FİZÂNİ

By safiye-20

11.3K 865 202

Akan kanı hissedebiliyordum. O akan kanın bütün bedenime bir hastalık gibi yayıldığını. O kadar zorla gülüms... More

TANITIM
SON DURAK -1
SON DURAK -2
ANSIZIN
ÇARESİZ
YAŞAMAK İÇİN UMUT
ÇELİŞKİ
MAHKUM
KARANLIK
KABUS
MECBURİYET
İLK ADIM
LİSA
ESARET
HiS
YANILGI
GERÇEK
GECE
HASRET
İHANETİN ATEŞİ
YARA
ŞÜPHE
KIRILAN GÜVEN
BEKLENMEDİK
İTİRAF
VEDA
KABULLENİŞ
HÜSRAN
UÇURUM
MAHRU
KARGAŞA
Duyuru
KIRGIN
ZİFİRİ AŞK
KIŞ ÇİÇEĞİ
HUZUR
MÂZİ
ZARAH
İÇİMDEKİ CENNET

YABANCI

245 27 1
By safiye-20

Zayn'nin neşeyle güldüğünü duyduğum da dış kapıyı açıp dışarı çıktım. Yüzümü okşayan rüzgarla derin bir nefes aldığımda bahçede ki çınar ağacının altında Şems ile Zayn oturuyordu. Dudaklarıma yayılan tebessümle onlara yaklaştım. Şems koşarak bana sarıldığında aynı içtenlikle ona karşılık verdim.

"Nur abla gidelim mi?"

"Gidelim"dediğimde Şems bu durumdan hiç hoşnut olmamıştı.

"Ben de sizinle geleceğim."

Zayn araya girmeden Ahsa pencereden Şems'e çağırmıştı.

"Şems yemek yemen gerekiyor."

Şems küçük omuzlarını silkerek "Bende onlarla gitmek istiyorum."dediğinde Ahsa gülümsedi.

"Şimdi yemeğini ye sonra yine beraber gidersiniz."

Şems annesinin tatlılıkla söylediği sözlere boyun eğerek eve doğru ilerledi. Kaldığım odanın penceresinden görünen patika yoldan yürümeye başladık. Zayn elinde ki sapanını sallayarak önümde ilerliyordu. Patika son bulup geniş bir yola çıktığımızda karşımıza tek katlı bir ev çıktı. Bahçesinde çıkan yabani otlardan anlaşıldığı kadarıyla uzun süredir kimse bakım yapmamıştı. Toprak yolda ilerlemeye başladığımız da Zayn önümde yürümeyi bırakıp yanımda yürümeye başlamıştı.
Kuş cıvıltılarından başka hiçbir ses yoktu. Yolun kenarında üç katlı evin önünde evin önünde duran Zayn ile bende durmuştum.

"Burası Kalender dedenin evi geçtiğimiz ev ise onun kız kardeşinin eviydi o evde yaşayanların hiçbiri hayatta değil!"

Zayn bal rengi gözlerini kırpıştırarak yürümeye devam etti. Bu kadar soğuk kanlı bir çocuk olmasını takdir etmiştim. Savaş insanı soğuk kanlı bir insan mı yapıyordu. Yoksa savaşa alışmış olmak soğuk kanlılık mı yapıyordu. Çok fazla ilerlemeden karşımıza yan yana duran iki ev çıkmıştı.

"Birinci ev Dua ablanın evi ikinci ev ise Abdülvehhab amcaların evi."

Her evin kendine ait küçük bir bahçesi vardı. Bütün evlerin dışı buraya özgü bir şekilde inşa edilmişti.

Evlerin olduğu yerleri arkamızda bıraktığımız da beton döşenmiş olan kocaman bir alan gelmiştik.

Bu alanda iki yol ayrımı vardı. Biri ağaçlarla kaplı olan yol diğeri ise kasabanın merkezine inen yoldu. Yüzlerce eve biraz yüksekten bakan bu evler sanırım kasabanın mahallesiydi.
Kasabada birkaç ev yıkılmış ve çoğunun ise hasarlı olduğu göze çarpıyordu.

"Burası da arkadaşlarımla oyunlar oynardık."

"Sanırım şimdi oyun oynayamıyorsunuz?"

Gözlerinde ki hüznü gizleyememişti.

"Birkaçı ülkeden gitti, diğerlerinden ise aileleriyle birlikte haber alamadık.   Aslında beni de alıp götürmek istediler ama dayım buna izin vermedi."

On dört yaşında ki bir çocuk için yaşadıkları oldukça ağırdı. On dört yaşımdayken okula gitmek için her gün ne giyeceğimi seçmeyi dert edinen bir kız değildim. Ama şikayet ettiğim şeyler olurdu. Yaşıtlarımın çoğu her şeyi şikayet ederdi. Sanırım fazla bolluk ve rahatlık insanı şikayete sürüklüyordu. İnsan sahip olduklarına yetinmeyip daha çoğunu isteyen bir varlıktı. Neyse ki annem bolluk içinde yaşarken şikayet etmeyi değil de şükretmeyi öğretmişti.

Zayn'in dolan gözleriyle ona sarılıp saçlarını okşamak istesemde o bu halinden kendini hemen soyutlamıştı.
Sanki bir komutan edasındaydı. Kasabaya giden yola doğru ilerlemeye başladığımda Zayn'in sesi beni durdurmuştu.

"Kasabaya gitmemiz tehlikeli."

"Neden tehlikeli?"

"Kasabada kimse yaşamıyor, çoğu yere yerleştirilmiş bombaların olduğunu söylüyorlar."

Işık hızıyla Zayn'in yanına ulaştığımda eline aldığı taşı sapana yerleştirip ileride ki ağacın gövdesinde ki oyuğa nişan almıştı. Taşı oyuğa isabet ettirdiğinde beğeni dolu bakışlarıyla onu izleyip takdir edercesine başımı salladım.

"Zayn, bu konuda çok iyisin."

Mutlulukla gülümsedi.

"Arkadaşlarım bana Zayn Ali diye hitap ediyorlardı istersen sende edebilirsin."

Yüzünde ki hüznün yerini mutluluğun alması beni de fazlasıyla mutlu etmişti. Bu insanların beni sahiplenmeleri haftalardır parçalanmış olan ruhuma umut olmuştu.

"Bu kadar iyi olmamı dayıma borçluyum."

Ahsa'nın söylediğine göre erkek kardeşlerini şehit etmişlerdi. Sanırım dayım dediği kişi burada yaşayan biriydi. Yine yanlış bir soru sormaktan çekinsemde merakıma yenik düşmüştüm.

"Dayın?"

Gözleri heyecanla ışıldadı.
Bu tepkiyi beklemiyordum.

"Annemin süt kardeşi,biliyor musun? Büyüdüğüm zaman bende dayım gibi olmak istiyorum."

"Neden?"

"Her konuda bilgi sahibi."

Dayım dediği kişi yaşı itibarıyla tecrübeli biri olduğu için Zayn'nin dayısı gibi olmayı istemesi çok normaldi. Peki ben dayısı hakkında hiçbir bilgi bilgi sahibi değilken bu kadar emin düşünmem ne kadar doğruydu.
Etrafı ağaçlarla kaplı olan yol boyunca ilerlemeye başladık.
Ağaçların arasında ki yabani otlar ormanda yuvarlandığım anı hatırlatmıştı. Görmezden gelmeye çalıştığım sırtımda ki ağrı neredeyse yok olmuştu. Şuan ise kasıklarımda hissettiğim keskin ağrıların sebebini çok iyi biliyordum. Hapishaneye atıldığımdan beri hiç hasta olmamıştım.

Zayn aile benimle birlikte olduğu için çok mutlu görünüyordu.
Nefes nefese kaldığımda uzun zamandır hareketsiz kalmanın dezavantajını dibine kadar hissetmiştim. Zayn Ali koşarak tepenin düzlüğüne ulaştığında gülümseyerek bana el salladığında bende ona aynı karşılığı vermiştim. Birkaç dakika sonra yanıma ulaşmıştım.

Yüzümü okşayan ılık esen rüzgarla derin bir nefes aldım. Manzara karşısında dudaklarıma yayılan tebessümle bakışlarımı çekmeden konuştum.

"Burası çok güzelmiş."

Zayn elindeki sapanla meşgul olduğu için söylediklerimi duymamıştı.

Ardarda sıralı dağları mavisiyle süsleyen gökyüzü savaşın esir ettiği bu beldeye umut vaad eder gibiydi.
Başımı çevirdiğimde manzaranın güzelliğinden farkına varamadığım iki katlı ahşap evi görmüştüm. Buradaki evlere nazaran bu ev yeni yapılmış gibi duruyordu.

İkinci katında bulunan balkonda rengarenk boş saksılara uzun süredir dokunulmadığı belli oluyordu.

Evde evin bahçesi de fazlasıyla iç açıcıydı.

Bu defa da sapanıyla evin çatısında bulanan kuş evini nişan almıştı. Bir an hedefinin kuş evi olduğunu sanmış olsam da hemen yanında ki boşluğa isabet ettirmişti. İsabet ettirdiği an kolunu zaferle yukarı kaldırdı.

"Bu ev kimin?"

"Dayımın, kendisi inşa etti."

Evi bir kez daha beğeniyle süzdüm.

"Oldukça tenha bir yerde dayın mimar mı?"

Başını hayır anlamda salladı.

"Yanlız kalmayı sever, serbest meslek her konuda maharetlidir."

Bildiğim kadarıyla serbest meslek her konuda maharetli olmak değildi ama sanırım Zayn Ali dayısının ne yaptığını ancak bu şekilde anlatmak istemişti.

"Şimdilik bu sapanla idare ediyorum biraz daha büyüdüğüm de benim de bir silahım olacak." dediğinde bu sözleri hiç hoşuma gitmemişti.

"Okula gitmeyecek misin? Bir meslek sahibi olmak istemiyor musun?"

Karşımda ki küçük çocuk bir an da kocaman bir adam olmuş gibiydi.

"Artık bir okulumuz yok, öğretmenlerimin çoğunu öldürdüler. Dedem gibi mühendis olmak istiyordum ama şimdi şehit olan dayılarım gibi asker olmak istiyorum."

Bu sözleri yüzüme bir tokat gibi çarparken bu yaşta bu denli kararlı ve gözü pek olmasına hayran kalmıştım.

"Bunu düşünemedim, senin yerinde olsaydım bende asker olmayı tercih ederdim."

Buruk bir gülümseme sundu.
Savaş insanı olgunlaştırıyordu.

"Okula gitmeyi çok isterdim ama bu mümkün değil."

"İstersen sana yardımcı olabilirim ne de olsa bende bir öğretmenim." dediğimde gülümsemem ona da sirayet etmişti.

"Bana uyar ama bunun için pek fırsatım olmayabilir. Çalışıp çok güçlü ve çevik olmam gerekiyor. Şems'e öğretebilirsin."

Gülümsemem çoğaldı. Sanırım Zayn Ali tercihini çoktan yapmıştı.

Başımı tekrar eve çevirdiğimde kıpırdayan perdeyle gözlerim kısıldı.

"Dayım şuan evde değildir, bu saatte evde olması bir mucize olur."

Bakışlarımı pencereden ayırıp Zayn Ali'ye çevirdim.

"Birini görmüş gibi eve baktın o yüzden söyledim Nurfeza abla."

Galiba ifadesizce bakmamı yanlış anlamıştı.

"Birini görmedim de her neyse gidelim mi?"

Zayn Ali bunu söylememi bekliyormuş gibi çoktan yola koyulmuştu. Manzaraya son kez bakıp onun ardında yürümeye başladım.

                            ▪️▪️▪️

"Çok ağrıyor, daha önceden böyle bir ağrı çektiğimi hatırlamıyorum."

Yatakta iki büklüm olmuş bir vaziyette Ahsa'ya bakıyordum. Sanki kırk yıllık arkadaşım mış gibi ona yakınıyordum ama o bundan hiç şikayetçi görünmüyordu aksine bir anne şefkatiyle benimle ilgileniyordu.

"Hapishanede hiç hasta olmaman stresten olsa gerek bu yüzden hastalığının ağır geçmesi çok normal."

Elinde ki kupayı bana uzattı.

"Bu çay çok iyi gelir, ama sürekli yatma biraz yürü daha sonra dinlenirsin."

Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde duygularımın anlık değişiminin sebebini çok iyi biliyordum. Ahsa küçük bir kahkaha atarak sedire oturmuştu.

"Neden gülüyorsun?"

"Duygu değişiklikleri bazen insanı komik gösteriyor." dediğinde sahte bir kızgınlıkla kaşlarımı çattım.

"Seni de göreceğim Ahsa hanım."

"Genç bir kızken çok ağrıyordu ama artık ağrımıyor bu yüzden göremeyeceksin."

Ahsa'nın bu haline gülümseyerek karşılık verdim. Bu sıcak ortam ablamı hatırlatmıştı.

"Şimdi ayağa kalkıp biraz dolaş canım bende çocuklara bakayım."

Odadan çıktığında ayağa kalktım.
Yanağımdan süzülen yaşlara engel olamadım.

Dün gece hiç uyuyamamıştım. O yüzden oldukça geç kalktığım için evde büyük bir sessizlik vardı.
Feracemi üzerime giyip holün sonunda bulunan odadan çıktım.
Mutfaktan içeri girdiğimde Ahsa kahvaltı masasını hazırlıyordu.

"Amir abin gitti, feraceni çıkarıp rahat hareket edebilirsin."

Bunu duyduğuma sevinmiştim.
Üzerimde Ahsa'nın vermiş olduğu gül kurusu renginde bir elbise vardı. Elbise bana bol olsa da bu durum beni rahatsız etmiyordu.
Tava da pişirdiği peynirin kokusu mutfağı kapladığında gerçekten de acıkdığımın farkına varmıştım. Tabakları yer masasına koyduğumda Ahsa konuştu.

"Sadece sen ve ben varız Nur."

Galiba çocuklar uyuyordu. Koyduğum fazlalık tabakları kaldırdım.

"Amir abi bir şey söyledi mi?"

"Pek iç açıcı şeyler söylemedi Nur, şuan da ortalık güvensiz ve çok tehlikeli, neredeyse iki ay önce bir Türk uçağının burada yaşayan Türkleri götürdüğünü duymuş ama bu ne kadar doğru bilmiyorum."

Büyük bir hüsrana uğramıştım. Dışarı yansıtmamaya ne kadar dikkat etsem de sanırım başarılı olamamıştım.

"Lütfen üzülme Nur, burada kaldığın süre boyunca bize yük olduğunu sakin düşünme hepimiz çok alıştık sana en çok da ben."

Gözlerine hüzün çökmüştü.
Herşeyine hayranlık duyduğum bu tatlılık timsali tekrar gitmek istediğimi nasıl dile getirecektim.

"Ailem.....benim için çok endişelendiklerine eminim, buraya gelene kadar kendimi tam anlamıyla güvende hissetmiyordum. Bazen burada bile kendimi güvende hissedemiyorum."

"Seni anlıyorum, Amir abine sık sık bu soruyu sorarım o da bizi bildiği kadar bilgilendirir."

En içten gülümsememi ona sundum.

Bir yanımın buraya alışması dan korkuyordum. Oysa ki ruhumun alışmış olduğu gerçeğini görmezden gelip nasıl da inkâr ediyordum. İnsanın başına ne gelirse doğruları inkar etmekten gelirdi.

Ortamda ki havayı dağıtmak adına konuştum.

"Galiba çocuklar kalkmamaya kararlı?"

"Şems öğle uykusunda, Zayn sabah erkenden Kalender dedenin yanına gitti. Öğrenmesi gereken şeyler varmış."

Güldüm.

"Yaşına göre çok olgun, dün beraberken ona hayran kalmadan edemedim."

Ahsa başıyla beni onaylayarak konuştu.

"Her konuda dayısı gibi olmaya çalışıyor, inanır mısın bazen Şems bile dayısı gibi hareket ediyor."

Şems'in bir erkek gibi davranmasını komik bulurken dayılarına duydukları sevgi ve örnek konusunda bu adam karşı merakım artmıştı.

Başımı pencereye çevirdiğimde "Ne kadar yağmur yağıyor" dedim.

"Bu mevsimde çoğunlukla yağmur yağar, şimdiye kadar Zayn'in gelmiş olması gerekiyordu."

Saate baktığım da neredeyse ikindi vakti olmuştu. Bu saate kadar uyumuş olduğuma inanamıyordum.

Ahsa sobada pişen süte bakmak için ayağa kalkmıştı. Kapının çaldığını duyduğum da Ahsa elinde ki bezle "Zayn sonunda geldi ben sütü sobadan alayım kapıya sen bakar mısın?" dedi.

Ahsa'nın bunu söylemesine bile gerek yoktu. Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Siyah başörtümün önünü kapatıp gülümseyerek ıslanmış olduğunu tahmin ettiğim Zayn Ali'yi daha fazla bekletmeden kapıyı açtım.

Hafif ıslanmış ince gömleğin gizlemiş olduğu bir göğüsle karşılaşmayı beklemiyordum. Yüzümde ki gülümseme yok olmuştu. Bakışlarım ıslanmış olan gömleğin sahibini bulduğunda yağmurun yuvalanmış olduğu saç tutamları alnına düşen adamın koyu gözleri beni bulmuştu.

Gözleriyle tamamlanan bu yüzün hafızamda ki o adamla eşleştiğinde şaşkınlığımın yüzümden okunduğuna emindim. Bu adam kamyonete binmeden önce gördüğüm adamdan başladı değildi. Bu karanlık bakışlar bana zamanın durdurulduğunu düşündürürken gözleri çetin girdaplarla dolu bir kara deliği andırıyordu. Ruhum sanki yıllardır arayışını tamamlamış gibiydi.

Kimdi bu adam!
Beni çetin girdaplarına çekip haram olanı unutmama sebep olan?

Bakışlarımı hızla çektiğimde kaybolan sesimi bulmaya çalışırken tok ve yumuşaklıktan uzak bir ses kulaklarıma ulaştı.

"Amir yok mu?"

Yutkundum. Neden bu kadar bocalamıştım ki!

"Amir abi yok ama Ahsa burada." dediğimde kendimden emin çıkan sesimle üzerimde ki gül kurusu elbisenin yeni farkına varmıştım. Karanlık bakışlı damın bana bakıp bakmadığın dan emin olmak için kaçamak bir bakış attım.

Keskin ve girdaplarla dolu bakışları evin duvarındaydı.
Sanki duvarı yıkıp yok etmek ister gibi bakıyordu. Biraz daha baksa duvar bu bakışlar karşısında kesinlikle yıkılırdı.

"Zeyd, kardeşim hoşgeldin."

Zeyd...

"Hoşbulduk abla Amir'e bakmak için gelmiştim."
Hızlı adımlarla mutfağa yöneldim.

"Amir iki saate gelir, içeri gel."

"Gerek yok."

Ahsa'nın itiraz eden sesi holü kaplamıştı.

"Bu soğukta buz gibi eve mi gideceksin hadi gel üzerini değiştir hem bir şeyler de yersin. Zaten iyice formundan düştün."

Ahsa'nın sözleri üzerine gülmek istedim. Adamın formundan düşmüş hali gerçektende bu muydu?

"Amir'in kıyafetlerinden Zayn'in odasına koyuyorum."

Ortalığa hakim olan sessizlikle mutfaktan çıktım. Oturma odasına kısa bir bakış attığımda arkasına dönmüş bir şekilde pencereden dışarı bakan adamın bu halinden fırsat bilerek odaya doğru koşar adımlarla ilerledim.

                            ▪️▪️▪️

Karmaşık bakan o adamın gözlerinde o karmaşıklığın bir emaresi bile yoktu. O kadar ifadesiz bakıyordu.
Dedim ya sonsuz bir karadelik gibiydi.

Bu beni korkuturken sanki zamanın durdurulmuş gibi hissettememe nasıl sebep oluyordu. Başımı iki yana sallarken derin bir nefes aldım.
Mutfağı kendime mekan tutmuş pencereden yağan yağmuru izliyordum. Uykulu adımlarla oturma odasına giden Şems'i fark ettiğim de neşeli sesi uykudan uyanmış gibi değildi.

"Dayııı"

Sesi evi kapladığında o adamın sesi gayet sakin ve yumuşak çıkmıştı.

"Şems'im"

"Nerelerdeydin sen? Bize gelmeyeli kaç gün oldu."

Şems'in som sözlerinden sonra artık ne konuştuklarını duymuyordum.

Uzun süre sonra kapıda hissettiğim hareketlilikle başımı kapıya çevirdiğim de koyu gözleri sarmalayan uzun kirpiklerin keskin bakışlarıyla karşılaşırken kendi kendime"Buyurun başlıyoruz" demeden geçemedim.
Kesişen bakışlarını hızla çekip mutfak tezgahına yöneldi.

Her hareketinde vakarlık bütün ihtişamıyla ben buradayım diyordu.
Bakışlarım pencereyi bulurken su sesi mutfağı kapladığında bardağın tezgaha koyulmasıyla son bulmuştu.
Gitmişti.
Arkamı dönmeden gittiğini anlamıştım.

Dakikalarca yağmurun yağışını ağaç yapraklarını kendiyle beraber toprağa sürükleyişini izlerken sanki o yapraklardan biri de ben gibiydim.

"Nurfeza abla içeri gelebilir misin?"

Şems'in sesi ile kendime gelirken ayağa kalktığımda tatlılık abidesi olan bu kızın yanaklarına küçük bir buse kondurdum. Oturma odasına girdiğimde o adamı görmeyi beklemiyordum. Sedirin en köşesine oturmuştu. Kollarını dizlerine yaslamış parmaklarını birbirine kenetlemiş bir şekilde gözleri kapalıydı. İçeri girdiğimizi fark edemeyecek kadar düşünceliydi.
Ahsa'yı onu bulamadığında Şems'e döndüm. Elinde ki örgüyü bana uzatmıştı. Bu gibi şeyleri hiç beceremezdim ki!

"Annem abime kızmakla meşgul o gelen kadar bana yardım edebilir misin?"

Bir çift karanlık bakışlarım hapsine girdiğimi hissettim. Gergin bedenim oturup oturmamak arasında gidip geliyordu. Sadece Şems'in duyacağı ses tonuyla konuştum.

"Ben örgü işlerini hiç beceremem ki."

Şems küçük bir kahkaha attığında söylediğim şekile güldüğüne emindim.
Bilmiş kız.

"Tamam o zaman ben annemden öğrenince sana öğretirim."

"Bak bu daha güzel bir fikir."

Benim ona öğretmem den ziyade kendisinin bana ögreteceği fikrinini sevmiş gibiydi.
Oturma odasında daha fazla kalmamak için odaya gitmeye niyetlendiğim vakit vakit Ahsa içeri girmişti. Gözleri beni bulduğunda tebessüm etmişti. Şuan hangi vaziyette oturduğunu bilmediğim adamı bulan bakışlarıyla yüzünde ki tebessüm silinmişti.

"Zeyd oğlumu iyice kendine benzettin."

Sitemle söylediği sözlerine bir cevap gelmediğinde belli belirsiz erkeksi bir gülüş duydum.

"Beni örnek almasından daha iyi bir şey olamaz!"

Az önce ki gülüşünün tonundan eser yoktu. Ahsa başını sen çok biliyorsun dercesine hareket ettirmişti.

"Seni çok bunaltıyorsa onunla konuşurum."

Gülümseyerek "Elbette konuş, şimdiden önlemini almalıyım." dedi.

Ahsa'nın bakışları tekrar beni bulduğunda bir şey hatırlamış gibi bakıyordu.

"Tanıştırmayı nasıl da unuttum bu misafirimiz Nurfeza." dediğinde bakışları beni eş geçerek Ahsa'yı bulmuştu.

"Biliyorum Amir söylemişti."

Sesinin sertliğinden ürkmüştüm. Ahsa'nın kaşları çatıldığında o ayağa kalmıştı.

"Sen Amir ile bir hafta önce görüşmemiş miydin?"

"Yolda karşılaşmıştık, Amir'in geleceği de yok gidiyorum."

Ahsa cevap vermezken o çoktan kapıya yönelmişti. Kapının kapanmasıyla derin bir nefes aldım.

"Neye sinirlenmiş bu böyle? Bu haldeyken ona dokunan zararlı çıkıyor."

Ahsa yakınır bir sesle konuşmuştu.
Az önce ki yaşananlara çok uzak olduğum için bir yorumda bulunamadım. Ahsa, Şems ile ilgilenmeye başlamıştı. Yavaş adımlarla kaldığım odaya doğru ilerledim. Sedirin kenarında ki minderlerin altında ki çantamı aldım.
Varlığını unutmuştum.
Çantamın içinden Dean vermiş olduğu kitabı çıkarıp sedirin üzerine koydum.
Elime aldığımda açmaya bir türlü fırsatım olmayan poşeti açtım.

Kimliğim, pasaportum ve telefonumu gördüğümde yüzüme yayılan hüzünlü tebessüm Dean duyduğum minnetin sadece bir parçasıydı. Buradan gidiş biletim biraz kırışmış olsa bile hâlâ iyi durumdaydı. Pasaportumu çantama koyacağım sırada arasından küçük bir not kağıdı kucağıma düştü. Bir kez katlamış olan not kâğıdını açtığımda gözlerim ingilizce yazılmış olan satırlarda gezindi.

"Bir gün herşey son bulduğunda senin bana geldiğin gibi bende sana geleceğim Lisa."
                                                        Dean

Yazmış olduğu satırlarda yoğun bir duygu vardı. Gerçekliğini kabul etmekten sakındığım duygular. Kalbime defalarca yöneltmiş olduğum soru karşısında hep aynı cevabı almıştım. Ona sadece sonsuz bir minnet duyuyordum.
Kalp, her daim doğruları hisseder ve doğruları fısıldardı.

Continue Reading

You'll Also Like

229K 14.3K 26
_𝚃𝙰𝙼𝙰𝙼𝙻𝙰𝙽𝙳𝙸_ İnadı uğruna tanımadığı ve onunla evlenmek istemeyen adamla evlenen bir kadın.. Kadına göre sırlarla dolu bir adam.. °°° "Bira...
823K 43.3K 55
~TAMAMLANDI~ Siz; Mevzu derin konu gözlerin harelerine hapsettin sözlerin yakar durur beni duyamadım birileri buna aşkımı dedi*. Siz; İki deli bir ar...
603K 35.9K 30
-Düzenlemeye alınacak. Yazım yanlışları ve mantık hatası vardır. Düzenleyip öyle Okuyabilirsiniz... O zamana kadar kitaplığınıza alıp sabırla beklem...
710K 49.3K 34
"Cehennemine hoşgeldin, katilin kızı!" İtalyan ve Katolik bir adam... Türk ve Müslüman bir kız... İslâmî bir aşk romanı...🦋 →Tıp fakültesinden yeni...