GÜZEL DELİKANLI(TAMAMLANDI)

By busbckr

385K 34K 4.8K

Bu hikaye bir kadının hikayesi değildi. Bu hikaye bir erkeğin hikayesi de değildi. Bu hikaye erkek kılığına... More

Hayata Bir Erkeğin Gözünden Bakmak
Eğer her türlü dayak yiyeceksem, bir kaç yumruk da ben atarım...
Fabrika Hatası Ürün
İlk Yakınlaşma
Hazırlıklı ol yakında sesini soluğunu keseceğim
Sür savaş boyalarını
Bozadalı'nın Kıyameti
Allah'ın cezası iç güdüler
Varan bir...
İntikam Ateşi
Dönüşü olmayan o yol
Sınırlarını Bil Ufaklık
Saf İmkansızlık ve Saf Acı
Adam olmak cinsiyetle değil karakterle alakalı
Anlamış mıydı kız olduğumu?
Özür dilerim
Her şey Bitmişti
Fırat'tan bana kalan tek şeydi o acı
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir
Çok Nankörsün Gerçekten!
Hayat bir Terazi
Evlilik Teklifi
Kendi evladını öldüren bana neler yapmaz
Benim aşkım Everest'ten bile büyük
Final /Ben seni severken çocuk gibiyim.
Duyuru
BEŞİK KERTMESİ KİTAP OLUYOR
Böğürtlen Mucizesi Siparişe Açıldı

Kızınızla evlenmek istiyorum

9.4K 683 98
By busbckr

Sona yaklaşmışken düşüncelerinizin benim içi kıymetli olduğunu bilin lütfen🙏🏻❤

İyi Okumalar🌸

26. Bölüm

Düzleştiricimin fişini çektim. Sonra parmağımı sıcak kısmına değdirip parmağımdaki yanma hissini alınca hızla geri çektim. Kesinlikle parmağım yanmıştı. Ve kesinlikle rüya görmüyordum. Annem kapımı çalmadan -ki çalsa şaşırırdım- odama dalınca bakışlarımı ona çevirdim.

"Baksana çok mu resmi olmuşum?" diye sorarken benim gibi hem şaşkın hem de gergindi.

"İş görüşmesine gidecek gibi olmuşsun." dediğimde hem söylendi hem de beni onayladı çünkü hayatım boyunca annemi ceket ve pantolonla gördüğüm ilk andı bu. Benim annem elbise, bilemedin kot-tişört insanıdır. Ancak asla bir iş kadını gibi giyinmez.

Ve ben de asla bu kadar makyaj yapıp, böyle allı pullu kıyafetler giymezdim. Ne yapıyorduk biz Allah aşkına?

Dün akşam yemeğinden beri yaptığım hiçbir şeyin bir anlamı yoktu ve açıkçası ne yaptığımı da bildiğim söylenemezdi. Ne yapacağımı da pek biliyor değildim. Telefonum çalınca panikle yatağın üstündeki telefonuma koştum. Neden panik yaptığımı dahi bilmiyordum.

Biliyordum ya da...

"Efendim Fırat?" dedim öfkeyle. Ve yine bu öfkenin de bir anlamı yoktu.

"Bebeğim ne yaptınız diye sormak için aramıştım." dediğinde sesindeki keyif beni daha da gerdi.

"Ne yapacağız Fırat? Evde OHAL ilan edildi. Annem kendini Ceo falan sanıyor, babam bizi terk etmiş olabilir, ortalarda görünmüyor. Deniz de Ezgi ile çıkmış. Rahatlığa bak. Ben de hazırlanırken düzleştiriciyle kulağımı yaktım."

Fırat kahkaha attı. "Gülme Fırat, komik değil."

"Daha akşama var sevgilim. Ben gelip sizi alacağım. Sakın taksi falan çağırmayın diye aradım."

"Daha neler? Biz kendimiz geliriz. Servis şoförlüğümüzü yapmanı babam da kabul etmez katiyen."

"Derya'cım. Güzel kız arkadaşım, can yoldaşım öncelikle sakin olur musun? İletişim kopukluğu yaşıyoruz gerilimin yüzünden."

Dediğini yapıp yatağa oturdum. "Dinliyorum." dedim uslu uslu. İçimdeki kasırgaların yalnızca bana zararı vardı şimdi.

"Sevdiğim kadını ve onun ailesini arabayla almam beni servis şoförü değil, düşünceli bir eş ve damat adayı yapar. Ve seni inanılmaz çok özledim. Babanı kızdıracağını bilmesem şimdi gelirdim yanına ama zar zor ikna ettim akşam yemeğine."

"Aman aman sen mümkünse ölü taklidi yap yemek saatine kadar." dedikten sonra makyaj masama oturdum. Şimdiden makyaj yapacak değildim elbette akşama kadar akar giderdi. Kaş bıyık temizleme operasyonu düzenleyecektim. Ağzım gözüm yamukken konuşamayacağım için "Fırat beni manipüle ediyorsun şu an kapatır mısın?" diye çirkefleştim. Yoksa üç dakika sonra yeniden arardı beni.

"Ne yaptım şimdi ben?" diye sordu saf saf. O böyle yapınca ben de yumuşuyordum. "Canım sevgilim ben yetişemeyeceğiz diyorum sen beni oyalıyorsun" dedim güzelce. Cümlemin öyle pek de güzel olmadığının farkındaydım ama sonuçta tonlamam güzeldi.

"Tamam, bari görüntülü arayayım, sen hazırlanırken seni izlerim."

Yok daha neler!

Zihnimde yankılanan bu cümleyi ona da aktardım. "Yok daha neler! İstersen sana defile de düzenleyeyim Fırat."

Fırat kahkaha attı. "Fena fikir değilmiş. Hem ben de yorum yaparım, senin de işine gelmiş olur."

O böyle deyince bir an mantıklı gelmedi değil. Elbette ki sadece bir an...

"Yakışıklı, telefonu suratına kapatmak istemiyorum. Güzelce kapatalım mı?" diye sordum azıcık kırolaşarak.

"Aldım ben mesajı yavrum. Öpüyorum gözlerinden." diyerek o da kendi hünerlerini sergilediğine kıkırdadım. "Akşam görüşürüz öyleyse bebek." dediğimde bir an ses kesildi. Ben kapandı mı diye telefonun ekranına baktığımda konuştu. "O benim repliğimdi!" diye isyan edince kahkahama engel olamadım. "Ne diyeceğim ben şimdi?" diye sorduğunda yaptığı çakallığı anladım. Konuşmayı uzatmaya çalışıyordu. Yer miydi BESYO kızı?

"Erkek milleti çok konuşmaz hadi hadi kapat." dedikten sonra gerçekten yüzüne kapattım. Ve telefonu sessize aldım. 15 saniye sonra çağrı ekrana düştüğünde dudağımın kenarı kıvrıldı ve telefonu ters çevirip makyaj çantamdan cımbızımı çıkardım. İşte o sancılı operasyon başlıyordu!

İki gün önce Fırat, bu sabah için babamla konuşacağını ve annesinin benimle annemi yemeğe beklediğini söyleyeceğini söylemişti. Ben engel olmak istesem de illaki konuşacağının altını kalın bir çizgiyle çizmişti. Bu yüzden dün akşam yemeğine babamı beklerken oldukça gergindik. Ancak babam gelmiş, tek kelime etmeden yemeğimizi yemiştik. Yemek masasından kalkmadan babam bombayı kucağımıza bırakmış ve masadan kalkmıştı. Fırat'ın babası, babamı bizzat arayıp ailecek akşam yemeğine beklediklerini söylemiş ve babam da ısrarına karşı çıkamadığı için kabul etmişti. Ancak oldukça isteksiz ve mutsuzdu. Bu yüzden dün erken yatmış sabah da erkenden evden çıkıp gitmişti.

Dün gece Fırat'ı aradığımda bana olanları detaylıca anlatmıştı ve ben de babamdan halliceydim.

Fırat, annesiyle bu konuyu konuştuğunda Arzu Hanım, babasına konuyu açmış ve Kemal Bey Fırat'la ciddi olduğumuzu anlamıştı. Daha önce tanıştığımızda beni beğendiğini söylemiş ancak Fırat yaşadıklarımızdan kısa bir bahsedince o da kıyameti koparmış. Ve Fırat, her şeyden bahsedemediğini özellikle belirtmişti. Bu demek oluyordu ki babam bahsederse ikinci cephede de bitmiştik. Ancak sorun değildi, Fırat için gerekirse yeni cepheler açar her cepheye karşı savaşırdım. Babası kopardığı kıyametin ardından karşısında aslanlar gibi dimdik dikilen canım sevgilimi görünce dayanamamış ve babamla konuşup ikna edeceğini söylemişti ki bugüne baktığımızda başardığını söylemek mümkündü ancak babamın hala ortalıkta olmayışı beni bir kıllandırmıyor değildi. Fırat'ın annesinin de henüz her şeyi bildiğini söyleyemezdik zira kadın bildikleriyle bile yeterince kahrolmuş ve bana karşı mahcup olmuştu. Bizim cephede durum elbette daha fenaydı Rüzgâr arkadaşım sağ olsun. Onu, onun istediği gibi sevmediğim her günün intikamını almıştı ancak ona da kızamıyordum. Düşünecek olursak daha beterleri vardı. Mesela Rüzgâr benim önümde soyunup birlikte olmak istememişti ya da Fırat'a bıçaklı bir saldırı düzenlememişti. Ya da Fırat'ı sosyal medyadan taciz etmemişti. Biraz daha arttıracak olursam Fırat'a iftira atıp ailemi yalan yanlış doldurmamıştı birileri gibi... Sadece ailemi doğrularla doldurmuştu bu da bizim başımızı yakmıştı... O yüzden Ecrin vs Rüzgâr kapışmasında Rüzgâr'ın daha önde olduğunu söylemek mümkündü.

Şimdi saat 19.oo'da evden çıkacaktık ve ben annemle gitseydim bile oldukça gergin olacağımın farkındaydım fakat şimdi aynı masada babam ve tüm bu yaşananların ana kaynağı olan ikizim Deniz de olacaktı. Deniz'in yumuşak kişiliği ise bu ruletteki tek şansımdı.

Saat henüz 15.00 sularındayken ben elbisemi giymiş saçlarımı yapmış, kaşlarımı alıyordum. Keşke elbisemi giymeseydim...

Ve keşke saçlarımı da yapmasaydım zira o düzleştirici yeniden ısınmak zorunda kalacaktı. Saçlarım şimdiden bozulmuştu çünkü.

Keşke Fırat'ın yüzüne telefonu kapatmasaydım...

Telefonumu elime aldığımda ekranda 37 cevapsız çağrı vardı ve tamamı Fırat'tandı. Yeniden adı ekranda görününce gülümseyip açtım. "Sevgilim?" dediğimde "Derya?" dedi heyecanla.

"Arıyordum ama açacağını düşünmüyordum. Sırf pisliğine..." dediğinde kahkaha attım. "Biliyorum, ben de pisliğine telefonu sessize alıp ters çevirdim. Ama bil diye söylüyorum. Babam beni aramışsa ve telefon meşgul çalmışsa senden şüphelenmiştir. Ve bu eksi puan..."

Kısa bir sessizlik oldu. "Ne diyorsun? Ciddi misin? Aramış mıdır?" diye sıraladığı sorulara sinsice güldüm ama o bunu göremedi elbette.

"Çok ciddiyim. Ve eminim akşamki yemeği iptal ettirmek için bahane arıyordur."

Çok üzgün olmakla birlikte bu konuda da ciddiydim. Ancak babam beni aramamıştır diye düşünüyorum. Sabah erkenden yüz yüze gelmeyelim, heyecanımı görmesin diye evden kaçmıştı resmen. Neden arasın ki?

"Tamam, kapatalım o halde. Kışkırtmayalım müstakbel babamı." diyerek bir cevap vermeden telefonu yüzüme kapattı.

Önce bir hayret etsem de ardından gülerek telefonu yatağın üstüne attım.

Üstümdeki şatafatlı elbiseyi çıkardım ve daha sakin bir kafayla yeni bir elbise tercih etmek adına dolabıma yöneldim.

"Evet... Gel bakalım kırmızılı buraya!" derken narçiçeğinden desenleri olan kısa ve kalın askılı ve mini elbisemi ve hasır kemerimi aldım. Kırık bir beyaz üstünde narçiçekleri vardı. "Aile tanışması yemeğine düğüne gidilir gibi de gidilmez sonuçta." diye mırıldanıp elbisemi üstüme geçirdim ve kemerimi takmadan odamın kapısına gidip kapımı araladım. "Anne!" diye bağırdım. "Çıkar o takım elbiseyi, mor puantiyeli elbiseni giy!"

Düğüne gitmediğimiz gibi iş görüşmesine de gitmiyorduk sonuçta!

-----

Akrep 6'yı, Yelkovan 5'i gösterirken babam eve gelmiş ve sadece 10 dakikada hazırlanmış ve tek kelime etmeden odasından çıkıp salona gelmişti. Annem, Deniz ve ben sessizce bakışırken babam "Taksiyi çağırıyorum." dedi ortaya ama bana dediğini hepimiz biliyorduk.

"Gerek yok." dedi annem benim yerime. Ben babama hayatta 'Fırat bizi almaya gelecek' diyemezdim. O yüzden anneme söyledim ve o da şimdi babama söylüyordu. "Fırat gelecek bizi almaya." Zira ben de adresi biliyor değildim... Bir kez gitmiştim sadece ama onda da eve girmemiştim. Kapının önünde arabada beklemiştim. Annem de bunu belirtti. "Biz adresi bilmiyoruz. Böylesi daha uygun."

Burada yapmak istediği benim ne kadar akıllı uslu bir kız olduğumu, erkek arkadaşımın evine gitmediğimi belirtmekti. Anneme çektiğimi gururla söyleyebilirdim. Çakallığımı ondan almıştım adeta.

"Konum atardı." dedi babam homurdanarak ancak ses tonundan bile memnuniyetini anlayacak kadar tanıyordum onu. İşin aslı gitmeme sebebim akıllı uslu olmamdan ziyade gerçeklerin yüzüme vurmasını istemememdi. Zira sadece dışını gördüğüm gün bile uçurumu görmüştüm. Ve ayrıca işler bu şekilde gelişmemiş olsaydı bu defa olmasa da bir dahaki sefere Arzu Hanım'ın yemek davetini ters çeviremeyip evlerine gidecektim. Sadece şans yanımızda olmuştu bu defalığına... Ya da Kemal Kandemir de olabilirdi yanımızda olan. Gerçi yanımızda mı değil mi Fırat da ben de pek bilemiyorduk...

Salonumuzda eğreti bir sessizlik hüküm sürerken telefonum çaldı. Keşke mesaj atsaydın Fırat... Nasıl konuşacağım ben babamın yanında?

Salondan çıktım mecburen. Tamam, biraz çağ dışı gelebilir ama ne yapayım babamdan çekiniyordum!

"Alo?" dediğimde antreden salona bakıyordum. "Dışarıdayım." dedi Fırat. Sesi en az benim kadar, belki biraz daha fazla gergindi...

"Hazırız biz de. Seni bekliyorduk. Geliyoruz şimdi." Niye böyle oldu anlamıyorum. Öyle gergindim ki sanki konuştuğum sevgilim değil bir yabancıydı. Bir anda ondan da çekinmeye başlamıştım saçma bir şekilde.

Telefonu kapatıp salona girdim. "Şey, dışarıda. Bizi bekliyor." dedim asla babamla göz teması kurmayarak ve salona girip çantamı aldım. Küçük, beyaz zincirli bir çantaydı. Bugün ben ben gibi değildim. Benim çantalarımın çoğu sırt çantası ya da tek kollu spor çantasından oluşuyordu. Bu çantaya sadece cüzdanım sığmıştı. Telefonumu da sığdırabilirdim ama kaba duracaktı o yüzden elime aldım.

Annemle babamın ardından evden çıkarken Deniz kapıyı kilitledi. Bahçe kapısına kadar ilerleyen annem ve babam kapıyı açmadan durdular ve bana döndüler. Ne yapmamı istediklerini anlamak için yanlarına ulaşıp yüzlerine baktığımda annem önden ilerlememi işaret edince bahçe kapısını açıp çıktım.

Fırat arabanın dışında durmuş gerginlikle kazık gibi dikilmişti. Gerginliğini asla saklayamıyordu.

"İyi akşamlar." dedi babama ve anneme bakarak. Korkudan bana bakamıyordu. Gülesim geldi. Gülmemek için bakışlarımı yere eğdim. Deniz dürttü beni. Ona baktığımda alayla gülüyordu. Ben de onu dürttüm. Terbiyesiz! Dalga geçiyordu. Sanki onun günü gelmeyecekti!

Babam cevap vermemişti. Ya da başını sallamıştı. Annem onun yerine de "İyi akşamlar oğlum." dedi. Bir kaç kez beni almaya geldiğinde karşılaşmışlardı. Bir kez de babamın Fırat'ı evden yaka paça kovduğu gün...

Canım sevgilim... Acaba aklına gelmiş midir o gün? Kıyamam...

Bakışlarını kısa bir an bana değdirip Deniz'e de başıyla selam vermişti. Kesin babam bana selam verdiğini düşünmüştü çünkü bir adım arkalarındaydık. Boşuna selamsız kalmıştım...

Fırat ön kapıyı açıp babamı eliyle davet ettiğinde babam bana döndü. İnşallah sen otur falan demezdi. Valla kaza yapardık heyecandan...

Neyse ki bir şey demeden geçip oturdu. Belki de gözlerimdeki dehşeti görüp fikir değiştirdi, bilemedim...

Annem, ben ve Deniz arakaya geçerken kasten ortaya oturmuştum. Yandan da olsa onu izleyeyim diye. Zira tüm gece onu izleyebileceğimden yana umudum yoktu...

Kimseden ses çıkmazken yaklaşık on beş dakika sonra Fırat "Nasılsınız?" diye sordu. Sesi titremişti. Şu an arkadan ona sarılıp yanaklarını öpmek ve akabinde parmaklarım arasında sıkıştırmak istiyordum. Ancak bunu yaparsam muhtemelen arkamızdaki büyük kamyonun altında kalırdık. Kalmasak da babam bizi arabadan indirir bizi bu arabanın altına alırdı. O yüzden uslu durdum.

"İyiyiz." dedi babam düz bir sesle. Vicdansız mısın baba? Çocuk korkudan öldü!

"Sen nasılsın?" diye sordu sonra. Herhalde ayıp olduğunu biraz geç fark etti.

"İyiyim efendim. Çok şükür." Efendini yerim sevgilim...

"Okul nasıl gidiyor?" diye sordu babam. Birazcık ima vardı sesinde. Laf sokacaktı sanki...

"İyi sayılır." dedi. Babama asist yaptı. Babam şimdi topu doksana takacaktı. "Derslerle ilgilenseniz sayılmaz, iyi olur."

Ah bebeğim. Çok iyi de geç... Gerçi o zaman da babam illa bir laf bulur sokardı. Fırat sessiz kaldı çaresizce.

Deniz gülmemek için elini yüzüne kapatmış cama yaslanmıştı. Bacağını çimdikleyip pis pis baktım. Kendisi de çok iyi durumda değildi Zira babam Ezgi'ye de pek sıcak değildi.

Arabada yaklaşık olarak geçirdiğimiz 25 sessiz dakikanın daha ardından Fırat'ın arabası bir bahçe kapısının önünde durdu. Bahçe kapısı otomatik olarak açılıp iki yana çekilirken hepimizin aklından aynı şeyin geçtiğine emindim.

Uçurumlar...

Kapılar açılınca bahçeye girdik. Bahçeleri çok güzel ve kocamandı. Evleri için de farklı bir yorum yapamıyordum. Çok büyük, bembeyaz ve çok zengin işiydi...

Bizim de bahçeli bir evimiz vardı. Üstelik kira falan da değildi. Bizimdi. Kendimizi varlıklı sanırdık bu güne kadar...

Eminim tüm ailem şu an fakir olduğumuza ikna olmuştu. Aynı Fırat, Taner, Ecrin ve Esra'nın bir buçuk sene önce düşündükleri gibi düşünüyorduk biz de...

Fakir, hatta fukaraydık resmen...

Fırat arabadan indi ve annemin kapısını açtı. O sırada babam da arabadan indi. "Deniz, babamı kollayalım. Bir olay çıkmasın bu gece." diye fısıldadığımda Deniz bana destek olurcasına omzuma dokunup arabadan indi. Bu çocuk da çok sessizdi be!

En son ben de arabadan inince Fırat'la göz göze geldik. Gözlerimin içine bakarken gülümsedi. Sanki her şey yolunda demek ister gibi...

Öyle anlamak istemiş de olabilirim...

Büyük köşkün kapısına geldiğimizde evin yardımcısı kapıyı açmış ardında Arzu Hanım ve Kemal Bey bizi karşılıyorlardı.

Arzu Hanım samimi ve geniş bir gülümseme eşliğinde "Hoş geldiniz!" dedi.

Kemal Bey de ardından onu tekrarladı ve babama elini uzattı. Babamla tokalaşırlarken elimde sıcak bir dokunuş hissettim. Fırat elimi tutmuştu ve kimse görmeden öpüp bıraktı.

Sadece evin yardımcısı ve Deniz görmüştü...

Şimdi daha iyiydim işte... Gerçekten...

İçeri girerken daha umutluydum. Çünkü bugün ne olursa olsun ben gitmem gereken yolu bulmuştum. Fırat'ın eliydi benim yolum. Fırat'ın kalbiydi varacağım nokta.

Çok seviyordum, çok istiyordum onunla bir hayatı...

-------

Gitmem gereken yolu biliyor olmam o yolu rahatça geçeceğim anlamına gelmiyordu, gelemiyordu elbette. Zira Fatih Sultan Mehmet mezarından kalkıp gelse eminim kendi sarayıyla bu köşkü kıyaslayıp bir kaç mimarın kellesini alırdı. Zira bir padişahın sarayından daha lüks bir köşk olduğuna bahse girerdim. Tamam, belki bunda çağ farkı da büyük bir etkendi. Zira FSM zamanında bir duvarı kaplayan televizyonu geçtim radyo bile yoktu.

Yine de bu ne lükstü? Ben bile gerilmişken babamın patladı patlayacak olması hakkında bir yorum yapamayacaktım. Haklıydı adam. Sonuçta bu insanlarla akraba olacaktı...

Allah'ım! Ben bu işin en başında hepimizin eşit olduğunu savunup, bu uğurda savaşmıştım. Neden şimdi böyle düşünüyorum? Aşağılık kompleksinin zamanı mı Allah aşkına?

"Sizinle tanıştığımıza çok memnun olduk. Derya çok düzgün yetiştirilmiş. Çok güzel bir kız çocuğu." diyen Arzu Hanım'a dikkatle baktım. Bundan bir sene kadar önce beni o restoranda aşağıladığı görüntüler zihnime düştüğünde kat ettiğimiz yola şaşırmadan edemiyordum. O zamandan beri bir kez yüz yüze bir kaç kez de telefonda konuşmuştuk. Bir kez de ben onun verdiği bir seminere katılmıştım ama sonuna kadar kalamadığım için Fırat'la özürlerimi iletip Yeşim'in yanına gitmiştim. Taner'in ortadan kaybolup bir mesajla Yeşim'le başlamayan ilişkisini bitirdiği gündü tam olarak...

Annem tebessüm etti. Eminim Arzu Hanım'la aynı şeyleri düşünmüyordu çünkü annem için Arzu Hanım'ın tarif ettiği kişilik Deniz'di.

"Öyledir. Hepimizin çocukları değerli tabi." dedi annem nezaketen ve babam homurdanmaya başladı. Ah anne konuyu niye açıyorsun?

"Bazı tatsız olaylar yaşanmış maalesef, ben de yeni öğrendim ama nihayeti güzel olmuş neyse ki." dedi Kemal Bey yaşının verdiği ağırbaşlılıkla ve samimi bir gülümsemeyle. İşadamı olduğundan kriz yönetimi iyi olsa gerekti.

"Açıkçası bizim durduğumuz yerden olan olaylar tatsızdan ziyade oldukça acı duruyor." diyen babama korkuyla baktım. Bakışlarımı anneme çevirdim bir şey yapması için. Ancak annem de ne yapacağını bilemiyor gibi duruyordu.

"Şimdi bunu söylememin olayı daha da kötüleştireceğinin bilincindeyim. Ancak bu konu konuşulmadan sanırım ilerlememiz de mümkün olmayacak." dedi Arzu Hanım ve korkulu bakışlarım ona çevrildi. Fırat'ın da benim kadar gergin olduğunun farkındaydım. Hissediyordum.

"Biz Derya ile ilk karşılaştığımızda onun hakkında yanlış ve art niyetli olarak bilgilendirildiğim için ona oldukça kötü bir muamelede bulunmuştum."

Babamın kaşları önce havalandı, sonra çatıldı ve bana döndü. Bir şey demeden yüzümü inceledi. Arzu Hanım konuşmaya devam edince yeniden ona baktı.

"Derya tarafından canı yanan birinden dinledim ben olayları. Derya'nın da canının yandığını, benim yetiştirdiğim çocuklar tarafından yakıldığını ne yazık ki bilmiyordum. Tabi bunun öncesinde Deniz'in başına gelenler de var."

Kesin kıyamet kopacaktı. Plan yapmam lazımdı. Kesinlikle A planım, yani ilk uygulamaya koyacağım plan, Fırat'ın elinden tutup kaçmaktı...

"Evet. Ve bunlar sadece mahcup olunca telafi edilecek şeyler değil. Deniz sanırlarken benim kızımın başına açtıkları belaları bir baba olarak ben kabul edemiyorum. Deniz'in de bunca zaman sessizce bunlara katlanmış olmasını da kabul edemiyorum tabi ki ama Derya'nın gözünü mosmor gördüm ben."

Kemal Bey de diğerleri gibi gözlerini üstüme dikti. Kemal Bey'in öfkeli bakışları Fırat'a dönünce konuşmak zorunda hissettim kendimi.

"Fırat yapmadı. Hatta beni kurtaran oydu."

Babam bana inanamıyormuş gibi baktı. Neye inanamıyordu acaba? Doğruyu söylüyordum ve yaptığım kesinlikle sevgilimi savunmaktan başka bir şeydi.

Babamın bakışlarına dayanamayınca açıklamak zorunda hissettim kendimi.

"Beni Deniz sanırken itip kalkmışlığı, psikolojik baskı uygulamışlığı ve hatta yumruk atmaya kalkmışlığı var ama bunun dışında fiziksel bir saldırıda bulunmadı."

Bir kez de öpmüştü ama onu söyleyemezdim ki bu da benim açımdan saldırı değildi. Benim akabinde yaptığım şeydi asıl saldırı olan...

"Peki tüm bunların sebebi neydi? Benim asıl merak ettiğim bu?" diye sordu babam. "Sırf zenginsiniz diye mi?"

Fırat babama baktı ama bir cevap veremedi. Evet, zenginliğini de kullanmıştı ancak sebep bu değildi tabi ki... Ve bunu Deniz babama defalarca kez anlatmıştı ancak babamın bizi dinlemediği şu an gayet belli olmuştu.

Kimseden çıt çıkmazken Deniz'in sesi salonu doldurdu. "Ben..." dedi ve oturuşunu düzeltti. Ellerini hırkasının ceplerine soktu. Gergindi. Kızarmıştı utançtan.

"Ben Fırat için çok önemli ve özel olan bir şeye istemeden de olsa zarar verdim. Bunu sana da anlatmaya çalıştım baba" dediğinde Kemal Bey'in kaşları şaşkınlıkla havalandı. Bunu bilmediğini o an anladım.

Babam da Deniz'e döndü. "Yani.." dedi Deniz ve sustu. Fırat girdi araya. "Hayır. Ne olursa olsun suçluyuz. Bunun temelinde bir haklılığımızın ya da nedenimizin olması söz konusu bile değil. Kötülük yaptık ve gerçekten üzgün, pişman hissediyorum. Bunu Derya'ya olan hislerim yüzünden söylemiyorum. Çok önceden pişman olmuştum ama kendime engel olamadım."

"Hayır." dedi Deniz. Bir şeyler söylemek istiyor ama heyecandan ya da gerginlikten konuşamıyordu. Deniz bir de oyuncu olmak istiyor, evet...

"Ben gerçekten çok kötü bir şeye sebep olmuştum. O yüzden gösterdiği hiddeti hep anladım. Son olaya kadar."

Son olay dediği malum kamera olayıydı.

"Son olay?" diye sordu Kemal Bey. Fırat'a baktı. "Kötü bir şey baba." dedi Fırat da gözlerini kaçırarak. İlk duyduğumda yaşadığım siniri şu an hissetmiyordum. Muhtemelen o görüntüleri henüz görmediğim içindi. Görürsem belki ben de başa dönebilirdim...

Onlara misliyle ödetmiş olsam da...

Babam durmadı tabi ki. "Oğlumu soyup tüm okula izletmişler." dediğinde babama sert bakışlarımı çevirdim. Böyle yaparak Deniz'i küçük düşürmekten başka bir şey yapmıyordu. Tamam işte kötü bir şey yapmışlar, neden açıyorsun? Ne yaptığının ne önemi var? Çok kötü bir şey işte!

Deniz'e çevirdim bakılarımı rengi iyice kızarmış, bakışları ayaklarına çevrilmişti. Elimi omzuna koydum.

"Ne?" diyen Kemal Bey Fırat'a çevirdi öfkeli bakışlarını. Bu konuşmaları yapmasak olmaz mıydı?

Ancak Arzu Hanım da şaşkındı. Bana yapılanları biliyordu ama Deniz'e neler yapıldığını bilmiyor olmalıydı. "Bu beni hayal kırıklığına uğrattı oğlum." dedi gözleri dolarken. "Bir sebebin bile yokken bu kadar büyük bir kötülük yapman. Kendimden de utanmama sebep oldun."

Hayır ya! Biz buraya günah çıkarmaya değil, bir yola adım atmaya gelmiştik. Ne olursa olsun diye düşünerek açtığım ağzımı Deniz'in sesiyle kapattım.

"Ben kızınızdan kalan son şeyi mahvettim Arzu Hanım. Fırat'ın kardeşinin ona bıraktığı son sözleri ondan aldım." dedi. Gözlerinden yaşlar süzülürken tüm öfkem babamaydı. Arzu Hanım'aydı, Kemal Bey'eydi. Ama asla Fırat'a değildi. Fırat'ı taşlamaya gelmemiştim ben buraya.

"Ne notu?" diye soran Arzu Hanım'a baktım şaşkınlıkla. Kızının intihar notunu bilmiyor olamazdı değil mi?

"Anne boş ver önemli değil." dedi Fırat.

"Derya bir not mu bırakmış?" diye sorduğunda ellerime yüzümü kapattım ve Deniz'in omzuna koydum başımı. Bir aile trajedisine sebep olmadığımız kalmıştı.

"Artık yok anne." dedi Fırat soğuk bir sesle. "Sen de aşırı bir tepki verme lütfen." dediğinde başımı kaldırıp yüzümden ellerimi çektim. Fırat öyle üzgün ve çaresizdi ki herkesi boş verip ona sarılmam an meselesiydi.

"Sen biliyor muydun?" diye sordu Kemal Bey'e. Kemal Bey gözlerini kaçırdığında kendi ailemle göz göze geldim. Onlar da aynı şeyi düşünüyordu eminim ki. Bilmeden ve istemeden de olsa bir aile içi karışıklığa sebep olmuştuk. Oluyordu işte bazen böyle.

"Nasıl kızımın sözlerini benden esirgersiniz? Size gerçekten inanamıyorum." dediğinde sırf burada olduğumuz için kendini tuttuğunu, en azından bunu denediğini biliyorduk.

"Şimdi tamamen kaybettim." dediğinde parmaklarıyla gözlerin pınarlarına baskı uyguladı.

"Şey-" dedi Deniz yine araya girerek. Dürttüm. Artık karışmamalıydık. Beni umursamadı ve ellerinden birini cebinden çıkarıp dizini tuttu. Sıkıca tutuyor olması kendinden güç almaya çalıştığını düşündürmüştü bana. Deniz bugün çok garipti.

Sonra diğer elini de cebinden çıkardı ve bir şeyin avuç içinde parladığını gördüm.

"O kaydı eskiye döndürmek imkânsızdı. Ama yine de bazı hasarlarla da olsa çoğunu kurtarmayı başardık. Bazı yerlerde ses yok ve görüntü gidiyor ama yine de hiç yoktan iyidir." dediğinde hepimiz şaşkınlıkla ona baktık. Fırat şok olmuşçasına ayaklandı.

"Nasıl yaptın? Ben atmıştım onu. Olmuyordu." dediğinde gözlerinin dolduğunu gördüm. Sesi yüksek çıksa da öfke değildi bu şaşkınlıktı. Heyecanlı bir şaşkınlık.

Deniz elini açıp uzattı, bronz rengindeki USB belleği. "Rüzgâr yardım etti. Bu işte çok yetenekli bir çevresi var." derken bana bakıp göz kırptı. Evet, oldukça yetenekli bir çevreydi. Zira başımız siber suçla belaya girmediyse onların sayesindeydi.

Fırat USB belleği eline alıp inceledi. Sanki çalışıp çalışmadığını o şekilde öğrenebilecekti.

Babamla annem sessizce onu izlerken benim de gözlerim onun yüzüne çevrildi ve bu defa kimin ne düşüneceğini umursamadan onu izledim. O da benim gibi düşünmüş olacak ki bakışlarını yüzüme kaldırdı ve sevincini sessizce benimle paylaştı. Gözünden bir kaç damla yaş aynı anda düşerken babama baktı. "Müsaadeniz olursa izleyebilir miyiz?" dediğinde babamın şaşkın gözleri kırpıştı.

"Ta-tabi." derken bu soruya anlam veremediği halinden belliydi. Ancak Fırat hepimizin izlemesini istiyordu.

Gözleri bana değdiğinde hüzünle gülümsedi. "Derya ile tanışmanı isterdim. O seni tanıyamadı ama sen onu tanıyabilirsin." Şu an kimse yokmuş gibi konuşuyordu. Gülümsedim. Şu an kimse yoktu...

"Çok isterim." dedim bir damla serinlik yanağım boyunca iz bırakırken. Bugün için her şeyi bekliyordum ancak gözyaşlarının sel olması seçeneklerim arasında değildi...

USB belleği duvardaki boydan boya olan televizyonun arkasına taktı ve televizyonu açtı. Bir yandan yanaklarını kurutmaya çalışırken diğer yandan dosyayı açıyordu. Deniz ellerini yüzüme koyup başparmağıyla yüzümü sildiğinde farkına vardım akan yaşlarımın.

Bir cızırtı duyunca başımı televizyona çevirdim. Deniz de ellerini çekip televizyona bakınca Fırat bir kaç adım geri gelip ayaklarımın ucuna yere oturdu ve dizlerini kendine çekti. Bakışları bir an için üstümde hissetsem de Derya'nın görüntüsü ekrana düşünce bakışlar oraya çevrildi. Ekrandaki kumral tenli, açık kahve gözlü güzel kızın bakışlarını hüzün sarmıştı. Bakışlarına inat dudaklarında tebessüm vardı. Ellerim benden bir komut almadan Fırat'ın omzuna değdi ve omzunu sıktı. Ben buradaydım. Bunu bilmesini istemiştim. Omzunun üstündeki elimi tuttu ve dudaklarına götürüp öptü. Ondan sonra da bırakmadı.

Derya'nın kamerayı ayarlama işi bitince tebessümü kocaman bir gülümsemeye dönüştü.

"Bu videoyu izlerken ağlıyor olduğunu biliyorum abi. Ama bilmeni istediğim benim şu anki gülümsememin sahici olduğu." yüksek bir cızırtının ardından ekran renklendi ve hemen düzeldi. Bir kaç saniyelik bir şeydi.

"... bir yanım yeter diyor." dediğinde başını kaçırmıştık ama Fırat'ın, burada söylediği şeyi bilmesi içimi rahatlatıyordu. "Bir yanım henüz erken dedi." diye belirttiğinde herkes ona baktı. O zamana kadar görmemişlerse de el ele olduğumuzu gördüler o an ama elimi çekmedim. O da çekmedi.

"Abi çok zor. Beni güçsüz biri gibi hatırlamanı istemiyorum." dediğinde dudaklarındaki gülümsemenin aksine gözlerinden art arda yaşlar boşalıyordu. "Denedim. Yemin ederim yoluma bakmaya çalıştım. Olmadı... Olmuyor işte. Boğuluyorum. Kaçacak, nefes alacak bir yer arıyorum ama herkes suni. Hiç gerçek bir arkadaşım yok. Zengin olmaktan nefret ediyorum. Fatih'in sandığının aksine bu benim avantajım değil. Zengin olmak benim onunla da, hayatla da önüme konan en büyük engel. İstediğim bu değil. Benim bir adım var. Soyadımın önünde gelen. Benim nefesim çabuk tükeniyor bu dünyada. Ne yaparsam yapayım yanımda duracak insanlara ihtiyacım var benim. Senden bahsetmiyorum. Sen abisin." dediğinde yeniden cızırtılı bir ekran kayması oldu. Biraz daha uzun sürdü bu.

Görüntü yeniden başladığında Derya derin bir nefes alıyordu. Öncesinde ne söylediğini bilmiyorduk. "Yalan söylemeyi beceremiyorsun, anlıyorum işte. Abimsin sen benim. Bu yüzden ben de sana yalan söylemeyeceğim. Fatih'e kendini böyle aciz hissettiren bu şatafatlı hayata tutunmak istemiyorum. Biliyorum ona kızıyorsun ve muhtemelen daha çok kızacaksın ben gidince ama yapma. İnsan kendini iyi hissettireni sever. O bana kendimi iyi hissettirdi ama ben yapamadım. Başka birisi yaptı. Ve o da o başkasını sevdi. Yapamam abi."

Yeni bir görüntü kesilmesi...

"Onun düğün günü benim doğum günüm. Doğum günlerimi size zehir etmeyeceğim. Ve ne olursa olsun o benim için çok değerli bir insandı. Düğün hediyesini vermezsem olmaz. Ayarladım her şeyi. Düğünden iki gün önce ben çoktan gitmiş olacağım ve ona çektiğim video düğün sabahında onun elinde olacak. Ben çok zengin, çok kibar bir kız olabilirim. Annem böyle yetiştirdi beni ama abi ben çok kindar bir insanım. İki sene yanımızda kardeşim gibi diyerek gezdirdiği kızla evlenmesine de kayıtsız kalamam. Ben kibar, zengin, ağırbaşlı bir kız olabilirim ama beni enayi yerine koyamaz. O düğüne git abi. Gözlerindeki acıyı benim yerime izle. Sizi çok seviyorum. Anneme söyleme bu videoyu. Kızının kindar biri olduğunu öğrenmesin. İstemediğim bir hayatı yaşıyor olmam kimsenin suçu değil. Çok seviyor olsam da bu da Fatih'in suçu. Kabul edemeyecektiyse hiç girmemeliydi hayatıma. Sınıfsal ayrımlarda zalim her zaman zengin olmuyormuş abi. Onun yüzünden kendimi alt sınıfta hisseden bendim. Onun yüzünden suçlu hisseden ve sırf param var diye sürekli af dileyen, yalvaran bendim. Utanıyorum. Hem bunları yaptığım için hem de onu hala deli gibi sevdiğim için. Ben gittikten sonra ona hiçbir şey yapma, bir şey söyleme. Ah ettim ben. İlahi adaletin var olduğuna inanıyorum. Mutlu olamayacak." Videoda Fırat'ın sesi geldi. Derya'nın odasının kapısı açıldı.

"Hadisene kızım, ağaç oldum. Hem sinemaya gidelim diyorsun hem de- Ne yapıyorsun sen? Ağladın mı?"

"Hayır hayır çıkalım." diyen Derya videoyu sonlandırdı.

"Olamadı... Karısıyla boşanma aşamasındalar." Diye fısıldadı.

Fırat başını dizlerine kapattığında derin bir nefes aldı. Elimi elinden çekip saçlarını okşadım. Odadakilere çevirdim bakışlarımı. Annem ve babam dâhil herkesin gözleri yaşlıydı.

Bilemezdim. Sınıfsal ayrım diye diretirken bu adamın da yüreğinin aynı dertle kavrulduğunu bilmem mümkün değildi.

"Çok af edersiniz. Hemen geliyorum." diyen Arzu Hanım salondan ayrılırken. Babama baktım. Gözleri benim üzerimdeydi. Göz bebekleri titredi sanki bana bakarken. İçimden çok güçlü bir ses beni Derya Kandemir'in yerinde düşündüğünü söylüyordu. Evlat acısını kimse kaldıramazdı. Benim dağ gibi babamı da bir bu yıkardı. Öyle demişti bir keresinde. Deniz'in ameliyat olacağı bir zamanda... Kalp kapakçığında sorun vardı. Riskli bir ameliyattı ve ben ilk kez o zaman babamı ağlarken görmüştüm. Bir kez de gerçekleri öğrenip Fırat'ı evden kovduğu günün gecesi görmüştüm. Bir de bugün...

Evlat babamın tek zayıf noktasıydı.

"Çok neşeli bir çocuktu." dedi Kemal Bey. Kırlaşmış saç tellerine baktım. Taner, saçlarının bir gecede beyazladığını söylemişti...

Titrek sesi, akan gözyaşları acısını resmediyordu. "Sorunlarını yansıtmazdı. İlkokulda dışlanmış, hiç haberimiz yoktu. Bir gün okula çağırmışlardı. Derya kendini dışlayan kızları dövmüş. Sonra da 'Ben sizinle arkadaş olamam zaten. Çok güçsüzsünüz.' diye üste çıkmış."

Gülümsedim ve Fırat'ın saçlarının arasındaki elimle saçlarını hafifçe tutum. Bir keresinde beni Derya'ya benzettiğini söylemişti. Şimdi ne demek istediğini anlıyordum. Kendi adaletini kendisi yaratıyordu. Ve dürüst olmak gerekirse ne kadar acı olsa da, ne kadar diğerlerine haksızlık olsa da bir insanın bir diğerinden alacağı en acımasız intikamı almıştı ölerek. Ancak karşısındaki insan mıydı? Buna bakmak lazımdı. Merak ediyordum Fatih şu an nasıldı? Gülüyor muydu hala? Belki de karısını da üzen oydu ve hiçbir şey umurunda değildi.

Babam "Derya, yani bizim Derya da öyledir. Haksızlığa gelemez. Kardeşi için yaptıkları zaten yeterince destekliyor sözlerimi." deyip acıyla parlayan gözlerini bana çevirip tebessüm etti. Ben de gülümsedim.

"Kızım sen arkadaşını çıkar biraz hava alsın." diyen annemle babama döndüm ve gözlerini yumarak izin verince elimi Fırat'ın saçlarından çekip omzuna koydum. "Hadi Fırat." dediğimde başını dizlerinden kaldırıp hemen arkasını döndü. Gözlerini saklıyordu. Ağladığını görmemizi istemiyordu. Anlıyordum onu.

Dış kapıya gitmek yerine salondaki büyük cam kapıdan arka bahçeye çıktık. Klasik zengin evlerindeki gibi havuz vardı. Çardak vardı. Güzel kokuyordu bahçe. Çünkü bir sürü çiçek vardı. Çardağa ilerledik. Çardak salonun görüş açısında değildi. Daha ileride ve solda kalıyordu.

Ben çardağa oturacağız sanırken Fırat elime uzanıp tuttu ve çardağı geçip arkasında kalan salıncak koltuğa oturdu ve beni de yanına çekip oturttu. Sırtımı göğsüne yaslayıp başını boynuma gömdü. Ve derin bir iç çekti.

"Bugün çok efendi olacaktım sözde. Kesin baban benden nefret ediyor. Çünkü sana sarıldığımı bilmesi için görmesine gerek yok." dediğinde gülümsedim ve karnıma doladığı elini alıp avucuna dudaklarımı bastırdım.

"Babam bence asla senden nefret edemez artık." dediğimde saçlarımı okşadı. "Sevdin mi Derya'yı? Diğerlerini bilmiyorum ama bence tam senin kafandan biri değil mi?"

Kıkırdadım. "İki sene önce hayatınıza girmeliymişim. Biraz taktik verirdim ona." Fırat da güldü. "Keşke seni doğduğum günden beri tanısaymışım Derya. Sanki boşa akmış 22 senem." ellerini okşadım. Parmaklarını tek tek sevdim.

"Eminim, en uygun zamanda tanıştık. Biraz erken veya biraz geç olsa belki de birbirimizin hayatına selamlık olarak girmiş olurduk ve sevgi olmazdı."

"Ben seni her türlü severdim bence. Bir durakta denk gelseydik. Karşılıklı iki masada kahve içseydik. Ben seni severdim yine de..."

Küçük ve sessiz bir kahkaha attım. "Atma be! İlk gördüğün gün beni yüzüme vurarak itiyordun." sessizleşti. Pişman oldum söylediğime. Geçmişten zaten suçluluk duyuyordu.

Eğilip yanağımı öptü. "Ben Deniz'e o kötülüğü yaptığımız günden sonra gözlerine bakamıyordum. O gün de senin yüzüne baksam da gözlerine bakmadım. Ama sen beni alt ettin ya işte içimdeki pişmanlık yerini öfkeye bıraktı. Ertesi gün o panonun önünde çizilen resmimize bakarken senin gözlerinin içine baktım. O gün çok garipti benim için. Sen Deniz'din ama değildin de. Sanki içine başka bir şey girmişti ve o şey her neyse yüreğimde bir sarsıntı meydana getirdi. Asıl deprem ise seninle omuz omuza kavgaya girdiğimiz gün oldu. O gün ben enkaz altında kaldım Derya. İçinden çıkılmaz bir duygu seline kapıldım. Bunun acısını da senden çıkardım. Ecrin sana kötü davranırken amacım onu korumak değildi. Sadece sana karışmaktı. Kendimi çok garip hissettim Derya." derken güldü. "Ben kesinlikle hetero olduğuma emindim ama sen düşlerimden çıkmıyordun." başımı kaldırıp yüzüne baktım. Kaşları çatılmıştı. "Sonra sınıftaki erkeklere baktım. Hani olabilir yönelimimi fark etmemiş olabilirim diye ama hepsi benim için eskisi gibiydi. Yakışıklı olanlar umurumda bile değildi. Garip olan kızlar da öyleydi. Sana bakıyordum yüreğim sarsılıyordu. Öfkelendiriyordu bu beni. Ama sen karşımda konuşurken içim akıp gidiyordu. Sonra kendime geldiğimde bu defa kendimi yiyip bitiriyordum." Başımı daha da geriye yatırıp çenesini öptüm. Biri görebilirdi ve bu riskliydi ama çok içimden gelmişti.

"Ben de öfkeleniyordum." diye itiraf ettim. "Sen Ecrin'in yanında oldukça çıldırıyordum." dediğimde yeniden yanağımı öptü. "Sizi şeyde görmüştüm." dediğimde ilk kez bu konuyu açıyordum. Aslında unutmuştum ama arada bir aklıma geliyordu ve sormaya hiç fırsatım olmuyordu. Ya da sormaya çekiniyordum. Cevabından korkuyordum belki ama maden yeri geldi. Söyleyecektim.

"Neyde?" diye sordu. "Kuliste. Kulaklığımı arıyordum hani..."

Başını salladığını hissettim. Neyi kast ettiğimi anlamıştı. "Bir anda oldu. Öncesi ya da sonrası yoktu. Öptü ve ben geri çekilemeden sen geldin Derya. Yemin ederim ona bir kez olsun o gözle bakmadım. Rahatsız olmuştum sen gördün diye. Yani öpmesinden elbette rahatsızlık duydum ama sen gördün diye çok huzursuzdum çünkü yanlış anladın. O zaman da kafayı yemiştim. Niye umursuyorum diye."

Omuz silktim. "Aslında en çok delirdiğim gün senin videonu yani bizim videomuzu yayınladığım gündü." dediğimde gözlerim doldu. O gün hissettiğim acı olduğu gibi hala içimdeydi.

"O gün" dedim ve durdum O gün zihnimde canlandı. "Ecrin üstüme çakıyla saldırmıştı." dediğimde kolları sıkılaştı. "Çok korkmuştum." diye fısıldadı. Başımı salladım.

"Ben de..." dedim ama korktuğum Ecrin'in bana vereceği zarar değildi. "O gün çakısı olan Ecrin'di ama beni yaralayan sendin Fırat. Sarıldın ona, dudakların saçlarına değdi. Ben varım dedin. Bir gün önce beni öptün ama o gün sen Ecrin'e kol kanat oldun. Ben yere çakıldım. Çok üzüldüm ve seni üzmek istedim. Ve o videoyu yayınlattım. Aslında hiç yayınlatma niyetim yoktu." Yanağımdan süzülen yaş elinin tersine damladığında beni kendine çevirdi ve yanaklarımı avuçlarının arasına alıp gözlerimi tek tek öptü.

Genel olarak konuşmaktan kaçındığımız bazı konular vardı. Onunlayken benim zarar gördüğüm olaylar ya da beni ilk kez öptüğü anı tüm okula, onu rezil etmek için yayınlamış olmam gibi...

"Özür dilerim. Sana dedim, yine diyorum. Ecrin sadece kardeş gibi büyüdüğüm biri benim için. Elbette Derya kadar sevmiyorum onu. Ama o gün de sadece senin için çırpındı yüreğim. İyi değildi ve zaten psikiyatriye yatırılmıştı. Sakinleştirmeye çalıştım ve onu bıraktıktan sonra yanına gelecektim. Sonra okuldan çıktığını gördüm. Yine de Taner'i aradım ve evinizi Yeşim'e sormasını söyledim. Yoldayken video mesajı telefonuma geldi. Kızmadım. Biz dördümüz Deniz'e yapmıştık tüm bu kötülükleri ve sen diğer üçünden intikamını almıştın. Elbette ben de hak ediyordum. O yüzden sakın bu yüzden kendini üzme. Hak etmiştim. Adil olan buydu."

Sustum. O günü ne zaman düşünsem yüreğim sıkışırdı. Hem hak ettiğini düşünüyordum ben de onun gibi hem de bir anlık kızgınlığımın kurbanı olduğumu fark ediyordum. Çünkü o video Deniz'in değil benim intikamımdı. Aradaki fark buydu ve bu beni rahatsız ediyordu.

"Sınıfa geldim o günden bir hafta falan sonrasıydı sanırım. Tam emin değilim. Benimle alay etti bir kaç kişi. Taner saldırdı onlara, gerek yoktu. Sorun etmiyordum. Seni sevdiğim için utanmıyordum çünkü. Tabi o zamanlar Deniz'din herkes için. Bunu onlara da söyledim. Sorun etmiyordum seni sevmeyi. Ecrin'in sana zarar vermeye kalktığı o andan sonra başka hiçbir şey önemli değildi çünkü. Aldığın intikam da" dediğinde gülümseyen yüzüne baktım.

"Şöyle dedim. 'Öğrendiğinize göre şunu da bilin; Bundan sonra Deniz'e dokunan her eli kırarım.' Deniz'e baktım. Hiç yüzüme bakmazdı. O an bana döndü ve 'Konuşmamız lazım' dedi. Bir yabancıydı Derya. Öptüğüm kişi değildi bunu biliyordum. Çıktık bahçeye. Anlattı bana her şeyi. İlk önce anlamadım ama sonra düşününce mantıklı geldi. Çünkü gözlerine baktığım kişi yabancıydı o an. Kızdım sandım. Sana hesap sormaya geliyordum. Sonra bir takıcının önünden geçerken aklıma bir şey geldi ve girip sana toka aldım. Alışmamı kolaylaştıracak bir şey... Deniz'den aldığım adrese geldiğimde Rüzgâr sizin kapının önündeydi. Kendime zaman kazandırmaya çalışıyordum o an. Sen çıktın. İşte dedim. Öptüğüm, kalbimde zelzelelere sebep olan Deniz bu. Asıl adı Derya... Yeni bir Derya girmiş hayatıma... Sen utanıyordun. Garipsiyordun halini anlaşılıyordu. Rüzgâr'ı çok kıskandım o an. Kim olduğunu bilmiyordum bile. Sonra yürümeye başladınız ve sonra durdun telefonuna baktın. Arabayı son gaz sürdüm yanınıza ve o an öyle bir kasırga koptu ki içimde bittik dedim. Ben senin en değerline zarar vermişim. Kardeşine. Haklısın yani. Kızamazdım. Hem haklıydın hem de çok güzeldin. Düşündüm, o halinle girmeliydin hayatıma. Bunu sana da söyledim. Ama dedim ki kendime sen bu kızın kardeşine zarar verdin. Başlamadan bitirdin hikâyenizi. Sınıfsal farklılıklar yüzünden... Ya bu kızın da canına mal olursa bu farklılıklar? Korktum Derya."

Bakışlarım, parmaklarıyla oynayan ellerimdeydi. Gözlerim dolup boşalıyordu ama gülümsüyordum. Halet-i Ruhiyemiz pek iyi değildi.

"Yeşim bana şey demişti ya seninle oyun oynayıp intikam alıyorsa diye. 3 ay sonra karşılaştığımızda."

Bakışlarımı ona çevirdim bakışlarında merak vardı.

"Dedim ki alsın. Döndü ya isterse intikam alıp bir daha bıraksın. Döndü yeter. Ama sen bana evlenme teklifi ettin." gülümsedim. O da güldü. "İntikam? Öyle haksızdım ki sana kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyordum. Evlilik teklifimi de kabul etmedin zaten." Saçımı kulağımın ardına sıkıştırdı ve sağ kaşımın üstünü başparmağıyla okşadı.

"Ediyorum. Fırat, başkasıyla olmaz zaten. Seninle evleneceğim. Zengin olman gözümü korkutmadı değil ama sorun değil, seni de öyle kabul ederim artık." Yüzü gerildi. Kardeşinin başına gelenleri hatırladı. Bir gerçek varsa o da Fatih'in ne hissettiğini anlamamdı ama bu ona hak verdiğim anlamına da gelmiyordu elbette.

"Sorun mu senin için bu?" Başımı iki yana salladım. "Sen varsan hiçbir sorun yok Fırat. Baksana babam içeride oturuyor ama ben seninle oynaşıyorum. Sence sorun varmış gibi mi?"

Gülerken alnını alnıma yasladı. "Seni çok seviyorum Derya. İyi ki girdin hayatıma..."

"Ben de seni çok seviyorum Fırat. İyi ki girdim hayatına."

Dudakları dudaklarıma yaklaştığında Deniz'in sesini duyduk. "Yemek hazır herkes sizi bekliyor." Hemen ayrılıp ayağa kalktım. Dudaklarımı birbirine bastırırken kulaklarımın yandığını hissediyordum ve yaz mevsiminde olmamızın bununla bir ilgisi olmadığı kesindi

Fırat da salıncaktan kalktığında benim aksime gülüyordu. Elimi tuttu. "Bari salona girene kadar tutayım." dediğinde güldüm ben de. Evlilik düşüncesi hala gözümü korkutuyor olsa da onunla sürekli böyle uzak durmak daha korkutucuydu. Çünkü babam ne kadar anlayışlı davranıyor olsa da bir yerde bu durumu sorun edecekti. Çünkü ben arada gece yarısından sonra evden kaçıp Fırat'la buluşmaya da devam edecektim. Hem belki evlilik Fırat'la olunca o kadar da korkutucu olmazdı. Ne demişti? Sen ne zaman ve ne istersen o olur...

Salona girmeden Fırat parmaklarımı öpüp elimi bıraktı ve yüzüme mahzun bir ifadeyle baktı.

Herkes yemek masasına geçmişti ve şaşırtıcı bir şekilde ben ve Fırat'ı yan yana oturtmak niyetindeydiler. Sorgulayacak değildik, geçip yerlerimize oturduk aceleyle. Belki hata yapmışlardı ve fark ederlerdi falan aman...

"Fırat'a Derya'yı akşam yemeğine beklediğimi söylediğimde bana gelemez dedi. Akşam ezanından önce evde olmalıymış. Öyle hoşuma gitti ki." diyen Arzu Hanım'a şaşkınlık ve merakla baktım. Daha sonra bakışlarımı, bakışlarını üstümde hissettiğim babama çevirdim. Masanın bir başında o diğer başında Kemal Bey, her ikisinin de Sağ tarafında eşleri oturuyordu. Annemin yanında Deniz, Arzu Hanım'ın yanında da ben ve Fırat oturuyorduk. Annemin tam karşısında babamın solundaydım.

Babamın gözlerinde takdir vardı ancak bunu sadece ben ve Deniz anlayabilirdik. Çocukları olduğumuz için. Ah, bir de annem de anlıyordu...

"Ben de genç kızken babamın böyle kuralları vardı. Ve o zamanlar ne kadar sıkıntı, dert etsek de haklıydı babam. Bunu kendi çocuklarımız doğunca ve dünya daha da çirkinleşmeye başlayınca anladık. E tabi bizimkiler çok o kafada değildi. Zamane çocukları işte..." derken gözlerindeki acı kendini belli etti ama gülümsüyordu.

Babam beni şaşırtarak kıkırdadı.

Baba?

"Yok Arzu Hanım, bizimkiler de öyle pek söz dinlemez, dinliyormuş gibi görünürler. Baksana bizi de ayakta oynatmış sıpalar. Ben görev nedeniyle şehir dışındaydım. Döndüğümde Deniz'den soda istedim mutfağa gitti. Kapı çaldı kapıyı açtım, karşımda Deniz, gözü mosmor. Meğer Derya'ymış. Bitlendi dediler bana. Gözündeki morluğu da birinin sevgilisiyle çarpışmış da kızın sevgilisi onu erkek sanıp kavga çıkartmış diye açıkladılar. Nasıl inandım ben buna?" derken iyiden iyiye gülüyordu. Masadaki herkes gülerken ben utançla başımı eğdim. Aynen öyle yapmıştım çünkü.

Kemal Bey gülmeye devam ederken zorlukla "Güzel bahaneler bunlar." dediğinde kibarlık ediyordu. Doğrusu 'Okkalı yalanlar bunlar' olacaktı...

Fırat diziyle dizimi dürtüp gülünce dirseğimle dürttüm ben de onu. Yani yaptığım rezillikleri konuşmak istemiyordum. Neyse ki en beterlerini henüz bilmiyorlardı...

"Yani demem o ki. Zamane gençleri, işine geldiği gibiler. Bizimkiler de pek farklı değil." dedi babam çorbasından bir kaşık daha almadan önce.

"Öyle demeyin Sait Bey. Gerçekten çocuklarınızı çok güzel yetiştirmişsiniz. Derya'nın yaptığı kendince bir adalet arayışıydı." dedi Kemal Bey. Doğru diyordu. Konuş Kemal Bey Amcacım.

"Adaletimizi arayan makamlar var." dedi babam. Durduramadım dilimi. "Adaleti parayla satan makamlar mı?"

Babam bana şaşkınca baktı. Azarlayacaktı sanırım ama ağzını açtığı gibi Arzu Hanım girdi araya. "Doğru söylüyor. Eğer adalet sağlanmış olsaydı Derya bu oyuna girmezdi. Sonuç olarak koca bir dönem Deniz'e herkes kulaklarını kapatmış."

Annem Arzu Hanım'a destek çıktı çünkü kendisi bizim suç ortağımızdı. "Deniz'in hali hal değildi ve okulu bırakmak istiyordu. Anlatmıyordu. Derya onun gibi değil. Ne yaptı etti öğrendi ve çıldırdı. İlk önce elbette engel olmaya çalıştık. Tepki gösterdik ama delilenmişti bir kere. İçim rahat olmasa da sessiz kaldım ama bir gün Deniz anlattı. O zaman ben de destekledim açıkçası."

Anneciğim fazla açılma istersen...

"Bizim kulağımıza geldi. Ancak bu şekilde ciddi olduğunu bilmiyorduk. Çocukları uyardık. Tekrarı olursa kötü olurdu, biliyorlardı." Dedi Kemal Bey.

"Tekrarı oldu, okul dışında." dediğimde Kemal Bey ve Arzu Hanım bana şaşkınca bakınca gülümsedim. "Ama karşılarında Deniz değil Derya vardı ve" dedim Fırat'a baktım. "Ve Fırat artık onların yanında değildi. Bunun farkında olmasa bile..."

"Biz tekrar onların adına çok özür dileriz sizden. Özellikle Deniz senden. " dedi Kemal Bey. Fırat araya girdi.

"Ben de tekrar özür dilerim Deniz. Aklım başımda değildi, gerçekten." Fırat belki de yüz defa özür dilemişti. Taner de öyle ama Esra ve Ecrin'de asla pişmanlık belirtisi yoktu.

Deniz Fırat'a gülümsedi. Deniz'den özür dilemediği zamanlarda bile Deniz, Fırat'ı anlıyordu. Hak veriyordu da... Sadece son yaşadığı video olayına anlam veremiyor ve hak vermiyordu ki zaten ondan sonra kahramanı-yani ben- onların burnundan getirmiştim...

"Estağfurullah Kemal Bey. Gerçekten sorun değil artık. Geçmişte kaldı ve Fırat ve ben aramızdaki her şeyi hallettik." Dedi Deniz.

Yemek oldukça medeni-beklediğimden çok daha fazla medeni- bir şekilde yenirken Fırat ortaya bomba gibi düşen bir cümle kurdu.

"Sait Bey, ben çok kötü şeyler yapmış biri olarak utanıyorum bunu söylemeye ama Derya'yı gerçekten çok seviyorum."

Elimdeki kaşık tabağıma düşüp ses çıkarınca şaşkın gözler bir anlığına bana döndü ve tekrar Fırat'a çevrildiler. Ben ise asla kimseye bakamıyordum. Ağzımı kapatmam gerekiyordu artık sanırım...

Kapattım. Ne diyorsun sen Fırat?

"Ve niyetimin ciddi olduğunu bilmenizi isterim. Kızınızla evlenmek istiyorum..."

Ve ne demeye devam ediyorsun Fırat? Tamam, seninle evlenirim dedim de hemen şu an mı söylenir bu? Bir kaç ay geçseydi!

Babama göz ucuyla baktım. Adamın rengi kırmızı ile lila arasında bir yerdeydi. Bir tık ötesi morarmaydı bu. Ayağımla Fırat'ın ayağına vurdum. Sus dercesine...

Kemal Bey öksürdü. "Oğlum bunun yeri ve zamanı değil bence." dediğinde Kemal Bey'e öyle bir sempati duydum ki dilimin ucuna şu sözcükler geldi 'Size baba diyebilir miyim amca?'

Babam konuşmadıkça ben gerim gerim geriliyordum...

Öksürdü. Biraz daha öksürdü...

"Bunu kendi aranızda konuştunuz mu?" diye sordu babam. Bu beni evlatlıktan azledip azletmemesine karar vermeden önce sorması gereken bir soruydu sanırım.

Fırat "Evet, yani bundan bir buçuk sene kadar önce sordum. Ama reddedildim. Bir kaç kez daha sordum ama hep reddedildim. Az önce bahçede bana benimle evleneceğini söyledi. Muhtemelen yakın bir tarihten bahsetmiyordu ama ben size söylemek istedim"

Kırmızı rengini vücuduma giyerken babamdan hızlı bir şekilde mora döneceğime emindim. Babama baktım. Başını aşağı yukarı salladı.

"Yaptığın onca şeyden sonra kızımın aklını nasıl çeldiğini şimdi daha iyi anlıyorum delikanlı. Oldukça istikrarlı ve azimlisin." diyen babam öfkeli değildi. Ve bu çok acayipti...

Yine de bir kez daha ayağımı Fırat'ın bileğine vurmama engel değildi bu.

"Ahh!" diye inlerken görmezden gelip tatlımı yemeye başladım. Ödüm kopmuştu!

💚💛🧡

🌸Bölüm sonu🌸

Bir sonraki bölüm final olacak. Haftaya kısmet olursa görüşmek üzere💕

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 152K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
152K 16.5K 38
Ayağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabala...
574 74 7
"Tüm gerçekleri bir anda söyleseydim ne değişirdi ki?" demiştin. Ne değişirdi ki? Tüm gerçekleri, pençeleri kıvrık bir hayvanınki gibi derime geçirse...
13.1K 1.5K 7
Ben Muazzez . 17.02.2018 tarihinde pencereye vuran kar tanelerini izlerken yaşadığım bu sefil hayata son verdim. Ölümün beni kucakladığını hissetti...