krew

By byarisa

72.9K 7.6K 2.2K

insanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak More

'1|begin
'2|party
'3|guests
'4|betrayer
'5|first b l o o d
'6|proposal
'7|doors
'8|corky
'9|bite one
'10|preparation
'11|voices of?
'12| she's wakeup
'13|prince13,smok
'14|vampire kingdom
'15|end with begins
'16|can i trust you?
'17| call me rio, honey
'18|grimorium verum/m. past
'19|lips on fire
'20|find her
'21|bloody jesus
'22|awakening
'23|black witch
'24|own strain
'25|inaccessible
'26|beautiful song
'27|zamiana
'28|who are you gemma?
'29|two rope℘
30|born'an death
'32|fire and earth
'33| devil

'31|vic.

1K 116 37
By byarisa


şarkı: highlands- celestial aeon

Lona

"Neden bu kadar hazırlık yapıyoruz?"

Kollarımı kendime iyice sararak başımı koltuğun yumuşak başlığına yaslamış ve tabancaya gümüş mermi koyan Jungkook'a doğru mırıldanmıştım.

Altları kısa siyah saçlarını  yüzüklü ve dövmeli parmaklarıyla arkaya yatırıp bana dönmüştü. Dövmelerinin her birini görmek ve saymak istiyordum. Kırmızı ve soğuk irisleri parlamış ve tabancanın kayışını çekerek odada oluşan gürültünün beni titretmesine neden olmuştu. Kafasından binlerce düşünce geçtiğini ama bana yansıtmadığını anlayabiliyordum.

"Kurtlarla iyi anlaşmıyoruz."

Arkasına sıkıştırdığı silahı siyah bol tişörtüyle örtüp, kitaplığa doğru yürüdüğünde kaşlarımı çattım.

"Onları özel kılan bir şey var, değil mi? Senin için."

Birinden nefret etmem için bir sebepe gerek yok, diyecek.

"Birinden nefret etmem için sebepe gerek yok."

Hızla koltuktan kalkıp dibinde bittiğimde bana bakmamıştı.Bugün çok farklı davranıyordu, belki de bana yakın olmasına alıştığımdan garip geliyordu peki..neden birden uzaklaşmıştı benden? Ona alışmak istememiştim, buna ne kadar mecbur olsam da sürekli yüzüne ondan nefret ettiğimi söyleyip her defasında onu yanımda isteyemezdim.

"Yalancı." Başım neredeyse çenesine değeceği kadar yakınındayken gözleri aşağı inmiş ve benim soluk bakışlarıma dokunmuştu. Kaşları çatılırken parmaklarımı göğsüne yasladım. Böylece etrafım kokusuyla sarmalanmış ve parmak uçlarım uyuşmuştu.

"Yalan söylediğinde anlayabiliyorum."

"Güzel."

Dedi ve parmaklarım havada kalırken çoktan odadan çıkmıştı.

+

Gemma

"Neyin var?" Lona'nın kireç tutmuş yüzüne bakarken önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmış ve çantanın fermuarını kapattıktan sonra koltuğa oturmuştum. Lona tekli koltukta bacaklarını birbirine çekmiş, alt dudağını ıstırarak duvara bakıyordu.

"Bilmiyorum." Avcunu alnına bastırarak derin bir nefes aldı. "Neyim olduğunu ben de bilmiyorum."

Kaşlarımı gevşeterek tekli koltuğun koluna oturdum ve siyah saçlarını yavaşça okşadım.

"Hepsi geçecek." Daha çok kendimi inandırmak istiyormuşum gibi konuşmuştum. "Eninde sonunda."

Yaşayacağını bile bilmeden avunur muydu insan? Toz pembe masallarda avutur muydu kendini? Sonunu bildiğin bir kitabı okumak gibiydi bu yolculuk. İstediğim gibi hareket edebileceğim bir konumda değildim. Krew'in oltanın ucundaki hazine için denize salladığı altın yemdim ve işin sonunda yaşamayacağımı söylemişlerdi en başında. Ama bu oyun onların istediği gibi bitmeyecekti.

"Khan ile anlaşmayı gerçekten düşünebiliyorsan..diyecek hiçbir sözüm yok." Tessa kollarını göğsünde bağlayarak sinirle salona girdiğinde koltuktan atlamış ve ne olduğunu anlamaya çalışarak Namjoon'un sert ifadesine bakmıştım.

"Bir saniye olsun bana karşı gelmeyi kes."

"Niye? Beni de mi cezalandırırsın Kim Namjoon? Gücün buna yeter mi?"

Tessa, Namjoon'un üzerine yürüdüğünde Hoseok gülerek ikisine bakmıştı. Namjoon'un zarar veremeyeceği tek kişi olmak Tessa'nın hoşuna gidiyor olmalıydı.

"Tes.." Namjoon, Tessa'nın sarı buklelerini parmağına dolayıp, boynuna dokunarak elini aşağı indirdiğinde Tessa dik duruşunu bozmadan buz mavisi irislerini üzerinde tutmaya devam etmişti.

"Söz konusu otorite olduğunda seni bile mahvederim."

Yanından geçip masanın önünde durduğunda Tessa birkaç saniyeliğine duraksa da üzerinde çok durmamış ve diğerlerinin peşinden masanın etrafına dolanmıştı. Ne tür bir ilişkileri olduğunu anlamıyordum. Jimin bana küçüklüklerinden bu yana birbirlerinin dibinden ayrılmadıklarını söylemişti, birlikte her şeyi yıkacak kadar güçlü bir çift gibi duruyolardı. Neyse ne, beni ilgilendirmiyordu.

Taehyung da merdivenlerden aşağı indiğinde herkes masanın etrafında toplanmıştı. Taehyung tam yanımda yerini alırken, Namjoon masaya serdiği haritanın üzerinde hançerinin sivri ucunu kıyıdaki bir bölgeye sabitledi.

"Burası yakın olduğumuz bölge Johana. Ölüyiyenlere sınır olduğu için Kurtların bir üssü burada. Savunma bölgesinin en yoğun olduğu alanlardan biri. Eğer Johana'yi iki bacak üzerinde geçebilirsek Kaln'a oradan başkente açılan Priv'e gitmemiz lazım."

"Kaç gün sürecek?" Hoseok kaşlarını çattığında Namjoon kısa bir bakış attı.

"4 gün. "

"Kurt bölgesi'nin tamamen ormana yayıldığını biliyoruz değil mi?" Jimin haritanın üzerine kader zarlarını attığında gelen sayılar onu memnun etmemiş gibi  kemikli yüzü kasıldı.

"Kokumuzu uzun süre bastıracak kadar güçlü bir büyü yok."

"Sarı mühür?"  Jin, Jungkook'un hanedanından aldığı diğer ülkelere geçiş sağlayan mühürden bahsettiğinde Yoongi kristal bardağını masanın üzerinden alıp büyük bir yudum aldı.

"Büyük Konsey çoktan toplanmış. Mühür sadece Elflerden çıkmak için işimize yaradı, Konsey mührü bağlamıştır. Kullandığımız ilk yerde bizi bulurlar."

"Khan?" Jin, bir şey bulmuş gibi Namjoon'a baktığında Tessa az önce üzerine kavga ettikleri konu tekrar açıldığı için sinirle iç çekmişti.

"Hayır. Onların bize ihanet edeceği çok belli."

"Khan, vampirlerle iş birliği yapan tek sürünün sahibi. İçeri girmemize yardım etmez ama orada aradığımız şeyleri bulmamıza yardım edecektir."

"Ne karşılığında?"

Taehyung'un gözleri bana dokunduğunda ben de bakışlarımı ona çevirmiştim. Herkesin üzerine atlamak istediği yaşayan mühür pek tabii seçenek olabilirdi onlar için.

"İstedikleri hiçbir şeyi vermeyeceğiz."

Jungkook ilk defa konuştuğunda Namjoon kaşlarını çattı.

"Bölgede farklı noktalarda ayrılmamız gerekebilir. Böyle bir durumda, Yoongi, Tes ve ben direk başkente yöneleceğiz. Jungkook, Hoseok, Jin, Jimin ve Lona; Johana'da herhangi bir sıkıntı olursa işaretimizi bekleyene kadar kalacaklar. "

Bizim ne yapmamız gerektiğini söylemediğinde Namjoon ve Taehyung arasında birbirlerini onaylayan bir bakış dönmüştü. Neden masada söylemiyorlardı?

Haritayı masadan toplayıp çantalarını yanlarına aldıklarında, bez çantamı boynuma dolayıp derin bir nefes almıştım. Sonrasında fazlasıyla ihtiyacım olacaktı.

+

Taehyung'un parmakları direksiyonu yumuşak bir şekilde kavrarken bakışlarımı arabacanın camına düşen yağmur damlalarına çevirdim. Her biri cama yapışıyor, sonrasında yavaş yavaş aşağı inerek uzun çizgi halinde yollar oluşturuyorlardı. Ormanlar tepenin ardından görünüyordu. Maviyle yeşilin kesiştiği ufuk çizgileri o kadar güzel görünüyordu ki istemsizce dudaklarımda belli bellirsiz bir gülümseme oluşmuştu. Uzun zamandır olmayan bir şeydi.

Taehyung'un bakışlarını üzerimde hissettiğimde yüzümü eski haline çevirdim ve başımı camdan ona çevirdim.

"Bunun olacağını biliyor muydun?"

Kısık bir şekilde sorduğumda kaşları çatıldı. Kaşlarını çattığı zaman elmacık kemikleri belirginleşiyor ve çenesi kasılıyordu. Aynı şey gariptir ki gülümsediğinde de oluyordu..yani..bir kez görmüştüm ama.

"Neyi?"

Aklımı okuyamadığı tek kişi olmak canını sıksa da bazı durumlar bundan memnun gibiydi. Beklenmedik şeyleri yazgılardan daha çok seviyordu.

"Ne için doğduğunu ya da beni..Biliyor muydun?"

"Bilmiyordum." Dediğinde kaşlarımı çatmıştım. Nasıl öğrenmişti? Nasıl haberi olmuştu.

"Bu çok..garip."

Taehyung gülerek direksiyonu çevirdiğinde şaşkınlık katsayım artmıştı. Gülünecek ne vardı bunda?

"İçinde olduğumuz ve yaşadığın onca şeyden sana garip gelen bu mu?"

"Açıkcası evet..doğduğumdan ölümüme kadar yanımda olacağını içeren bir yemin etmen, her defasında ölümümün senin elinden olacağını söylemen ve hala yanında duruyor olmam..En garip şey şu an."

Dedim anlam veremeyerek. Kumral saçlarım önüme aldığımda aralık pencereden gelen uluma sesleri, ormandaki ağaçların hışırtısı ve toprağa düşen damlalar birbirine karışmıştı. Gerilim yeniden damarlarımda akmaya başlarken Taehyung fazlasıyla sakin duruyordu. Onun gerçekten öfkelendiği ya da korktuğu bir zamanı görebilecek miydim bilmiyordum.

"Kaçıp gitme şansım yok.." diye devam ettim araba ormana yakın bir çizgiye girmek üzereyken. Kurtlar ormanlarının on kilometre etrafındaki her şeyi hissediyorlardı ve Jimin'in girmek için kullandığı büyü fazla etkili olmayacaktı.

"Olsa bile gidemem. Artık işin ucunda ailem var."

Dedim Wrona'nın yüzüğüne hapsedilmiş annemin ruhunu ve nerede olduğunu bilmediğim büyükannemi hatırlarken.

Taehyung'un son sözlerim için alınmasını beklerken yüzünde mimik oynamamıştı. Ailesi yoktu, bu onu kaybedecek bir şeyi olmayan bir adam mı yapıyordu? Araba durduğunda diğerlerinin çoktan vardığını ve Jimin'in yüzüklü elleriyle mırıldanarak yerde çizdiği büyük çembere baktım. Mor irisleri parlamış, gümüşe dönen saçları fısıltılarının rüzgarı hiddetlendirmesiyle uçuşmaya başlamıştı.

"Büyü kullandığını ne zaman öğrenecekler?"

Hoseok kaşlarını çatarak ağaçların arasında görünen birkaç üzeri çıplak adama baktığında onların da bizi görebilecek olması beni germişti.

"Şu an."

Namjoon, Jimin çemberi çizmeyi bırakıp, kelimeleri fısıldamaya devam ederken konuştuğunda Jin onaylamıştı.

"Sınırda büyü yapıldığı anda içerideki büyücü meclisi bunu anlar."

"Ormanın içinden geçerken son derece dikkatli olun."

Lona, kokumun yayılmaması için kırmızı atkıyı boynuma doladığında Taehyung'un belimi kavramasıyla irkilmiştim. Koşacakları için birinin beni alması gerekiyordu. Jimin çemberin üzerine bir çizik atıp,  yerden aldığı bir avuç dolusu sıktığında Taehyung kollarını bacaklarımdan geçirerek beni kucağına almış ve çenesi alnıma değmişti. Burnum birkaç saniyeliğine boynuna gömülmüşken, ben nefes alamadan Jimin toprağı havaya bırakmış ve hızla ormana koşmaya başlamışlardı. Hızlarından dolayı görüntüler silikleşirken gözlerimi kapattım ve yüzümü boynuna gömdüm. Ormana girdiğimizi ağaçların keskin hışırtılarından ve toprağın canlı kokusundan anlayabiliyordum. Bir süre koştuktan sonra birinden gelen acı inlemeyle gözlerim anında açılmış ve arkaya bakmaya çalışmıştım. Lona'nın silik görüntüsü yavaşladığında yan tarafımızda olduğunu düşündüğüm Jungkook'tan güçlü bir ses gelmişti.

"Siktir!"

Sesiyle ağaçların belli bölgelerindeki insanlar kurt formuna dönüşerek ulumaya başlamışlar ve tüm ormandaki en ufak bir yaprak parçası bile titremeye başlamıştı. Bizi göremeseler bile üzerinden atladığımız ağaç dallarına zıplıyor ve dişlerini rastgele bir yerlere geçiriyorlardı. Birkaç tanesinin üzerlerine atlayacak olduğumuz yerlere rüzgar sesinden dolayı atladığını ve sivri dişlerini sonuna kadar gösterdiklerini görebilmiştim. Namjoon,yan tarafımıza gelip arkaya kısa bir bakış attı.

"Lona yaralandı."

Korku içimde baş gösterirken Taehyung'un kavradığım omuzlarına daha sıkı tutunmuş ve kesik bir nefes vermiştim. Jungkook'un onu kucakladığını ve önümüze geçerek hızlandığını fark edebilmiştim.

Sol tarafımızda olan Yoongi'nin atlayacağı yere iki kurdun zıplamasıyla ikisine de tek ayağıyla sert bir tekme geçirmiş ve kayalıklara doğru yuvarlanmalarına sebep olmuştu. Savunma hattının bitimi olarak görünen, şehir kapısına girişe az bir zaman kalmışken Namjoon sert bir sesle konuştu.

"Jimin."

Gerimizde bıraktığımız birkaç büyük ağaç birkaç saniye sonra yıkılarak bize barikat oluşturmuş ve peşimizden gelen yüzlerce kurtun duraksamasına sebep olmuştu. Kapının önüne geldiğimiz anda görünmezliğimizin bittiğini eş zamanlı Jimin'in de gücünün tükendiğini nefes nefese kalmasından anlamıştım. Son bir kez yüzüklü parmaklarını sıktı ve oluşan ses duvarıyla beraber kendimizi kapının ardında bulmuştuk. Namjoon, parmaklarıyla işaret ederek ileriyi gösterdiğinde kapıya yığılan kurtlarla beraber hilal şeklinde kurulmuş sütunlardan koşmaya başlamıştık. Taehyung'un elleri belimi daha sıkı kavrarken her an birilerinin bize dişlerini geçirecek olması beni fazlasıyla geriyordu. Sağ taraftan koştuğumuz sırada sütunların üzerindeki muhafızlar ellerindeki sarmal, kemikli yapıya üflemişler ve tüm şehirde yankılanan korkutucu sesle daha çok hızlanmıştık. Hilal sütunlar bittiği sırada şehrin 3 çizgiye ayrıldığını görmüştüm. Ortadaki yeni kurulmuş ve fazlaca meta insanın, sesin ve şenliğin olduğu büyük bir panayır, sağdaki şehrin merkezine giden bir yol, soldaki ise savunma hattının üs merkeziydi. Hızımızı kesmeden panayıra girdiğimiz sırada yerlilerin üzerlerinde geçirdikleri kahverengi pelerinleri fark etmiştim. Fark edilmeyeceğimiz bir köşede durmamızla tezgahın üzerindeki pelerinlerden almış ve üzerimize geçirmiştik. Durumuna bakmak için Lona'yı gözüm aradığında bileğinden ısırıldığını ve kokusunun yayılmaması için kalın bir kumaşı bacağına sıkıca sardığını görmüştüm. Acı cektiği yüzünden belliydi ve aynı şekilde Jungkook'un da hatlarının keskinleştiğini fark edebiliyordum. Pelerinini iyice örterek tekrardan Lona'yı kucağına aldığında panayırdaki yerlilerin arasında yürümeye devam etmiştik. Taehyung'u kaybetmemek için elini tuttuğum sırada birkaç saniyeliğine afallasa da parmaklarını sıkılaştırmış ve hiçbir zaman kaybolmayan sıcaklığını tenime yayılmıştı.

"Acele edin."

Namjoon'un boğuk sesi önden gelirken panayırı geçip, evlerin olduğu bölüme ulaşmıştık. Vampirlerin modern stiline göre daha klasik kaçan evleri vardı. Çoğu en fazla üç kattan oluşan ve kahverengi boyayla örtülmüş, sağlam, birbirinin aynısı evler. Doğaları orman olduğu için popülasyonları fazla olsa da evlere yerleşen kısım daha fazlaydı. Üç katlı ve diğeriyle arasında bahçesi olmasından dolayı daha fazla mesafe olan eve girdiğimizde tuttuğum nefesimi sonunda verebilmiştim.

Jimin çantasından çıkardığı küçük şişedeki altın rengi sıvıyı kafasına dikerken Jungkook, hızla yukarı çıkmış ve bir odaya Lona'yı sokmuştu. Peşinden gideceğim sırada Taehyung'un elimden tutarak bana engel olmasıyla Jimin'in çantasından çıkardığı üç tip hançer ve bezlerle izlememem gerektiğini düşündüğüm bir şey döneceğini anladım. Vakit kaybetmeden Jimin peşlerinden odaya çıktığında gergince parmaklarımı terlemiş saç diplerime geçirmiş ve yutkunmuştum. Absürt hızlarından dolayı ne zaman benimle koşsalar midem bulanıyordu.

Çok geçmeden Lona'nın güçlü çığlığı evi inlettiğinde kesik bir nefes verdim. Kurt ısırığı vampirler için ölümcüldü ve doğru bakılmazsa güneş doğmadan ölürdü. Bu ihtimal bile beni fazlasıyla korkuturken...kurtların ülkesindeydik. Krew'in amaçları uğruna göze aldıkları şeyler düşündürüyordu beni.

Bu zamana kadar olanlar,onların anlık planı değildi. Yıllardır bunun hakkında kafa yormuş, bağlantılar kurmuş ve sarf edecekleri yolun temelini atmış olmalıydılar. Sadece onlar hakkında oturtamadığım iki düşünce vardı kafamda.

Jimin neden Krew'e ihanet ediyordu?

Taehyung tüm bu olanları nasıl kabul etmişti?

Tahtta gözü olmasa da varisti, hepsine söz geçirebilecek konumdaydı fakat o; aldıkları hiçbir kararda konuşmuyordu. En güçlüleri olmasına rağmen gücünün üzerini kapatmış ve kabuğunda yıllardır çıkmayı bekleyen ateşi durdurmuştu. Neyi bekliyordu?

Ne kadar kafa yorarsam yorayım bu iki soru önümde birbirlerine girmiş düğümler gibiydi ve istediğimde alabileceğim cevaplar değildi bunlar.

Jimin, elleri kanlı bir şekilde aşağı koştuğunda ilk Yoongi fark ederek önünde durduğu eski tabloların altındaki rafta, tıpasını açtığı şampayı bardağa dökmeyi bırakmış, biçimli sarı kaşları çatılmıştı. Namjoon, Hoseok ve Jin üzerine konuştukları haritanın başından yüzlerini merdivenlere çevirmiş, Tessa içtiği kan kadehinin üzerindeki parmaklarını gevşetmiş, Taehyung ise bana çevrili bakışlarını merdivenlere yöneltmişti. Hepimiz Jimin'in ağzından çıkacak kelimeleri beklerken kesik bir nefes vermişti.

"Tapınağa gitmesi gerekiyor."

Namjoon ardından kısık bir sesle konuştu.

"Victoria'nın öldüğü tapınağa."



Victoria: Krew'in tek kız üyesi ve Jungkook'un aşkıydı. Kurtların bölgesinde avlandığı için idam edilmiş, Jungkook kara büyüyle onu tekrardan yaşama döndürmeye çalışsa da başarılı olamamıştı.




Continue Reading

You'll Also Like

40.1K 1.2K 75
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
314K 4.2K 23
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
2.4M 76.2K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
10.1K 477 18
Kaderin bana oynadığı o cilveli oyundu karnımdaki bağ. İki krallığın acımasız savaşının ortasında kalmış hamile bir kadın mı? Ondan hamileydim...