CÜDA

By userx893

371K 11.7K 828

Acıyı küçük yaşta öğrenen Almira ve yaşadığı travma sonrası, psikolojik sorunlarla mücadele eden Görkem'in yo... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm/ FİNAL

33.Bölüm

4.6K 158 0
By userx893

Burak abim, Deren ve beni görmemezlikten gelmeye devam ederken, usanmadan konuşmaya devam ediyorduk.

Deren daha fazla sakin kalamayacağını belli ederek, “Abi saatlerdir ne olduysa tekrar tekrar anlatıyoruz. Artık bizimle konuşacak mısın?” diye sordu.

Burak abim suskunluğuna son verme kararı almış olacak ki “ Ne konuşayım Deren? Yalandan ne kadar nefret ettiğimi en iyi sen biliyorken, bana neden yalan söylediğinizi mi sorayım?” diye sordu.

Gerçekten kızgın ve kırgın gözüküyordu. “Evet, doğruyu söyleseydiniz gitmenize engel olurdum. Neden peki, sebebini düşündünüz mü hiç? Sizleri kısıtlamış olmak için mi?” dedi.

Burak abimin karşısında suspus olurken duraksamadan konuşmaya devam etti, “Ben, sizin zarar görmemeniz için, bir büyüğünüz ve abiniz olarak bunu yapmak zorundayım. Sizi kısıtlamaya çalıştığımı düşünebilirsiniz ama benim derdim sizi korumak. Gecenin bir vaktinde gizlice evden kaçmak nedir yahu? Çocuk musunuz siz?” dediğinde, utancımdan Burak abimin yüzüne bakamıyordum.

İkimizden de çıt çıkmazken, “Arkadaşlık ettiğiniz insanlar hakkındaki düşüncelerimi paylaşırım sizinle. Arkadaşlarınıza karışmam fakat bu yanlış bir şey yapmanıza müsaade edeceğim anlamına gelmiyor.” dedi, sakinleşen ses tonuyla.

Burak abimin yüz ifadesi de yumuşarken,, “Bir daha yalan söylemeyeceğinize söz verirseniz sizi affedebilirim.” dedi.

Deren ve ben oturduğumuz sandalyelerden kalkıp , Burak abime iki yandan sarılarak, sevgi çemberimizi oluştuduk.

Burak abim de bize sarılınca, “Söz.” dedik, Deren ile aynı anda.

••••••••

Amfiden çıkarken, sırtını duvara yaslamış Görkem'i görmemle ona doğru ilerlemeye başladım.

Üzerine giyindiği, bedenini saran beyaz gömleği kaslarını tüm ihtişamıyla ortaya çıkartmıştı. Oldukça sıradan bir gömlekti fakat Görkem şu an çok yakışıklı görünüyordu.

Görkem'in yanına ulaştığımda yüzünde beliren gülümsemesi ile, “Ben de seni bekliyordum. Bir şeyler yeriz diye düşündüm.” deyince, acıktığımı fark ettim.

Görkem, elini cebine sokarak, koluna girmem için boşluk bırakınca, elimi koluna sardım.

“Süper olur. Kurt gibi açım.” dediğimde gülümseyerek dışarı çıktık.

Arabanın önüne gelince, Görkem ön kapıyı açarak geçmem için yer açınca arabaya bindim.

Cebimden çıkardığım telefonumda mesaj bölümünü açtıktan sonra, “Ben Görkem'in yanındayım. Merak etmeyin.” yazıp Deren'e gönderdim.

Görkem'de sürücü koltuğuna yerleşince arabayı çalıştırdı. Sessizce yol boyu ilerlerken, Görkem sessizliği bozarak, “Dün yaşananlar için üzgünüm. Kusura bakma.” dedi.

Burak abimin söylediği aklıma gelince, “Asıl sen kusura bakma Görkem. Deren, Burak abime kız gecesi yapacağımızı söylemişti. Sizi de yanımızda görünce-” Görkem'in söze girmesiyle cümlem yarıda kesildi.

“Tamam Almira. Sorun değil. Bunları konuşarak tadımızı kaçırmayalım.” dedi, gülümsemeye çalışarak.

Mahcubiyetimi fark eden Görkem, tek elini direksiyondan çekip, çenemin altına yerleştirerek ona bakmamı sağladı.

“Üzgün olmandan hoşlanmıyorum Ruzenin. Ben senin gülmeni seviyorum.” dedi, yumuşak ses tonuyla.

İçimden sıcak bir şeylerin aktığını hissederken, Görkem arabayı durdurdu ve aşağı indik.

Yine aynı restorana geldiğimizi fark ettiğimde yüzümde oluşan gülümseme mutluluğumu ele veriyordu.

Restorana gireceğimiz sırada bej rengi düz duvarın üst kısmında oymalı şekilde ’SARDUNYA’ yazdığını gördüm.

Görkem'in yürüyüşüne ayak uydurarak hızlıca yürüdüm ve içeri girdik. Görevli kabanlarımızı aldıktan sonra merdivenlere yönelerek yukarı çıktık ve daha önce oturduğumuz masaya yerleştik.

Garson sipariş için yanımıza gelince, masanın üzerinde saksıdaki sardunya çiçeğini yeni fark ediyordum.

Gözlerim diğer masalarda kısaca gezintiye çıktıktan sonra sadece bizim masamızda var olduğunu gördüm.

Bakışlarımın hedefini garsona çevirdim ve diğer sefer olduğu gibi yine mantar fileminyon istediğimi söyledim. Görkem'de aynısını istedikten sonra garson yanımızdan ayrıldı.

Garsonun yanımızdan ayrılmasıyla Görkem gülümseyen gözlerini gözlerime sabitledi ve “Diğer gelişimizde de aynısını istemiştin. Çok mu seversin?” diye sordu.

Utancımı gizlemeye ve gülümsemeye çalışırak, “Evet, özellikle de buradakini çok beğendim. Diğer restoranlarda bu kadar güzel olmuyor.” dedim.

Görkem memnuniyetle gülümseyerek başını sallayınca, merak ettiğim sorular yeniden aklıma doluştu.

“Sor hadi.” deyince, şaşkınlıkla Görkem'e baktım. Düşüncelerimi okumuş olabilir miydi?

Görkem şaşkınlık dolu suratıma bakarak, “Dakikalardır karşımda kıvranıyorsun. Neyi merak ediyorsan sorabilirsin.” dedi.

Silkelenerek şaşkınlığımdan arındım ve “Buranın senin için ne önemi olduğunu merak ediyorum. Onu soracaktım.” dedim, çekinerek.

Belki bunu sormam yanlıştı. Krizlerinin sebebini defalarca sormama rağmen cevap alamamıştım. Bu da cevabını öğrenemeyeceğim diğer sorularımdan biri olabilirdi.

Garsonun yemeklerimizi getirmesiyle Görkem'in ilgisi üzerimden ayrılırken, cevap vermesini umuyordum.

Garson tabakları masamıza bıraktıktan sonra yanımızdsn ayrıldı. Görkem hafifçe öksürdü ve söze girdi, “Burası çocukken annemle sürekli geldiğim bir restorandı.” dedi.

Onu daha çok konuşmaya teşvik etmek için hiçbir şey söylemeden gözlerine bakmaya devam ettim.

“Her zaman bu masada yemeğimizi yerdik. Annemin ölümünden sonra büyüyünce burayı satın aldım. Annemi kaybettikten sonra elimde sadece ona dair fotoğraflar ve burası kaldı. O yüzden burası benim için özel bir yer.” dedi.

Anlattıkları onu anılara götürmüş gibi gözüküyordu. Sorduğum sorunun pişmanlığıyla kendime kızarken, "Sormak istediğin başka sorular varda onları da sorabilirsin.” dedi, Görkem.

İçimi yiyip bitiren pişmanlığım kuvvetlenirken, merak ettiğim her şeye lanetler ederek başımı olumsuz anlamda salladım ve yemeğime döndüm.

Ne yaşadığını bilmiyordum ama güzel anılar biriktirmediğini biliyordum. Aptalca merakım yüzünden ona anılarını hatırlatmış ve üzülmesine sebep olmuştum.

“Artık soracak mısın?” deyince, Gözlerimi yemeğimden ayırarak, Görkem'e çevirdim.

Görkem gözlerini gözlerimden ayrımdan elime uzanıp avuçlarının arasına aldı ve “Kendini kötü hissetme Almira. Seninle vakit geçirmekten hoşlandığım gibi seninle konuşmayı ve sana bir şeyler anlatmayı da seviyorum.” dedi, gülümseyerek.

Yıldızlar gibi parlayan katran karası gözleri beni hipnoz ederken, “Sardunya çiçeği.” dedim.

“Onun da bir kıymeti var mı senin için?” Gözleri uzaklara daldı ve gülümsemesi genişlerken, “Sardunya.” dedi.

Derince iç çektikten sonra, “Annemin en sevdiği çiçektir. Beline kadar uzanan, siyah gür saçları mis gibi sardunya kokardı. Kokusunu her duyduğumda onu anımsarım.” dedi.

Görkem'in ne kadar ince ruhlu bir insan olduğunu her geçen gün daha çok fark ediyordum. Görüntüsüne zıt ruhu beni gün geçtikçe daha çok büyülüyordu.

Ben de anne ve babama dair bir şeyleri hatırlamak ve onları anılarımda yaşatmayı çok isterdim. Fakat bu, her çocuğa nasip olmuyordu.

Görkem durgunlaştığımı fark etmiş olacak ki “Yemeğin buz gibi oldu. Yoksa Düş Bahçesi’ne gitmek istemiyor musun?” diye sordu.

İçimdeki buhran dağılırken, çocuk ruhum sevinçle ellerini çırpıyordu. “Bugün oraya mı gideceğiz?” diye sordum, şaşkınca.

Görkem'in gülümsemesi genişlerken, “Unutun mu, seni oraya götüreceğim için söz vermiştim.” deyince, hızlıca yemeğimi yemeye başladım.

Oraya gitmeyi çok istiyordum ama Görkem'in beni mutlu etmek için çabalaması daha çok hoşuma gitmişti. Bir de verdiği söze sadık kalması...

Yemeğimizi çabucak bitirdikten sonra oturduğumuz sandalyelerden kalktık. Görkem uzanıp elimi tuttu ve altınımsı kahverengi, deri koltuklara sahip, masaların arasından geçerek yürümeye başladık.

Restoranın içinde en dip köşeye gelince, Görkem'in durmasıyla ben de yürümeyi kestim.

Cebinden çıkardığı anahtarı vizon rengi duvarda gezdirirken, merakla onu izliyordum. Kısa bir süre sonra duvarın bir kenarı kapı misali açıldı.

Şaşkınca Görkem'e bakarken, “Hadi içeri gir.“ dedi, gülümseyerek. Görkem'in yönlendirmesiyle merdivenlere açılan kapıdan içeri geçtim.

Görkem'de peşimden geldi ve kapıyı kapattı. Şaşkın bakışlarımı Görkem'den ayrımamaya devam ederken, “Bakma öyle.” dedi, kahkaha atarak.

“Sadece duvar görünümlü bir kapı.” dedi, muhteşem gülümsemesini yüzünden silmeden.

Görkem gülümseye devam ederek, yeniden elimi tuttuktan sonra merdivenlere yönelince onu takip ederek peşinden ilerlemeye başladım.

Ahşap merdivenlerin korkuluğunu rengarenk sardunya sarmaşıkları sarıp, sarmalamıştı. Burnuna doluşan muazzam güzellikteki koku, Görkem'e sarılmışım gibi hissettiriyordu.

Hep merak ettiğim kokusunun kaynağının sardunya çiçeği olduğunu yeni anlıyordum. Tam anlamıyla sardunya gibi kokmasa da kokusu bunu andırıyordu.

Merdivenin son basamağına ulaşınca camdan gördüğüm yer gözlerimin önündeydi. Yakından çok daha güzel göründüğüne kanaat getirdim.

Yemyeşil çimenlerin üzerinde tüm güzelliğiyle duran sardunya çiçeklerini görünce, yüzümde oluşan buruk gülümsemeye engel olamazdım.

Çiçeklerin olmadığı yoldan yürürken, içinde maket kuğuların bulunduğu süs havuzunun yanından geçtikten sonra gözlerime ilişen salıncağa doğru ilerlemeye başladık.

Salıncağın ipleri aynı merdiven korkulukları gibi sardunya sarmaşıklarıyla süslenmişti.

Görkem, katran karası gözlerini gözlerime çevirdi ve gülümseyerek salıncağı gösterdi.

Salıncağa oturup, sarmaşıkların ulaşmadığı kısımlara tutundum ve Görkem arkama geçerek beni sallamaya başladı.

Salıncağın hızıyla oluşan rüzgarda saçlarım benden bağımsız bir şekilde uçuşurken, cam duvarlara çarpan kahkahalarım yeniden bana dönüyordu.

Uzunca bir süre sallandıktan sonra Görkem önüme geçti ve salıncağın iplerinden tutarak, durmamı sağladı.

Uzattığı elini tutup ayağa kalkınca, “Şimdi daha güzel bir yere gideceğiz.” dedi ve yürümeye başladık.

Yeşil çimenler ayaklarımızın altında edilirken buradaki her şeyin nasıl canlı kaldığını düşünüyordum.

Sorunu Görkem'e yöneltince başımı yukarı kaldırıp cam tavanı görmemiş sağladı. “Biliyorsun ki yağmur suyu bitkiler için oldukça faydalıdır. Tavanı açarak güneş ışıklarını ve yağmur sularını bitkilerle buluşturuyoruz. Yıllarca, solmadan kalmasını açılabilir tavanımıza borçluyuz.” dedi.

“Bir de uzun yıllardır benimle çalışan işçimin emeklerini gözardı edemem. Buraya sadece o girebilir ve bitkilerle ilgilenir, bakımlarını yapar. Gerekli ısıyı korur. Bu sayede burası her zaman böyle kalıyor.” diye açıklamasını bitirdiğinde, merakım beni terk etti.

Camdan gördüğüm, pembe ve beyaz bahar çiçekleriyle bezenmiş ağaçların olduğu kısıma gelince, ağaçların arasındaki ince yolda yürümeye başladık.

Bu yolun üst kısmını ağaçların dalları birleşerek, kapatıyordu ve çiçekler muazzam bir gök sunuyordu.

Ağaçlardaki yeşil yapraklar ve çiçekler dışında hiçbir şey göremiyordum buradayken.

Uzun yolda ağır adımlarla ilerlerken hayranlıkla, “Sonsuza kadar burada yaşayabilirim.” dedim, yüzümdeki gülümsemeyle.

Görkem gülümserken, gözlerini gözlerime dikti ve “Sonsuza kadar burada sıkılmaz mısın?” diye sordu.

Etrafımızı kapatan ağaçlarda yeniden göz gezdirdikten sonra, “Hiç sanmıyorum. Böyle bir yerde hiç sıkılmam. Sen de yanımda olursan sıkılmamın mümkünatı yoktur.” dedim.

Görkem bedenini bana çevirdikten sonra, kollarını belime doladı ve beni kendine çekti.

Puslu sesiyle, “Yanındayken, yaşamdan keyif aldığım tek insansın.” dedi ve sıcak dudaklarını nazikçe dudaklarıma bastırdı.

Tüm vücudum ısınırken kalbim teklemeye başladı ve saatin geç olduğunu bahane ederek, “Artık gidelim mi? Eve geç gidersem sorun çıkabilir.” dedim, heyecanımı dindirmeye çalışarak.

Görkem yavaşça dudaklarını dudaklarımdan ayırdı ve gülümseyerek başını salladıktan sonra kollarını belimden çözdü.

Ağaçların arasından çıkıp, merdivenlere ulaştıktan sonra restorana geçerek dışarı çıktık.

••••••••

Elimizdeki alışveriş çantalarıyla alışveriş merkezinde gezinirken, abiyelerimize uygun ayakkabı arıyorduk.

Yarın şirketin kutlaması vardı ve hâlâ giyeceğimiz kıyafetleri ayarlayamamıştık. O yüzden alışveriş merkezine gitme kararı almıştık.

Deren, Melis ve bana hitaben bir mağazayı göstererek, “Vitrindeki ayakkabılar tam size göre. Oraya da bakalım.” deyince, mağazadan içeri girdik.

Vitrinde tüm ihtişamıyla duran ince topuklu, açık gri, tek bant, bant kısmı parlak taşlarla süslenmiş ayakkabıyı, görevliden istedikten sonra denedim.

Kıyafetime çok yakışacağından emin olduğumuz ayakkabı bana da yakışmıştı ve bu ayakkabıyı almaya karar verdim.

Melis'de denediği ayakkabıyı alacağını söyleyince, kasaya gidip aldıklarımızın ücretini ödedikten sonra mağazadan çıktık.

Melis, Deren'e dönerek, “Sen de ayakkabı almayacak mıydın?” diye sorunca Deren, “İstediğim gibi bir ayakkabı bulamadım. Evde hiç giymediğim ayakkabılardan birini ayarlayacağım.” dedi.

Karnımın çok acıktığını hissedince kızlara “Ben çok acıktım. Bir şeyler yiyelim mi?” dedim. İkisinden de onay cevabı aldım ve yemek yemeye gitmek üzere yürümeye başladık.

Garson siparişlerimizi getirince büyük bir iştahla tabağımdaki yemeğimi yerken, Burak abimin sesiyle ona döndüm, “Merhaba kızlar.” diyerek, boş sandalyelerden birini çekip oturdu.

Ağzım dolu olduğu için gülümseyerek başımı salladım. Deren'de gülümseyerek “Merhaba, Burak abi.” dedikten sonra Melis'de benim gibi başıyla selamladı.

Ağzımdaki yemeğimi tutmayı başarınca, “Bizimle yemek yer misin abi, sana da bir şeyler söyleyelim mi?” diye sordum.

Burak abim gülümseyerek, “Yemek yemeye gelmiştim zaten. İyi olur.” dedi ve garsonu çağırıp yeni bir siparişte bulundu.

Garsonun gitmesiyle Burak abim, “Siz ne yapıyorsunuz burada?” diye sorunca, yanımızdaki poşetleri göstererek, “Yarın için alışverişe çıkmıştık.” dedi, Deren.

Burak abim, Melis'e dönerek, “Sen de aldın mı giyeceğin kıyafeti?” diye sordu.

Melis, Burak abime kutlamaya katılıp katılmayacağını söylememişti. Sanırım Burak abim bunu sorarak, Melis'in gelip gelmeyeceğini öğrenmek istiyordu.

Melis onaylar biçimde başını sallayınca, Burak abimin yüzündeki gülümsemenin genişlediğini görebiliyordum.

Gözlerim Deren'i bulunca, Melis ve Burak abime imalı bakışlar atarak kıkırdıyordu.

Melis, kıkırdayan Deren'e tersçe bakınca Deren gülümsememek için dudaklarını birbirine bastırdı.

Vote ve yorum yapmayı unutmayınız.




























Continue Reading

You'll Also Like

1.7K 239 15
"Kanadı kırılıp kenara atılmıştı, Kader ördüğü ağları, onun kanadıyla yapmıştı. Bir gece vakti hayatına giren, Ağlarıyla yaralarını yama yapmıştı." ...
67K 3.8K 23
Hayatımda yolunda gitmeyen en kötü şeyin matematik olduğunu düşünüyodum ; ta ki yıllar geçip evde kalana kadar...
256K 15.6K 29
Yarım kalmış bir inşaatta yağmurun dinmesini beklerken üst katta çaresizce yardım bekleyen adamın varlığını fark eden Feriha'nın ve aydınlığı arayan...
271K 22.8K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...