krew

By byarisa

72.9K 7.6K 2.2K

insanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak More

'1|begin
'2|party
'3|guests
'4|betrayer
'5|first b l o o d
'6|proposal
'7|doors
'8|corky
'9|bite one
'10|preparation
'11|voices of?
'12| she's wakeup
'13|prince13,smok
'14|vampire kingdom
'15|end with begins
'16|can i trust you?
'17| call me rio, honey
'18|grimorium verum/m. past
'19|lips on fire
'20|find her
'21|bloody jesus
'22|awakening
'23|black witch
'24|own strain
'25|inaccessible
'26|beautiful song
'27|zamiana
'28|who are you gemma?
'29|two rope℘
30|born'an death
'31|vic.
'32|fire and earth

'33| devil

1.4K 134 140
By byarisa

şarkı:::with you -stwo

Bu sırada, Vampir Krallığı;

Nam Köken Ailesi'nin başı Nam Rhoan, yüzüklü parmaklarını yasladığı geniş oval masaya elini sertçe vurduğunda geniş meclis odasında sert bir yankı yapmış ve kendi aralarında tartışan köken aile başları sessizliğe bürünmüştü. Nam Rhoan, dudaklarını tatminsizce bükerek elini yavaşça masadan çekmiş ve diğerlerine oranla başlığı yüksek olan koltuğuna yaslanmıştı.

"Daha fazla söze gerek yok, yıllar önce aldığımız kararı uygulayacağız."

"Kral Rhar'ı tahttan indirmekten bahsediyorsun Rhoan!"

Park Büyücü Ailesi başı konuştuğunda Min Vusan'ın irislerine sahte bir keyif düşmüştü. Sarı, parlak uzun saçlarını hafifçe geriye atarak,akbaba kafatası bastonunu elinin altında yavaşça çevirdi.

"Krala mı çalışmaya başladın Park?"

"Öyle bir şey olmadığını biliyorsun."

Diğerlerine oranla daha genç görünümü ve ırkının farklı olması Park Ailesi'ni daha zayıf gösteriyordu.

"Oğullarımız hakkında idam kararı çıkardı.." Büyük Jeon Hanedanı başı konuştuğunda yüzündeki katı ifade masadaki gerginliği arttırıyordu. "Bu meclisin geleceğini yok etmek demektir."

"Yapılması gereken belli." Min Vusan bastonunu çevirmeyi bırakarak Rhoan'a döndüğünde meclis başkanı başıyla hafifçe onaylamıştı.

"Kral Rhar'ı tahttan indirilecek ve yerine 13.Prens Smok Taehyung tahta geçecek."

+

Kurt Hanedanı, Yedi Kıta Şöleni


Altın işlemeli sürgülü demir kapı iki muhafız tarafından sonuna kadar açıldığında kesik bir nefes vermiş ve burnumun üzerinde biten kadife beyaz maskenin altından gözlerimi büyük malikanede gezdirmiştim. Geniş salonda konuklar gruplar halinda ayrılmış, salonun bitimindeki merdivenin üzerinde yedi büyük koltuğun olduğu geniş, salonu görecek ziyafetle dolu düz bir masa konulmuştu.

Taehyung'un sıcak parmaklarını belimde hissettiğimde başımı birkaç saniyeliğine ona çevirdim. Yüzünü kaplayan maskesinin altından kahverengi irislerini görebiliyordum. Namjoon'un büyüyle yazılmış sahte konuk davetiyesini girişte bizi karşılayan görevliye uzatmasıyla vücudum gerilmişti. Eğer onların vampir olduklarını anlarlarsa en güçlü ve soylu ailelerin, kral ve kraliçelerin katıldığı bu balodan kaçmamıza imkan yoktu. Bunu daha önceden planlamadıklarını bilsem üç buçuk atabilirdim.

Kahve dalgalı saçlarım belime yetişirken, adım attıkça Taehyung'un parmaklarına çarpıyor ve bu ürpermeme neden oluyordu. Birkaç adımdan sonra Tessa ve Krew gözden kaybolmuş, Taehyung'un yanından ayrılmadan konukların oval masalarının aralarından dolanmaya başlamıştık.

Hepsinin maskeleri tüm yüzlerini kaplarken benimkisi dudaklarımın biraz üzerinde bitiyordu. Göğüslerimin sıkıca daran ve nefesimi yer yer kesen, belime oturmuş ve bacaklarımın üzerinden dökülen beyaz-altın renklerinde bir elbisem vardı. Topuklularım sayesinde Tae'nin omzuna yetişen boyum çenesine yetişmeme neden olmuştu. Tae ise boynunda keskin bir yaka detayı olan simsiyah bir takım giymiş,göğsünün üzerinde koyu kırmızı işlemeli mendillerden koymuştu. Sadece görünüşüne ve bakışlarına bakarak bile soylu olduğunu söyleyebilirdiniz; zira hemen yanından geçtiğimiz masadaki ayakta gülüşen kızlardan bunu anlayabiliyordum.

"Burada kimi arıyorsunuz?"

Taehyung'un boynuna yaklaşıp fısıldadığımda belimdeki parmaklarımı hafifçe sıkılaşmıştı.

"Müttefiğimizi."

"Tanrım.." dedim ve adımlarımı durdurdum. Bu sırada orkestranın salonu neşeye boğan melodisi yüzümdeki katı ifadeye dokunamadan geçiyordu. Taehyung da benim gibi durup bakışlarını yüzünde gezdirdiğinde yutkundum.

"Savaşı bu kadar erken mi başlatacaksınız?"

Geçtiğimiz her ülkede müttefiklerini topluyorlardı. Her biri işaret bekliyordu. Yedi ırkın da olduğu bu şölen, son duraktan bir önceki olabilirdi.

"Geç bile kalınmış bir şey."

Arkamdan dans eden bir çift hızla geçtiğinde öne gitmek için bir adım atmış ve elbisemin eteğine basarak dengemi kaybetmiştim. Taehyung, iki eliyle belimden nazikçe tuttuğunda nefesim dudaklarına çarpıyordu. Gözlerinde herhangi bir ifade arasam da bomboştu.

"Tahta geçmek istemediğini söylemiştin."

Yüzünde maske olup olmaması fark etmiyordu onu çoğu zaman anlayamıyordum.  Belimdeki baş parmaklarımı yavaş yavaş vücudumu okşarken nefesim boğazımda takılmıştı. Etrafımızda dans eden onca çiftin arasından bizim öylece durmamız dikkat çekiyordu. Birkaç saniyeliğine etrafa baktığımda merdivenlerin ilerisindeki kral, kraliçeler için olan sandalyelere yavaş yavaş yerleştiklerini görmüştüm.

Taehyung, ellerini çekti ve bir elini benimkine dolayıp beni çekerek salonun ilerisinde, diğerlerinin gittiği yönün tersine götürmeye başladı. Sorularımı ağzıma tıkmıştı.

Salondan çıkmak üzereyken baş köşeye kısa bir göz gezdirme fırsatım olmuştu. Elf Kraliçesi, Ölüyiyenlerin Komutanı, Büyücü Kralı, Trol Kralı, Khavi Kralı (denizlere hükmeden ırk), Amazon Kraliçesi, Kurt Başı ve,

Başbakan Lim Nam Young?

İnsanların bu savaşta ne işi vardı?

+

Lona:

"Bitkin duruyorsun." Jungkook'un sesiyle diğerlerinden geride kalan adımlarımı hızlandırmış ve Namjoon'un mütteffiklerle buluşacağımızı söylediği, malikanenin altındaki zindanlara doğru yürümeye devam etmiştik. Bu sırada Hoseok ve Jin kendi aralarında bir şeyi tartışarak Namjoon'u kızdırıyorlardı.

Jungkook'un benim hizamda yürüdüğünü fark edince başımı hafifçe kaldırdım. Malikanenin en aşağısındaki katlara inerken aralık pencerelerden vuran Ay ışığı yüzüne yansıyor, katı ifadesini parçalara ayırıyordu. Parçalara ayrılmış bir aynadan kendime bakıyormuş gibi hissediyordum.

"Beslenmiyorsun."

Saniyeler geçmeden teşhisi koyduğundan iç çektim ve hızımı arttırarak diğerlerine yaklaşmaya çalıştım. Yine de azalan gücümle pek de bir yol gidememiştim. Jungkook'un dövmeli kolu belime dolanıp,beni kendi vücuduna yaslayarak ağırlığımı kendi üzerine aldığında ses etmedim.

"İnsanların dönüştüklerinde iç güdüsel olarak anılarının silindiğini okumuştum."

Topuklu siyah botlarım pencerelerden ışığın perde perde böldüğü zeminde tok bir ses çıkartıyordu.

"Değişimle baş edemiyorum." Koluna parmaklarımı dolayıp hafifçe sıktım. "Ruhum bunu reddediyor olmalı."

"Tanrı'ya adanmış bir ruhtan şeytana satılmış bir ruha. Kolay olmayacak."

Soğukkanlılığı kanımı dondururken göz kapaklarımın arada ağırlaştığını hissetsem de ondan aldığım güç beni ayakta tutabiliyordu. Çok geçmeden zindana ulaşabildiğimizde ise görmeyi beklediğim kişiler Luna değildi.

Yoongi'nin anında kasılıp, beyaz gömleğinin altındaki parlak tenindeki damarların belirginleştiğini ve burnundan soluduğunu görmüştüm. Jungkook'un anlattığına göre; Yoongi'nin babası Min Vusan, bir dönem yolsuzluk işlerine bulaşmış ve Kral Rhar, bölgesine kurt sürülerini göndermişti. O suikassta Yoongi ve Tessa'nın annesi ısırılmış ve çok geçmeden zehirlenip ölmüştü. Suikasti yapan kişilerin Luna üyelerinina ailesi olması onu daha da çok sinirlendiriyordu ve sinirlendiği zaman yapabileceği şeylerden korkuyorduk.

Yoongi kırmızı irislerini belirginleştirerek dişlerini çıkartıp öne atladığı sırada Namjoon tek bir el hareketiyle onu büyük bir güçle geriye savurmuştu. Luna 'nın başı Sehun, dudakların yayvan bir gülümseme yerleştirdiğinde bizden nasıl haberdar olduklarını sorguladım. İçimizde bir hain mi vardı?

"Vay vay vayy.. Ölülerin bu sıcak toprakta ne işi var acaba?"

Chanyeol'un yüzüklü parmaklarını birbirine sürterek geniş bir gülümsemeyle bakmasıyla arkalarında zindan boyunca kurt sürüleri belirmeye başlamıştı. Birisi fena bir tuzak kurmuştu. Namjoon, sakin bir nefes vererek irislerinin kırmızıya dönüşmesine izin verdiğinde Jungkook'un bana öncesinden daha sıkı bir şekilde tutunduğunu fark ettim. Herhangi bir şey olursa diye beni arkasına gizlemişti.

"Bu gece kan dökmeyeceğiz."

Namjoon'un insanının içini soğutan kelimeleri soğuk zindanda yayılırken Yoongi ona kafası karışmış bir şekilde bakıyordu. Bu zamana kadar kurtlarla ateşkes yapmamışları.

"Duyduk ki birkaç müteffik edinmişsiniz.." Sehun aramızda birkaç metre olduğu için birkaç adım atıp yaklaştığında Tessa, dişlerini çıkarmıştı. Min Kardeşlerin gözlerindeki intikam ateşi bizi buraya kadar gelmişken yakabilirdi.

"Kıtalar arası bir savaşın temellerini atıyormuşsunuz.."

Sehun bir adım daha yaklaştığında Namjoon ellerini rahat bir şekilde ceplerine sokmuş, alaycı bir tavırla onu izliyordu.

"Bu ülkede size müteffik olacak biri yok." Sehun dudaklarını hafifçe dişlerinin arasında aldığında kasları gerilmiş ve gergin hava tüm zindanda yayılmıştı.

"O yüzden biz sizi parçalara ayırmadan gitseniz iyi olur."

Lafını bitirdiğinde hiç beklemediğim bir anda Namjoon, dişlerini Sehun'un boynuna geçirmiş, diğerleri dönüşerek gürültülü bir şekilde ulumaya başlamışlardı. Yaklaşık elli kurt üzerimize doğru atladığında Yoongi kahkaha attı ve iki kurdu tuttuğu gibi sert bir şekilde duvara fırlattı.

"İşte bundan bahsediyorum dostum."

+

Gemma

"İçimde kötü bir his var."

Girdiğimiz odadaki antik tablolara, altın şamdanlara,duvarda hayvanların doldurulmuş kafalarına bakarken yutkunmuş ve ellerini ceplerine sokarak pencereden dışarı bakan Taehyung'a dönmüştüm.

"Neden buraya saklandık?"

Birkaç saniye sonra Taehyung geniş, baştan aşağı bordo perdesi olan pencereden bana dönmüş ve yüzünün yarısına çarpan ay ışığı bir daha yutkunmama neden olmuştu. Bazen içerisindeki uyuyan bir gücün ortamı değiştirdiğini ve bende tehlike çanlarına dokunduğunu hissediyordum. Böyle bir an da ne olacağı en başından bu yana merak konusuydu benim için, iyi şeylerin olmayacağı belliydi.

"Saklanmıyoruz,bekliyoruz."

"Kimi-?"

Sözüm yarıda kalırken geniş, ahşap görünümlü büyük kapı hızlı bir şekilde açılmış, içeriye baştan aşağı siyah olan ve sadece gözleri görülebilen yaklaşık yirmi kişi girmişti. Adımlarının gücünden ve cüsselerinden gerilerek arkama doğrı birkaç adım atmış ve yanmayan şöminenin üzerindeki biblolardan birini gürültülü bir şekilde düşürmüştüm. Fakat bakışları hiç bana dönmemiş, yokmuşum gibi sadece Taehyung'a odaklanmışlardı. Bunlar giriş kapısında gördüğümüz sürü muhafızlarıydı ve bizimle ne yapacak-

"Emrinize hazırız, kralım."

Hah?

Kafam karışmış bir şekilde Taehyung'a bakarken, bana kısa bir bakış atmış ve ellerini ceplerinden çıkararak muhafızların üzerine doğru birkaç adım atmıştı. Bunlar içlerindeki hainlerden olmalıydı, büyük ihtimalle uzuun süredir muhafızlardı ve Sürü Liderini koruyacak kadar inlerine girmişlerdi.

"Zindana."

Başlarını sallayıp sıra halinde dışarı çıktıklarında Taehyung kapıda beni beklemiş ve 'hadi' dercesine bir bakış atmıştı. Kesik bir nefes vererek elbisenin eteklerini toplamış ve topuklularla ne kadar hızlı gidebilirsem o kadar hızlı yanına ulaşmıştım. Tam odanın karşısındaki liderlerin olduğu tabloların altındali meşale görünümlü süsü indirip, duvarda gizli bir bölme açılmasına neden olmuş ve sıralı, hızlı bir şekilde içeri girmişlerdi. Peşlerinden gideceğimizi sandığımda Taehyung hafifçe elimden yakalamış ve ona sorgulayıcı bir şekilde bakmama neden olmuştu.

"Biz gitmiyoruz."

Odaya girdiğimizde çıkardığı yüzünü kaplayan maskesini geri takıp, meşaleyi ikinci kez çektiğinde duvardaki bölme kapanmıştı. Belki yapacağın şeyleri önceden haber versen her şeye atlamam diye geçirdim içimden. Ne yapacağımızı sormaya yeltendiğim sırada koridora çıkan askerlerle ağzımı açamadan Taehyung beni şölen odasına doğru sürüklemeye başlamıştı. Her şeyi teker teker beynimde oturtmaya çalışıyordum.

Krew, onlarca yıldır yedi kıta arasında büyük bir darbeyi planlamıştı. Bu yüzden ülkelerinden uzak bir yerde, insanların arasında ilk taşları oturtmaya başladılar. Her ülkeden toplayabildikleri kadar mütteffik toplamışlar ve idam kararından kaçtıkları anda savaşı başlatmışlardı. Krew, onlarla ilk tanıştığım gün beni okul terasında sıkıştırdığında bugüne kadar olacak her şeyi zaten biliyordu. Kendimi gölgelerin hareketlerimi izlediği ve atacağım her adımı önceden tahmin ettikleri bir labirentte hissediyordum. Taehyung elimden sıkıca tutarak beni şölen salonuna soktuğunda kaçmayı düşünmedim. Kazanmaları için ölmemin gerektiğini söylemişlerdi, seçim şansım yoktu kabul etmek zorunda kaldım. Peki ya efsaneyi değiştirebilseydim?

Başkan Young, Kurt Lideri ile aralarında kısa bir konuşma geçirirken önlerine lezzetli yemekler konuyordu. Bu sırada yemeklerinin üzerinde Kurtların simgesi olan safir çiçeğini gördüm.

Büyükannemin sözleri fısıltılar halinde döndü etrafımda; "Safir ve Andokya çiçekleri çok benzerdirler ama aralarında ince bir fark vardır. Andokya'nın içinde kırmızı bir öz vardır, efsaneye göre Tanrı; şeytanı toprağın içine ateş halinde gömdüğünde toprakta ilk Andokya çiçeği yeşerir. Masmavi çiçeklerinin arasında telden ince kırmızı bir öz vardır ki bu yiyen her kimse ateşler içinde kavrularak ölmesini sağlar."

Ne yapacaklarını anladığımda beni izleyen Taehyung'a hafifçe döndüm.

Andokya çiçeği sadece şeytanın evi olan Ejder Hanedanı'nda yetişiyordu. Ejder Hanedanı yok olmamıştı, şeytanın kalbi hala atıyordu ve şeytanın kendini yanıbaşımdaydı.




Continue Reading

You'll Also Like

289K 25.2K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
7.6M 425K 79
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
1.8M 97.1K 48
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
3.8M 309K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...