Death Angel, jikook

By Kittenismylife

74.3K 5K 2.5K

280320 091220 Feminen Jimin! •jikook •vmin #1 - Vminkook More

1
2
3
4
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23 |final
Soru-Cevap

5

3.2K 246 129
By Kittenismylife

JİMİN

Jimin sonunda yataktan çıkabildi, sanki hem vücudu hem de zihninden darbeler almış gibi hissediyordu. Dört saatlik seks, gerçekten iyi bir seks olsa da, teoride kulağa iyi gelebilirdi ama tekrar yapmak istediği bir şey değildi; yanında gelen duygusal karışıklıklar olmasa bile. Bedensel zevki inkar edemezdi ama hoşuna giden kontrolü elinde tutan kişi olmaktı. Bu iş boyunca zihni açık olurdu ve kendi ihtiyaçlarıyla daha sonra, yalnızken ilgilenirdi. Sersemleştirici etkisi geçici olsa da, birkaç orgazm kendisini ne hale getirmişti... Bu hatayı bir daha yapmayacaktı, eğer biri aptallaştırılacaksa, bu karşısındaki kişi olacaktı kendisi değil. Ve bu sabah kendisinin aynadan korkup kaçmasına izin vermeyecekti.

İlk defa giyinmeden önce banyı kapısını kilitledi. Taehyung'un ne düşündüğü, bunun onun hoşuna gidip gitmeyeceği umurunda bile değildi.

Bir tarak aldı ve saçlarındaki düğümlerle karışıklıklara hırsla saldırdı, sonra duşa girdi ve en sevdiği parfümlü duş jeliyle yıkandı. Dün öğleden sonra bakım kremi sürmeye vakit bulamamıştı, saçları bu nedenle bu sabah böyle karma karışıktı.

Hiç acımadan, ilk yapacağı şeyin bu karışıklığın çoğunu kesip atmak olacağını düşündü. Sadece saçları kolayca tanınabilecek nitelikte olduğundan değil, artık gerçek benliğine dönmek istiyordu. Bir beyni yokmuş gibi davranmaktan bıkmıştı, başkasının ihtiyaçlarını ve isteklerini kendisininkinden öne koymaktan bıkmıştı.

Sabahlığını giydi ve kemerini sıkıca bağladı, sonra hızla makyajını yapmaya başladı, zamanın akıp gittiğini ve kaçmak için sadece birkaç saati kaldığını hissediyordu.

Taehyung'un, sanki birdenbire kendisine hissettiği derin aşkın farkına varmış gibi, - ya, tabii- kendisine tuhaf davranmaya başlamasıyla onun bir adım sonra ne yapacağını kestiremez olmuştu ve bu belirsizlik kendisini korkutuyordu.

Aklına bir fikir geldi, işe yaradığı takdirde kendisine küçük bir avantaj sağlayabilecek bir şey. Yaramazsa bile durumu daha kötü olmayacaktı. Kendisini zorlayarak öksürdü. İlk seferinde öksürüğün sesi yumuşaktı ama tekrar tekrar öksürdüğünde daha derin ve sert oldu. Bir dakika sonra durdu ve sesini denemek için yüksek sesle, "Lanet olsun," dedi. Daha şimdiden sesi kısık çıkıyordu ama yeterince kısık değildi. Hasta olduğu takdirde Taehyung kendisiyle sevişmek istediği zaman hazırda mazereti olacaktı, aynı zamanda bu kadar solgun gözükmek için de bir mazereti olacaktı.

Yatak odasında belli belirsiz bir ses duydu ve omurgasından aşağı bir soğukluğun indiğini hissetti. Taehyun! Hızla dönüp kapının kilidini çevirdi, yine aynı hızla kapıyı açtı ve sanki bir şey duymamış gibi etrafa bakınmadan çıktı. Birden Taehyung ile burun buruna geldi ve sahte bir şaşkınlık çığlığıyla zıplayarak "Burada olduğunu bilmiyordum." Dedi. Sesinin kısık çıkmasından memnundu.

Adam ellerini onun beline koydu ve kaşlarını çattı. "Hasta mısın? Sesin çok kötü geliyor."

Jimin aşağı bakarak, "Rahatsızlandım sanırım." Diye mırıldandı. "Öksürerek uyandım."

Adam başını kaldırdı, koyu renk gözleri Jimin'in solgun yüzünü ve gözlerinin altındaki gölgeleri dikkatle inceliyordu. Heykel gibi yontulmuş hatlarıyla yakışıklı bir adamdı ama Jimin ona hiç aşık olmamıştı. Ve en iyi zamanlarındayken, onunla birlikte olmaktan sadece keyif duymuştu. Artık zerre kadar keyif kalmamıştı, sadece çok sıcak ve şiddetle yanan bir nefret vardı ve kendisi bunu zar zor zapt edebiliyordu.

Doğrularak kibarca kendini onun kollarından kurtardı ve soyunma odasına gitti. Kapıyı açıp ışıkları yaktı ve küçük odaya, yere saçılan ayakkabılara ve herhangi bir düzen olmadan birbirine karışmış olan dolu askılara uzun uzun baktı. "Bir iş bulmalıyım." Dedi titrek bir sesle, ses tonu biraz dalgın ve şaşkın geliyordu. "Ama ne giyeceğimi bilmiyorum."

Gerçek şuydu, odada iş aramak için uygun olan hiçbir şey, geride bırakırsa üzüleceği hiçbir şey yoktu. Taehyung arkasından geldi ve bu sefer kolunu onun etrafına dolayarak, onu kendi yanına iyice çekti. Başını eğdi ve ılık dudaklarını onun şakağına bastırdı. "Sanırım ateşin var." Diye mırıldandı. "Bugün evde kalmalısın, kendini daha iyi hissettiğinde ne giyeceğini düşünürsün." İzin verirmiş gibi, hafifçe gülümserken, sanki bir çocukla konuşuyordu.

"Ama benim..." Ateşi olmadığını pekala biliyordu, çünkü hasta değildi, ama bu tam anlamıyla adamdan duymak istediği şeydi.

"Hayır." Diyerek Taehyung onun sözünü kesti. "Gitmen gerekmiyor ve bir iş araman gerekmediğini sen de çok iyi biliyorsun. Dinlenmek dışında hiçbir şey yapmamalısın."

Jimin kendini geri çekti ve üzgün bir bakışla adamın yüzünü inceledi. Dudaklarını hafifçe titreterek, "Ama dün..."

"Dün ben aptallık ettim." Dedi Taehyung şiddetle. "Beni dinle bebeğim, bunu sana kaç kere söylememi istiyorsun bilmiyorum ama ben senden bıkmadım. Yemin ederim. Gitmeni istemiyorum. Burada kalmanı ve her zaman yaptığım gibi sana göz kulak olmama izin vermeni istiyorum. Bir başına yapamazsın. Güzel görünmek dışında hiçbir iş için gerekli vasıflara sahip değilsin ama bunda da son derece iyisin."

Jimin yorgun bir tavırla içini çekti ve başını adamın omzuna yasladı, onun kendi ağırlığına destek olmasına izin verdi. "Ne yapacağımı bilmiyorum." Çaresiz duruşu Taehyung'un kalkanlarını düşürmüştü.

Adam elini, hafifçe ovarak Jimin'in kalçasında yukarı aşağı gezdirdi. "İşte benim söylediğim bu, hiçbir şey yapmana gerek yok. Daha önce gittiğimiz yoldan gideceğiz. Hiçbir şeyin değişmesine gerek yok."

Her şeyin ne kadar değiştiği konusunda onun hiçbir fikri yoktu. Jimin hiçbir şey söylemedi, her şeyin bittiğini düşündüğünü belirtmedi.

Taehyung, Jimin'e sıkıca sarıldı, onu kollarında sıktı. "Bugün kendini yormamalısın, bakalım yarın daha iyi olacak mısın? Bugün sana bir hediye getirsem, ne dersin? Ne isterdin?"

"Bilmiyorum." Dedi Jimin ve yeniden iç çekti. "Sanırım bugün evde kalacağım. Alışveriş havamda değilim. Sen bugün ne yapıyorsun? Burada mı kalacaksın?" Sanki onun burada kalmasını istiyormuş gibi sesine belli belirsiz bir umut havası verdi.

"Hayır katılmam gereken bir işim var. Çocuklardan birkaçını burada bırakacağım, tamam mı? Bir şey istersen ya da bir yere gitmek istersen sadece onlara söyle." Daireyi hiç boş bırakmazdı, daima orada biri olurdu, bu da polisin ya da başka birinin içeri sızıp gizli kameralar yerleştirmesini zorlaştırırdı.

"Kim?" Hoseok olmasın, lütfen, diye içinden dua etti. Jung Hoseok, Taehyung'un en keskin okuydu, özellikle bilgisayarlar söz konusu olduğunda. Taehyung ile ilk tanıştığında, Hoseok onun en sık gelen dadısı olmuştu çünkü Taehyung, Hoseok'un şüpheli bir şey yakalamakta iyi olduğunu biliyordu.

"Kimi istiyorsun?"

"Fark etmez." Dedi kayıtsızca. Eğer bir tercih belirtseydi, Taehyung bunun sebebini merak edecekti. "Sanırım bu sabah internetten bazı şeyler bakacağım ve sonra kendimi daha iyi hissedersem kütüphaneye gideceğim."

"Bunu yap." Taehyung, Jimin'i bu sefer alnından öptü, tekrar öptü. "Ben ne zaman dönerim bilmiyorum, yemeği bensiz ye olur mu?"

"Olur." Harika. Yemeği onsuz yemek alışılmadık bir şey değildi.

İşini bitirdiğinde Taehyung bir daha asla kendisini unutmayacaktı.

Evinin düzenini tehdit eden çatışmayı önlemekten memnun olan Taehyung, ona tekrar sarılıp öptü ve dışarı çıktı. Jimin derin bir nefes çekti, bacakları rahatlama hissiyle gevşedi.

Televizyonu açtı ve sisi çok alçak tutarak bir alışveriş kanalına ayarladı ve bacaklarına kaşmir bir örtü çekerek bir sandalyeye kıvrıldı. Taehyung'un durumu fark etmesi ihtimaline karşı bunları yapmaya, oyun sahnesini kurmaya ve bütün ayrıntıları mükemmel olduklarına emin olmak için gözden geçirmeye, hayatını ne kadar çok zamanını harcamıştı.

Bu sefer harcadığı zaman değdi. Taehyun kapıyı çalmadan açtı. Jimin, adam odada ilerlerken gözlerini açtı ve onun elindeki bir fincan kahve görünce şaşırdı. "Sana kahveni getirdim, bu boğazına iyi gelir." Dedi.

Sabırsızlıkla içi sıkıldı, dişlerini sıkmak istedi ama tam zamanında kendini tuttu. Taehyung çene kaslarının hareketini fark edecek ve kendisinin rol yaptığını anlayacaktı. Tanrı aşkına, sadece gidemez miydi?

"Çok naziksin." Dedi Jimin ve kahveyi adamdan alırken biraz daha öksürdü. "Teşekkürler."

"Krema ve üç şeker iyi mi?"

"İyi." Hayır iki şeker ve biraz süt olmalıydı ki, bu da adamın ne kadar ilgili olduğunu gösteriyordu.

"İhtiyaç duyduğunda beni ara." Dedi Taehyung.

"Arayacağım."

Taehyung gerçekten iki parçaya bölünmüştü, işine gitmek istiyordu ama öte yandan Jimin'i bırakmak da istemiyordu.

Taehyung odadan ayrıldı ve sonunda beklenilen kapının kapanış sesi duyuldu.

Misafir odasındaki televizyon sesi hala duyuluyordu ve Taehyung'un geride bıraktığı iki adam spor programı seyretmek için televizyonun karşısına geçtiklerinden dolayı arada sırada yorumlar kulağına geliyordu.

Sessizce kapıya kadar geldi ve kilidini çevirdi. Böyle kilitler dayanıksızdı ve Taehyung'un adamlarını birkaç saniyeden fazla engelleyemezdi ama bu ufacık bir uyarıcıya sahip olmakla kendisini daha güvende hissetti.

Dolaba giderek büyük deri bir taşıma çantasını çekip aldı. Buradaki hemen hemen her şeyin burada kalması gerekiyordu. Alacaklarını aldığında hepsi bu kadardı. Bu odaya bakan kimse, kendisinin alışverişe gittiğinden ve yakında geri döneceğinden başka bir şey düşünmeyecekti.

Saate baktı. Bir süre sonra açlık acısı onu odasından mutfağa sürükledi. Sanki fazla enerjisi yokmuş gibi yavaşça yürüdü. Oturma odasında oturan iki adam etraflarına baktılar. Neyse ki ikisi de Hoseok değildi. İsimleri Jackson ve Eunwoo'ydu. Bunlar idare ederdi, orta şekerli denilen türdendi, ne en akıllılarıydı ne de en salakları. İyi. Bunun üstesinden gelebilirdi.

"Şimdi kendini daha iyi hissediyor musun?" diye sordu Jackson.

"Biraz." Diye cevapladı Jimin. Öksürmeye devam etmeyi unutmuştu ama sesi hala kısıktı. "Öğle yemeği için biraz çorba ısıtacağım. Siz de istiyor musunuz?"

"Hayır biz zaten yemek yedik. Yine de teşekkürler." Eunwoo bir gangstere göre oldukça görgülüydü.

Jimin mutfağa gitti ve bir tas çorba aldı. Kalbi yüksek viteste atıyordu, hızlanan atışların ritmini ve damarlarında dolaşmaya başlayan heyecanı hissedebiliyordu. Tekrar saate baktı. İki.

Şov zamanı.

Jimin yatak odasının kapısını kilitledikten sonra laptopunu aldı ve bağlandı. Bunu dikkatle araştırmıştı, Taehyung'un banka hesabını temizleyip saklanmayı planladığı için değil, ama bir tür lazım olursa durumu.

Eğer Taehyung kendisiyle dürüst oynasaydı, o kendisini istediği sürece şimdiki durumun tadını çıkaracak, sonra mücevherlerini alacak ve gidecekti.

Geleceğin, kendi geleceğinin planlarını yapmıştı.

Dairede bilgisayar kullanımı için kablolu yönlendirici vardı, Hoseok, Taehyung'a kablosuz yerine bunu kullanmasını söylemişti, çünkü kablosuz yönlendiricide başkalarının kendisine ait bilgileri ele geçirmesi daha kolaydı. Jimin'in laptopunun IP'si Taehyung'unkinden farklıydı ama yönlendiriciden karşı tarafa sadece bir IPnumarası görünüyordu, demek ki Taehyun'un banka hesabına istediği takdirde doğru IP adresinden giriş yapılmış sayılacaktı. Klavye tuşlarının üçünü öğrendikten sonra, sifrenin ne olduğunu artık anlamıştı.

E mail adresini değiştirmek istedi. Onun veya Hoseok'un kendi e mail adresini kontrol etmeyi ne zaman akıl edeceklerini kimse bilemezdi. Taehyung, Jimin'in kaybolduğunu farkettiğinde öncelikle onun odasını araştıracaktı. Kıyafetlerini almadığını görünce bunu beklemeyecek, dolayısıyla başına bir şey geldiğini düşünüp endişelenecek ve adalarına kendisini arattıracaktı.

Laptopu da burada bırakması gerekecekti ama sorun değildi. Ayrıca, Taehyung'un ne yaptığını bilmesini istiyordu. Ona ödettiğini bilmesini istiyordu.

İki milyar yüz seksen sekiz bin dört yüz otuz üç dolar ve iki sent. Yine de iki centi bırakmayı düşündü, çünkü sadece yuvarlak rakamları aktarıyordu. Belki yüz seksen sekiz bin dört yüz otuz üç doları bıraksa daha akıllıca olurdu. Öte yandan Taehyung'un dediği gibi yüz bin dolar, yüz bin dolardı. Bankanın kapanış saatinden önce parayı iki hesaba yollayacaktı. Birini Seul'daki diğerini ise Busan'daki bir hesaba yollayacaktı.

Hazırdı artık.

Kahretsin! Hayır hazır değildi. Elini alnına vurarak dolabına koştu ve saten ev pijamalarının arasına sıkıştırdığı yerden emanet kasasının anahtarını aldı. Anahtar olmadan sakladığı mücevherleri alması mümkün olmayacaktı. Kaldı ki banka transit numaraları ve hesap numaraları da ayrıca kutunun içindeydi. Anahtarsız çıkmak üzere olduğuna inanamıyordu.

Kapıya gidince, kapıyı kilitleme sesini bastırmak için birkaç kez öksürdü, sonra kapıyı çekip açtı. Oturma odasına gitti ve girişte durdu. Kısık bir sesle "Şimdi kendimi biraz daha iyi hissediyorum." Dedi "Kütüphaneye gitsem sakıncası var mı?"

"Arabayı alacağım." Dedi Jackson. Ayağa kalktığında durumu kabullenmiş görünüyordu. Eunwoo ise evde kalıp spor programını izleyecekti.

"Kıyafetlerimi değiştireceğim ve hemen dışarıda olacağım." Diye söz verdi Jimin.

Jimin hazır olduktan sonra kendini dışarı attı. Yakında, diye fısıldadı bilinçaltı.

Jimin arabaya bindiğinde, katili gördüğünü sandı ve panikle kalbi, kanı adeta dondu. Tökezledi, neredeyse düşüyordu, ayakları tutmaz olmuştu. Jackson koluna dokunarak, "İyi misiniz?" diye sordu.

Jimin etrafını inceledi. Adam orada değildi. Bir an için kendisini Jackson'a bıraktı. "Biraz bileğim çevrildi." Dedi hafif çaresiz bir ses tonu ayarlayarak. "Üzgünüm."

"Burktunuz mu?"

"Sanmıyorum. Öyleyse de fazla değil." Canlı bir tavırla sağ ayak bileğini çevirerek "İyiyim." Dedi. O orada değildi. Eğer olsaydı bunu bilirdi.

Jimin düşüncelerini katilden uzaklaştırdı. Dikkatini dağıtamazdı, yoksa hatalar yapardı ve bunların herhangi biri ölümüne sebep olabilirdi. Konsantre olması ve hızlı hareket etmesi gerekiyordu.

Jackson kütüphanenin önünde kaldırıma çektiğinde, yeniden odaklanmıştı. Adam dışarı çıkmasına yardım ederken, Jimin, "Sanırım bir saat kalacağım." Dedi.

"Zaman sizin. Gitmeye hazır olduğunuzda beni arayın."

Adamın durumu kabullenmiş gibi ifadesinden, onun kendisinin bir saatten fazla kalmasını beklediğini anlamıştı. Onun tanıdığı, hepsinin tanıdığı Jimin, zaman kavramına sahip değildi ve genelde geç kalırdı. Bir şeyin "sadece birkaç dakika" süreceğini düşünmüşse, bu "şey" ne olursa olsun, daima en az bir saat sürerdi.

"Telefon numaran nedir?" diye sordu. "Sanırım kalemim var." Çantasını karıştırmaya başlarken sesini kısıklaştırdı.

Jackson, "Bırakın ben numaranızı alayım." Dedi birkaç öfkeli sürücü ona kornalarını çalarken.

Jimin, telefonunu çıkardı ve ona verdi. Adam çok sabırlıydı, numarasını cihaza kaydederken oflamadı ya da buna benzer bir şey yapmadı. "Kontak listesini nasıl kullanacağınızı biliyorsunuz, değil mi?" diye sordu sadece emin olmak için.

"Taehyung bana göstermişti." Diye cevap verdi Jimin, başını sallayarak ve içinden "Yok artık." Diyerek.

Kornaların gürültüsü gittikçe sıklaşıyordu. "Zaman sizin." Dedi Jackson şoför koltuğuna geri dönerken. Jimin merdivenlere gidip tırmanmaya başlayana kadar seyretti. Jimin hafifçe topalladı, Jackson'ın fark edeceği kadar.

Jimin içeri gider gitmez hemen tuvalete girdi. Kendisini kabine kilitleyerek hemen kıyafetlerini ve ayakkabılarını değiştirdi, çıkardıklarını sonra kullanmak üzere çantasına sıkıştırdı. Cüzdanları da değiştirdi, sürücü belgesini ve nakit parasını Taehyung'un kendisine verdiği Gucci cüzdandan çıkarıp, Macy's'den aldığı sıradan cüzdana sıkıştırdı. Lavabo kuyruğunda iki kadın daha vardı. Jimin onlar gidene kadar ağır davrandı, ellerini yıkadı, rujuyla oyalandı ve kendine genel bir çeki düzen verdi. Su ile saçlarını nemlendirdi böylece şaçları daha koyu bir hal aldı. Kadınlar gittiğinde bir kağıt havlu alarak makyajını elinden geldiği kadar sildi. Sonra her zamanki yürüyüşüyle tuvaletten çıktı. Kimse ona ikinci kez bakmamıştı.

Uzun adımlarla dışarı çıktı. Tasarımcı cüzdanını çantadan çıkardı, yanından aşağı sarkıttı ve bir çöp kutusunun yanında durdu. Mümkün olduğu kadar gizlice cüzdanı düşürdü ve parmağıyla onu çöp kutusunun arkasına itti.

Birkaç apartman ötesine hızla yürüyerek bir taksi çağırdı ve şoföre gidilecek herhangi bir yer söyledi. Dolambaçsız bir istikamet daha hızlı kaçmasını sağlardı ama izinin takip edilmesini de kolaylaştırırdı. Bu taksiden çıktıktan sonra, birkaç apartman daha geçti ve bir başka taksiye bindi. Üçüncü kez bir daha taksileri değiştirdikten sonra son durağına varmıştı.

Zaman kısalıyordu, öğleden sonra güneşi batıyordu. Jimin bankaya gitti ve emanet kasasına giriş izni istedi. Şifresini girdi, anahtarını çantasından çıkardı, zayıf ve genç kadın onu yerden tavana kadar kasaların yığılı olduğu küçük bir odaya geçirdi.

Jimin'inki yere yakın duran küçük bir kasaydı. İhtiyacı olan şeyleri çıkarmak sadece bir dakika sürmüştü. Giysileri çıkarıp emanetlerini çantasına tıkıştırdı. Elindeki kıyafetleri de kasaya koyduktan sonra işi hallolmuştu.

Sağa sola bakmadan bankadan ayrıldı, görüş alanından çıkmak istiyordu. Dışarı kaldırıma çıkınca, bir başka taksi çağırdı ve şoförden kendisini düzgün bir otele götürmesini istedi. Adam homurdandı. Arabayı sürerken, Jimin telefonunu çıkararak hesap bilgileri için işe koyuldu.

Beş dakika sonra, iş tamamdı. İki milyar dolar Busan'da ki banka hesabına yatmıştı. Kalan yüz bin dolar ise ayrıldığı bankadaki hesabına yatmıştı. Telefonunu tamamen kapattı ve koltuğa yaslanırken yine iç çekti. İş bitmişti.

Jackson yokluğunu fark edince Taehyung'u arayacaktı. Taehyung'un ne kadar şüpheci olduğu düşünülürse, önce eşyalarını alıp almadığını Eunwoo'ya soracaktı. Daha sonrasında başına bir şey geldiğini düşünecek ve kütüphane çevresine odaklanacaktı. Eğer iyi niyetli biri cüzdanı bulup kütüphaneye teslim ederse, polisleri arayacaklardı.

İşte bu eğlenceli bir senaryoydu.

Taehyung onun kayıtlı olup olmadığını anlamak için bölgedeki otelleri araştıracaktı. Jimin'in kapasitesinin miktarı hakkında düşündükleri göz önüne alınırsa, onun açıkça ortada bir şey yapmasını bekleyecekti, bu da Jimin'in lehinde önemli bir noktaydı.

Anne ve babası boşanmış ve bir bakıma kendilerini rüzgarın akışına bırakmışlardı, kendi hayatlarına odaklanmış ve iki çocuklarını fazla umursamamışlardı. Jimin özellikle onlarla da bağlantısını koparmıştı. Sadece kendisi vardı, hoşuna giden de buydu.

Taksi Jimin'i hiç olmazsa temiz görünen bir motele götürdü. Sahte bir isimle kaydoldu ve ücreti nakit ödedi. Canı sıkkın görünen resepsiyonist, bir kurallar ve bilgiler listesi çıkardı ve ona bir anahtar verdi. Odaya girdiğinde ilk işi bankaya yakın bir kuaför salonu bulmaktı. Dört kuaförü aradıktan sonra, kendisine sabah onda randevu verebilecek bir tane buldu.

Bu kadardı. Banka sabah açıldığında, yüz bin dolarını hesabından çekecek, sonra doğruca kuaföre gidip saçlarını kestirip boyatacaktı ve yola çıkmaya hazır olacaktı. İkinci el bir araba alacak, parasını nakit ödeyecek ve Busan'a gidecekti.

Artık özgürdü.

TAEHYUNG

Taehyung sadece öfkesini göstermeye çalıştı; adamlarının hiçbirinin Jimin'in gerçekte kendisi için önemli olduğunu düşünmelerini istemiyordu. Aslında öfke hissettiğinin en ufak kısmıydı. En çok hissettiği korkuydu, üzerinden atamadığı mide bulandırıcı korku. Jackson kendisine Jimin'in cüzdanını gösterdiğinde, ki bunu çocuğun biri kütüphanenin dışında bir çöp tenekesinin arkasında bulmuş ve kütüphaneye götürmüştü.

Salak bir hırsız, nakit parayı ve kredi kartlarını alarak polisleri doğrudan kendisine yönlendirecek bir alışveriş alemine dalardı. Zeki bir hırsız, nakit parayı alır ve kredi kartlarını bırakırdı. Sürücü belgesi de ortada yoktu. Geçerli bir sürücü lisansı, sahip olunacak değerli şeylerden biriydi. Jimin'in kayboluşuna, kredi kartlarının bir teki bile eksik olmadan orada bulunuşu eklendiğinde, en olası senaryo iyi bir senaryo olmuyordu. Federallerin onu yakaladıklarını bile umut edemiyordu. Gerçi Jimin'in onlara bir faydası dokunmazdı.

Düşmanları vardı, bir sürü. Onlardan biri Jimin'i ele geçirdiyse o zaman ölmüş sayılırdı. Jimin'in tecavüze uğrayıp işkence gördüğünü düşünmek, midesini bulandırıyordu.

"Birisi bir şey görmüş olmalı. Bütün giriş ve çıkışlarda kameralar var değil mi?" Son sorusunu Hoseok'a sormuştu.

"Olmalı ama kim bilir onların nasıl bir güvenlik sistemleri var? Kim kütüphaneye zorla girebilir ki? Bakalım neler bulabilirim."

Arama yetkisi elde etmek söz konusu bile değildi- kimse bunu teklif bile etmedi. Polisleri aramak mı? Ne komik.

Jimin'i kimin kaçırdığını bulacak ve sonra piç kurusunu eline geçirdiği her şeyle dövecekti.

"Belki cüzdanını kaybettiğini anlayınca, gelip onu aradı." Diye ileri sürdü Eunwoo.

"Gerizekalı," diye cevap verdi Jackson aksi bir homurtuyla. "Neden telefonuna cevap vermiyor?"

"Belki biri cüzdanını ele geçirdi, o da peşinden koştu ve yolunu kaybetti." Eunwoo adeta uçan kuştan medet umuyordu.

"Bunu yapmış olamaz." Dedi Jackson. "Arabaya binerken bileğini incitti ve topallıyordu. Kimsenin peşinden gitmiş olamaz. Zaten, eğer birisi cüzdanını kaptıysa avazı çıktığı kadar bağırırdı."

"Onu kim yakaladıysa kurnazmış." Dedi Hoseok. "Geldiği zaman, arkadaşmışsınız gibi ona kolunla sarıl ve diğer elinle de beline silah daya. Hiç sesini çıkarmadan onunla gitmiş olmalı."

Eğer kaçırma olayı dışarıda olduysa, kütüphane kameraları hiçbir şey kaydetmemiş olmalı diye düşündü Taehyung. Biri bunu yapsa bile Jimin'i öldürmek yaptıklarının intikamı olsa bile, bu her kim yaptıysa kendisinin bunu bilmesini isteyecekti. Aksi takdirde bunun hiçbir anlamı yoktu.

"Kütüphanenin güvenliğini kontrol etmemize gerek yok." Dedi gür bir sesle. "Onu kim kaçırdıysa arayacaktır."

Taehyung birden döndü ve kadının odasına gitti. Tam içeri girmişken sanki görünmez bir duvara çarpmışçasına durdu. Kadının kokusu havada asılıydı. Gözleri karardı ve gözlerinin yaşlandığını korku içinde fark etti. Kimsenin kendisini böyle görmesine izin veremezdi.

Göğsünde kocaman bir ağırlık ve içinde bir boşluk vardı. Baskı altında zar zor nefes alabiliyordu; ağır ve yavaş kalp atışı bile sefaletin bir ürünü gibiydi. O gitmişti. Bu adil değildi, onu sevdiğini anlamış ama hemen ertesi gün onu kaybetmişti. Dün kendisine kırıldığı için, onu gerçekten önemsediğini sağladığı için ona kızgındı. İçinde açtığı zayıflıktan dolayı kızgındı, gittiği için kızgındı. Lanet olsun ona ve kendisine de böylesine aptal olabildiği için.

JİMİN

Jimin gecenin ortasında uyanarak havayı içine çekti, etrafına bir ip sarılıymış gibi çarşaflarla boğuştu. Rüyasında katili görmüştü, onun kendisini bir şekilde burada, bu otelde bulduğunu, odaya girdiğini ve bu sefer onunla seviştikten sonra, gerçekten kendisini öldüreceğini görmüştü. Onu göremedi, ama varlığını gölgeler içinde kendisini izlerken hissetti. Uyanık kalmaya çalıştığını ve yeniden uykuya yenik düştüğünü görüyordu-sonra tekrar onunla, o kendisinin üzerinde, içinde ve elleri boğazına sarılıyken uyandı.

İşte o zaman gerçekten uyandı, bir hayaletle mücadele ediyor, kendisini buz gibi pençesiyle yakalayan panik nedeniyle soğuktan adeta donuyordu.

Rüya görse, onun kendisini öldüreceğini bilse bile, o kadar gerçekmiş gibi hissetmişti ki, orgazma yaklaşmıştı. Şimdi tamamen uyanıktı.

Sabah olduğunda Jimin kendisini tehlikeye atıp dışarı yemek almaya çıktı. Önceki geceyi merdiven boşluğunun yanındaki satış makinesinden aldığı krakerler ve cipslerle geçirdiği için açlıktan ölüyordu. Küçük bir lokanta buldu, kalabalıktan kendisine ayrı masa bulamadan ayakta durup tezgahta bir tabureyi beklemek zorunda kaldı. Sonunda oturuyordu.

Sosis, yumurta ve tost sipariş etti. Taehyung ile birlikteyken birkaç gram almanın korkusu yüzünden asla yemeyeceği bir yemekti bu.

Otele geri döndüğünde banka hesabını kontrol etti. Banka hesabı yüz bin dolarlık mevduatı gösterdi. Jimin gevşeyerek yatağa uzandı. Oradaydı ve hepsi kendisinindi, son kuruşuna kadar.

Ve acele etmezse, kuaför salonundaki randevusuna geç kalacaktı. Yataktan zıpladı, bir taksi çağırdı ve oda anahtarını ve birkaç banknotu masaya bıraktı.

Bankaya gidip hesabını kapatmaya başladığında işler ters gitti. Kimliğini ve dokümantasyon için gerekli bilgiyi verdikten sonra yüz bin doları nakit olarak istedi.

Hesap müdürü "Bunu yapabilir miyiz bilmiyorum, en azından bütün para için değil." Dedi özür dilermiş gibi. "Genelde hesaplarını kapattıklarında müşterilere bir banka çeki veririz. Doğal olarak burada büyük bir rezervimiz yok. Eğer bize uyarı verseydiniz elimizde ek olarak olurdu ama izin verin banka müdürüyle konuşayım. Bakalım neler yapabiliriz."

Jimin kırıcı sözler söylemek üzereyken kendini tuttu. Bankanın elinde para yok muydu? Nasıl bir bankaydı ki? "Üzgünüm her şey o kadar hızlı oldu ki... Bunu düşünmemiştim." Demekle kaldı.

"Belki bir çözüm bulabiliriz. Az sonra dönerim."

Bugün buradan ayrılması gerekiyordu. Hesap müdürü geri döndüğünde "Üzgünüm." Diye söze başladı.

"Tamam yirmi bin dolar hatta on beş bin dolar nakit nasıl olur? Kalanı da banka çeki. Bu fazla olurdu. Ne düşünüyordum bilmiyorum, bu kadar çok parayla seyahat etmek istemediğime eminim." Dedi Jimin.

Kadının yüzü aydınlandı. "On beş bini nakit olarak verebileceğimizi biliyorum, ama bakalım yirmi bin verebilir miyiz?"

Zaman çok daralıyordu. "Sizin fazla zamanınızı aldım." Dedi Jimin. "On beş bin harika olurdu.

"Emin misiniz? Kontrol etmek bir dakika bile sürmez."

"Teşekkürler ama zahmete girmeyin."

Sonunda on beş bin dolarını nakit olarak aldı, yüz elli tane yüz dolarlık banknotlar halinde ve kalanı için banka çeki.

Bir iki form imzalaması gerekti ve sonunda işlem bitmişti. "Çok teşekkür ederim." Dedi. Sonra bankadan aceleyle çıktı. Kuaför salonuna yirmi dakika geç kalmıştı.

Bir buçuk saat sonra Jimin kuaförden kısa siyah saçlara sahip olarak çıkmıştı. Beş saatten uzun bir süre sonra, batıya gitti. Arabası kahverengi bir Camry'di, metali yıpratmış olan pasla ve tamponlarda bir sürü kırıklarla göçüklerle biraz kötü durumdaydı ama lastikler sağlamdı ve motor fena çalışmıyordu. Yakında bir Cadillac süreceğini düşündü. Ya da bir Mercedes. Birkaç gün sonra Busan'da olacaktı ve oradan da... Kim bilir? İstediği yeri seçebilirdi...

.
.
.

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤

Diğer bölüm Jungkookiemiz geliyorr

Continue Reading

You'll Also Like

15.1K 1.4K 10
Texting + düz yazı Hayatında ilk defa maç kaybettiği için ateş topu gibi gezen yeraltının ünlü boksör isimlerinden Jeon Jungkook içmek için bir gece...
83.1K 8.3K 30
Kyungsoo içine kapanık biriydi . İçine konuşurdu . Kendi içinde yaşardı . Düşüncelerinde ve hayallerinde ... Bir gün o çok heveslendiği bilmediğin bi...
565K 48.1K 34
Jeon Jungkook kimselere yenilmiyordu. Park Jimin ise küçük bir istisnaydı. *** 24.4.18 16.9.18
23.2K 1.8K 26
Tamamlandı✔️ JiKook/KookMin Fanfiction Ailevi sorunları üzerine Jeon ailesi Busan'dan Seul'a taşınma kararı alır. Bu küçük olmalarına rağmen Park Jim...