SESİM OLUR MUSUN & RAFLARDA

By melekkas_ts

3.6M 34K 14.6K

Gözleri birbirleri ile kesiştiği o sıcak yaz günü gibi ısınmıştı kalpleri. Hiç soğumadan o günden beri hep bi... More

TANITIM.
GİRİŞ
1. BÖLÜM: ŞAŞKIN!
3.BÖLÜM: KALP ATIŞI!
4.BÖLÜM: UMUT!
5.BÖLÜM: HEYECAN
6.BÖLÜM: LUNAPARK
7.BÖLÜM: ÇORBA!
8. BÖLÜM: AŞK
9.BÖLÜM. KISKANÇ!
10. BÖLÜM: NEREDESİN?
İMZA
PDF KİTAP

2.BÖLÜM: TEVAFUK!

19.9K 2.5K 1.3K
By melekkas_ts

KEYİFLİ OKUMALAR MELEKLERİM.

YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ BEKLİYORUM. HİKAYEMİZİ ARKADAŞLARINIZA ÖNERİRSENİZ ÇOK MUTLU OLURUM.❤️

Kaderin gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir olunan şey mutlaka gerçekleşir.

Abdülkadir Geylani

Bu kâğıdı çantama kim koymuştu bilmiyorum, bildiğim bu işte bir yanlış olduğuydu. Kimseyi tanımıyordum, böyle not alacak kadar hiçbir erkekle uzun bir süre göz göze gelmedim. Notu çantama koyan kişi için üzgün olsam da yapacak bir şey yoktu. Bu notun sahibi bu güzel kelimeleri okuyamayacaktı. Birinin temiz sevgisine şahit olamayacaktı.

Her bir satırda kalpten akan düşünceleri tekrar okuyup tebessüm ettim. Umarım bir gün kalbinin sahibine ulaştırırsın bu notu.

Notu çekmeceye koyup şalı başımdan çıkardım. Tuğba uykuya çoktan dalmıştı. Tokayı başımdan çıkarıp yatağa uzandım. Saat uyumak için erken olsa da günün yorgunluğu bedenimi bitkin düşürdüğü için yastığım beni çağırıyordu. Başımı yastığa koyduğumda gözlerimi kapatıp gün içerisinde yaşadıklarımı düşündüm. Tuğba, kızlar, adı Umut olan çocuğun yüzü gözümün önüne sırayla gelirken uykuya yenik düştüm.

Kulağıma gelen ezan sesiyle gözlerimi aralayıp yatakta oturur vaziyete geçtim. Sabah ezanı okunuyordu. Onca saat deliksiz uyuduğum için yorgun olan bedenim dinlenmişti.

Tülbendimi saçlarıma takıp pencerenin önüne geldim. Hava karanlık olduğu için direklerin ucundaki lambalar caddeyi aydınlatıyordu. Seyrek bir şekilde arabalar geziyordu güzel şehrin caddesinde. Deniz gözükmüyordu ama dalgaların sesi yurda kadar geliyordu. Ezanın huzur veren sesine eşlik ediyordu sesi. Telefonumu alıp pencerenin önüne geçtim.

Ezan okunuyor, duyuyor musun? Denizin dalgaları içine işlemek için kayalara çarpıyor. Huzur bu iki sesin içinde. Kulaklarını iyi aç beyhude sesi dinle. Kalbini iyi aç Allah'ın sevgisini hisset.

Yurdun sitesine girip profilimde paylaştım satırları. Yurtta kalan çoğu öğrenci edebiyat öğrencisi olduğu için, birçok öğrenci profilinde yazılar paylaşıyor, kimi şiir, kimi söz, kimi de hissettiklerini. Yemek yerken incelediğimde fark etmiştim.

Yazdığım yazıya yüz beğeni gelince şaşırdım. Benim gibi yüz kişi ayaktaydı şu an. Yorum bildirimi gelince hemen bildirimi açtım.

Huzur Allah'a sığındığın andır. Ona sığındığın zaman yaşadığın dünya sana cennet bahçesi olur. Umut Aslan.

Huzur Allah'a sığındığın andır, ne kadar da doğru bir söz. Yorumu beğenip banyoya doğru ilerledim. Abdestimi aldığımda odaya tekrar dönüp dolaptan seccadeyi çıkardım. Kıbleye doğru serdiğimde niyet ettim. Allah'ımla baş başa kaldığım an ruhum huzura kavuşunca seccadeden kalkıp tekrar pencerenin önüne geçtim. Uykum olmadığı için kitap okuma gözlüğümü takıp polisiye romanı açıp okumaya başladım.

İnsanlarla çok fazla vakit geçirmediğim için babam kızsa da, kitaplarda bir sürü arkadaşım olduğunu bilmiyordu. Her bir satırda hayali arkadaşlarımla kendi dünyamda maceralara karışıyorduk. Kimsenin kalbini kırmıyor, canlarını yakmıyordum. Benim arkadaşım olan kitaplar kimseye zarar vermediği için onlar bu dünyadaki en masum dostlarımdı.

Hava aydınlanıncaya kadar kitabi bitirdim. Bir romanın sonuna daha geldiğim için içim buruk olsa da bu güzel kitabı okuduğum içinde mutluydum.

Oturduğum sandalyede gerilip ayağa kalktım. Tuğba yatağın içinde gerilirken dolabın içinden pudra pembe dar kesim eteğimle kalçama kadar gelen beyaz gömleğimi aldım. Eteğimle gömleğimin üstüne şalımı koyup banyoya doğru ilerledim. Eşofmanlarımı çıkarıp kıyafetleri giydim. Bugün okulun ilk günü olduğu için biraz gergin hissediyordum. Edebiyat dersini çok seviyordum, bu konuda çekingenliğimde yoktu ama sınıfta ki insanların nasıl olacağını merak etmiyorum desem yalan olurdu.

Banyodan çıktığımda Tuğba uyanmıştı. Üstünü giyinmiş, yatağını topluyordu. "Günaydın," deyip dolaba doğru yürüdüm. Eşyaları dolaba yerleştirdiğimde yanıma gelip yanağımı öptü. "Hayırdır," deyip dağınık saçlarını karıştırdım.

"Normalde benimle aynı odada kalmak istemeyen çok kişi olurdu. Sanırım yirmiye yakın oda arkadaşım olmuştur. Hepsi ertesi gün şikâyet edip başka odaya gidiyorlardı. Ama sen şikâyet bile etmedin. Ve bana günaydın dedin güler yüzünle."

"Öncelikle, o kişiler sanırım seninle konuşma gereği duymamış. Ben doğruyu da yanlışı da söylerim. Odayı ortak kullandığımız için temiz olması emin ol ikimiz için iyi olur. Giyinirken benim yanımda çıplak olmazsan sevinirim, bundan rahatsız oluyorum. Kendi kuzenlerimi de bu konuda uyarıyorum lütfen yanlış anlama."

Asker selamı verir gibi elini alnına vurup, "Dikkatli olacağım," dedi gülerek. Yanaklarını sıkıp, "Hadi acele et, okula geç kalacağız," dedim aynanın karşısında şalımı yaparken.

"Sen önden git benim işyerine uğramam lazım. Okulda seni bulurum."

"Tamam."

O banyoya giderken çantamı alıp odadan çıktım. Dün boş olan koridor şimdi kalabalıktı. Kızlarla hep bir andan asansöre doğru ilerledik. Kimi günaydın diyor, kimi hiçbir şey demeden ilerliyordu. Benimle konuşmak istemeyenlerle ben de konuşmuyordum. Ne kadar ilk adım atmaya çalışsam da yüzüme bakmadıkları için geri duruyordum.

Dışarı çıkınca yemekhaneye ilerledim. Kahvaltı etmeden okula gidersem otobüste midem bulanabilirdi. Aceleyle yürüdüğüm için kayan şalımın önünü sürekli düzeltiyordum. Sürekli arkaya doğru kaymasından nefret ediyordum. Bazen o düzgün dursa da bu ben de alışkanlık haline geldiği için elim sürekli başıma gidiyordu.

Merdivenleri çıkıp kapıya uzandım. Kapının kolunu biriyle aynı anda tutunca başımı ağır bir şekilde sağ tarafıma çevirdim. Yazıya yorum yapan çocukla göz göze geldiğim an başımı hemen eğdim. Elimi kapının kolundan çekip bir adım geri çekildim. Neden sürekli onunla karşılaşıyorum ki? Kapıyı içeri itip geçmem için eliyle içeriyi gösterdi. Yüzüne bakmadan başımı eğdim, teşekkürümü edip hemen içeri girdim. Arkamdan geliyordu. Parfümü mü fazla sıkmış, burnumun içi onun kokusu doldu. Parmaklarımı burnuma bastırıp, kahvaltı almak için tepsiyi elime aldım. Benim ardımdan da o aldı. Sadece arkamdan gelip kendine kahvaltı alıyordu, neden geriliyorum bilmiyorum. Hayır, tanımıyorum bile. Elim ayağım niye birbirine karışıyor?

Kahvaltılıkları alıp her hangi bir yere oturdum. Şu an kiminle oturuyorum ilgilenmek istemiyordum. Bir an önce kahvaltımı yapıp okula gitmek istiyordum.

Başımı yerden kaldırmadan hızla kahvaltımı yaptım. Tepsiyi elime alıp hızlı olmaya çabalayarak yerine koydum. Yemekhaneden dışarı çıkınca temiz havayı içime çekip yurdun çıkışına doğru yürüdüm. Ayıp mı etmiştim sesli bir şekilde teşekkür ederim demediğim için. Sonuçta dün bana hoş geldin demişti, bu sabahta yazımı beğenip yorum yapmıştı. Oflayıp yurttan çıktım. Olmamıştır umarım.

Durağa doğru yürürken yine aynı koku burnuma ilişti. Tövbe ya, neden kokusu içime işlemiş gibi. Elimle burnumun ucunu sıvazlayıp, etrafıma bakındım. Gözlerim kocaman oldu, arkamdan geliyordu. Ben de diyorum kokusunu neden bu kadar yakından geliyor.

O da mı otobüsle gelecekti? Tuğba onların zengin olduğunu söylemişti, maden zenginler neden otobüsle gidiyor ki? Kolumu cimcikleyip adımlarımı hızlandırdım. Sana ne Yasemin, istediği araçla okula gider seni ne ilgilendiriyor ki.

Durağa geldiğimde insanların arasına karışıp otobüsün gelmesini bekledim. Sağ tarafımda duran çocuğu düşünmemeye çalışıp okuldaki yeni ortamı düşünmeye çalıştım. Umarım güzel olurdu. Of, olmuyor, aklım yanımdaki çocuğa gidiyor hep.

Allah'ım affet, normalde böyle biri değilim beni biliyorsun. Hep o Tuğba'nın yüzünden, aklım azıcık kayıyor yanımdaki çocuğa. Onlarla ilgili gizemli olaylar anlattığı için azıcık merak edip bakmak istiyor olabilirim ama sen beni biliyorsun kalbim temiz benim, kesinlikle kötü niyetle bakmak istemiyorum.

Başım yukarıda, içimden konuşurken arkamdan kıkırtı duydum. Başımı indirip gülen insanlara ne der gibi baktım. Allah'ımla konuşuyorum burada niye gülüyorlarsa. Yanımda duran Umut'a gözüm kenardan kayınca onunda güldüğünü gördüm. Önüme dönüp yüzümü astım. Aferin Yasemin, içinden konuşmaya devam edersen etrafındaki insanlar tarafından deli olarak tanınacaksın.

Ayağımın ucunu yere vururken, bir an önce otobüsün gelmesi için dua ettim. İçimden neredeyse hatim indirecektim ama otobüsün ucu bile gözükmüyordu. Yanımda duran çocuğu röntgenlediğim için bana kızgın mısın Allah'ım, ne olur gelsin otobüs.

Ayağımı yere vurmaya devam ederken, gülerek konuşan insanları duymamaya çalıştım. Neyse ki otobüs durağa yaklaşınca derin nefes verip rahatladım. Öne doğru ilerlerken yanımda yürüyen Umut'u yok sayıp otobüse bindim. İstanbul kartıyla ödemeyi yapıp otobüsün arkasına doğru ilerledim. Kalabalık olduğu için insanların arasından ilerlemek zor olsa da sonunda pencerenin önüne gelip demirlere sıkı sıkı tutundum. Hayatta yukarıdan aşağı asılan tutacakları tutamıyordum. Otobüs fren yaptığında öne arkaya gidip geliyordum.

Otobüs durduğu durakta boşalacağı yerde daha fazla doluyordu. Camla birlikte bütün olacaktık. Arkamdaki teyze sağ olsun eliyle sırtımı delmişti.

"Çocuklar ineceğim, düğmeye basar mısınız?"

Neyse ki iniyordu da sırtım rahatlayacaktı. Otobüs durunca ay ay diyerek aşağı indi. Şalımın önünü biraz çekiştirip nefes almaya çalıştım. Fazlasıyla kalabalık olduğu için içerisi yoğun ter kokuyordu. Her an kusacaktım. Aralık olan camı açmaya çalıştım ama başaramadım. Camla cebelleştiğimi gören genç adam camı sonuna kadar açıp tebessüm etti. "Teşekkür ederim," diye mırıldanıp temiz havayı içime çektim.

Allah'ım, ne olursun hızlı gitsin otobüs. Her an bayılacak gibi hissediyordum. Alnımı cama yasladığımda omzumun üzerine biri vurunca başımı camdan çekip arkaya bakmaya çalıştım. Umut'tu, eliyle ön taraftaki koltuğu gösteriyordu. Neden konuşmuyordu ki? İnsanların kenara çekilmesini sağlayıp benim geçmem için yer açtı. Düşmemeye dikkat ederek boşalan koltuğa oturdum. Rahat bir nefes aldığımda başımı ona çevirip, "Teşekkür ederim," dedim. Gülümseyip başını yere eğdi. Elmacık kemikleri mi kızarmıştı onun? Onun gibi bakışlarımı yere eğip ellerime baktım. Sadece onun mu, benim de yanaklarım kızarmıştı.

Acaba konuşamıyor muydu? Elleriyle kendini anlatıyordu. İnsanlar kenara çekilsin diye de omuzlarına hafif vurmuştu. Bakışlarım istemeden yine onu bulunca tekrar onunla göz göze geldim. Bu sefer yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Eliyle, "İyi misin?" deyince kalbimin ortasında yakıcı bir acı hissettim. Onu anlamadığımı düşünüp tebessüm eden yüzü hüzünlendi. Başını çevireceği an ellerimle, "İyiyim," deyip tebessüm ettim, ardından da, "Teşekkür ederim," dedim. Dudakları iki yana kıvrıldı. Hatta çok fazla sırıttığı için yanaklarındaki gamzeleri belli oluyordu.

Onu fazla incelediğimi fark edip bakışlarımı çektim. Konuşamıyordu Umut. Tuğba zengin oluşlarından, havalı olmasından bahsederken neden bundan bahsetmedi ki?

Otobüs duruncaya kadar ona bakmamak için kendimle savaşa girdim. Hayatımda ilk kez bir erkeğe bakmak istiyordum. Onda farklı bir şey vardı, beni çekiyordu.

Okula doğru ilerken bile arkamdan geliyor mu diye bakmak istemem artık sapkınlık boyutuna geçmişti. Ne yapıyordum ben, kendime gelmem gerekiyordu.

Okula giriş yaptığımda ilk dersin olacağı sınıfa ilerledim. Üçüncü katta olan sınıfa girdiğimde, pencere kenarında olan boş sıraya ilerleyip oturdum. Herkes yeni olduğu için tanışıyordu. Önümde oturan kıza gülümseyip, "Merhaba," dedim. Beş dakikadır çekinerek yüzüme bakıyordu. Sanırım o da benim gibi insanlarla iletişim kurmakta zorluk çekiyordu.

"Merhaba, ben İlayda."

"Ben de Yasemin. Tanıştığıma memnun oldum."

"Ben de, Yasemin. Sakıncası yoksa seninle beraber oturabilir miyim?"

"Tabii ki. Gel."

Eşyalarını toplayıp yanıma oturduğunda ona doğru dönüp, "Nereden geliyorsun?" diye sordum.

"Çanakkale."

"Okulun ayarladığı yurtta mı kalıyorsun?"

"Hayır, burada akrabam yaşıyor onun yanında kalıyorum."

"Anlıyorum. Heyecanlı mısın, sonuçta ilk senemiz bu sene. Dersler zor diyorlar."

"Çok fazla heyecanlıyım. Ama kendime de güveniyorum. Dersleri çalıştığım zaman sorun olacağını düşünmüyorum."

"Ne güzel. Ben de senin gibi düşünüyorum."

Bir süre sohbet ettikten sonra derse gelen hoca sayesinde susup önümüze döndük. İlk gün olduğu için hocalar ve arkadaşlarla tanışma olarak geçiyordu dersler genellikle.

Öğlen arası sınıftan çıktığımda kafeteryaya gel diye mesaj atan Tuğba'nın yanına gitmek için kafeteryaya doğru yürüdüm.

Kafeteryaya geldiğimde bana deli gibi elini sallayan arkadaşıma doğru adım attım. Sandalyeyi geri çekip oturdum. Yüzünde gülümseme vardı ama sanki gülümsemenin ardından sakladığı bir şeyler vardı.

"Hayırdır, sürekli gülüyorsun iyiye mi yorayım, kötüye mi?"

"Bugün otobüste rahatsızlanmışsın."

Kaşlarımı çatıp, "Bunun için mi gülüyorsun?" dedim kırgın çıkan sesimle. "Ayrıca nereden duydun?"

"Otobüste bir arkadaşım vardı, dün ikimizi yan yana görmüş senin rahatsızlandığı o söyledi. Ayrıca, Umut bir çocuğu kaldırıp senin oturmanı sağlamış."

"Hım, sağ olsun yardımcı oldu."

"Olur, o. Centilmendir kendisi. Bu arada kendisi işitme engelli, konuşamıyor da, onunla konuşursan yüzüne bakarak konuş."

"Bugün anladım. Dün onlar hakkında bana bilgi verirken keşke bunu da söyleseydin."

Omzunu silkip, "Aman," dedi. "Canım sıkkın zaten, patrona uyuz oldum. Paramın yarısını verdi. Bu akşam yurda gelemeyeceğim."

"Saçmalama."

"Ne yapayım kızım, mecbur bulaşıkları yıkayacağım adam yoksa paramı yarım verecek."

Sırtımdan aşağı soğuk terler döküyordum, izleniyor hissine kapılmıştım yine. Karnımın içinde kramplar oluşuyor, ellerim uyuşmuştu. Elimi eteğime bastırıp başımı kafeteryanın içinde gezdirdim. Mavi gözlerle göz göze gelince yutkunup bakışlarımı önüme çevirdim. Niye böyle hissediyorum, bilmiyorum.

Karnımın içinde kramplar giriyor, kalp atışım hızlanıyordu. Soluğum bile hızlanmıştı. Tuğba karşımda konuşuyor, ona odaklanamıyordum. Duyu organlarım sol tarafıma bakmam konusunda beynime baskı uyguluyordu.

"İşte böyle oldu."

"Efendim?"

"Oho, kızım sen beni dinlemiyor musun? Dur bakayım, senin yanakların kızarmış, göz bebeklerin büyümüş, parmaklarında titriyor, ay hızlı hızlı nefes alıp veriyorsun. Kız yoksa sen heyecanlandın mı?"

"Ne saçmalıyorsun sen? Of sıkıldım ben, sınıfa gidiyorum."

"Git hadi. Ders bitince haber ver yurda beraber gidelim, Üstümü değiştirip işe gideceğim."

"Tamam."

Oturduğum yerden kalkıp kafeteryanın çıkışına doğru ilerledim. Gözüm gruba kaydığı için kendime ekstra kızıp hızlı adımlarla ilerledim. Umut orada yoktu, nereye gitmişti ki? Hayır, bana ne oluyorsa bir de adamın nereye gittiğini merak ediyorum. Yok yok benim kendime gelmem lazımdı. Yarın sabah ilk işim kütüphaneye gidip kendime kitap almak olacaktı. Başka türlü olmayacaktı. Boş kaldığım zaman kafam başka yerlere kayıyordu ve ben bu kayan yerlerden hoşlanmamıştım.

Merdivenleri çıktığımda sınıfa doğru ilerlerken Umut'la göz göze gelmem tevafuk mu? Kader mi? Yoksa tamamen denk gelmek miydi? İki günde onu her yerde görmem, karşılaşmam normal değildi.

Yanımdan geçerken başını selam verir gibi eğip kafeteryaya doğru ilerledi. Başımı dik tutup sınıfa doğru yürüdüm. Sakın arkana bakma Yasemin, sakın bakma. Önüne bak ve sınıfına doğru git. Aman sanki baksam da orada mı? Omzumun üzerinden baktığımda onun orada olmaması gerekiyordu. O uzun bacaklarıyla çoktan kafeteryaya gitmesi gerekiyordu.

'Tövbe, adamın bacaklarının uzunluğunu nereden biliyorsun, Yasemin?'

Kör değilim sonuçta, görüyorum.

'Sen şuna adamı inceledim desene.'

İç sesimi susturup sınıfa girdim. Hiç kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak sırama oturdum. Yarın kitaplarıma kavuşunca kendimi toplayacaktım. İradem konusunda güçlü olmama rağmen iki gündür nefsimi kontrol altına alamıyordum. Bakmamam gereken birine bakıyor, ona baktığım için heyecanlanıyordum. Karnımın içinden kalbime doğru giden heyecan katmanlarını bastıramıyordum. Sanki felç geçirmişim gibi elim ayağım tutmuyordu o koku burnuma ilişince.

Gözlerimi kapatıp elimi deftere vurdum. Aklıma gelen mısraları yazmak için defteri açtığımda küçük kâğıt dikkatimi çekti. Şaka mı bu? Kâğıda uzanırken bakışlarımı sınıfta gezdirip, onlardan birinin koyup koymayacağını çözmeye çalıştım. Hepsi kendi halinde takılıyordu. Tuttuğum nefesimi bırakıp ikiye katlanmış kâğıdı elime aldım.

Ruh eşini gördüğün ilk an, onun senin kaderin olduğunu anlarmışsın. Sen benim kaderim misin? Baktığım her yerde sen varsın.

Kâğıt parmaklarımın arasından düştüğünde, öylece sıranın üzerindeki kâğıda bakıyordum. Biri benimle ya dalga geçiyor, ya da bu kâğıtları dünden beri yanlış kişiye veriyordu.

Kimdi bu?

Sahi kim bu notları gönderen kişi? Sizler biliyor musunuz? 😊

Alıntı İnstagram hesabımda gelecek.❤️

melekkas

Continue Reading

You'll Also Like

766K 31.9K 43
BERDEL. . . hikayede cinsel ve yetişkin içerik, küfür, dövüş ve bol bol klişe sahneleri vardır. Bunu bilerek okuyun lütfen, sebebsiz linç yemek iste...
1.2M 74.8K 76
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
32.9K 3K 84
"Kan yemini..." "Ne!? Kan mı bunlar?" "Kan yemini bizi birbirimize bağlar. Vücudumuza işlediğimiz semboller de bunun kanıtıdır." 🍷📘 "Kan yemini güç...
34.2K 2.7K 17
Kaderleri birleşen iki genç el ele verip engelsiz gördükleri bir sevda yoluna çıkmıştı. Ta ki ülkedeki durumlar iyice kızışıp bir iç savaşın eşiğine...