Nutuk

By WattpadClassicsTR

16.6K 715 244

Mustafa Kemal Atatürk tarafından kaleme alınan Nutuk (Söylev) yeni Türkiye devletinin yazılan ilk tarihidir... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61

Bölüm 22

74 4 0
By WattpadClassicsTR







Ekim 1919'da Önemli İç Olaylar

Efendiler, 1919 yılı Ekimine ait olup da dokunmak istediğim bazı olayları da, birkaç kelime ile özetlememe izninizi rica ederim.

İşgal altında bulunan İzmir İlindeki müslüman halk, zulüm görüyor ve öldürülüyordu. Bunun için, Hükûmetten, İtilâf Devletleri'nin temsilcileri katında etkileyici teşebbüslerde bulunmasını rica ettik. Yunanlıların zulüm ve zorbalıkları devam ederse, aynı şekilde karşı koymak mecburiyetinde kalınacağını bildirdik. İzmir'deki fecî olaylar üzerine İstanbul'da bir gösteri toplantısı yapılmak istenmişti. Bunun engellendiği haber alınınca, Cemâl Paşa'nın dikkatini çektik.

Anzavur, Bandırma çevrelerinde haince ve canavarca hareketlere başlamıştı. Verdiği zararları önlemek için ve Karabiga, Bandırma taraflarına çıkan Nigehban Cemiyeti'ne bağlı subaylar hakkında, Balıkesir'de, Kâzım Paşa'ya ve diğer ilgililere yazdık. Otuz kadar Nigehbancı subayın da bir yabancı işgaline zemin hazırlamak için, Hrıstiyanlara karşı hareket etmek üzere, Trabzon ve Samsun'a çıkacaklarını haber aldık. Derhal 15. Kolordunun ve Canik Mutasarrıfı'nın dikkatlerini çektik.

Yüksek topluluğunuzca bilinmektedir ki, başlangıçta, Maraş, Urfa, ve Antep'te İngiliz birlikleri vardı. Bu birlikler, Fransız askerleri ile değiştirildi. Bu yüzden, işgali yeniden önlemeye çalıştık. İşgalden sonra da önce siyasî daha sonra fiilî teşebbüslere geçtik.

Bozkır'da yeniden önemli sayılabilecek bir ayaklanma oldu. Onun bastırılması için çeşitli tedbirlere başvurduk.

Maraş ve Antep'te Kılıç Ali Bey'i, Çukurova Bölgesine de Topçu Binbaşısı Kemal ve Yüzbaşı Osman Tufan Bey'leri göndererek ciddî teşkilâtlanmaya ve faaliyetlere geçtik.

Efendiler, bu arada hatırıma gelen bir noktayı da bildirmiş bulunayım: Sivas Kongresi'nden sonra, Hey'et-i Temsiliye, sorumluluğu kendi üzerine alarak, kongrelerin tüzük ve bildirileri dışında ve Sivas Kongresi Tüzüğü'ne ek olmak üzere, "Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kuruluş Tüzüğüne Ektir" başlıklı, "yalnız üyeleri için gizlidir" kayıtlı, silâhlı millî teşkilâtlar için gizli bir yönerge düzenlendi. Düşmanla çatışılan yerlerde bu yönergeye göre, silâhlı müfrezeler ve birlikler kuruldu.


Ali Rıza Paşa Kabinesi Görüşünde Direniyor

Efendiler, 2 Kasım'da, Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa'dan aldığım bir şifreli telgrafta: "Zaten az olmayan dedikodulara biri daha eklendi. Ziya Paşa'nın Ankara'ya kadar gitmemesi, destek lûtfedilen Hükûmetin otoritesini kırmaktan başka bir anlama gelemez. Bu konuda Hükûmet, görüşünde ısrarlıdır" denilmekte ve bunun cevabının acele beklenmekte olduğu bildirilmekteydi. Ziya Paşa'nın gönderilmemesi ile ilgili ricamıza Hükûmet yakınlık göstermemişti. Ziya Paşa'yı görevlendirmiş ve göndermişti. Ziya Paşa, Eskişehir'e kadar gelmiş ve oradan izin alarak geri dönmüştü.

Cemâl Paşa, aynı telgrafında "Bozkır Olayından dolayı basına verilen bildirinin tarzını, hükûmet aramızdaki uzlaşmaya aykırı görmektedir" diyordu. Oysa, böyle bir bildirimiz yoktu.


Dahiliye Nâzırı'nın Memleket İçine Gönderdiği Öğütçüler

Dahiliye Nâzırı, memlekete bir takım hey'etler göndermeye kalkıştı. Bunlardan biri de Harbiye Nezareti Eski Müsteşarı Ahmet Fevzi Paşa adında bir zatın başkanlığında, Temyiz Mahkemesi üyelerinden İlhami ve Fetva Emini Hasan Efendilerden kurulmuştu.

Hey'et-i Temsiliye'mizin temsilcisi olan Cemâl Paşa, bize bunu bildirmemişti. 5 Kasım 1919 tarihli bir şifre ile, kendisinden bu hey'etin niçin gönderildğini sorduk ve, "özellikle Fetva Emini ile Kâmil Paşa Kabinesi zamanında polis müdürü olan kimselerin böyle bir hey'ette neden bulunduklarının" anlaşılamadığını belirttik.

Efendiler, Fuat Paşa'nın, Ankara'da kolordusunun başında bulunmasını gerektiren sebepler ortaya çıkmaya başladı. Bu sebeplerin önemlisi, memleket içinde halkın zehirlenmeye başlanmasıydı. İç ve dış düşmanlarla işbirliği yapanlar, Ali Rıza Paşa Kabinesi zamanında Ferit Paşa zamanındakinden çok daha fazla başarılı olmaya başlamışlardı.


Refet Paşa, Salihli ve Aydın Cephelerine Komutan Olarak Gönderiliyor

Kâzım Paşa, Balıkesir bölgesinde cephe kurmaya ve duruma hâkim olmaya çalışıyordu. Salihli ve Aydın Cepheleri'ndeki sevk ve idarenin askerî bir düzene sokulması gerekiyordu. Buraya, azçok tanınmış bir askerin gitmesi lâzımdı. Elimizde yararlanabileceğimiz komutan olarak Konya'da bulunan Refet Paşa vardı. Konya'daki kolordunun başına Fahrettin Bey (Müfettiş Fahrettin Paşa Hazretleri) geçmiş bulunuyordu. Bundan dolayı, Aydın Kuva-yı Millîye Komutanlığı'nı yürütmek üzere cepheye hareketini Refet Paşa'ya, Ankara'ya dönmesini de Ali Fuat Paşa'nın kendisine yazmıştık.

Refet Paşa'nın Nazilli'ye vardığı anlaşıldıktan sonra da Genel Kurmay Başkanlığı'na gelmiş olan Cevat Paşa'dan, geçen savaşta tecrübe görmüş; genç kurmaylardan seçilecek dört beş subayın, Nazilli'ye Refet Paşa'nın yanına gönderilmesini rica ettim. Bu durumu Refet Paşa'ya da bildirdim.


Refet Paşa Demirci Efe'nin Emrine Giriyor.

Efendiler, Nazilli'ye giden Refet Paşa, Demirci Mehmet Efe'den komutayı almaya gerek ve bunda bir yarar görmemiş, kimbilir ve belki de komuta kendisine teslim edilmemiş. Demirci Efe'nin emrinde kurmay gibi görev yapmayı daha yararlı ve uygun bulmuş.... Refet Paşa bunu bize bildirdi. Bölge şartlarını yakından görmüş bir kişinin kararını değiştirmek çok defa güçtür. Çünkü, gerçekten Refet Paşa'nın gördüğü ve tercih ettiği gibi, Efe'nin komutasını devam ettirmekte ve ona yardımcı olmakta yarar vardı, yahut da Refet Paşa o cephenin komutasını herhangi bir sebeple ele alamıyordu. Her iki ihtimale göre de, mutlaka komutayı al, diye emir vermek anlamsız olurdu.

Asıl gariplik bundan sonra görüldü. Bir süre sonra, Refet Paşa, Nazilli'de gözden kayboldu. Birkaç gün sonra, Balıkesir'de olduğunu, bir takım yabancı subaylarla ilişkiye girip girmemesini bizden sorması dolayısıyla anladık.

22 Aralık 1919 tarihinde verdiğimiz cevapta: "Millî teşkilâta bağlı bulunanların, özellikle Hey'et-i Temsiliye üyesi olarak tanınmış olmaları dolayısıyla, kendisinin yabancılarla hiçbir şekilde ilişki kurmasını istemediğimizi bildirdik. Refet Paşa, yine ortadan kayboldu. Nihayet bir gün, Bursa'dan Refet imzalı kısa bir telgraf aldık: "İstanbul üzerinden, Bursa'ya geldim."

Bu telgrafın ne demek olduğunu bir türlü anlamıyordum. Refet Paşa'nın İstanbul ile ne ilişkisi vardı? bir de "Nazilli - Balıkesir , Bursa" yolu İstanbul'dan mı geçer? Bu bilmeceyi bir türlü çözemedim. Sonunda mesele anlaşıldı.

Refet Paşa, Nazilli'den ayrıldıktan ve Balıkesir'de Kâzım Paşa'ya uğradıktan sonra, Bandırma'ya inmiş; oradan da bir Fransız torpidosuyla İstanbul'a gitmiş; orada bazı arkadaşlarıyla görüşmüş; daha sonra da Bursa'ya dönmüş...

Efendiler, bu bilmeceyi hâlâ çözemiyorum. Beni bunda anlayışla karşılayacağınızı umarım.

Refet Bey'in yerine bir İngiliz gemisi ile Samsun'a gelen Selâhattin Bey'in gönderildiğini, aynı gemi ile Refet Bey'in İstanbul'a dönmesinin istendiğini ve bunun üzerine gitmeyip istifa ettiğini, İstanbul hükûmeti'nin benimle birlikte kendisinin de yakalanarak İstanbul'a gönderilmemiz için her tarafa emir verdiğini biliyorsunuz. Bu kadar çok bilinmeyeni çözememek, cebir bilenlerce pek bağışlanmazsa da, benim bu noktada acze düştüğümü itiraf ederim. Gerçi, Ferit Paşa Kabinesi yerine Ali Rıza Paşa Kabinesi geçmişti. Fakat, yeni kabinenin haber alma ve yürütme araçlarının öncekinin aynı olduğunu biliyoruz.

Efendiler, Refet Paşa'nın bu hafif hareketi, Aydın ve Salihli Cephelerinde, düzenli bir ordunun teşkiline kadar, ciddî bir sevk ve idare kurulamamasına sebep oldu.


Dahiliye Nâzırı'nın Şüphe Uyandıran Davranışları

Efendiler, bu garip hikâyeden sonra, olayları yeniden bıraktığımız noktadan izlemeye başlayalım:

Cemâl Paşa, bizim 5 Kasım 1919 tarihli şifremizin bir noktasını anlayamamış. Bâbıâli merkezinden çektiği kısa bir şifre ile, şu şekilde bir açıklama istiyordu: "Dahiliye Nâzırı'nın şüphe çekebilecek şekildeki davranışlarına dikkatinizi çekmeyi gerekli görürüz", cümlesinden amacın ne olduğu anlaşılamadı. Bu noktanın acele olarak ve açıklanarak bildirilmesi.

Bu kısa şifreye verdiğimiz cevap biraz uzundur. Sıkılmazsanız olduğu gibi bilginize sunayım:

Sivas, 12.11.1919

Şifre

Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa Hazretleri'ne

İlgi : 8.11.1919 tarih 8084 sayı:

Dahiliye Nâzırı Paşa Hazretleri'nin şüphe uyandıran iş ve davranışlarından akla gelenler aşağıda bilginize sunulur:

1- Ankara gibi bazı illerde, sivil idare âmirlerini telgraf başına çağırarak, Millî Mücadele sırasında Ferit Paşa Kabinesi aleyhinde faaliyete girişenlerin durumlarını, Hükûmeti neden suçladıklarını, bütün bunların kanuna ne dereceye kadar uygun olduğunu tehdit edercesine soruşturma;

2- Uzun süredir hasta iken tifodan ölen Tokat Mutasarrıfı'nın ölüm sebebinin, esrarlı bir olay sayılarak, Sivas ilinden şifre ile sorulması...

3- Adliye Nâzırı ile birlikte, Balıkesir Cephesinden gelen Millî Hey'et ile yapılan gizli görüşme sırasında, Adliye Nâzırı'nın Millî Mücadele liderleri aleyhinde harekete geçilip geçilemeyeceğini, kendisinin yanında söz konusu edebilmesi;

4- Nezaret'e geçildiği zaman, ilk vatanperverce iş olmak üzere, vatan hainliği kesin delilleriyle ortaya çıkmış bulunan eski Dahiliye Nâzırı Âdil Bey'in düşünce ve hareketlerinde kendisine sır ortaklığı eden Dahiliye Müsteşarı Keşfi Bey'in, görevinden atılması gerekirken, hâlâ yerinde bırakılması ve onun aracılığıyla sivil memurlar arasında değişiklikler yapılması.

Tabiîdir ki, bu müsteşarın tayin ettireceği memurlar pek haklı olarak milletin güvenini kazanamaz. Söz gelişi, Millî Mücadele'nin başlangıcından sonuna kadar karşı bir tutum takınmış ve sonunda halk tarafından işten el çektirilmiş ve hastalığı dolayısıyla da o zaman tutuklanması ve uzaklaştırılması yoluna gidilmemiş olan eski Kayseri Mutasarrıfı Ali Ulvi Bey, yöneticilik özelliklerinden büsbütün yoksun ve güçsüz takımından olmasına rağmen Burdur'a tayin buyurulmuştur.

Yine yetersizliğinden ve Canik Sancağı için uygun görülmediğinden, kendi isteği ile vaktiyle İstanbul'a gönderilen Ethem Bey'de Menteşe'ye atanmıştır. Aydın Mutasarrıflığına da eskiden Niğde Mutasarrıfı iken Sıvas'a getirilen Cavit Bey atanmıştır.

Bütün bunlara rağmen, eski Konya valisi vatan haini Cemâl Bey'in adamı olan Antalya Mutasarrıfı, arka arkaya yaptığımız başvurulara ve halkın feryatlarına karşılık, hâlâ yerinde oturuyor.

5- Özlük İşleri Müdürlüğü gibi en önemli görev, bir Ermeni elinde bulunduruluyor.

6- Basın Yayın Müdürlüğü'nde ve Ajans'ın durumunda bir değişiklik görülmemektedir.

7- Memleketin geleceğini garantiye alacak tek kuvvetin millî birlik olduğu ve bunu da ancak millî teşkilâtın devam ettirebileceği bilinmektedir. Bu birlik ve teşkilâtın, vatanı parçalanmaktan kurtarmak, devlet ve milletin bağımsızlığını korumaktan ibaret olan kutsal gayesini bozmaya çalışanlar da, İstanbul'daki bozgunculardır. Bunların zararlarının önlenmesi, ancak kuvvetli ve ciddî bir disipline bağlıdır. Bunun da başlıca çaresi, polis müdürünü namuslu, milliyetçi, yetenekli, teşebbüs gücü taşıyan kimselerden seçmek ve atamaktır.

Oysa, zâtıâlîlerince de bilinmektedir ki, bugünkü Emniyet Genel Müdürü, düşürülmüş olan vatan haini eski kabinenin ve ona bağlı olanların biricik koruyucusudur. Sait Molla'nın Mister Frew'a yazmış olduğu mektuplardan anlaşıldığına göre de bu kişi, muhaliflere yani millet düşmanı olanlara bugün kucak açmakta, sığınaklık etmektedir. Amasya'da Salih Paşa Hazretleri de bunu doğrulamışlardır. Halbuki, Dahiliye Nâzırı, memleket ve milletin mukadderatını böyle bir şahsın elinde bırakmakta bir sakınca tasavvur etmiyor, belki yarar görüyor demektir. Jandarma Komutanı Kemal Paşa'nın ise, gerek millî dâvâ ve gerek sizler için zararlı bir şahıs olduğu bir gerçek iken, hâlâ makamında kalması da Dahiliye Nezareti'nin iyi niyetine mi verilmelidir?

Hey'et-i Temsiliye adına

Mustafa Kemal


Ali Rıza Paşa Kabinesi Millî Teşkilâtı Düşman Teşkilâtla, Bizide Ali Kemal ve Sait Molla İle Bir Tutuyor

Efendiler, Harbiye Nâzırı'nın 9 Kasım 1919 tarihli bir telgrafı vardı. O telgrafın içindekiler de ilgi çekicidir. Cemâl Paşa bu telgrafında, Kabinenin düşüncesini şu noktalar üzerinde yoğunlaştırıyordu:

1- Seçimlerin güvenlikle yapılabilmesi,

2- Meclis-i meb'usan'ın İstanbul'da toplanması,

3- Millî Teşkilât adına hükûmet işlerine karışılmaması için, hükûmetin tarafınıza başlangıçtan beri yaptığı bildiriler kesindir.

4- Birçok telgrafınızda ileri sürülen isteklerin de aynı nitelikte, yani müdahale niteliğinde olduğu açıktır.

5- Hükûmet, kendi bildirisinde tespit ve ilân ettiği tarafsızlıktan ayrılmayacaktır. Bu bakımdan millî teşkilât aleyhinde bulunanları baskı altında tutma ve cezalandırma yoluna gidemez." Telgrafın sonunda da şu tehdit vardı: "Şimdiki durum bir süre daha devam edecek olursa, kabine kesinlikle çekilecektir.

Saygıdeğer Efendiler, bu maddelerin ifade ettikleri anlamlar, aslında bütün gerçekleri ortaya koymuş bulunuyordu. Kabine, Millî Teşkilât aleyhinde bulunanların memleket ve millete düşman olduklarını kabul etmiyordu. Millî teşkilât ile bizi bir tutuyordu. Adapazarı, Karacabey, Bozkır, Anzavur olaylarını suç olarak saymıyordu.

Cemâl Paşa'ya verdiğimiz karşılıkta, bu noktaları açıkladıktan sonra, Hükûmetin duygu ve eğilimini açık olarak söyletmek maksadıyla şu cümleyi de ekledik: "Bildirdiklerinizden anladığımıza göre, İstanbul Hükûmeti, millî teşkilâtın varlığını belki de gereksiz görüyor. Gerçekten durum bu merkezde ve millî teşkilâta ihtiyaç olmaksızın memleketi kurtaracak bir güce sahip bulunuluyor ise, ona göre gerekenlerin yapılmak üzere açıkça bildirilmesini, aradaki her türlü yanlış anlamanın giderilmesi için arz ve istirham ederiz."


Dahiliye Nâzırı Damat Ferit Paşa Sürekli Olarak Millî Birliği Bozmakla, Temsilcimiz Olan Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa da Hükûmetin Yaptıklarını Savunmakla Meşgul

Efendiler, Cemâl Paşa'nın özel olarak Sivas'a gönderildiği 10 Kasım 1919 tarihli ve kendi el yazısıyla olan bir mektubunu da 18 gün sonra - yani 28 Kasım 1919 tarihinde - almıştım. Cemâl Paşa bu mektubunda, yapılan yazışmalarda söz konusu olan sorunları madde madde özetliyor ve her biri hakkında açıklamalar yapıyordu.

Hele, Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'dan başka bir yerde toplanmasından söz ederken, "Bu konuda Padişah'ın rıza göstermeyeceği iyice anlaşılmıştır. İşgal kuvvetlerinin Meclis-i Meb'usan'a saldırmalarının, belki Osmanlı Devleti için iyi sonuçlar verebileceğini, Amerikalılar hissettirdiler ve hattâ açıkça da belirttiler" diyordu.

Cemâl Paşa, "Kuva-yı Millîye ruhu taşımayan memurların kodamanları, işgal ordularına âdeta sırtlarını dayamış durumdadırlar" şeklinde, sanki bilinmeyen bir bilgi verdikten ve bu bilgiyi, "eski kabine üyelerinin çoğu sırtını dayamıştır" bilgisi ile tamamladıktan sonra, "söz gelişi, Polis Müdürü'nün değiştirilmesinde bu durum bütün açıklığı ile ortaya çıktı" diye bir de örnek veriyor.

Cemâl Paşa, Kabine birçok işler yapmayı düşünmüş ise de, "köklü bir faaliyet için dayandığı kuvvetin ciddiyetine hâlâ inanamadı" cümlesi ile bizi suçladıktan sonra, kanaatini şöyle dile getiriyordu: "Dahiliye Nâzırı bu kuvvete - yani Kuva-yı Millîye'ye ihtiyaç gösterenlerin başındadır, desem abartılmış olmaz."

Cemâl Paşa'nın mektubuna imza koyduktan sonra, yine kendi imzası ile eklediği bir özette şu cümle yer alıyordu: "Muhalifler ve yabancılar Meclis'in açılmasına engel olmaya karar vermişlerdir. Hey'et-i Temsiliye de bu engellemeye toplanma yeri çekişmesiyle devam ederse işimiz Allah'a kalıyor demektir."

Efendiler, bu mektupta yazılanlarda ve bundan önce gelen yazılarla bundan sonra devam edecek olan düşüncelerde hâkim olan mantık, yorumlama ve görüş sağlamlığı hakkında söz söylemeyeceğim. Yalnız, bu mektuba 28 Kasım 1919 tarihinde verdiğimiz etraflı cevabın bir tek cümlesini olduğu gibi aktarmakla yetineceğim. O cümle şudur: "Saltanat Hükûmeti'nin köklü bir teşebbüs için dayandığı kuvvetin ciddiyetine güvenemediğini gösteren maddeleri gerçekçi bulmuyoruz."

Efendiler, Dahiliye Nâzırı Damat Ferit Paşa, durup düşünmeden sürekli olarak millî birliği bozacak, milleti her gün biribiri ardınca yayılmakta olan saldırılar karşısında sessiz ve hareketsiz tutacak tedbirler almaktan geri kalmıyordu. Diğer Nezaretleri de aynı prensip doğrultusunda harekete teşvik ettiği görülüyordu. Söz gelişi, Eskişehir'de Hamdi Efendi adında bir kadı vardı. Kuva-yı Millîye'nin aleyhinde olduğu için orada duramamış, bir daha dönmemek üzere İstanbul'a gitmiş ve bu Kadı Efendi yeni kabine tarafından tekrar Eskişehir'e gönderilmiş. Durum açıklanarak, adı geçen kadının değiştirilmesi gereği, Mutasarrıf tarafından Adliye Nezareti'ne yazılmış, cevap verilmemiş. Mutasarrıf ve Eskişehir Bölge Komutanı, bu durumu Hey'et-i Temsiliye'ye bildirmekle birlikte, "eğer Nezaret bu yazıyı dikkate almayacak olursa, bu Kadı'nın kovulması zaruridir. Zâtıdevletlerinin görüş ve emirleri istirham olunur" deniliyordu. Biz de görüşümüzü bekleyenlere şu karşılığı vermek zorunda kaldık: "Millî dâvâya bağlı olacağına söz veren bu ilke çerçevesinde millî teşkilât'ın her türlü yardımını sağlamış olan Saltanat Hükûmeti'ne adı geçen kadı'nın değiştirilmesi kabul ettirilemezse, sonunda kovulmasının bir zorunluluk haline geleceği açıktır." Şüphesiz, bu durumda bulunan İstanbul memurları az değildi.

Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa'nın, buna benzer birtakım işlerden söz eden ve kabinenin görüşünü bildiren 24 Kasım 1919 tarihli bir şifresinin ilk cümlesi şuydu:

"Devletin iç işleri ve siyasî politikası kesinlikle ortaklık kabul etmez." Bu telgrafa 27 Kasım 1919 tarihinde verdiğimiz ayrıntılı cevapta, biz de şöyle dedik: "Devletin içişleri ve siyasî politikasının kesinlikle ortaklık kabul etmediği bir gerçek olmakla birlikte, benzeri görülmemiş olan bugünkü durum karşısında, vatan ve milletin geleceğini güvence altına alacak olan millî teşkilâtı, bilerek veya bilmeyerek zayıflatacak ve millî birliği bozacak hiçbir davranışa milletin razı olamayacağı da pek haklı ve doğaldır." Bu telgrafın son cümlesi şöyleydi: "hey'etimiz, imzasını taşıyan sözlerine tamamıyla bağlıdır... Şu kadar ki, sözlerde karşılıklı olmak gerekir. Oysa, Hükûmet, Salih Paşa'nın imzasını taşıyan sözlerin ve notların daha hiçbirini yerine getirmemiş ve eğer varsa, engelleyici sebepler bile bildirilmemiştir."

Efendiler, şimdi vereceğim kısa bilgiler ve bu bilgileri doğrulamak üzere göstereceğim belgeler, Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin bizi suçlamakta ne kadar haksız ve hükûmet işlerinde, en hafif anlamıyla ne kadar kayıtsız olduğunu yüksek kurulunuzun gözleri önüne serecektir zannederim.

Efendiler, İstanbul'daki gizli dernekler ve bu derneklere öncülük eden ve Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa'nın mektubunda da itiraf edildiği üzere, sırtlarını yabancılara dayamış olan birtakım şahıslar, bol para ve Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin gösterdiği alabildiğine hoşgörme ve uyuşukluk sayesinde, memleketi baştan başa ateşe vermek için olanca güç ve gayretleriyle çalışıyorlardı. Bu konudaki bilgiler ve elde edilen belgeler de, hükûmetin anlaması ve bilgileri dışında bırakılmış değildi. İstanbul'daki teşkilâtımız ve aldığımız tedbirler sayesinde elde edilmiş bir kısım belgeler olduğu gibi Cemâl Paşa'nın ve Sadrazam Paşa'nın ellerine teslim edilmişti. Bu belgeler, o tarihte yabancı temsilcilere de verilmiş ve bu yolla İtilâf Devletleri hükûmetlerinin çoğu tarafından öğrenilmiş ve o tarihlerde özetleri bütün komutanlara ve öteki ilgililere duyurulmuş olduğuna göre, artık olayın tarihe karışmış olduğu bugünde, yüce kurulunuzca ve milletçe bilinmesinde bir sakınca görmüyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

460 369 8
"Sen hiç kafandaki birine aşık oldun mu?" "Hayır" dedi. "Ben oldum" dedim. Kendi kurduğum karakterime aşık olmuştum ve bu beni günden güne öldürüyor...
10K 417 19
Cesur yeni Dünya bizi 'Ford'dan sonra 632 yılına' götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında "Cemaat, Özdeşlik, İstikrar" yazan Londra Merkez kul...
610K 21K 60
Tayini Kars'a çıkan Fen bilimleri öğretmeni Masal ve Kars'ta görev yapan yüzbaşı Bora'nın hikayesi. ... Kars'ı özel gören öğretmen bir kız. Hayatını...
396K 8.5K 116
Korkudan hep arkanıza bakmanız gerekicek çünkü onlar arkanızda gizlenmeyi sever....