RÜZGARA DOKUNMAK (Kitap Oldu)

By KubraKb

465K 26K 13.8K

Genç kadın, yalnızlığın hüküm sürdüğü yoğun hayat temposunda bir gece hastane nöbetinden yorgun bedenini sürü... More

Rüzgara Dokunmak [Tanıtım]
[1.Bölüm] : Korkma
[2.Bölüm] : Kahve Göz
[3. Bölüm] : Un Kurabiyesi
[4.Bölüm] : Bir Gül Olmak İsterdim
[5.Bölüm] : Korku Tohumları
[6.Bölüm] : Fırtına
[7.Bölüm] : Yıkımın Eşiği
[8.Bölüm] : Düğüm
[9.Bölüm] : Düşleri Özlemek
[10.Bölüm] : Umudun Uçurumu
[11.Bölüm] : Bir
[12.Bölüm] : Tutuşan Kalpler
[13.Bölüm] : Hislere Açan Çiçekler
[15. Bölüm] : Maziden Gelen
[16.Bölüm] : Fitili Ateşleyen Sırlar
[17.Bölüm] : Saplantı
[18.Bölüm] : Kor
[19.Bölüm] : Gün Doğumu
[20.Bölüm] : Şüphenin Pençesinde
Önemli Duyuru [Baskı ve 2.kitap]
Rüzgârı Yaşamak / 2.Kitap

[14.Bölüm] : İhtimaller Çıkmazı

13.2K 1K 525
By KubraKb

Tuna öfkeden şaşkınlığa doğru evrilen yüz ifademi seyrettiği her saniye daha da keyifleniyor gibiydi. Dudaklarının bir an için gülmemeye direnirken hafifçe titrediğini gördüm, kendine hakim olup önüne döndü. Alaycı bakışlarını benden kaçırıyordu.

"Kız kardeşin mi?" diye mırıldandım yutkunurken.

Gözlerini karanlık yoldan çekmeden başını aşağı yukarı salladı. Derin bir nefes verdim, ne tepki vermem gerektiğini kestiremiyordum.

"Afedersin..." dedim kaçış yolum olmadığını fark ettiğimde yenilgiyle. "Ben sanırım yanlış anladım."

Tuna eğlenen gözlerle suratımı incelerken tek kaşını kaldırdı, dudaklarında bu defa gizlemeye gerek duymadığı çapkın bir sırıtış belirdi. "Hmm.. Ne anladın?"

Öksürüp yerimde hafifçe dikleştim. "Önemli bir şey değildi."

"Önemsiz şeylere verdiğin tepki buysa sonrakilerin büyüklüğünü düşünmek istemiyorum, fırtına."

"Sonrakiler mi?"

Sesim istemsizce yükselirken Tuna meydan okuyan bakışlarını gözlerimden çekmiyordu. Sonrası olacağından dan öyle emindi ki sanki aksi bir cümle kurarsam her an ağzımın payını vermeye hazırdı. Bununla ilgili konuyu uzatıp daha sonra inatlaşmaktan pişmanlık duyacağım bir şey söylemek yerine hızla önüme dönüp karanlık yola gözlerimi diktim. Sessiz geçirdiğimiz birkaç dakikanın ardından sakince, "Çok geç oldu," diye mırıldandım. "Gidelim."

Aslında saatin çok geç olduğu söylenemezdi ancak benim bir şekilde bu atmosferi dağıtmam gerekiyordu. İsteseydi belki sabaha kadar bu konuyu uzatabilir, ağzımdan laf almaya çalışabilirdi. Çünkü az evvel hiç yapmamam gereken bir şey yapmış, henüz aramızda adını koyduğumuz hiçbir şey yaşanmamasına rağmen başka bir kadının isminin yanımda telaffuz edilmesini saygısızca bulmuştum. Saygısızlık ne kelime, tabiri caizse burnundan getirmiştim! Fakat o düşündüklerimin hiçbirini yapmadı, üstelemek yerine derin bir iç çekip durdurduğu arabayı tekrar çalıştırdı, ardından ıssız yolda ilerlemeye başladık. Şehrin parlak ışıklarını yeniden görmeye başladığımız ana kadar kimse konuşmadı, bu beni sahiden epey şaşırtmıştı çünkü Tuna her zaman böyle fırsatları eğlenmek için değerlendirecek bir adama benziyordu.

Bunun yerine dakikalar sonra hafifçe öksürdü ve beklemediğim bir yerden giriş yaptı. "Senin kardeşin var mı?"

Bir süre durdum. Bunu yanıtlayıp yanıtlamamak arasında kararsız kaldığım uzun bir zaman dilimine hapsoldum, belki de erteleyip durduğum o hisler aniden zihnime akın etti. Evet, ondan korkmuyordum. Bana zarar vereceğine dair bir şüphe taşımıyordum, kısa zamandır tanışıyor olmamıza rağmen hayatımı kötü yönde etkileyecek herhangi bir davranışta bulunmamıştı, aksine... Düşündüğümde fazlasıyla yardımseverdi.

Peki ona güveniyor muydum? İç sesim düzeltti.

Ona ailemden bahsedecek kadar çok güveniyor muydum?

''Yanıt vermek zorunda değilsin, sanırım yanlış bir şey sordum...''

Tuna yumuşak sesiyle düşüncelerimi böldüğünde gözlerimi kırpıştırarak ona bakıyordum. Bugün tamamen anlayış ile dolup taşıyordu, istemsizce ona haksızlık ediyormuşum hissine kapıldım.

''Hayır,'' diye mırıldandım onun kadar yumuşak bir sesle. ''Yanlış bir şey sormadın... Sadece ben... Ailemden söz etmeyi pek sevmem.''

Yanıt vermek yerine sessizce önündeki yola odaklandı, yavaş yavaş şehrin içine girmeye başlamıştık. Yolumuz yarılanmıştı ve onunla bir daha ne zaman konuşacağım hakkında en ufak bir fikre sahip değildim.

''Var,'' dedim aniden. ''Benim de bir kız kardeşim var.''

Yanımdaki adamın şaşkınlığını somut bir varlıkmış gibi aramızda hissettim, bir anlık gözlerini bana çevirdi. Bu bilgiyi onunla paylaşmamı beklemiyordu. Tıpkı Tuna gibi ben de kendimi ilk defa aştığımın farkına varıyordum ve oldukça ağır bir yüktü. Her zaman insanların kapalı kutu diye tabir ettikleri biriydim, kendim hakkında konuşmaktan hoşlanmazken ailem ile ilgili tek bir cümle dahi kurmuşluğum yoktu. Sanki böyle yaptıkça onları daha iyi koruyabilecekmişim hissini içimden söküp atamıyordum, oysa bu kendimi kandırmaktan başka bir şey değildi. Bazı insanların içine gömüp üstüne defalarca toprak attığı, sanki dibe ittikçe artık canını daha az acıtacağını düşündüğü yaraları olurdu. Ailem, hiçbir yara bandının üzerini kapatıp dindiremediği, bastırdıkça daha da kanatan bir yaraydı. Dudaklarımdan onlarla ilgili dökülen her bir harf önce dilimi sızlatırdı... Sonra da buruk kalbimi.

İçeri ağır bir hava çöktü.

''Kaç yaşında?''

Kahve göz bu defa kararsızca sohbeti sürdürmeyi denedi, yüz ifadem öyle karmaşıktı ki bu konuyu hemen kapatmalı mı, yoksa üzerine gitmeli mi, ayırt edemediğini okuyabiliyordum. Sorduğu soruyla beraber Yağmur'un güzel çehresi zihnime süzüldüğünde gözyaşlarım sanki akmak için hazırda beklemeye başladılar, zoraki şekilde yutkunup başımı camdan dışarı çevirdim. ''Küçücük...'' diye fısıldadım zayıf bedenini hayal ederken. İyi ki hayal edebiliyorduk sahi, yoksa o cılız bedendeki morlukların gerçekliğini asla örtemeyecektim, onlardan kaçamayacaktım. Oysa kardeşim, hayallerimde hiç acı çekmiyordu.

''Daha on beş yaşında...'' diye fısıldadım titrek bir sesle. ''İsmi Yağmur.''

Tuna durgun bir şekilde camdan dışarıyı seyrettiğim için zorlanarak konuştuğumun farkına vardı, art arda sorular sormak yerine bana bir süre izin verdi. Dakikalar sonra arabanın içinde yalnızca içime acıyla çekip bırakırken zorlandığım soluk alışverişlerim duyulurken, ''İsmi çok güzel...'' dedi. Tebessümünü göremesem de hissediyordum. ''Sen istediğinde fırtına olup her şeyi birbirine katıyorsun, onu hayal edemiyorum.''

Dudaklarım aniden kıvrılırken dakikalar sonra yaşlı gözlerle ona baktım. ''Hayır!'' dedim çabucak. ''O hiç bana benzemiyor. Çok sakin ve akıllı bir kız... Benim gibi fevri değil.''

Tuna uzun bir süre gözlerini gözlerimden ayırmakta zorlandı, sanki orada bir yerlere dalıp gitmiş gibiydi. Arkamızdan sertçe kornaya basıldığında önüne döndü ve caddeden ayrılıp apartmanımızın olduğu sokağa giriş yaptı. Bir yandan, ''Hiç inandırıcı değil,'' diye bana takılmaya devam ediyordu. ''Eminim ona da bir şeyler öğretmişsindir, ablası sen olan bir çocuk ne kadar sakin olabilir?''

''Her şeyi abartmakta üstüne yok,'' diye homurdandım aksi bir sesle. ''Bayılıyorsun buna değil mi?''

Arabayı park etti, ardından anahtarı çıkardı. Motorun uğultusu kesildi. Farlar sönünce ilerideki sokak lambasının üstümüze doğru güçsüzce yansıyan ışığı dışında hiç aydınlık kalmadı. Tuna sıcak kahve gözlerini bana çevirdiğinde başımı döndürecek kadar güzel bakıyordu.

''Evet...'' Gözleri yüzümün her santiminde gezindi. ''Bayılıyorum.''

Yanaklarımın ısınmaya başladığını hissettiğimde ne kadar istersem isteyeyim bakışlarımı ondan ayıramadım. Soluğumu tutmuştum, o ise sanki saatlerdir bunu yapmaktan usanmamış gibi dikkatle beni seyrediyordu. Bizi dışarıdan gören biri hakkımızda pek iyi şeyler düşünmeyebilirdi.

''Onunla tanışma fırsatım olacak mı?'' diye sordu az sonra. ''Ancak bu sayede ablası gibi aksi olup olmadığını anlayabilirim.''

Muzip sesine kaşlarımı çattım. ''Ben aksi değilim, isteyince gayet sevimli olabiliyorum.''

''Olsana,'' diye sırıttı. ''Böyle söyleyince çok merak ettim.''

Kaşlarım daha da çatılırken, ''Alay etme!'' diye çıkışıp çantamı kucağıma çektim. Herhalde ikimiz de sevimli olamayacağımı iyiden iyiye fark etmiş olmalıydık ki aynı anda gülmeye başladık. Sesi sahiden çok güzeldi.

''Belki bir gün...'' diye mırıldandı iç çekip. Bakışlarımı kucağımda birleştirdiğim ellerimden çekip ağır ağır gözlerine çevirdim, ikimizden başka hiç kimsenin olmadığı bu sokakta sanki ruhumun bir parçasını görebilmesi için ona izin verdiğimi hissediyordum. Bu öyle eşsiz bir duyguydu ki daha önce hiçbir hissin varlığı bana bunu tattıramamıştı, bütünüyle ikimize özel bir anda kayboluyordum. Yutkundum. ''Belki...''

Fısıltım kesildiğinde bir süre yalnızca gözlerimizi seyrettik.

''Tanışmak için sabırsızlanıyorum,'' dedi tebessümü bu sıcak anı daha da güzelleştiren bir detaya dönüşürken. Sanki büyülenmiş gibi başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. ''Onunla birlikte yaşamıyoruz. Ama yakında...'' Gözlerim mani olamadığım bir sıcaklığa kapılıp parladılar. ''Yakında gelecek,'' dedim içim ısınırken.

Tuna'nın tebessümü büyüdü. Yüz ifademi dikkatle izliyordu, sanki hiçbir detayı atlamak istemiyor gibiydi. Çehremde kaçırmak istemediği bir şeyler vardı.

''Bu çok güzel,'' dedi saklayamadığım sevincime ortak olurken. ''Onu çok özlemiş gibisin.''

Bakışlarımı bir kez daha kucağımdaki ellerime indirirken usulca başımı sallayıp, ''Evet,'' diye fısıldadım. ''Çok özledim.''

Ve hiç beklemediğim bir anda, şefkatli eli yanağıma uzandı. Baş parmağı usulca tenimi okşarken kalp atışlarım hızlandı, gözlerimi kaldırıp ona baktım. Karanlık ikimize kucak açmıştı ve yalnızca görünmek istediğimiz kadarından ibarettik. Fazlası için diretmiyor, bu eşsiz an ile yetinmesini biliyorduk. Başım istemsizce hafifçe yana eğildi, tenim avuç içine yaslanırken gözlerim usulca kapandı. Tuna'nın nefesini tuttuğunu hissettim. Hareket dahi edemiyorduk. Baş parmağı durdu.

''Sen...'' diye fısıldadı titreyen bir sesle. Gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum, bir şeylere kıyamıyordum, yalnızca onun varlığına kendimi bıraktım. ''Sen çok özel bir kadınsın,'' dedi hayranlığını hissettirebilecek kadar güçlü bir tonla. ''Bunu biliyorsun değil mi?''

Tuna, sanki ruhumun içimi görebilsin diye açık bıraktığım kuytu bir aralığından usulca beni seyrediyordu, öyle güzel izliyordu ki ona söyleyemediğim her şeyi sıcak kahve gözleri içine çekip sarmalıyordu. Bu adam sanki tek kelime etmesem de beni hep anlayacakmış gibi bakıyordu.

Kirpiklerim öyle çabuk aralandılar ki gözlerimin gözlerine değmediği ilk birkaç saniye derin bir şaşkınlığa uğradım. O kahvelerin kalbime böylesi işliyor olması beni bile hayrete düşürüyordu, tebessümüyle karşılaştığımda hızlanan nefesim yavaşladı, içimdeki hisler usul usul duruldu. Halimi fark etmiş gibi gamzesini ortaya çıkaracak kadar büyük bir gülüşü bana armağan ederken hafifçe öne uzandı ve dudaklarını az evvel parmağıyla okşadığı yanağıma bastırdı.

Tenim, merhamet dolu bu öpücüğüyle karıncalandı.

''İyi geceler,'' diye fısıldadı. ''Yarın çok güzel bir sabaha uyan.''

Dudaklarım yavaşça kıvrılırken nefesini çok yakınımda hissedebiliyordum, onun bana yaşattığı bu eşsiz duygu yoğunluğuyla ayaklarım yere basmayı unutmuşken kesinlikle çok güzel bir sabaha uyanacaktım. ''İyi geceler,'' diye fısıldadım karşılık olarak. Ardından kendimi yavaşça geri çekip kapımı açtım. Karşımdaki adamın istediğinde beni kim olduğumu unutturacak kadar güçlü bir tutkuyla sarsabiliyor olması, istediğinde merhamet dolu bir öpücükle kalbimi sıcacık bir hisle sarması dengemi tamamen şaşırtmıştı, yolumu kaybetmiştim. Arabadan ayrılıp binanın girişine ilerlerken suratımda aptal bir sırıtış vardı. Belki bir anda dudaklarıma yapışmış olsa daha az heyecanlı olurdum, sıcak dudaklarının yanağıma dokunduğu yer cayır cayır yanıyordu. Merdivenleri çıkarken parmaklarım göğsüme dokundu, kalbim yerinden çıkacaktı.

Peşimden gelmediğini fark ettiğimde hızla eve girip ışıkları açmadan pencereye ilerledim. Hafifçe eğilip baktığımda sokağın boş olduğunu gördüm, gitmişti. Muhtemelen sık sık ailesinin yanına uğramayı ihmal etmiyordu. Bunu ona sormak için henüz çok erken olduğunun farkındaydım.

Düşüncelerimi fark ettiğimde utanç dolu bir nefes verdim. Sahiden aptal bir aşığa dönüşmek üzereydim, acilen kontrol mekanizmamı işleve sokmalıydım.

Yatak odamın ışığını açtıktan sonra dolaptan pijamalarımı çıkardım. Hızla giyinirken bir yandan telefonuma yağan mesajları kontrol ediyordum. Parmaklarım Elvan'ın attığı mesaja tıkladığında yazdıklarıyla sırıtmaktan kendimi alamadım.

''Bil bakalım bugün seni hangi yakışıklıyla görmüşler? Bütün asistan ahalisi çıkışta bununla çalkalandı, bunu Burak'tan duymuş olduğuma inanamıyorum Rüzgar! Sabah hesap vereceksin.''

Ona yanıt vermek için harekete geçtiğimde telefonum ellerimde titremeye başladı. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Yüzümdeki tebessüm soldu, zihnime hiç güzel olmayan anılar akın ettiler. Yutkunup uğursuz melodinin kesilmesini bekledim.

Birkaç dakika sonra telefon sustu. Çabucak mesajdan çıkış yaparken bir ton kötü şey düşünüyordum, kendime engel olamıyordum. Önceki numarayı polise teslim etmiştim ancak bana hala dönüş yapmamışlardı. Bir gelişme olmadığını tahmin edebiliyordum. Bu sabah polis merkezine uğrayamadığım için yarın gitmeyi kafaya koymuştum ancak belli ki aldığım yanlış kararlardan biri de buydu. Eğer arayan kişi olayla ilişkili ise yaptığım şey büyük bir ihmale giriyordu...

Telefon tekrar çalmaya başladı. Nefesimi tutup onu komodine bıraktım. Sanki duymadığımda içimde yükselmek için fırsat kollayan korkumu da bastırabilecekmişim gibi ekranı kilitleyip sesi kapattım. Sarsak adımlarım mutfağa ulaştığında ışığı açmadım ve dolaptan şişeyi çıkarıp bir bardak soğuk su içtim. Bardağı yerine koyarken istemsizce çok yavaş hareket ettiğimi fark ettim, tezgahtan ses duyulmasın diye neredeyse çıt çıkarmamıştım. Bedenimi kastığımı fark ettiğimde kendime kızdım, rahatlamayı deneyerek tekrar odama ilerlediğimde gözlerim ilk olarak telefonumu buldu.

Numara ısrarla arıyordu.

Eğer açarsam yanıt alamayacağımı biliyordum, üstelik bana acilen ulaşması gereken biri olsaydı muhtemelen gizli numaradan aramazdı. Kendimi bir kez daha sakinleştirmeyi deneyerek onu görmezden geldim, yatağıma oturduğumda nihayetinde telefon sustu. Derin bir nefes verdim.

''Yarın bir sonuç çıkmazsa orayı başlarına yıkacağım,'' diye homurdandım örtüyü üzerime çekerken. Muhtemelen elimde bir kanıt olmadığı için hiçbir işlem yapamayacaklardı ancak yine de sınırları zorlamalıydım. Telefonuma bir mesaj bildirimi düşene kadar kendi kendime söylenip duruyordum. Başım yastığa değmeden önce duraksadı, sıkıntılı bir nefes verip tekrar kalktım. Telefonu buz tutmuş ellerimle alırken, ''Saçmalama,'' diye kendimle konuşmaya devam ediyordum. Korkacak hiçbir şeyim yoktu.

Bir başka yabancı numaradan mesaj gelmişti, üstelik bu polise ulaştırdığım değildi. Tıkladım.

''Açmazsan kaybolacağımı mı düşünüyorsun?''

Gözlerim satırı defalarca tararken nefesimi tuttum. Sahiden yok saymaya çalışmıştım ancak fayda etmemişti. Bana ulaşmak isteyen önemli biri falan değildi... Oydu.

Mesajı arşivleyip telefonu elimden bırakırken, ''Piç!'' diye bağırdım. Belki ilk kez öfkem endişemin önüne geçmişti. Hiç yapmayacağım bir şey yapıp sesli küfür etmeye devam ettim. ''Bak bakalım, nasıl kaybediyorum seni!'' diye hırıltılı bir nefes verdim yataktan kalkarken. Açık unuttuğum bütün odaların perdelerini tekrar kapattım ve kapımı bir kez daha kilitledim. Bir an için hala bir yerlerde içimi tırmalayıp duran endişeye yenik düşüp delikten baktığımda kapımın önündeki ışığın yandığını gördüm. Ancak katta hiç kimse yoktu.

Geri adımlar atarak kapıdan uzaklaşırken birkaç dakika evin içinde dolaşmaya karar verdim. Birazdan uyuyacaktım ve sabah tacizcinin yeni numarasını da polise verecektim. Buna rağmen bana bir şey yapamayacaklarını söylemeye devam ederlerse sahiden orayı birbirine katacaktım!

Öfkeli adımlarla yatak odama ilerlerken aniden kapım çaldı. Güçlü adımlarım duraksarken gözlerimi kapatıp birkaç saniye bekledim. Sabırsız zil sesi bir kez daha kulağıma çalındı. Göğsüm verdiğim derin nefesle inerken geriye dönüp kapıya ilerledim. Bir kez daha uzanıp delikten dışarı baktım. Kat yine bomboştu.

Onun buraya gelmiş olmasının verdiği kaygı bedenime sinsi bir zehir gibi yayılmaya başlarken, ''Yok,'' diye fısıldadım. ''Bu defa öyle olmayacak, beni sindiremeyeceksin.''

Kapım bu defa tıklatılırken anlık bir öfkeyle kilidi çevirip kapıyı açmayı düşündüm. Ancak bu can güvenliğimi riske atmaktan başka bir şeye yaramazdı, belki beklediği buydu, evime kolayca girebilirdi, ne kadar güçlü olduğunu bilmiyordum, sakinleşmeliydim. Burada ne kadar beklerse beklesin onu göremeyeceğimi ve kameranın onu çekmeyeceğini bildiğini fark ettiğim için tekrar odama döndüm ve telefonumu elime aldım. Hızla polisin numarasını tuşladım ve telefonu açan kişiye adresimi verdim. ''Acele etmeniz gerekiyor,'' diye çabucak ekledim. ''Kapımın önünde ve silahlı olup olmadığını bilmiyorum. Tehlikeli olabilir.''

Beş dakika sonra telefonu kapattığımda içim sebepsiz bir zafer hissiyle dolup taşıyordu. İlk zamanlar onun varlığını evimin önünde hissetmek beni delicesine korkutuyordu, sağlıklı düşünme yetimi kaybediyordum ancak şimdi işler değişmişti. Ben ayağa kalkmaya karar vermiştim. Ve bu benim onu şaşkına çevirecek ilk hamlemdi.

Artık kapının çalmadığını fark ettiğimde usulca pencereye yaklaşıp kendimi göstermemeye dikkat ederek camdan dışarı baktım. Vakit gece yarısına geliyordu ve hayat burada çoktan durmuştu. Sokakta hiç kimse yoktu. Eğer o piç kurusu on dakika daha apartmanın içinde oyalanırsa kıskıvrak yakalanacaktı.

Issız sokağın hareketsizliğine emin olduğumda tekrar kapıma ilerledim ve bir ses duymak için beklemeye başladım. Sıkıntılı bir nefes verip tırnaklarımı kemirirken şu an ne yaptığını düşünmeden edemiyordum. Benim gibi bekliyor muydu? Korktuğumu ve ağladığımı mı düşünüyordu? Yoksa polisi aradığımı tahmin etmiş miydi? Kaçmış mıydı?

Kapım bir kez daha tıklatılınca korkuyla geriye sıçradım. Nefesim aniden hızlanırken ihtimallere dalıp gittiğim için onun varlığını unuttuğumu fark ettim, beklemediğim bir anda tekrar gelmişti.

İçimde fokurdayan öfkeyle aniden, ''Kim o?'' diye bağırdım. Sanki sesim yükselirse o da benim gibi geriye sıçrarmış gibi... Oysa böyle olmadığını ikimiz de biliyorduk.

''Kim o?'' diye bağırdım bir kez daha. Karşıdan yanıt gelmediğinde, ''Konuşsana!'' diye bağırdım. Dudaklarımı öfkeyle birbirine bastırırken daha kötü bir şeyler söylememek için kendime hakim olmaya çalışıyordum, benliğimi kaybettiğimi ona gösterip keyfini yerine getirmeyecektim. Soğukkanlı olmalıydım. Kapıdaki ufak delikten bakıp ışığın hala yandığını görünce aklıma gelen şeyle, ''Korkak...'' diye devam ettim. ''Sen tam bir korkaksın!''

Duyduğunu biliyordum, hırçın cümlem sonlandığında onu tahrik edip konuşturmayı planlıyordum, böylece onu burada daha fazla oyalayabilir, ne olduğunu anlamadan yakalanmasını sağlayabilirdim. Benim için birkaç dakika daha burada kalması yeterliydi, ne kadar korkarsam korkayım polisler onu götürürken yüzüne tükürecek olmanın verdiği haz beni şimdiden heyecanlandırıyordu. Bedelini ağır ödetecektim.

''Korkak!'' diye kendimi tamamen kaptırıp bağırdığımda sesim bulunduğum evin duvarlarında yankı yaptı. Boğazım acımıştı.

Ve tam o an beni dumura uğratan bir şey yaşandı... Kapının arkasından önce garip bir ses duydum. Boğuktu ve anlaşılmazdı. Sanki evimin içindeymişçesine yakındı ancak bir o kadar net değildi. Titreyen ellerimi kapıya dayayıp kulağımı tamamen oraya yasladığımda bedenim algıladığım şeyle donup kaldı.

Gülüyordu.

Nefesim kesildi. Zihnim duyduklarını reddetmek istedi, gözlerim bir şeyler görebilmek için panikle deliğe yaklaştı, hiçbir sonuç elde edemedikçe deliriyordum. Tekrar kulağımı kapıya yapıştırdığımda artan bir keyifle gülmeye devam ettiğini işittim. Dudaklarım titrerken ona karşı yenilmiş olmanın verdiği bozgunla derin derin soluklanıyordum, birkaç dakika sonra polis arabasından yükselen acı siren sesleri kulağıma çalındı ancak hiçbir şey onun sesini bastıramıyordu.

Benimle alay eder gibi gülüyordu.

Kapıyı açmak için yeltendiğimde beni öldürmesinin yalnızca birkaç saniye süreceğini hatırladım. Oradaydı, biliyordum, varlığı tiksineceğim kadar yakınımdaydı, emindim... Ancak hiçbir şey yapamadım.

Sesi kesildiğinde gözlerim dolu dolu olmuştu. Çaresizlik elimi kolumu bağlamıştı, dudaklarımı dişliyor, öfkeyle bedenimi tırnaklıyordum. Bir bıçak alıp kapıyı açar açmaz ona saplayabilirdim ancak bu ona istediğini vermek olurdu, hayatımı mahvedip defolup giderdi. Cehenneme kadar yolu vardı ancak giderken peşinde beni sürüklemesine izin vermeyecektim.

Siren sesleri artık binanın içinden duyulur hale gelmeye başladığında titreyen ellerimle kilidimi açtım. Onun sesi çoktan kesilmişti, tam olarak nerede bekliyordu bilmiyordum. Tek bildiğim üç dakika önce kapımı açacak olsam onunla yüz yüze geleceğimdi. Ancak bunu bile yapamamıştım.

Kapım telaşla tıklatıldığında delikten polis üniformalarını görüyordum, bütün bedenim buz tutmuş halde kapımı açtığımda suratlarındaki ciddi ifade direkt olarak felaketin habercisi gibiydi.

''Nerede?'' dediler.

Nutkum tutulmuş halde boş kata bakarken gözlerim merdivenlerde gezindi. Polislerden biri üst kata çıkarken alt katta da birkaç tanesinin gezindiğini duyabiliyordum. Dışarı bir adım atıp ellerimle şakaklarımı ovdum. ''Biraz önce buradaydı,'' diye fısıldadım. ''Bana gülüyordu.''

Polis memurunun kaşları çatılırken, ''Kapınızın önünde miydi?'' diye sordu. Telaşla etrafa bakarken merdiven boşluğuna doğru eğildim. Bizden başka hiç kimse yoktu. ''Eminim,'' diye fısıldadım. ''O olduğuna eminim. Buradaydı. Kaçmış...''

''Sizinle konuştu mu?'' dedi polis memuru çabucak kalemini çıkarırken. Ve o an gözlerim acımasız yaşlarla doldu. Gerçek sırtımdan akan soğuk terler gibi beni ürpertti. Belli ki bu saplantılı herif benim her an ne yapabilecek olduğumu tahmin edecek kadar iyi tanıyordu. Aksi halde polisler sokağın başındayken buradan hızla kaçabilecek kadar şanslı olamazdı.

Zaten geleceklerini biliyordu.

''Kimse yok,'' dedi üst kattan inen polis. Onu aşağıdakiler takip etti. Beni yıkıma uğratan sesleri duydum. ''Burada da kimse yok.''

İstediğini alıp gitmişti. Beni korkutmuş, korkumla alay etmiş, halime keyifle gülmüştü. O kapıyı hiçbir zaman açamayacağımı biliyordu. Açsaydım bu ya kendi ölüm fermanımı imzalamak için olurdu... Ya da onu öldürmek için.

Kabullenmek istemesem de ikimiz de dakikalar öncesinden bu anın yaşanacağını biliyorduk, başarmıştı. Yapamamıştım.

Kimse yoktu.

Continue Reading

You'll Also Like

596K 22.4K 86
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
Haz By 🍀

Romance

311K 4.3K 18
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
401K 3K 7
YENİDEN YAZILIYOR 🍷⛓️🌓 Enemies to lovers... ⛓️ ~mafya İyi kalpli ama yaşadığı ilişkiler yüzünden kırık olan Ahu ablası evlenince onunla aynı evde...
5.2M 283K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...