THE ESC: PLANLANILAN

By kitap_doktoru

1.3K 481 2K

Nerede olduğumu bilmiyordum. Etrafta deli gibi koşuşturan insanlar vardı. Omzuma dokunan bir el hissedince k... More

BİR
İKİ
ÜÇ
DÖRT
BEŞ
ALTI
SEKİZ
DOKUZ
ON
ON BİR
ON İKİ
ON ÜÇ
ON DÖRT

YEDİ

57 22 59
By kitap_doktoru

Odanın kapasını tıklatılmasıyla kafamı saatlerdir okuduğum kitaptan kaldırdım. İçeri giren annemdi.

'' Tatlım biz yemeğe gidiyoruz. Bizimle mi gelirsin yoksa daha sonra mı?'' diye sordu kapının ağzından. Elimdeki kitaba baktım ve sayfaları hızlı hızlı çevirdim. Bir sonraki bölüme daha yedi sayfa vardı. Bir saniye düşündüm.

'' Bölümün bitmesine az kaldı, anne. Şunu bitireyim hemen gelirim olur mu?'' diye sordum.

'' Tamam, ama çok geçe kalma.'' dedi ve çıktı. Artık planımı uygulayabilirdim. Birkaç dakika sonra dış kapının kapanma sesi geldi. Kolumdaki saate baktım. 18:31! Daha çok vardı. Meraktan içim içimi yiyordu. Aslında bu yaptığım korkulacak bir şeydi ama nedense ben korkmuyordum. Elimdeki kitaba odaklanmaya çalıştım. Ve de zamanı düşünmemeye...

                                                           ************

Bölümü bitirince kitabı kapattım ve masanın üzerine koydum. Tekrar saate baktım daha 5 dakika vardı. Işıkları söndürdüm ve perdeye yaklaştım. Ne olur ne olmaz, belki erken gelirler diye beklemeye başladım. Stresten dudaklarımı ısırıyordum.  

Nihayet sokakta bir araç göründü. Dışarıda kimse kalmamıştı. Beni görmemeleri için biraz geri çekildim. Çünkü tam olarak karşı evin önünde durdular. Aracın kapısı açıldı ve askerler peş peşe arabadan indi. Cama farkında olmadan biraz daha yaklaştım. Çünkü sanki birisi eksik gibiydi. Kim eksik acaba? Kim..? Kim..? diye düşünürken aklımda birden o isim beliriverdi. Jason... Tabi ya. Nerde ki acaba?  Arabanın içinde bekliyor olabilirdi. İki asker eve doğru yaklaştı. Karşıdaki evin yanındaki evde oturan yaşlı çifti tanıyordum. Eve doğru baktığımda ışıklarının açık olduğunu ve evde olduklarını gördüm. Neden yemeğe gitmemişlerdi ki? 

Askerler bir süre bekledi. Hepsi sanki yerlerini biliyormuş gibi durdu ve kıpırdamadı. Beş dakika kadar öylece beklediler. Sonra içlerinden biri parmağını eve doğru işaret etti ve diğerleri de harekete geçti. Önce evin kapısını yavaşça açtılar ve üç asker içeri girdi. Gözlerimi tamamen ışığı yanan odaya odakladım. Işık yüzünden silüetler perdeye yansıyordu. Önce yaşlı çift olduğunu tahmin ettiğim iki kişi ayağa kalktı. Sonra elleri havaya kalktı ve iki silüette yere düştü. Küçük bir çığlık attım ve elimle hemen ağzımı kapattım. Korkmuştum... Ve gözlerim dolmuştu. Bunu neden yapıyorlardı? Onlardan ve diğer masum insanlardan ne istemişlerdi? Aklım almıyordu. Sonra evin ışığı söndü. Eve giren askerler sırası ile çıktı. Ve kucaklarında iki kişi taşıyorlardı.  

Aman Tanrım! Yaşlı karı kocayı diğerlerine yaptıkları gibi arabaya koydular ve bir kişi hariç tüm askerler arabaya bindi. Kalan asker ise cebinden çıkarttığı bir bez ile içeri girdi. Biraz sonra geri çıktı ve elindeki bezi bir poşete koydu. Bezin üzerinde kırmızı lekeler olduğuna emindim. Poşeti elinde tutan asker arabaya doğru bir işaret yaptı. Arabanın ön koltuğunda bir hareketlilik oldu. Görüşüm pek net değildi. Ön koltuktaki kişi arabanın torpidosundan bir kağıt ya da kağıt gibi bir şey çıkardı ve üzerine bir şeyler karaladı. Son asker de arabaya bindikten sonra araba hızla gitti. Elimi kalbime götürdüm ve yatağa çöktüm. Bir şeyi çok merak ediyordum. Neler oluyordu..?

Saat 19:00'du. Yemeğin bitmesine daha bir saat vardı. Ama az önce gördüklerimden sonra iştahım kapanmıştı. Annemi daha fazla meraklandırmamak için odadan çıktım. Temkinli hareketlerle kapıyı açtım ve karşıdaki eve bakmadan yürümeye hatta koşmaya başladım. Bu.. Bu çok ağır gelmişti ve etkisinden uzun süre çıkmayacakmışım gibi geliyordu. 

Yemek yedikten sonra eve döndük. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Sanki kalbimde bir ağırlık vardı. Babama yatacağımı söyleyip odama çıktım. Işığı açmadan ve pencereden bakmadan direkt olarak yatağa girdim ve yorganı kafama kadar çektim. Uykuya dalmam hiç te uzun sürmedi...


                                                     *************

                                                       -KONTROL GÜNÜ-

Kolumdaki saatin alarmı çalmaya başladı. Gözlerim kapalı bir şekilde alarmı susturdum. Kendimi biraz hasta hissediyordum. Ama bugün meydanda olmam gerekiyordu. Formlar ile ilgili bir şey olacakmış, yani öyle dediler. Ellerimle gözlerimi ovuşturdum ve banyoya yöneldim. Zihnimin açılması için kendimi soğuk duşa attım. Duştan çıktıktan sonra hemen üzerimi giyindim ve aşağı indim. Annem elinde bir bezle etrafın tozunu alıyordu. Dün akşam pek fazla yemek yiyemediğim için çok açtım. 

'' Anne ben kahvaltıya gidiyorum.'' dedim ve ayakkabılarımı giydim. 

'' Tamam kızım, zaten dün akşam pek iştahın yok gibiydi. Hasta falan mısın?'' diye sordu endişeyle.

'' Hayır, yani evet. Dün akşam biraz midem bulanıyordu ama şimdi iyiyim, merak etme.'' Kafasını pek de inanmayarak salladı. Vakit kaybetmeden çıktım. 

Meydana yaklaşınca saatime baktım. Daha 10 olmasına çok vardı. Ama neden tüm gençler buradaydı. Biraz daha yaklaşınca meydanda bekleyen en az iki düzine asker gördüm. Hepsi elinde silahıyla bekliyordu. Bizimkileri bulma ümidiyle yemekhane kısmına geçtim. Biraz etrafa bakındım ama onları göremedim. Nasıl olsa gelirler diye hemen bir tabak aldım ve kahvaltımı yapmaya başladım. 

O sırada tabağıyla yanıma birisi daha oturdu. 

'' Günaydın, Roseline.'' 

'' Sana da günaydın, Jonathan.'' İkimizde sessiz sessiz kahvaltımızı yapmaya devam ettik.

'' Kontrole hazır mısın?'' diye sordu birden. 

'' Anlamadım. Ne kontrolü?''Elindeki çatalla kalabalığı işaret etti.

'' Gördüğün şu kalabalığın nedeni yaklaşık yarım saat sonra olacak kontrol için.'' dedi sıkıntıyla.

'' Formlar ile ilgili bir şey olduğunu duymuştum.'' dedim etrafa bakarak. Aslında bizimkileri bekliyordum. Yarım saat içinde gelip kahvaltılarını yapmaları gerekiyordu. 

'' Neye bakıyorsun sen öyle?'' Hafif kalktığım sandalyeme geri oturdum.

'' Hiç arkadaşlarımı bekliyorum. Bir an önce gelmezlerse kahvaltı edemeyecekler gibi duruyor.'' dedim ona bakarak. Kafasını salladı.

'' Dün gördüğüm çocuk mu? Onu mu bekliyorsun?'' Kafamı salladım.

'' Evet, o. O ve diğerlerini.'' dedim heyecanla. Çünkü Edward elinde bir tepsiyle bize doğru geliyordu. Yerimizi bildiği halde ona seslendim. Yaklaştıkça yüzündeki gülümseme silindi. Direkt olarak Jonathan'a bakıyordu. Tepsisini masaya bıraktı. Oturduğunda bile gözleri ondaydı. Ve Jonathan'ın da öyle.

'' Günaydın Edward. Ben de nerede kaldınız diye merak ediyordum.'' dedim.Gözlerini Jonathan'dan çekerek bana gülümsedi.

'' Eve uğradım ama annen erkenden çıktığını söyledi.'' Kafamı salladım.

'' Evet, öyle oldu. Dün gece pek iştahım yoktu. Sabah kalkınca çok açtım.'' dedim mahçup bir şekilde.  Masa sessizleşmişti. Jonathan gülümseyerek elini Edward'a uzattı.

'' Merhaba, Edward. Ben Jonathan. Şey... Roseline'nin arkadaşıyım.'' Edward önce kendisine uzanan ele baktı ama sonra sıktı.

'' Merhaba.'' dedi ve elini  çekti.

'' Herkese günaydın. Bakıyorum erkencisiniz.'' Nihayet herkes gelmişti. 

'' Günaydın Emma.'' dedim. Üçü de masaya yerleştiler ve tanımadıkları kişiye baktılar.

'' Bu Jonathan.'' dedim elimle onu işaret ederek. Jonathan herkese merhaba dedikten sonra tabağını aldı ve işi olduğunu söyledi.

'' Sonra görüşürüz Roseline.'' dedi ve gitti. Edward o sırada bir şey mırıldandı ama anlamadım. Emma Jonathan'ın arkasından baktı:

'' Çok tatlı bir çocuk, değil mi Roseline?'' dedi heyecanla. Edward hızla bana baktı. Ağzımdaki lokmayı yuttum. 

'' Bilmem, öyle herhalde.'' dedim ve tabağıma bakmaya başladım. Yanaklarıma yayılan sıcaklığı düşünmemeye çalıştım. 

'' Bence de öyle. Ayrıca gözleri de çok güzel.'' dedi Lisa. Chris Lisa'ya baktı.

'' Gözleri çok güzel öyle mi?'' Lisa Chris'e sevgiyle baktı.

'' Seninkinden güzel olduğunu söylemedim ama.'' dedi ve yanağından öptü. Gülümseyerek onlara bakıyordum. Edward ayağa kalktı. 

''Sanırım kontrol zamanı geldi. Hadi kahvaltılarınız bittiyse kalkalım artık.'' dedi ve bulaşık bölümüne yöneldi. Ardından biz de kalktık ve kalabalığa karıştık.

                                                    ***********

Kürsüye Jason çıkmıştı. Ve bize izlememiz gereken talimatları söyledi.

'' Öncelikle hepiniz tek sıra olun. Askerler sizi gitmeniz gereken kontrol noktalarına yönlendirecek. Hadi oyalanmayın.'' dedi ve ellerini çırparak kalabalığı harekete geçirdi. Tek sıra haline geldiğimizde askerler bizi 3 gruba böldü ve kendilerini takip etmemizi söyledi. Chris, Lisa ve ben aynı gruptaydık. Edward ise Emma ile aynı gruba düşmüştü. Sıranın tamamına baktım. Joathan'da onlarla aynı sıradaydı. Bakışlarımız kesiştiğinde göz kırptı ve sırasını takip etti. 

Görevli bizi ordu binasının önüne getirdi. Yan yana üç kapı vardı. Diğer gruplarda kapılarının önünde durdu. Asker ''Burada bekleyin'' dedi ve içeri girdi. Sonra sırayla herkesi bir kapıdan içeri almaya başladılar. Sıranın ortalarındaydım. 

Sıra bana geldiğinde derin bir nefes aldım ve demir kapıdan içeri girdim. Kapı arkamdan kapandı. 

'' Şuradaki küçük ekrana parmak izini okutman gerekiyor.'' Eliyle gösterdiği ekrana baktım. 

'' Neden?'' Asker biraz düşündü.

'' Ne olacak güvenlik için. Hadi oyalanma.'' Işıkları yanıp sönen ekrana yaklaştım. İşaret parmağımı ekrana bastırdım. Bir saniye sonra ekranda ismim aydınlandı. 

'' Tamam, geri çekilebilirsin. Ve şimdi beni takip et. Daha işimiz bitmedi.'' Bir koridor geçtik. Önümüzdeki odada bir sedye gördüm. Masanın başında da orta yaşlı bir doktor vardı. Beni görünce gülümsedi.

'' Merhaba...-elindeki tablete baktı- Roseline Anderson. Lütfen sağ kolunu açıp sedyeye uzanır mısın?'' dedi ve yanındaki dolaptan birkaç malzeme çıkarmya başladı. Onun ne yaptığına baktım.

'' Sedyeye uzan dedi doktor.'' dedi arkamdaki asker. Doktor kafasını kaldırdı ve gülümsedi.

'' Korkacak bir şey yok canım. Sadece ufak bir sağlık kontolü.'' Kolumu açtım ve sedyeye uzandım. Sandalyesini çekerek yanıma geldi. Kolumu bir pamuk ile sildi ve iğneyi kontrol etti.

'' Derin bir nefes al... Kendini hiç sıkma. Hemen bitecek.'' dedi ve iğneyi soktu. Yüzümü buruşturdum. Yaka kartından adına baktım. Dr. Amanda Spean... Kanım tüpe doldu. Sonra iğneyi çekti ve bir yara bandı verdi. Birkaç dakika tutmamı söyledi. Ne yaptığına bakmak için sedyeden hafifçe doğruldum. Kanı masanın üzerinde duran kapaklı bir cihaza koydu. Cihazın kapağını kapattı ve düğmelere bastı. Yaklaşık beş saniye sonra makine bip bip diye bir ses çıkardı ve ekran aydınlandı. Doktor, askere döndü.

'' Temiz.'' dedi ve masadaki tablete geri döndü. Asker başıyla onayladı. 

'' Tatlım, gidebilirsin.'' Kafamı salladım. Geçerken göz ucuyla tablete baktım. Ekranda adım, resmim ve benim ile ilgili bilgiler vardı. Odadan çıktık. Asker önüme geçip kapıya yaklaştı ve şifreyi girdi kapı açıldı. O karanlık ve kasvetli koridorlardan sonra bu aydınlık oda gözlerimi kamaştırmıştı.

(1490 Kelime)

                                                                /7.BÖLÜM SONU/

!!!!!!!!!!!Lütfen kitapla ilgili yorumlarınızı ve fikirlerinizi benimle paylaşın. Ne düşündüğünüzü ve ne öneriniz olduğunu merak ediyorum. !!!!!!!!!!!

VE SİZDEN RİCAM; KİTABIMA BİR ŞANS VERİN... EMİNİM Kİ SEVECEKSİNİZ ;)

Continue Reading

You'll Also Like

139K 6.6K 16
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️
990K 48.5K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

7.9K 558 31
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
148K 617 13
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)