HÜSRAN

117 14 17
                                    

              Acı benim için sonsuz bir mekan...

Sızlayan bedenimi yavaşça yere bırakıp sırtımı ağacın çıkıntılı gövdesine yasladım. Dudaklarımdan yorgun bir nefes çıktığında başımı geriye yaslayıp kollarımı dizlerime sardım. Son iki hafta da ondan olabildiğince uzak kalmaya çalışmıştım fakat bu pek mümkün olmamıştı. İsteği üzerine saldırı karşısında kendimi nasıl savunacağımı nasıl atak da bulunmam gerektiğini öğretmeye başlamıştı. Sabah saat üçte kalkıp akşam sekiz de yatmak neredeyse son iki buçuk haftadır rutinimizdi. Ondan uzak kalmaya karar verdiğimde sanki bu kararı aldığımı biliyormuş gibi uzak kamamamız için her şeyi yapıyordu.Ufak çaplı tartışmalar bizim için vazgeçilmez olduğundan tartışmadan da duramamıştık.
Geçen her vakitte ona biraz daha alışmaktan korkuyordum.

Onun geldiğini aldığımda yorgun bakışlarımı ona çevirdim. Elinde tuttuğu su bardağını bana uzattığında dudaklarım ahenkle yukarı kıvrıldı.Bardağı kavrar kavramaz minnet dolu bir sesle konuştum.

"Çok ihtiyacım vardı,teşekkür ederim."

Cevap vermedi. Artık rica ederim demesini beklemeden teşekkür ediyordum. Hemen yan tarafıma oturup sırtını ağacın yan tarafına yasladı.Son haftalarda yeterince yakın olacağımız hareketlerle çalıştığımız için yakınlığını artık yadırgamıyor muydum? Bu durum beni fazlasıyla endişelendiriyordu.
Bana aşkın ne olduğunu soruyorsun;
Aşk ne mi?
Aşk,seninle doymak ama asla sana doyamamak demişti şair. Onun benimle konuşmasını istiyordum. Aramızda sürekli tartışma olsa bile sesini duymak istiyordum.

Daha geçen gün Dua ile Ubeyd'in ufak çaplı tartışmasına istemeden kulak misafiri olmuştum. Dua'nın ona gönlünde yer vermesini kabullenemeyen Ubeyd'e sitem edişini hatırladım."Sen tıpkı Behnan abinin Sare'yi kabullenemediği gibi beni kabullenemedin.Umarım kabullendikten sonra bana doyamadan beni kaybetmezsin... Kalbim senin ellerinde Ubeyd kırıp onarmak sana kalmış."

Ubeyd hiç cevap vermemişti. Sonrasın da Dua ile bir araya gelsek bile bu konu hakkında bir şey soramamıştım. Hala hazırda daha yeni birbirimize ısınmaya başlamıştık. Durduk yere bunu riske atmak istememiştim. Şimdi ona Sare'nin kim olduğunu sorabilirdim. Belki Dua ile Ubeyd'i de.

Günlerdir ara sıra tartışmaktan hariç sana ilaç gibi gelen sesini duyamadın. Şimdi daha sakin duruyor. Hadi konuş diyen iç sesimi duymazdan gelemezdim.

"Zeyd."dedim.

İsmi bende sayısız manalara sahipti.
Efendim dercesine bana baktı. Neredeyse heyecandan iki büklüm olacaktım. Ne vardı ki sanki Zeyd Ansarhan her zaman baktığı gibi bakıyordu. Ne eksik ne fazla.
Ben ne hallere gelmiştim.

"Sare kim?"

Yüzünü buruk bir tebessüm kapladı.

"Behnan'ın eşiydi."

Kısa ve net bir cevap. Peki bu beni tatmin eder miydi? Elbette hayır.

"İsmini mezar taşında görmüştüm. Nasıl vefat etti?"

"Kasabaya gelen sözde barış güçleri onu Behnan'ın gözleri önünde öldürdüler."

Kalbime çöken hüzünle gözlerim anında dolmuştu .
Behnan'ın donuk, yarım kalmışlık hissi veren bakışları, sesinde ki hissizlik onu gerçekten tanıyan biri için aslında herşeyi açıklıyordu. Sevdiği kadınla birlikte kalbini ve tüm duygularını toprağa gömmüş bir adam. Onu hayata bağlayan tek şey eminim ki davasıydı.

FİZÂNİWhere stories live. Discover now