CÜDA

By userx893

371K 11.7K 828

Acıyı küçük yaşta öğrenen Almira ve yaşadığı travma sonrası, psikolojik sorunlarla mücadele eden Görkem'in yo... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm/ FİNAL

42.Bölüm

4.1K 156 8
By userx893

"Daha ne kadar yolumuz kaldı?" yanımdaki sürücü koltuğunda oturan Görkem'e yola başladığımızdan bu yana dakika başı aynı soruyu sorup duruyordum.

Görkem sorduğum soruya, "Yarım saat sonra orada oluruz." cevabını verdi.

Melis, Kemal, Görkem ve ben hafta sonunu Kartepe'de tatil yaparak geçirecektik. Linda'yı yanımızda götüremeyeceğimiz için Serpil'e emanet etmiştik.

Hayatımda hiç kayak yapmamıştım. Biraz korkuyordum ama Görkem bana öğreteceğini söylemişti.

Görkem yola çıkmadan önce, oranın eşsiz manzarasından, yapabileceğimiz şeylerden kısaca söz etmişti.

Gezeceğimiz yerleri anlattığı andan itibaren oraya gitmek için sabırsızlanıyordum.

••••••••

Yolumuzu tamamlamış, eşyalaramızı kalacağımız eve bırakmıştık. Sapanca Gölü'nün üzerindeki restoranda kahvaltı yapıyorduk.

Kış mevsiminin doğayla buluştuğu eşsiz manzarayı izlerken çayımdan bir yudum içtim.

Görkem, "Kahvaltımızı yapalım sonra da Kartepe'de kayak yaparız." dediğinde sevinçle başımı salladım.

Kemal söze girerek, "Benim de akşam için bir planım var. Eminim çok seveceksiniz." deyince, Melis heyecanla, "Akşam da gezecek miyiz yani? Nereye gideceğiz?" diye sordu.

Kemal Melis'e ufak bir tebessüm yolladı ve "Evde vakit geçireceğiz. Hem günün yorgunluğunu da ancak evde vakit geçirerek atabiliriz." dedi.

Melis Kemal'i onaylarcasına başını salladıktan sonra yeniden yemeğine döndü. Buraya geleceğimizi öğrendiğinde sadece Görkem ve benim gideceğimi düşünmüştü.

Daha sonra onu da götüreceğimizi duyunca çok sevinmişti. Melis'de benim gibi İstanbul dışına hiç çıkmadığı için bu tatil bizlere büyük bir lütuftu.

Hızlıca kahvaltımızı yaptıktan sonra, kayak yapmak için restorandan ayrıldık. Kartepe'ye geçerken kayak ekipmanları satan mağazanın önüne gelmiştik ki kayak yapan insanları görünce korkmaya başladım.

Aslında o kadar da zor görünmüyordu ama büyük bir cesaret istediğini düşünüyordum. Görkem içeri girmek üzere iken elimden tuttuğu kolunu kendime doğru çektim ve Görkem'e, "Görkem kayak yapmasak mı?" dedim.

Görkem, "Çok istekli görünüyordun neden birden vazgeçtin?" diye sorduğunda, "Çok eğlenceli görünüyor ama korkuyorum." dedim.

Görkem yanıma yaklaşıp, soğuktan kızaran burnuma bir öpücük kondurdu ve "O zaman kar motoru kiralariz. Olur mu?" diye sorunca gülümseyerek başımı olumlu anlamda salladım.

Melis mağazaya girmek üzereyken bize döndü ve "Girmiyor muyuz?" diye sorunca "Kayak yapmasak diyorum. Ben sanırım buna cesaret edemeyeceğim." dedim.

Melis ve Kemal yanımıza geldiğinde Melis, "Aslında ben de bayağı korkuyorum." dedi.

Görkem, Melis ve Kemal'e hitaben, "Kar motoru kiralayalım diyoruz. Size de uyar mı?" diye sordu.

Kemal ve Melis bizi onaylamıştı. 2 tane kar motoru kiralamıştık. Görkem ve ben beraber, Melis ve Kemal ise beraber binecekti.

Görkem ayrı ayrı kiralamayı önermişti ama ne Melis ne de ben buna cesaret edememiştik. Kemal bu kadar korkmamıza oldukça şaşırmıştı ama Görkem anlayışla karşılamıştı.

Hep beraber dağın zirvesinde yerlerimizi aldıktan sonra Görkem ayaklarını yerden çekti ve hızla aşağı doğru kaymaya başladık.

Sert rüzgar yüzümü yalayıp geçerken, Görkem'in beline sardığım kollarımı daha da sıklaştırdım.

Saçlarım rüzgarda savrulurken, kar motorunun sıçrattığı karlar sırtıma çarpıyordu. Her geçen saniye kalp atışlarım daha da hızlanıyordu.

Bu heyecanı hissetmek çok hoşuma gitmişti. Dağın tam ortasına geldiğimizde hızımız da arttı. Kahkahalarım rüzgar uğultusuna karışırken, kafamdaki şapka uçtu ve yere düştü.

Şapkamı görmek için başımı arkama çevirdim. Bizden bayağı gerideki Melis ve Kemal şapkamın tam yanından geçerken, Kemal eğilip yerdeki şapkamı aldı.

Başımı önüme çevirdiğimde yanımızdaki kızakla çarpışmak üzere olduğumuzu gördüm. Korkuyla çığlık atarken gözlerimi sıkıca yumdum.

Kulaklarıma dolan Görkem'in kahkahasıyla gözlerimi yavşça açtım. Görkem yüzünü bana dönmüş, içimi ısıtacak şekilde kahkaha atıyordu.

Kahkahalarının arasından, "Bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum." dedi. Bembeyaz dişleri ortaya çıkmış, iki yanağındaki gamzeleri belirginleşmişti. Gözleri de kısıldığında çok tatlı görünüyordu.

Böyle gülmesi içimi eritiyordu. İçimden gelen dürtüyle hiç düşünmeden Görkem'in yanağına bir öpücük kondurdum.

Görkem'in kahkahası kesilince yüzünde peyda olan duygu şaşkınlıktı. Onu öpmemi beklemiyor olmalıydı.

Hızlıca ayağa kalktım ve "Hadi bir daha yapalım. Bu sefer ben önde oturacağım." dedim.

Görkem'de ayağa kalktı ve ellerini belime yerleştirip beni kendine çekti. Kemal'den ne zaman aldığını bilmediğim şapkamı başıma geçirdi.

Soğuk yanağımı sıcacık öpücüğüyle ısıttıktan sonra benden ayrıldı.

Melis heyecanla gülerek, "Çok eğlenceliydi. Tekrar yukarı çıkalım. " deyince, hep beraber onu onayladık.

Bu sefer ben öne yerleşmiştim ve Görkem'de arkamda oturuyordu. Melis'de korkasa da bu sefer önde oturmayı tercih etmişti.

Görkem şapkamın yeniden düşmemesi için, montumun kapişonunu başıma geçirip iplerini bağlamıştı.

Başımı Melis'e çevirip, "1,2,3" diye bağırdım ve kahkahalarımız eşliğinde aşağı kaymaya başladık.

Bu sefer diğerine göre daha heyecanlıydım. Motorun benim kontrolüm altında olması daha heyecan vericiydi.

Hızla karların üzerinde kayarak aşağı inerken Melis'ler bizi geçmişti. Onları geçmek için oturduğum yerde ileri doğru hareket ederek hızımı arttırdım.

Artık korkudan ziyade, hızlandıkça daha da keyifleniyordum. Melis'lere yaklaşmış ve onları geçmek üzereydik.

Kemal ve Melis'in yanından geçmek üzereyken başımı onlara çevirmiştim ki Melis'in bağırmasıyla bize fazla uzakta olmayan koca taşı gördüm.

Hızla taşın üzerine doğru giderken yönümüzü değiştiremiyordum. Korkuyla bağırmaya başladığımda Görkem direksiyonu tuttu ve taşa çarpmak üzereyken yönümüzü değiştirmeyi başardı.

Taştan kurtulmamızın üzerine rahat bir nefes aldım ve anın tadını çıkarmaya başladım. Yüzüm soğuktan donmuştu ve rüzgar tenime çaptıkça artık pek bir şey hissetmiyordum.

Aşağı indiğimizde tekrar yukarı çıktık ve tekrar kaydık. Saatlerce bu devam etti. Kış mevsiminin ve tatilimizin tadını doya doya çıkardık.

Görkem burada kesinlikle alabalık yemenizi söyleyince akşam yemeğimiz de belli olmuştu.

Saatin kaç olduğundan haberim yoktu ama hava kararmıştı. Maşukiye'de bir restoranda akşam yemeğimiz, alabalık menüsünü yiyorduk.

Balık öylesine lezzetliydi ki kocaman tabağı çabucak silip süpürmüştüm. Tabii açlığımı da görmezden gelemezdim.

Yemeklerimizi bitirirdikten sonra, Kemal çay içip öyle eve geçmeyi önermişti ancak hepimiz yorgun olduğumuz için bir an önce kalacağımız eve gitmeye karar vermiştik.

Evin önüne geldiğimizde Görkem, "Siz içeri geçin. Benim ufak bir işim var." deyince Melis ve Kemal içeri girdi.

Görkem'in burada ne işi olacağını merak etmiştim. "Bir sorun mu var?" diye sordum.

"Merak etme hiçbir sorun yoktur. Hemen geleceğim. " dedi ve yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra bir şey söylememi beklemeden yanımdan ayrıldı.

Görkem'in bu şekilde gitmesi beni meraklandırırken, burada durmanın gereksiz olduğunu düşünerek el mecbur içeri geçtim.

Melis kanepede oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Kemal ise şömineyi yakmakla uğraşıyordu.

Boğazımın kuruduğunu hissederek mutfağa doğru yol aldım ve bir bardak su içtim.

İçeri geçtiğinde Kemal şömineyi yakmıştı. Melis ise hâlâ telefonuyla ilgileniyordu. Melis'in yanına oturduğumda telefonun ekranını bana çevirdi.

Ekrana baktığımda Burak abimin Melis'e mesaj göndermiş olduğunu gördüm.

"Merhaba Melis, nasılsın?" yazmıştı Burak abim.

Melis'de "Merhaba Burak abi, iyiyim sen nasılsın?" diye cevap vermişti.

Burak abim, "Ben de iyiyim, Melis. Müsaitsen sana sormak istediğim bir şey var." yazmıştı.

Kaşlarım merakla havalanırken Melis ekranı aşağıya kaydırdı.

Melis, "Tabii sor Burak abi. Bir sorun mu var?" yazdığında Burak abim ise, "Aslında var. Almira ile görüşmek istiyorum ama ne tepki vereceğini kestiremiyorum. Bu yüzden sana danışmak istedim." yazmıştı.

Melis Burak abime cevap vermemiş, "Ne yazayım?" der gibi yüzüme bakıyordu.

Derin bir nefes aldım ve, "Ben müsait olduğumuz bir vakitte sana haber veririm. Görüştürürüm sizi." yaz dedim.

Melis başını aşağı yukarı salladıktan sonra söylediklerimi Burak abime yazdı.

Kemal'in sesini duymamızla Melis telefonunun ekranını kilitledi ve başımızı Kemal'e çevirdik.

"Hiç sıcak şarap içtiniz mi?" diye sordu, Kemal. Bu sırada elindeki testiyi şöminenin içine yerleştiriyordu.

Ben aynı anda "Hayır." deyince, Melis, "İçmedim ama sıcak şarabın çok daha güzel olduğunu duymuştum." dedi. Kemal, "Çok lezzetlidir. Beğeneceğinizi umuyorum." dedi.

Ardından elindeki sucuk takılı şişleri de şömine ateşine tutmaya başladı.

Kapının çalmasıyla oturduğum kanepeden kalktım. Görkem gelmiş olmalıydı. Hızlıca kapıya doğru yürüdüm ve kapıyı açtım.

Karşımda elindeki üç tane kırmızı laleyi bana doğru uzatarak gördüğüm Görkem'e şaşkınca bakıyordum.

Bana çiçek almak için bu soğukta dolanmış mıydı?

Görkem yüzündeki sevimli ve bir o kadar da karizmatik gülümsemesiyle bana bakarken uzattığı laleleri aldım.

İçime attığı mutluluk tohumlarını filizlendirmeyi başarıyordu.

Elimdeki lalerleri burnuna yaklaştırıp güzel kokusunu içime çektikten sonra gözlerim dolmuştu. Bana karşı bu kadar ince düşünceli ve nazik olması beni duygulandırıyordu.

"Çok güzeller. Çok teşekkür ederim." dedim, Görkem'e sarılırken.

Görkem'den ayrılmadan içeriye adımladığımda o da içeri girdi ve kapıyı kapattı.

"Kemal şömineyi yaktı. Donmuşsun, ısın biraz." dedim, kollarımı Görkem'in boynundan çözerken.

Görkem soğuk eliyle elimi tuttu ve Kemal'in şöminenin önüne yerleştirdiği minderlere otururken, beni de çekiştirerek yanına oturmamı sağladı.

Kemal, daha önceden tabaklara hazırladığı sandviç ekmeklerine şişlerde kızaran sucukları koydu.

Melis, oturduğu kanepeden kalktıktan sonra yanımıza geldi ve sandviçlerimizi dağıttı. Kemal, şöminede ısınınan şarapları kadehlere doldurduktan sonra hepimize teker teker kadehlerimizi uzattı.

Sucuk ekmeğimden bir lokma aldıktan sonra kadehi ağzıma götürdüm ve şarabımdan bir yudum içtim. İlk defa tattığım bu muazzam lezzete aşık olduğumu söyleyebilirdim.

Ağzımdaki lokma bittiğinde Kemal bir şey söylememi beklercesine yüzüme bakıyordu.

Kemal'e "Söylediğin kadar varmış. Eline sağlık, bayıldım vallahi." dediğimde, bana memnuniyet dolu bir gülümseme bahşetti.

Melis'de çok beğendiğini söyledikten sonra, Görkem telefonunu aldı 2 dakika kadar bir süre telefonla uğraştıktan sonra Frank Sinatra'nın, Killing me softly adlı parçası kulaklarıma doldu.

Şöminedeki ateşten çıkan çıtırtılar, müziğin ezgisine karışmış, bizlere muhteşem bir konser veriyordu.

Başımı yanımda oturan Görkem'in omzuna yasladım ve dumanı üstünde tüten şarabımdan bir yudum aldım.

Şarabın damağımda bıraktığı tat, beni bir yudum daha içmeye teşvik ediyordu. Bağımlılık yapacak derecede lezzetliydi.

Böyle bir ortamda bulunmak zihnimi dinginleştirmişti. Ruhumun yenilendiğini içimde doğan huzur sayesinde hissedebiliyordum.

Kadehimdeki şarap bittikten sonra bir daha içtim, sonra bir daha, bir daha ve bir daha. Sarhoş olmayı beklerken sarhoşluktan ziyade keyifliydim.

Kaç saattir şömine karşısında böylece oturuyorduk hiçbir fikrim yoktu. Melis omzumdan destek alarak ayağa kalktı ve "Benim çok uykum geldi. Size iyi geceler." dedi ve sarsak adımlarla yürüyerek yanımızdan ayrıldı.

Melis'in gidişinin ardından Kemal de oturduğu minderden kalktı ve "Ben de sizi baş başa bırakayım. İyi geceler gençler." dedi.

Görkem ile aynı anda, "İyi geceler." dedikten sonra Kemal kalacağı odaya doğru adımlayarak yanımızdan ayrıldı.

Şömine gürül gürül yanarken, ateş yüzümü fazlaca ısındırmıştı. Karanlıkta yanan ateş ortama az da olsa bir aydınlık katıyordu ve Görkem'in yüzünü görmemi sağlıyordu.

Görkem benden uzaklaşarak, yanımdaki mindere oturdu ve yüzünü bana döndü. Yere bıraktığı montuna uzanarak kucağına çektiğinde, ne yaptığını izliyordum.

Montun cebinden minik iki tane bez bebek çıkardı ve "Aslında..." dedi. "Aslında, sana çiçek almak için değil de Aşuk ile Maşuk'un bebeğini almak için gitmiştim." dedi, hafiften peltek konuşarak.

"Aşuk ile Maşuk'un hikayesini bilir misin?" diye sordu Görkem. Hafiften sarhoş olduğu için kelimeler ağzından yayılarak çıkmıştı.

"Hayır." dercesine başımı salladığımda, yüzünde beliren gülümseme görmeye değerdi.

"Aşık ve Maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirlerine açılamayıp sevgileri ortada kalıyor. Bir gün aşık dayanamayıp maşukun evine gidiyor, kapıyı çalıyor.

Maşuk içerden, "Kim o?" diye soruyor.

Aşık cevap veriyor, "Benim."

Maşuk içeriden sesleniyor, "Git buradan."

Aşık şaşırıyor. İnanamıyor ama ayrılıyor kapıdan üzgün bir şekilde.

Dağlar, ovalar dolaşıyor, maşukun aşkından ölecek duruma geliyor. Olaylara anlam veremiyor, lakin dayanamayıp tekrar maşukun kapısına geliyor, kapıyı çalıyor.

Yine içerden Maşuk sesleniyor, "Kim o?"

Aşık cevaplıyor, "Benim."

Maşuk içeriden, "Git buradan!" diye sesleniyor.

Aşık deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının bu tavrı ona niye yaptığını.

Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebini bulamıyor. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Ve bir gün Âşık kendini Maşuğun evinde buluyor. Kapıyı çalıyor.

Maşuk içerden, "Kim o?" diye soruyor.

Aşık cevaplıyor, "Senim."

Maşuk içerden sesleniyor, "İçeri gir o zaman." diye."

Bakışları yoğun ve anlamlı bir hâl alırken, "Ben eksiktim, seninle tamamlandım. Şimdi ben de, ben kalmadı. Ben, hep senim Ruzenin. Benliğimi yitirircesine senim..." dedi.

"Bunu hiçbir zaman unutma diye sana bu hediyeyi aldım. Aşuk ile Maşuk'u her gördüğünde, benliğimi terk edip sana geldiğimi hatırla." dedi, yüzüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına verirken.

Siyahın en koyu tonuna sahip gözleri büyük bir ışıltıyla parlıyordu. Karnımda minik tatlı bir sancı baş gösteriyordu.

"İnan ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Karşında tıkanıp kaldım ama beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin." dedim.

Görkem bedenini bana biraz daha yaklaştırınca aramızda ufacık bir boşluk kaldı.

"Bir şey söylemeye gerek yok ki. Önemli olan hissettirmek ve sen de bana bunu fazlasıyla veriyorsun." diye fısılsadı.

Sıcak nefesi yüzüme değince, nefesinin dokunduğu tenimin alevlendiğini hissedebiliyordum.

Söylediklerinin ardından hiç beklemeden aramızdaki ufacık mesafeyi kapattı ve dudakları, dudaklarımı örtü misali örterken ona karşı koymadım.

İç içe geçen dudaklarımız gibi, ruhumuz birbirine karışyor ve iki bedende de hayat bulmayı başarıyordu.

Şöminedeki odunlar gibi yanan ruhumuz bu iki bedenle alevlerini paylaşıyor, aşkla yanma şerefine bizleri de nail ediyordu.

Ve ben;
İlk defa düştüğüm bu yangından kurtulmak için bir çaba sarf etmiyordum. Bu yangında yok olacaksak bile yine de beraber olacaktık.

Alevimiz söndüğünde küllerimiz her şeye karşı koyarak farklı yerlere savrulmayacaktı. Çünkü biz; iki ayrı benliğe sahipken birleşerek tek olabilmiştik.

Böyle bir yangında sonsuzluğa karışmak bile güzeldi...

Vote ve yorum yapmayı unutmayınız.






























































Continue Reading

You'll Also Like

518K 16.2K 27
Aşkı için ailesini silen Alya bu yolda kaderin hain oyunu yüzünden bebeğiyle yalnız kalacaktır. Peki ya sonra?
629K 38.3K 45
Beddua iyi değildir ama bu defa edeceğim... RABBİM seni benden başkasına helal kılmasın... *** ÖNEMLİ AÇIKLAMA*** ARKADAŞLAR İSMİN TAYYİP OLMASINDAN...
33.8K 742 34
Nerden bilebilirdim ki başka bir eve taşınmanın beni rüya gibi güzel bir hayata götüreceğini. Biraz daha büyüdüğümde bu zamanları hatırlayıp iyi ki d...
156K 9.3K 19
Hasta bir kız. Tesadüfen karşılaştığı bir çocuk. Ve birbirine geçen hayatlar. Bu hikayede mucizeye herkes inanacak Ve Bu hikayede herkesin kalbi ç...