Gökyüzünün yalnızlığı (GY)

By loneriders

27.5K 2.4K 790

"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü i... More

Tanıtım
1. Eve dönüş
2.Siyah kuğu
3. Kıskançlık
4.Yeni arkadaş!
5. İlk öpücük
6.Teslimiyyet
İlk defa(Part1)
İlk defa( part2)
Sonuncu dönem
Havaalanı part 1.
Pişmanlıklar.
12 bölüm
13 Bölüm
14 Bölüm.
Bölüm 15
16 Bölüm
17 bölüm
18 Bölüm
Bölüm 19
Chapter: 20
Chapter 21
22 Bölüm.
Chapter 23*
24 Bölüm
25 Bölüm
26 bölüm
27 bölüm
28 bölüm
29 bölüm
Evet!
Chapter no: 31
32 bölüm
33 bölüm
34 bölüm
35 bölüm
37 bölüm
38 bölüm
Kızım!
Doğuştan panter aşıkken kedi!
Elma bugünden itibaren Mia!
Buğra-Gül

36 bölüm

424 43 13
By loneriders

Topuklularını çıkarıp çimlerin üzerinde yalınayak gezmenin ona hissettirdiği zevkin tadını çıkardı. Adımlarını her attığında ayaklarının hafif gıdıklanması bile onu rahatsız etmiyordu. Güneş batmak üzereyken ona sunduğu günün son güzelliğini elbisesinin açıkta bıraktığı kollarında, bacaklarında ve boynunda hissetti. Gözlüğünü takıp daha tenha bir yerde olmanın rahatlığı ile çimlerin üzerine uzandı. Sessizliğin, huzurun tadını sonuna kadar çıkarmaya niyetliydi. Burası kesinlikle ona ait saklı bir yer olarak kalmalıydı sonuna kadar.

Çimlerin üzerindeki hafif sesleri hissetti.  Tepki vermeden gözü kapalı bir şekilde uzanmaya devam etti. Eğer çalışanlardan biriyse muhtemelen geri dönecekti. Büyük ihtimal Buğra'nın yardımcısı ona bir şeyler sormak için geliyordu. Çünkü buraya Buğra ve yardımcısından başka birisinin geçmesine izin yoktu.

"Prenses?"

Gözlerini açıp yerden bakınca daha devasa gözüken adama baktı şaşkınlıkla. Takım elbisesinin ceketini çıkarıp gelişi güzel bir şekilde çimlerin üzerine bırakmasını tepkisizce izledi. Kravatını gevşettiği sırada haraketlendi.

Doğrulup gözlüğünü kafasına taktı. "Geleceğini bilmiyordum." Kerem'e tavırlıydı ve soğuk karşılık vermişti.

"Aradım açmadın."  Telefonunu masanın üzerinde unutmuştu.

Kerem yanına oturup başının tepesine öpücük kondurdu. Saçlarından yayılan kokuyu içine çekip gülümsedi. Arina'nın bazen küçük bir kıza dönüştüğünü hatırlattı kendine. Daha sonra ciddi bir tavır takınıp tartışmayı sonlandırmak için konuşmaya başladı. "Bak Arina. Ben sana daha önce kendimi hiç olmadığım biri gibi tanıtmadım. Yani sana kendimi beğendirmek için olmadığım biri gibi davranamam."

Arina alayla  "Yani daha az sığ daha fazla hoşgörülü mü?" diye sordu ve saçlarını düzeltti.

"Ben böyle biriyim işte. Ne yapabilirim? Ben zaten gereği kadar sabırlı, hoşgörülü davrandım geçen sefer. O adamın sınırlarımı ne kadar çok fazla zorladığının sen de farkındaydın. Ama ona haddini bildirmedim bile. Hatta gayet iyi idare ettim. Hem kendimi hem bozduğu sinirlerimi. Ama bundan sonra onunla karşılaştığımızda bir sorun çıkarmayacağım. Eğer istediğin buysa."

Arina kaşlarını çatıp "Kendini savunma konusunda ne kadar başarılı olduğunu unutmuştun." diye mırıldandı.

Kerem'in yüzünde zafer gülümseyişi belirdi. "Ama başarıyorum değil mi?" diye sorup Arina'ya beklenti ile baktı. "Barıştık mı? Kalkabilir miyiz artık? Çünkü daha fazla çimenlerin üzerinde oturursak çocuğumuz olmayabilir. Nisan ayındayız malum."

Arina gözlerini devirip başını Kerem'in omuzuna yasladı. "Ama burası çok huzurlu."

Gözlerini kapatıp eskileri düşündü. Buraya döndüğü ilk günler ve sonrasında Kerem'in davetsiz misafir gibi hayatına dalması ve elini tutmasını, yalnızlığından ona koşmasını hatırladı.

"Ben seni ilk kez Mehmet ile birlikte gördüğümde kıskanmıştım." Bu itiraf kızmasına neden olmamıştı aksine gülümsemişti. "Sonra Altemur'u geri getirdiğinde bana bakıp arghh, diye sessizce tıslamıştın. Çok komik ve şirin gözüküyordun. O anlar masalın bir kısmı gibi gelişirken Mehmet'in gelmesi ile büyü bozuldu sandım. Hayatımda karşılaştığım en şahane varlığın başkasına ait olması fikri." Yüzü memnuniyyetsizce o zamanki gibi asılmıştı. "Sonra hayatımda duyduğum üç kelimelik muhteşem cümleyi kurdun. O benim ağabeyim."

Arina'nın şaşkınlığı gittikçe büyürken Kerem'in son söylediği şeyi duyunca kıkırdadı. "Sonra Mehmet'i sevmeye başladın. Sonra Buğra ile karşılaştın. Yine aynı şekilde gelişen olaylar sonra yine Buğra ile aranızdaki gizli arkadaşlıklar derken."

"Ben Buğra'yı kıskanmadım. Sadece senin beni eski arkadaşım diye tanıştırmana çok kızmıştım." diye savundu kendini.

"Ay inanmıyorum. Etrafımdaki bir erkeği kıskanmadığını mı söylüyorsun?"

"Bakışlarında kötülük yoktu." İçi temiz demenin başka bir türlüsü.

Kötülük yokmuşmuş.

Sayısını unuttuğu kaçıncı kez gözlerini devirdi.

Kerem yüzündeki muzip ifadeyi değiştirmeden cebinden çıkardığı haritayı gökyüzünü doğry tuttu.

"Gideceğimiz yeri seçme kısmını bana bırakmıştın değil mi?"

Arina "hıhı." diye cevapladı.

Kerem bu kez telefonundan haritayı açıp gidecekleri yeri eli ile gösterdi. Arina okuduğu ismin etkisiyle yerinden fırladı. Gözlerinde mutluluk kıvılcımları dolaşırken "Ciddi misin?" diye fısıldadı.

•••

"Benim duvarlarımda mutlu anılarım yok.. fotoğraflarım yok. Ailem yok."

Kerem ile arasında geçen tartışma sırasında sarf ettiği sözleri hayat ona teker teker unutturmaya çalışıyordu. Bazen insanlar sonsuz umutlara sahip iken bazen ise ıssız umutsuzların karşısına onları haksız çıkarmaya yemin etmiş gibi davranan insanlar çıkıyordu.

Kerem ile Afrika gezisi sırasında çektirdikleri fotoğrafı çerçiveletip evin en güzel köşesindeki sadece çerçevedeki fotoğrafları koymak için düzenledikleri yere bıraktı. Kerem Arina'nın saçlarına öpücük kondurduğu sırada Arina kahkaha atmıştı. Onlara gezi sırasında şoför olarak eşlik eden adamsa bu anları Arina'nın makinesi ile ölümsüzleştirmişti. O anları hatırlayınca içi özlemle doldu taştı. Yeniden oralara gidip Kerem ile birlikte heç vakit geçirmek hem de yeni insanlara ulaşmak istedi. Oysa ki döneli daha üç hafta olmuştu.

Afrika.
Madagascar.

"Acemi olduğuma göre Madagaskara gitmemi uygun görmüşlerdi. Diğer yerlere göre daha az tehlikeli daha çok eğlenceli ve rahat bir şekilde yardımları dağıtabileceğimiz bir yerdi. Otelden bizim için ayarlanan araba ile kasabaya götüren yolda ilerlerken neye hayret edeceğimi şaşırmıştım. Pazar denilen yere gittiğimde en büyük şoklardan birisini yaşamıştım. Okul olmadığı için çocuklar pazarda anne babasının yanında çalışıyor, turistlerden para dileniyorlardı.  Kasabaya giderken yol kenarından bir zamanlar baobab ağaçlarından oluşan ormanlardan geriye kalan harabeye benzer yerleri izlerken büyük üzüntü yaşamıştım. Yaşamak için tabiatı mahvediyorlardı."
Kerem o sırada Arina'ya çocukken annesinin ona okuduğu kitabdan bir kısmı anlattı.
"Sabah uyandığınızda nasıl yüzünüzü yıkayıp temizliğinizi yapıyorsanız, gezegene de aynı şeyleri yapmalısınız; hem de daha büyük bir özenle. Bütün baobapları hemen sökmelisiniz, yoksa bir süre sonra iyice gül fidelerine benzerler. İşte o zaman hangisinin gül hangisinin baobab olduğunu anlamak da güçleşir." deyip kısa bir süre konuşmayı kesti. "Aslında orada bize anlatmak istedikleri şey kötü huylarımızı zamanında fark edip onlardan arınmamız, değişmemizdi. Ama insanlar doğası gereği yaşamak için mutlaka zarar vermeyi seçiyorlar. Oysa ki yaşadığımız şu gezegen aynı zamanda hem ağaçların hem hayvanların gezegeni. Bir kaç yıl sonra bu ağaçlar artık tamamen tarihe karışacak bu gidişle."

Arina o ağaçlara devlerin şemsiyesi diye isim takmıştı ilk kez buraya geldiğinde. O anları hatırlayınca Kerem'in elini tuttu.

"Ağacları kesip para kazanırken hem hayvanları hem ağaçları yokediyorlardı. Galiba gruptaki arkadaşlarım üzüntümü, uğradığım hüsranı fark etmişlerdi ve beni biraz neşelendirmek için farklı bir yere dikkatimi çekmişlerdi. Buraya ilk defa geldiğim için beni en kocaman ve en yaşlı baobab ağacını ziyaret etmeye götürmüşlerdi."

Kerem ağacı görmeye giden insanların ona içki götürmesine baya bir takılmıştı. "İnsanların inançlarını küçümsüyor musun bay mükemmel?" Arina'nın imasını anlayıp gözlerini büyüttü. "Hayır kesinlikle! Ben insanların kutsallarına ve inançlarına dil uzatmam. Benim takıldığım konu içki ile beslenen bir ağaç. Acaba alkolik mi?!"

"Kerem! İnanç işte. Ayakkabılarını çıkarıp içeriye geçiyorlar. Ağacın köküne içki döküp, dilek tuttuktan sonra etrafında 7 kez dönüyorlar."

Kerem sevgili karısının gezi rehberliğini kesinlikle beğenmişti. Arina'nın anlattıklarını dikkatle dinlerken aslında hep okuduğu şeyleri şimdi canlı görmenin ve karısına bir kez daha aşık olmanın haklı mutluluğunu yaşıyordu.

Kasabadaki çocuklarla sakin, mesafeli kişiliğini bir kenara bırakıp onlarla bir sürü oyunlar oynayan, şakalar yapan, kahkahaları ile etrafı aydınlatan ara sıra ona kaçamak bakışlar atıp, yaramaz pırıltılarla gülümseyen yeni Arina ile tanışmıştı. Bu işi ne kadar çok sevdiğini anlaması zor olmamıştı. Arina'nın ona verdiği kamera ile bu anları ölümsüzleştiriyordu. Gelecekte çocukları ile çocuğa dönüşen bir kadını hayal etmesi kalbinin hızını artıyordu.
Çektiği fotoğraflara bakarken boynuna dolan kollarla irkildi. Kulağına "Seni seviyorum." diye dolan itirafla gülümsedi.

"Gideceğimiz yerleri dört hafta sen seçeceksin. Son bir hafta benim."

En son gittikleri yer Endonezya, Denpasar olmuştu. Yeşillik, göz kamaştırıcı güzellikleri ile meşhur doğa, farklı ve aynı zamanda Arina'nın aksine sıcak insanları, sanki teknolojiden hatta dünyadan uzak ve farklı ama çok huzurlu, neşeli, eğlenceli bir adaya ilk defa gidiyordu.

Evlenmelerinin üzerinden neredeyse iki ay geçmişti. Onlar altı haftayı başka başka yerleri gezerek son iki haftayı ise taşınma, yeni eve yerleşme, eşyaları yerleştirmekle geçirmişlerdi.

Aylar sonra ilk kez çektiği fotoğraflardan ve blogunda paylaşmak için laptopunu kucağına alıp yeni evin salonundaki kanapeye kuruldu. Çalışırken saatin ne kadar çabuk geçtiğini unutmuştu. Gözlerinin yandığını hissedince laptopu kapatıp sehpanın üzerine bıraktı.
Gözlüğünü çıkarıp gözlerini avuşturdu. Haftasonu olsa da Kerem erkenden işe gitmişti. Evdeki sessizlikten sıkılıp bir sokak ötede yerleşen Cem ve Sevgi'nin evine gidip Zeyno'yu görmeye karar verdi. Evden çıkmadan önce arayıp haber vermeyi ihmal etmedi.

Zeyno her geçen gün daha da büyürken yeni şeyler öğreniyor tüm aile üyeleri bu gelişmeleri hayranlıkla takip ediyordu. Altemur Zeyno'yu herkesten daha farklı seviyor ve karşılıklı seviliyordu. Küçük şebek Altemur'u görünce kıpır kıpır haraketleri ve belli belirsiz çığlıkları ile sevgisini belli ediyordu adeta. Kerem ve Arina her fırsatta bebeği sevmeye gidiyorlardı.

Artık bebek sevme işi alışkanlık haline gelmişti.

Güneşli ve sıcak bir gün olmanın avantajı ile Sevgi Zeynebi alıp bahçede güneşleniyordu. Uzaktan Arina'yı fark edip gülümsedi.

"Bebeğim bak kim geliyor.. sadece sana gülümseyen Arina yengen."

Arina Sevgi'ye gözlerini devirip  "Zeynocum sen anneyi dinleme tatlım." dedi ve bebeği kucağına aldı. Pusetten kurtulmanın mutluluğu ile ellerini Arina'nın saçlarına geçirip çekiştirmeye başladı. Arina ise bebeğin karışık siyah saçlarını eli ile düzeltmeye koyuldu.

"Ev toparlandı mı?"

"Evet bu sabah şirketten gelen görevliler son kontrolleri yaptılar."

"Minimalist dekorasyon harika bir fikirmiş."

Zeynep ile bakışırken "Öyle." diye mırıldandı.

"Kerem'in işleri ne durumda?" Sevgi ayaklanırken soru yağmuruna devam ediyordu. Elbisesinin eteğini düzeltip Arina'nın cevap vermesini bekledi.

"Yoğun."

"Eğer geç gelecekse akşam yemeğine kal. O da buraya gelir. Sonra beraber eve gidersiniz."

Bebeğin elinden saçlarını kurtarmaya çalışıp "Bu akşam kuzenlerle dışarı çıkacağız. Mehmet falan da katılacak."

Sevgi bahçeye açılan mutfak kapısından içeri girerken "Tamam canım. Ne içersin?" diye sordu.

"Su." Daha sonra kucağında kımıldanan Zeyno'yu alıp bahçede yürümeye başladı. "Zeyno bak o güneş. Güneş sarı ve fazla sıcak. Bunlarsa çimen. Yürümeye başlayınca en çok koşacağın yerler burası. Acaba en çok kiminle koşacaksın?"

Kendi küçüklüğünü hatırlamaya çalıştı. Annesi ile konuşmaları, kahkahaları, masal saatleri, anne kız alış veriş günleri.. çocukluğuna dair en büyük rol annesine aitti. Bu hayatta bir tek anne ve babalar bebeklerinin onları sevip sevmeyeceğini sorgulamazlar. Çünkü aralarındaki bağ koşulsuz şartsız sevgi ile örülüyor. Sadece sonradan o bağlar kopabiliyordu. Tıpkı onunla Can arasında kopan bağlar ve oluşan uçurum gibi.

"Elbette en yakışıklı amcasına." Arkadan duyduğu sesle düşüncelerinden kopup gülümsedi. " Zeynepcim senin en yakışıklı amcan Altemur! Unutma küçüğüm."

Kerem ilk önce Zeyno'nun başına öpücük kondurdu. Daha sonra Arina'yı da aynı şekilde öpüp geri çekilirken "Hain kadın." diye tısladı sahte öfke ile.

"Miniğim seni çok özledim. Gel amcaya." Zeynep Kerem'e doğru haraketlenirken Arina'nın yüzü asıldı. Bebeği kucağında yüz yüze gelecek şekilde havalandırıp "Bulunduğun yerden memnun gibiydin amcan gelene kadar. Sattın mı beni?!" diye yüzü asık bir şekilde konuştu.

"Kıskanç prenses seniii."

Kerem bebeği kucağına alıp kokusunu defalarca kez içine çekti. "Bir senin kokun bir de Zeynomun kokusu.."

Arina başını Kerem'in omuzuna yaslayıp "Erken döndün?" diye konuştu.

"Erken miii? Haftasonu akşama kadar ofiste geçirmem haksızlık."

"Ama uzun süre yoktun."

"Ama uzaktan bile olsa işleri boşlamadım."

"Tamam öfkelenme bay mükemmel."
Kerem ile zıtlaşmaktan büyük keyif aldığını açık açık belli etmekten çekinmiyordu. Ama bazen Kerem daha üstün zeka sergiliyor ve onu alt ediyordu. Utanmasa Kerem'e dil çıkarıp yanaklarını şişirirdi. O sadece göz devirmekle yetindi.

"Auuuuu.." Zeynep çığlık atmaya başlayınca Kerem kaşlarını çatıp bebeği Arina'ya uzattı. "Ağlamasın." Bebeklerin ağlamasına dayanamadığını öğreneli çok olmuştu.

"Aslında ağlayan Zeyno'yu sakinleştirmek konusunda en az senin kadar beceriksizim." Anaç tavırlara ve içgüdülere sahip olduğunu düşünmüyordu.

Sevgi çiftin Zeyno'yu sakinleştirmek adına sergilediği çabaları, şebeklikleri gülerek uzaktan izliyordu. Kızı çığlığı basmıştı. Kolundaki saate baktı.

"Güzellik ağlama bak annen gelince bize kızacak. Yoksa sen emziğini mi istiyorsun?" Zeyno emziği itip çığlığının şiddetini daha da artırınca "ama Sevgi böyle yapınca susuyordu." diye inledi.

"Kerem Sevgi'yi çağır." Arina yalvarır gibi konuşurken sesinin yüksek çıkmamasına dikkat etmeye çalışıyordu. Kucağında bebeği sallarken başı yavaştan dönmeye başlamıştı.

"Geldim. Yahu el kadar bebekten ne korktunuz be!" Zeynebi annesine uzatırken bebeğin bir ayağında corabın olmadığını fark edince yüzü asıldı. Annesinin ona emanet ettiği bebeğe doğru düzgün bakamıyordu bile.

Kerem bebek ağlamayı kesince kendini boş sandalyelerden birine attı. "Sevgi el kadar bebek çığlık atıyor. Nasıl sustu hemen? Baksana seni özlemiş."

"Maalesef Keremciğim o sadece uyumak istediğini benim anladığımı biliyorda o yüzden sustu. Ben uyutup hemen yanınıza dönüyorum."

"Bizim gitmemiz gerekiyor."

"Tamam."

Sevgi eve girdikten sonra Arina'yı kendine çekip kucağına oturttu. "Ne yapıyorsun Kerem?"

"Niye yüzün asık?"

Arina omuz silkti. "Baksana bebeği susturamadık. Çok mahçup oldum."

Kerem Arina'nın başına öpücük kondurup "Sence Sevgi buna takıldı mı? Elbette umrunda bile değil. Bebek işte. Ağlıyorlar. Hem kendi bebeğimiz senin kucağında ağlamaz." diye konuşunca Arina'nın tek takıldığı şey kendi bebeğimiz oldu.

"Bebek fikri o kadar uzak ki.."

Kerem bu konudaki hassasiyetini bildiği içim üstelemedi. Burnunu Arina'nın saçlarına sürtüp "Sakinleşmeye ihtiyacım var. Sana ihtiyacım var." diye fısıldadı.

Arina Kerem'in bu halini beğenmemişti. "Anlatmak ister misin?"

Kerem Arina ile birlikte ayağa kalkıp sokağa çıktı. Arina'nın elini bırakmadan yürümeye devam etti. Arabanın yanına vardıklarında kapısını açmadan arabaya yaslandı.

"Bugün yurtdışından bir mail aldım. Uzun zamandır hayalini kurduğum am beklemediğim bir iş teklifi sundular bana."

Arina başını Kerem'in omuzuna yaslayıp "Bunun için mi bu kadar durgunsun?" diye sordu keyifle.

"Ama eğer kabul edersem yurtdışına gitmem gerekiyor. Temelli taşınmamız gerekir."

Bunu beklemiyordu.  Eskiden olsa tereddüt etmeden hemen bilet ayarlardı ama şimdi burada bir aile kurmayı başarmışken karar vermesi zordu.

İçindeki tereddütün aksine anlayışlı bir şekilde gülümseyip Kerem'in elini yanağı ile okşadı. Bu onların arasındaki garip eylemlerden biriydi.

Yapmaktan keyif aldıkları. "Ne karar alırsan al destekçinim."

"Bazen çok uysal oluyorsun prenses."

"Nereye gidiyoruz yemek için?"

"Mehmet yeni bir yer bulmuş. Oraya gidecekmişiz."

Akşam Mehmet'in söylediği adrese vardıklarında vakit kaybetmeden restorana girdiler. Gül, Güneş, Liya cam kenarında bir masada oturmuşlardı. Gül Arina ve Kerem'i fark edince gülümsedi. O sırada Arina etrafta bakışlarını gezdiriyordu. Küçük sahnede canlı müzik çalıyordu. Restoran her taraftan cam ile kaplanmıştı.

Kuzenlerinin yanına vardıklarında gülümsedi. "Mehmet nerede?" Aklına Mehmet ile arasında geçen son konuşma gelince içini hüzün kapladı.

"Evlenme teklif ettim ona. Yaptığım tüm aptallıklara rağmen onu sevdiğimi biliyordu. Emindi. Kim sevmediği bir kadının peşinden köpek gibi sürünür ki? Gururunu hiçe sayıp kim yalvarır ki? Sadece seven adam. Ben onu çok sevdim. Ama galiba o affetme konusunda hiç gönüllü değildi. Kabul etmedi. Gözünde birazcık umut belirtisi görsem ömrümün sonuna kadar beklerdim onu. Her gün yeniden teklif ederdim. Her gün! Sevmek güzel ama bittiğini kabullenmek rahat nefes almak gibi. Yüzüğü itti. Beni itti. Sevmeyi ve sevilmeyi itti. Oturduk konuştuk. Hayata dair geleceğe dair. Beni istemiyor. Bundan sonra ne yapabilirim bilemiyorum. Artık peşinden gitmeyeceğim. Bir yıl yeterince uzun bir süre. Artık durmam gerektiğini kabullendim."

Konuşurken yüzündeki yorgunluk, mutsuzluk, yenilmişlik. Ağabeyi gibi gördüğü adamın gözlerinde çaresizliği görmek berbat bir duyguydu. Yenilgiyi kabul etmişti. Ama içinde hep bir yanı aşkını özleyecekti. Öyle söylemişti.

"Sana da iyi akşamlar kuzen!"

"Nasılsınız kızlar?"

"İyiyiz enişte." Gül Kerem'e manidar bir bakış attı ama Kerem sebebini bilmediği için saf saf gülümsedi.

Kerem Güneş'e bakıp "Mehmet neden geç kaldı?" diye sordu. Aralarındaki en az tehlikeli kişi Güneşti.

"Aradık. Geliyor."

"Ee sizin taşınma işi ne durumda?"

"Bugün bitti."

Liya büyük bir heyecanla "Bizi ne zaman yemeğe davet ediyorsun? Senin yemeklerini özledik. Gerçi eskiden kız kıza takılıyorduk. Şimdi medeni durumun buna müsait değil sanki."

Kerem konuşmadan rahatsız olduğunu belli eden bir tavırla "Merak etme Liya size gölge etmem. Ne zaman isterseniz gelin. Sonuçta benim bir çalışma alanım var." dedi. "Hem biz yapışık ikizler değiliz sadece evliyiz."

Arina'nın bakışları yan masadaki anne-kıza takılmıştı.

Küçük kıvırcık saçlı kız hararetli bir şekilde annesine bir şeyler anlatıyordu. Konuşmalarına istemeden kulak misafiri olmuştu.

"Anne bunların hepsini yersem çabuk büyür müyüm?"

"Evet meleğim büyürsün. Ama yersen tabi."

"Büyürsem arkadaşlarımı döverim değil mi?"

Annesinin ayıplayan bakışlarından galiba küçük kız ürkmüştü ama gözü kara bir şekilde savunmasını hazırlıyor gibiydi. "Aa o ne demek?! Bebeğim dövmek, kavga iyi şey değil! Arkadaşlarınla arandaki problemleri konuşarak çözmelisin."

"Ama anlamıyorlar anne. Babam yok diye benimle alay ediyorlar."

"Bu onların ayıbı. Sen onları dinleme." Çocukların bazen birbirilerine karşı acımasız davrandığını unutmuştu.Yutkundu.

Dikkatini Gül'e verdi. Gül iyi gözüküyordu ve haftalardır konuşmalarında Buğra ile ilgili tek imada bile bulunmamıştı. Tatilden döndükleri günü sabahı buluşup konuştuklarında bu konuyu artık konuşmak istemediğini belirtmiş ve kapatmıştı.

"Gül başladın mı spora?"

"Evet sonunda. Çiftliğe gideceğim bir kaç günlük. Köşe yazısını orada bitireceğim."

"At binmene izin var mı peki?" Kerem'in sorusunu duyunca bakışlarını ona çevirdi.

"Düşmeme izin yok. Kemiklerim yeni kazaya hazır değil."

Kerem ve Gül'ün atışması herkesin yüzüne tebessüm kondurmuştu. O sırada Güneş'in telefonu çaldı.

"Mehmet arıyor.." deyip telefonu açıp kulağına götürdü. "Nerdesin ağabey? Açlıktan ölüyoruz resmen!"

"Nee?!" Güneş'in yüksek çıkan sesinin etkisi ile herkes irkilmişti. Ağlamaya başlayınca Kerem telefonu Güneş'ten alıp konuşmaya başladı.

"Mehmet nerede?"

"Tamam hangi hastane? İyi mi?"

Telefonu kapatınca ona soru dolu bakışlarla bakanlara açıklama yapması gerektiğini fark etti. "Endişelenmeyin. Küçük bir kaza geçirmiş. Kontrol için hastaneye götürmüşler. Siz eve gidin. Ben Mehmet'i alıp yanınıza geleceğim."

"İyi mi?" Gül'ün korkuyla sorduğu soruya güvenverircesine gülümseyip başını salladı.

"Arina sen de kızlarla git. Gelip seni alacağım."

Kerem apar topar gidince kızlar da vakit kaybetmeden eve dönmüşlerdi.
Arabadan indiklerinde tanıdık sesle olduğu yerde kalakaldı.

"Amca?" Aralarında Can'a amca olarak hitap eden tek kişi Liya idi çünkü can babasının kuzeniydi.

Kızlar içeri geçince Can "kızım?" diye seslendi.

Arina yanından geçip içeri girecekken Can kolundan tutup ona engel oldu. "Konuşalım lütfen."

"Bence bizim konuşacak pek iyi konularımız yok." Kolunu adamın elinden kurtardı.

"Evlenmişsiniz."

Acı bir tebessüm kondu dudaklarına. "Hayatımdaki ilk erkek figüründen ölümcül yara alsam bile diğer erkekler bana karşı daha iyi oldu. Ve birisi benim hayatımı kurtardı. Evlendik evet. Benim gibi biri için mucize gibi bir şeydi ama oldu."

"Ölümcül yara bana ait. Bizim baba-kız olmamız için bir şansımız yok değil mi? Affetmeyeceksin beni." Gözlerindeki saf acıyı görüyordu. Ama değiştirmeyeceği gerçekler vardı.

"Eğer anneler gününde çiçek gönderdiğim yer mezarlık olmasaydı belki.. hatta annenin bencilliğine boyun eğip bizi bırakıp gitmeseydin ve bugün yine annem hayatta olmasaydı ben senin omuzunda ağlardım. Ağlamak için aklıma ilk omuz sen olurdun. Çünkü babam bizi bırakıp gitmemiş olurdu. Sen benden sarılacağım bir boyun, ağlayacağım omuz, güveneceğim bir adamı aldım. Ben o adamı-kahramanımı çok seviyordum. Bazı bencil kararlar alırken gözardı ettiğin bir kadının aşkı değildi sana aşkla, güvenle bakan küçük bir kızı da bıraktın sen. Artık bu konularda keşke'leri diğer şıkları düşünmeyeli yıllar oluyor. Yani seni affetmek diye bir ihtimal bile yok. Kabullen artık. Bu işgenceyi sürdürme. Senin kızın yok."

Gözlerinden ilk defa bu adamın gördüğünü bile bile yaş akıyordu. İçinde bir yerlerde o günlere ölesiye özlem duyduğunu kabullenmişti.
Elinin tersiyle yaşları silip içeri girdi. Kapıya yaslanıp sakinleşmeye çalıştı bir süre. Merdivenleri ineceği sırada boş sokakta korna sesi yankılanmaya başladı. Kaşlarını çattı. Aklına gelen ihtimalle koşar adımlarla yeniden sokağa çıktı.

Siyah audiden geliyordu ses. Onun arabasıydı. Arabaya doğru koştu. Gördüğü manzara karşısında ne yapacağını bilemedi. Can arabada bayılmıştı. Kapıyı açıp başını koltuğa yaslamaya çalıştı. "İyi misin? Cevap ver.."

"Yardım edin!" Sesi tüm sokakta yankılanmıştı. "Yardım edin! Amca, teyze!"

"Cevap versene. Kendine gel. Yüzüne dağılmış beyaz saçlarını düzeltip nefesini dinlemeye çalıştı.

"Arina?" Mert'in sesini duyunca "Amca ambulans çağır, iyi değil." dedi.

Nefes almadığını fark edince "Cevap ver.

Nefes al.

Ölme.

Beni duyuyor musun Can?

Baba?" diye fısıldadı.

Mert onu itip Can'ı arabadan çıkarmaya çalışırken Arina yere çökmüştü. Pişmanlık, korku, öfke duyguları beyninde savaş halindeyken tek takılıp kaldığı konu baba diye seslenmesi olmuştu.

Bölüm sonu:)

Nasılsınız canlar? Bir aydır yoktum. Bu bölümde yıllar sonra ve son kez Arina'dan baba lafını duyduk:) bu Can'ın ölmesi demek değil:)

Bölüm hakkındaki fikirlerinizi öğrenmek isterim:) iletmeyi unutmayın.
•Siz Arina'nın yerinde olsaydınız nasıl tepki verirdiniz?

Arina ve Kerem'in Endonezya tatilini geçiştirmedim sadece diğer bölümle alakalı olacağı için sonraki bölümü sakladım.

Gecikme olduğu için bir kaç güne yeni bölüm paylaşacağım❤️ umarım okumayı bırakmamışsınızdır😅

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 203K 41
"Benim topraklarımda ölmek için özel bir nedene gerek yok." Mihra Elnurova, Türkiye'nin güneyinde yer alan, ufak bir Türkmen ülkesi olan Karahan'da...
HAWAR By Milyakettt

General Fiction

179K 10.9K 19
Bir çığlıktı Hawar... Bir haykırış, bir yürek yangını... Bir feryat. Bir direniş. ... Bir kadın olmak... ... Bir kadın, hiç çocuğu olmadığı için suçl...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

56K 2.8K 10
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
169K 11.8K 49
Gerçek Osmanlıyla bir alakası yoktur. iyi okumalar.