Yalancılar ve Yabancılar

By emregul_

3.3M 163K 332K

Her insan bir yalancıdır. Her insan bir yabancı... Bize öğretileni yapar, bir yalanı yaşarız hayat boyu. Vakt... More

YALANCILAR ve YABANCILAR
GİRİŞ
1.Bölüm: Peri Tozu'nun Kirli Defteri
2.Bölüm: Duvarların Ardında
3.Bölüm: Yanımda
4.Bölüm: Masal Perisi
6.Bölüm: Peri Kızı
7.Bölüm: Havuz Kenarında
8.Bölüm: Defter
9.Bölüm: Bir Gün, Birlikte
10.Bölüm: Engel
11.Bölüm: Davetsiz Misafir
12.Bölüm: Kimi Seçerdin?
13.Bölüm: Büyük İtiraf
14.Bölüm: Hayal Kırıklığı
15.Bölüm: Yalancı
16.Bölüm: Yeni Hayat
17.Bölüm: Yakında
18.Bölüm: Ev
19.Bölüm: 1308.Gün
20.Bölüm: Neyin Peşinde?
21.Bölüm: Mutfak
ÖNEMLİ
22.Bölüm: Keyfimin Kahyası
23.Bölüm: Sonra Söylerim
24.Bölüm: Şüpheler
25.Bölüm: Yüzleşme
26.Bölüm: Gün Işığı
27.Bölüm: Sesler
28.Bölüm: Kaza
29.Bölüm: İlk Yalan
30.Bölüm: Kayıp
31.Bölüm: Tehdit
32.Bölüm: Çık Ortaya
33.Bölüm: Mezuniyet
DUYURU
34.Bölüm: Yabancılar
35.Bölüm: Kanlı Balo
36.Bölüm: Yalancılar
37.Bölüm: Beni Bul
38.Bölüm: Nerede?
39.Bölüm: Cevapsız Sorular

5.Bölüm: Teklif

111K 5K 13K
By emregul_

Selam peri tozları!

Hemen kendinize sessiz bir köşe bulun ve hikayemize kaldığı yerden devam edin :,)

Keyifli Okumalar!

Boool bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım lütfen ⭐️

*

Bir yabancı asla incitemez seni. Kalp her daim sevdiğin insanlar tarafından kırılmaya mahkumdur.

*

Mezuniyetten 4 ay önce

Sabah uyanır uyanmaz telefonuma baktım.

Dün gece gördüğüm mesajdan sonra yeni bir mesaj gelip gelmediğini deli gibi merak ederek uyanmıştım fakat herhangi bir bildirim yoktu.

Dün gece gelen mesajı yeniden okudum fakat hiçbir anlam veremediğim için pek umursamadım. Çünkü şu hayatta arayacağım tek şey defterim olurdu ve o da yanı başımda olduğu için önemseyeceğim bir durum yoktu.

Güneş Koleji denen cehennem yeni bir belayı başıma salmış olmalıydı. Bu mesajın başka hiçbir açıklaması olamazdı.

"Bir de masal perisi demiş, aptallar!" deyip telefonu yatağa bırakıp ayağa kalktım.

Fazla vaktim kalmadığı için hızlıca duşa girip çıktım ve yine saçlarımı yarım yamalak kurulayıp topuzumu yaptım. Formamı da aceleyle giydikten sonra sırt çantamı ve defterimi alıp evden ayrıldım.

Derse geç kalmamak için bugün yürümemiştim.

Dersin başlamasına on beş dakika vardı. Bahçede kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak ağır ağır ilerliyordum.

Bir anlığına başımı kaldırdığımda karşıdan Yekta'nın geldiğini görünce heyecandan ne yapacağımı bilemedim. Deli gibi çarpan kalbimin gürültüsünü bastırmaya çalışırken bakışlarım bir an bile ondan ayrılmadı.

O ise her zaman ki gibi beni görmemiş ya da görmezden gelerek yanımdan öylece geçip gitti.

"Günaydın Yekta!" diye seslendim arkasından. Umutla duracağı anı beklesem de umduğum gibi olmadı.

Umursamadan yürümeye devam ederken arkasından öylece bakmaya devam ettim. Öfkeyle kaşlarım çatılırken "Güzel saçların var!" dedim ve sırıtarak arkasına dönmesini bekledim.

Geçen sefer yaptığı gibi başını yan çevirip omzunun üstünden bir bakış attığında yüzünde ciddi bir ifade vardı. Bu ciddiyeti saniyeler içinde kaybolurken yaptığım hatırlatma gamzesinin hafifçe belirmesine neden oldu.

Yekta Yalçın'ın gamzesi gerçek bir manzaraydı!

"Biraz dağınık," dedi ve bana dönerken parmakları saçlarıyla buluştu.

"Evet," dedim birden aklıma söyleyecek bir şey gelmeyince.

"Aynen," dediğinde bir adım attı bana doğru. Kalp atışlarım daha da arttı.

İkimizde öylece karşı karşıya duruyorduk ve tek kelime etmeden birbirimize bakıyorduk. Bu durum karşısında gerginlikten midem bulanmaya başladı.

Hızlıca konuşabileceğimiz bir konu ararken aklıma gece gelen mesaj geldi ve birden o mesajın Yekta'ya ait olmasını umdum. İmkânsız olduğunu biliyordum fakat... Hayal etmek bile güzeldi işte.

"Ben şeyi arıyorum aslında..." diyerek bir adım yaklaştım. Birden mesajı atanın o olabileceğine kendimi çok inandırıp ağzını aramak istemiştim.

"Ne?" dedi omuz silkerek. "Belanı mı?"

Göz devirdim. Yekta Yalçın gerçekten bir hödüktü!

"Komik mi bu?" diye sordum yüzümü buruşturarak. "Güldün mü bari?"

"Hayır," dedi tüm ruhsuzluğuyla.

"Bu kadar düz bir insan olmak seni sıkmıyor mu?" diye sordum öfkeme yenik düşüp.

"Sıkıyor ama olsun," deyip yeniden omuz silkti.

Sohbeti uzatabilmek için canla başla çırpınıyordum adeta.

"Ben şey..." diye konuşmaya yeltendiğim an cebinde olan elini çıkarınca susup geri çekildim. Eliyle birlikte cebinden telefonunu da çıkarmıştı ve... Gördüklerime inanamıyordum!

Cebinden çıkardığı telefon tuşlu, arama yapmak ve mesajlaşmak dışında hiçbir özelliği olmayan telefonlardandı. Bu nasıl mümkün olabilirdi?

"Fazla klişe olduğunu söylemiştim ama... Aynı zamanda fazla antika bir çocuksun Yekta!" dediğimde anlamayarak yüzüme baktı.

Çenemin ucuyla elinde tuttuğu telefonu işaret ettiğimde "Ha!" deyip telefonu omuz hizasında havaya kaldırdı. "İşimi görüyor!"

"Biraz tozlanmış olabilirim. Üflesek geçer," deyip göz kırptığı gibi arkasını dönüp gitti. Yine nereye gidiyordu?

Tüm umudum yerle bir olurken görünürden kaybolana kadar arkasından bakmaya devam ettim.

Her ne kadar üzülsem de o mesajın zorbalık için atıldığına emindim artık. Çünkü bu okulda şimdiye kadar muhatap olduğum tek kişi Yekta'ydı. Onunla da saçma diyaloglardan öteye gidemediğimiz için pek muhatap olmak denemezdi.

"Of ya..." diyerek arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Dünden beri o kadar çok mutsuz olmuştum ki, onun üstüne bana 'masal perisi' diyen kişinin Yekta olduğunu öğrenseydim mutluluktan aklımı kaybederdim.

Olmadı.

Aklım hala benimleydi.

Derse girdikten birkaç dakika sonra tüm sınıf gelmişti. O hariç... Yekta yine derse gelmeye tenezzül etmemişti.

Üzüntüyle dudaklarımı dişlerken defterimi açıp mor kalemimle yazmaya başladım.

"Neden gelmiyor?"

"Ders saatlerinde nereye gidiyor?"

Öğretmen sınıfa girip birkaç dakika içinde derse başlasa da Yekta'nın nerede olduğunu düşünmekten derse odaklanamadım bir türlü.

On dakikaya yakın bir süre sonra sınıfın kapısı çaldı ve içeriye Yekta girdiği an sevinçten çığlık atmamak için zor tuttum kendimi.

Öyle uzun süredir görmüyordum ki onu sınıfta... Mutluluktan delirmek üzereydim.

Belli etmedim.

Belki bir gün oturur diye hep duvar kenarında otururdum. O ise birkaç sıra arkada... En arkada.

Öğretmenden izin alıp duvar kenarından tarafa gelip arkaya doğru yürüdüğü süre boyunca göz gözeydik. Heyecandan titriyor fakat bunu zerre belli etmiyordum. Yaşadığım zorbalıklardan öğrendiğim en iyi şey hislerimi saklamaktı. Üzüntümü gizlemem gerekiyordu.

Üzüldüğümü belli edersem daha çok üzerlerdi.

Tam oturduğum sıraya yaklaştığında gülümseyerek yanımı işaret ettim ve konuşmak üzere dudaklarımı araladım.

Bir an... Sadece bir yanımda oturacağına inandım. Hayal ettim.

Olmadı.

Yanımdaki boşluğu işaret eden elime kısa bir bakış atıp gözlerimin içine bakarak arka sıraya doğru yürüdü. Bana bakıyor ama görmüyor, görmezden gelmeyi tercih ediyordu.

Önümde açık olan deftere bakışlarım döndüğünde hemen yanında duran kalemi alıp bir cümle ekledim.

"O burada..."

"Keşke gelmeseydi."

Hayal kırıklığıyla geçen dersin sonuna bir türlü gelememiştik sanki. Uzadıkça uzamış, her an öfkem daha da artmıştı. Neden böyle davrandığını sorgulamaktan kendimi alamıyordum.

Benden nefret ediyordu, emindim artık.

Dersin çoğunluğunu başımı sıraya yaslayarak geçirmiştim. Ara sıra sınıftan çıkan uğultu, gülüşmeler her ne kadar rahatsız edici olsa da öğretmen hemen müdahale ettiği için uzun sürmüyordu. Bir ara gülüşmeyi abartıp kahkaha boyutuna geçmişlerdi fakat onlar hakkında hiçbir şeyi zerre merak etmediğim gibi bunu da merak etmediğim için başımı kaldırıp bakma gereği duymadım.

Ders bittiğinde sanki hazırda bekliyormuş gibi sınıfı ilk terk eden Yekta oldu. Arkasından bakarken peşinden gidip neden böyle yaptığının hesabını sormamak için kendimi zor tutuyordum.

O kadar cesur değildim. Öyle olsa 1302.günümüzü saymıyor olurdum, öyle değil mi?

Öğretmenin ardından sınıftan koşar adımlarla ayrılıp doğrudan kendime kahve almaya gittim. İçimden derse girmek gelmiyordu.

Teneffüsün son anına kadar kantinden oyalandıktan sonra sınıfa gitmek üzere koridora çıktım. Her zamanki gibi insanların bakışları ve fısıldaşmaları arasında ilerlerken yere baktığım için Bade'nin karşımda dikildiğini çok sonra gördüm.

"N'aber Pirecik?" dedi kollarını göğsünün altında birleştirmiş bir şekilde durarak.

Göz devirmekten kendimi alamadım.

"Peri!" diyerek ikaz ettim.

"Pardon, pirecik duyamadım. Ne dedin?" dediğinde etrafında köle gibi dolaşan aptalların gülüşmeleri Bade'ninkine karıştı.

"Bade, git başımdan!" diye çıkıştım. "Yoksa..." diyerek tehditkâr bir tavır sergilemeye çalışsam da devamını getirmeden susmak zorunda kaldım. Yekta yüzünden olabileceğim en mutsuz haldeydim zaten, bir de bununla uğraşacak gücüm olduğunu sanmıyordum

"Yoksa ne?" dedi ince, sarı kaşlarını alaycı bir tavırla kaldırarak. "Ne yaparsın? Twerk mü?"

Etrafımızda toplanan herkes kahkahalara boğulurken bunun nasıl mümkün olduğunu düşünen zihnimin uyuşmaya başladığını hissedebiliyordum. Evimde yaptığım şeyden nasıl haberleri olabilirdi?

Bu imkansızdı!

"Sen... Nasıl?" diye mırıldandım fakat şaşkınlıktan ve utançtan doğru düzgün konuşmayı bile becerememiştim.

"Ay aşko, sayende nasıl twerk yapılmaz onu öğrenmiş olduk! Sağ ol pirecik," dedikten sonra her kelimesinden keyif aldığını belirtircesine uzun, yüzlerce lira dökerek yaptırdığı tırnaklarını iri dudaklarının kenarında gezdirdi sırıtarak.

"Gözlerim kanadı!" dedi kalabalıktan biri.

Kahkahalar yükseldi.

"Berbattı!" dedi bir diğeri.

"Yakında seks kasetleri çıkarsa şaşırmam!"

Yeni bir kahkaha tufanı...

"Sen mi paylaştın?" diye sordum öfkeyle sıktığım dişlerimin arasından.

"O videoyu izledikten sonra gay olmaya karar verdim ben!" dedi erkeklerden biri.

"Biz o internete para veriyoruz peri tozu!"

Bade'nin konuşmasını bekliyordum kıpırdamadan.

"Sanırım... Yüksek ihtimalle... Eminim ki..." harfleri uzata uzata konuşuyordu. "Ben paylaştım pirecik!" dedi gözlerini kocaman açıp yüzüme doğru eğilerek. Yüzünde şeytanı bile kıskandıracak derecede şeytani bir gülüş vardı. "Biliyorsun ki tüm okul beni takip ediyor. Paylaştığım anda viral oldun sayemde, hadi yine iyisin. Tadını çıkar!"

Her kelimesi öfkemi körüklediği için konuşması bittiği an elimdeki kahveyi yüzüne serptim.

Bade korkuyla çığlık atarken şaşkınlıktan ağzı bir karış açan diğer zavallılar ölüm sessizliğine bürünmüş, merakla olacakları izlemeye koyuldular.

"Dua et, soğumuştu!" dedim bir adım yaklaşarak. Elleri iki yanda açık, gözlerini var gücüyle kapatmıştı fakat sinirden deliye döndüğünü titreyen bedeninden anlayabiliyordum.

Bir adım daha yaklaşıp konuşmaya devam ettim.

"Bir dahaki seferde sıcak olacağından emin olabilirsin!" deyip bardağı da ayaklarının dibine fırlattım. Binlerce lira para ödeyip aldığı marka ayakkabılarına bardağın dibindeki kahve sıçradığında hepten çıldırmıştı.

Hışımla binanın çıkışına yürürken arkamdan çığlık çığlığa bağırışlarını duyabiliyordum.

"Sen bittin aşağılık köle!" oldu ilk cümlesi.

"Ben Levent Güneş'in kızıyım!"

"Bu okul benim!"

"Seni doğduğuna pişman edeceğim!"

"Bottega Venetalarıma kapanıp beş para etmez hayatın için yalvaracaksın!"

Bade'nin şu hayatta korktuğu tek şey ona hayranlık duyup peşinden giden insanların önünde rezil olmaktır ve ben biraz önce ona bunu yaşatmıştım. Bunu hangi cesaretle yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu fakat bundan sonra sessiz kalmayacaktım. Kalamazdım çünkü eskisi gibi boyun eğersem Bade'nin gazabı hazin sonumu getirmiş olurdu.

Çardaklardan birine kendimi atarken sinirden nefes alışverişimi bile kontrol edemiyordum. Her an Yekta'ya olan sinirim daha da artıyordu çünkü bu yaşananlar onun suçuydu. Derste bana öyle davranmasaydı bu kadar fevri davranmaz, her zamanki gibi geçip giderdim.

Aptal Yekta Yalçın!

"Peri?"

Korkuyla irkilirken hızla arkama döndüm. Seri adımlarla Ekin'in yanıma geldiğini görünce oflayarak önüme döndüm.

"İyi misin?" diye sordu biraz sonra yanıma geldiğinde.

"Oradan nasıl görünüyor?" deyip geriye yaslandım ve birkaç saniyeliğine yüzümü ellerimle kapattım.

"Biraz önce yaşananları gördüm," dediğinde ellerimi yüzümden çektim ve ters ters Ekin'e baktım.

"Çok iyi!" dedim öfkeyle. "İyi güldün mü bari?"

"Bana neden kızıyorsun?" diye sorduğunda uzun kirpiklerinin altında üzüntüyle bana bakan gözlerini görünce haksızlık ettiğimi düşündüm.

"Nefret ediyorum hepinizden!" dediğimde sesimin titrediğini duydum. Ağlamak istemiyordum. Kimse üzüldüğümü görmemeliydi. "Güneş Koleji'nden de!"

"Haksızlık ediyorsun," dediğinde yüz ifadesinden kırıldığını anlayabiliyordum fakat umurumda değildi. Kim benden daha çok kırılabilirdi ki?

"Kim, nasıl özelimi ifşa edebilir?" diye yakındım daha fazla üzerine gitmekten vazgeçerek.

"Son videoyu diyorsan, nasıl olduğunu biliyorum!" dediğinde hışımla ayağa kalktım.

"Nasıl, anlat lütfen!" derken kendime hâkim olamayıp kolundan tuttum. Bakışları kolunun üzerinde duran elime kaydığında telaşla elimi çektim. "Pardon!"

"Hiç problem değil," dedi gülümseyerek. Zengin olduklarından mıdır nedir, neden bu okulun tüm gözde öğrencileri yakışıklıydı? Akıl alır gibi değildi.

"Nasıl yayılmış?" diye sorumu yineledim.

"Komşularından birisi seni dans ederken gizlice çekip hikayesinde paylaşmış. Sonra o paylaşan kişinin bir yakını tesadüfen bunu görüyor ve Bade'ye paslıyor. Daha sonra Bade'de bunu kendi profilinde paylaştı ve..." diye açıkladıktan sonra susup cümlesini tamamlamadı.

"Ve sonra olanlar oluyor," dediğimde sinirlerim bozulduğundan gülmeme engel olamadım.

"Çok iyi!" diye hayıflandım. Sosyal medya hesabım olmadığı için neler döndüğüne bakamıyordum bile.

"Sıkma canını," dedi koluma dokunarak. "O kadar da kötü değildi!" dediğinde dişlerini göstererek gülmesi, dostane yaklaşımı biraz da olsa sinirlerimi yatıştırmıştı.

"Teşekkür ederim," dedim gülümseyerek.

"Rica ederim, gerçekleri söyledim sadece!" dediğinde utançla bakışlarımı kaçırdım. Annem gördüğünde bile ne kadar utanmıştım, şimdi bu insanların yüzüne nasıl bakabilirdim ki?

Birden aklıma gece atılan mesaj geldiğinde bakışlarım yeniden Ekin'i buldu. Yekta değilse geriye tek ihtimal Ekin kalıyordu.

"Sen miydin o?" diye sordum direkt lafı dolandırmadan.

"Kim?" diye soruyla karşılık verdi. Neyden bahsettiğimi anlamamış gibi görünüyordu. Ya da kaliteli bir yalancıydı.

"Bir mesaj aldım da... Sen misin diye merak ettim," diye açıkladım gizleme gereği duymadan.

Başını kendinden emin bir şekilde iki yana sallarken "Hayır, ben yazmadım sana. Önemli bir konu mu?" diye sordu merakla.

Elimi havaya doğru sallarken "Önemli bir şey değildi. Merak etmiştim sadece," dedim başımı iki yana sallarken.

"Pekâlâ."

Sessizlikten rahatsız olup "Gitsem iyi olacak," dedim ve aceleyle masanın üzerine bıraktığım defterimi aldım. Çantam sınıfta kaldığı için oraya dönmek zorundaydım.

Bir şey söylemediği için başımla hafifçe selamlayıp Ekin'in yanından ayrıldım.

"Peri!" dedi tam çardaktan çıktığım sırada.

Durduktan birkaç saniye sonra arkama dönüp Ekin'in koyu kahve gözlerine baktım merakla.

Birkaç adımla aramızdaki mesafeyi kapattığında fazla yakın durduğumuzu fark edip gerildim fakat hareket etmedim.

"Sana bir teklifim var," dediğinde anlamayarak yüzüne baktım.

"Teklif mi? Ne teklifi?" diye sordum kekeleyerek.

Sessizliğin hakimiyetinde geçirdiğimiz saniyeler yüzüne daha büyük bir gülüş taşırken merakım daha da artıyordu.

"Ben şey..." dediğinde onunda gerildiğini fark ettim. "Şey diyecektim..." deyip sustu yeniden.

"Ne diyecektin?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

Derin bir nefes aldığında onunla birlikte gerginliğim arttığı için ben de derin bir nefes aldım. Birbirimizin gerildiğini fark edince aynı anda gülmeye başladık.

"Tamam söylüyorum!" dedi ellerini kaldırarak.

"Lütfen!" dedim ve hafifçe başımı salladım.

"Sevgilim olmanı istiyorum!" dediğinde şaşkınlık saniyeler içinde tüm vücudumu ele geçirmiş, zihnimi düşünemez hale getirmişti. Ağzım açık bir şekilde Ekin'e bakarken tedirgin bakışlarla yüzümü inceliyordu.

"Ne?" dedim şaşkınlığıma engel olamayarak. "Neden?" Duyduklarıma inanmakta güçlük çekiyordum.

"Çünkü..." diye konuşmaya başladığında söyleyeceklerini tamamlamasını beklemeden araya girdim.

"Beni sevdiğini sanmıyorum!" dedim omuz silkerek.

"Hayır ben..." diyerek ağzında bir şeyler gevelediğinde gülümsedim.

"Bak, gördün mü?" dedim bilmiş bir tavırla.

Sakinleşmeye ihtiyacı varmış gibi gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra yeniden gözlerimin içine bakmaya başladı.

"Teklifim şu... Okulun popülerlerinden biri olduğumu biliyorsun. Eğer benimle sevgili olursan kimse sana zorbalık yapmaya cesaret edemez. Mezun olmamıza az kaldı ve o zamana kadar rahat edersin," diye açıkladığında hala anlam veremediğim noktalar olduğu için yüzümü buruşturdum.

"Senin bu ortaklıktan çıkarın ne olacak?" diye sordum kaşlarımı çatarak. "Sonuçta dediğin gibi okulun gözdelerindensin. Yeteneklisin, müzikle ilgileniyorsun. İlgimi çektiğinden değil ama yakışıklısın da..." dedim elimle yüzünü işaret ederek. "Neden benimle sevgili olmak zorunda kalasın ki? Eminim ki içeride ağzının içine düşecek bir sürü zekasız vardır!" dedim öfkeyle.

Ekin'in yüzünün aldığı şekli görünce pot kırdığımı anlayıp toparlamaya çalıştım. "Yani yanlış anlama seni aklı başında olan biri sevemez anlamında demedim. Sadece şey... Güneş Koleji'ne olan sinirimden öyle konuştum, özür dilerim!"

"Anladım, sorun değil!" dedi gülümseyerek. "Ne diyorsun teklifime?"

"Hala neden bunu istediğini ve bu sevgililikten çıkarının ne olduğunu anlamaya çalışıyorum!" dedim ve omuz silkerek kollarımı göğsümün altında birleştirdim.

"Buna ihtiyacım var!" dediğinde cevabını saçma bulduğum için iyice kaşlarım çatıldı.

"Neden? Yanında süs köpeği dolaştırmadan yaşayamayanlardan mısın sen de?" diye sordum alaycı bir tavırla.

"Hayır! Beni yanlış anlıyorsun..." dedi oflayarak. "Bak, bu ilişki de sana zararı dokunacak hiçbir şey yok. Aksine tüm o içerideki aptallardan kurtulacaksın!" dedi güven vermek istercesine gözlerimin içine bakarak.

"Bade dahil mi?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

Hızlıca başını salladı.

"Ama hala senin nedenini öğrenemedim?" dedim içimdeki meraktan bir türlü kurtulamadığım için.

"Belki senden gerçekten hoşlanıyorumdur? Neden olaya basit yaklaşmıyorsun?" dediğinde kızmış gibi görünüyordu.

"Bu bir iddia değil, değil mi?" diye sordum aniden aklıma gelen fikrin verdiği öfkeyle. "Eğer öyleyse..." tehditkâr bir şekilde işaret parmağımı yüzüne doğru salladım.

"Saçmalama!" dedi hiç beklemeden. "Dediğim gibi... Sadece biraz olaya düz yaklaşmanı istiyorum, o kadar. Bu kadar derinlere dalmamalısın Peri."

Birkaç saniye süren sessizliğin ardından konuşan taraf ben oldum.

"Pekâlâ Ekin, seninle sevgili olurum!" dedim aklıma Yekta'nın yaptıkları gelince. Her düşündüğümde sinirden deliye dönüyordum.

Ekin'in mutluluğu ve yüzündeki rahatlamış hissi şüpheye düşürse de sorgulamamayı düşündüğüm için üstelemedim. Yekta dahil tüm Güneş Koleji canımı yakmaktan bir an bile çekinmiyorsa, kendimi korumam gerekiyordu artık. Bunun için birinin arkasına saklanmam gerekse bile...

***

Bitti!

Kabul edin bu bölüm hem istediğimiz tüm karakterler vardı hem de meraktan altımıza işedik akskdkflghl

Hadi kritik zamanııııı *-*

Bölümü nasıl buldunuz?

Ekin'in teklifi hakkında ne düşünüyorsunuz? Teorileri alalım>>>

Mesajı kim attı dersiniz, seçenekler yavaşça eleniyor?

Sorularım bu kadardı. Bu arada kafemizin adına karar verdim. Sonraki bölüm öğreneceğiz :,)

Benden şimdilik bu kadar, heyecanla yorumlarınıza dalmaya gidiyorum. Hani diyorsunuz ya "eg yazdıkların çok iyi geliyor," diye... Aynı şeyi ben de size söylüyorum. Yorumlarınız sandığınızdan çok daha iyi geliyor *-*

Sizi çoooook seven eg <3

Continue Reading

You'll Also Like

534K 17.9K 11
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
351K 28.6K 45
"Uyan, kavga et, sigara iç, dolandır, uyu. Hayır, ben bundan ibaret değilmişim.." K.T. Bir dolandırıcı çetesinin üyesi olan Karmen, çeteyle birlikte...
1.6M 28.2K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.7M 89K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...