34. Bölüm Şarkısı: Everything I wanted, Billie Eilish
Kraliçenin başarısızlığı kraliyetin sonudur.
Anka revirin kapısına dayandı. İçeride kalmaktan bunalmıştı. Yavaş adımlarla koridorda ilerledi. Hala daha ara ara tökezliyordu. Gelen tıkırtı ile çevresine bakındı. Karanlık koridorda ilerlemeye devam etti. Enstitünün girişine geldiğinde bembeyaz duvara asılı eski saate çevirdi gözlerini.
Gece, 4
Tıkırtılar tekrarlandığında Anka bu seslerin daha derinden geldiğini fark etti. Arkasına baktı. Karanlık koridor bir kara delik gibi onu içine çekiyordu. Yolunu çevirerek aksi yönde bu karanlığın içine doğru ilerlemeye başladı. Koridorda ilerledikçe sesler de daha net seçiliyordu. Anka, beyaz kapılı toplantı odasına geldiğinde durdu. Sıcaktan saçları birbirine yapışmıştı veya canının acısı buna neden oluyordu, karar veremedi. Kapıyı eliyle ittirdiğinde kapı biraz aralandı ancak diğer güçsüz omzu kapıyı tamamen açmasını engellemişti. Anka sinirle kapıyı tekmelediğinde kapı sonuna kadar açıldı ve arkadaki duvara çarptı.
"Sağ olun ya, sizi bulmak için dedektifçilik oynamam gerekti." diye söylendi. Masalara oturmuş aralarında bir şey konuşan gözler şimdi şaşkınlıkla ona çevrilmişti.
Anka masada farklı, daha önce bir kere gördüğü, bir yüzü fark etti. "Beste? " diye mırıldandı. Bu sırada yavaş yavaş yürüyerek masaya varmıştı.
"Merhaba Oksana." dedi Beste. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm, huzurlu bir yüz ifadesi vardı. Anka başıyla selamladı onu. Ardından yakınındaki sandalyelerden birine oturdu.
Kaya, "Üzgünüm, karmaşada seni kontrol edemedik." dediğinde Anka kaşlarını çattı.
"Ne karmaşası?"
Kaya, Pars ve Beste'ye baktığında Anka sorunun Dore ile ilgili olduğunu anlamıştı.
"Aurum ile mi ilgili?" diye sorduğunda Boğaç hızla başını iki yana salladı.
"Hayır, orada her şey yolunda merak etmeyin." Anka kaşlarını çattı.
"Öyleyse ne oldu?"
"Ecem öldü Oksana." dedi Beste birden. Anka afalladı. Beste'ye bile bakmadı. Çatık olan kaşları biraz havaya kalktı şaşkınlıkla. Ardından Pars'a baktı.
"Doğru mu bu?" diye sorduğunda, Pars başını salladı ardından ekledi.
"Yarın, taç töreni gibi bir şey olacak." Anka ellerini çenesinin altında birleştirdi. Olanlara inanamıyor gibiydi.
"Neden peki?" diye sorduğunda Beste başını iki yana salladı.
"Bilmiyoruz, HUNTER soyu açıklamamayı tercih etti."
"Sabah Dore'nin araçları bizi alacak." dedi Boğaç. Anka ve Kaya'ya bakıyordu. Anka sandalyesinin kenarına dayanarak kalktı.
"Gideceğiz. Önce halletmem gereken şeyler var." Kaya kaşlarını kaldırdı.
"Ozan'dan ilaçlarını al, ne kadar kalırız belli değil." dediğinde Anka başını salladı, sonra aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı.
"Sen alır mısın ben zaman bulamam." diye mırıldanarak toplantı odasından çıktı.
Tekrar karanlık koridorun içinde kayboldu, revirin hemen yanından geçti ve ışıklar yüzünden gri gibi duran mermer merdivenleri tırmandı.
Kendi odasına girdiğinde yaptığı ilk iş camı açmak oldu, odanın içinde tuhaf bir barut ve kömür kokusu vardı. Geçen çıkan yangınlar aklına geldiğinde ister istemez dudaklarını büktü. Camı açtığında, ılık hava onu neşelendirmişti. Dolabından iki parça, siyah ve altın rengi ağırlıklı bir üst ve uzun bir etek ve işlemeli bir kemer çıkardı.
Artık birbirine yapışmış olan saçlarını yıkadı sonra ise taradı, kırık olan uçlarını kesmeyi düşündü ancak omzunu inciteceğine karar verdi ve vazgeçti. Yaklaşık üç saatin sonunda Anka elbisesini giymişti ve hazırdı. Saat ise yediye geliyordu.
Aynada saçlarını iki yandan toplarken gözü yatağının arkasındaki ok ve yaya çarptı.
Onları yanına almak ve almamak arasında kararsızdı sonra hiçbir şey almadan dışarı çıktı, kafası ise bir hayli karışıktı.
Merdivenlerden aşağı inerken yeni doğmuş güneş enstitünün camlarından yansıyarak içeriyi aydınlatmış ve ısıtmıştı.
Anka dışarı çıktığında dışarıda çok fazla kişi yoktu. Çıkışa yakın bir alanda birkaç Dore askeri, Beste, Boğaç, Pars ve Yekta duruyordu. Onların yanına gitmek yerine arka bahçeye doğru ilerledi. Büyük bir ağaca dayanmış biraz uzaktaki dağların ardından beliren güneşi izleyen Tilki'yi fark ettiğinde bir iki adım ona yaklaştı.
"Günaydın." dediğinde sessizce, Tilki omzunun üstünden Anka'ya baktı ve tekrar önüne döndü. "Günaydın." diye mırıldandı.
"Konuşamadık."
Tilki "Konuşacak bir şeyimiz yok." diye kestirip attığında Anka kaşlarını kaldırdı şaşkınlıkla.
"Peki öyleyse. Sadece soru sorayım."
"Evet dinliyorum seni." dedi Tilki sert bir ses tonuyla. Anka, bir iki adım geriledi ve arkasındaki Dore arabalarına baktı.
"Ener nasıl biri?" Tilki enstitüyü çevreleyen çitlerden birine yaslandı.
"Yağmur'dan daha akıllı. Yağmur ile aralarında bir problem var. Geçmişten gelen bir problem olmalı." Tilki ona bakınca Anka gözlerini kaçırdı.
"Kalacak mısın? İsyan ile birlikte..." Tilki birkaç dakika hiçbir şey söylemedi. Anka ise onun bir iki adım ötesinde sabırla cevabını bekledi.
Tilki yüksek sesle "Git diyince gideyim, kal diyince kalayım mı bunu mu istiyorsun?" diye sorduğunda Anka da sinirlenmişti, kaşları çatıldı.
"Sen hala daha yaptığın şeyin farkında değil misin?" diye bağırdığında Tilki de sinirlenmişti.
"Ben yaptığımın farkındayım ama yaptıklarım yüzünden isyanı elimden almak zorunda değildin!" Anka sinirle nefesini verdi.
"Hata yaptım Ege ama biliyor musun? Hala daha yüzüne bakasım bile yok. Bana yine sor gideyim mi diye, yine git derim sana." Tilki sinirle başını başka tarafa çevirdi. Boğaç arkalarında belirdi, kaşları çatıktı.
"Oksana, araba bekliyor." dedi. Anka ise elini dur dercesine kaldırdı.
En sonunda ise bağırmaya başladı.
"Ben Tilki bir sürü hata yaptım, anlıyor musun! Hiçbir şeyi doğru beceremedim. UVAT mı, elime yüzüme bulaştırdım! Malüvra mı, tedaviyi bulana kadar en yakın arkadaşlarımı kaybettim ! İsyan mı, lideri benim kardeşimi öldürdü! Direniş mi, beni savaşta yarı yolda bıraktı. Benim annem bile tüm Dore'yi alt üst etmişken sen benden neyi doğru yapmamı bekliyorsun?" Tilki hiçbir şey söylemeden önüne bakmaya devam ettiğinde Anka çıldırmıştı.
"Yüzüme bak!" diye bağırdığında, Boğaç elini Anka'nın omzuna koydu.
"Tamam Oksana, yeter."
"Yüzüme baksana Egemen!"
Boğaç en sonunda Anka'yı sert bir hareketle çekti. Ellerini Anka'nın omuzlarına koymuştu.
"Oksana. Bitti artık." diye bağırdığında Anka afalladı.
Boğaç "Ne olduysa oldu." diye mırıldandı.
Anka gözlerinde biriken yaşları elinin tersiyle sildiğinde Boğaç çatık kaşları ile çitlerin arkasındaki aracı işaret etti. Çıkışa ilerlemeye başladılar.
Anka'nın ise aklında hep aynı sözler yankılanıp duruyordu.
"Hiçbir şeyi doğru beceremedim zaten."
"Hiçbir şeyi."