𝔑𝔬𝔫 𝔄𝔡𝔢𝔭𝔱𝔬 𝔇𝔢𝔭𝔯�...

By Nutellanda

2.1K 257 180

Cassiopeia Malfoy'un annesini kurtarmak için ne yapabileceğini biliyor musunuz? Şeytan anlaşması? Yanlış evre... More

Bilgilendirme
Chapter 1
Chapter 2
Chapter 4
Chapter 5
Chapter 6
Chapter 7
Chapter 8

Chapter 3

189 24 14
By Nutellanda

'...Come along with me,
To a cliff under a tree...'

Profesör McGonagall bir elini beline, diğerini kürsüye koymuş bir şekilde öğrencileri izliyordu. Yüzünde ciddi -biraz da sinirli- bir ifade vardı. Profesör'ün gözleri sessizleşmiş kalabalığı tararken, "Bu rezilliği yapan her kimse itiraf etsin."dedi katı bir sesle. Belindeki elinin işaret parmağını havaya doğru sallıyordu şimdi.

Havada süzülen süpürge, bir unicorn'u andırırcasına beyaza boyanmıştı. Her on saniyede bir aşağıya rengarenk toplar gönderiyordu. Eğer toplardan biri üzerinize düşerse günün geri kalanını bir gökkuşağı olarak geçiriyordunuz. Şu an salonun yarısına olduğu gibi.

Cassie tüm bakışların ona ve James'e döndüğünü fark ettiğinde yerinde rahatsızca kıpırdandırken McGonagal, genişlemiş burun deliklerinden yavaş bir nefes aldı. "Mr Potter, Miss Malfoy."dedi bakışları onları delip geçerken. "Kendinizi açıklamanız için size bir dakika veriyorum."

Cassie bu suçlama karşısında tepkisiz kalmak için elinden geleni yaptı ama dudağının yukarıya doğru seğirmesine engel olamadı. "Kalbimi kırıyorsunuz, Profesör!"dedi alınmış bir sesle. Eli anında kalbine gitmiş, boşta kalan eliyle havada bir noktayı gösteriyordu. "Şaheserimize nasıl rezalet dersiniz?!" Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını iki yana sallayarak, "Daha önce bu kadar aşağılandığımı hatırlamıyorum."dedi.

James boğazını temizledi. "Tüm saygımla, Profesör. Biz bu eserimizde unicornlara yapılan saygısızlığı, umursamazlığı," Cassie'nin elini tutarak geri geri yürümeye başladı. "onların yaşam alanında yaptığımız sonu olmayan ihlalleri, sanki onların efendileriymiş gibi davranmamızın, hayatta kalmak için kanlarını içmemizin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya çalıştık. Eğer bu kadar bile saygınız yoks- GÖREV İPTAL, GÖREV İPTAL! KAÇ!"

Remus çantasına çeşit çeşit çikolatalar yerleştirirken bir yandan da alt dudağını kemiriyordu. "İşte oldu!"diye bağırdı, en sonunda çantayı kapatabilmenin sevinciyle.

Her sene yaptıkları pijama parisi günü -genelde Effie'nin kafayı yemesiyle sonuçlanırdı- gelip çatmıştı. Genelde Potter'larda yapılan bu tarihin önemli dönüm gecesi, bu sene de James'in bir daha salonun ortasında orman büyümeyeceğine dair sözlerine talihsiz bir şekilde inanmaları sebebiyle onlarda yapılıyordu.

Kafasını iki yana salladı Remus. James'in ailesi için üzülmediğini söylese yalan olurdu. Geçen sefer avizede sallanan maymunu evden atmaları bir haftalarını almıştı. Ve onlar hala iyi niyetli bir şekilde, Remus, Sirius ve Peter'i evlerine kabul etmeye istekliydiler.

Ağır çantasını güçlükle omzuna takarken kapının açıldığını duydu. "Ağır görünüyor. İçine pijama koydun mu? Diş fırçası?"

Remus sırtında çantayla dondu kaldı. Hayal kırıklığıyla inledi ve yavaşça arkasına döndü. Annesinin eğelenen bakışları düzenli odada, avizenin boncuklarını kemiren baykuşta, yerdeki çikolata kutusunda ve duvarda gezindikten sonra nihayet onun yüzüne kaydı.

"Hayır,"dedi büyük bir hüzünle. Dudakları aşağı doğru bükülmüştü. Çantayı kapatmak için o kadar uğraştıktan sonra gereksiz birkaç eşya için açması...

Mrs Lupin kapının kirişine yaslanmış halde oğlunu izliyordu. Kıpır kıpır yerinde duramayan bir kadındı. Açık kahverengi, parlak saçları omzuna dalgalanarak iniyordu. Yüzü sıcak bir gülümsemeyle aydınlanmıştı. Yuvarlak ela gözlerinin üzerine inen kahküller, onu olduğundan da genç gösteriyordu.

"Tahmin etmiştim." dedi ona doğru yaklaşırken. Oğlunun yüzünü ellerinin arasına aldı ve hüzünle fısıldadı. "Beynin yavaş yavaş çikolata'ya dönüşüyor, Remus."

Remus annesine ters bir bakış fırlattı ve ellerinden kurtulmak için geriye kaçtı. Hope yüzündeki gülümsemeden hiçbir şeyi eksiltmeden hızlı bir hareketle çantayı aldı.

Çantayı ters çevirip yatağa dökerken,"Bu kadar çikolata ne için? Sadece bir geceliğine gidiyorsun."dedi.

"Çikolata banyosu."

Annesinin kaşları yükseldi, ela gözleri hayretle açıldı ve gülümsemesi solar gibi oldu.

"Dalga geçiyorum." Yüzüne düşen bir parça saçı bir kenara üfledi. Hope'un çantasına bir takım pijama, yedek bir cüppe, diş fırçası ve tarak koymasını izlerken ayaklarını ritmik bir şekilde yere vuruyordu. "Çikolatalarıma yer kalmadı!"dedi isyan edercesine.

Hope Remus'u duymazdan gelerek zarif bir hareketle arkasına döndü. "Baban kapının önünde bekliyor."dedi kapıdan çıkmadan önce. "Araba varken cisimlenmek..."sesi giderek azaldı ve Remus'u küçük odada yalnız bıraktı.

Remus sesli bir iç çekerek annesinin beceriksizce bir taklidini yaptı. Küçük bir çocuk gibi davrandığının farkındaydı ama bu umrunda değildi. Ayın o günü yaklaşmışken, çikolataya hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı.

Bu zamanlarda vücudu ağrımaya başlar, zihni bulanıklaşırdı. Normalde olduğundan daha aksi, arkadaşların dediğine göre sinir bozucu oluyordu. Yatağına hızlıca otururken yayların çıkardığı sesi dinledi. Belirtiler daha başlamamıştı ancak yakında başlayacağını biliyordu.

Kaşlarını çatarak çantasının fermuarını yırtarcasına açtı ve babası ona seslenmeden önce içindeki cüppeyi çıkarıp koyabildiği kadar çikolatayla doldurdu.

Çantayı sırtına takarken, "Geliyorum!"diye bağırdı.

Annesi Remus'a babasının kapıda olduğunu söylemesine rağmen babasının kapıda beklediği falan yoktu. Lyall Lupin, mutfak masasında oturmuş, gelecek postasının sayfalarını büyük bir ilgiyle çeviriyordu. Remus hafifçe öksürdüğünde işaret parmağını bir dakika dercesine kaldırdı.

"Ölüm yiyen saldırısı."dedi tok bir sesle. "Yine." O kadar bıkmış görünüyordu ki, Remus bir an gazateyi yakacağı düşüncesine kapıldı. Bunu yapmadığında tuttuğu nefesi verdi ve gözlerini tezgahta duran, fırından yeni çıkmış kurabiyelere kaydırdı. Kurabiyelerin kokusu tüm odayı dolduruyordu.

Annesi parmaklarının ucunda dolaptan plastik bir kap çıkartırken,"küçükken tek kötülüğün politikacılar olduğunu sanırdım,"dedi. Kafasını iki yana sallayarak. "Muggle olmak çok daha kolaydı." Kurabiyeleri kutuya yerleştirmeye başladı. Modu anında değişmişti, bir şarkı mırıldanıyordu şimdi. "Sirius'a söyle hepsini bir anda yemesin. Geçen sefer annesi bana çığırtkan göndermişti." Kafasını onaylamazca salladı. "Hayatımda aldığım en kaba mektuptu."

Remus gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasıyla onayladı. "Ben dışarıda bekliyorum."dedi kapıya doğru ilerlerken. Sırtındaki çanta iyiden iyiye ağırlık yapmaya başlamıştı artık.

Kapıyı açtı ve gördüğü şeyle dona kaldı. Gözleri top gibi açılırken göz çevresindeki cildi gerilmişti. Birkaç saniye kapının önünde yatan kıza boş boş baktıktan sonra en sonunda kelimeleri toparlayabildi. "Baba kapıda bir kız var." dedi kızdan gözlerini ayırmadan, endişeli bir sesle.

"Hiç kız görmedin mi, Remus?! Tanrı aşkına, izci kızlardan biridir. Utangaç olmayı bırak ve bir paket kurabiye al."

Remus kaşlarını çattı ve doğru görüp görmediğini anlamak için gözlerini ovuşturdu. Doğru görüyordu, gerçekten de evin girişinde bir kız yatıyordu. "İzci değil, ve sanırım ölmüş."dedi dudağının üstünü işaret parmağıyla kaşırken.

"Ne?!"diye çığlık attı annesi. Kapının girişini görebilmek için Remus'u ittirerek. "LYLA!"diye bağırdı, yerde yatan kızı görür görmez.

Annesi onu içeri ittirip kızın üzerine eğilirken, babasının kapıya doğru gelen ayak seslerini dinlerken, kıza sanki onu tanıyormuş gibi baktı uzun uzun. Ona birilerini hatırlattığı kesindi.

Beyaza çalan sarı saçları yatmakta olduğu yere yayılmış, bir kısmı yüzüne yapışmıştı. Solgun tenini çevreleyen yüz hatları yumuşaktı. Üzerine giydiği eşofman üstü, yepyeni, oldukça da pahalı görünüyordu.

Remus anne ve babasına doğru ilerlerken bu kızı daha önce nerede gördüğünü düşündü. Hogwarts öğrencilerinden biri olabilir miydi?

Hope ellerini kızın solgun yüzünde gezdirirken aynı anda şişmiş gözlerine bakıyordu. Aniden kafasını kaldırdı ve kızın nabzını kontrol eden kocasına baktı. "Onu içeri taşımalıyız, Lyla."dedi şokun verdiği bir sakinlikle zira Remus, annesinin titreyen ellerini gayet net bir şekilde görebiliyordu.

Lyla çatık kaşlarla bir yerde yatan kıza bir de karısına baktı. Ardından derin bir nefes alarak ayağa kalktı. "Bir ölüm yiyen olabilir." dedi elindeki asayı kıza doğrulturken. "Ama şimdilik içeri alsak iyi olacak. Uyanınca sorguya çekeriz." Asasının bir hareketiyle kızı havalandırdı.

Babası kızı içeri sokarken Remus da görülmediklerine emin olmak için sokakta gezdirdi bakışlarını. Şaşırtıcı bir şekilde kimse görünmüyordu ortalıkta. Hızla içeri girip kapıyı arkasından sıkıca kapattı.

Kıza ne olduğunu gerçekten merak etmeye başlamıştı. Hiçbir yara izi olmasa da göz altları çökmüş, yüzü vampir gibiydi. Üzerindeki kıyafetlerse alışıldığın dışındaydı.

"Remus!"diye seslendi annesi oturma odasından. "Bodrumdandoğruluk iksirini getir."

Continue Reading

You'll Also Like

186K 19.4K 33
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
376K 34.5K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
91.3K 3.7K 31
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
459K 53.7K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.