CÜDA

By userx893

371K 11.7K 828

Acıyı küçük yaşta öğrenen Almira ve yaşadığı travma sonrası, psikolojik sorunlarla mücadele eden Görkem'in yo... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm/ FİNAL

51. Bölüm

3.6K 138 36
By userx893

Duyduğum tıkırtılarla gözlerimi araladım. Göz kapaklarımın üzerinde tonlarca ağırlık varmışcasına zor açmıştım gözlerimi.

Bana tanıdık olmayan bir ortamda uyanmanın verdiği şaşkınlıkla gözlerimi etrafta gezdirdim.

Benden biraz uzakta duran sandalyeden başka bir şey olmadan orta büyüklükte bir odadaydım.

En son Deren ve Savaş'ın düğününün bittiğini hatırlıyordum. Sonrasında hava almak için dışarı çıkmıştım ve arkamdan gelen biri ağzımı kapatmıştı. Sonrası kocaman bir karanlık.

Yani kaçırılmış mıydım? Kalbim hızla atmaya başlarken oturduğum zeminden kalkmaya çalışmam ile ellerimin duvara zincirle bağlı olduğunu fark ettim.

Demir sürgülü kapı büyük bir gürültüyle açıldığında içeriye pos bıyıklı, dışarıda benzerlerinden çokça bulunan, takım elbiseli, orta boylu bir adam girdi.

Adam kapıyı arkasından kapattı ve bana doğru adımlarken, “Prensesimiz uyanmış mı?” dedi, alaycı sesiyle.

Kendimi geriye doğru çekerek duvarın tam dibinde durdum. “Sen kimsin? Ne istiyorsun benden?” diye sordum.

Adam, “Aaa, vallahi darılırım. Beni tanımadığını söylemeyeceksin değil mi?” dediğinde karşımdaki sandalyeye yeni oturmuştu.

Adam yeniden söze girerek, “Çok pardon.” dedi. “Tamamen benim hatam. Beni tanımadığın için seni suçlayamam. Çünkü tanıştığımız gün sen küçük bir çocuktun. Sahi, benimle tanıştığında kaç yaşındaydın Almiracığım? Yani anne ve baban öldüğü zaman.” dedi.

Yüzüme alaylı gülümsemesiyle baktı, “4,5?” diye sordu. Beynim işlevini yitirmiş gibiydi, hiçbir şey düşünemiyordum.

Sinirle, “Soruma cevap ver! Sen kimsin, ben neden buradayım?” diye bağırdım. Belki de bağırmış olmam büyük hataydı ama şu an bunu düşünemezdim.

Adam büyük bir sakinlikle, “Cevabımı anlamayacak kadar aptal olduğunu sanmıyorum. Ama bunu da kaçırılma şokuna veriyorum güzelim. Ayrıca, sana yaşamı bahşeden birine bu şekilde bağırman hiç hoş değil.” dedi.

Ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı, “Tamam, tamam. Daha açık konuşacağım.” dedi.

“Fırtınalı bir gün, tutmayan frenler, şarampole yuvarlanan bir araç ve iki ölü. Ben ise seni ölümden kurtaran kişiyim. Yani bir nevi kahramanın sayılırım.” dediğinde, ancak anlayabildim.

Şu an karşımdaki adam ailemin katillerinden biri olabilirdi ve düşüncesi bile beni çıldırtıyordu. Ona saldırmamak için kendimi çok zor tutuyordum.

Beni de öldürmek için buraya getirmiş olabilirdi. Buradan kurtulmanın bir yolunu bulana kadar sakin davranmalıydım. Bana zarar vermemesi için sakin olmam gerektiğini düşünüyordum.

Demek, Haktan yine tahmininde yanılmamıştı. Aklımdaki tek soruyu yeniden dile getirerek, “Benden ne istiyorsun?” diye sordum.

“Senden sadece sakince burada oturmanı istiyorum. Uslu bir kız olursan iyi anlaşacağımızı umuyorum.” dedi.

İçimde büyüyen öfkeyi bastırmaya çalışarak, “Peki niçin buradayım?” diye sordum.

Parmağını şıklattı, “Güzel soru.” dedi. “Buraya gelmesini istediğim biri var. Tabii ki de bu senin sayende olacak. İstediğim kişi buraya gelene kadar misafirim olacaksın.” dedi.

Sakinliği elden bırakmayarak, “Kimi bekliyoruz ve beklediğin kişi gelince beni bırakacak mısın?” diye sordum.

Adam, “Çok soru sordun ama bu sorunu da yanıtlayalım. Bir katili bekliyoruz güzelim. Can dostum, Buğra'nın katili. Aslında beklediğimiz kişiyi sen de çok yakından tanıyorsun. Bir zamanlar sevgilindi.” dediğinde aklıma gelen isim ile kalp atışlarımın hızlandı.

“Evet, Görkem Karaaslan'ı bekliyoruz.” deyince, “O-o dayısını mı öldürdü? Ama neden?” diye sordum.

Sorum üzerine anında pişmanlığı yaşadım. Ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Onu merak bile edemezdim.

Sinir bozucu kahkahası boş odada yankılandı, “Nedenler ile ilgilenmiyorum. Herkes yaptıklarının bedelini ödemeli değil mi? O benim en sevdiğim insanı benden aldı. Neden ona aynı acıyı yaşatmak dururken sessizce oturayım ki?” dedi.

“Lütfen beni bırak, gideyim. O buraya gelmez. Hem gelse bile, intikamını benim üzerimden alamazsın. Senin de söylediğin gibi eskiden sevgilimdi.” dedim.

“Ah kadınlar, her konuda dahi iken neden konu aşk olunca bu kadar aptalsınız ki? Anladığım kadarıyla senin hiçbir şeyden haberin yok. Endişelenme, zamanı gelince sen de öğreneceksin. Şimdiden heyecanlanmaya başladım ben. Yıllardır görüşemeyen aşıklar burada kavuşacak. Bakalım beni duygulandırmayı başarabilecek misiniz?” dedi.

“Sen nasıl bir ruh hastasısın ya? Senin kardeşim dediğin adam benim hayatımı mahvetti, ailemi öldürdü, halama tecavüz etti. Üstelik benim ailem onu kendi çocuklarından ayırmadan büyüttüğü halde bunları yaptı. Bu nasıl bir hastalık ki hâlâ onu savunabiliyorsun!” diye bağırdım.

Adam oturduğu sandalyeden hızla kalktı, tam önümde durdu ve koca parmaklarıyla yanaklarımı kavrayarak çenemi sertçe sıktı, “Bunları sebepsiz yere mi yaptı lan! Senin ailen ona hiçbir şey yapmadı mı? Deden olacak şerefsiz, Buğra'nın babası ve kardeşinin ölümüne sebep oldu. Kahpe halan da Buğra'nın ablasının ölümüne sebep oldu. Kadının, kocasının koynuna girdi lan! Benim kardeşim senin ailen yüzünden tüm ailesini kaybetti. Görkem iti de sizinkilerle ortak oldu ve kardeşimin canını aldı! Söylesene lan! Yaşatır mıyım ben o iti?” diye bağırdığında çenemin acısından ağlıyordum.

Adam elini çenemden sertçe çekince, “Yalan söylüyorsun. Onun babası benim dedem yüzünden değil, ortağı yüzünden öldü. Halam da öyle bir şey yapmadı! O öyle biri değil. Yapmaz!” diye bağırdım.

Hâlâ ne cesaretle bağırıyordum bilmiyordum ama söyledikleri beni çıldırtıyordu. Görkem'in, babasıyla gördüğü kadın halam olamazdı. Görkem'in travmalarının sebebi benim halam olamazdı!

Adam öfkeden kıpkırızı kesilmiş suratıyla bana yeniden yaklaştı ve suratıma okkalı bir tokat geçirince parmaklarının izinin yüzümde çıktığını, yüzümün yanmasından hissedebiliyordum.

“Kes sesini lan! Buğra babası ve kardeşinin ölümüne sebep olduğu için dedeni bağışlamıştı. Hülya'nın kahpeliği yüzünden katil oldu. Senin ailen, kimseye zararı olmayan iyi kalpli dostumu suç makinesine çevirdi. Asla yapmam dediği şeyleri yaptı. Yeğenini aldı yanına. Bir asker gibi yetiştirdi. Yıllarca senin aileni yok etmenin hayaliyle yaşadı. Yetiştirdiği asker ne yaptı? Kendisine ihanet etti, gitti düşmanlardan oldu. En sonunda da kendi canını aldı. Buğra'yı kendi silahı öldürdü. Şimdi benim bir tek gayem var. Can dostumun yarım bıraktığı işi tamamlamadan ölmeyeceğim. Beyzadeleri ve Görkem itini öldürmeden ölmek haram bana!” diye bağırdığında, durumun vehametini yeni idrak ediyordum.

Korkuyla olduğum yerde ağlarken, aklıma şimdiye kadar dedemlerin gizli gizli konuşmaları geldi.

Demek, dedem yıllar önce babaanneme ailemizin tehlikede olduğundan bahsederken Buğra'yı kast ediyordu.

Adamın, halam hakkında söyledikleri doğru muydu? Görkem, dayısını öldürmek için dedemle işbirliği mi yapmıştı? Kalbim sıkışırken beynimi kurcalayan sorular başımı ağrıtıyordu.

“Bak, Görkem gelmeyecek. Yalvarırım beni bırak, evime gideyim.” dediğimde, “Görkem'in gelmediği her gün ailenden biri ölecek. Beyzade soyadını taşıyan tek bir kişi bile kalmayacak. En sonunda sevgilin ölecek ve kardeşimin ruhu huzura erecek.” dediğinde demir kapının yumruklanma sesi kulağıma doldu.

Bir yardım geldi diye heyecanlanırken, tanımadığım siyah takım elbiseli bir adam kundurasının topuğunu yere vurarak içeriye girdi.

Kalın sesiyle, “İşlem tamam abi.” dediğinde, “Güzel, şimdi burada mı?” diye sordu, benimle konuşan adam.

Yeni gelen adam başını aşağı yukarı salladı, “Evet abi.” dedi. Adam, “İçeri getirin.” diye emir verdiğinde yeni gelen adam arkasını döndü ve kapıya kadar yürüdü.

Adamın dışarıya doğru yaptığı el işaretiyle başka bir adam içeri girdi. Benimle konuşan adam, “Bir köpeğiniz vardı değil mi Almira?” diye sordu ve “Görkem bugün gelmedi ve onun hatasının bedelini köpeğin ödedi.” dedi.

Kalbime bir ateş topu düşerken içeri bir adam girdi ve sarı-kahverengi tüyleri tamamen kana bulanmış Linda'yı önüme fırlattı.

Ufacık bedeniyle yerde kanlar içinde yatan Linda'yı görünce dudaklarımdan acılı bir çığlık koptu.

“Lindaa!” diye bağırdım gözyaşlarımın arasından. Öldürmüştü Linda'mı en iyi dostumu öldürmüştü.

Kollarımda bağlı olan zincire aldırmadan, “Pislik, onu nasıl öldürdün? Geberteceğim seni!” diye feryat ederken, öne doğru adımlaya çalıştım ama zincirler ilerlememe engel olarak yere düşmemi sağladı.

Çığlıklar içinde ağlarken adamın iğrenç kahkahası odada yankılandı. “Beyler, hanımefendiyi yalnız bırakalım.” dedi ve adamlarla beraber odadan çıktı.

Linda'nın açık ağzından sızan kan ile yine kana bulanmış tüyleri içimi acıtıyordu. Hıçkırıklarım boş odada yankılanırken, “Kızım, Linda.” diye bağırdım.

Beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan, acımı da sevinçlerimi de birlikte yaşadığım dostum artık yoktu.

Bir daha dışarı çıkmak için türlü numaralar yapmayacaktı. Geceleri, üstümdeki hafif beden olmayacaktı.

Minik vücuduyla sarsıla sarsıla oradan oraya koşamayacaktı. Yüzümü salyalarıyla ıslatmayacaktı. Bir da hiç yanımda olmayacaktı.

Linda'yı ilk bulduğum gün çok sevmiştim onu. Yılları onun varlığıyla geçirmiştim. Onun dostluğu sayesinde mutlu olmuştum.

Herkes beni bıraksa da Linda bırakmazdı. Vefalı dostum beni hiç yalnız bırakmamıştı ama şimdi acımasızca öldürülmüştü.

Yerde yatan cansız bedenine ulaşmak, ona son defa sarılmak istedim. Lanet olası zincirler buna da izin vermiyordu.

Kızımın tüm halleri gözümün önünde yeniden canlanıyordu. Hıçkırıklarım her anıda daha çok kuvvetleniyordu.

İlk defa birini öldürme isteğiyle doldum. Masum kızım, Linda'mın canını alan adamı öldürme arzusu damarlarımda dolaşıyordu.

Gözyaşlarım tenimi yakarak yüzümden yere düşerken, yüzümü soğuk zemine bıraktım. Hıçkırıklarla ağlarken gözlerim daha fazla açık kalmaya dayanamayarak aşağı düştü.
••••••••
Omzumdan dürtülmem ile gözlerimi açtım. Karşımda iğrenç sırıtmasıyla duran adama tiksintiyle baktım.

Ben ona yaklaşamıyordum ama o şu an yakınımdayken bu fırsatı değerlendirmesem olmazdı.

Gözlerim Linda'nın bırakıldığı yere kaydı. Linda yoktu ama ondan kalan kan olduğu gibi yerde duruyordu.

Kalbim acıyla sızlarken, içimdeki nefretle hâlâ karşımda duran, benim hizamda eğilmiş adamın suratına bir tekme attım.

Adamın inleme sesi kulaklarıma dolarken ilk defa birine zarar verdiğim için haz duydum. Adam tek eliyle burnunu tutarak ayağa kalktı ve yüzüme sertçe bir tokat attı.

Başım tokatın etkisiyle yana savrulunca, “Sana yemek yok!” dedi ve yerdeki tepsiyi kapıya doğru iteledi.

“Anlaşılan sen bayağı sıkılmışsın. O zaman eğlendirelim seni.” dedi ve sandalyeye uzanıp, üzerindeki küçük kumandayı eline aldı.

Ne yapacak diye bakarken bir tuşa bastı ve karşı duvarda bir görüntü belirdi. Deren ve Savaş plajda güneşleniyordu.

“Sana bir konuda danışmak isterim Almiracığım. Biliyorsun senin sözlerin benim için çok önemlidir.” dedi.

“Şimdi bir gün daha dolmak üzere. Sana da söylediğim gibi Görkem'in gelmediği her gün, ailenden biri ölecek. Diyorum ki; Deren artık bir Beyzade değil. Acaba onu kara listeden çıkartsak mı? Ama yine de Beyzade kanı taşıyor. Üstelik, Deren Buğra'nın kızı. Yani benim yeğenim sayılır. Bu yüzden ona torpil mi geçmeliyiz? Kafam çok karıştı şimdi, ne yapacağımı bilemedim. Sen ne dersin?” diye sordu.

Gözlerimden yaşlar süzülürken, “Linda gibi onu da öldürme. Bak, ben buradayım. Beni öldür. Yalvarırım kimseye zarar verme, beni öldür.” diye bağırdım.

Sinir bozucu kahkahası yeniden kulaklarıma doldu. “Çaban takdire şayan Almiracığım. Ama henüz senin sıran gelmedi. Lütfen kaynama yapmayalım. Endişelenme sana da sıra gelecek. Seni Görkem'in gözlerinin önünde öldüreceğim. Bu şanlı zaferi yaşamak benim de hakkım ama değil mi?” dedi.

Tüm kanım öfkeyle kaynamaya başlarken Linda gibi Deren'i de kaybetme düşüncesi nefesimi kesiyordu.

Demir kapı yeniden açıldığında yine siyah takım elbiseli bir adam içeri girdi.

“Sana girmen için izin veren oldu mu? Derhal defol buradan! Almira hanım ile sohbetimizi bölmeye utanmıyor musun?” deyince, yumruk yaptığım ellerim acımaya başlamıştı.

Adam, “Özür dilerim abi. Dışarıda birisi var. Seninle görüşmek istiyormuş. Göndermeye çalıştık ama inat etti, gitmiyor. Bir bakar mısın? Demek için gelmiştim.” dedi.

“Kim bu densiz?” dedi ve bakışları beni buldu. “Acaba beklenen misafirimiz mi geldi?” dedikten sonra topuklarını yere vura vura odadan çıktı.

Vote ve yorum yapmayı unutmayınız.



















Continue Reading

You'll Also Like

10.5K 1.6K 21
Kadın yıkık paramparçaydı. Terk edilmiş terk edildiği gün öğrenmişti hamileliğini.Sonra bir adam geldi ilk parçasını kaldırdı.Tüm parçaları tamamlan...
429K 23.1K 25
"Ordan bakınca aldırış ediyor gibi mi gözüküyorum komutan bey?" Bakışlarını gözlerimin içine dikti "Burdan bakınca nasıl gözüktüğünü anlatmaya kelim...
1M 56K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
156K 9.3K 19
Hasta bir kız. Tesadüfen karşılaştığı bir çocuk. Ve birbirine geçen hayatlar. Bu hikayede mucizeye herkes inanacak Ve Bu hikayede herkesin kalbi ç...