayan şehir eşkiyası Bakır ile buluşmuş ablası için üzerine bomba bile bağlayıp askeriyeyi patlatmaya hazır olduğunu söylüyordu. Yine abla kardeş bir birlerini hararetlendirmeye devam ediyorlardı.

Öğlen güneşi kaybolurken, Uğur olanları biraz düşündükten sonra karar verip telefonun başına geçti. Melike ile konuşmak için aradığı Halil Bey'in ev telefonunu babaannesi açınca Melikenin gelince bu numaradan kendisini aramasını istedi. Melike eve gelince babaannesi;

"Seni şu komutan çocuk aradı."

"Hangi komutan çocuk."

"Adı Uğurmuş sanırım seni eve getirmişti ya o. Melike gelince beni arasın dedi. Numara masanın üzerinde."

"Yok ya ne arayacağım. Gitsin başkasıyla uğraşsın."

Melike ne kadar böyle söylese de babaannesinin söylediklerinden sonra ufak bir kafa karışıklığı yaşamıştı. Akşam masanın üzerinde ki numaranın yazılı olduğu kâğıdı alıp odasına çekildi.
Karakolun numarasını aradı. Önce tanımadığı sesi anlamaya çalıştı.

"Merhaba Uğur Teğmenle görüşecektim."

"Buyrun kim diyeyim."

"Melike Derbent."

"Tamam biraz bekleyin."

Oğuz Uğur'a haber vermiş, Uğur Melikenin aradığını öğrenince kısa bir şaşırsa da hızlı bir şekilde telefonun başına geçmişti.
"Efendim?"

"Bugün beni aramışsın. Bir şey mi oldu?"

"Evet. Yeni bir görev aldıkta. Köyde çeşitli sebeplerden üniversiteye gidemeyen öğrenciler için bir başvuru. Senin de ilgilenebileceğini düşündüm."

"Yok. İlgilenmiyorum üniversite ile falan teşekkür ederim."

"Tamam ama sen yine de bir düşün derim."

"Ben kararımı verdim. Teşekkürler."

"Tamam."

"Tamam."

Uğur kapanan telefon ile bir kaç saniye öylece kaldı. Ne saçma bir konuşma olmuştu. "Hasbinallah" diyerek yerine oturdu.

Bir kaç gün sonra Halil bey evine asker olarak Uğur Teğmeni, oğlunun öğretmeni Nilgün Hanımı, kaymakamlıkta çalışan yazmanı, kendi çiftliğinde çalışan aynı zamanda Osman'ın nişanlısı Esma hanımı yemeğe davet etmişti.

Evde toplandıktan sonra sohbet etmeye başladılar. Evde ki bu devlet kurumları toplantısını anımsatan  görüntüden rahatsız olan Melike ve Erkan başta yemeğe katılmak istemeseler de babaannelerinin zoru ile katıldılar. Yemekte konu konuyu açmış söz artık terörist korkusunun olmadığı dönemlerdeki misafirliklere gelmişti. Uğur Teğmen;
"Ne kadar olmaması için çabalasakta aramıza duvar örmeyi başardılar. Halk artık korkudan ne yapacağını
şaşırdı."

Melike biraz sessiz bir şekilde söze girdi. "Bir şeyler başarmışlar ama."

"Pardon anlamadım."

"Diyorum ki bir şeyleri başarmışlar yani."

Halil bey kızına "sus" dercesine baktı.

"Her başarı iyi şeyler doğurmaz malesef. Bir uyuşturucu tüccarı da uyuşturucu satmayı başarır. Bir katil de insan öldürmeyi başarır. Bir sapık  da kadına tecavüz etmeyi başarır. Mesele başarmış olması değil,  neyi başarmış olduğudur Melike Hanım"

Melike yeniden söze girmeye çalışınca tartışmanın toplumda uzamaması için Uğur babaanneye dönüp "Elinize sağlık her şey çok güzeldi teyzecim." diyerek lafını kesti. Yemeğin sonunda herkes ile vedalaşışırken Uğur Melikeyle kapı önünde yan yana gelmişlerdi. Uğur başını yanında ki kıza çevirip konuştu.
"Tartışmayı seviyorsun"

Melike histerik şekilde güldü. "Karşında baban, önünde devletin her kurumu varken tartışamazsın."

"Peki üniformasını çıkarmış sivil bir askerle tartışabilir misin?"

"Ona tamamım olur."

"Tamam  o zaman en uygun zamanda diyoruz."

"Aynen."

Uğur bu haftaki çarşı programını şimdiden hazırlamıştı. Akşam Melike ile konuşup hafta sonu için saat ayarladılar. Oturup sakin sakin konuşup birbirlerine görüşlerini söyleyeceklerdi.

Hafta sonu geldiğinde ilçe de buluşup bir kafede oturdular. Onlar kafeye girmeden önce Bakırın sağ kolu olan adam Uğur teğmen ve Melikeyi yan yana görünce hemen Bakıra haber verdi. Bakır Melikenin eline bir silah verip teğmenin boş anında sıkıp sonra Melikeyi dağa kaçırmak için alacakları bir plan kurup Melikenin yanına geldiler. Melike ve Uğur sohbet ederken, Bakırın adamı gizlice Melikeyi  tuvalete çağırdı ve eline silahı verip yapması gerekenleri anlattı. Melike defalarca reddedip yapamayacağını söylese de, bunun bir direniş sembolü olacağı, onun için önemli bir şans olduğunu, eğer yapamazsa dağa çıkma şansını kaybedeceğini söylediler. Melike silahı montunun derin cebine alıp Uğurun karşısındaki sandalyeye oturdu. Bir süre hiç konuşmadan ve rahatsız şekilde oturan Melikenin bu hali Uğurun dikkatini çekti. Defalarca "iyi misin" diye sorsa da yanıt alamadı.
Melike masanın altından silahı doğrultmuş elleri titreyerek tetiği çekmeye çalışıyordu. Neler olduğundan habersiz olan Uğur ise Melikenin ne derdi olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Melike bir karar vermek zorunda. Kararının her iki türlüsü de hayatını çok değiştirecek.

Continue Reading

You'll Also Like

3M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
333K 12.5K 62
Bir hastasına iyilik yapmak isteyen Ahu, hastane kayıtlarından aldığı numarayı yanlış girip bir komutana yazarsa ne olur? Nerden bilebilirdi ki bu ka...
14M 616K 61
GENEL KURGU #1 Babasından başka hiç kimsesi olmayan bir genç kız... 28 Yaşında hapishanede mahkûm bir adam... Ya bir gün olur da genç kızın babası da...
81K 1.4K 41
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.