SESİM OLUR MUSUN & RAFLARDA

By melekkas_ts

3.6M 34K 14.6K

Gözleri birbirleri ile kesiştiği o sıcak yaz günü gibi ısınmıştı kalpleri. Hiç soğumadan o günden beri hep bi... More

TANITIM.
GİRİŞ
1. BÖLÜM: ŞAŞKIN!
2.BÖLÜM: TEVAFUK!
3.BÖLÜM: KALP ATIŞI!
5.BÖLÜM: HEYECAN
6.BÖLÜM: LUNAPARK
7.BÖLÜM: ÇORBA!
8. BÖLÜM: AŞK
9.BÖLÜM. KISKANÇ!
10. BÖLÜM: NEREDESİN?
İMZA
PDF KİTAP

4.BÖLÜM: UMUT!

17.5K 2.2K 1K
By melekkas_ts

Merhaba meleklerim, nasılsınız? Yeni bölüm günlerimiz her zaman olduğu gibi cuma günleri. Saati de 20.00. 

BEĞENİ VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.

KEYİFLİ OKUMALAR.

İNSTAGRAM: melekkas

Her şey üstüne gelip, seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde; sakın vazgeçme! İşte orası kaderin değişeceği noktadır.

Mevlana.

Yüzüne gelen güneş ışığının sayesinde gözlerini araladı genç adam. Ellerini gözlerine bastırdığında derin nefes alıp, sırtını yatağın başlığına dayadı. Arkadaşı uyuyordu. Kulakları dünyaya kapalıydı onun. Issız bir kuyunun içindeymiş gibi sessizdi dünyası. Görüyor, hissediyor ama duyamıyordu.

Odanın içindeki eşyaları izleyip elini bacağına vurarak içinden ritim tutuyordu. Bacağına vurduğu her el darbesinde ses çıkıyor ama o duymuyordu. Bu yüzden her defasında elini bacağına daha sert vurup içindeki coşkuya ayak uyduruyordu.

Uyanan arkadaşı ona gülüp gözleriyle bacağını gösterdi. O zaman ses yaptığını anlayıp elleriyle, "Özür dilerim," dedi kardeşi gibi gördüğü arkadaşına.

"Önemli değil," diyen arkadaşı yataktan kalkıp banyoya ilerledi. O gözden kaybolunca telefonunu çıkarıp gizli gizli çektiği fotoğraflara hayal kurarak baktı. Bu fotoğrafları izinsiz çekmesi yasaktı, bunun farkındaydı ama elinden gelen bir şey yoktu. On gündür uzaktan izlediği kıza kalbi bağlanmıştı. Daha önce hiçbir kız karşısında heyecanlandığını hatırlamıyordu.

Arkadaşının eşyalarını yurda bırakmaya geldiklerinde görmüştü peri kızını. O an ne yapacağını şaşırmış öylece onu izlemişti. Kız yanındaki adamla yurda girdiğinde adımları direkt müdürün odasına gitmişti. Ailesine danışmadan kendini yurda kayıt ettirmişti. Sırf peri kızını uzaktan görmek için bu hareketi yapmıştı. Onu her gördüğünde kalp atışları gibi hareketleri de hızlanmıştı.

Son zamanlarda avare gibi ortalarda dolandığının da farkındaydı ama elinden bir şey gelmiyordu. O kızı bir kere görmek için sabah erkenden uyanıyor, onun gittiği yerlere gidiyordu. Mantığı yaptığının yanlış olduğunu söylese de yüreği dinlemiyordu onu.

Kızı rahatsız edecek hiçbir harekette bulunmuyordu. Uzaktan, onu rahatsız etmeden izliyordu. Kimi zaman ona bakarak hislerini kâğıda döküyor, kimi zaman çektiği fotoğraflara uzun uzun bakarak gözleriyle konuşuyordu.

Telefonun ekranını kapadığında, yataktan inip pencereye doğru ilerledi. Kollarını pencerenin pervazına dayayıp başını dışarı uzattı. Gözleri kapalı, güneşin tadını çıkardı. En sevdiği mevsimdi yaz ayı. Bu mevsimin hemen bitmesine üzülüyordu. Kış ayı onun için eve kapanmak demekti. Yazın dışarıda olup cıvıl cıvıl olan insanların yüzlerine bakıp mutlu oluyordu. Gerçi yeni tanıdığı kıza baktığında yüzünden önce kalbi gülümsüyordu. Bundan sonraki geçecek kışları yaz ayı olacaktı onun için. Olmasını istiyordu. Yasemin farkında olmadan onun kalbinin anahtarını almıştı.

Omzunun üzerinde arkadaşının elini hissedince, gözlerini açıp başını içeri soktu. Arkadaşı banyoya girmesi için işaret verince, "Sağ ol," deyip banyoya ilerledi. Kısa bir sürede işlerini hallettikten sonra banyodan çıkıp dolaba doğru yürüdü. Arkadaşı giyinmiş, yatağını topluyordu. Beyaz dar kesim pantolonuyla buz mavisi uzun kollu gömleği dolaptan aldı.

Üstünü değiştirdiğinde koyu sarı saçlarını arkaya doğru tarayıp, komodinin üzerinden cüzdanıyla telefonu cebine koydu. Yatağını düzelttikten sonra arkadaşıyla beraber odadan çıktılar. Yürürken işaret diliyle sohbet ediyorlardı. Asansörün önünde diğer arkadaşlarıyla karşılaştıklarında, "Günaydın," deyip asansöre bindiler.

Arkadaşları sohbet ederken onlara bakmadığı için ne söylediklerini anlamıyordu. Hoş anlamakta istemiyordu şimdi. Aklı ve kalbi Yasemin'in yemekhanede olup olmadığındaydı. Orada olmasını deli gibi istiyordu. Eğer orada değilse hemen okula gidecekti. Bazen erkenden okula gittiğini bir hafta sonra öğrenmişti.

Erkenden yemekhaneye indiğinde onu göremeyince kızların yurdunun olduğu kısımda oyalanıyordu. Onu göremediği zamanlar endişeleniyor, hemen yurdun sitesine bakıyordu. Tek iletişim yerleri burasıydı. Burada birbirlerinin yazdıklarını beğenip yorum yapıyorlardı. Başka türlü iletişim araçları yoktu.

Her ne kadar numarasını istemek istese de ne hakla isteyeceğini bilmediği için kendini frenliyordu. Zaten Yasemin bir haftadır onun baktığı yerlere bakmıyor, kendini tamamen kitaplara hapsetmişti. İlk bir hafta onunla göz göze gelme şansını birkaç kere yakalamıştı ama son zamanlarda karşı karşıya gelmeyişleri canını sıkıyordu.

Yemekhaneye girdiğinde gözlerini direkt masaların olduğu kısma çevirdi. Yurtta fazla kapalı kız olmadığı için Yasemin'i bulmakta zorluk çekmiyordu. Yine görmüştü pencere kenarında oturan peri kızını. Elini göğsünün üstüne koymamak için büyük bir çaba gösterdi.

Arkadaşı kolunu dürtünce sıraya geçip kahvaltı aldı. Yasemin'in çaprazında kalan sandalye boştu, hemen oraya gitmesi gerekiyordu. Ne aldığını bilmeden insanların arasından hızla geçip masaya yerleşti. İçinden kendine gülüp nefesini dışarı bıraktı.

Yasemin arkadaşıyla gülerek konuşuyordu. Birbirlerine el hareketi yaparak şakalaşıyorlardı. İç çekip cebinden not defterini çıkardı. Normalde bu defter işaret dili bilmeyen insanlarla iletişim aracıydı onun için, ama son zamanlarda içindeki sevgiye şahit olan bir defter haline gelmişti.

-Şu an tam çaprazımda oturuyorsun. Gülüyorsun, arkadaşınla beraber eğleniyorsun. Ben yine bugün duymayı diledim. Dudaklarının arasından çıkan sesini duymayı çok istedim. Ellerimi kulaklarıma bastırıp, tıkalı olan histen kurtulmak istedim. Yasemin, adını söylemeyi çok istediğim gibi sesini duymakta çok istiyorum. İstediğim o kadar çok şey var ki, ama hiçbiri senin sesini duymak istediğim kadar bana ıstırap vermiyor. Şu kulaklarımdan içeri sesinin girmeyeceğini bilmek bana çok acı veriyor. İstiyorum, on dokuz yaşımdan sonra duymayı deli gibi istiyorum. Sadece bir kere de olsa annemle senin sesini duymak istiyorum. Bugün bu isteğimi ne çok dile getirdim, değil mi? Neyse, yine dertlendim ve sana söyleyemediklerimi kâğıda döktüm. Belki bir gün sesim olmak istersin. Sahi, sen benim sesim olur musun, Yasemin?

Canı sıkıldığı için dokunmadığı kahvaltısını alıp masadan kalktı. Tepsiyi yerine bıraktığında, arkasına bakmadan yemekhaneden çıktı. Bir kere dönüp baksaydı Yasemin'in ona baktığını görecekti.

Gözleri dolu, kalbinde acı ailesinin evine geldi. Kahvaltı yapan ailesinin üzerinde göz gezdirip odasına çıktı. Şu an ailesiyle konuşacak gücü kendinde bulamıyordu. Eğer dudaklarını aralarsa boğazındaki yumru onu öldürecekti. Ailesinin karşısında hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. Bunu istemediği için sessizce odasına çıktı.

Onun bu durgun hali masadaki herkesin dikkatini çekmişti. Azra Hanım oturduğu yerden kalkacakken kocası tarafından engellendi.

"Sen dur, ben bakayım hayatım."

"Peki," diyen Azra Hanım Ömer ve Ali'ye baktı. İkisi omuzlarını kaldırıp, "Bilmiyoruz," dediler. Evin tek kızı olan Mina sarı saçlarını savurup, "Ben biliyorum," dedi bilmiş sesiyle.

Üç kişi bakışlarını ona çevirip, ne der gibi kaşlarını havaya kaldırdılar.

"Canım ne olacak babam beni tek başıma Uludağ'a göndermiyor diye üzülüyor. Umut abim bana çok düşkün olduğu için üzülmeme dayanamıyor."

Azra Hanımla oğulları gözlerini devirip başlarını iki yana salladılar.

"Boşuna yüzünüzü ekşitmeyin, babam aşağı insin size söyleyecek gerçeği."

"Yemeğini yer misin minik?"

Çatalı masaya vuran Mina, "Ben minik değilim," diye bağırdı. "Anne lütfen abimlere bir şey söyle. Ben on üç yaşındayım bana minik demekten vazgeçsinler."

"Siz birbirinizi yiyin ben yukarı çıkıyorum."

"Anne, normalde bizi ayırman gerekmiyor mu?"

Azra Hanım omzunu silkip hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. Büyük oğlunun odasının önüne geldiğinde kapıya vurup içeri girdi. Talha Bey ne kadar aşağıda bekle dediyse de bekleyemezdi. Merakından ölürdü.

Umut'un yanına geçip yanağını öptü. "Ne oldu benim canım oğluma? Canını mı sıktılar anneciğim?"

Başını iki yana sallayan Umut babasına gülümsedi. Annesi yine ona bebek gibi davranıyordu.

Oğlunun omzuna destek olmak için sıkan Talha Bey, "Bir derdin varsa söyle oğlum," dedi. Azra Hanıma ne kadar çocuklara bebek gibi davranma dese de kendi de onun gibiydi.

Umut, "Bir şeyim yok," deyip kollarını iki yana açtı. Anne babasına sarılıp ikisine tebessüm etti. Ne kadar bir sorun yok dese de bir sorun olduğunu anlamışlardı Azra Hanımla Talha Bey.

Oğlunun üstüne gitmek istemeyen Talha Bey, "Hadi kalkın," dedi. "Madem oğlumuz gelmiş hep birlikte kahvaltı yapalım."

Babasını onaylayan Umut annesinin elinden tutarak ayağa kalktı. Azra Hanım oğlunun beline sarılmış, saçlarını severken o da gülümsüyordu. Her ne kadar annesi ona küçük bir çocuk gibi davransa da bu ilgiden memnundu aslında.

Merdiveni indiklerinde abisini gören Mina ona doğru koşup kucağına atladı.

"Abim benim. Babamla konuştun mu Uludağ işini?"

Kardeşinin yanaklarını öpen Umut başını iki yana salladı.

"Oraya tek başına gitmeni ben de istemiyorum meleğim."

Dudaklarını büzen Mina arkasını dönüp masaya doğru ilerledi. Onun haline gülen diğerleri bu duruma alışık oldukları için nazını görmezden geldiler. Her ay tek başına tatile gitmek isteyen bir kızdı Mina. Ailesi onun üzerine fazla düştüğü için küçük hanım neredeyse imdat diye bağıracaktı.

"Yumurtanı ye kızım."

"Neden gidemiyorum babacığım? Herkes gidiyor."

"Kış gelince beraber gideriz güzel kızım. Seni oraya tek başına gönderemem. Sen ailemizin en değerli varlığısın, nasıl seni tek başına oralara gönderelim ki? Bak abinlerde beni onaylıyor."

Abilerin üstünde gözlerini gezdiren Mina onların tebessüm ettiğini görünce oflayıp başını eğdi.

"On sekiz yaşıma gelince gideceğim."

"Hele bir on sekiz ol da, o zaman da baban bahane bulur kızım."

"Hayatım," diyen Talha Bey Azra Hanımın elinin üzerine elini koydu. Kocasına göz kırpan kadın, "Şaka yaptım," dedi imalı sesiyle. "Yoksa senin ne kadar özgür ruhlu bir baba olduğunu bütün çocuklarım bilir. Değil mi evlatlarım?"

Hepsi başını sallayıp, "Kesinlikle," dediler iç çekerek. Talha Bey ailesinin üzerinde göz gezdirdi. En son karısının üzerinde duran bakışları ben sana sonra sorarım der gibiydi. Ailesini sıkıyorsa bu onları sevdiğinden, başlarına bir şey gelir diyeydi.

Büyük oğluna hamileyken kaçırılmıştı teröristler tarafından Azra Hanım. Oğlu duyamıyor ve konuşamıyor oluşunu onların karısına hamileyken verdiği ilaçlara bağlıyordu. Evet, onları sıkıyor olabilirdi ama gece yatağa yattığında huzurla ve güvenle uyuyordu. Emekli asker olmasına iki senesi kalmıştı. O zaman tamamen evde kaldığında ailesini sıkmayacaktı. En azından uzun süre gideceği görevleri olmayacaktı.

Çayını içerken sohbet eden ailesini izliyordu. Her birinin yüzüne bakıp, 'Her şey sizler için,' diye geçirdi içinden. 'Siz iyi olun bana yeter.'

Güzel bir kahvaltının ardından Umut babasıyla bahçede oturuyordu. Diğerleri okula gitmişti. Azra Hanım da ablasının evine gitmişti.

"Bir sıkıntın var, bana anlatabilirsin oğlum. Elimden geldiğince sana yardımcı olmak isterim."

Geldiğinden beri durgun duran oğlu onu üzüyordu. İçindeki bütün sıkıntıyı çekip almak istiyordu.

Oturduğu sandalyeyi babasına yaklaştırıp ellerini kaldırdı Umut.

"Duyma şansım yok mu baba?"

Oğlu sanki ateşten demiri kalbine sokmuş gibi hissetti Talha Bey. Elini oğlunun dizine koyup, "Var," dedi hiç bitmeyen umuduyla.

"Doktor yetişkin olunca ameliyat olursa duyar dedi. Tabii kesin bir çözüm demedi ama ben inanıyorum duyacağına. Sen kendini hazır hissedince doktora gideriz oğlum."

Elini göğsüne vurup oturuşunu dikleştirdi Umut.

"Baba bir umudum var ama cesaret edemiyorum. Ya o ameliyat olumlu olmazsa? Çok korkuyorum, şu an o umutla yaşıyorum ama duymazsam hiçbir umudum olmayacak."

"Böyle konuşma oğlum, duysan da duymasan da sen bizim evladımızsın. Sana bir zarar gelmesini istemiyorum canım evladım. Lütfen karamsar konuşma, böyle konuşman beni de anneni de çok üzüyor."

Gözlerini kapatıp açan Umut başını aşağı yukarı salladı.

"Duymak istediğim bir ses var. Bir annemin bir de onun sesini merak ediyorum. İkisinin sesini duymadan ölmek istemiyorum."

"Şşt," diyen Talha Bey oğlunun başını göğsüne yaslayıp başını öptü. Geri çekildiğinde oğlunun yanağına elini koyup gözlerini kıstı.

"Ölümle adını yan yana alma. Umarım sizden önce göçüp giderim, hiçbirinizin yokluğunu görmem inşallah. Sakın bir daha böyle konuşma."

Babasına sarılan Umut gözlerini kapadı. Dağ gibi babası vardı. Çocukluğundan beri onunla dertleşen, yaşı küçük demeden onunla derdini, sırrını paylaşan bir babası vardı. Küçük yaşta olgun olmasının sebebi babasını örnek almasından kaynaklanıyordu. Onun gibi güçlü ve cesaretli olmayı seviyordu. Her zaman babasına minnettardı, sevgisini ona, kardeşlerine ve annesine gösterdiği için. Eğer bir ailede sevgi bağları yoksa o ortamda büyüyen çocukların nasıl olduklarını bildiği için babasına ve annesine sonsuz sevgi besliyordu.

Akşama kadar ailesiyle vakit geçirdikten sonra akşam üzere yurda döndü. Dışarısı sıcak olduğu için odada üstünü değiştirip bahçeye çıktı. Çimenlerde oturan arkadaşlarının yanına geldiğinde, "Nasılsınız?" dedi. Hepsi hem işaret dilinde, hem de konuşarak, "İyiyiz," cevabını verdiler.

"Neredeydin bugün? Okula gelmedin."

Arkadaşı Serkan'a, "Ailemin yanına gittim," deyip sol tarafında oturan Yasemin'e kaydı bakışları. Yine tüm neşesiyle gülümsüyor, her zaman yan yana olduğu Tuğba'yla şakalaşıyordu. Onun böylesine neşeli olması onun içinde pozitif düşüncelere sahip olmasını sağlıyordu. Yüzü asık olan insanlardan her zaman uzak duran biri olmuştur. İnsanların yüzüne bakarak iletişim kurduğu için tebessüm eden insanlar her zaman ona sıcak geliyordu.

Gözlerini Yasemin'in üzerinden çekmekte sıkıntı çekse de Seda'nın yüzünden bakışlarını ondan çekip kolunu çekiştiren arkadaşına baktı.

"Bu aralar uzak duruyorsun bizden. Bir sorun mu var?"

Başını iki yana sallayıp, "Sorun yok," dedi kolunu Seda'nın elinden çekerek. Seda elini yanağına getireceği zaman başını geri çekip, "Durur musun?" dedi elleriyle.

"Ne ya, ne olmuş dokunuyorsam?"

"Hoşlanmıyorum."

Of deyip geri çekildi Seda. Karşılarında oturan Yasemin'le Tuğba'ya gözü kayınca yanındaki arkadaşını dürtüp, "Gel şunlarla uğraşalım," dedi.

Nur'la birlikte yerden kalkıp Yasemin'le Tuğba'nın yanına geldiler. Kollarını göğsünün üzerinde bağlamışlar, kızlara yüksekten bakıyorlardı.

Yasemin, "Buyurun," deyince Umut oturuşunu düzeltti. Bu kızların derdi neydi anlamış değildi. Ne istiyorlardı Tuğba'dan?

"Nasılsın Tuğba? Bu aralar gözükmüyorsun, çok mu çalışıyorsun?"

"Sana ne."

"Bak, ne kadar da saygısız. Annen sana terbiye vermedi mi?"

Bir hışımla ayağa kalkıp Seda'nın yakasına yapıştı Tuğba. Onun gibi ayağa kalkan Yasemin kızların karşısına dikildi. Umut ve diğerleri onları ayırmak için yanlarına geldiler.

"Bana bak kızım diline sahip çık. Bak çok kötü olacak benden söylemesi."

"Ne yapabilirsin ki? Eziğin tekisin."

Tuğba'nın elini tutan Yasemin, "Bırak," dedi. "Değmez kavga etmeye."

"Amanın hoca konuştu."

"Düzgün konuş."

"Tam da kendine yakışır bir arkadaş bulmuşsun Tuğba."

"Tuğba gidelim hadi, hasta olan bu kızla aynı ortamda durmayalım."

Seda'yı geri iten Tuğba arkasını dönüp yurda doğru ilerledi. Yasemin başını iki yana sallayıp, "Yazık," dedi. "Keşke biraz büyüseniz, çocuk gibi davranıyorsunuz." Öfkeli bakışlarını hepsinin üzerinde gezdirip gözlerini devirdi. "Saygısızlar!"

Yanlarından ayrılınca Seda, Yasemin'e doğru gideceği an Umut karşısına geçti. Ellerini kaldırıp, "Ne istiyorsun Tuğba'dan?" dedi. Sinirli olduğu için elleri fazlasıyla hızlı hareket diyordu. Onu daha önce böyle görmeyen arkadaşları şaşırıp birbirine baktılar. Özellikle Seda, ciddi misin der gibi bakıyordu.

"Bu kız kendi başına çalışıp okulun masraflarını karşılıyor. Üstelik ailesinin durumu iyiyken onlara yük olmak istemiyor. Senin onu takdir etmen gerekirken kızı her gördüğün yerde aşağılıyorsun. Kimse kimseden üstün değildir, eğer Tuğba ve arkadaşına bir daha kötü bir söz söylersen benimle sakın yan yana gelme Seda. Biliyorsun kötü insanlardan haz etmem."

Seda'nın konuşmasına fırsat vermeden yanlarından ayrıldı. Sinirleri bozulmuştu. Hem Tuğba için hem de Yasemin'in son bakışları için çok üzülmüştü. Bir haftadır göz göze gelmek istediği kızla göz göze gelmişti ama soğuk bakışlarla karşılaşmıştı.

Yasemin ona böyle baksın istemiyordu. Yasemin sıcacık gözleriyle ona baksın istiyordu.

Bu bölüm Aslan ailesinden bahsettim. Talha ve Azra'yı özlediniz mi? Onlardan sürekli bahsedeceğim. Eğlenceli bölümler bizi bekliyor.
Hepinizi kocaman öpüyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

198K 10K 49
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
34.2K 2.7K 17
Kaderleri birleşen iki genç el ele verip engelsiz gördükleri bir sevda yoluna çıkmıştı. Ta ki ülkedeki durumlar iyice kızışıp bir iç savaşın eşiğine...
PUSULA By Sadeceyaren

Mystery / Thriller

34K 3.4K 90
"Herkesin bir hikâyesi vardır ve, bazen bu hikayenin ucundan tutmak, o hikâyeyi yaşamaktan daha zordur." __ "Sen hep, en etkilendiğim bir kitap satır...
1.2M 68.6K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...